REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te bağışla ifadesini içeren 146 kelime bulundu...

afi / afî

  • Silen, silinmiş. Affeden, bağışlayan.
  • Affedilmiş, bağışlanmış.
  • Yalvaran.
  • Uzun saçlı.
  • Tencere altında artaya kalan.

afv / عفو

  • Bağışlama.
  • Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.
  • Bağışlama. Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması.
  • Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.
  • Affetme, bağışlama.
  • Affetme, suçu bağışlama.
  • Bağışlama, af. (Arapça)

afv ü gufran / afv ü gufrân

  • Bağışlama ve yarlığama.

afv-i anil ceraha

  • Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır.

agfer

  • Mağfiret eden, bağışlayan, afveden.

aksam-ı ihsanat / aksâm-ı ihsânât

  • Bağışların kısımları.

amirz-kar / âmirz-kâr

  • Bağışlayan, affeden Allah. (Farsça)
  • Affeden, bağışlayan. (Farsça)

amirziş / âmirziş

  • Allah'ın afvetmesi, bağışlaması. (Farsça)
  • Bağışlama, afvetme. (Farsça)

amürz

  • Afveden, bağışlayıcı. (Farsça)

amürzende

  • Bağışlayan, afveden. (Farsça)

amürzgar / amürzgâr / âmürzgâr / آمرزگار

  • Affeden, bağışlayan. Günahları bağışlayan Allah. (Farsça)
  • Bağışlayıcı, Tanrı. (Farsça)

amürziş

  • Bağışlayış, afvediş. (Farsça)

amurziş / âmurziş / آمرزش

  • Bağışlama, affetme. (Farsça)

amürziş / âmürziş / آمرزش

  • Bağışlama. (Farsça)

ata / atâ

  • Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
  • İhsan, lütuf, bağışlama.

ataya / atâyâ / عطایا

  • Bağışlar, ihsanlar, bahşişler. (Arapça)

atiyyat / atiyyât / عطيات

  • Bağışlar, ihsanlar. (Arapça)

bahş / بخش / بَحْشْ

  • Bağışlayan. (Farsça)
  • Bahş edilmek: (Farsça)
  • Bağışlanmak. (Farsça)
  • Verilmek. (Farsça)
  • Bahş etmek: (Farsça)
  • Bağışlamak. (Farsça)
  • Vermek. (Farsça)
  • İyilik, bağışlama.

bahş eden

  • Veren, bağışlayan.

bahşayende

  • Bağışlayıcı, afvedici. (Farsça)

bahşayiş / bahşâyiş / بخشایش

  • Bağışlayış. İhsan. İhsan etmek. Afv. Atiyye. (Farsça)
  • Bağışlama. (Farsça)
  • Bağış, ihsan. (Farsça)

bahşende

  • Bağışlayan, ihsan eden. Afveden. (Farsça)

bahşude / bahşûde

  • Bağışlanmış, verilmiş. (Farsça)
  • Afvedilmiş. (Farsça)

bicu gufran

  • Bağışlanma iste.

borç

  • Geri verilmek niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verilen para. Müslümanlıkta faizle borç vermek haramdır, günahtır. Borcunu ödiyemiyecek durumda onların borçlarını bağışlamak veya sonraya bırakmak sevaptır. Borcunu ödeyebilecek durumda olanlar da borçlarını zamanında ödemelidirler. Ödeyemiyecek olanlar d

can-bahş

  • Hayat bağışlayan, can veren. Sevgili. Cenâb-ı Hak. Allah. (Farsça)

canbahş

  • Can veren, hayat bağışlayan.

cenab-ı vahibü'l-ataya / cenâb-ı vâhibü'l-atâyâ

  • Sayısız iyilik ve ihsanlar bağışlayan, hibe eden Allah.

dihiş

  • Verme, veriş, bağışlama, ihsan, atiyye. (Farsça)

dua-i mağfiret

  • Allah'ın bağışlaması için yapılan dua.

eltafı

  • Lütufları, bağışları.

enva-ı ihsan / envâ-ı ihsan

  • Bağışların türleri.

enva-ı ihsanat / envâ-ı ihsânât

  • İyiliklerin çeşitleri, bağışların türleri.

estağfirullah

  • Allahü teâlâdan hatâ ve kusurlarımı bağışlamasını dilerim, mânâsına; mübârek, kıymetli bir söz.

ferah-bahş

  • Sevinç veren, sevindiren. Ferah bağışlayan. (Farsça)

feyz-bahş

  • Feyiz ve bereket veren, feyiz bağışlayan. (Farsça)

gaferahullah

  • Allah onu bağışlasın.

gaffar / gaffâr / غفار / غَفَّارْ

  • (Gufran. dan) Günahları örten, günahları bağışlayıcı. Mağfireti çok.
  • Kullarının günahlarını afveden Cenâb-ı Hak (C.C.)
  • Ne kadar çok ve büyük olursa olsun, dilediği kullarının her türlü suç ve günahını defalarca bağışlayan Allah.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
  • Günahları affeden ve bağışlayan Allah.
  • Bağışlayıcı Tanrı. (Arapça)
  • Çok bağışlayan (Allah).

gafir-üz zenb

  • Günahları örtüp afveden, suçları bağışlayan Cenab-ı Hak (C.C.) (Farsça)

gafur / gafûr / غفور

  • Çok merhamet eden, günahları bağışlayan Allah.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kulların günâh, ayıb ve hatâlarını pek çok örtüp, bağışlayan.
  • Çok bağışlayan, çok affeden. (Allah'ın adlarından biri)
  • Bağışlayıcı. (Arapça)

gafurü'r-rahim / gafûrü'r-rahîm

  • Kullarının günahlarını çok bağışlayan ve kullarına özel rahmet, merhamet ve şefkat gösteren Allah.

gufran / gufrân / غفران

  • Bağışlama. (Arapça)

habis

  • Bağışlanan şey. Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey. Parasız olarak verilen nesne.

hannan-ı mennan / hannân-ı mennân

  • Rahmetlerin en hoş cilvesini kullarına bağışlayan ve sonsuz minnete lâyık olduğunu gösterecek şekilde kullarını nimetlendiren Allah.

hatabahş

  • Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan. (Farsça)

hayat-bahş

  • Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren. (Farsça)

heb

  • (Vehb. den) Bağışla, lutfet (mânasına emir, duâ)

heb-lena / heb-lenâ

  • Bize lutfet. Bize ihsan et, bağışla.

hedaya

  • (Tekili: Hediye) Hediyeler. Lütuf ve ihsanlar. Bağışlar.

hediye

  • Parasız verilen, bağışlanan şey. Armağan.

heys

  • Atâ etmek, vermek, bağışlamak.
  • Hareket.

hibat

  • (Tekili: Hibe) Bağışlar, hibeler.

hibe / هبه

  • Bağışlamak. Parasız ve karşılıksız vermek. Bağışlanan şey.
  • Hal ve şân.
  • Bağışlama bağış.
  • Bağışlama, hibe. (Arapça)

hibe-name

  • Bir kimseye birşey hibe edip bağışlamak üzere yazılan kâğıt. (Farsça)

ianat / iânât / اعانات

  • Yardımlar, bağışlar. (Arapça)

ibra / ibrâ

  • Bağışlanma, temize çıkma, aklanma.

ihab

  • Verme, bağışlama.

ihbas

  • Eteğinde bir şey gizleme.
  • Hapsetme.
  • Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama.

ihsan / ihsân

  • İyilik, lütuf, bağışlamak.
  • Sahilik etmek, cömertlik yapmak.
  • Allah'ı görür gibi ibadet etmek.
  • Güzel bilmek. Güzel eylemek.
  • İyilik etme.
  • Bağış, bağışlama.
  • Sağlamlaştırma.

ihsan eden

  • Bağışlayan, veren.

ihsan etmek

  • Bağışlamak.

ihsanat / ihsânât

  • İyilikler, bağışlar, lütuflar.

ihsanat-ı hususiye-i rabbaniye / ihsanat-ı hususiye-i rabbâniye

  • Allah'ın terbiye ve idaresinin özel yardım ve bağışları.

ihsanat-ı ilahiye / ihsânât-ı ilâhiye

  • Allah'ın lûtuf ve bağışları.

ihsanat-ı mahsusa / ihsânât-ı mahsusa

  • Özel ihsanlar, yardımlar, bağışlar.

ihsanat-ı rabbaniye / ihsânât-ı rabbâniye

  • Allah'ın lütuf ve bağışları.

ihsanat-ı uhreviye / ihsânat-ı uhreviye

  • Ahiretteki ihsanlar, bağışlar.

ihsanen

  • İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek.

ikram buyurma

  • İhsan etme, bağışlama.

ikram buyurulan

  • Bağışlanan, ihsan edilen.

ikramat / ikrâmât

  • (Tekili: İkram) İkramlar, hürmetler, bağışlar.
  • Bağışlar, ikramlar, ihsanlar.

imma

  • (Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder.

in'amat-ı rahmaniye / in'âmât-ı rahmâniye

  • Allah'ın sonsuz şefkat ve merhametiyle bağışladığı nimetler.

isti'fa

  • Affını, azlini, bağışlanmasını istemek.
  • Kendisinin memuriyetten affını taleb etmek.

istiğfar / istiğfâr

  • (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
  • Mağfiret (bağışlanmak) istemek. Allahü teâlâdan kusurlarının ve günâhlarının affedilmesini bağışlanmasını dilemek. Tövbe etmek.

kefareten / kefâreten

  • Günahın bağışlanmasına vesile olarak, bedel olarak.

keffaret / keffâret

  • İşlenen bir hata veya günahın bağışlanmasına vesile olması için verilen sadaka veya tutulan oruç, karşılık.

keffaretü'z-zünub / keffaretü'z-zünûb

  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.

keffáretü'z-zünub / keffáretü'z-zünûb

  • Günahların bağışlanmasına vesile.

keffaretü'z-zünub / keffâretü'z-zünub / keffâretü'z-zünûb

  • Günahların bağışlanmasına vesile.
  • Günahlara kefaret, günahların bağışlanmasına vesile.

keffaretüzzünub / keffâretüzzünub

  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.

keramat-ı kur'aniye / kerâmât-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın kerametleri; ikramları, bağışları.

keremkar / keremkâr

  • Lûtfeden, bağışlayan.
  • Kerem eden, ikram eden. Cömert, eli açık olan, bağışlayan. (Farsça)

lütf-u irşad

  • İyilik ve bağışla doğru yola erdirme.

ma'fuv

  • Affedilen, bağışlanan.

ma'füvv

  • Suçu bağışlanmış, affolunmuş.
  • Muaf tutulan, istisna edilen.
  • Suçu afvedilmiş. Bağışlanmış.
  • İstisnâ edilmiş, müstesnâ kılınmış, ayrı tutulmuş.

mafüvv / mâfüvv

  • Bağışlanmış.

mağfiret

  • Örtme; Allahü teâlânın, kullarının günâhlarını bağışlaması.
  • Bağışlama.

mağfiret-i ilahiye / mağfiret-i ilâhiye

  • Allah'ın bağışlaması.

mağfiret-i kamile / mağfiret-i kâmile

  • Tam bir bağışlayıcılık.

mağfur

  • Günahları bağışlanmış, ölmüş kimse, rahmetli olmuş.

mağrifet

  • Allah'ın kullarını bağışlaması, yarlıgaması.

mah-ı gufran / mâh-ı gufrân

  • Günahların bağışlandığı ay.

merfud

  • İhsan edilmiş, armağan olarak verilmiş, bağışlanmış şey.

merhamet

  • Şefkat, acıma, bağışlama.

mevhub

  • (Çoğulu: Mevâhib) (Vehb. den) İhsan edilmiş, verilmiş, hibe olunmuş, bağışlanmış.
  • Fık: Karşılıksız olarak birine verilmiş.

mevhubat

  • (Tekili: Mevhub) Bağışlar, ihsanlar, bahşişler.

mikram

  • Çok ikram ve kerem eden. Bağışlayan, ihsan eden.

muaf

  • Afvolunmuş. İstisna edilmiş, ayrı tutulmuş. Bağışlanmış. Serbest.

muafiyyet

  • Bir hastalığa karşı aşı ile elde edilen hâl.
  • Afvolunmuş olma. Bağışlanmış olma.

muktezay-ı rahmet / muktezây-ı rahmet / مُقْتَضَايِ رَحْمَتْ

  • Bağışlama, şefkat etme, lutfetmenin gereği.

müsta'fi

  • Bir işten isteği ile çekilen, istifa eden.
  • Suçunun bağışlanıp afvedilmesini isteyen.

müstagfir

  • (Gufran. dan) İstiğfar eden. Günahlarının örtülmesini, bağışlanmasını Allah'tan (C.C.) isteyen.

müstağfir / müstağfîr

  • İstiğfâr eden, Allahü teâlâdan günâhlarının bağışlanmasını isteyen.

müste'min

  • Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
  • Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
  • Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu

müsteşfi'

  • Bağışlanmasını dileyen, affını isteyen. Şefaat için yalvaran.

müteattıf

  • (Atf. dan) şefkat eden, bağışlayan, esirgeyen.

müteattıfane / müteattıfâne

  • Şefkat göstererek, bağışlayarak, esirgeyerek. (Farsça)

müteberri'

  • Bağışlayan, teberru eden. Bağışta bulunan.

muvahebe

  • Çok bağışlama.

neşat-bahş

  • Sevinç ve neşe bağışlayan. (Farsça)

nezr-i muayyen

  • Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevâbını falan velîye bağışlamak adağım olsun diye bir şarta bağlanarak yapılan adak.

peşkeş

  • (Pişkeş) Başkasının malını birine bağışlamak. Verilmemesi lâzım olan şeyi başkasına vermek. Karşılıksız vermek. (Farsça)

rahim

  • (Rahmet. den) Rahmet edici, merhamet eyleyen. Rahmedici. Muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 220 defa zikredilir.)

rahmet / رَحْمَتْ

  • Bağışlama, şefkat etme, lutfetme.
  • Esirgeme, bağışlama, şefkat etme.

revan-bahş

  • Canlandırıcı, can bağışlayıcı. (Farsça)

rukbi / rukbî

  • İki kişinin karşılıklı olarak, öldükten sonra sâhib olmaları şartıyla birinin malını diğerine bağışlaması yâni sen ölürsen evin benim olsun, ben ölürsem evim senin olsun şeklindeki hibe.

safh

  • Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme.
  • Bir şeyin bir tarafı.
  • Bir şey içirme.
  • Yüz çevirme.
  • Suç bağışlama, affetme.
  • Bağışlama.

şafi'

  • (Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden.

şefaat / şefâat

  • Bağışlanmasını dileme, birine arka olma.
  • Peygamberlerin ve velilerin kıyamette günah-kâr müminlerin bağışlanması için Allah katında dilekte bulunmaları.
  • Günahların bağışlanması için, peygamberlerin ve Allah katında makbul kişilerin, Allah'ın izniyle aracılık yapması.

şefaat-i kübra

  • Büyük şefaat; günahlarımızın bağışlanması için Peygamber Efendimizin aracılık etmesi.

şefi' / şefî'

  • Şefâat eden, bir suçun, günâhın bağışlanması için vâsıta, aracı olan.

şefiü'l-müznibinin varisi / şefiü'l-müznibînin vârisi

  • Âhiret âleminde günahkârların bağışlanması için şefaatte bulunacak olan Hz. Muhammed'in (a.s.m.) mirasçısı.

şehr-i rahmet ve mağfiret

  • Rahmet ve bağışlama ayı; Ramazan ayı.

settar-ül uyub

  • Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)

settarü'l-uyub / settârü'l-uyûb

  • Ayıpları, günahları örten, bağışlayan Allah.

seyyid-ül-istiğfar / seyyid-ül-istiğfâr

  • Duâ ve istiğfârların başı. İstiğfâr duâlarının büyüğü. Allahü teâlâdan günâhın bağışlanmasını istemek için yapılacak duâların en üstünü, en kıymetlisi.

şüfea'

  • (Tekili: Şefi') Şefaatçiler. Şefaat edenler, bir suçun bağışlanması için aracılık yapanlar.

taattufat / taattufât

  • (Tekili: Taattuf) İhsanlar, lütuflar, bağışlar.

taltifat / taltifât

  • (Tekili: Taltif) Taltifler, ihsanlar, lütuflar, bağışlar.

teberru etmek

  • Bağışlamak, karşılıksız olarak vermek.

teberruan / تبرعا

  • Teberru ederek, teberru suretiyle, bağışlayarak.
  • Bağışlayarak. (Arapça)

teberruat / teberruât / teberrûât / تبرعات

  • Bağışlar.
  • (Tekili: Teberru') Teberrular, bağışlar, bağışlamalar.
  • Bağışlar.
  • Bağışlar. (Arapça)

tefazzul

  • Üstünlük taslama, fazilet satma.
  • Bağışlama, iyilik.

tehdiye

  • Hediye verme, bağışlama.

tevbe etmek

  • Pişmanlık duyup bağışlanma dilemek.

tevbegah / tevbegâh

  • Tevbe etme ve bağışlanma yeri.

tevbekar / tevbekâr

  • Pişmanlık duyup bağışlanma dileyen.

vahib / vâhib

  • (Vâhibe) Bağışlayan, veren, ihsan eden, hibe eden.

vahib-i hayat / vâhib-i hayat

  • Hayat bağışlayan Allah.

vahib-ül ataya / vâhib-ül atâyâ

  • Hediyeler bağışlayan. Bağışlar ihsan eden. (Cenab-ı Hak (C.C.)

vahib-ül hayat / vâhib-ül hayat

  • Hayatı bağışlayan, hayat veren Allah (C.C.).

vehhab / vehhâb / وهاب / وَهَّابْ

  • Çok fazla ihsan eden. Çok bağışlayan.
  • Çok fazla bağışlayan, ihsan eden, Allah'ın isimlerinden biri.
  • Çok ihsan eden, bağışlayan, Allah.
  • Çokça ve sürekli olarak ihsan eden ve bağışlayan Allah.
  • Çok bağışlayıcı Tanrı. (Arapça)
  • Çok hibe eden, fazlaca bağışlayan (Allah).

vehhabiyet / vehhâbiyet / vehhâbîyet

  • Bağışlayıcılık.
  • Allahın bol bol ihsan etmesi ve bağışlaması.

vesile-i şefaat

  • Bağışlanma sebebi.

vühub

  • Çok fazla bağışta bulunan, çok bağışlayan.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın