REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te basiret ifadesini içeren 42 kelime bulundu...

adem-i basiret

  • Basiretsizlik, görüşsüzlük.

agah / agâh / âgâh

  • (Ageh) Haberdar. Uyanık. Kalbi uyanık. Malumatlı. Basiretli. Vâkıf. Bilen. (Farsça)
  • Uyanık, basiretli haberdar.

agahi / agâhî

  • Malumat, vukuf, haberdarlık. Uyanıklık, teyakkuz, basiret. (Farsça)

ameh

  • Basiretsizlik. Tahayyür, tereddüt. Doğru ciheti bilmemek.

basair

  • (Tekili: Basiret) Basiretler. İbretli görüşler. Deliller. İbretler. Hüccet ve bürhanlar. Gözler.
  • Kalb duyguları.

basar-ı basiret / basar-ı basîret

  • Basiret gözü, feraset; kalbin, hakikati anlayan gözü.

basir

  • Basiret sâhibi ve anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören.
  • İt, köpek, kelp.

basirane

  • Görerek. Bilerek. Basiret sahibine yakışır halde. (Farsça)

basiret-i kalb

  • Gönül uyanıklığı. Kalb basireti.

basiret-kar / basiret-kâr

  • Basiretli, ferâsetli, önceden gören. (Farsça)

basiret-kari / basiret-kârî

  • Basiretlilik, önceden görmeklik.

bina-dil

  • Basiretli. Kalbi hakikatı kavrayan. (Farsça)

biniş

  • Basiret, görüş, görme kabiliyeti. (Farsça)
  • Mülâkat. (Farsça)

cehbez

  • (Çoğulu: Cehâbize) Basiretli, ileri görüşlü kimse.

çeşm-i dil

  • Basiret. Kalb gözü.

çeşm-i istikbal-bini / çeşm-i istikbâl-binî

  • Gelecek zamanı, istikbâli gören göz. Kuvve-i kudsiye ve ferâset ve basiretle ileriyi bilen nazar.

ehl-i dil

  • (Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan. Gönül ehli. Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı Hakk'a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât.

fıtnat

  • Cibillî ve fıtrî ve âni anlamak ve idrak etmek.
  • Hikmet.
  • Zekâvet, basiret, tedbir, fatânet, zeyreklik. Fıtnet diye de okunur. (Zıddı: Gabâvet'tir.)

hazim

  • Basiretli, tedbirli.
  • Göğüs. Göğüs ortası.

hazimane

  • Tedbirli ve basiretli hareket eden. (Farsça)

hazm

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Zaptetmek.
  • Kast etmek.
  • Bağlamak.
  • Yumuşak yüksek yer.
  • Sağlam re'y. Doğru ve kat'i karar.
  • Basiretle hareket etmek.

ibtisar

  • (Basar. dan) Kalb gözüyle görme. Basiret.
  • Görüp hakikatına varma.

ihtiyat

  • Sakınmak. İşleri iyi düşünmek. Tedbirlilik. İşlerde basiret üzere bulunmak. Yedek.

iman-ı şühudi / îmân-ı şühûdî

  • Basîret (kalb gözü) ile müşâhede ederek, görerek olan îmân.

istibsar

  • Basiretli olmak. Düşünceli, hesaplı ve dikkatli iş yapmak ve hareket etmek.

iz'an

  • Basiret. Anlayış.
  • Teslim olup itaat etmek.
  • Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek.

kalb gözü

  • Kin, hased, kibir gibi mânevî hastalıklardan kurtulup, her an Allahü teâlâyı anan kimsenin kalbinde meydana gelen, işlerin iç yüzünü görme kuvveti, basîret.

kasir-ül basar / kasîr-ül basar

  • Dar görüşlü, basireti kısa.
  • Miyop.

kastar

  • (Çoğulu: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse.
  • Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse.

kutah-bin / kûtah-bîn

  • Neticeyi göremiyen, basiretsiz, kısa görüşlü. (Farsça)

kutahnazar / kûtahnazar / كوتاه نظر

  • Kıt görüşlü, basiretsiz. (Farsça - Arapça)

ma'rifetullah

  • Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur'âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak. Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak. İlâhi hakikatlara vukufiyet. Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek.

musaddak-gerde-i erbab-ı basiret / musaddak-gerde-i erbâb-ı basiret

  • Basiret erbabınca tasdik edilmiş; kalp gözü açık olan ileri görüşlü kimseler tarafından onaylanmış.

musaddak-kerde-i erbab-ı basiret

  • Kalp gözü açık basiret sahipleri tarafından tasdik ve kabul edilmiş.

mütebassır

  • (Basar. dan) Dikkatle bakan, ilerisini gören, iyice düşünen. Basiretli.

mütebassırane / mütebassırâne

  • İyice düşünerek, basiretle, ileriyi görerek. (Farsça)

pişbin

  • İlerisini gören. Basiretli, ihtiyatlı. (Farsça)

süveyda

  • Kalbin siyah noktası; kalpteki basiret ve idrak merkezi, İlâhî aşkın tecelli ettiği yer.

süveyda-ül kalb

  • (Sevâd-ül kalb, Sevdâ-ül kalb) Kalbin ortasında varlığı kabul edilen siyah nokta. Kalbdeki gizli günah. Buna Habbet-ül kalb, Esved-ül kalb de denir. Kalbdeki basiret mahalli diye bilinir. Eskiden bir kısım muhakkikler, kalbin mezkur mahalline; Mahall-i ulum-u diniyye demişler. Ekseriyyetle mahall-i

tebsir

  • İnsanın gözünü açacak şekilde tarif ve izah etmek ve kalbine basiret vermek.

ulü-l ebsar

  • Basiret sâhibleri.

zabt u rabt

  • Disiplin, âsâyiş, düzen.
  • Hüsn-ü tedbir ve basiret ile muhâfaza.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın