REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te bakış ifadesini içeren 167 kelime bulundu...

ab-ı hayat / âb-ı hayât

  • Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek

ahfeş

  • Küçük gözlü, zayıf bakışlı.
  • Yalnız gece gören kimse.
  • Üç büyük Arab âliminin lâkabı.
  • Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen.

ahu-nigah / ahu-nigâh

  • Ceylan bakışlı

ahunigah / âhûnigah / آهونگاه

  • Ceylan bakışlı. (Farsça)

ayn-üs suht

  • Kızgınlık ile bakış, hiddet gözü.

bed nazar

  • Kötü bakış.
  • Kötü bakış.

bed-nigah

  • Kötü bakışlı. (Farsça)

bednigah / bednigâh / بدنگاه

  • Kötü gözlü, kötü bakışlı. (Farsça)

bendeka

  • Hiddetle bakma, sert bakış.
  • Bir şeyi fındık kadar ufak yapma.

besaret

  • Göz açıklığı. Dikkatle bakış.

birşam

  • Hiddetli nazar, kızgın bakış.

çeşm-i gazub

  • Kızgın bakış.

çeşm-i hoş-nigah / çeşm-i hoş-nigâh

  • Güzel bakışlı göz.

daire-i nazar

  • Görüş dairesi, bakış açısı.

delil

  • İşaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey.

dikkat-i nazar

  • İnceden inceye düşünme ve bakma. Bakış inceliği.

elhaz

  • (Tekili: Lahz) Göz ucu ile bakışlar.

enzar / enzâr / انظار

  • (Tekili: Nazar) Bakışlar, görüşler. Seyr.
  • Bakışlar, dikkatler.
  • Nazarlar, bakışlar.
  • Bakışlar.
  • Bakışlar, gözler. (Arapça)

enzar-ı alem / enzâr-ı âlem

  • Bütün varlık âleminin bakışları.

enzar-ı dikkat / enzâr-ı dikkat

  • Dikkatli bakışlar, dikkatli görüşler.
  • Dikkatli bakışlar.

enzar-ı halk / enzâr-ı halk

  • Halkın dikkati, bakışı.

enzar-ı nas / enzâr-ı nâs

  • İnsanların bakışları, görüşleri.

ergide-nigah / ergide-nigâh

  • Öfkeli, hiddetli bakış. (Farsça)

felsefe hikmeti

  • Felsefe ilmi ve bakış açısı.

fenni bir nazar / fennî bir nazar

  • İlmî, bilimsel bir bakış.

gamz

  • Süzgün bakış.

gamze / غمزه

  • Süzgün bakış.
  • Göz kırpma, gözle işaret, Nâz ile bakma, süzgün bakış.
  • Çene veya yanak çukurluğu.
  • Yanak çukuru. (Arapça)
  • Çene çukuru. (Arapça)
  • Süzgün bakış. (Arapça)

gamze-i cadu / gamze-i câdu

  • Büyüleyen gamze. Süzgün bakış.

gamze-i cellad / gamze-i cellâd

  • Cana kıyan yan bakış.

gamze-i dil-duz

  • Gönül delen süzgün bakış.

gamze-i fettan / gamze-i fettân

  • Câzibedar ve süzgün bakış.

gamze-i hunhar

  • Kan içen yan bakış.

gayrın nazarı

  • Başkasının bakışı.

hakikat nazarı

  • Gerçeği gören bakış.

haram nazar

  • Haram bakış.

harfi nazar / harfî nazar / حَرْفِي نَظَرْ

  • Başkasını gösteren ma'na ile bakış.

hasr-ı nazar etmek

  • Bakışı tek bir yere yöneltmek.

hoşnigah / hoşnigâh

  • Güzel bakışlı. (Farsça)

ilhaz

  • Yan bakışla bakma.

insaf

  • Merhamet ve adalet dairesinde hareket, vicdanlı bakış.

ipnotizma

  • (Hypnotisme) Telkin ile kabiliyetli bir kimsenin üzerinde, söz ve bakış ile elde edilen bir çeşit uyku hâli. (Fransızca)
  • Uyuşukluk. İradesizlik hâli ve bu hâle ait vaziyetler. (Fransızca)

irca-i nazar

  • Bakışı gerilere çevirme, mâziye bakma.

isabet-i nazar

  • Göz değmesi, bakışın incitmesi.

kecnazar

  • Kıskanç, hasetci. (Farsça)
  • Eğri bakışlı. (Farsça)

kecnigah / kecnigâh

  • Eğri bakışlı. Bakışları eğri olan kimse. (Farsça)

kejçeşm

  • Şaşı, eğri bakışlı. (Farsça)

lahza

  • Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman. Bir an. En kısa zaman. Göz ucu ile bir bakış. Zaman.

lemh

  • Göz atma, bir defa bakış.
  • Parlama, parıltı.

lemh-i basar

  • (Lemhat-ül basar) Göz atma. Bakma. Çabuk bir bakış.
  • Çok az bir zaman.

lemha

  • Göz atma, süratle bakış.

manyetizma / مَانْيَه تِيزْمَه

  • Bakışla etki altına alma.

manzar

  • Bakış yeri.

manzar-ı ala / manzar-ı âlâ

  • En yüksek bakış yeri. Kudsi ve en yüksek manzara. Cennet manzarası, arş-ı azam.

medar-ı nazar / medâr-ı nazar

  • Bakışları üzerinde toplayan; odak noktası.

medd-i nazar etmemek

  • Bakışlarını yöneltmemek, gözlerini dikmemek.

mütelahiz

  • (Çoğulu: Mütelahizîn) Gözucu ile bakışanların beheri.

mütelahizin

  • (Tekili: Mütelahiz) Gözucu ile bakışanlar, telâhuz edenler.

mütenazıran

  • Bakışık olarak, simetrik tarzda.

nakf

  • (Çoğulu: Nuküf-Enkâf) Başı dimağından yarmak.
  • Bakış, nazar.

nazar / نظر / نَظَرْ

  • Bakış, görüş, göz değmesi.
  • Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek.
  • Gözdeğmesi.
  • İltifat.
  • İtibar.
  • Bakış. (Arapça)
  • İlgi gösterme, iltifat etme. (Arapça)
  • bakış açısı. (Arapça)
  • Bakış.

nazar ve teveccüh-ü fazılane / nazar ve teveccüh-ü fâzılâne

  • Faziletli, değerli teveccüh ve bakış.

nazar-ı acizi / nazar-ı âcizî

  • Âcizin nazarı; benim bakışım anlamında, tevazu ifadesi olarak kullanılan söz.

nazar-ı ahmedi / nazar-ı ahmedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in bakışı.

nazar-ı akli / nazar-ı aklî

  • Aklî bakış, akıl gözü, aklın anlayışı.

nazar-ı amme / nazar-ı âmme

  • Umumun bakışı, genel bakış.

nazar-ı beşer / نَظَرِ بَشَرْ

  • İnsanın bakışı.

nazar-ı dalalet / nazar-ı dalâlet / نَظَرِ ضَلَالَتْ

  • Hak yoldan sapmış, inançsızlık bakışı.
  • Haktan sapma bakışı.

nazar-ı dekaik-aşina / nazar-ı dekaik-âşinâ

  • İnceliklere nüfuz eden bakış.

nazar-ı dikkat / نَظَرِ دِقَّتْ

  • Dikkatle bakış.
  • Dikkatli bakış.

nazar-ı ehl-i dikkat

  • Dikkatli olan kimselerin gözü, bakışı, ilgisi.

nazar-ı fakirane / nazar-ı fakirâne

  • Benim bakış açım anlamında, tevazu göstermek için kullanılan ifade.

nazar-ı fikir

  • Fikrin gözü, düşünce bakışı.

nazar-ı fikri / nazar-ı fikrî

  • Fikrî nazar, düşünceye ait bakış, görüş.

nazar-ı gaflet

  • Hakikatten habersiz şekilde bakış.

nazar-ı gaflet ve dalalet / nazar-ı gaflet ve dalâlet

  • İman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yoldan sapanların bakışı.

nazar-ı gayb-bini / nazar-ı gayb-bînî

  • Gaybı gören bakış.

nazar-ı hafi-i gaybi / nazar-ı hafî-i gaybî

  • Görünmeyeni, ileride olacakları görecek şekilde gizli bakış.

nazar-ı hak

  • Gerçek, doğru bakış.

nazar-ı hayret

  • Hayretli bakış.

nazar-ı heves

  • Arzulu bakış.

nazar-ı hikmet / نَظَرِ حِكْمَتْ

  • Hikmet bakışı.

nazar-ı hissi / nazar-ı hissî

  • Hissî, maddî bakış.

nazar-ı hürmet

  • Saygı dolu bakış.

nazar-ı ibret / نَظَرِ عِبْرَتْ

  • İbretle bakış.
  • İbret bakışı.

nazar-ı ihata

  • Her şeyi içine alan, kuşatan bakış.

nazar-ı inayet / nazar-ı inâyet / نَظَرِ عِنَايَتْ

  • Önem ve özen ihtiva eden dikkatli bakış,.
  • Yardım bakışı.

nazar-ı insaf

  • İnsaf bakışı.

nazar-ı insan

  • İnsanın dikkati, bakışı.

nazar-ı irfan

  • Bilgece bakış.

nazar-ı istiğrab

  • Garip ve hayretli bakış.

nazar-ı istihsan

  • Güzel gören ve beğenen bakış.

nazar-ı kudret

  • Kudretin nazarı; İlâhî kudretin bütün varlıklara bakışı, nazarı.

nazar-ı külli / nazar-ı küllî

  • Herşeyi görebilen bakış.

nazar-ı kur'an / nazar-ı kur'ân

  • Kur'ân'ın nazarı, bakış tarzı.

nazar-ı kur'ani / nazar-ı kur'ânî

  • Kur'ân'ın bakış açısı.

nazar-ı merhamet

  • Merhametli bakış.

nazar-ı millet

  • Milletin bakışı, düşüncesi.

nazar-ı muhabbet

  • Sevgi bakışı.

nazar-ı muhammedi / nazar-ı muhammedî

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bakışı.

nazar-ı müsamaha

  • Hoşgörülü bakış.

nazar-ı mütalaa / nazar-ı mütâlaa / نَظَرِ مُطَالَعَه

  • Dikkatli okuma gayeli bakış.

nazar-ı nefret

  • Nefret içeren bakış, nefretli bakış.

nazar-ı nübüvvet / نَظَرِ نُبُوَّتْ

  • Peygamberlik bakışı.
  • Peygamberlik bakışı.

nazar-ı peygamber

  • Peygamberin bakışı.

nazar-ı rabbani / nazar-ı rabbanî / نَظَرِ رَبَّانِي

  • Terbiye edici olan (Allahın) bakışı.

nazar-ı rabbaniye / nazar-ı rabbâniye

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bakışı.

nazar-ı rağbet / نَظَرِ رَغْبَتْ

  • İstekli ve değer veren bakış.
  • Rağbet bakışı.

nazar-ı rahmet

  • Şefkat ve merhametlice bakış.

nazar-ı rıza

  • Memnuniyet dolu bakış.

nazar-ı san'at-perverane

  • San'atkârane bakış.

nazar-ı şari / nazar-ı şâri

  • İlâhî bakış; İslâmî hükümleri bildiren Allah'ın bakış açısı.

nazar-ı sathi / nazar-ı sathî

  • Yüzeysel bakış.

nazar-ı sathi ve tebei / nazar-ı sathî ve tebei

  • Derine inmeyen yüzeysel ve dolaylı bakış.

nazar-ı şefkat

  • Şefkatli bakış.

nazar-ı şer'i / nazar-ı şer'î

  • Şeriata, dinin bakışına göre.

nazar-ı şeriat

  • Şeriata, dinin bakışına göre.

nazar-ı şübhe / نظر شبهه

  • Şüpheli göz, şüpheli bakış.

nazar-ı şuhud ve işhad / nazar-ı şuhud ve işhâd

  • Görmek ve başkalarına da göstermek isteyen bakış.

nazar-ı şuur

  • Şuurlu ve bilinçli bakış.

nazar-ı takdir

  • Kıymet veren, değer bilen bakış.
  • Kıymet biçme bakışı, takdir bakışı.

nazar-ı takdir ve hürmet

  • Takdir ve hürmet bakışı.

nazar-ı tebei / nazar-ı tebeî

  • Dolaylı bakış, bir şeye bağlı kalarak başkalarına bakma.

nazar-ı teftiş

  • Denetleme bakışı.

nazar-ı umum

  • Genelin bakışı.

nazar-ı umumi / nazar-ı umumî / nazar-ı umûmî / نَظَرِ عُمُوم۪ي

  • Genelin bakışı, görüşü.
  • Umumun bakışı.

nazar-ı velayet / nazar-ı velâyet

  • Velîlik bakışı, velâyet gözü.

nazar-ı zahiri / nazar-ı zâhirî / نَظَرِ ظَاهِر۪ي

  • Dışa dönük, yüzeysel bakış.
  • Yüzeysel bakış.

nazaran / نَظَرًا

  • Bakışla.

nazargah / nazargâh / نظرگاه

  • Bakış yeri, bakılan yer.
  • Bakış yeri. (Arapça - Farsça)
  • Bakılan yer. (Arapça - Farsça)

nazarı amm / nazarı âmm

  • Bakışı geniş ve kuşatıcı.

nazarın kusuru

  • Bakış, görüşün kusuru ve kısalığı.

nazarıyla

  • Gözüyle, bakışıyla.

nazarlı

  • Görüşlü, bakışlı.

nazra

  • (Bir tek) bakış.

nazragah / nazragâh

  • Gözle bakılan yer, bakış yeri. Göz önü. (Farsça)

nec'e

  • Şiddetli nazar. Şiddetli bakış.

nergis

  • (Nerges - Nercis) İri papatya biçiminde ortası yeşil veya sarı, yaprakları gri ve sarı bir çiçek. Suyu, uyuşturucudur. Mahmur bakışı andırır.

nezaret

  • (Nazar. dan) Bakmak, seyir, bakış.
  • Nâzırlık etmek. Göz etmek.
  • Tenezzüh.
  • Reislik.
  • Vekillik, nâzırlık, bakanlık.

nigah / nigâh / نگاه

  • (Nigeh) Bakmak, nazar etmek. Bakış. (Farsça)
  • Bakış.
  • Bakış.
  • Bakış. (Farsça)
  • Nigâh eylemek: Bakmak. (Farsça)

nigah-ı gazab / nigâh-ı gazab

  • Öfkeli bakış, kızgınlık bakışı.

nigah-ı hayret / nigâh-ı hayret

  • Hayret bakışı.

nigah-ı tedkik / nigâh-ı tedkik

  • Araştırma bakışı, tedkik etme nazarı.

nigah-ı tegafül / nigâh-ı tegafül

  • Hâli ve gayeyi anlamazlıktan gelen bakış.

nigeh / نگه

  • Bakış. (Farsça)

nimlahza

  • Yarım bakış. Gözucuyla bakış. (Farsça)
  • Çok kısa zaman. (Farsça)

nimnigah / nimnigâh

  • Yarı bakış. Gözucuyla bakma. (Farsça)

nokta-i nazar / نُقْطَۀِ نَظَرْ

  • Bakış açısı.
  • Bakış açısı.

noktainazar

  • Bakış açısı, görüş.

paravan

  • İtl. Eskiden haremle selâmlığı ayıran ve şimdi de ilk bakışta görülmesi caiz olmıyan yerleri örten perdeler.
  • Daha ziyade kapıların dışına veya içine konan, katlanır, taşınır tenteneli perde.
  • Gizleme vasıtası.

perdedar-ı dest-i kudret / perdedâr-ı dest-i kudret

  • Kudret elinin perdecisi; hikmetli olduğu hâlde ilk bakışta çirkin gibi görünen hâdiselerde İlâhî kudreti gizleyen perde.

sarf-ı nazar / صَرْفِ نَظَرْ

  • Bakışını çevirme, vazgeçme.

sarf-ı nazar etme

  • Bakışı başka bir yöne çevirme, bakmama.

sathi nazar / sathî nazar

  • Sığ, yüzeysel bakış, görüş.

semavi gözler / semâvî gözler

  • Göklerdeki melekler ve ruhânîlerin bakışları.

şezre

  • Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış. Hasmâne bakış. Dargın bakışı gibi bakma. Göz değdirme.
  • İpi soluna bükme.
  • Tersine bükülmüş ip, urgan.
  • El değirmenini sola doğru çevirme.
  • Şiddet, suubet, zorluk.

su-i nazar / sû-i nazar

  • Kötü nazar, bakış.
  • Kötü nazar, bakış.

suinazar / sûinazar / سوء نظر

  • Kötü gözle bakış. (Arapça - Farsça)

tarf

  • Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
  • Soyu temiz kimse.
  • Her şeyin nihayeti, sonu.
  • Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
  • Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
  • Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört
  • Görüş, bakış.
  • Göz, nazar, bakış.

tarf'

  • Görüş, bakış.

tarz-ı nazar / طَرْزِ نَظَرْ

  • Bakış tarzı, şekli.
  • Bakış tarzı.

telahuz

  • Gözucu ile bakma. Gözucu ile bakışma.

tenazur / tenâzur / تناظر

  • Birbirine karşı olmak. Simetri hâli.
  • Bakışmak. Bir iş hususunda birbirine bakmak.
  • Bakışma, simetri.
  • Bakışma, bıkışım, simetri. (Arapça)

tenazuri / tenâzurî / تناظری

  • Bakışık, simetrik. (Arapça)

tevhid-i zahiri / tevhid-i zâhirî

  • Yüzeysel bir bakış açısıyla "Allah'ın ortağı yok ve bu kâinat Onun mülküdür" şeklindeki îmânî tasdik.

Troçkizm / Troçkist

  • Troçkizm, Marksizm'in Troçki'nin bakış açısıyla yorumlanmasıdır. Aynı zamanda 1917 Ekim Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış bir ayrımı ifade eder. Sovyetler Birliği'nde "sol muhalefet" olarak örgütlenmiş, Troçki'nin kurduğu 4. Enternasyonal'le başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Troçkizm'in en önemli unsurları; özgürlüğü ortadan kaldıracak bir sistem olarak görülen "tek ülkede sosyalizmi" fikrinin reddi, dünya devrimi fikri, enternasyonalin gerekliliği, sürekli devrim ve Doğu Bloku ülkelerinin gerçek sosyalizm olmadığı fikirleridir.

    Kaynak: Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Troçkizm


ufk-u nazar

  • Bakış ufku, görüş mesafesi; insanın görebileceği alan.

yeknazar

  • Yeknazarda: İlk bakışta, bir bakışta. (Farsça - Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın