Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
bagış
ifadesini içeren
220
kelime bulundu...
afi / afî
Silen, silinmiş. Affeden, bağışlayan.
Affedilmiş, bağışlanmış.
Yalvaran.
Uzun saçlı.
Tencere altında artaya kalan.
afv / عفو
Bağışlama.
Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.
Bağışlama. Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması.
Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.
Affetme, bağışlama.
Affetme, suçu bağışlama.
Bağışlama, af.
(Arapça)
afv ü gufran / afv ü gufrân
Bağışlama ve yarlığama.
afv-i anil ceraha
Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır.
agfer
Mağfiret eden, bağışlayan, afveden.
akd
Anlaşma, sözleşme. Nikâh, hibe (bağış), vasiyet, alış-veriş gibi işlerde taraflardan birinin teklifi, diğerinin kabûlü ile gerçekleşen sözleşme.
aksam-ı ihsanat / aksâm-ı ihsânât
Bağışların kısımları.
amim-ül ihsan / amîm-ül ihsan
Bağışı, bahşişi, ihsanı bol ve umumi olan.
amirz-kar / âmirz-kâr
Bağışlayan, affeden Allah.
(Farsça)
Affeden, bağışlayan.
(Farsça)
amirziş / âmirziş
Allah'ın afvetmesi, bağışlaması.
(Farsça)
Bağışlama, afvetme.
(Farsça)
amme nevaluhu / amme nevâluhu
"Allah'ın bağış ve ikramı bütün varlığı kaplamıştır".
amürz
Afveden, bağışlayıcı.
(Farsça)
amürzende
Bağışlayan, afveden.
(Farsça)
amürzgar / amürzgâr / âmürzgâr / آمرزگار
Affeden, bağışlayan. Günahları bağışlayan Allah.
(Farsça)
Bağışlayıcı, Tanrı.
(Farsça)
amürziş
Bağışlayış, afvediş.
(Farsça)
amurziş / âmurziş / آمرزش
Bağışlama, affetme.
(Farsça)
amürziş / âmürziş / آمرزش
Bağışlama.
(Farsça)
asar-ı ihsan / âsâr-ı ihsan
Bağış ve iyilik eserleri.
asar-ı lütuf ve merhamet / âsâr-ı lütuf ve merhamet
İyilik, bağış ve merhamet eserleri, neticeleri.
ata / atâ / عطاء
Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
İhsân, lütuf, bağış. Buna atiyye de denir.
Bağış, bahşiş, ihsan.
İhsan, lütuf, bağışlama.
Bağış, ihsan, bahşiş.
(Arapça)
ata-ender / atâ-ender
Lütuf ve bağış içinde.
ata-yı mahz / atâ-yı mahz
Sâf, halis lütuf, bağış, Allah vergisi.
ataya / atâyâ / عطایا
Bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
(Arapça)
ataya-yı ilahi / atâyâ-yı ilâhî
Allah'ın bağış ve ihsanları.
ataya-yı rahmaniye / atâyâ-yı rahmâniye
Sonsuz merhamet sahibi Cenâb-ı Hakkın bağış ve hediyeleri.
atiye
Hediye, bağış, ihsan.
atiyyat / atiyyât / عطيات
Bağışlar, ihsanlar.
(Arapça)
atiyye
İhsan, lütuf, muhtaç olanlara yapılan bağış.
bahş / بخش / بَحْشْ
Bağış, ihsan.
Bağış. Verme. İhsan.
(Farsça)
Bağış, verme.
Bağışlayan.
(Farsça)
Bahş edilmek:
(Farsça)
Bağışlanmak.
(Farsça)
Verilmek.
(Farsça)
Bahş etmek:
(Farsça)
Bağışlamak.
(Farsça)
Vermek.
(Farsça)
İyilik, bağışlama.
bahş eden
Veren, bağışlayan.
bahşayende
Bağışlayıcı, afvedici.
(Farsça)
bahşayiş / bahşâyiş / بخشایش
Bağışlayış. İhsan. İhsan etmek. Afv. Atiyye.
(Farsça)
Bağışlama.
(Farsça)
Bağış, ihsan.
(Farsça)
bahşende
Bağışlayan, ihsan eden. Afveden.
(Farsça)
bahşiş / بخشش
Bağış.
(Farsça)
Bahşiş.
(Farsça)
bahşude / bahşûde
Bağışlanmış, verilmiş.
(Farsça)
Afvedilmiş.
(Farsça)
bicu gufran
Bağışlanma iste.
birr
İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat.
Dininde ibadetinde kuvvetli olan.
Bağışta bulunma.
borç
Geri verilmek niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verilen para. Müslümanlıkta faizle borç vermek haramdır, günahtır. Borcunu ödiyemiyecek durumda onların borçlarını bağışlamak veya sonraya bırakmak sevaptır. Borcunu ödeyebilecek durumda olanlar da borçlarını zamanında ödemelidirler. Ödeyemiyecek olanlar d
can-bahş
Hayat bağışlayan, can veren. Sevgili. Cenâb-ı Hak. Allah.
(Farsça)
canbahş
Can veren, hayat bağışlayan.
cenab-ı vahibü'l-ataya / cenâb-ı vâhibü'l-atâyâ
Sayısız iyilik ve ihsanlar bağışlayan, hibe eden Allah.
dad-ı ezel / dâd-ı ezel
Ezelî bağış, lütuf ve ihsan.
dihiş
Verme, veriş, bağışlama, ihsan, atiyye.
(Farsça)
dua-i mağfiret
Allah'ın bağışlaması için yapılan dua.
ehl-i sehavet ve ihsan / ehl-i sehâvet ve ihsan
Bağış, ikram sahibi ve cömert olanlar.
eltafı
Lütufları, bağışları.
enva-ı ihsan / envâ-ı ihsan
Bağışların türleri.
enva-ı ihsanat / envâ-ı ihsânât
İyiliklerin çeşitleri, bağışların türleri.
estağfirullah
Allahü teâlâdan hatâ ve kusurlarımı bağışlamasını dilerim, mânâsına; mübârek, kıymetli bir söz.
fazl
Lütuf, ihsan, bağış.
fazl u ihsan / fazl u ihsân
Cömertlik ve bağışta bulunmak.
ferah-bahş
Sevinç veren, sevindiren. Ferah bağışlayan.
(Farsça)
feyz
İhsan, bağış, kerem.
feyz-bahş
Feyiz ve bereket veren, feyiz bağışlayan.
(Farsça)
gaferahullah
Allah onu bağışlasın.
gaffar / gaffâr / غفار / غَفَّارْ
(Gufran. dan) Günahları örten, günahları bağışlayıcı. Mağfireti çok.
Kullarının günahlarını afveden Cenâb-ı Hak (C.C.)
Ne kadar çok ve büyük olursa olsun, dilediği kullarının her türlü suç ve günahını defalarca bağışlayan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
Günahları affeden ve bağışlayan Allah.
Bağışlayıcı Tanrı.
(Arapça)
Çok bağışlayan (Allah).
gafir-üz zenb
Günahları örtüp afveden, suçları bağışlayan Cenab-ı Hak (C.C.)
(Farsça)
gafur / gafûr / غفور
Çok merhamet eden, günahları bağışlayan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kulların günâh, ayıb ve hatâlarını pek çok örtüp, bağışlayan.
Çok bağışlayan, çok affeden. (Allah'ın adlarından biri)
Bağışlayıcı.
(Arapça)
gafurü'r-rahim / gafûrü'r-rahîm
Kullarının günahlarını çok bağışlayan ve kullarına özel rahmet, merhamet ve şefkat gösteren Allah.
gufran / gufrân / غفران
Mağfiret, bağış.
Bağışlama.
(Arapça)
habis
Bağışlanan şey. Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey. Parasız olarak verilen nesne.
halid bin sinan
Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis'ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz. Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır. Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiştir.
hannan-ı mennan / hannân-ı mennân
Rahmetlerin en hoş cilvesini kullarına bağışlayan ve sonsuz minnete lâyık olduğunu gösterecek şekilde kullarını nimetlendiren Allah.
hatabahş
Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan.
(Farsça)
hayat-bahş
Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren.
(Farsça)
hazine-i ihsan ve kerem
İyilik ve bağış hazinesi.
heb
(Vehb. den) Bağışla, lutfet (mânasına emir, duâ)
heb-lena / heb-lenâ
Bize lutfet. Bize ihsan et, bağışla.
hedaya
(Tekili: Hediye) Hediyeler. Lütuf ve ihsanlar. Bağışlar.
hediye
Fakir veya zengin bir kimseye ikrâm için hîbe (bağış) olarak verilen veya gönderilen mal.
Parasız verilen, bağışlanan şey. Armağan.
heys
Atâ etmek, vermek, bağışlamak.
Hareket.
hibat
(Tekili: Hibe) Bağışlar, hibeler.
hibe / هبه
Bağışlamak. Parasız ve karşılıksız vermek. Bağışlanan şey.
Hal ve şân.
Bağış. Bir malı karşılıksız olarak başkasına verme. Hibe edilen mala hediye denir.
Bağışlama bağış.
Bağış.
Bağışlama, hibe.
(Arapça)
hibe-name
Bir kimseye birşey hibe edip bağışlamak üzere yazılan kâğıt.
(Farsça)
i'tifa'
Bağış dileme, afvedilmesini isteme.
ianat / iânât / اعانات
Yardımlar, bağışlar.
(Arapça)
iane / iâne / اعانه
Yardım, bağış.
(Arapça)
ibra / ibrâ
Bağışlanma, temize çıkma, aklanma.
ifdal
(Fadl. dan) Lütuf ve bağış. İhsan.
ihab
Verme, bağışlama.
ihbas
Eteğinde bir şey gizleme.
Hapsetme.
Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama.
ihsan / ihsân / احسان
İyilik, lütuf, bağışlamak.
Sahilik etmek, cömertlik yapmak.
Allah'ı görür gibi ibadet etmek.
Güzel bilmek. Güzel eylemek.
İyilik etme.
Bağış, bağışlama.
Sağlamlaştırma.
Bağış, ikram, lütuf.
Bağış.
(Arapça)
İyilik.
(Arapça)
ihsan eden
Bağışlayan, veren.
ihsan etmek
Bağışlamak.
ihsan-ı ilahi / ihsan-ı ilâhî
Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.
ihsan-ı ilahiye / ihsan-ı ilâhiye
Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.
ihsan-ı mahsus
Özel iyilik ve bağış.
ihsan-ı rabbani / ihsan-ı rabbânî
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.
ihsan-ı rahmani / ihsan-ı rahmânî
Bütün yarattıklarına karşı çok merhametli olan Allah'ın ikramı, bağışı.
ihsan-ı şahane / ihsan-ı şâhâne
Padişahın ihsanı, bağışı.
ihsanat / ihsânât
İyilikler, bağışlar, lütuflar.
ihsanat-ı hususiye-i rabbaniye / ihsanat-ı hususiye-i rabbâniye
Allah'ın terbiye ve idaresinin özel yardım ve bağışları.
ihsanat-ı ilahiye / ihsânât-ı ilâhiye
Allah'ın lûtuf ve bağışları.
ihsanat-ı külliye-i ilahiye / ihsânât-ı külliye-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan bağış ve iyilikleri.
ihsanat-ı mahsusa / ihsânât-ı mahsusa
Özel ihsanlar, yardımlar, bağışlar.
ihsanat-ı rabbaniye / ihsânât-ı rabbâniye
Allah'ın lütuf ve bağışları.
ihsanat-ı şahane / ihsânât-ı şahane
Padişahın bağış ve iyilikleri.
ihsanat-ı uhreviye / ihsânat-ı uhreviye
Ahiretteki ihsanlar, bağışlar.
ihsandide
(Çoğulu: İhsandidegân) İhsan görmüş, bağış almış. Birinin lütfunu görmüş, minnettar.
(Farsça)
ihsanen
İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek.
ihsanperver
Bağışta bulunmayı pek seven.
ihsanperverane / ihsanperverâne
Bağışta bulunmayı pek sever şekilde.
ikram
Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek.
İltifat olarak bir şeyler vermek.
Bağış.
Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât.
Allah'ın lütfu ve ihsanı. (İkramın izharı, yani Allah'ın lütfu ve ihsanı olan ikramın izharı tahdis-i nimettir. İnsanın ne
Bağış, iyilik.
ikram buyurma
İhsan etme, bağışlama.
ikram buyurulan
Bağışlanan, ihsan edilen.
ikram-ı rabbani / ikram-ı rabbânî
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bağış ve ihsanı.
ikram-ı sübhani / ikram-ı sübhânî
Her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah'ın bağış ve ihsanı.
ikramat / ikrâmât
(Tekili: İkram) İkramlar, hürmetler, bağışlar.
Bağışlar, ikramlar, ihsanlar.
imma
(Terdid edatıdır) "Ya, veya" diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder.
in'am / in'âm / انعام
Bağış, ihsan.
(Arapça)
Bahşiş.
(Arapça)
in'amat-ı rahmaniye / in'âmât-ı rahmâniye
Allah'ın sonsuz şefkat ve merhametiyle bağışladığı nimetler.
inale
Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma.
Yemin, kasem, and.
İhsanda bulunma, bağışta bulunma.
ira
Bağış yapma, iyilikte bulunma.
Çakmaktan ateş çıkarma. Parlama.
irfad
Yardım etme, bağışta bulunma. Hediye verme.
işfak
Acıyarak sakınma. Şefkat ve inayet etme.
Sevme.
Sakınma ve korkma.
Azaltma.
Lütfetme, bağış, ihsan.
isti'fa
Affını, azlini, bağışlanmasını istemek.
Kendisinin memuriyetten affını taleb etmek.
istiğfar / istiğfâr
(Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
Mağfiret (bağışlanmak) istemek. Allahü teâlâdan kusurlarının ve günâhlarının affedilmesini bağışlanmasını dilemek. Tövbe etmek.
istihab
(Hibe. den) Hibe ve hediye olarak isteme. Bağış olarak arzulama.
ittihab
(Hibe. den) Karşılıksız olarak verilen bir bağışı kabul etme.
kambahş / kâmbahş
Herkesin isteğini yerine getiren.
(Farsça)
Bağışçı, ihsan edici.
(Farsça)
kanun-u kerem
Cömertlik, bağış ve ikram kanunu.
kefareten / kefâreten
Günahın bağışlanmasına vesile olarak, bedel olarak.
keffaret / keffâret
İşlenen bir hata veya günahın bağışlanmasına vesile olması için verilen sadaka veya tutulan oruç, karşılık.
keffaretü'z-zünub / keffaretü'z-zünûb
Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
keffáretü'z-zünub / keffáretü'z-zünûb
Günahların bağışlanmasına vesile.
keffaretü'z-zünub / keffâretü'z-zünub / keffâretü'z-zünûb
Günahların bağışlanmasına vesile.
Günahlara kefaret, günahların bağışlanmasına vesile.
keffaretüzzünub / keffâretüzzünub
Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
keramat-ı kur'aniye / kerâmât-ı kur'âniye
Kur'ân'ın kerametleri; ikramları, bağışları.
keramet
Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli.
Bağış, kerem.
İkram, ağırlama.
keremkar / keremkâr
Lûtfeden, bağışlayan.
Kerem eden, ikram eden. Cömert, eli açık olan, bağışlayan.
(Farsça)
lutf / lûtf
İyilik, bağış.
lutf-u dest-i manevi / lûtf-u dest-i mânevi
Mânevî elin bağışı, ihsanı.
lütf-u ihsan
Bağışın, ikramın güzelliği.
lütf-u irşad
İyilik ve bağışla doğru yola erdirme.
lütf-u rabbani / lütf-u rabbânî
Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın ihsanı, bağışı.
lütf-u rahman / lütf-u rahmân
Rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah'ın iyilik ve bağışı.
lütf-u rububiyet
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah‘ın iyilik ve bağışı.
lutuf / lûtuf
İyilik, ihsan, bağış.
lütuf / lütûf
İyilik, ihsan, bağış.
Yardım, iyilik, bağış.
lütuf ve kerem-i binihaye / lütuf ve kerem-i bînihaye
Sonsuz cömertlik, ikram ve bağış.
lütufkar / lütufkâr
İyilik ve bağışta bulunan.
ma'fuv
Affedilen, bağışlanan.
ma'füvv
Suçu bağışlanmış, affolunmuş.
Muaf tutulan, istisna edilen.
Suçu afvedilmiş. Bağışlanmış.
İstisnâ edilmiş, müstesnâ kılınmış, ayrı tutulmuş.
mafüvv / mâfüvv
Bağışlanmış.
mağfiret
Örtme; Allahü teâlânın, kullarının günâhlarını bağışlaması.
Bağışlama.
mağfiret-i ilahiye / mağfiret-i ilâhiye
Allah'ın bağışlaması.
mağfiret-i kamile / mağfiret-i kâmile
Tam bir bağışlayıcılık.
mağfur
Günahları bağışlanmış, ölmüş kimse, rahmetli olmuş.
mağrifet
Allah'ın kullarını bağışlaması, yarlıgaması.
mah-ı gufran / mâh-ı gufrân
Günahların bağışlandığı ay.
mahz-ı fazl
İyilik ve bağışın ta kendisi.
mennan / mennân
İhsan, bağış, nimeti çok olan ve çok veren, Allah.
merfud
İhsan edilmiş, armağan olarak verilmiş, bağışlanmış şey.
merhamet
Şefkat, acıma, bağışlama.
merhamet-i şahane
Mükemmel merhamet, bağış, ihsan.
mevhibe / موهبه
Bahşiş, ihsan, bağış.
Allah vergisi, ihsan, bağış, hediyesi.
İhsân, bağış, Allahü teâlânın kuluna ihsânı.
Bağış.
(Arapça)
mevhub
(Çoğulu: Mevâhib) (Vehb. den) İhsan edilmiş, verilmiş, hibe olunmuş, bağışlanmış.
Fık: Karşılıksız olarak birine verilmiş.
mevhubat
(Tekili: Mevhub) Bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
mikram
Çok ikram ve kerem eden. Bağışlayan, ihsan eden.
muaf
Afvolunmuş. İstisna edilmiş, ayrı tutulmuş. Bağışlanmış. Serbest.
muafiyet / muâfiyet / معافيت
Muaf tutulma.
(Arapça)
Bağışıklık.
(Arapça)
muafiyyet
Bir hastalığa karşı aşı ile elde edilen hâl.
Afvolunmuş olma. Bağışlanmış olma.
muhsin
Yarattıklarına bağış ve iyiliklerde bulunan Allah.
muhsin-i kerim / muhsin-i kerîm
Yarattıklarına sonsuz bağış ve ikramda bulunan Allah.
muktezay-ı rahmet / muktezây-ı rahmet / مُقْتَضَايِ رَحْمَتْ
Bağışlama, şefkat etme, lutfetmenin gereği.
müsta'fi
Bir işten isteği ile çekilen, istifa eden.
Suçunun bağışlanıp afvedilmesini isteyen.
müstagfir
(Gufran. dan) İstiğfar eden. Günahlarının örtülmesini, bağışlanmasını Allah'tan (C.C.) isteyen.
müstağfir / müstağfîr
İstiğfâr eden, Allahü teâlâdan günâhlarının bağışlanmasını isteyen.
müste'min
Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu
müsteşfi'
Bağışlanmasını dileyen, affını isteyen. Şefaat için yalvaran.
müteattıf
(Atf. dan) şefkat eden, bağışlayan, esirgeyen.
müteattıfane / müteattıfâne
Şefkat göstererek, bağışlayarak, esirgeyerek.
(Farsça)
müteberri'
Bağışlayan, teberru eden. Bağışta bulunan.
muvahebe
Çok bağışlama.
namus-u ikram
Bağış ve iyilik kanunu.
neşat-bahş
Sevinç ve neşe bağışlayan.
(Farsça)
nezr-i muayyen
Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevâbını falan velîye bağışlamak adağım olsun diye bir şarta bağlanarak yapılan adak.
peşkeş
(Pişkeş) Başkasının malını birine bağışlamak. Verilmemesi lâzım olan şeyi başkasına vermek. Karşılıksız vermek.
(Farsça)
rahim
(Rahmet. den) Rahmet edici, merhamet eyleyen. Rahmedici. Muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 220 defa zikredilir.)
rahmet / رَحْمَتْ
Bağış, acıma, esirgeme.
Bağışlama, şefkat etme, lutfetme.
Esirgeme, bağışlama, şefkat etme.
revan-bahş
Canlandırıcı, can bağışlayıcı.
(Farsça)
rukbi / rukbî
İki kişinin karşılıklı olarak, öldükten sonra sâhib olmaları şartıyla birinin malını diğerine bağışlaması yâni sen ölürsen evin benim olsun, ben ölürsem evim senin olsun şeklindeki hibe.
safh
Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme.
Bir şeyin bir tarafı.
Bir şey içirme.
Yüz çevirme.
Suç bağışlama, affetme.
Bağışlama.
şafi'
(Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden.
şefaat / şefâat
Bağışlanmasını dileme, birine arka olma.
Peygamberlerin ve velilerin kıyamette günah-kâr müminlerin bağışlanması için Allah katında dilekte bulunmaları.
Günahların bağışlanması için, peygamberlerin ve Allah katında makbul kişilerin, Allah'ın izniyle aracılık yapması.
şefaat-i kübra
Büyük şefaat; günahlarımızın bağışlanması için Peygamber Efendimizin aracılık etmesi.
şefi' / şefî'
Şefâat eden, bir suçun, günâhın bağışlanması için vâsıta, aracı olan.
şefiü'l-müznibinin varisi / şefiü'l-müznibînin vârisi
Âhiret âleminde günahkârların bağışlanması için şefaatte bulunacak olan Hz. Muhammed'in (a.s.m.) mirasçısı.
şehr-i rahmet ve mağfiret
Rahmet ve bağışlama ayı; Ramazan ayı.
settar-ül uyub
Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)
settarü'l-uyub / settârü'l-uyûb
Ayıpları, günahları örten, bağışlayan Allah.
seyyid-ül-istiğfar / seyyid-ül-istiğfâr
Duâ ve istiğfârların başı. İstiğfâr duâlarının büyüğü. Allahü teâlâdan günâhın bağışlanmasını istemek için yapılacak duâların en üstünü, en kıymetlisi.
sofra-i ihsan
Bağış, iyilik, lütuf sofrası.
şüfea'
(Tekili: Şefi') Şefaatçiler. Şefaat edenler, bir suçun bağışlanması için aracılık yapanlar.
taattufat / taattufât
(Tekili: Taattuf) İhsanlar, lütuflar, bağışlar.
taltifat / taltifât
(Tekili: Taltif) Taltifler, ihsanlar, lütuflar, bağışlar.
teberru / teberrû / تبرع
Bağış, bir malın veya paranın karşılıksız olarak verilmesi.
Bağış.
Bağış.
(Arapça)
teberru etme
Bağışta bulunma.
teberru etmek
Bağışlamak, karşılıksız olarak vermek.
teberru'
Bağış. Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. Hayırlı işlerde yardım ve ihsanda bulunmak.
teberruan / تبرعا
Teberru ederek, teberru suretiyle, bağışlayarak.
Bağışlayarak.
(Arapça)
teberruat / teberruât / teberrûât / تبرعات
Bağışlar.
(Tekili: Teberru') Teberrular, bağışlar, bağışlamalar.
Bağışlar.
Bağışlar.
(Arapça)
tefazzul
Üstünlük taslama, fazilet satma.
Bağışlama, iyilik.
tehdiye
Hediye verme, bağışlama.
tevbe etmek
Pişmanlık duyup bağışlanma dilemek.
tevbegah / tevbegâh
Tevbe etme ve bağışlanma yeri.
tevbekar / tevbekâr
Pişmanlık duyup bağışlanma dileyen.
vahib / vâhib
Bağış yapan, veren.
(Vâhibe) Bağışlayan, veren, ihsan eden, hibe eden.
vahib-i hayat / vâhib-i hayat
Hayat bağışlayan Allah.
vahib-ül ataya / vâhib-ül atâyâ
Hediyeler bağışlayan. Bağışlar ihsan eden. (Cenab-ı Hak (C.C.)
vahib-ül hayat / vâhib-ül hayat
Hayatı bağışlayan, hayat veren Allah (C.C.).
vakf
Alıkoyma, bağış.
vasiyyet
Bir kimsenin vefâtından sonra yapılmasını istediği şey veya sonraya bağlı olmak üzere bir malı veya menfeatini (faydayı) bir şahsa veya bir hayır işine teberrû' (bağış) yoluyla temlik etmek (sâhib ve mâlik kılmak). Vasiyet edene mûsî, vasiyet edilen şeye mûsâbih, kendisine vasiyet yapılan şahsa mûsâ
vehb / وهب
Hibe. Bağış. Vergi.
Bağış, vergi.
(Arapça)
vehhab / vehhâb / وهاب / وَهَّابْ
Çok fazla ihsan eden. Çok bağışlayan.
Çok fazla bağışlayan, ihsan eden, Allah'ın isimlerinden biri.
Çok ihsan eden, bağışlayan, Allah.
Çokça ve sürekli olarak ihsan eden ve bağışlayan Allah.
Çok bağışlayıcı Tanrı.
(Arapça)
Çok hibe eden, fazlaca bağışlayan (Allah).
vehhab-ı rezzak / vehhâb-ı rezzâk
Çok bağışta bulunan ve bütün yaratılmışların rızkını veren; Allah.
vehhabiyet / vehhâbiyet / vehhâbîyet
Bağışlayıcılık.
Allahın bol bol ihsan etmesi ve bağışlaması.
vesile-i şefaat
Bağışlanma sebebi.
vühub
Çok fazla bağışta bulunan, çok bağışlayan.
zat-ı zülcelal ve'l-ikram / zât-ı zülcelâl ve'l-ikram
Sonsuz yücelik, haşmet sahibi olan, çok ihsan ve bağışta bulunan Allah.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
arş-ı âlâ
kut'ül amare
mışra
mesuliyet
nebati
dar-ı beka
ampul
kerim
MURDA
cennet
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
bagış
Avaş
Muvafik
zişti
Yalnız
dokuz
Mübarek
gümüş
Ucup
çehre