REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te aşim ifadesini içeren 162 kelime bulundu...

a'ras / a'râs

  • Düğünler.
  • (Tekili: İrs) Evliler.
  • (Tekili: Urs) Nikâh merasimleri.

adid

  • Hasım.
  • Arkadaş.
  • Isırma. Bir ısırımlık lokma.

adüvv

  • Düşman, hasım.

alkış

  • Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir.

amin alayı

  • Eskiden çocukların ilk okula başladığı gün yapılan merasim.

ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa

  • Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse

avasım

  • (Tekili: Asıme) Temiz, ismetli kimseler.
  • Hudut şehirleri.

ayin / âyin

  • Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
  • Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi

azer

  • Ateş. (Farsça)
  • Şemsî senenin dokuzuncu ayı. Kasım. Her şemsî ayın dokuzuncu günü. (Farsça)
  • Mecusilere göre güneşe memur meleğin adı. (Farsça)
  • Hz. İbrahim'in (A.S.) babasının veya amcasının ismi. (Farsça)

balon

  • Hava veya hafif gazlarla doldurulan küre. Bugünkü uçaklar balonculuğun geliştirilmesiyle elde edilmiştir. Zeplin adı verilen güdümlü balonlar hava ulaşımında ve savaşta kullanılmıştır. (Fransızca)

beni haşim / benî hâşim

  • Hâşimoğulları. Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelenler.

besa

  • (Arnavutça) Arnavut yemini.
  • Kan güden hasımlar arasında yeminle akdolunan anlaşma.

beserüçeşm / بسر و چشم

  • Başüstüne, başım gözüm üstüne. (Farsça)

cereyan-ı riba / cereyan-ı ribâ

  • Faizin devam etmesi, dolaşımı.

cevelangah / cevelângâh / جولانگاه

  • Gezinti yeri, mesire yeri. (Arapça - Farsça)
  • Dolaşım yeri. (Arapça - Farsça)

cülus-u hümayun / cülus-u hümâyun

  • Padişahın taht'a oturma merâsimi.

cürsum

  • (Çoğulu: Cerâsim) Her nesnenin aslı.

damacana

  • Su veya başka sıvıları taşımaya mahsus dar ağızlı, şişkin gövdeli çoğu hasırla sarılı veya sepetli büyük şişe.

damen-gir

  • Eteğe yapışan, etek tutan. (Farsça)
  • Dâvacı, hasım, şikâyetçi. (Farsça)

darb / ضرب

  • Vuruş. (Arapça)
  • Para basımı. (Arapça)
  • Dövme. (Arapça)

darbhane / darbhâne / ضرب خانه

  • Darphane, para basımevi. (Arapça)

deskere

  • Şehir ve kasaba, il ve ilçe. (Farsça)
  • Hasta insan, eşya vs. taşımaya yarayan tahta. (Farsça)

deveran / deverân / دوران

  • Dönme, dolaşım.
  • Dönme, dolaşma, dolaşım. (Arapça)
  • Deverân etmek: Dönmek, dolanmak. (Arapça)

deveran-ı dem / deverân-ı dem / دَوَرَانِ دَمْ

  • Kan dolaşımı, kan deveranı.
  • Kan dolaşımı.
  • Kan dolaşımı.

eadi

  • (Tekili: Adüv) Düşmanlar. Hasımlar.

eşkal-i zeman / eşkâl-i zeman

  • Zamanın şekilleri.
  • Ahmet Rasim'in bir romanı.

esma-i müpheme / esmâ-i müpheme

  • Gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler.

fen ve san'at balonu

  • Fen ve san'at uçağı (Balon, 20. yüzyılın başlarında hava taşımacılığında ileri teknolojiydi.).

fetur

  • Oruç açacak nesne.
  • Yaratmak.
  • Yarmak.
  • İki parmağıyla kaşımak.

garazsız

  • Kötü bir niyet taşımaksızın.

garim / garîm

  • Alacaklı.
  • Hasım. Rakib. Borçlu veya üzerinde borçtan başka hakları olan kimse.

gazze

  • Şam'ın doğusunda bir yerin adı. (Resullulah Efendimizin ceddi Hâşim'in kabri ordadır.)

gurema

  • (Tekili: Gerim) Düşmanlar, adüvler, hasımlar, rakibler.
  • Alacaklılar.

hadis-i merdud / hadîs-i merdûd

  • Mânâsı olmayan ve rivâyet şartlarını taşımayan söz.

hadş

  • Kaşımak.
  • Tırmalamak.

hafz

  • Taşımak için hazırlanmış ev eşyası. Ev eşyası taşıtılan deve.
  • Bir şeyi eğmek veya elden bırakmak.

halita / halîta / خليطه

  • Karışım. (Arapça)
  • Alaşım. (Arapça)

hamele-i arş

  • Arşı taşımakla görevli dört büyük melek.

hamil / hâmil / حامل

  • Taşıyan. (Arapça)
  • Hamile. (Arapça)
  • Sahip. (Arapça)
  • Hâmil olmak: Taşımak. (Arapça)

haml / حمل

  • Taşıma. (Arapça)
  • Gebelik. (Arapça)
  • Yükleme. (Arapça)
  • Hamletmek: Yüklemek. (Arapça)

hamş

  • Kaşımak.
  • Tırmalamak.

hariç cereyan

  • Dışarıdan (hasımlardan) gelen akım.

hariş

  • Kaşınma, kaşıma. (Farsça)

harş

  • Avlamak.
  • Kaşımak.

hasim / hasîm

  • Hasım olan, husumet eden, düşmanlık eden.

haşimi / hâşimî

  • Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelen.

hasm / خصم

  • (Hasım) Muhâlif. Karşı taraf. Düşman.
  • Düşman, hasım. (Arapça)

hasm-ı ca'li / hasm-ı ca'lî

  • Huk: Hakikatta hasım olmadığı halde, hasım imiş gibi hâkim önünde husumeti kabul eden kimse.

hasm-ı eledd

  • İnatçı düşman, muannid hasım.

hergele

  • Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü.
  • Böyle bir sürüye dahil olan hayvan.
  • Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam.
  • Bir işe yaramaz işçi kalabalığı.

heyşe

  • (Çoğulu: Heyşât) Husumet, hasımlık.
  • Çekişmek, nizâ etmek.

hidemat-ı şakka

  • Taş taşımak, toprak kazmak gibi, mahkûmlara yaptırılan ağır hizmetler.

himal

  • Yük getirmek, yük taşımak.

huduş

  • Kaşımaktan ve tırmalamaktan dolayı olan yara.

husema / husemâ / خصما

  • Düşmanlar, hasımlar. (Arapça)

husema'

  • (Tekili: Hasım) Muhalifler, karşı taraflar, hasımlar.
  • Adüvler, düşmanlar.

husum

  • (Tekili: Hasim) Uğursuzluk.
  • İdman. Birbiri ardınca devam üzere olmak.
  • Bir şeyi kökünden kesip dağlayanlar.
  • Fırtına.
  • (Tekili: Hasım) Hasımlar, düşmanlar.

husumet

  • Düşmanlık. Hasımlık. Kincilik. Zıddiyet. Çekişmek. Dâvacı olmak.

ihtifal

  • Hürmet ve saygı için büyük cemaat ile yapılan merasim. Cenaze alayı.
  • Merasim.

ihtifalat / ihtifâlât

  • (Tekili: İhtifal) Törenler, merasimler.
  • Cenaze alayları.
  • Merasimler, törenler.

ihtifalat-ı mühimme / ihtifâlât-ı mühimme

  • Önemli merasimler.

iltifat

  • Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek.
  • Dikkat, itina.
  • Edb: Bir mevzu anlatılırken, o anda kalbe doğan bir ilham coşkunluğu ile -mevzu dışına çıkmadan- sözün ve hitabın yönünü değiştirme san'atıdır. Meselâ: (Asım'ın nesli...

imkan-ı harabiyet / imkân-ı harabiyet

  • Yıkılıp yok olma ihtimalini taşıma.

ıskalara

  • Gemi arması merdiveni.
  • Harp gemilerinin sol taraflarındaki merasim merdiveni.

istihale / istihâle / استحاله

  • Başkalaşım, değişim. (Arapça)
  • İmkansızlık. (Arapça)

kadir alayı

  • Tar: Kadir gecesi padişahların saraydan çıkıp, civardaki camilerden birinde namaz kılmaları münâsebetiyle yapılan merâsim.

kalb

  • Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.
  • Gönül.
  • Herşeyin ortası.
  • Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme.
  • İmanın mahalli.
  • Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb i

kanun-u tebeddül ve tagayyür

  • Başkalaşım ve değişim kanunu.

kaşağı

  • Hayvanları kaşıyıp tozlarını düşürmeğe mahsus âlet.
  • İhtiyar kimselerin, sırtlarını kaşımak için kullandıkları, ağaçtan uzun saplı ve bir ucundaki levhası dişli bir âlet.

kasime / kasîme

  • (Çoğulu: Kasim) Dikenden başka ot bitmeyen kumlu yer.

kass

  • Talep etmek, istemek.
  • Nemime, söz götürmek, lâf taşımak.

katb

  • (Katub) Daim çatık çehreli, ekşi yüz.
  • Bir kimseyi darıltmak, gücendirmek.
  • Birikmek, biriktirmek, doldurmak.
  • Dolu çuval taşımak, götürmek için hazırlamak.
  • Arslan.

kavasım

  • (Tekili: Kasım) Ezici, kırıcı ve ufaltıcı şeyler.

kesm

  • (Çoğulu: Ekâsim) Bir şeyi eliyle parmaklamak.
  • Çok miktar atlar.

kıraat-i asım / kıraat-i âsım

  • Âsım kırâeti, bizim kırâetimiz.

kıraet-i aşere / kırâet-i aşere

  • Kur'ân'ın on kırâet üzere okunması. Kırâet imamları şunlardır: Nafi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Hamza, Kisaî, Ebu Cafer, Yakub ve Halef.

külef

  • (Tekili: Külfet) Külfetler, zahmetler, sıkıntılar, zorluklar.
  • Merâsimler.

külfet / كلفت

  • Zahmet. Sıkıntı. Yorgunluk. Zahmetli iş. Adetten ve lüzumundan çok yorularak çalışmakla iş yapmak.
  • Merâsim.
  • Zahmet. (Arapça)
  • Merasim. (Arapça)

küşad

  • (Küşât) Açış. İlk açılış merasimi. (Farsça)
  • Açma, fethetme. (Farsça)
  • Yeni yapılan resmi bir yapının ilk defa olarak açılması. (Farsça)

küşadetmek

  • Açmak. Açış merâsimi.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

lahk

  • (Lehak) Geriden yetişmek, ardından yetiştirilmek.
  • Alüvyon. Liğ. Akarsuların taşımasıyla gelen maddeler.

lecüc

  • Pek inadçı ve hasım olan.
  • Suyu çok olan yer.

licac

  • İnat ve düşmanlığı devam ettirme. Hasımlığı sürdürme.

maksim

  • (Çoğulu: Makasim) Taksim edilecek, dağıtılacak yer.
  • Suyun kollara ayrılma yeri. Masluk, savak.

maliyyet / mâliyyet

  • Alış fiyatı ile birlikte taşıma ile işçilik ücretleri, vergi gibi masrafların hepsi.

matabi'

  • (Tekili: Matbaa) Matbaalar, basımevleri.

matbaa / مطبعه

  • (Tab'. dan) Tab'edilen yer. Kitab, gazete ve sâir yazıların basıldığı yerler. Basımevi.
  • Basımevi.
  • Basımevi. (Arapça)

mebsem

  • (Çoğulu: Mebâsim) Tebessüm etmek, hafif gülümsemek.

mefreş

  • Eskiden göç sırasında yatak ve şilte taşımada kullanılan meşinden veya çadır bezinden yapılmış harar.

mekare / mekâre

  • Eskiden kira ile tutulan yük hayvanı.
  • Tar: Osmanlı ordusunda taşıma işlerinde kullanılan hayvanlara verilen ad. (Mekâre denilen at, katır, deve gibi hayvanlar, harp zamanlarında halktan satın alınırdı. Bazen geçici bir zaman için, savaş bölgesindeki halktan hayvan toplanır ve belirli

mensim

  • (Çoğulu: Menâsim) Alâmet, işaret, nişân, iz, eser.
  • Yol, tarik.
  • Deve tırnağı.

merasim

  • (Tekili: Mersem) Resmi merasimler. Âdet hükmündeki gösterişler. Resmi muameleler.
  • Şiveler. Âdetler.

metabi'

  • (Tekili: Matbaa) Matbaalar, basımevleri.

mevadd-ı ihtilaf / mevadd-ı ihtilâf

  • İhtilâfa sebep olan maddeler; parçalanma, değişim, başkalaşım ve uyuşmazlık gibi sonuçlara sebep olan maddeler.

mevsim

  • (Çoğulu: Mevâsim) Pazar yeri.
  • Arap pazargâhları.
  • Yılın dört kısmından biri.
  • Zaman. Vakit. Alâmet.

mı'sam

  • (Çoğulu: Meâsım) Kolun bilezik takacak yeri.

mücadele / مجادله

  • Savaşım. (Arapça)

muhammed-i haşimi / muhammed-i hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

muhammedü'l-haşimi / muhammedü'l-hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed.

müharece

  • Hasımlık, düşmanlık.
  • Cima etmek.

muhasım / muhâsım

  • Düşmanlık eden. Düşman olan taraflardan biri. Hasım olan. Birbirini dâva edenlerden her biri. Karşı tarafı tutan.
  • Düşman olan taraftan biri, hasım.

muhasımin / muhasımîn

  • (Tekili: Muhasım) Düşmanlar, muhasımlar.

münakalat / münâkalat / مناقلات

  • Taşımacılık. (Arapça)

münakale / münâkale

  • Taşımak, ulaştırmak, aktarmak.
  • Taşıma.

münkasım / منقسم

  • Bölünmüş. (Arapça)
  • Münkasım olmak: Bölünmek, bölünmüş olmak. (Arapça)

mürur-ı zeman / mürûr-ı zemân

  • Zaman aşımı, zaman geçmesi.

müstemirrü't-tecelli / müstemirrü't-tecellî

  • Yasıması devamlı, kesintisiz.

mütehasım

  • (Çoğulu: Mütehasımîn) (Husumet. den) Karşılıklı düşmanlık eden ve birbirine hasım olan.
  • Karşılıklı olarak dâvâ edenlerden herbiri.

mütehasımin / mütehasımîn

  • (Tekili: Mütehasım) Çekişenler, birbirlerine düşmanlık ve husumet edenler. Hasım olanlar. Karşılıklı dâva edenler.

mütekasım

  • (Çoğulu: Mütekasımîn) (Kısm. dan) Paylaşan, bölüşen. Bir şeyi paylaşanların beheri.

muttasıf olma

  • Sıfatı üzerinde taşıma.

nakil / nâkil / ناقل

  • Nakletme, taşıma.
  • Taşıma, nakil. (Arapça)
  • Anlatan, nakleden. (Arapça)

nakl / نقل

  • Bir yerden bir yere götürme. Taşıma.
  • Ev ya da yer değiştirme. Taşınma.
  • Duyduğu bir şeyi başkasına anlatmak, rivayet etmek.
  • Bir dilden başka dile çevirmek.
  • Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek.
  • Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek.
  • Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek.
  • Eski mest ve çizme.
  • Yırtık elbiseyi yamamak.
  • Taşıma, nakil.
  • Nakil, anlatma. (Arapça)
  • Taşıma. (Arapça)
  • Nakletmek: (Arapça)
  • Anlatmak. (Arapça)
  • Taşımak. (Arapça)
  • Nakledilmek: (Arapça)
  • Anlatılmak. (Arapça)
  • Taşınmak. (Arapça)

nakletme

  • Taşıma.

nakli / naklî

  • Nakle dayanan, kitap ve sünnete dayalı olan.
  • Taşıma ile ilgili.
  • Nakliye ile, taşıma ile ilgili.
  • Akla değil de nakle dayanan, yani söylenen hakikat.

nakliyat / nakliyât / نقليات

  • Taşıma.
  • Nakil işleri, taşıma işleri.
  • Anlatılanlardan öğrenilenler.
  • Nakiller.
  • Taşımalar.
  • Taşımacılık. (Arapça)

nakliye / نقليه

  • (Çoğulu: Nakliyat) Eşya taşıma işi.
  • Taşıma parası.
  • Taşımayla ilgili olan.
  • Taşıma. (Arapça)

nebiyy-i haşimi / nebiyy-i hâşimî

  • Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).

necmeddin-i kübra

  • (Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir. Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır. İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-Harzemî.Münazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Et

neka' / nekâ'

  • Yarayı kaşımak.
  • Soymak.
  • Çok azap etmek, acı çektirmek.

nemime / nemîme

  • Söz götürme. Lâf taşıma. Bir kimse aleyhindeki sözleri ifsad maksadıyla kendisine eriştirme.
  • Söz götürme, taşıma, kişi aleyhindeki sözleri ona eriştirme, koğuculuk etme.
  • Koğuculuk, müslümanlar arasında fitne çıkarmak, ara bozmak için söz taşıma.
  • Söz taşıma.

nişan

  • İz. Nişan. Alâmet. İşaret. (Farsça)
  • Yara izi. (Farsça)
  • Hedef, vurulması istenen nokta. (Farsça)
  • Hâtıra için dikilen taş. (Farsça)
  • Taltif için verilen madalya. (Farsça)
  • Evlenmeden önceki anlaşma ve karar işareti veya merasim. (Farsça)
  • Tuğra. (Farsça)
  • Ferman. (Farsça)

renc-ber

  • (Renc; sıkıntı, zahmet. Ber; çeken) Tarla ve bahçede yahut başka işlerde kazmak veya taş, toprak taşımak gibi işlerde çalıştırılan gündelikçi. Amele, ırgat. (Farsça)
  • Çiftçi. (Farsça)

resm

  • (Resim) Yazma, çizme, desen.
  • Eser, iz, nişan, alâmet.
  • Suret.
  • Tertib. Tarz, üslub.
  • Fotoğraf resmi.
  • Âdet, usul, tavır, davranış.
  • Alay, merâsim.
  • Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.

resm-i küşat

  • Açılış merasimi.

resmi küşat / resmî küşat

  • Açılış merasimi.

rüsum

  • Resimler, şekiller. Âdetler. Vergiler, gümrükler, gümrük vergisi.
  • Merasim, usûl.

sahc

  • Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi.
  • Kaşımak.
  • Tırmalamak.

sebr ve taksim

  • Mantıkta bir isbatlama tarzı ve usulüdür. Bu iki kelime beraber kullanıldığı gibi, "delil-i taksim, delil-i münkasım" gibi tâbirlerle de söylenir. Bu isbatlamada bir şeyin aslında bulunan vasıflar, illet olmaktan birer birer ibtal edildikten sonra, tam illet olmaya elverişli olan tesbit edilir. (Lât

semsam

  • (Çoğulu: Semâsim) Hafif edepsiz kişi.
  • Aceleci kimse.

silsile-i aliyye

  • Yüksek silsile. Peygamber efendimizden hazret-i Ebû Bekr yoluyla ilim ve feyz alarak gelen büyük âlimler silsilesi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, Ebû Bekr-i Sıddîk, Selmân-ı Fârisî, Kâsım bin Muhammed, Ca'fer-i Sâdık, Bâyezîd-i Bistâmî, Ebü l-Hasen Harkânî, Ebû Ali Farmedî, Yûsuf-i Hemedân

sımsım

  • (Çoğulu: Semâsım) Şişman ve etli adam.

şürruf

  • Ters ve balçık taşımada kullanılan ve tezkere denilen âlet.

ta'viz / ta'vîz

  • Kur'ân-ı kerîmde bildirilen ve Peygamberimizden naklen gelen duâları okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak.

tab' / طبع

  • Huy. (Arapça)
  • Basım, baskı. (Arapça)
  • Tab' edilmek: Basılmak. (Arapça)
  • Tab' etmek: Basmak. (Arapça)
  • Tab' olunmak: Basılmak. (Arapça)

tabhane / tabhâne / طبع خانه

  • Basımevi. (Arapça - Farsça)

tabut / tâbut

  • Sandık. Ölü taşımaya mahsus sandık. Hz. Musa'ya inen on emrin konduğu sandık.

tafthane

  • Matbaa. Basımevi. (Farsça)

tahdiş

  • (Hadeş. den) Kurcalamak. Tırmalamak.
  • İncitmek.
  • Kaşımak.

tahlif / tahlîf

  • Yemin vermek. Mahkemede iki hasımdan birine yemîn ettirmek.

taht-ı hümayun / taht-ı hümâyun

  • Padişahların merasim sırasında oturdukları sedir.

tahtırevan

  • Deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek veya omuzlarda taşınan üstü örtülü taşıma aracı.

tarafeyn

  • İki taraf, davada, karşılıklı iki hasım, her iki taraf.
  • İki taraf. İki nihayet.
  • Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf.

tebarüz

  • Belli olma, belirtme. Görünme.
  • İki hasım cenk için meyadan çıkma.

tedavül / tedâvül / تداول

  • Dolaşım, sürüm.
  • Dolaşım. (Arapça)

tehasum / tehâsum

  • Hasımlaşma, düşmanlık.

tekdih

  • Kuvvetle kaşımak.

tekedduh

  • Kuvvetle kaşımak.

tekemmül-ü vesait-i nakliye

  • İletişim araçlarının ve taşımacılığın gelişmesi, ilerlemesi.

terbi' / terbî'

  • Dörtleme, yâni cenâzenin omuz üzerinde tabutun tahta kolundan el ile tutarak dört kişinin taşıması.
  • Mezârı düz yapmak.

teşrifat

  • (Tekili: Teşrif) Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol.

teşrin-i sani / teşrin-i sâni / teşrîn-i sânî / تشرین ثانى / تَشْر۪ينِ ثَان۪ي

  • Kasım ayı.
  • Kasım ayı.
  • Kasım. (Arapça - Farsça)
  • Kasım ayı.

teşrinisani / teşrînisani

  • Kasım ayı.

tonaj

  • Bir vasıtanın iç hacmine göre taşıma kapasitesi.

uksume

  • (Çoğulu: Ekasim) Nasib, kısmet. Hisse, pay.

ulema-i rüsum

  • Resmî, merasim âlimleri. Kendileri resmen âlim bilinen fakat hakiki âlim olmayan kimseler. (Zâhirî ulema da denir.)

vaftiz

  • (Vaftis) (Rumcadan) Hristiyanlarca çocuğun ve hristiyanlığa yeni girenin dine girme şartı sayılan, suya sokma merasimi.
  • Hıristiyanların dine gireni kutsal suya sokma merasimi.

vesait-i muhabere ve müdavele

  • İletişim ve basım-yayın araçları.

vesait-i nakliye / vesâit-i nakliye

  • Ulaşım araçları.

vesait-i tabiiye-i münakale

  • Taşımacılığı sağlayan doğal vasıtalar.

zenbil

  • İçine öteberi konulup elde taşımaya mahsus, sazdan örülmüş ve üst tarafında yine sazdan kulpları olan, ağzı geniş kap.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın