Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
azik
ifadesini içeren
183
kelime bulundu...
agyed
Uykucu, tenbel.
Esmer vücutlu.
Nazik derili.
akvat
(Tekili: Kut) Yiyecekler, azıklar.
avah
Eyvah, yazık! gibi teessüf ifâdeleri.
Rızık, kısmet, nasib.
azerm-cu / azerm-cû
Hayâlı, utangaç. Terbiyeli, nâzik.
(Farsça)
azuf / azûf
Yiyecek, erzak. Azık.
badd
Az az akmak.
Nazik deri.
balyoz
Vaktiyle Avrupa devletlerinin büyükelçi ve büyük konsoloslarıyla, general ve amiral gibi kişilerine verilen bir ünvandır.
(Fransızca)
(Yunancadan) Kazık çakmak, büyük taşları kırmak için kullanılan uzun saplı, iri ve ağır çekiç.
(Fransızca)
berehrehe
Güzel, nâzik kadın.
berg
Yaprak.
(Farsça)
Azık.
(Farsça)
Azm, kasd.
(Farsça)
Hazırlık. Mal, mülk.
(Farsça)
İntizam-ı hal.
(Farsça)
Serencam.
(Farsça)
berze
İpekli kumaş
(Farsça)
Yakışıklı, nâzik.
(Farsça)
Ekin, zirâat.
(Farsça)
Dal, budak.
(Farsça)
Letâfet, zerâfet.
(Farsça)
betat
Azık. Bir yolculukta gereken öteberi.
Ev eşyası.
Kesin, kat'i.
beyadıka
(Tekili: Beyâzıka) (Beydak ve Beyzak) Küçük yapılı, bodur boylu ve çabuk yürüşlü adamlar, paytaklar.
Satranç oyununda paytaklar, piyadeler.
bezle
Lâtife, hoşa giden kibar ve nâzik söz. Şaka tarzında söylenen söz.
(Farsça)
Ahenk ile okunan şiir.
(Farsça)
bıdada
Derinin nazik ve yumuşak olması.
billit
Akıllı, hâzık ve mâhir kimse.
caize
(Cevaz. dan) (Çoğulu: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği.
Hediye, armağan, bahşiş.
Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
candar
Diri, canlı, zihayat, ziruh.
(Farsça)
Silâhlı kimse.
(Farsça)
Muhafız, koruyucu, emniyet memuru.
(Farsça)
Yol yiyeceği, azık.
(Farsça)
cevzeka
(Çoğulu: Cevzek-Cevâzik) Pamuk kozağı.
cezr-i vetedi / cezr-i vetedî
Kazık kök. Kazık gibi yere derinliğine giden kök. (Havuç gibi.)
dakik
(Ekseri mânevi mânalar için) Pek ince. Nâzik. Ufak.
İnce, ufak, nâzik.
Toz haline getirilmiş şey, un.
Dikkatli ölçülü davranan titiz kimse.
derda / derdâ / دردا
Yazık! Vah vah!
(Farsça)
Ne yazık ki, eyvahlar olsun.
(Farsça)
diriğ
Men'etmek, korumak, esirgemek.
(Farsça)
Eyvâh, yazık.
(Farsça)
diriga
Yazık, eyvahlar olsun!
(Farsça)
diriğa / dirîğâ / دریغا
Ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
(Farsça)
efsus / efsûs / افسوس
Yazık! Hay! Eyvah! gibi bir teessür edatı.
(Farsça)
Yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
(Farsça)
efvaf
Nâzik, ince kumaşlar.
eltaf
(Tekili: Lutf) Lütuflar, iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler. Nezaketler, nazik davranmalar. Okşamalar.
emled
En genç, çok körpe ve nazik vücut veya dal (Müennesi: Meldâ)
erzak
(Tekili: Rızık) Rızıklar. Azıklar. Yiyecek içecek maddeler. İhtiyaçlar. Maddi, mânevi muhtaç olduğumuz şeyler.
esefa / esefâ / اسفا
Vâ esefâ! Eyvah, yazık!
Eyvah, yazık!.
Yazık!
Vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
(Arapça)
etraf
(Tekili: Türfe) Nazik ve zarif şeyler.
Lezzetli taamlar, güzel yemekler.
evtad / evtâd / اوتاد
(Tekili: Veted) Direkler. Kazıklar.
Ricâlullahtan birine verilen isim.
Direkler, kazıklar.
Direkler, kazıklar.
Kazıklar.
(Arapça)
eyvah
Heyhât, yazık.
(Farsça)
firezdek
(Çoğulu: Ferâzık) Hamur yuvarlağı, hamur parçası.
füsus
Eyvah! Yazık!
(Farsça)
gabn / غبن
Kazıklama, alışverişte aldatma.
(Arapça)
gannac
(Gunc. dan) Çok işveli, çok nâzik.
gayda
(Çoğulu: Guyed) Nazik ve yumuşak tenli genç kadın. (Müz.: Agyed)
gayed
Nazik ve yumuşak tenli olmak.
gazir
Mülâyim, yumuşak. Nâzik, uysal.
gülbeden
Vücudu gül gibi nâzik ve lâtif olan.
(Farsça)
gülendam
Güzel endâmlı, boyu gül gibi nâzik ve lâtif olan.
(Farsça)
gülten
Gül gibi lâtif ve nâzik vücutlu.
(Farsça)
gürmih
Çivi.
(Farsça)
Hayvan bağlanan büyük kazık.
(Farsça)
havare
Yiyecek, azık.
(Farsça)
hayf / حيف
(Hayfâ) Emansızlık. Haksızlık. Zulüm. Cevr. (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir.)
Yazık, vah vah.
(Arapça)
hayfa / hayfâ / حَيْفَا
Yazık!
Yazık.
hayfa ki / hayfâ ki
Ne yazık ki.
hayta
Kazık.
hazık
(Çoğulu: Havâzik) Mesti dar olan.
Cânip, taraf.
hazıkıyyet
Mâhirlik, ehillik, ustalık, hâzıklık.
heba / hebâ / هبا
Boş.
(Arapça)
Hebâ etmek:
Yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
(Arapça)
Hebâ olmak:
Yitmek, yazık olmak, yok olmak.
(Arapça)
Hebâya gitmek:
Boşa gitmek, yazık olmak.
(Arapça)
heder / هدر
Yazık olma, boşa gitme.
(Arapça)
Heder etmek:
Yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
(Arapça)
Heder olmak:
Yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
(Arapça)
heyhat / heyhât / هيهات / هَيْهَاتْ
Teneffür ve tehassür ifâde eder; "sakın, savul, yazıklar olsun, uzak ol" mânalarına geldiği gibi, daha ziyade; Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak... gibi mânalar için söylenir.
Ne yazık ki; çok uzak!.
Yazık, ne yazık!
Yazık.
(Arapça)
Ne yazık.
hırrit
(Çoğulu: Harârit) Delil.
Hâzık.
Mâhir, maharetli.
hurd
(Hurdenî) Yiyecek, azık.
(Farsça)
huvela'
Çocuk anasından doğduğunda beraber çıkan ince nâzik deri. (Onda yeşil ve kızıl hatlar olur.)
huzzak / huzzâk
(Tekili: Hâzık) İşinin ehli olanlar, ustalar, mütehassıslar. Hazâkatli kimseler.
ıdva'
Azık yapmak.
igtiyar
Faydalanma, istifâde etme.
Azık edinme.
ıkva'
Ev boşalmak.
Azık tamam olmak. Şâirin şiirin kafiyesini çeşitli yapması.
ıskalariya
Geminin üst kısmına çıkabilmek için iskele, yani merdiven teşkil etmek üzere çarmıhlara aykırı ve kazık bağı ile bağlanmış ince halatlar.
itad
Kazık çakma.
kafave
Sütten yapılan azık.
kalb-i hassas / kalb-i hassâs
Hassas, nazik ve duyarlı kalp.
kasisa
(Çoğulu: Kasis) Devecilerin, azıklarını ve elbiselerini yüklettikleri deve.
Bir ot.
kastar
(Çoğulu: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse.
Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse.
kelb
(Çoğulu: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it.
Meşhur bir yıldız.
İki adım arasına koyarak dikilen kayış.
Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel.
Şiddet.
Hırs.
kesis
Hurma şarabı.
Darı bozası.
Arapların taş üstünde kurutup ve dövüp azık edip yedikleri et.
kibar
İnce, nazik.
kibarane
Büyük adamlara, nâzik ve görgülü kimselere yakışır şekil ve surette.
(Farsça)
kifaf
(Tekili: Aslı: Kefaf) Yetecek kadar olma. İhtiyaca yetecek kadar azık.
Bir şeyin güzide ve hayırlısı.
(Keffe) Terazi kefeleri.
kıyate
Azık vermek.
külah
Takke. Kalpak. Baş örtüsü.
Kazıkların toprağa girmesini kolaylaştırmak için uçlarına geçirilen huni şeklindeki demir gömlek.
kürrez
İki yaşına girmiş doğan kuşu.
Kötü ve hâzık kimse.
kut / kût / قوت
Gıda, azık.
Azık, yiyecek.
(Arapça)
latif / latîf
Mülâyim. Yumuşak. Nâzik. Mütenasip.
Güzel. Şirin. Küçük ve hoşa giden.
Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen.
Çok lutf edici.
Derin, gizli.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Lütf ve ihsân edici, dâimâ güzel muâmelede bulunan.
Yumuşak, hoş, güzel, nâzik. Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.
Gözle görülmeyen.
latife / lâtife
İnce duygu, hoş söz, nazik şaka.
lul
(Luli) Utanmaz, hayasız ve namussuz kadın.
(Farsça)
Nâzik ve zarif.
(Farsça)
Şarkı söyleyip oynayan fahişe kadın.
(Farsça)
lüzk
(Lâzık) Yapışmak.
Ulaşmak varmak.
maa't-teessüf / مَعَ التَّأَسُّفْ
Ne yazık ki.
maa-t-teessüf
Yazık ki. Esefle. Teessüfle beraber.
maal-esef
Yazık ki. Maalesef.
maalesef / مع الأسف
Yazık ki.
Ne yazık ki.
(Arapça)
maatteessüf / مع التأسف / مَعَ التَّأَسُّفْ
Ne yazık ki.
Üzülerek, yazık ki.
Ne yazık ki.
Ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
(Arapça)
Ne yazıkki.
maattessüf
Ne yazık ki.
maavin
(Tekili: Maunet) Yardımlar, muâvenetler.
Yol yiyecekleri. Azıklar.
macid
Çok âli. Şerif. Yüce. Kerim.
Hoş. Nâzik meşreb.
maunet
Yardım. İmdat.
Azık. Yol yiyeceği.
Cenab-ı Hakk'ın salih kullarına olan imdadı, inayeti.
Huk: Masarif.
mazayık
(Tekili: Mazîk) Zor güç işler.
Sıkıntılı ve dar yerler.
medeni / medenî
Şehirli.
Medine'li.
Terbiyeli, kibar, nazik,
Medine'de nazil olan sûre veya âyet.
Topluluk hâlinde yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimse.
Medîne'de nâzil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler.
mehdur
(Hedr. den) Yazık edilmiş, ziyan edilmiş. Boş yere gitmiş.
melda
Çok genç ve körpe vücud veya dal. İnce ve nâzik bedenli kız.
meled
Tazelik, körpelik, nâziklik, gençlik.
mih / mîh
Çivi, mıh. Kazık.
(Farsça)
mismar
Ensiz çivi, mıh. Demir kazık.
mismar-ı ahenin / mismar-ı âhenin
Demir kazık.
mizac-ı nazik / mizac-ı nâzik
İnce yaradılış. Nâzik tabiat.
mizved
(Çoğulu: Mezâvid) Azık koyacak kab.
mühefhef
Nârin. İnce. Nâzik.
Narin, ince, nazik.
mühelhil
Lâtif ve nâzik söz söyleyen.
Bir şeyi lâtif ve zarif bir şekilde yapan.
muid / muîd
Yardımcı. Mubassır.
Dersi iade eden, tekrar ettiren. Muallim yardımcısı.
Geri çevirtici.
Bir şeyi âdet edinmiş olan.
Tecrübeli. Hâzık.
Güçlü. Kuvvetli.
Arslan.
Gazâ ve cihad eden kimse.
mürefref / مُرَفْرَفْ
İnce, nazik kumaştan yapılmış.
Dalları sallanan nâzik lâtif ağaç.
Sürü sürü, grup grup.
Yeşil elbise.
Dalları sallanan nazik, lâtif ağaç gibi.
Grup grup / Nazik, ince.
mütelatıf
(Lütf. dan) Kibar ve nazik muamele yapan. Lütf ile muamele eden.
mütelattıf
(Lütf. dan) Yumuşak ve nazik davranan.
mütelattıfane
Naziklikle, incelikle.
(Farsça)
müteşekkir
Şükreden, iyiliğe karşı nazikâne davranan.
mütezevvid
(Çoğulu: Mütezevvidîn) (Zâd. dan) Yanına azık veya erzak alan.
mütezevvidin / mütezevvidîn
(Tekili: Mütezevvid) Yanlarına azık, erzak alanlar.
na'me
Derinin nazik olması.
Hoş dirlikli olmak.
nabil
Ok yapan.
Üstad, hâzık kimse.
Irgaç.
nadd
Azık, rızık.
nahife
Zayıf, nazik, ince.
narin
İnce, zayıf, nazik.
(Farsça)
İç oda.
(Farsça)
nazeki / nazekî
Nâziklik, incelik.
nazen / nâzen
Nazik, ince.
nazenin
İnce, nazlı, zayıf, lâtif, hoş eda olan, nazlı yetişmiş, şımarık. Oynak. Nazik endamlı
(Farsça)
nazif
Temiz, pâk, nazik.
nazik-beden / nâzik-beden
Vücudu, bedeni nâzik olan.
(Farsça)
nazik-eda / nâzik-edâ
Nâzik tavırlı, kibar.
(Farsça)
nazik-endam / nâzik-endâm
Lâtif ve güzel vücutlu. Nâzik endamlı.
(Farsça)
nazik-güzin / nâzik-güzin
Çok nâzik. Seçkin, nâzik.
(Farsça)
nazik-hulk / nâzik-hulk
Yaradılışı ve tabiatı nâzik olan.
nazik-ten / nâzik-ten
Nâzik vücudlu.
(Farsça)
nazik-ter / nâzik-ter
Çok nâzik.
(Farsça)
nazik-terin / nâzik-terin
En nâzik, daha nâzik.
(Farsça)
nazikane / nâzikâne / نازكانه / نَازِكَانَه
Nazikçe.
Nazikçe.
Nazik kimseye yakışır şekilde, kibarlıkla, terbiyelice.
(Farsça)
Kibarca, nazikçe.
(Farsça)
Nâzik bir şekilde.
naziki / nâzikî
Nâziklik. Nezaket.
(Farsça)
nazüki / nazükî
Nâziklik, incelik.
(Farsça)
necd
Açık ve işlek yol.
Yüksek yer.
Minder, döşeme gibi oturacak şeyler.
Ağaçsız mekân.
Hâzık ve mâhir kılavuz.
Yiğitlik hâli. Gamlılık, gussa.
Hasma galip gelmek.
Çok terlemek.
Meme.
Suudi Arabistan'ın doğu mıntıkası.
neva
Ahenk, ses, güzel sadâ, nağme, avaz.
(Farsça)
Musikide bir makam ismi.
(Farsça)
İntizamlı hâl.
(Farsça)
Azık, zahire, rızık.
(Farsça)
nevale / nevâle / نواله
Kısmet.
(Arapça)
Azık.
(Arapça)
nezaket / nezâket
Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.
Naziklik, incelik, zariflik.
nobran
Sert mizaçlı, inatçı, nâzik olmayan.
nükte
İnce mânalı söz, idraki ve anlaşılması nezâket ve zarifliğe dayanan nazik husus. İbarenin asıl mânasından başka olan nazik ve lâtif mânâ, dikkatle anlaşılabilen ince mânâ.
Yere ağaçla vurup eser bırakmak.
ömr-ü nazenin / ömr-ü nazenîn
Lâtif ömür, nazik hayat.
rakik
İnce, nazik.
rakraka
Nâzik ve derisi yumuşak olan kadın.
rekaik
(Tekili: Rakik) İnce ve nâzik olan şeyler.
revzeke
(Çoğulu: Revâzik) Küçük kuzu ve oğlak.
rızk
Yiyecek içecek şey, azık, kut.
Allah'ın herkese nasip kıldığı nimet.
rüveyde
(Rüvide) İnce, hoş, nazik.
Bitmiş, neşvünema bulmuş.
ruzi / ruzî
Azık, rızık. Nasib, kısmet.
(Farsça)
Gündüzle alâkalı. Gündüze âit.
(Farsça)
sefn
Keser.
Timsah derisi gibi olan sert deri.
Yutmak.
Kazık.
şegaf
Yürek kabı. Yüreği çevreleyen nâzik deri.
Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık.
Bir nesneyi çevirip kaplamak.
seviş
Misafire yemek ve azık vermek.
sitem
Haksızlık, zulüm.
(Farsça)
Nâzikâne çıkışma.
(Farsça)
Eziyet, cefa.
(Farsça)
süfre
Sofra, mâide.
(Çoğulu: Süfür) Misafire yolda yemesi için hazırlanan azık.
sühulet / sühûlet
Kolaylık. Kolaylık vasıtası.
Yavaşlık. Nâzik muamele.
Elverişli. Kullanışlı.
Paraca kolaylık.
Kolaylık, kolaylık aracı, yavaşlık, nazik muamele, elverişli, kullanışlı, paraca kolaylık.
tebessüm
Gülümseme. Nazikâne ve dişlerini göstermeyerek gülme.
tekavvüt
(Kut. dan) Beslenme, azıklanma. Geçinme.
telattuf
(Çoğulu: Telattufât) (Lutf. den) Lütuf ve nezaketle davranma. Nâzikâne muamelede bulunma.
telattufat / telattufât
(Tekili: Telattuf) Nâzikâne muameleler.
telatuf
(Çoğulu: Telâtufât) Nezaket ve lütufla hareket etme, nâzikâne muamelede bulunma.
terkik
İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânası kinaye yollu olma.
Tecvidde: Harfi ince okumak.
Bir kimseyi köle veya cariye etme.
Yumuşatma.
İnceltme.
tevtid
Kazık kakma.
tezevvüd
Azıklanma. Yanına yiyecek alma.
tu'm
(Tu'me) Azık, yiyinti, yiyecek şey.
Tad, çeşni.
tuam
(Tekili: Tu'me) Azıklar, yiyecek şeyler.
Çeşniler, tadlar.
turfe
(Çoğulu: Etrâf) Nâziklik, yumuşaklık.
Nimet.
Güzel yemek.
Zarif, iyi nesne.
Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. (O kişiye "etref" derler.
tuşe / tûşe / توشه
Azık. Ölmeyecek kadar yenecek şey.
(Farsça)
Azık.
(Farsça)
ucale
Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık.
Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa.
ükl
(Ükül) Meyve, yiyecek, azık.
Zekâ.
ükül / اكل
Meyva.
(Arapça)
Azık.
(Arapça)
Zeka.
(Arapça)
va
"Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir. (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir.)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır. Bunlar bâzan şiddet ve te'yid için tekrar edilir.
va esefa / vâ esefâ
Vah, esefler olsun! Eyvah, çok yazık!
"Yazıklar olsun".
va esefa, va hasreta / vâ esefâ, vâ hasretâ
"Esefler olsun/yazıklar olsun" anlamında bir ifade.
va hasreta / vâ hasretâ
Vah vah! Ne yazık ki! (Teessür bildirir.)
Ne yazık ki.
vaesefa / vâesefa
Esefler olsun, yazık!
vah / vâh / واه
Vah, yazık.
(Arapça)
vahayfa / vâhayfâ / واحيفا
Eyvah, yazık.
Yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
(Arapça)
vaveyla / vâveylâ / واویلا
Çığlık, yaygara, feryat.
Eyvah, yazık gibi üzüntü ifadeleri.
Yazık, eyvahlar olsun.
(Arapça)
Çığlık.
(Arapça)
Vâveylâ düşmek:
Çığlıklar atılmak.
(Arapça)
veted / وتد
Çadır kazığı. Ağaç kazık. Demir mıh.
Edb: Aruzda üç harfden meydana gelen nazım.
Kazık.
(Arapça)
veyl / وَيْلْ / ویل
Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran.
Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir.
Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir.
Yazık.
Vay hâline, yazıklar olsun.
Bir kimse veya topluluğun işledikleri kötülükler sebebiyle karşılaşacakları azâbı, kötü hâlleri ve acınacak bir hâlde bulunduklarını ifâde eden bir söz.
Cehennem'de bir vâdinin adı.
Vay hâline, yazık!
Vay haline, yazık, hüzün ve hüsran. Cehennemde bir çukurun adı.
Yazık.
Yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
(Arapça)
yahni
Et yemeği, yahni.
(Farsça)
Azık, zahire.
(Farsça)
Pişmiş şey.
(Farsça)
zad / zâd / زاد
Azık. Yolda yenecek veya içilecek gıda maddesi.
Azık.
Azık.
(Arapça)
zad ü zahire / zâd ü zahîre
Azık ve yiyecek.
zad ve zahire / zad ve zahîre
Azık, yolda yenilecek ve içilecek şeyler.
zagafe
(Çoğulu: Züguf) Nazik, yumuşak gömlek.
Geniş nesne.
zahire / zahîre / ذَخ۪يرَه
Anbarda saklanan yiyecek, hububat. Azık.
İlerisi için saklanan yiyecek. Azık.
Ambardaki tahıl, azık.
Azık.
zarafet
Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
zarif / zarîf / ظریف
Zarafetli. İnce ve nâzik tavırlı. Güzel. Şık. İnce nükteli.
İnce nükteli ve güzel tâbirlerle konuşan.
İnce, nazik, narin.
Zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
(Arapça)
zevad
Azıklar, yiyecekler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
bī-mekan
maruf
kınnare
huraka
ıcare-ı müeccel
Mekal
büslet
İhtilam
raná
adis
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
azik
toplam
igdiş
Merhamet sahibi
Onda bir
hor ve hakir eden
Sui
Arala
değerli
Ma da