Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
azen
ifadesini içeren
34
kelime bulundu...
ayine
Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.)
(Farsça)
Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.(Farsça)
ba'zan / بعضا
Bazen, kimi zaman.
(Arapça)
basur / bâsûr
(Çoğulu: Bevâsir) Tıb: Mayasıl. Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesi ve bazen iltihablanması sebebiyle, makadın içinde ve dışında meydana gelen memeler yüzünden makaddan kan ve cerahat gelmesi hastalığı.
baziyet / bâziyet
Bazenlik, bazılık.
cihaz
Çeyiz ve avadanlık.
Cenazenin kaldırılması için gerekli olan eşya.
Âlet ve edevat.
Gelinin lüzumlu şeyleri. Çeyiz.
Cenazenin kaldırılması için lâzım olan eşya.
cilvekar / cilvekâr
Cilveli. Nâzenin.
(Farsça)
defn
Gömmek, gömülmek. Cenazenin mezara gömülmesi.
Cenâzenin yıkanıp kefenlendikten ve namazı kılındıktan sonra kabre konularak üzerinin toprakla örtülmesi.
gahi / gâhî / گاهى
Kimi zaman, bazen, arasıra.
(Farsça)
hale
Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire.
hazim / hazîm
Sarhoş. İçki içip akli müvazenesini kaybetmiş olan.
hey'atın feletatı / hey'atın feletâtı
Birini taklit eden kimsenin taklitçiliğini gösterip ilân eden sürçmeleri, falsoları. Kemalât-ı ruhiye veya mükemmelliğin iktizası olan umum ahvaldeki fıtrîlik ve müvazeneyi o seviyede olmayanın sun'î taklitteki gayr-ı fıtrîliği.
hınzır
(Çoğulu: Hanâzır) Domuz. (Beğenilmeyen birisine hakaret için mecazen söylenir.)
Pis ve katı kalbli kimse.
kah / kâh
Bazen.
ledünniyat
Allah'ın sırlarına ait bilgi, mecazen bir şeyin iç yüzü.
ma'kusen mütenasib
Mat: Tersine olan müvâzene. Yâni, birbirine nisbet edilen iki şeyden, biri çoğaldığı oranda diğerinin eksilmesi veya birinin azaldığı nisbetinde diğerinin çoğalması. Ters orantılı.
mekare / mekâre
Eskiden kira ile tutulan yük hayvanı.
Tar: Osmanlı ordusunda taşıma işlerinde kullanılan hayvanlara verilen ad. (Mekâre denilen at, katır, deve gibi hayvanlar, harp zamanlarında halktan satın alınırdı. Bazen geçici bir zaman için, savaş bölgesindeki halktan hayvan toplanır ve belirli
mısbah
Kandil. Çıra. Meş'ale. Lâmba. (Aya, güneşe, yıldızlara ve mecâzen de Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) bu isim verilmiştir.)Sabah ve sabahat maddesinden ism-i âlettir ki; sabah gibi lâtif ve kuvvetli aydınlık veren lâmba demektir.
müfennak
Nâzenin, nazlı.
musalla taşı
Namazı kılınmak için cenazenin konulduğu yüksekçe taş.
müstehab
Sevilmiş şey. Yapılması sevaplı olan.
Fık: Peygamber efendimizin (A.S.M.) bazen yapıp bazen terkeylediği şeydir. Farz ve vacibin dışındaki sevaplı iş, sevap olduğu bilinen iş. Nafile, mendub, fazilet, tatavvu, edeb namları da verilir.
muvazenat / muvâzenât
Muvazeneler, dengeler.
muvazene / موازنه
(Bak: MUVAZENET)
Denge.
(Arapça)
Muvazene-i umûmiye kanunu:
Bütçe kanunu.
(Arapça)
muvazenet
(Bak: Muvazene)
ratl
(Ratıl) Eskiden kullanılan sıvı ölçüsü olup bâzı yerlerde yüzotuz dirhem sayılmıştır. Bâzen oniki kıyyedir. Kıyye kırk dirhemdir.
ritm
(Reythme) Mısra ve cümlelerdeki ses uygunluğundan gelen iç âhengi. Duygunun ses hâline gelişi.
(Fransızca)
Müvazeneli ve tenasüblü hareket.
(Fransızca)
şatahat
Mânevi sarhoşluk.
Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler.
sazende
(Çoğulu: Sâzendegân) Çalgıcı.
(Farsça)
Düzenleyici, yapıcı.
(Farsça)
sical
Bazen aleyhte bazen lehte.
techiz
Donatma. Gereken şeyleri tamamlama. Cihazlanma.
Fık: Cenazenin yıkanmasından defnetmeğe kadar yapılması lâzım gelen şeyler ve bunları tedarik etme.
terbi' / terbî'
Dörtleme, yâni cenâzenin omuz üzerinde tabutun tahta kolundan el ile tutarak dört kişinin taşıması.
Mezârı düz yapmak.
tesrib
Esasen işkembeden içyağını ayırmak demek olup, mecâzen: Tekdir ve muaheze mânasına kullanılır.
Darılma. Ayıplama.
Başa kakma.
tevazün / tevâzün
Denklik. Müvâzene hâsıl olmak. Aynı tartıda olmak. Karşılıklı iki taraf da vezinde müsâvi olmak. Denkleşmek.
Muvazene, denge, ölçü.
yed
El, (mecazen) güç, kudret, yardım.
yekçeşm
Tek gözlü.
Âhir zamanda gelecek olan Deccal'ın bir ismi. "Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden" meâlinde mecazen söylenilmiştir.
Güneş.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
-vatan
adalet-i tamme
Şah-ı merdan
kıymet
alem-i ahiret
teennüs
muzar
irhaf
mahud
نردبان
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
azen
ZARURET
Gelecekteki
eyda
kolay aldananlar
sikiş
vekale
makus
yanan
sıfat