Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
azab
ifadesini içeren
127
kelime bulundu...
ikab / ikâb
Cezâ, azâb. Günâhın cezâsını vermek.
ad / âd
Hz. Hud Peygambere (A.S.) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı.
akl-ı mead / akl-ı meâd
Ebedî rahata kavuşmak, Cennet'te ebedî kalmak ve Cehennem azâbından kurtulmak için hâlini ıslâh etmeyi, düzeltmeyi düşünen, uzak görüşlü, dünyâya değil, âhirete değer veren akıl.
asar-ı gadab-ı ilahi / âsâr-ı gadab-ı ilâhî
Allah'ın gazabının eserleri, delilleri.
ateş
Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr.
(Farsça)
Kızgınlık, hararet.
(Farsça)
Hiddet, gazab, şiddet.
(Farsça)
Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması.
(Farsça)
Yangın.
(Farsça)
Gözyaşı.
(Farsça)
Hastalık.
(Farsça)
Harb, savaş.
(Farsça)
ayn-ı azap
Azabın tâ kendisi.
ayn-ı ikab
Azabın tâ kendisi.
azab-engiz
Azab verici, keder verici.
(Farsça)
azab-ı cehennem / azâb-ı cehennem
Cehennem azabı.
Mc: Büyük ıztırab, sıkıntı.
Cehennem azabı.
azab-ı kabir / azâb-ı kabir
Kabir azabı.
azab-ı kabir ve sakar
Kabir ve Cehennem azabı.
azab-ı nar / azâb-ı nâr
Cehennem azabı.
azab-ı vicdani / azâb-ı vicdânî
Vicdan azabı.
azab-ı vicdaniye
Vicdan azabı.
be's
Azab, şiddet. Korku.
Zarar, ziyan.
Zorluk, meşakkat, zahmet.
Fenalık. (Arapçada: "Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fenâ durumda olmak" mânâlarına gelir.)
bolis çukuru
Kendini beğenenlerin, kibirlilerin, büyüklük taslayanların, Cehennem'de şiddetli azâba uğrayacakları yer.
büreha
Şiddetli azab. Sıkıntı.
cahim / cahîm
Cehennem'in dördüncü tabakasına verilen ad. Güneşe ve yıldıza tapanların azab göreceği Cehennem.
cefa ender cefa
Cefa içinde cefa. Azab içinde azab veya ayrılık.
cehennem
Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer.
cehennem-i cismani / cehennem-i cismanî
Cismen, bedenen yaşanacak olan cehennem azabı.
cehennem-i maneviye / cehennem-i mâneviye
Bu dünyadayken hissedilen manevî cehennem azabı.
cehennem-nümun
Cehennem gibi çok azab verici.
(Farsça)
celal / celâl
Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak.
ceza
Karşılık, mukabil, ivaz. Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab.
Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım.
dar-ül ikab / dâr-ül ikab
Cehennem. Çok azab çekilen yer.
demdeme
Hiddetli söz. Avâz. Hoşa gitmeyen sesler.
(Farsça)
Sinek vızıltısı.
(Farsça)
Öğütmek. Sürte sürte ezmek.
(Farsça)
Azab vermek, eziyet etmek.
(Farsça)
Hile.
(Farsça)
Davul.
(Farsça)
şöhret, nam, ün.
(Farsça)
dildil
Iztırab, acı, elem, sıkıntı, azab. İnilti.
(Farsça)
ehl-i azap
Azap ehli, azaba uğrayanlar.
elem-i manevi / elem-i mânevî
Mânevî acı, vicdan azabı.
engizisyon
XVI. ve XVII. asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
(Fransızca)
Çok ağır ve çok zâlimce cezây
(Fransızca)
fi'l-i mürekkeb
Gr: Yardımcı bir fiille birleşerek tek kelime hükmüne geçen fiil. Birleşik fiil. (Vurabilmek, yazabilmek, okuyabilmek gibi.)
gadab
(Bak: Gazab)
gadab-ı ilahi / gadab-ı ilâhî
Allah'ın gazabı; bir hikmete binaen Allah tarafından gelen musibet, belâ.
gazab-ı ilahi / gazab-ı ilahî / gazab-ı ilâhî
Allah'ın gazabı. Belâ, musibet.
Allah'ın gazabı, kahrı.
gazab-ı ilahiye / gazab-ı ilâhîye
Allah'ın gazabı.
gazaben
Gazabla, hiddetle, öfkeyle.
gazub
(Gazab. dan) Öfkeli, kızgın, hiddetli. Kükremiş.
Büyük yılan.
Abus deve.
halet-i cehennem-nümun / hâlet-i cehennem-nümun / hâlet-i cehennem-nümûn
Cehennem gibi çok azab verici hal.
Cehennem gibi çok azab verici hâl.
halim / halîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hep hilm sâhibi olan; günâh işleyenlerin, günâh işlemelerini ve emirlerine muhâlefetlerini, karşı geldiklerini gördüğü hâlde gazablanmaya ve onları cezâlandırmaya gücü yettiği hâlde, acele etmeyen. Allahü teâlâ kullarına cezâ vermekte
haviye / hâviye
Cehennem'in yedinci tabakası. Burada inanmadıkları hâlde inanmış görünen münâfıklar ile müslüman iken İslâm dînini terk eden mürtedler azâb görecektir.
helak
Yıkılma, bitme, mahvolma.
Harislik ve pek düşkünlük.
Azab. Korku, havf.
Fakr.
hemgame-i azab / hemgâme-i azab
Azab zamanı.
hizba
(Çoğulu: Hazâbî) Engebeli arazi, ârızalı toprak.
huld azabı
Ahiratteki ebedî azab.
hulf-ül vaid / hulf-ül vaîd
Va'dedilmiş azabı yapmamak, cezâyı yerine getirmemek. (Cenâb-ı Hak kendine isyan edenlerin, günahta devam edenlerin cehenneme gideceklerini beyan ediyor, tehdid ediyor, vaid ile beyanda bulunuyor. Affetmediği takdirde bu vaidinden dönmesi, aslâ adâletine yakışmaz, muhâldir.)
husban
Hesab.
Azab.
Sıkıntı.
Şer.
Koltuk yastığı.
i'zab
Suyu temizleme.
Vazgeçme.
Azaba düşürme veya düşürülme.
igtiyaz
Gazaba gelme, kızma, öfkelenme.
igtizab
Gücenme, kızma, gazaba gelme, darılma.
igzab
(Gazab. dan) Gazaba getirme, hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme.
ihan
(Tekili: İhnet) Kızgınlıklar, öfkeler, gazablar, dargınlıklar.
ihtiyar elden gitmek
Mc: Kendini zaptedememek, hiddet ve gazaba gelmek, irâdeyi kaybetmek.
ikab / ikâb
Şiddetli azab, eziyet, ceza.
Ağır ceza.
Âhiret azabı.
ikab-ı ilahi / ikab-ı ilâhî
Allah'ın azabı.
iltihat
Öfkelenme, kızma, gazaba gelme, hiddet etme.
intikam
Öc alma.
Allahü teâlânın; zâlim, inadcı ve kibirli (büyüklenen) kimseleri şiddetli bir azâb ile cezâlandırması.
inzar
(Çoğulu: İnzârât) (Nezr. den) Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
işkence
F. Eziyet, azab.
istidrac
Derece derece yükselmeyi isteyiş.
Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.
istigzab
Öfkelendirme, kızdırma, gazaba getirme, hiddet ettirme.
istişat
(Şatt. dan) Çok kızma, öfkelenme, gazaba gelme.
Coşma, taşma.
(Kuş) hızla uçma.
ıztırab
Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azab.
ıztırabat
(Tekili: Iztırâb) Elemler, acılar, sıkıntılar, azablar. Vesveseler.
kabr azabı / kabr azâbı
Îmânsız ölenin ve günahkâr müslümanın kabre konulduktan sonra çektiği, nasıl olduğunu bilemediğimiz azâb, cezâ.
kahr
Zorlama. Cebir.
Ezme. Mahvetme.
Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme.
Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.)
karun / karûn
Azaba uğramış ünlü bir zengin.
kebair
(Tekili: Kebire) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir gün
kerubiyan / kerûbiyân
Azâb meleklerinin büyükleri. Kerûb kelimesinin Farsça çoğul şeklidir. Arabî çoğul şekli ise Kerûbiyyûn'dur.
keşf-ül kubur
Kabirdeki ölünün hâlinden anlamak. Ölünün azab çekip çekmediği ve sair bazı hususların bâzı veli kimselerce bilinmesi.
kubh
Günah ve çirkin hareket. Kabahat. Suç.
Fık: Aklen ve şer'an müstehcen olup dünyada zemme, âhirette azaba ve itaba mahal olan şey.
lahiyane ta'zib
Oyun olsun diye zahmet vermek. Oynarcasına azab vermek.
(Farsça)
lazy
Hiçbir dîne inanmıyanlar ile müşriklerin (Allahü teâlâya ortak koşanların) azâb görecekleri, Cehennem'in altıncı tabakası.
mağdub / mağdûb
Gazaba uğramış.
magzebe
Hiddetlenme, öfkelenme, kızma.
Hiddet ve gazabı icâb ettiren şey.
mağzub / mağzûb / مغضوب
Gazaba uğratılmış.
(Arapça)
makhur / makhûr / مقهور
(Kahır. dan) Kahredilmiş. Mahvedilmiş. Bozguna uğratılmış. Mağlub. Mahkum. Allah'ın (C.C.) gazabına uğramış. Yenilmiş. Hakaret görmüş.
Kahrolmuş, yenilmiş.
(Arapça)
Gazaba uğramış.
(Arapça)
makhur-u kahr-i ilahi / makhur-u kahr-i ilâhî
Allah'ın gazabına uğramış. Allah'ın kahrıyla kahrolmuş.
makhurane
Kahr ve gazaba uğramış hâlde. Gazaba uğramış olanlara benzer şekilde.
makhuriyet
Kahrolmuşluk, ezilmişlik, bitkinlik. Allah'ın kahr ve gazabına uğrama.
mesulat
Azab, ukubet. Cezâ çekme.
mihal
Kuvvet. Azab. Ukubet.
mü'sade
(İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir.
mu'zib
(Azab. dan) Azab ve eziyet veren
mugazebe
Karşılıklı olarak birbirini kızdırıp gazaba getirme.
mugzib
(Gazab. dan) Gazaba getiren, kızdıran.
mukmehun
Elleri boyunlarına bağlı veya boyunlarından zincir takılı olarak azab çekenler.
Başı yukarı kalkmış, gözleri bir yere dikilmiş ve etrafa bakamayan somurtmuş kimseler.
münci
İncâ eden. Kurtaran, necat veren.Resul-i Ekremin (A.S.M.) insanların azabtan kurtulmasına ve dünyâ ve âhiret saadetlerine sebeb olmasından mübarek isimlerinden birisi de münci olmuştur.
müntekim
İntikam alıcı. Zâlim ve mütekebbir (kibirli) cânîleri başkalarına ders olacak şekilde cezâlandıran, âsîleri ve taşkınlık yapanları şiddetli azâb ile azablandıran.
mürcie
"Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka.
mütegayyiz
(Gayz. dan) Öfkelenen, kızan, tegayyüz eden, gazaba gelen. Kızgın, kızmış kimse.
mütegazzib
Hiddetlenen, öfkelenen, kızan, gazaba gelen.
nar
(Çoğulu: Niran, envar, niyere, niyâr) Ateş. Cehennem.
Bir meyve adı.
Mc: Allahın gadabı.
Yakıcı, azab verici her şey. Şer. Dalâlet. Sefâhet.
nefs-i azap
Azabın tâ kendisi.
nekal / nekâl
Şiddetli azab. İşkence ve ukubet.
İbret.
pür-kine
Düşmanlık ve gazab dolu.
(Farsça)
ra'de
Muztarib oluş, azablı ve sıkıntılı hâl. (Rı'de şeklinde de okunur)
renc
Sıkıntı, zahmet, eziyet.
(Farsça)
Ağrı, sızı.
(Farsça)
Öfke, gazab, hışım.
(Farsça)
ricz
Azab, vesvese.
Maddi ve mânevi pislik.
Puta tapma.
ris
Öfke, gazab, gayz.
(Farsça)
saika
Yıldırım. Ölüm, mevt.
Nüzul ateşi.
Semadan gelen şiddetli ses.
Mühlik ve azab.
Bulutları sevke vazifeli melek.
savt-ı azab
Daima elem verici azab.
sayha
(Çoğulu: Siyâh) Çağırış. Çığlık. Feryad. Nâra.
Azab, eziyet.
şeddad
Kâfir.
Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir.
şedid-ül mihal
Şiddetli kuvvet. Ağır ve şiddetli azab.
sekar
Cehennem'i meydana getiren tabakalardan üçüncüsü. Burada İncîl'i değiştirenler azâb görecektir.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
şiddet-i gazab
Azabın, cezanın şiddeti.
sıfat-ı ilahiye / sıfât-ı ilâhiye
Allah'a aid sıfatlar. Kendisini ve mânasının zıddını Cenab-ı Hakk'a nisbet caiz olan vasıflar. (Rıza, Rahmet, Gazab... gibi)
şuayb
Ashab-ı Eyke ile Medyen ahâlisine gönderilen bir peygamberdir. Çok hakikatlı ve güzel sözlerle bu iki kavmi Hakka davet ettiği halde kendisini dinlemediler. Cenab-ı Hak Eykeliler üzerine şiddetli sıcaklık ve Medyen ahalisine de şiddetli sayha ile azab verdi ve onları mahveyledi. Şuayb Aleyhisselâm k
ta'zib / ta'zîb / تَعْذ۪يبْ
Azab verme. Eziyet etme. Men eylemek.
Azâb etme.
Azâb etme.
Azab verme.
ta'zibat / ta'zibât
(Tekili: Ta'zib) Eziyetler, tâzibler, azablar.
tahşim
Öfkelendirme, kızdırma, gazablandırma.
taziyane-i ta'zib
Azab vermek, azablandırmak kamçısı.
tegaddüb
(Gadab. dan) Hiddetlenme, öfkelenme, gazaba gelme, kızma.
tegazzüb
(Gazâb. dan) Öfkelenme, hiddetlenme, gazaba gelme, kızma.
tehdid-i ilahi / tehdid-i ilâhî
Cenâb-ı Hakkın kullarını Cehennem azabı ve dünyevî belâlarla tehdit etmesi.
tevrim
Gazaba getirme, öfkelendirme.
Verem etme, verem edilme.
Bedenin azâsını şişirip kabartmak.
ukubet
(Çoğulu: Ukubât) İşkence, azab, eziyet.
Ceza.
ümmid ve korku / ümmîd ve korku
Allahü teâlânın rahmetini ummak ve azâbından korkmak.
va'd
Söz verme, söz verilen şey.
Allahü teâlânın; emirlerini yerine getirenleri çeşitli nîmetlerle mükâfâtlandıracağını, karşı gelenleri ise, azâb ile cezâlandıracağını bildirmesi, söz vermesi. Buna va'd-ı ilâhî de denir.
Bir kimsenin, başka birisine bir husûsta söz vermesi.
va'id / va'îd
Allahü teâlânın azâb yapacağına söz vermesi.
vebal
Günah. Zarar. Ziyan. Şiddet. Ağırlık. Azab. Doğru olmayan bir hareketin manevî mes'uliyeti.
veleh
Kahr, gazab, şiddet, hışım.
(Farsça)
veyl
Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran.
Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir.
Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir.
Vay hâline, yazıklar olsun.
Bir kimse veya topluluğun işledikleri kötülükler sebebiyle karşılaşacakları azâbı, kötü hâlleri ve acınacak bir hâlde bulunduklarını ifâde eden bir söz.
Cehennem'de bir vâdinin adı.
zebani / zebânî
Cehennem meleği, azâb yapıcı melek.
zenub
Sakaların su dağıttıkları bir kapdır ki; Kur'ân'da azabdan nasib mânasına istiare olunmuştur.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
AD
Resulullah
Tefiz
maḥżā
Şaded
Şubat
safvet-i kalb
mürevvic
ravza-i rıdvan
Mevc
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
azab
kıvılcım
Şubat
inanmak
tutulmak
Yeşil
kâmer
Eğitim ve Öğretim
İlkbahar
Ay parçası