REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te avuc ifadesini içeren 42 kelime bulundu...

bad-bedest

  • Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş. (Farsça)

be-kef

  • Elde, avuçta olan. (Farsça)

cezer / جزر

  • Havuç.
  • Aslanın yediği et.
  • Havuç. (Arapça)

cezr-i vetedi / cezr-i vetedî

  • Kazık kök. Kazık gibi yere derinliğine giden kök. (Havuç gibi.)

cinzab

  • Yaban havucu.

dest-güşa

  • Avuç açan el açan. (Farsça)

emles

  • Avuç içi gibi düz ve yumuşak olan.

esarir

  • Gizli sırlar.
  • Yüz ve avuçtaki çizgiler.

fukara-yı sabirin / fukara-yı sâbirîn

  • Sabreden ve avuç açmayan fakirler.

hafne

  • (Çoğulu: Hafenât) İki avuç dolusu olan şey.

hınzab

  • Kısa boylu.
  • Yaban havucu.

hısve

  • (Çoğulu: Haseyât) İki avuç dolusu.
  • Azeryun otu.

husr

  • Zarar.
  • Ele avuca girmemek.
  • Dalâlete gitmek.
  • Noksan.
  • Sapıtmak.

igtiraf

  • Avuçla su içme, eliyle su alma.

ıstaflin / ıstaflîn

  • Havuç.

kabz

  • El ile tutma, avuç içine alma, kavrama.
  • Bir malı teslim alma.
  • Peklik, kabız.

kabza / قَبْضَه

  • Tutacak, tutanak yeri, sap.
  • Bir avuç, bir tutam, bir el dolusu şey.
  • Pençe.
  • Kılınç gibi şeylerin tutacak yeri. Sap.
  • El, pençe.
  • Bir tutam, bir avuç şey.
  • Sap, el, avuç.
  • Avuç.

kef

  • Elin iç tarafı. Avuç.
  • Ayağın altı, tabanı.
  • Avuç dolusu.

keff / كف

  • Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak.
  • Avuç, el, avuç içi.
  • Nimet.
  • Aya. (Arapça)
  • Avuç. (Arapça)

kısım

  • (Kısm) Bir parça, bölük, takım, kesim.
  • Kapalı avucunun alabildiği miktar.

küfuf

  • (Tekili: Keff) Avuçlar, el ayaları.

meşa

  • Havuç.

mevh

  • Avucuyla su içmek.

meyh

  • şefâat etmek.
  • Vermek.
  • Avuçta su tutmak.
  • Sallanarak yürümek.

müdd

  • İki avuç dolusu kadar bir ölçü. Ağırlıkça da 875 gr. kadardır.

mugterif

  • Elini daldırarak avucuyla su alan.

müsafeha / müsâfeha

  • İki müslümanın, sağ elin avuç içlerini birbirine yapıştırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirine değdirerek el sıkışması.

muşt

  • Avuç. Yumruk. (Farsça)

müşt

  • Yumruk. (Farsça)
  • Avuç. (Farsça)

muşt / مشت

  • Yumruk. (Farsça)
  • Avuç. (Farsça)

müşt / مشت

  • Yumruk. (Farsça)
  • Avuç. (Farsça)

müşti

  • Bir avuç dolusu.

nehsek

  • Yaban havucu.

rahe

  • Avuç içi, el ayası.

rende

  • Tahtaların yüzlerini pürüzlerden kurtarıp dümdüz etmek için marangozların kullandıkları âlet. (Farsça)
  • Mutfakta peynir, soğan, havuç gibi şeyleri ufalamak için kullanılan tenekeden veya ona benzer maddelerden yapılan âlet. (Farsça)

savtal

  • Havuç cinsinden çöğender adı verilen bir bitki.

se'bül

  • (Çoğulu: Sevâbil) Aş havucu.
  • Pirinç, buğday, nohut, mercimek.

sehar

  • Bir havuç cinsi.

silk

  • Çöğenler adı verilen havuç.
  • Pancar.
  • Kurt, zi'b.
  • Şerli, ahlâksız kadın.

tabançe

  • El ayası, avuç içi. (Farsça)

tekeffüf

  • (Keff. den) El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme.
  • Avuçla tutmak.

tukus

  • Yaban havucu.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın