REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te arzı ifadesini içeren 193 kelime bulundu...

adab / âdâb

  • (Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,

adem-i merkeziyyet

  • Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri. Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele. Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı.

ahlak / ahlâk

  • (Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine
  • Huy, tabiat, insanın davranış tarzı, tutum ve tavrı.

ahlak-ı ahmediye / ahlâk-ı ahmediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı; hareket, tavır, söz ve danışlarından ortaya çıkan örnek hareket ve davranış tarzı.

ahmed-i bedevi / ahmed-i bedevî

  • (Seyyid) (Hi. 596-675) Mısır'ın en büyük velilerindendir. Hz. Ali neslinden gelir. Bir çok lâkabı vardır. Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu. 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi. Yedi kıraat üzere Kur'an okudu ve Şafii fıkhı t

ala

  • İtl. İtalyancadan gelen tabirlerin başında bulunup (usulünce, tarzında) manasını ifade eder. Meselâ: Alaturka: Türk tarzında gibi.

alafranga

  • İtl. Frenk tarzında olan, Fransız usulü.
  • Batı tarzında.

alem-i misal / âlem-i misâl

  • Rüyâda görülen âlem. Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i.

apartman-ı ilahi / apartman-ı ilâhî

  • Allah'ın bir apartman gibi birbirini tamamlayıcı çeşitli sistemler tarzında yarattığı kâinat.

arz-ı belde ta'yini

  • Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek.

arz-ı cenubi / arz-ı cenubî

  • Cenub arzı. (Güney enlemi).

arzi / arzî

  • (Arziye) Toprağa ait ve müteallik. Yere ait, toprakla alâkalı.
  • Semavî olmayan. Beşerî olan.

avrupalılaşmak

  • Avrupalıların fikirlerini ve yaşayış tarzını benimsemek. Türkiye'de batılılaşma olarak kullanılmaktadır. Avrupa zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanışları, ahlâkları, felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder. Avrupaya, batıya özenmek, eşkiyanın gasbettiği

barok

  • Klâsik Rönesans devrinden sonra başlayan bir mimari ve süsleme tarzı.

başıbozuk

  • Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır. (Türkçe)

bezle

  • Lâtife, hoşa giden kibar ve nâzik söz. Şaka tarzında söylenen söz. (Farsça)
  • Ahenk ile okunan şiir. (Farsça)

bi-lisan-il-arz

  • Arzın diliyle. Yeryüzünün lisân-ı hâliyle.

bilisan-ı arz

  • Arzın, yerin diliyle.

bu're

  • Çukur.
  • Çölde çukur tarzında yapılan ocak.

de'b-i edeb / دَأْبِ اَدَبْ

  • Edebî usul, kaide. Edeb kaidesi. Edebiyat âdeti, şekli, tarzı.
  • Edebin usulü, tarzı.

devlet

  • Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî teşkilât. Devlet, teşekkül tarzı, takip ettiği esas siyaset, temsil ettiği hâkimiyet ve iktidarın mahiyeti bakımından çeşitlere ayrılır:1- Kapitalist Devlet: İktisadî siyasete, şahsî mülkiyet

doktrin

  • yun. Hatt-ı hareket. Hareket tarzı. Düstur, tarik. Re'y.
  • Fls: Bir sistem meydana getiren fikir ve kanaatlerin hepsi. Bir felsefe veya edebiyat okulunun fikirlerinin tümü.

egosantrizm

  • Psk: Benmerkezcilik. Zihnî gelişmenin ilk çocukluk safhası. Bebek büyüyüp kendi varlığı ile başka varlıkları ayırmaya başladığı zamanlarda kendine has bir düşünce tarzı ile düşünür. Sanki dünyada en önemli varlık kendisi, herşey onun emrine ve isteğine hazır olmalı. Annesi, babası, diğer insanlar ve (Fransızca)

ehl-i meder ve medeniyet

  • Yerleşik hayat tarzı ile yaşayan şehirliler.

ehl-i meşrep

  • Bir hareket tarzı ve yol takip edenler, bir metoda sahip olanlar.

ekol

  • (Ecole) Fikir üzerinde işleyen bir nevi mekteb. (Fransızca)
  • Bir üstadın talebeleri. Bir üstadın mesleği, tarzı. (Fransızca)

esca'

  • (Tekili: Sec') Edb: Nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, vezinli nesirler.

evtad-ül arz

  • Tepeler. Dağlar. Arzın direkleri.

evvabin namazı / evvâbîn namazı

  • Akşam namazının farzından sonra kılınan altı rek'atlik namaz.

farazi / farazî

  • (Bak: Farzî)

fariza-i cihad

  • Cihad farzı; din uğrunda, Allah için çeşitli şekillerde mücadele etme zorunluluğu.

farzen

  • Farzedelim ki, kabul edelim ki, diyelim ki.
  • Farz olarak. Farziyyeti kabul edilerek.

farziye

  • (Çoğulu: Farziyyât) Bazılarına göre kabul edilir sayılan. Mevhum ve itibarî olan. Aslı isbat edilmemiş hüküm.

fidye

  • Herhangi bir farzından birini yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin Cenâb-ı Hak'tan özür dilemek kasdı ile, verdiği para veya sadaka.
  • Esir veya kölelikten kurtulmak için verilen para.
  • Fık: Fakirin sabahlı akşamlı bir günlük yiyeceği.

firavun-meşrep

  • Firavunca hareket tarzı.

firavunmeşrep

  • Hareket tarzı, Firavun gibi olan.

gazeliyyat

  • Gazel tarzında yazılmış şiirler.

gidişat

  • Olayların durumu, işlerin gelişme biçimi, işlerin gidiş tarzı.

girift

  • Yakalama, tutma. (Farsça)
  • Dolaşık. Birbiri içine girik. Girintili çıkıntılı, karışık. (Farsça)
  • Motifleri birbirine girik ve içiçe geçme olan tezyinat tarzı. Buna aynı zamanda arabesk de denilir. (Farsça)
  • Türk musikisinin nefesli sazlarından olup, bugün unutulmak üzeredir. Ney'e benzer. Girift ç (Farsça)

hamsenüvıs

  • Hamseci, hamse yazan. Mesnevi tarzıyla beş kitabdan ibâret bir takım yazan kimse. (Farsça)

handehariş

  • Bir kimseye alay tarzında gülme. (Farsça)

harac

  • Güçlük, sıkıntı, eziyet.
  • Bir farzı yapma veya haramdan sakınma esnâsında karşılaşılan güçlük.
  • Müslüman olmayan vatandaşlardan seneden seneye alınan toprak vergisi.

harbe

  • Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır. Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi. Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi.

hasr-ı fikir

  • Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak. Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak.

hatt-ı hareket

  • Davranış. Davranma tarzı. Hareket tarzı.

hezl

  • Ciddi olmayan söz. Saçma, uydurma, yalan konuşmak.
  • Edb: Meşhur bir manzumeye lâtife tarzından nazım yapmak. Bu tarzda yapılan nazım.

hicviyye

  • (Çoğulu: Hicviyyât) Hiciv tarzında yazılmış manzume.

hile-i batıla / hîle-i bâtıla

  • Haramı helâl ve helâli haram yapmak veya farzı kendisine uygun gelecek şekilde yapmak yâhut birinin hakkına mâni olmak veya haksız mal ele geçirmek için yapılan hîle.

hırvati / hırvatî

  • Tar: Sipahilerin başlarına giydikleri külâh tarzındaki başlık.

icaz-ı i'cazi / îcâz-ı i'câzî

  • Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren vecizliği, özlü söz şeklindeki ifade tarzı.

iğlak-ı uslub / iğlâk-ı uslûb

  • Üslubun kapalılığı; ifade tarzının kapalı oluşu, anlaşılmasının zorluğu.

ıklim

  • Bir yerin hava şartları. Memleket. Küre-i arzın kıt'a ve her bir memleketi.

ilm-i tabakat-ül arz

  • Arzın tabakalarından bahseden ilim. Jeoloji.

inayetkarane / inâyetkârâne

  • Düzenleme ve özen gösterme tarzında.

irtica

  • Geri dönmek. Ric'at etmek. Eski hayat tarzına dönmek.

jeoloji

  • yun. Yerin (Arzın) yapı kütlelerini inceleyen ilim kolu.

kamet

  • Namazın farzından önce okunan ezan.

kanuni / kanûnî

  • Kanun tarzında.

karan

  • Mekke arzı.

kı'de

  • Halı.
  • Bir oturma tarzı.

kıraat-ı seb'a

  • Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir.
  • Yedi türlü okuma.

kıssa-i temsiliye

  • Temsil tarzındaki kıssa, ibretli hikâye.

kıyas-ı temsili / kıyas-ı temsilî

  • Kıyaslama tarzında benzetme, analoji.
  • Temsil tarzında yapılan mukayese.

kunut duası / kunût duâsı

  • İtâat etme, ibâdet. Hanefî mezhebinde, vitir namazının üçüncü rek'atinde zamm-ı sûre okunduktan sonra; Şafiî mezhebinde, sabah namazının farzının ikinci rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra ve Ramazân-ı şerîf ayının yarısından sonra vitir namazının üç üncü rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra okunan d

kutr

  • Taraf. Canib.
  • Nahiye. Mahal. Arzın veya semânın bir ciheti.
  • Çap.
  • Bölük. Bölge.
  • Geo: Dairenin merkezinden geçip onu iki müsavi kısma bölen doğru parçası, çap.

lehce

  • Bir beldenin konuşma şekli, dil. Konuşma tarzı.
  • Bir beldenin konuşma tarzı.

ma'rifetullah

  • Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur'âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak. Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak. İlâhi hakikatlara vukufiyet. Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek.

makam-ı hitabi / makam-ı hitâbî

  • Hitab etme makamı, ifâde tarzı.

makame

  • (Çoğulu: Makamât) Meclis.
  • Topluluk, cemaat, cemiyet, kalabalık.
  • Nutuk tarzında söylenen sözler.

merdiye

  • (Bak: Marziye)

merkez-i arz

  • Arzın merkezi. Dünyanın merkezi, iç tarafı.

merzi / merzî

  • (Bak: Marzi)

mesela

  • Misal olarak, söz gelişi, şunun gibi, örnek tarzında.

meslek / مَسْلَكْ

  • Yol, usül, hareket tarzı.

mesleksizlik

  • Belli bir fikri, tarzı olmama.

mesneviyyat

  • (Tekili: Mesnevî) Mesnevi tarzında yazılmış olan eserler.

meşreb / مَشْرَبْ

  • Hareket tarzı, metodu.
  • Hareket tarzı, huy.

meşreb-i hıllet

  • Yakın dostluğu öngören hareket tarzı.

meşreb-i uhuvvetkarane / meşreb-i uhuvvetkârâne

  • Kardeşliği öngören hareket tarzı.

meşreben / مَشْرَبًا

  • Hareket tarzı, huy olarak.

meşrep ehli

  • Belli bir hareket tarzı ve metod sahibi olan.

mezak / mezâk

  • Zevk alma tarzı.

mi'yar / mi'yâr

  • Ölçü âleti.
  • Kendisinde yalnız bir vâcibin (farzın) edâ edildiği, başka bir vâcibin edâ edilemediği vakit.

mihver-i alem / mihver-i âlem

  • Arzın merkezinden geçerek semâ küresini her iki tarafta kesen mevhum hat.

mihver-i arz

  • Arzın kuzey ve güney kutupları arasında uzanıp, merkezden geçtiği farz olunan hat.

mim'siz medeniyetperest

  • Rezil ve aşağılık şeyleri hayat tarzı olarak kabul edip bağlananlar.

minval

  • Hareket tarzı, davranış. Usul, yol.
  • Fayda.
  • Uslub, tarz.
  • Bez dokuyan cüllah.

mişvar-ı ahmediye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) sünneti; tarzı, gidişatı.

mu'cizbeyan

  • Açıklama ve anlatış tarzı mu'cize olan.

muhavere-i temsiliye

  • Diyalog tarzında kıyaslamalı benzetme.

muir / muîr

  • Ödünç olarak veren. Borç veren. Karz-ı hasen tarzında veren.

mümaşat / mümâşât

  • Maslahat yolunu, anlaşma tarzını seçme.

mümessel

  • Temsile konu olan, haklarında kıyaslama tarzında benzetme yapılan.

müntakimane / müntakimâne

  • İntikam almak tarzına.

müstahleb

  • Süt gibi beyaz ve sübye tarzında hazırlanmış, süt haline getirilmiş ilâç.

nassiye

  • (yun: Dogmatizm) Fls: Bir görüşün doğruluğuna peşin olarak inanan ve bu inanışlarını tenkide tabi tutmayanların düşünüş tarzı. Son heceleri .. izm ile biten görüşler, taraftarlarınca peşin olarak kabul edildiklerinden birer dogmatik görüş örneğidir. Meselâ; komünizm, materyalizm, darvinizim, birer d

nazar-ı kur'an / nazar-ı kur'ân

  • Kur'ân'ın nazarı, bakış tarzı.

nemat-ı takrir

  • Söyleme tarzı.

nim-bedevi / nim-bedevî

  • Yarı bedevî, yerleşik fakat medeniyetten uzak yaşama tarzı.

özr sahibi / özr sâhibi

  • Bir namaz vakti içinde yâni namaz vaktinin başından sonuna kadar, abdest alıp yalnız farzı kılacak kadar bir zaman, abdestli kalamayan yâni idrâr ve başka akıntılar gibi abdesti bozan şeylerden biri kendisinde devamlı mevcûd olup durduramayan kimse. İstihâzalı olan.

recez

  • Vezni altı defa müstef'ilün'den ibaret olan bir nevi şiir veya bahire denir.
  • Kaside tarzında yazılan manzume.

revatib sünnetler / revâtib sünnetler

  • Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler.

reyhani / reyhanî

  • Fesleğen gibi ince nakışlı.
  • Divanî hat da denilen bir yazı tarzı.

şadırvan

  • Etrafında bulunan bir çok musluklardan ve bir fıskiyeden su akan havuz tarzında kubbeli çeşme. Şadırvanlar daha ziyade cami avlularında halkın abdest almaları için yapılırdı.

salif-ül arz

  • Dünyanın ve arzın evveli veya geçmiş zamanı.
  • Evvelce arz olunan.

şarid

  • Tutunup beğenilmiş ve yayılmış şiirler.
  • Şiir tarzındaki ata sözleri.

sebk-i mefsul

  • Edb: Ayrı ayrı, kesik kesik yazma tarzı.

sebk-i mevsul

  • Edb: Cümleleri bağlayarak birleştirme tarzı.

sebk-i mürekkeb

  • Edb: Hem kısa, hem uzun ifâde tarzı.

sebr ve taksim

  • Mantıkta bir isbatlama tarzı ve usulüdür. Bu iki kelime beraber kullanıldığı gibi, "delil-i taksim, delil-i münkasım" gibi tâbirlerle de söylenir. Bu isbatlamada bir şeyin aslında bulunan vasıflar, illet olmaktan birer birer ibtal edildikten sonra, tam illet olmaya elverişli olan tesbit edilir. (Lât

secde-i sehv

  • Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde.

sehv secdesi

  • Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde.

seradik

  • (Sürâdik) Padişaha mahsus çadır perdesi veya büyük sarayın perdesi.
  • Cibinlik tarzında yapılan perdeden oda.

şi'ren

  • Şiir tarzında, şiir olarak.

sırr-ı temsil

  • Kıyaslama tarzında benzetme sırrı, esprisi.

şive-i ifade

  • İfade, anlatım tarzı, üslûbu.

siyak

  • Söz gelişi, ifade tarzı.
  • Üslub, tarz, yol.
  • Sürmek, sevk.
  • Ruhun çıkması.
  • İfade şekli ve tarzı, üslûp.

siyak-ı kelam / siyak-ı kelâm

  • Sözün gidişatı; sözün söyleniş şekli, ifade tarzı.

siyaset

  • Memleket idare etme san'atı. Devlet idare tarzı.
  • Dünya ve âhirette necatlarına sebeb olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak.
  • Diplomatlık. Politika.
  • Seyislik, at idare işleriyle uğraşma.

sofi-meşrep / sofî-meşrep

  • Tasavvuf ve tarikat tarzını esas alan.

su-i hal

  • Fena hareket tarzı. Kötü hal.

sufi meşrep / sufî meşrep

  • Tasavvufa bağlı olanın hareket tarzı, metodu.

sulhen

  • Sulh tarzında, barış yoluyla. Anlaşmak suretiyle.

sünen-i ahmediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) sünneti, ahlâkı ve yaşayış tarzı.

sünnet / سُنَّتْ

  • Peygamberimizin (asm) yolu, hayat tarzı.

sünnet-i seniye / سُنَّتِ سَنِيَه

  • Peygamberimizin (asm) hayat tarzı.

suret-i suud

  • Yükselme tarzı.

suret-i taayyüş

  • Yaşama tarzı.

suret-i terkip

  • Diziliş tarzı, şekli.

ta'limat

  • Bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler.

taassub-u meslekiye

  • Kendi hareket tarzını ve metodunu en doğru olarak görüp, yanlış da olsa ısrar etme.

taayyüş

  • (Ayş. dan) Yaşamak. Geçinmek. Yaşama tarzı. Beslenmek.

taha

  • ("Serdi" manasında fiil.) Yaymak, döşeyip düzgün sermek.
  • Arzın hayata münasip şekilde döşenmesi. Düzgün arz.

talimat / tâlimât

  • Tâlimler, eğitimler; bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler.

tarihvari / tarihvârî

  • Tarih tarzında.

tarik-i tefehhüm

  • Anlayış yolu, tarzı.

tarz-ı belağat / tarz-ı belâğat

  • Belâğat tarzı.

tarz-ı beyan / tarz-ı beyân / طَرْزِ بَيَانْ

  • Açıklama tarzı.
  • İfade tarzı.

tarz-ı cereyan

  • Akış tarzı, hareket tarzı.

tarz-ı hareket

  • Hareket tarzı, davranış şekli.

tarz-ı hayat

  • Hayat tarzı.

tarz-ı ibare

  • Açıklama şekli, ifade tarzı.

tarz-ı ifade

  • İfade etme tarzı.

tarz-ı ihsanat-ı ilahiye / tarz-ı ihsanat-ı ilâhiye

  • Allah'ın ihsanı, iyilik tarzı.

tarz-ı intihabat / tarz-ı intihabât / طَرْزِ اِنْتِخَابَاتْ

  • Seçmelerin tarzı.

tarz-ı libas

  • Giyim tarzı.

tarz-ı maişet / tarz-ı maîşet / طَرْزِ مَع۪يشَتْ

  • Geçim tarzı.

tarz-ı müdafaa / tarz-ı müdâfaa / طَرْزِ مُدَافَعَه

  • Savunma tarzı.
  • Savunma tarzı.

tarz-ı mükaleme / tarz-ı mükâleme

  • Karşılıklı konuşma tarzı.

tarz-ı nazar / طَرْزِ نَظَرْ

  • Bakış tarzı, şekli.
  • Bakış tarzı.

tarz-ı nazm

  • Şiir tarzı.

tarz-ı tatbik

  • Uygulama tarzı.

tarz-ı tefehhüm

  • Anlayış tarzı.

tarz-ı telakki / tarz-ı telâkki / tarz-ı telakkî / طَرْزِ تَلَقّ۪ي

  • Anlayış tarzı.
  • Anlayış, kabûl tarzı.

tarz-ı teşkilat / tarz-ı teşkilât

  • Meydana geliş tarzı.

tarz-ı zenginlik

  • Zenginlik tarzı.

tedavi

  • İlâç verme. İyileşmesi için bakma.
  • Hastalığı iyi etme tarzı.

tedvir

  • İdare etmek, yönetmek, döndürmek, çevirmek, devrettirmek. Kur'ân kırâetinde orta süratle okuma tarzı.

tegazzül

  • (Çoğulu: Tegazzülât) (Gazel. den) Gazel tarzında şiir yazma.
  • Gazel söyleme.

telfik-i mezahib

  • Dinî bir mes'elede, hak mezheblerin aynı o mes'ele hakkındaki zıd görüşleri cem'etmekle bir mezheb yapmak. Bu zıd görüşlerle amel etmeyi caiz görür. Fukaha ise bu tarzı caiz görmemişlerdir.Tevhid-i mezahib ise: Hak mezheblerin mes'eleleri arasında, tercih yoluyla bazı mes'elelerini alıp bir mezheb y

telhisen

  • Kısaltılarak, hülâsaten, özet olarak, hülâsa tarzında.

temliken

  • Mülk olarak vermek suretiyle. Temlik tarzında.

temsil / temsîl

  • Analoji, kıyaslama tarzında benzetme.

temsil-i dürbini / temsil-i dürbinî

  • Uzağı yakınlaştıran kıyaslama tarzında olan benzetme.

temsilat / temsilât

  • Temsiller; kıyaslama tarzında benzetmeler.

tesmit

  • Edb: Gazel yahut kasideyi "müsemmat" tarzında tanzim etme.

tetavvuan

  • Nafile olarak, nafile tarzında.

unsuri hayat / unsurî hayat

  • Irka, soya ait hayat; ırkçılık ve menfi milliyetçiliğin egemen olduğu hayat tarzı.

üslub / üslûb / اسلوب

  • Tarz, yol. Biçim. İfade tarzı. Dizmek.
  • İfade tarzı.
  • İfade tarzı.
  • Anlatım tarzı. (Arapça)

üslub-perestlik / üslûb-perestlik

  • Kelâmın mâna ve maksada uygunluğuna değil de, ifade tarzının güzelliğine önem vermek.
  • Sözün mânâ ve maksada uygunluğuna değil de ifade tarzının güzelliğine önem verme.

üslub-u adi / üslub-u âdî

  • Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük bulunmayan tarz.

üslub-u ali / üslub-u âlî / üslûb-u âlî

  • Edb: Üstün ifade tarzı. İfadenin yüksek ve nezih olanı.
  • Yüksek ifade tarzı.

üslub-u aliye / üslûb-u âliye

  • Yüksek ifade tarzı.

üslub-u arabiye / üslûb-u arabiye

  • Arap edebiyatı ve dilindeki ifade tarzı.

üslub-u bedi / üslûb-u bedî

  • Eşsiz güzellikteki ifade tarzı.

üslub-u bedi-i pür-maani / üslûb-u bedî-i pür-maânî

  • Çok mânâları bulunan güzel ifade tarzı.

üslub-u belağat / üslûb-u belâğat

  • Belâğat üslûbu, tarzı.

üslub-u beyan / üslûb-u beyan

  • Açıklama tarzı.

üslub-u garip / üslûb-u garip

  • Hayret verici, şaşırtıcı ifade ve anlatım tarzı.

üslub-u hakimane / üslûb-u hakîmâne

  • Hikmetli olan ifade tarzı; muhâtaba herşeyin gaye ve faydasını anlatan ve herşeyin gerçek mahiyetini bildiren tarzı, üslûbu.

üslub-u hasen / üslûb-u hasen

  • Güzel ifade tarzı.

üslub-u ifade / üslûb-u ifade

  • İfade tarzı.

üslub-u kur'an / üslûb-u kur'ân

  • Kur'ân'ın ifade tarzı.

uslup / uslûp

  • İfade tarzı.

üslup / üslûp

  • İfade tarzı.

usul-u medeniyet / usûl-u medeniyet / اُصُولُ مَدَنِيَتْ

  • Medeniyetin yaşayış tarzı.

üveysi / üveysî / اُوَيْس۪ي

  • (Üveysî tarzı) Veysel Karanî Hazretleri gibi sevdiği ve kendisine bağlı olduğu zatı görmeden ve gaybî olarak olan muhabbet ve bağlılık; ve bu muhabbetle bağlı olduğu zattan manevî feyz almak tarzı.
  • Hz. Veysel Karanî gibi bağlandığı zatı hiç görmediği halde ondan vasıtasız ders ve feyiz alma tarzı.

vahdet-i vücut

  • "Allah'ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık' adını almaya lâyık değiller" tarzında, Allah'tan başka varlıkları âdeta inkar eden bir tasavvufî görüş.

vahdetü'l-vücud ehli

  • "Allah'ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık' adını almaya lâyık değiller" tarzındaki tasavvufî görüş sahipleri.

vahdetü'ş-şuhud

  • "Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi" tarzında tasavvufî bir görüş; Allah'tan başka varlıkları nisyan (unutma) perdesine sarmak.

vera

  • Halk. Mahluk. Arzı örten mahlukat. Yaratılmış olanlar.

zahir-i meşreb / zâhir-i meşreb

  • Hareket tarzının ve yöntemin dışa yansıyan görünümü.

zılliyet

  • Gölge tarzında tecellî.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın