LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te artmak ifadesini içeren 33 kelime bulundu...

ateş-i rumi / ateş-i rumî

  • Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir. Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı.

bahbaha

  • Boğazdan boğuk ses çıkartmak.

Dalyarak / dalyarak

  • Dalyarak kelimesi Türkçe'de "sallamak" anlamına gelir.
  • Türkiye Türkçesinde dal-1 "sallamak" fiilinden türetilmiştir.
  • Dalyarak kelimesi tarihte bilinen ilk kez dallamak "sallamak, eliyle tartmak" TDK, Tarama Sözlüğü (1600 yılından önce) eserinde yer almıştır.
  • Dalyarak kelimesi Türkçe'de "Budalalığı yüzünden her zaman densizlik, küstahlık eden (kimse)." anlamına gelir.

enflasyon

  • Piyasaya gerektiğinden fazla kâğıt para çıkartmaktan dolayı paranın değeri düşüp fiyatların yükselmesi. (Fransızca)

fazl

  • Âlimlere yakışır olgunluk.
  • İmân, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, tefâvüt, inayet.
  • Artmak.
  • Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak.

halc

  • Pamuğu temizlemek, havalandırmak ve kabartmak için yay ile atmak.

iale

  • Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme. Evlâd u iyâlin maişetini tedarik etme.
  • İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak.

iclas

  • Oturtmak. Tahta çıkartmak. Padişahı tahta oturtmak.

iğva / iğvâ / اغوا

  • Azdırma, ayartma. (Arapça)
  • İğvâ etmek: Azdırmak, ayartmak. (Arapça)

igva'

  • Ayartmak. Azdırmak. Baştan çıkarmak.

is'ad / is'âd / اصعاد

  • Yükseltme. (Arapça)
  • İs'âd etmek: Yükseltmek, çıkartmak. (Arapça)
  • İs'âd olunmak: Yükseltilmek. (Arapça)

istidlal

  • Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. Zihnin eserden müessire veya müessirden esere intikali.

izdiyad

  • Ziyadeleşmek. Çoğalmak. Artmak.

mehenge vurmak

  • Denemek, tartmak.

mübalağa / مبالغه

  • Abartma. (Arapça)
  • Abartı. (Arapça)
  • Mübalağa edilmek: Abartılmak. (Arapça)
  • Mübalağa etmek: Abartmak. (Arapça)

muvazenet

  • Ölçmek. Denk olup olmadığını bilmek için tartmak, ölçmek.
  • Düşünmek.
  • İki şeyin vezince birbirine denk olması. Uygunluk.

nema

  • Gelişme, büyüme.
  • Uzamak, artmak, çoğalmak, üremek.
  • Faiz.

nümüvv

  • Bereketlenip artmak.
  • (Canlılarda) büyümek, yetişmek, gelişmek.

suud

  • Yükselmek. Yukarı çıkmak. Derece artmak.

ta'fir

  • Tozlu ve topraklı yapmak.
  • Ağartmak, beyazlatmak.
  • Kirletmek. Mülevves etmek.
  • Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi.
  • Güneşte et kurutmak. (O kurumuş ete "afir" derler.)

tadlil

  • Doğru yoldan sapıtmak.
  • Azdırmak, ayartmak. Günah işletmek. Dalâlete saptırmak.

tahmir

  • Kızartmak.
  • Birine "eşek" demek.

tahvir

  • Rücu ettirmek, döndürmek.
  • Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz.

tarf

  • Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
  • Soyu temiz kimse.
  • Her şeyin nihayeti, sonu.
  • Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
  • Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
  • Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört

tebarüz ettirmek / tebârüz ettirmek

  • Ortaya çıkartmak.

tertil

  • Saçı yağlamak.
  • Tartmak, ölçmek.

teveffür

  • Çok olmak, artmak.

tevrim

  • Gazaba getirme, öfkelendirme.
  • Verem etme, verem edilme.
  • Bedenin azâsını şişirip kabartmak.

tevzin

  • Tartmak. Ölçülü hâle koymak.
  • Zihinde düşünüp kararlı hâle koymak.

tezauf

  • (Zı'f. dan) Kat kat olmak, bir misli artmak. İki kat olmak.

tezayüd / tezâyüd / تزاید

  • Artma, çoğalma. (Arapça)
  • Tezâyüd etmek: Artmak, çoğalmak. (Arapça)

tezerru'

  • Elle tartmak. Bir nesneyi kolla oranlamak.
  • Yemeği çok yemek.
  • Çok konuşmak.

vahdaniyet

  • Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın