Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
anlık
ifadesini içeren
759
kelime bulundu...
a'da
En zâlim, en çok düşmanlık eden.
ab
Kusur, ayıp, noksanlık.
ab'ab
Taze civanlık.
İbrişim halı.
Dağ tekesi.
Yumuşak yünden yapılan kisve.
acaib vezaif / acaib vezâif
Acayip vazifeler, hayret ve hayranlık uyandıran görevler.
acaib-i san'at
Hayranlık uyandıran san'atlar.
adat / âdât / عادات
Âdetler, alışkanlıklar.
Âdetler, alışkanlıklar.
(Arapça)
adat-ı ecnebiye / âdât-ı ecnebiye
Yabancı âdetler, alışkanlıklar.
adavet / adâvet / عداوت / عَدَاوَتْ
Husumet, düşmanlık. Kin. buğz. Garaz.
Düşmanlık.
Düşmanlık, husumet.
Düşmanlık.
Düşmanlık, sebebsiz olarak bir kimseye düşmanlık etmek, husûmet.
Düşmanlık.
Düşmanlık.
(Arapça)
Adâvet etmek/eylemek:
Düşmanlık gütmek.
(Arapça)
Düşmanlık.
adavet-i müsi'
Kötülük işleyen kişiye düşmanlık.
adem zulümatı
Hiçlik karanlıkları.
ademi / âdemî / آدمى
İnsanoğlu.
(Arapça - Farsça)
İnsanlık.
(Arapça - Farsça)
ademiyet / âdemiyet / اٰدَمِيَتْ
İnsanlık.
İnsanlık.
İnsanlık.
ademiyyet / âdemiyyet / آدميت
İnsanlık. Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır.
İnsanlık.
(Arapça)
Adamlık.
(Arapça)
ademoğlu / âdemoğlu
İnsanlık, insanlar.
adet / âdet / عادت
Alışkanlık.
Görenek, alışkanlık.
Alışkanlık, âdet.
(Arapça)
adet-i müstemirre / âdet-i müstemirre
Yerleşmiş alışkanlıklar ve gelenekler.
adiyat / âdiyât
(Adiv. den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek. (At, deve v.s. koşanların hepsine ıtlak olunabilir.)
Mc: Düşmanlık, zulüm.
Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat.
Uzaklık. (Kamus)
aforoz
Hıristiyanlık ve yahûdîlikte, dinden ve cemâatten uzaklaştırma cezâsı.
afsun
(Efsun) Büyü, sihir, tılsım. (Büyücülük yapmak ve büyücülere uymak, Müslümanlıkta yasak ve günahtır.)
(Farsça)
ağıt
Mersiye. Ölen kimse için söylenen ve onu öven ve üzüntüyü anlatan şiir. Ölen için ağlama. (Müslümanlıkta ölenin arkasından aşırı ağlayıp dövünme iyi değildir.)
ağraz-ı siyaset / ağrâz-ı siyaset
Siyasi taraftarlığın doğurduğu kin ve düşmanlık.
ağraz-ı siyasi / ağraz-ı siyasî
Siyasî gayeler, siyasî tarafgirliğin doğurduğu kin ve düşmanlıklar.
agtaş
Karanlık.
Zayıf gözlü.
ah
Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır.
Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder.
Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder. Meselâ : Ah! Evladım! gibi.
ajig
Nefret, kin ve düşmanlık.
(Farsça)
akide-i velediyet
Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr'in (a.s.) Allah'ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç.
akise
Çok fazla deve.
Karanlık gece.
akve
Evin önündeki açıklık, meydanlık. Avlu.
alem-i beşer / âlem-i beşer
İnsanlık âlemi, dünyası.
alem-i beşeriyet / âlem-i beşeriyet
İnsanlık âlemi.
alem-i hıristiyaniye / âlem-i hıristiyaniye
Hıristiyanlık âlemi.
alem-i hıristiyaniyet / âlem-i hıristiyaniyet
Hıristiyanlık dünyası.
alem-i insani / âlem-i insanî
İnsanlık âlemi.
alem-i insaniyet / âlem-i insâniyet
İnsanlık âlemi.
alem-i islamiyet ve insaniyet / âlem-i islâmiyet ve insaniyet
İnsanlık ve İslâm âlemi.
alem-i zulümat / âlem-i zulümat
Karanlıklar âlemi.
alet / âlet
Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
Sebeb, vesile, vesâit.
Edevat. Avadanlık.
amiriyyet / âmiriyyet
Kumandanlık hâli.
Amir, emredici olmak.
amr ibn-ül-as
Sahabe olup kumandanlıklarda ve valilikte bulunmuştur. Çok zeki ve belâgatlı bir zât olduğu söylenir. Vefatı (Hi: 43) tür.
amus
Karanlık.
anglikanizm
İngiltere kralı Sekizinci Henry'nin kurduğu hıristiyanlık mezhebi.
ani / ânî
Anlık, bir anda olan.
antropomorfizm
Sosy. İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din. Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir. Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestl
aras
Yorgunluk, bitkinlik.
Hayranlık.
ares
Hayranlık.
arig
Kırılma, gücenme.
(Farsça)
Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık.
(Farsça)
arıza / ârıza
Sonradan olan, noksanlık.
İsabet eden belâ ve keder.
Bozulma.
Gelip geçici.
Hariçten gelen te'sirle olan.
Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.
asalet
Temiz soyluluk. Soy sop temizliği. Köklülük.
Rüsuh.
Metanet. Necabet. Zâdegânlık.
Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket.
Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması.
ashab / ashâb
(Tekili: Eshâb) (Sahib) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler.
Halk, ahali.
Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faz
ata-yı sübhan / atâ-yı sübhan
Her türlü eksiklik ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan Allah'ın lütfu, ihsanı.
ater
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.
atvak
(Tekili: Tavk) Tasmalar. Gerdanlıklar, boyuna takılan mücevherler.
Tâkatler, kuvvetler.
Boyundaki halka çizgiler.
avarız / avârız
Arızalar. Sonradan olan noksanlıklar.
Girinti çıkıntı, noksanlık.
Mânialar. Engeller.
Fevkalâde hallerde ve bilhassa harp sebebi ile geçici olarak alınan vergi.
Arızalar, aksaklıklar, noksanlıklar.
avarız-ı naks / avârız-ı naks
Noksanlık arızaları.
ayet-i zulümat / âyet-i zulümat
Dalâlet ve inkâr karanlıklarında bulunan kâfirlerin durumunu açıklayan Nur Sûresinin 39. ve 40. âyetleri.
ayn-ı zulmet
Tam bir karanlık.
azize
(Müe.) Aziz olan.
Hristiyanlıkta kadın rahib. Rahibe.
azlem
Çok zâlim. Pek zâlim.
Çok karanlık.
bab-ı seraskeri / bab-ı seraskerî
Osmanlı Devletinde askerlik işleriyle uğraşan bakanlık; askeriyenin başı.
bag-bani / bag-banî
Bahçıvanlık, bağcılık. Bağ bekçiliği.
(Farsça)
bagiz
Adavet olunmuş, düşmanlık yapılmış.
baha / bâhâ
Suyun derin yeri.
Açık meydanlık. Alan.
Bir evin çevresindeki kapalı avlu veya bahçe.
bahadıri / bahadırî
Yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık.
(Farsça)
bahs
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
Zulüm. İşkence.
Uzaklık.
Gümrük almak.
Göz çıkarmak.
başvekalet / başvekâlet / بَاشْ وَكَالَتْ
Başbakanlık.
Başbakanlık.
Başbakanlık.
batanet
Oburluk, çok yiyicilik.
Şişmanlık.
baz-geşt
Geri dönme.
(Farsça)
Pişmanlık, pişman olma, nedamet.
(Farsça)
Gerileme. Çöküş.
(Farsça)
bedene
(Çoğulu: Büdün) Kurbanlık deve.
behimi / behimî
Hayvana yakışır tarzda, hayvanlık.
Hayvanca, hayvana mahsus ve müteallik. Hayvanlık.
behimiyyet / behîmiyyet / بهيميت
Hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız oluş.
Hayvanlık.
(Arapça)
beht
Yalan söylemek.
Ansızın bir şeyi almak.
Tenbellik galebe etmek.
Şaşkınlık. Hayranlık.
Şaşkınlık, hayranlık.
belağat-i harika / belâğat-i harika
Hayranlık verici belâğat.
beni adem / benî âdem
İnsanoğlu, insanlık.
beni-adem / benî-âdem
Âdemoğlu, insanlık.
beşer / بشر
İnsan, insanlık.
İnsan.
(Arapça)
İnsanlık.
(Arapça)
beşeri / beşerî / بشری
İnsanlıkla ilgili, insanî.
(Arapça)
beşeriyet / بَشَرِيَتْ
İnsanlık.
İnsanlık.
İnsanlık.
beşeriyyet / بشریت
İnsanlık.
İnsanın yaratılış özellikleri.
İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri. İnsanlık.
İnsanlık.
(Arapça)
beşir
Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü.
Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse.
Peygamberimizin bir vasfı.
betare
Eksiklik, noksanlık.
bevk
Fenalık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme.
Musibet, felâket.
İzinsiz ve habersiz olarak bir yere aniden çıkagelme.
Çalıp çırpma.
Yalan söz.
Boşboğaz (adam).
Şiddetli yağmur.
beyanat-ı harika
Hayranlık veren açıklamalar, izahlar.
bezazet
Perişanlık, pejmürdelik. Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı.
borç
Geri verilmek niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verilen para. Müslümanlıkta faizle borç vermek haramdır, günahtır. Borcunu ödiyemiyecek durumda onların borçlarını bağışlamak veya sonraya bırakmak sevaptır. Borcunu ödeyebilecek durumda olanlar da borçlarını zamanında ödemelidirler. Ödeyemiyecek olanlar d
büdün
(Tekili: Bedene) Kurbanlık develer.
buğz
Sevmeme, nefret etme, düşmanlık.
Düşmanlık duyma, nefret, kin.
Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.
butha
İyi huy, güzel haslet. Müsbet alışkanlık.
büzuzet
Perişanlık, kıyafetsizlik, pejmürdelik, bezazet.
çader-i kuhli / çader-i kuhlî
Sema, gök.
Karanlık gece.
çağdışı
Askerliğe alınma çağı dışında.
Çağın fikirlerine felsefesine uymayan. Bu mânada bazı kimselerin kelimeyi hakaret olarak kullanmaları dar görüşlülüğün ve cehaletin neticesidir. Çünkü çağın insanlık için zararlı öyle fikirleri ve felsefeleri vardır ki, gelecek devirler bunu anladıkları
cahiliye devri / câhiliye devri
İslâmiyet'ten önce hissin akla, kötülüğün iyiliğe hâkim olduğu, puta tapılan karanlık devir.
casusi / câsûsî / جاسوسى
Casusluk, ajanlık.
(Arapça - Farsça)
cehalet
Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma. Cahillik.
cehl
Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik.
celadet / celâdet
Kahramanlık.
Kahramanlık, yiğitlik.
cemiyet-i beşeriye
İnsanlık topluluğu.
cemre
(Çoğulu: Cimâr) Şiddetli karanlık.
Ateşli kömür parçası, kor.
İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık.
Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları.
çetr-i anberin
Karanlık gece.
cezalet-i harika
Hayranlık verici düzgün ifade, güzel anlatım.
cihaz
Çeyiz ve avadanlık.
Cenazenin kaldırılması için gerekli olan eşya.
cimri
Hasis, varyemez, pinti. Elindeki mal veya parayı harcayamıyan ve türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışan kimse. Cimrilik, müsriflik (savurganlık) gibi İslâmda kötü huy olarak bilinir. Cömertlik ve tutumluluk ise övünülen ahlâkî vasıflardandır. Cömertlikte de ölçülü olmak tavsiye e
(Farsça)
cinun
Gece karanlık olmak.
cir'et
(Cer'et- Cür'et) Bahadırlık, kahramanlık, şecaat.
İkdâm etmek.
çiregi / çiregî
Bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik.
(Farsça)
Ustalık. Mâhirlik.
(Farsça)
ciriyya
Tabiat, mizac, fıtrat, yaradılış.
Huy, haslet.Adet, alışkanlık.
cürun / cürûn
Bezin eskimesi.
Yumuşak olmak.
Bir nesne aşınmak.
Alışkanlık, itiyat.
da'd
Husumet, düşmanlık.
dagfasa
Semizlik, şişmanlık, besililik, etlilik.
Bol geniş nesne.
dahamet / dahâmet
İrilik, kocamanlık, kabalık, vücutça büyük olmaklık.
Tıb: Hipertrophie.
dahaya
(Tekili: Dahiyye) Kurbanlık hayvanlar.
dahiyye
Kurbanlık hayvan.
daire-i insaniye
İnsanlık dünyası.
dallin / dallîn
(Dâllûn) Sapkınlar. Müslümanlıktan ayrılanlar. Kur'an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar.
damic
Karanlık.
dar-ün nedve / dâr-ün nedve
Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur. (Sonradan Hz. Muhammed'e (A.S.M.) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır.)
daravet
Adet, alışıklık, alışkanlık.
darib
(Darb. dan) Sütünü sağan kimseye vuran dişi deve.
Ağaçlı yer.
Karanlık gece.
Vurucu, vuran. Darbeden, çarpan. Döven.
dastani / dâstânî / داستانى
Destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
(Farsça)
daü'l-husumet / dâü'l-husûmet
Düşmanlık hastalığı.
de'da
Her ayın son günü.
Şaban'ın son günü.
Çok karanlık gece.
decv
Nikâh.
Çok karanlık, zulmet.
decye
(Çoğulu: Dücâ) Karanlık, zulmet.
dehş
Bulanıklık, karanlık. Zulümat.
(Farsça)
Bir işe başlama.
(Farsça)
delehmes
Arslan.
Bahâdır, kahraman.
Çeri.
Kuvvetli kişi.
Çok karanlık olan gece.
deles
Karanlık.
Yaz sonunda yapraklanır bir ot.
Bir şeyi gizlemek.
dels
Karanlık, zulmet.
Bir şeyi saklamak, gizlemek.
Sonbaharda yapraklanan bir ot çeşiti.
destan
Kahramanlık hikâyesi.
deyacir
(Tekili: Deycür) Karanlıklar, zulümatlar.
deycuc
(Çoğulu: Deyâcic) Karanlık, zulmet.
deycur
(Çoğulu: Deyâcir) Karanlık.
deyr
(Çoğulu: Edyâr) Kilise, manastır.
Âlem-i insaniyet, insanlık âlemi.
dimase
Yumuşak.
Asanlık, kolaylık.
dimne
(Çoğulu: Dimen) Ters.
Duvar temeli.
Kin, düşmanlık.
Süprüntülük.
din-i hıristiyani / din-i hıristiyanî
Hiristiyanlık dini.
din-i isevi / din-i isevî
Hıristiyanlık.
divan-ı riyaset
Başkanlık makamı.
düca
Zulmet, karanlık.
dücce
Fazla karanlık, ziyade zulmet.
düci
(Tekili: Dücye) Karanlıklar, zulümat.
dücme
Karanlık, zulmet.
dücne
(Çoğulu: Dücen-Dücenât) Kapalı hava, karanlık.
dücünne
(Çoğulu: Dücünnât) Bulut kat kat olma.
Karanlık, zulmet.
Yağmur yağma.
dücye
(Çoğulu: Dücâ) Bal arısının kovanı.
Avcılar kümesi.
Zulmet, karanlık.
dugn
Karanlık, zulmet.
dümus
Geceleyin çok karanlık olmak.
eben
Töhmetli, kabahatli kişi.
Adâvet, düşmanlık.
ebu leheb
(Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı
edat
Sebep. Âlet. Avadanlık.
Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf. İsim ile fiilden gayri kelime.
edevat / edevât / ادوات
Avadanlık, araçlar, aletler.
(Arapça)
edyan-ı mefsuha
Hükmü kaldırılmış eski dinler. Hıristiyanlık, Yahudilik gibi.
edyan-ı semaviyye / edyân-ı semaviyye
Semavî dinler. Musevîlik, Hıristiyanlık ve İslâm dinleri.
ehl-i adavet
Düşmanlık hissi besleyenler.
ehl-i adavet ve haset / ehl-i adâvet ve haset
Düşmanlık besleyenler ve kıskananlar.
ehl-i kitab
Allah'ın gönderdiği kitaplara inanan.
(Farsça)
Müslüman, Hristiyan veya Yahudi olan. (Hakiki Hristiyanlık veya Yahudilikten çıkmamış bulunan.)
(Farsça)
ehremen
Zerdüştîlerin inandıkları, kötülük ve karanlık tanrısı, şeytan, dev.
el-buğzu fillah
Allah için nefret ve düşmanlık beslemek.
Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.
el-i istiğrak
Tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık.
elfaz-ı küfr / elfâz-ı küfr
Söylendiği zaman, îmânı gideren, müslümanlıktan çıkmaya sebeb olan sözler.
elyel
Çok karanlık gece.
emanet-i hilafet / emanet-i hilâfet
Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık emaneti.
envar
(Tekili: Nur) Nurlar, ışıklar, aydınlıklar. Maddi veya mânevi karanlıktan kurtarmaya vâsıta olanlar.
erman
Arzu, istek, taleb.
(Farsça)
Pişmanlık, pişman olmak, nedamet.
(Farsça)
eş'ari / eş'arî
Eş'arî mezhebi veya o mezhepte olan. Asıl adı Eb-ul Hasan-ül-Eş'arî olan İmam-ı Eş'arî, Ehl-i Sünnet itikadını âyetlere, hadislere göre izah ve şerh ederek tesbit etmiştir. Ehl-i Sünnet Mezhebi itikadına tercümanlık ederek İslâmiyet'e büyük hizmet etmiştir. (Hi. 260-324) İtikada dâir meydana koyduğu
esavid
(Tekili: Sevâd) Sevadlar, karanlıklar, siyahlıklar.
esef
Hüzün, gam, nedamet, pişmanlık. Daralmak. Elden çıkan bir şey için hâsıl olan üzüntü.
esvide
(Tekili: Sevâd) Sevâdlar, karanlıklar, siyahlıklar. Karaltılar.
Çok mallar, fazla mülkler.
etmeseh
Karanlık, sessiz gece.
etvak
(Tekili: Tavk) Kadın gerdanlıkları.
Hindistan cevizinin sütü.
evgenc
Nedâmet, pişmanlık, pişman olma hâli.
(Farsça)
evham-ı muzlime
Karanlık vehimler, kuşkular.
evsaf-ı nisbiye / evsâf-ı nisbiye
Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar. (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi.)
(Farsça)
faaliyet
Çalışkanlık, çalışma.
faaliyet-i hayretnüma / faaliyet-i hayretnümâ
Hayret veren, hayranlık uyandıran faaliyet.
fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes
Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.
fe-sübhanallah
Allah (C.C.) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir.)
fecr-i sadık / fecr-i sâdık
Fecr-i kâzibi tâkibeden tam karanlıktan sonraki beyazlık. Sabah namazının ve orucun başlama vakti.
fehme
(Çoğulu: Fuhem-Fuhum) Kömür.
Karanlık.
fekn
Nâdim olmak, pişmanlık duymak.
felsefe-i sakime-i avrupaiye / felsefe-i sakîme-i avrupaiye
Avrupa'nın hastalıklı ve karanlık felsefesi.
ferk
El ile bir şeyi ovmak.
Buğz ve adâvet etmek, düşmanlık yapmak.
fesad-amiz
Oyunbozanlık eden, fesat karıştıran.
(Farsça)
fesahat-i harika
Sözün hayranlık verici şekildeki düzgünlük, açıklık ve akıcılığı.
fesübhanallah
Allah bütün noksanlıklardan uzaktır.
fetret
Karanlık, mânevî buhran zamanı.
fetret devri
Karanlık dönem, vahyin kesildiği mânevî buhran zamanı.
fikr-i ruhbaniyet
Hıristiyanlık dininde Allah ile kullar arasında vasıta olarak ruhbanların bulunması gerektiğine dair düşünce.
fırkacılık
Parti taraftarlığı, partizanlık.
fünun-u acibe / fünun-u acîbe
Şaşırtıcı ve hayranlık verici ilimler.
füsunkar / füsunkâr
Büyüleyici. Cezb ve celbedici. Hayranlık verici.
(Farsça)
füsunperver
Büyüleyici, hayranlık verici, cezbedici, celbedici.
(Farsça)
gabes
Karanlık gece.
Biraz bulanık renkte olan beyazlık.
gales
Gecenin sonunda olan karanlık.
garabet-i san'at-ı ilahiye / garâbet-i san'at-ı ilâhiye
Allah'ın hayranlık uyandıran san'atı.
garaz
Kin, içinden düşmanlık yapmak.
Gâye, maksad, arzu, dilek, istek.
garaz-ı şahsi / garaz-ı şahsî
Şahsî düşmanlık, şahsî kin.
garaz-kar / garaz-kâr
Düşmanlıkla, eden, hased eden, kin güden.
(Farsça)
garazen
Düşmanlıkla, garez ederek.
garazkarane / garazkârane
Hased ve düşmanlıkla.
(Farsça)
gasak
(Gusuk-Gasekan) İlk koyu karanlık.
Küfrün karanlığı.
Gözün dumanlanıp, seçemez olması.
Göz kararması.
Herhangi bir şeyin akması, dökülmesi.
Çok soğuk ve fena kokan içki veya su.
Kuvve-i şeheviyye.
Seyelân.
gasem
Gecenin sonunda olan karanlık.
gasık / gâsık
Gecenin ilk karanlığı. Gece. Karanlık.
Ay doğmak.
Gece, karanlık.
gasm
Karanlık, zulmet.
gasuk
Karanlık olmak.
gataş
(Çoğulu: Agtaş) Karanlık.
Devamlı su akan gözdeki zayıflık.
gayahib
(Tekili: Gayheb) Gece karanlıkları.
gazf
Kulağın sarkık olması.
Kırmak.
Geceleyin karanlık olmak.
gazıye
Çok karanlık olan yer.
Büyük nurlu şey.
gerden-bend
Boyuna bağlanan nesne, boyun bağı.
(Farsça)
Gerdanlık.
(Farsça)
gerdenbend / گردن بند
Kolye, gerdanlık.
(Farsça)
gıll
Düşmanlık, garaz ve adavet, gizli kin ve haset.
gıll ü gış
Kin, düşmanlık ve aldatma gibi anlamsız şeylerle uğraşılar.
gıll u gışş
Şüphe ve tereddüt, kararsızlık. Kin ve hile. Hiyanet ve düşmanlık.
gıpta
Beğeni, hayranlık.
gudat
Ayıp, zillet, noksanlık.
Ter u taze olmak.
gusv
Zulmet, karanlık.
haç
Birbirini dik olarak kesen iki doğrunun meydana getirdiği, hıristiyanlık dîninin sembolü olarak kabûl edilen şekil. Buna salîb ve istavroz da denir.
hacegan-ı divan-ı hümayun / hâcegân-ı divan-ı hümayun
Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi. İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elb
hadise-i harika / hâdise-i harika
Olağanüstü, hayranlık verici olay.
hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri
Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.
hakesari / hakesarî
Perişanlık, düşkünlük.
(Farsça)
hakimiyet / hâkimiyet / حَاكِمِيَتْ
Hükümrânlık.
hakimiyet-i amme / hâkimiyet-i âmme / حَاكِمِيَتِ عَامَّه
Umumî hükümrânlık.
hakimiyet-i mutlaka / hâkimiyet-i mutlaka / حَاكِمِيَتِ مُطْلَقَه
Sınırsız hükümrânlık.
hakimiyet-i umumiye
Genel hâkimiyet, hükümranlık, egemenlik.
haksari / hâksarî
Perişanlık, düşkünlük, rezillik.
hal-i perişaniyet / hâl-i perişaniyet
Perişanlık hâli.
hamase / hamâse / حماسه
Kahramanlık şiiri.
(Arapça)
hamaset / hamâset / حماست / حَمَاسَتْ
Yaradılıştan olan cesâret. Bahadırlık. Cesurluk. Kahramanlık. Yiğitlik.
Yiğitlik, kahramanlık, cesaret.
Kahramanlık.
Kahramanlık şiiri, hamase.
(Arapça)
Yiğitlik, kahramanlık.
hamasiyyat
Kahramanlık destanları.
hanadis
(Tekili: Hındıs) Musibetler.
Karanlık geceler.
Şiddetli hâller.
harika / hârika
İmkânların üstünde olan şey, hayret uyandıran, hayranlık vren. Büyük ve görülmedik eser. Görülmedik derecede kıymetli.
Olağanüstü, hayranlık veren.
harika-i beşeriye
İnsanlık harikası.
harikulade / hârikulâde
Olağanüstü, hayranlık verici.
haşafet
Kin ve düşmanlık, haset ve adavet.
hasais-i insaniyye / hasâis-i insâniyye
İnsanlık hassaları.
hasb-el beşeriyye
İnsanlık hali olarak, insanlık dolayısıyla.
hasbe'l-beşeriye
İnsanlık cihetiyle, insanlık icabı.
İnsanlık gereği.
hasbelbeşeriye
İnsanlık icabı olarak.
hasbelbeşeriyye
İnsanlık dolayısıyla.
hasife / hasîfe
Gizlenen kin, hased ve düşmanlık.
haşife
Adâvet, düşmanlık, kin.
hasim / hasîm
Hasım olan, husumet eden, düşmanlık eden.
hasmi / hasmî / خصمى
Düşmanlık, husumet, adavet.
Düşmanlık.
(Arapça - Farsça)
hatibe / hatîbe
Ormanlık, ağaçlık yer.
Odunluk.
hava-i zulmet / havâ-i zulmet
Karanlık hava.
havarık
(Tekili: Hârika) Acib ve garip olan hâdise. İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler.
Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi.
havarık-ı beşeriye / havârık-ı beşeriye
İnsanlık harikaları.
hayat-ı akdes
Cenâb-ı Hakkın Zâtına mahsus, her türlü noksanlıktan mukaddes hayatı.
hayat-ı beşer
İnsanlık hayatı.
hayat-ı insaniye
İnsanlık hayatı.
haydari / haydarî
Kahramanlık, cesurluk, yiğitlik. Arslanlık.
Eskiden bazı esnaf ve köylülerin giydikleri kolsuz aba, hırka.
hayvaniyet / hayvâniyet / حَيْوَانِيَتْ
Hayvanlık.
Hayvanlık.
Hayvanlık.
hayvaniyyet
Hayvanlık, canlılık, zihayat olmak. Akıl ve idrakten mahrumiyet.
hazakat / hazâkat
Uzmanlık.
Ustalık, uzmanlık.
hem-rad
Kahramanlık ve cömertlikte müsavi olan kimseler.
(Farsça)
heyam
Hayranlık hâli.
Çok yumuşak kum.
hıbb
Bahadırlık, kahramanlık.
Gammazlık.
hidafe
Etlilik, şişmanlık.
hidase
Pâk etmek, temizlemek.
Kahramanlık, yiğitlik.
Abdest bozmak.
hıkd
Başkasından nefret etmek, kalbinde ona karşı kin, düşmanlık beslemek.
hilaf-ı adet / hilâf-ı âdet
Alışkanlık dışı, her zamanki âdetin tersine.
himemat-ı sübhani / himemat-ı sübhânî
Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın himmetleri, mânevî yardımları.
hındis
(Çoğulu: Hanâdis) Katı karanlık.
hısam
Düşmanlık, çekişmek, kavga, mücâdele.
hitabat-ı sübhaniye / hitâbât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın kendine has hitap ve konuşmaları.
hubb-ı fillah ve buğd-ı fillah / hubb-ı fillâh ve buğd-ı fillâh
Allahü teâlâ için sevmek ve Allahü teâlâ için düşmanlık etmek.
hubb-u insaniyet
İnsanlık sevgisi.
hudara
Karanlık gece.
Siyah bulut.
hudariyye
Tavşancıl kuşu.
Karanlık gece.
husafe
Düşmanlık, adavet. Gizli kin, hased.
husake
Düşmanlık, adavet. Hased, gizli kin.
hüsn-ü mücerred
Kusur ve noksanlıktan arınmış güzellik.
husumet / husûmet / خصومت / خُصُومَتْ
Düşmanlık. Hasımlık. Kincilik. Zıddiyet. Çekişmek. Dâvacı olmak.
Düşmanlık.
Düşmanlık.
Dâvâ açmak.
Düşmanlık.
Düşmanlık.
Düşmanlık.
(Arapça)
Düşmanlık.
husumet-i gayr
Başkalarına düşmanlık besleme.
husumet-i hariciye
Dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı.
husumet-i kafirane / husumet-i kâfirâne
Kâfirce düşmanlık yapılma.
husumetefza / husumetefzâ / husûmetefzâ
Düşmanlık saçan.
Düşmanlık saçan.
hüvam
Hayranlık hâli.
i'tiyad
(İtiyat) Alışkanlık. Huy. Âdet. Âdet edinmek.
içtimaat-ı ünsiyetkarane / içtimâât-ı ünsiyetkârâne
Toplu alışkanlıklar ve hoşlanılan kalabalıklar.
ifrat-ı adavet / ifrat-ı adâvet
Aşırı derecede düşmanlık besleme.
igtaş
Karanlık olmak.
igtimad
(Gamd. dan) (Kılıç) kılıfına girme.
Karanlıkta görünmez olmak.
igzaf
Gece çok karanlık olmak.
ihcaf
Noksanlık, eksiklik, kusurluluk.
ihtilal-i beşer / ihtilâl-i beşer
İnsanlıktaki bozukluk, karışıklık.
ıhtisam
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
ihtisam
(Husumet. den) Düşmanlık, husumet, muhâsame.
ihtisas / ihtisâs / اختصاص
Uzmanlık.
Uzmanlık.
Uzmanlık.
(Arapça)
ihtisasat
Uzmanlıklar.
ihtisasca
Uzmanlık bakımından.
ihtiyatkarane / ihtiyatkârane
İhtiyatla, sakınganlıkla.
(Farsça)
ıkd / عقد
İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey.
İnci dizecek iplik.
Hurma salkımı.
Dizi.
(Arapça)
Kolye, gerdanlık.
(Arapça)
ilan-ı husumet / ilân-ı husumet
Düşmanlık ilân etme, duyurma.
ilhani / ilhanî
İlhanlık. İlhanla alâkalı. İlhanın idare ettiği devlet şekli, imparatorluk. Bu idareye bağlı memleketler. İlhan olma hâli.
imamet / imâmet
İmâmlık, reislik, başkanlık, rehberlik.
imlas
Karanlık.
Karışma.
Koyunun tüyü dökülme.
insani / insânî / انسانى
İnsanlık.
(Arapça)
İnsan ile ilgili.
(Arapça)
insaniyet / insâniyet / اِنْسَانِيَتْ
İnsanlık, vicdanlılık. İnsana yakışır hâl ve durum.
İnsanlık.
İnsanlık.
İnsanlık.
insaniyet-i kübra / insaniyet-i kübrâ / اِنْسَانِيَتِ كُبْرَا
Büyük ve en makbul olan insânlık, yâni, İslâmiyet.
En büyük insanlık.
En büyük insanlık.
insaniyeten
İnsanlık bakımından.
insaniyetperver
İnsanlıksever.
insaniyyet / insâniyyet / انسانيت
İnsanlık.
(Arapça)
irman
Arzu, taleb, istek.
(Farsça)
Dalkavuk.
(Farsça)
Nedâmet, pişmanlık.
(Farsça)
Dâvet edilmeden bir yere giden kimse.
(Farsça)
ıs'as
Gece karanlığı başlamak, karanlık basmak.
Karanlığın açılması.
Bulutun yere yakın olması.
Peşinden gitmek.
isa
Dört büyük peygamberden birisidir. Hakiki Hristiyanlık dininin peygamberidir. Kur'an-ı Kerim'de meziyet ve senası geçmektedir. İncil, mukaddes kitabıdır. Vahiy ile kendine gönderilmiştir. Ancak kendisinden sonra Havarileri tarafından yazılmıştır.
işa-i sani / işâ-i sânî
Batıdaki mer'î ufuk hattı üzerinde beyazlığın kaybolması ile başlayan vakit; güneşin üst kenarının ufk-ı mer'î altında on dokuz derece yüksekliğe indiği ve şafağın kaybolduğu tam karanlık vakit.
isevilik / isevîlik
Hz. İsâ'nın dini, Hıristiyanlık.
iseviyyet / îseviyyet / عيسویت
Hristiyanlık.
Hıristiyanlık.
(Arapça)
ıslah-ı nefs / ıslâh-ı nefs
Kötü huyları, fenâ alışkanlıkları ve yaramaz işleri bırakıp, iyi huyları, güzel işleri, kulluğa yakışan tâat ve ibâdetleri yapma.
islam / islâm / اسلام
Müslümanlık.
(Arapça)
Müslüman.
(Arapça)
islam-ı hakiki / islâm-ı hakîkî
Nefsin itminâna (Allahü teâlânın emirlerine itâate) kavuşmasından sonraki müslümanlık.
islamiyet / islâmiyet
Semâvî dinlerin sonuncusu; Müslümanlık.
islamiyyet / islâmiyyet / اسلاميت
Müslümanlık.
(Arapça)
israf / isrâf / اسراف
Savurganlık.
Savurganlık.
(Arapça)
israfat / isrâfât
İsraflar, savurganlıklar.
iştibak
(Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek.
Karşılıklı birbirine geçmek.
Perişanlık.
Zâhir olmak.
Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar.
itat
Düşmanlık, zıtlık, adavet, muhasame.
itiyad / îtiyad / itiyâd / اعتياد
Alışkanlık.
Alışkanlık.
Alışkanlık.
(Arapça)
İtiyâd kesb etmek:
Alışkanlık kazanmak.
(Arapça)
itiyat
Alışkanlık.
ıtret
Zürriyet. Nesil. Ehl-i beyt.
Gerdanlık.
Güzel kokulu şey.
ızazat
Noksanlık.
ızlam
Karanlık, zulmet.
Zulmetme, karanlıkta bırakma.
izlam
Karanlık olmak. Zulme giriftar olmak. Zulme tutulmak.
kaddese
Takdis etti, takdis eder, takdis etsin, mutlu olsun (gibi mânada en mübarek bir şeyin kudsiliğini, kusur ve noksanlıktan uzaklığını, müberra olduğunu bildirir fiil.)
kafile-i beni-adem / kafile-i benî-âdem
İnsanlık topluluğu.
kahdan / kâhdan
Samanlık. İçine saman doldurulan oda.
(Farsça)
kahramani / kahramanî
Yiğitlik, kahramanlık, cesurluk.
(Farsça)
kalade
Gerdanlık.
kalaid
(Tekili: Kılâde) Gerdanlıklar.
Akarsular.
kalb selameti / kalb selâmeti
Kalbin kibir, riyâ, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi kötü düşüncelerden kurtulup, iyi ahlâk ile ahlâklanması.
kaly
Et ve buğday kavurmak.
Buğz, adavet, düşmanlık.
kamrani / kâmranî
Mutluluk, kâmranlık. İsteğine, arzusuna kavuşmuş olma.
(Farsça)
kanun-u saltanat
Saltanat, hükümranlık kânunu.
kaskase
Çok karanlık gece.
Asâ, sopa, baston.
kaşki
"Keşke, ne olurdu" gibi, özleme veya pişmanlık ifade eder.
(Farsça)
katere
Bir şey üzerine çökmüş toz.
İs gibi bir karanlık.
Toz.
Kebap yapmak.
Pişmiş şeyin kokması.
katim
Toz çokluğundan karanlık olan.
katolik / قَاتُولِيكْ
Hıristiyanlardan bazılarınca Hz. İsa'nın (A.S.) vekili telâkki ettikleri papanın reisliği altında Hıristiyanlıkta bir mezheb ve bu mezhabe bağlı olanlar.
(Fransızca)
Hıristiyanlıktaki mezheblerden biri. Roma kilisesinin kendine verdiği ad. Katolik kilisesine mensup kimse. Merkezi Roma'da (Vatikan'da) olup, rûhânî lideri papadır.
Hıristiyanlıkta bir mezhep.
Hiristitanlıkta bir mezhep.
kelbiyyun
Kalenderane yaşamayı alışkanlık haline getiren meşhur Diyojenin de içinde bulunduğu bir fırka. Bunlara Kelbiye tâifesi veya Melâmiyyun da denir.
kelime-i sübhani / kelime-i sübhânî
Allah'ın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu dile getiren kelime.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî
Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.
kemal-i izzet ve şecaat
Mükemmel bir izzet, haysiyet ve kahramanlık.
kemal-i merhamet ve mürüvvet / kemâl-i merhamet ve mürüvvet
Mükemmel bir şefkat ve insanlık.
kemal-i şecaat / kemâl-i şecaat
Mükemmel derecede kahramanlık, cesaret.
kemalat-ı kudsiye / kemâlât-ı kudsiye
Noksanlıklardan uzak mükemmellikler.
kerem-i sübhaniye
Bütün noksanlıklardan uzak olan Allah'ın cömertliği, ikramı.
kervan-ı beni beşer / kervân-ı benî beşer
İnsanlık kervanı, dünya yolculuğunu sürdüren insanlık kafilesi.
kesb-i muarefe
Tanımak, alışkanlık kazanmak.
kılade
Gerdanlık. Boyna takılan kıymetli şey.
Akarsu.
Gerdanlık.
kilise
Kenîse; hıristiyanlara mahsûs ibâdet yeri. Hıristiyanlıktaki mezheblere de kilise denilmektedir.
kin
Gizli düşmanlık.
Gizli düşmanlık. Garaz. Buğz. Adâvet.
(Farsça)
Gizli düşmanlık.
kine
Kin, garaz. Kalbde beslenen düşmanlık.
(Farsça)
kinedar / kinedâr
Gizli düşmanlık besleyen.
Kindâr, kin güden, düşmanlık besliyen.
(Farsça)
kıyadet
Kumandanlık, seraskerlik. Kumanda.
korsan gemisi
Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler. Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi.
kuddus / kuddûs
Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
Kusur ve noksanlıklardan uzak, pak ve temiz olan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.
küşti / küştî
Pehlivanlık, güreşme.
(Farsça)
küştigiri / küştîgirî
Pehlivanlık.
(Farsça)
kusur
Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik.
Cem' olmalar.
Pahalanmak.
Eksilmek.
Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması.
Bereketlenmek.
İmtina', âciz olmak.
Bir hesabın üstü. Artan kısım.
(Tekili: Kasr) Kası
lahamet
Semizlik, etlilik, şişmanlık.
latt
(Çoğulu: Litât) Gerdanlık.
Lâzım olmak.
İnkâr etmek.
Sarkıtmak.
Örtmek.
lebbe
Göğsün gerdanlık takılan yeri.
Devenin ve sığırın, göğsünden boğazladıkları yeri.
Evlâdını ve erkeğini seven kadın.
lebeb
(Çoğulu: Elbâb) Göğüste gerdanlık takılan yer.
Atın göğsüne yapılan sinebend.
Devenin ve sâir davarın göğsüne bağladıkları nesne.
Dağ eteğinde olan azıcık yumuşak kum.
lecac
(Lecâcet) Çekişme, inad etme, ayak direme (düşmanlıkta). Taannüd.
lecc
Dar şey.
Düşmanlıkta ve husumette inad edip ayak direme.
ledd
Düşmana galip olmak.
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
leded
Katı husumet, şiddetli düşmanlık.
ledüd
(Çoğulu: Elidde) Hastanın ağzına dökülen ilâç.
Çok husumet, şiddetli düşmanlık.
lesin
Ülfet, alışkanlık.
levs-ül katl
Birisini katletmekle müttehem olan şahısta, katlin nişânesi veyahut maktul ile aralarında zâhir bir düşmanlık bulunması gibi alâmet ve karineler.
leyl-i tarık / leyl-i târık
Karanlık gece.
leyla
Çok karanlık gece.
Arabi ayların son gecesi.
Leylâ ile Mecnun hikâyesinin kadın kahramânı.
leyle-i süveyda / leyle-i süveydâ
Karanlık gece, göz bebeğindeki siyah nokta.
leyle-i zulmet-i cehil
Cehaletin karanlık gecesi.
leys
Adem. Yokluk. Gayr-ı mevcud. (Bunun aslı "lâyese" idi. Yâ'yı tahfif için "leyse" oldu.) Hükemâlar arasında "eys" vücud, "leys" adem mânâsında kullanılmıştır.
Gaflet.
Bahâdırlık, kahramanlık.
Yük çekici olmak.
lezzet-i mukaddese
Her türlü noksanlıktan uzak lezzet.
lisan-ı hamaset / lisân-ı hamaset
Yiğitlik ve kahramanlık dili.
lüzucet
Yapışkanlık. Yapışan, uzayan şeyin hali.
ma'lef
(Çoğulu: Maâlif) Ot ve saman gibi hayvan yemi konan yer. Samanlık.
ma'rek
Sık ormanlık, çalılık alan; atın dizgini.
ma'yubat
(Tekili: Ma'yube) Ayıplanacak şeyler. Eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar.
maalif
(Tekili: Ma'lef) Ot, saman gibi yem konan yerler. Samanlıklar.
maarif
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi.
Meharet. Üstadlık. Hüner.
Marifetler. Mâruflar. Kültürler.
Çehrenin manzarada zâhir olan yerleri.
Bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idâre ve te'mine çalışan bakanlık.
madalya
İtl. Büyük işlerde muvaffak olanlara veya büyük fedakârlık ve kahramanlık gösterenlere hediye ve hatıra olarak verilen ve çok defa yuvarlak biçimde, göğüse takılacak şekilde olan kıymetli madeni parça.
magamiz
(Tekili: Magmaz) Karanlık yerler. Karanlık ve çukur yerler.
magaris
(Tekili: Magris) Fidanlıklar, fidan bahçeleri.
magmuriyet
Mağmurluk, viranlık, haraplık.
Adı sanı kaybolmuş.
magres
Fidan bahçesi. Fidanlık.
magtuş
Karanlık yer.
mahcubane / mahcubâne
Utanarak, utanmış bir hâlde. Sıkılganlıkla.
(Farsça)
mahcubiyet
Utangaçlık, sıkılganlık, mahcubluk.
mahiyet-i beşeriyet
İnsanlık mahiyeti, özelliği.
mahv
Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma.
Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.
maib / maîb
(Çoğulu: Maâyib) Kusur, eksiklik, noksanlık. Leke.
Ayıplanmış.
makam-ı ali / makam-ı âlî
Yüce ve âli makam. Eskiden bu tabir, bakanlıklar hakkında kullanılırdı.
makasıd-ı insaniyet / makasıd-ı insâniyet
İnsanlık maksadları. İnsanlığın gayeleri.
maliye / ماليه
Devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler.
(Arapça)
mana-yı hilafet / mânâ-yı hilâfet
Hilâfetin anlamı; Peygamberimizin vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamının anlamı.
manastır
Hıristiyanlıkta ibâdet edilen ve din adamlarından bir râhib veya râhibenin idâre edip, barındığı binâ.
me'lufat / me'lûfât
Alışkanlıklar.
medeniyet-i insaniye
İnsanlık medeniyeti, uygarlığı.
mekaza / mekâza
Şiddetli mümârese. Alışkanlık.
mektub-u sami / mektub-u sâmî
Başbakanlık (sadaret) makamından yazılan resmi mektublar.
meleke
Alışkanlık, yetenek, maharet, iktidar.
Yerleşmiş huy, alışkanlık, tabiat.
melez
(Meles) İki ırkın karışması neticesi hâsıl olan yeni bir nesil. Ayrı iki cinsten doğmuş olan.
Aydınlıkla karanlık arası, alaca karanlık.
memkut
Düşmanlık edilen, hased edilen.
menced
(Çoğulu: Menâcid) İnci ve altından olan gerdanlık.
menkase
Eksiklik, noksanlık.
merdi / merdî
Erlik, erkeklik.
(Farsça)
Merdlik, cesurluk, yiğitlik.
(Farsça)
İnsanlık, hamiyet.
(Farsça)
merdümgirizlik
İnsanlardan sıkılganlık, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteme hâli.
merdümi / merdümî / مردمى
Adamlık, insanlık.
(Farsça)
İnsanlık.
(Farsça)
Yiğitlik.
(Farsça)
merek
Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.
meş'ale
Karanlıkları aydınlatmaya yarayan âlet; lâmba.
meşakka / meşâkka
Muhalefet ve adâvet etmek. Karşı gelip düşmanlık yapmak.
mesele-i insaniye
İnsanlık meselesi.
mesihiyyet / mesîhiyyet / مسيحيت
Hıristiyanlık.
(Arapça)
meslebe
(Çoğulu: Mesâlib) Eksik, kusur, noksanlık, ayıp.
metbene
Samanlık.
meyl-i riyaset / meyl-i riyâset
Reislik, başkanlık yapma meyli, eğilimi.
meyl-i tecellüd
Yiğitlik meyli, cesaretli olma ve kahramanlık arzusu.
mezr
(Mezra) Zarif adam.
Bir kimseye düşmanlık etmek.
Parmakla çimdiklemek.
Su kırbasını tamamen doldurmak.
Tadını anlamak için biraz ağzına almak, içmek.
mi're
(Çoğulu: Miâr) Kin, adâvet, düşmanlık.
mide-i insaniyet
İnsanlık midesi, insanî değerlerle doyan mide.
mihmani / mihmanî
Mihmanlık, misafirlik.
(Farsça)
mihneka
(Çoğulu: Mehânık) Maktul.
Gerdanlık.
Boğacak âlet.
millet-i insaniye
İnsanlık milleti, bütün insanoğlu.
misyonerlik
Propaganda yaparak belirli bir fikir ve inancı yayma işi. Dar anlamda, henüz hıristiyanlığı kabûl etmemiş ülkelerde veya hıristiyan ülkelerde çeşitli isimler altında hıristiyanlığı yayma ve hıristiyanlık propagandası yapma faâliyeti. Bu çalışmaları yürüten râhib, papaz ve din adamlarına misyoner, bu
muadat
Karşılıklı düşmanlık, karşılıklı husumet.
muavvez
Gerdanlık. Nazarlık. Nüsha geçirilecek yer.
Evin etrafındaki mer'a.
mübadat
Düşmanca davranış, saldırganlık.
Meydana çıkarma.
mübagaze
(Bugz. dan) Kin besleme. Adavet etme. Düşmanlık yapma.
mübasele
Savaşta hamle edip kahramanlık göstermek.
muciddane / muciddâne
Büyük bir çalışkanlıkla. Gayret sahibi bir kimseye yakışır suret ve şekilde.
(Farsça)
müdlehimm
Karanlık.
mugalaza
Düşmanlık, husumet, adâvet.
muhabbet-i insaniye
İnsanlık sevgisi.
muhabbet-i insaniyet
İnsanlık sevgisi.
mühacene
Kabahat, noksanlık, nâkıslık.
Asılsızlık.
Ayıplı söz söylemek.
İlmi zâyi olmak.
muhammedi / muhammedî
Hz. Muhammed'e (A.S.M.) mensub olan. Müslüman. (Ecnebi dillerinde geçen bu mânadaki tabirlere göre Muhammedî, Muhammedîlik: Müslüman ve Müslümanlık mânasına gelmektedir.)
müharece
Hasımlık, düşmanlık.
Cima etmek.
muharrem
Arabi ayların başı, birincisi.
Haram edilmiş olan.
Bu muharrem ayında Müslümanlıktan evvel Arablar arasında muharebe yasaktı. Bundan dolayı bu isim verilmiştir.
Haram kılınmış, tahrim olunmuş.
muhasama / muhâsama
(Muhasamet) (Çoğulu: Muhâsamât) Muhalefet. İki taraf arasındaki düşmanlık. Birbiri ile çekişmek. Birbirine husumet etmek.
İki taraf arasındaki düşmanlık.
Düşmanlık.
muhasamat
(Tekili: Muhasama) Düşmanlık. İki taraf arasındaki husumet.
muhasamet / muhâsamet
Karşılıklı düşmanlık besleme.
Düşmanlık besleme.
muhasım
Düşmanlık eden. Düşman olan taraflardan biri. Hasım olan. Birbirini dâva edenlerden her biri. Karşı tarafı tutan.
muhayyirü'l-ukul
Akıllara hayret verip hayranlık uyandıran.
mührdar
Eskiden bir bakanlık veya dairenin resmi mührünü kullanmakla görevli olan kimseye verilen ad. Hususi kalem müdürü.
(Farsça)
muhtasım
Düşmanlık yapan. Adavet eden. Husumet eden.
mukadderat-ı beşeriye
İnsanlığın kaderi; Allah tarafından insanlık için takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar.
mukalled
(Kald. dan) Boynuna gerdanlık takılmış.
Padişah tarafından nişan takılan kimse.
(Taklid. den) Taklid edilen. Örnek tutulan. Misal alınan.
mükaşeha / mükâşeha
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
mukteza-yı beşeriyet / muktezâ-yı beşeriyet
İnsanlık gereği, insan olmanın icabı.
mümaret
Adavet edişmek, düşmanlık yapmak.
münavat
Düşmanlık.
münezzeh
Tenzih edilmiş, temiz, arı, noksanlıklardan uzak.
(Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
mürue
Adamlık, insanlık.
mürüvvet / مروت / مُرُوَّتْ
İnsanlık, yiğitlik. Muhtâc olanlara, lâzım olan şeyleri vermek, başkalarına faydalı olmak, iyilik yapmak arzusu, insanlık. Adâleti yerine getirme ve hiç kimseden intikam almayı istememe.
İnsanlık.
(Arapça)
İyilik.
(Arapça)
Mertlik, insanlık.
müsaafe
Bir kimse ile adavet edişmek, düşmanlık yapmak.
Yardımlaşmak.
müşakat
Sıkıntı ve zorluklara dayanma hususunda yarışma. Aykırılık. Düşmanlık.
musaraa
Pehlivanlık. Güreşmek. Güreşe tutuşmak.
müşare
Düşmanlık, adâvet, muhâsama.
müşavir
İstişare olunacak kimse, kendisine danışılan kişi.
İdare işlerinde yakın yardımcı memur.
Kovanlık üstünde yapılan örtünün direkleri.
müsbet milliyet
Olumlu, pozitif milliyet; başkasına düşmanlık beslemeyen milliyetçilik.
müstehdi / müstehdî
(Hedy ve Hidâyet. den) Hak yolu, doğru yolu, müslümanlık yolunu isteyen.
mutasarrım
(Çoğulu: Mutasarrımin) Kahramanlık ve yiğitlik gösteren.
mutatavvık
Gerdanlık gibi süs eşyası takınan.
mutavvak
(Tavk. dan) Boynu halkalı, zincirli.
Boynuna gerdanlık vs. takılmış. Boynuna halka olan.
müteadi
(Adv. dan) Düşmanlık eden, adavet eden.
müteassıb
Taassub eden; yanlış bir şeyi müdâfaada körü körüne inât ve ısrâr eden, haksız yere düşmanlık eden.
mütecellid
(Çoğulu: Mütecellidin) Kahramanlık ve celâdet gösteren.
mütecellidane / mütecellidâne
Celadet ve kahramanlıkla. Yiğitlik göstererek.
(Farsça)
mütehasım
(Çoğulu: Mütehasımîn) (Husumet. den) Karşılıklı düşmanlık eden ve birbirine hasım olan.
Karşılıklı olarak dâvâ edenlerden herbiri.
Karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden.
mütehasımin / mütehasımîn
(Tekili: Mütehasım) Çekişenler, birbirlerine düşmanlık ve husumet edenler. Hasım olanlar. Karşılıklı dâva edenler.
mütehaşiyane / mütehaşiyâne
Çekingenlikle, sakınganlıkla, kaçınırcasına.
(Farsça)
mütekamilin / mütekâmilîn
Tekâmül etmiş olanlar. Kâmil ve olgun kimseler. Allah'ın emrine uygun şekilde hareketi alışkanlık hâline getirmiş olanlar.
müteşeytın
Şeytanlık eden, şeytanca davranan.
mütevellihane / mütevellihâne
Sersemlik ve hayranlıkla.
(Farsça)
müzaheme
Yakınlık.
Ayrılık.
Düşmanlık, adâvet.
muzlim / مظلم / مُظْلِمْ
Karanlık. Zulmetli. Dehşetli. Siyahlık. Siyah.
Bilinmeyen. Meçhul.
Karanlık.
Karanlıklı.
Karanlık.
(Arapça)
Karanlık.
na-merd
Korkak.
(Farsça)
İnsaniyetsiz, sözünde durmayan. Alçak, insanlık hislerinden habersiz.
(Farsça)
na-tamami / na-tamamî
Eksiklik, noksanlık.
(Farsça)
nadimane / nadimâne
Pişmanlıkla, pişman olarak, nedamet duyarak.
(Farsça)
nadimiyet
Pişmanlık, nedamet.
nahlistan
Hurma fidanlığı, hurmalık.
(Farsça)
Ağaçlık, fidanlık.
(Farsça)
nahr
Kurbanlık deveyi göğsü üstünden (evdâcını yâni iki büyük damarını) kesmek.
nair
Parlak, parlayan.
Düşmanlık, adavet.
nakisa / nakîsa / نَق۪يصَه
Noksanlık.
nakise / nakîse / nâkise
Kusur, ayıb, eksiklik, kabahat, noksanlık.
Gıybet.
Eksiklik, noksanlık.
Noksanlık, eksiklik.
naks / نَقْصْ
Eksiklik, noksanlık.
Noksanlık, eksiklik.
Noksanlık.
nasrani / nasrânî
Hristiyanlıkla alâkalı ve ona mensub olan. Hristiyanlardan olan.
Hıristiyanlık dinine mensup olan kimse.
nasraniyet / nasrâniyet
Hristiyanlık.
Hıristiyanlık.
Hıristiyanlık.
nasut
İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler.
nasuti / nasutî / nâsûtî / ناسوتى
Dünya ile ilgili, insanlığa ait, insanlıkla ilgili.
İnsanlık ile ilgili.
(Arapça)
nazi'
Çekici kimse.
Husumet eden, düşmanlık eden.
nazırlık / nâzırlık
Bakanlık.
(Arapça - Türkçe)
ne-şebem
Ben karanlık gece gibi nursuz değilim anlamında
(Farsça)
ne-şebperestem
Karanlık ve zulümatı seven ve isteyen değilim.
nebk
Yazmak.
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
Düz etmek, düzleştirmek.
necadet
Kahramanlık, efelik, yiğitlik.
necdet
Yiğitlik, şecaat, kahramanlık.
Harp ve kıtal.
Yeis, korku.
Yiğitlik, kahramanlık.
nedamet / nedâmet / ندامت / نَدَامَتْ
(Nedm. den) Pişmanlık, nedâmet etmek.
Pişmanlık.
Pişmanlık.
Pişmanlık.
(Arapça)
Nedâmet getirmek:
Pişman olmak.
(Arapça)
Pişmanlık.
nedametgah / nedametgâh
Pişmanlık yeri.
(Farsça)
nedametkarane / nedametkârâne
Pişmanlık duyarak.
nedametkari / nedametkârî
Pişmanlık, nâdim oluş.
(Farsça)
nedem
Pişman olma, nedamet, pişmanlık.
nedman
Pişmanlık, nedâmet. Pişman olma. Pişmanlık duyma.
nefs-i levvame
Kötülüğü işledikten sonra fenâlığını hatırlayarak insanı rahatsız eden pişmanlık hâli ve vicdan rahatsızlığı.
İnsanın, kendine ait kötülük ve günahını görüp fenalığını bilen ve hayra meyleden iradesi.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nefsaniyet
Kendini çok beğenmişlik.
Gizli düşmanlık, garez, kin.
Nefsini çok beğenmişlik.
Gizli düşmanlık, garez, kin.
negatif
Mat: Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan sayı. Menfi.
(Fransızca)
Gerçekteki karanlık ve aydınlık kısımları tersine gösteren fotoğraf camı veya filmi. ( Bak: Menfi)
(Fransızca)
nehaket
Bahadırlık, kahramanlık, şecaat.
Keskinlik.
nekais
Noksanlıklar.
nerimani / nerimanî
Nerimanlık, kahramanlık, yiğitlik.
(Farsça)
nesturiyye / nestûriyye
Hıristiyanlıktaki fırkalardan biri.
nev'-i beni adem / nev'-i benî âdem
Âdemoğulları, insanlık türü.
nev'i beşer
İnsan türü, insanlık.
nev'in saadeti
İnsanlık türünün, insanlığın mutluluğu.
nev-i beni beşer / nev-i benî beşer
İnsanoğlu, insanlık türü.
nev-i insan
İnsan türü, insanlık.
nev-i insani / nev-i insanî
İnsan türü, insanlık.
nevakıs
Noksanlıklar, eksiklikler.
nevakıs-ı kanuniye
Kanunî noksanlık, yasal eksiklik.
nevibeşer
İnsan cinsi, insanlık.
nezaret
(Nazar. dan) Bakmak, seyir, bakış.
Nâzırlık etmek. Göz etmek.
Tenezzüh.
Reislik.
Vekillik, nâzırlık, bakanlık.
nihalistan
Fidanlık.
(Farsça)
nikah-ı mut'a / nikâh-ı mut'a
Bir zamanlık, geçici nikâh olup meşru değildir.
nimmuzlim
Yarı karanlık.
(Farsça)
nimzulmet
Yarı karanlık.
(Farsça)
nisyan
Unutkanlık.
niva
Düşmanlık.
Besili, semiz deve.
noksani / noksanî
Eksiklik ve noksanlıkla alâkalı.
noksaniyet / noksâniyet
Eksiklik, noksanlık.
Noksanlık, eksiklik.
Noksanlık, eksiklik.
nokta-i hilafet / nokta-i hilâfet
Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık noktası.
nokta-i muzlim
Karanlık nokta.
nübüvvet-i mutlakanın mebhasi
Mutlak peygamberlik; peygamberliğin insanlık için zorunluluğunu ispat eden bölüm.
nüktedani / nüktedânî
Nüktecilik, nüktedanlık.
örf-i nas / örf-i nâs
İnsanların âdet edindikleri, beğendikleri alışkanlık hâlleri, an'aneleri ve telâkkileri.
(Farsça)
ortodoks
Hıristiyanlık mezheblerinden. Ortodoks mezhebinin rûhânî (dînî) lideri patrik olup, merkezi İstanbul Fener'deki patrikhânedir. 1054 (H.446)'da İstanbul patriği olan Mihael Kirolarius, Roma'daki papadan ayrılarak Ortodoks kilisesini (mezhebini) kurdu. Roma'daki papaya tâbi olanlara katolik, İstanbul'
Hıristiyanlıkta bir mezhep.
paskal
Hristiyanlıkta dindarlığı ile beraber fizik, edebiyat, hesap, hendese ve felsefede (Milâdi 17. asırda) büyük bir âlim olarak tanınmıştır.
(Fransızca)
pehlevani / pehlevanî
Pehlivanlık, güreşçilik, yiğitlik, kahramanlık.
(Farsça)
perde-i ülfet
Alışkanlık perdesi.
perişani / perişanî
Perişanlık, dağınıklık.
(Farsça)
Düzensizlik, bozgunluk.
(Farsça)
Yoksulluk, fakirlik.
(Farsça)
perişaniyet
Perişanlık.
peşimani / peşimanî
Pişmanlık, nedamet.
(Farsça)
pişe
İş, kâr. Meşguliyet.
(Farsça)
Alışkanlık, huy, âdet.
(Farsça)
Meslek, san'at.
(Farsça)
"Huy edinmiş, alışmış" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hasenât-pişe : İyi şeyleri âdet edinmiş olan.
(Farsça)
protestanlık
Purutluk, Hıristiyanlıkta bir mezhep.
(Prutluk) Papayı Hristiyanların başı olarak tanımayıp ruhaniyetini kabul etmeyen bir Hristiyanlık mezhebi.
prutluk
(Bak: Protestanlık)
pür-kine
Düşmanlık ve gazab dolu.
(Farsça)
pür-şer beşer
Çok günahkâr insanlık.
purutluk
Protestanlık.
Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.
rayet
Bayrak, alem, livâ, sancak.
Gerdanlık.
rehan
Bahadırlık, kahramanlık.
Denemek, tecrübe etmek.
At yarıştırmak, müsabaka.
riyaset / riyâset / ریاست
Başkanlık .
Reislik. Bir işi idarede başta bulunmak. Başkanlık.
Başkanlık.
Başkanlık.
(Arapça)
Riyâset etmek:
Başkanlık yapmak.
(Arapça)
riyasetpenah
Başkanlık makamında bulunan. Başkanlık eden, başkan olan. Reislik yapan.
(Farsça)
rızkımecazi / rızkımecazî
Alışkanlık sebebiyle ihtiyaç hâline gelen anormal rızık.
rüchaniyet
Üstün oluş, rüçhanlık, daha mühim olma hali.
ruh-ul-kuds / rûh-ul-kuds
Cebrâil aleyhisselâm.
Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma ihsân ettiği kudret, kuvvet.
Hıristiyanlıktaki teslis (üçlü tanrı) inancında, baba-oğul unsurlarından türeyen üçüncü unsur.
İsm-i âzam.
İncîl.
Allahü teâlânın hayat verici, koruyucu mânâsına gelen
ruhban / ruhbân
Evlenmeden bekâr yaşamayı tercih eden, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşayan kimseler, râhibler. Hıristiyanlıkta sâdece ibâdetle meşgûl olan din adamları sınıfına verilen ad. Hıristiyan din adamları evlenmedikleri ve insanlardan uzak yaşadık ları için bu ad verilmiştir.
ruhbaniyet / ruhbâniyet / رُهْبَانِيَتْ
Hristiyanlıkta dünyayı terk eden bir din adamı olarak evlenmeyerek yaşama.
ruhbaniyyet / ruhbâniyyet / رهبانيت
Ruhbanlık.
(Arapça)
sabiiler / sâbiîler
Aya ve yıldızlara tapan kimseler. El-Cezîre (Cizre) ve Harran civârında yaşayan bu kimseler, yahûdîlik, hıristiyanlık ve mecûsîlik gibi çeşitli dinlerden bâzı inanışları alarak bir din meydana getirmişlerdir.
sabsaba
Dövmek.
Ateş etmek.
Kahramanlık göstermek, bahadırlık etmek.
Çok inceltmek.
sadaret / sadâret
Osmanlı İmparatorluğunda başvezirlik, sadrâzamlık, başbakanlık makamı.
Başbakanlık.
şafak
Tan zamanı. Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık. Gündüz.
Nahiye. Cânib.
Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi.
Merhamet.
Harf.
şahamet
Semizlik, yağlılık, şişmanlık.
sahife-i zulmaniye / sahife-i zulmâniye
Karanlık sayfa.
şahna'
Buğz, düşmanlık, adâvet.
şahsiyet-i beşeriyet
İnsanlık şahsiyeti, beşeri kişiliği.
şaibe
Leke, kir, pislik, süprüntü.
Eksiklik, noksanlık, hata.
salavat-ı nuriye / salâvat-ı nuriye
Peygamberimiz için yapılan, manevî yönden tüm karanlıkları aydınlatan nurlu rahmet ve esenlik duaları.
salib / salîb
Hıristiyanlık dîninin sembolü kabûl edilen birbirini dik kesen iki doğrunun meydana getirdiği şekil, haç, istavroz.
saltanat / saltanât
İdarî kuvvet ve kudret, hâkimiyet, sultanlık, padişahlık.
Egemenlik, hükümranlık.
saltanat-ı faniye
Geçici sultanlık, hükümdarlık.
saltanat-ı insaniyet
İnsanlık saltanatı; otorite ve egemenliği.
samha
Kolaylık. Asânlık. Sühulet.
san'at-ı acibe / san'at-ı acîbe
Hayrette bırakan ve hayranlık veren san'at.
san'at-ı acip
İnsanı hayrette bırakıp hayranlık veren sanat.
sanayi-i garibe
Benzersiz ve hayranlık verici san'atlar.
saray-ı acib
Hayranlık uyandıran saray.
saray-ı acip
Hayranlık uyandıran saray.
saye-i muzlimane / sâye-i muzlimâne
Karanlık yapan gölge; kötü koruma.
şeb
Gece, karanlık.
(Farsça)
şebabiyet
Gençlik, tazelik. Yiğitlik. Civanlık.
şebak
Şehvet galip olup cimaa çok hırslı olmak.
Koyu karanlık.
sebeb-i adavet / sebeb-i adâvet
Düşmanlık sebebi.
şebrev
(Şeb-rev) Gece giden. Karanlıkta yürüyen. Gece yolculuğu eden.
(Farsça)
şeca'at / şecâ'at
Yiğitlik, bahadırlık, cesâret, kahramanlık.
şecaat-i akliye-i medeniyet meydanı
Medeniyetin aklî kahramanlık meydanı; akıl kahramanlarının meydan okuduğu medeniyet meydanı.
şecaat-i fıtriye
Yaratılıştan gelen yiğitlik, cesaret ve kahramanlık.
şecaat-i imaniye
İmandan kaynaklanan cesaretlilik, yiğitlik, kahramanlık.
şecaat-i maddiye
Maddî kahramanlık, yiğitlik (Maddî bakımdan ilerlerken ifrat ve tefritten uzak olan orta ve doğru hâli ayakta tutma).
şecaat-i milliye-i islamiye / şecaat-i milliye-i islâmiye
İslâm milletine ait kahramanlık, yiğitlik, cesaret.
şeceat / şeceât
Cesaret, kahramanlık.
sedef
Karanlık ve aydınlığın karışması.
Gece ve sabah.
Sabahın evveli.
sedem
Hüzün, keder, tasa.
Nedâmet, pişmanlık.
sefalet / sefâlet / سَفَالَتْ
Perişanlık, yoksukluk.
Perişanlık, yoksulluk.
sehab
(Çoğulu: Sehâib) Bulut.
Karanlık.
Bulut gibi uçuşan böcekler.
şehamet / şehâmet / شَهَامَتْ
Akıl ve zekâ ile beraber olan yiğitlik. Kahramanlık. Cür'et. Bahadırlık.
Tez anlayışlı olmak.
Kahramanlık.
şehbaz ü şehnaz / şehbâz ü şehnâz
Kahramanlık ve güzellik.
şehname
İran Şairi Firdevsî'nin destan şeklindeki eseri.
(Farsça)
Büyük hükümdarların kahramanlık mâcerâlarını anlatan büyük manzum eser.
(Farsça)
sekt
Susma, bir anlık susma.
selam / selâm
Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel
şen'
Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.
şenan
Buğz, adâvet, kin, düşmanlık.
şerafet
Şeriflik, şereflilik. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) torunu Hz. Hüseyin'in (R.A.) sülâlesinden ve onun izinden giden temiz müslümanlık hâleti.
seraskeri / seraskerî / سرعسكری
Başkomutanlık.
(Farsça - Arapça)
Savunma bakanlığı, harbiye nazırlığı.
(Farsça - Arapça)
serdari / serdarî
Başkumandanlık, serdarlık.
(Farsça)
şeriat-ı hıristiyaniye
Hiristiyanlık dininin hükümleri, kanunları.
serir-i saltanat / serîr-i saltanat
Saltanat tahtı; sultanlık makamı.
sermest-i hayran
Hayranlıktan dolayı kendinden geçme.
serveri / serverî
Başlık, başkanlık, serverlik, reislik. Ululuk.
(Farsça)
şevayib
(Tekili: Şayibe) Şâyibeler, noksanlıklar, ayıplar.
şeytan-ı ins ve cinni / şeytan-ı ins ve cinnî
Cinlerden ve insanlardan şeytanlık özelliği gösteren kimseler.
şeytanat / şeytânât
Şeytanlıklar.
şeytanet / şeytânet / شيطنت
Şeytanlık.
Şeytanlık. Aldatıcılık. Kurnazlık, hilekârlık.
Şeytanlık.
Şeytanlık, hilekârlık.
(Arapça)
şeytani / şeytânî / شيطانى
Şeytanlık.
(Arapça)
Şeytanca.
(Arapça)
şeytani pişe / şeytanî pîşe
Şeytana benzer, şeytanca iş, huy, alışkanlık.
şiddet-i zulmet
Şiddetli karanlık.
sıfat-ı erbaa / sıfât-ı erbaa
Dört sıfat; sağırlık, dilsizlik, körlük, karanlık.
sihab
Miskten ve karanfilden yapılan gerdanlık.
şıhne
Adâvet, düşmanlık.
Davar bağladıkları yer.
şii / şîî
Şîa fırkasına mensub kimse. Eshâb-ı kirâmı kötüleyen, düşmanlık eden.
simn
(Simâne) : Semizlik, yağlılık, besililik, şişmanlık.
sirac-ı vehhac / sirâc-ı vehhac
Etrafını aydınlatan, ışık saçan lamba; getirdiği dinle tüm karanlıkları iman nuruyla aydınlatan Hz. Muhammed (a.s.m.).
sıtat
Husumet, düşmanlık.
siyaset-i hıristiyaniye
Hıristiyanlık siyaseti.
skolastik / skolâstik
Ortaçağ Hıristiyanlık eğitimi.
su-i itiyat / sû-i itiyat
Kötü alışkanlık.
sübhanellah / sübhânellah
Allahü teâlâyı noksanlık ve kusur olan şeylerden tenzîh ederim, uzak tutarım mânâsına, mübârek, kıymetli bir söz.
sücle
Karnın geniş ve büyük olması. Şişmanlık.
süfyan
Âhir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen dehşetli dinsiz ve münâfık bir şahıs.
şükraniyet
Şükranlık.
şüms
(Çoğulu: Şümus) Vahşi erkek davar.
Bir nevi gerdanlık.
sur'a
Bahadırlık, kahramanlık.
Güreşçilik.
şuridegi / şuridegî
Karışıklık, perişanlık.
(Farsça)
Tutkunluk, düşkünlük.
(Farsça)
süryaniler / süryânîler
Hıristiyanlıktaki katolik mezhebine bağlı olan ve süryânî dili ile konuşan bir hıristiyan topluluğu.
sütut
Zulmet, karanlık.
İnsanlara zahmet verenler.
taaddi
Saldırma.
Düşmanlık.
Ezme.
Şeriattan ayrılma. Tecavüz etme. Zulmetme. Örf âdet ve mukavelenin hilâfına hareket etme.
Gr: Fiilin geçer halde olması, müteaddi olması.
taadi
Düşmanlık etmek.
tabaka-i insaniye / tabaka-i insâniye
İnsanlık tabakası, derecesi.
tadadd
Birbirine düşmanlık etmek.
tafe
Yağmur.
Karanlık.
Güneşin, batmaya yaklaşması.
taglis
Fık: Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. (Bu çok efdaldir)
Bir işi üzerine almak.
Sabah karanlığında sefer etmek.
tahacc
Husumet etmek, düşmanlık yapmak, kin tutmak.
tahasüd
Hased edişmek, düşmanlık etmek.
tahasüm
Husumet edişmek, düşmanlık yapmak.
tahatıh
Karanlık.
Bulutluluk.
tahavvüs
Bahadırlık, kahramanlık.
Sefer niyyetiyle bir yerde durmak.
tahayyür / تحير
Hayranlık.
(Arapça)
Tahayyür etmek:
Hayran kalmak, şaşakalmak.
(Arapça)
tahya
Karanlık gece.
takallüd
(Çoğulu: Takallüdât) (Kald. dan) Bir işi üstüne almak.
Takınma, kuşanma. Gerdanlık veya muska gibi boyuna geçirme.
(Kılıç) kuşanma.
tar / târ / تار
Karanlık.
(Farsça)
Tel. Saç teli.
(Farsça)
Tepe.
(Farsça)
İplik.
(Farsça)
Tel.
(Farsça)
Saç teli.
(Farsça)
Enstrüman teli.
(Farsça)
Karanlık.
(Farsça)
Tepe.
(Farsça)
Karanlık.
(Farsça)
Târ olmak:
Kararmak.
(Farsça)
taran
Karanlık.
(Farsça)
tararet
Semizlik, besililik, şişmanlık.
tari / tarî
Karanlık, meçhul.
tarih-i beşer
İnsanlık tarihi.
tarih-i beşeri / tarih-i beşerî
İnsanlık tarihi.
tarih-i beşeriye
İnsanlık tarihi.
tarih-i beşeriyet
İnsanlık tarihi.
tarik / târîk / تاریك
Karanlık.
(Farsça)
Karanlık.
(Farsça)
tarik-i zulmani / tarik-i zulmanî
Karanlıklı yol.
tarziye
Pişmanlık duyduğunu anlatarak özür dilemek.
Râzı etmek.
"Radıyallahü-anh" diyerek duâ etmek.
tatvik
Boynuna gerdanlık takınmak.
taun-u beşeri / tâun-u beşerî
İnsanlık hastalığı.
tavazzuh
Açıklanmak. Aydınlanmak. Kesb-i vuzuh etmek.
Ruşenlik ve ayânlık peyda etmek.
tavk / طوق
Tâkat. Güç.
Boyuna takılan zinet. Gerdanlık.
Tasma.
Kolye, gerdanlık.
(Arapça)
Tasma.
(Arapça)
tayf
Hayâl. Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller.
Gül.
Kavs-ı kuzah. Gökkuşağı.
teadi
(Çoğulu: Teâdiyât) (Adu. dan) Ara açılma. Düşmanlık.
teamül / teâmül
İ'tiyâd, alışkanlık olarak yapılagelen şey.
teassub
Haksız yere düşmanlık etmek, inadcılık etmek; kendi yanlış fikrine körü körüne bağlanıp başkalarının doğru fikrini kabûl etmeme.
tebaguz
(Çoğulu: Tebâguzât) (Buğz. dan) Sevişmeme, gizli kin tutup düşmanlık besleme.
tebarekallah / tebarekâllah
"Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) ne bereketli, ne hayırlı işleri var, ne kadar bereketli!" diyerek hayret taaccübü. Allah'ın (C.C. ) yaptığı eserlerinden dolayı hayranlık hislerini ifade maksadıyla, Allah (C.C.) hakkında söylenen ve aynı zamanda dua için okunan bir kelâm.
tebellüd
Ağır, tembel olma.
Bir şeye tahassür ve teessüf etme. Pişmanlıktan dolayı "hay meded" diye ellerini birbirine çarpma.
Yere düşme.
tebrie etmek
Beraat etmek, kusur ve noksanlıktan uzak tutmak.
tebzir / tebzîr
Tebzîr etmek:
Savurganlık etmek, israf etmek.
tecadu'
Husumet etmek, düşmanlık etmek.
tecerru'
Bahâdırlık ve kahramanlık etmek.
teçhizat-ı harika
Hayranlık veren cihazlar, donanımlar.
tecr
Bezirgânlık etmek, ticaret yapmak.
tefennün etmiş
İhtisaslaşmış, ayrı ayrı uzmanlık dallarına ayrılmış.
tehasum / tehâsum
Hasımlaşma, düşmanlık.
tehasüm / tehâsüm
Muhâsama etme, düşmanlık etme.
Düşmanlık.
tehasum / tehâsum / تخاصم
Birbirine düşmanlık gütme.
(Arapça)
Birbirine düşmanlık gütme.
(Arapça)
tehevvür
Çok kızmak, çok öfkelenmek, sertlik; hilmin (yumuşaklığın) zıddı. Gadabın, kızmanın aşırısı. Atılganlık.
tekalüb / tekâlüb
(Kelb. den) Köpek gibi birbirine saldırma.
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
temaşa eden / temâşâ eden
Hayranlıkla seyreden.
teneddüm
(Nedâmet. den) Pişman olma, pişmanlık duyma, nedâmet etme.
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî / تَنَزُّهُ ذَاتِي
(Allah'ın) Zatının her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olması.
tenkis / tenkîs / تَنْق۪يصْ
Noksânlıkla suçlama.
tenzih / tenzîh
Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek.
Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Suç ve noksanlıktan uzak saymak.
Kabahatsiz olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Allahü teâlâyı, şânına lâyık olmayan şeylerden, her türlü eksik ve noksanlıklardan uzak tutmak.
teraib
(Tekili: Teribe) Tıb: Göğüs kemikleri. Kaburga kemikleri. Gerdanlık yeri.
teşaküs
Husumet edişmek, düşmanlık yapmak.
teşeccu'
Bahâdırlık göstermek, kahramanlık yapmak.
teşettüt-ü hal
Dağınıklık, perişanlık.
teştir
Bir nesneye ayıp vermek, noksanlık vermek.
tetavvuk
Boyuna gerdanlık gibi şeyler takma.
tevadu'
(İki taraf düşmanlıktan vazgeçip) barışma.
tevbe
(Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak.
Pişmanlık duyarak günahtan dönüş.
tevbe etme
Pişmanlık duyarak günahtan dönme.
tevbe etmek
Pişmanlık duyup bağışlanma dilemek.
tevbekar / tevbekâr
Pişmanlık duyup bağışlanma dileyen.
tevşih
(Vişah. dan) (Çoğulu: Tevşihât) Süslü elbise giydirme. Süsleme veya süslendirme.
Kur'ân-ı Kerimi usul ve kaidelerine göre okuma.
Bir kimseye mücevher gerdanlık takmak.
Ist: Bir eseri, büyük bir adamın adıyla süsleme. Eski ilim adamları, bazı kimselerin adına kitap yaz
tılmesa
Yol bulunmaz otsuz ve susuz korkunç yer.
Çok karanlık gece.
tire / tîre / تيره
Karanlık. Bulanık.
(Farsça)
Karanlık.
(Farsça)
Bulanık.
(Farsça)
Koyu.
(Farsça)
tireşeb
Karanlık gece.
(Farsça)
tırmesa
Karanlık, zulmet.
tivele
Bir kadına kocası buğzedip (gizli düşmanlık edip) kendisinden soğuduktan sonra, kadının, kocasının sevgisini tekrar celbetmek (çekmek) için mutlak te'sir edeceğine inanarak sihir yapması.
tuyuf
(Tekili: Tayf) Korkudan dolayı karanlıkta görünen hayâller.
Uykuda iken görünen hayâller.
ubuset
Yüz ekşiliği. Çehre çatıklığı. Somurtkanlık.
udmus
Karanlık.
udvan
Düşmanlık, haksızlık, zulüm.
uhuvvet-i insaniye
İnsanların birbirlerine olan kardeşliği, insanlık kardeşliği.
ukne
(Çoğulu: Uknâ-Akân-Uknât) Karın büklümü. (Şişmanlık ve semizlikten olur.)
ülfet / الفت
Alışkanlık.
Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.
Alışma, alışkanlık.
Alışkanlık.
ülfet peyda etme
Alışkanlık kazanma.
ulkum
(Çoğulu: Alâkım) Çok karanlık gece.
Pek sağlam deve.
ulta
Gerdanlık.
Kadınların süs olarak yüzlerine çektikleri siyah çizgi.
umur-i izafiye
Biri birisiz olmayan ve birbirine nisbet ve kıyaslamayla anlaşılan nitelikler; karanlık-aydınlık, acı-tatlı gibi.
umur-u izafiye / umur-u izâfiye
Birbirisiz olmayan ve birbirine nisbet ve mukayese ile anlaşılan vasıflar. (Meselâ: Karanlık olmasa, aydınlığın bilinmemesi gibi)
unk
Boyun, gerdanlık, gerdan.
üns
Alışkanlık, alışma.
Arkadaş. Hemdem.
ünsiyet / انسيت
Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.
Dostluk, yakınlık, alışkanlık.
Alışkanlık, dostluk.
Alışkanlık.
ünsiyyet
Alışkanlık, sokulganlık, düşüp kalkma.
uruk-u insaniyetkarane / uruk-u insaniyetkârâne
İnsanlık değerlerini harekete geçiren damarlar, insanlık damarı, insanî duygular.
üss
Esas, asıl. Kök, temel.
Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
usüvv
Kaba ve iri olmak.
Katı olmak.
Gece karanlık olmak.
Yakın olmak.
vahdetü'ş-şuhud
"Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi" tarzında tasavvufî bir görüş; Allah'tan başka varlıkları nisyan (unutma) perdesine sarmak.
vahdetü'ş-şühud
İlâhi tecellilerin karşısında Allah'tan başka bir şeyin görülmemesi ve Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi.
vazife-i beşeriye
İnsanlık görevi.
vazife-i insaniye
İnsanlık görevi.
vazife-i insaniyet / vazife-i insâniyet
İnsanlık görevi.
vaziyet-i insaniye
İnsanlıkgörevi.
vekalet / vekâlet / وكالت
Vekillik. Birisinin nâmına iş görme. Kendi nâmına hareket etme salâhiyetini başkasına verme. Nezâret, bakanlık.
Vekilin vazife gördüğü bina.
Vekillik, bakanlık.
Vekillik.
(Arapça)
Bakanlık.
(Arapça)
Avukatlık.
(Arapça)
velediyet
Hıristiyanlık ve Musevîlikte bulunan ve hâşâ Hz. İsâ (a.s.) ile Hz. Üzeyr'in (a.s.) Allah'ın oğlu olduğunu kabul eden bâtıl inanç.
velediyet akidesi
Hristiyanlıkta bir bâtıl akide.
Hıristiyanlıktaki, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki bâtıl akide, inanç.
vesi'
(Vesia) Vüs'atli, geniş.
Meydanlık.
veşime
Şer, kötülük.
Düşmanlık.
vezaif-i acibe / vezâif-i acibe
Hayrette bırakan vazifeler, hayranlık veren işler.
vezir / vezîr / وزیر
Eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
(Arapça)
virani / viranî
Viranlık, haraplık.
(Farsça)
yemin-i lağv / yemin-i lâğv
Alışkanlıkla veya dil sürçmesiyle veya sehven yapılan yemindir (ki; şer'an kefâret lâzım gelmez).
yesrib
Medine-i Münevvere'nin müslümanlıktan evvelki ismi.
yordam
t. Edâ.
Alâyiş, tantana, debdebe.
Meleke, çalım, çeviklik, alışkanlık, yatkınlık. Çabukluk.
zadgeganlık / zâdgegânlık
Zâdgegânlık satmak:
Soyluluk taslamak.
zahl
Öç. İntikam almak.
Düşmanlık, adâvet etmek, kin tutmak.
zal
İhtiyar. Ak sakallı.
(Farsça)
İranlı meşhur kuvvet ve pehlivanlık senbolü Rüstemin babasının adı.
(Farsça)
zalam / zalâm / ظلام
Karanlık. Zulmet.
Karanlıklar.
Karanlık.
Karanlık.
(Arapça)
zalma
(Çoğulu: Zulem) Karanlık.
zat-ı mukaddes / zât-ı mukaddes
Her türlü noksanlık ve çirkinlikten yüce olan Zât, Allah.
zat-ül beyn / zât-ül beyn
İki kişi arasındaki düşmanlık.
zatülbeyn / zâtülbeyn
(Zât-ül beyn) İki kişinin arasında olan düşmanlık.
zebayıh / zebâyıh
Kesilecek kurbanlık hayvanlar. Kurban edilmiş, kurban olarak kesilmiş hayvanlar.
zebayih
(Tekili: Zebiha) Kurbanlık hayvanlar.
zebg
Yaramaz huy, kötü alışkanlık.
zehre
Kahramanlık, yiğitlik.
(Farsça)
Öd. Safra.
(Farsça)
zeydiyye fırkası
Hazret-i Ali'yi sevdiğini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma düşmanlık besleyen, onlar hakkında kötü sözler söyleyen şîanın kollarından. On iki imâmın dördüncüsü olan Zeynelâbidîn'in oğlu Zeyd'e tâbi olan ve hazret-i Ali, Eshâbın en efdalidir (üstünüdür); bununla berâber Ebû Bekr, Ömer, Osman'ın (r.anhü
zındık
Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
menare
مخازن
rüyet-i cemalullah
ebna-yi sebil
Fâil-i müessir
cibayet
Konak
reddetmek
Mantıka
bahtek
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
anlık
mahz
Güneş
Karanlık
Konak
SEVGİLim
ef'i
Ilgi
beyhude
lütfü