Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
altan
ifadesini içeren
111
kelime bulundu...
abdulhamid ll
(mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı. Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı. (R.Aleyh)
abdullah ibn-i zübeyr
Ebu Bekir-i Sıddık'ın kızı Esma'nın oğludur. Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur. Zübeyr ibn-i Avvam'ın oğludur. Yezid'in saltanatını kabul etmedi ve Mekke'de dokuz sene halifelik yaptı. 73 yaşında şehid edildi. (R.A.)
ak alem
Osmanlılarda saltanat sancağı.
akbenek
Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek.
arş
Bağ çardağı.
Gölgelik.
Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
Fevkiyyet, ulviyyet.
Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk
İlâhî kudret ve saltanatın tecelli yeri.
cilve-i saltanat
Saltanatın görüntüsü.
daci'
İşlerinde kısaltan.
Yatak arkadaşı.
daire-i saltanat
Saltanat dairesi, egemenlik alanı.
dar-üs saltana / dâr-üs saltana
(Bak: DÂR-ÜS SALTANAT)
dar-üs saltanat / dâr-üs saltanat
Saltanat yeri. İstanbul.
dayic
Kovayla kuyudan su çekip havuza boşaltan kimse.
dellal-ı saltanat / dellâl-ı saltanat
Saltanatın ilancısı.
dellal-ı saltanat-ı ilahiye / dellâl-ı saltanat-ı ilâhiye
Cenâb-ı Hakkın saltanatının, sınırsız egemenliğinin ilâncısı.
dellal-ı saltanat-ı rububiyet / dellâl-ı saltanat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye saltanatının ilancısı.
devair-i saltanat / devâir-i saltanat
Saltanat daireleri.
devair-i saltanat-ı ilahiye / devâir-i saltanat-ı ilâhiye
Allah'ın saltanat daireleri.
efza
(Sonlarına eklenen kelimelere) Artıran, çoğaltan mânasını verir. Meselâ: Hayret-efzâ : Hayret verici, hayret artıran.
(Farsça)
eimme-i ehl-i beyt
Ehl-i Beyt'ten yetişen, saltanata bilfiil girmeyen ve karışmayan en salâhiyetli, mânevi nüfuz ve ilim ve riyaset sahibi imamlar.
eimme-i isna aşer / eimme-i isnâ aşer
On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
emevi devleti
Dört halife devrinden sonra devlet idaresi Beni Ümeyye hanedanına geçmiştir. Buna nisbetle bu devlete "Emevi Devleti" adı verilmiştir. (Mi: 661-750) seneleri arası Emevi Devletinin saltanat devresidir. Muâviye bin Ebi Süfyan'dan başlamak üzere 14 halife gelip geçmiştir. Son halife Muhammed bin Merva
ezel ve ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, egemenliği, saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
ezel-ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
feza
(Efzâ) Artıran, ziyadeleştiren, çoğaltan (mânâlarına gelip, kelime sonlarına getirilerek birleşik kelime yapılır.) Meselâ: Can-feza : Can verici. Hayret-feza : Çok hayret verici. Ruh-feza : Ruh verici.
(Farsça)
Artıran, çoğaltan.
füzud
Çoğaltan, ziyadeleştiren, artıran. Muhabbet-füzud : Muhabbet artıran, sevgi artıran.
(Farsça)
gamm-feza
Kederi artıran, hüznü çoğaltan.
(Farsça)
gerdune-i iclal
Saltanat arabası.
hafender
Malını güzel tedbirlerle çoğaltan mal sahibi.
hanedan-ı saltanat / hânedân-ı saltanat
Saltanat soyu.
haşmet-i saltanat / حَشْمَتِ سَلْطَنَتْ
Saltanatın haşmeti, ihtişamı.
Saltanatın büyüklüğü.
haşmet-i saltanat-ı ilahiye / haşmet-i saltanat-ı ilâhiye
Allah'ın saltanatının büyüklüğü ve görkemi.
haşmet-i saltanat-ı uluhiyet / haşmet-i saltanat-ı ulûhiyet
Allah'ın saltanatının heybet ve görkemi.
hükümran
Hâkim, hükümdar. Hüküm ve saltanat süren. Hükümfermâ.
hüsn-aver
Güzelliği çoğaltan. Güzellik veren.
(Farsça)
ibrahim bin edhem
Babası Belh Şehrinin Pâdişahı idi. Hicri 2. asırda yetişmiş büyük bir veliyullahtır. Bir çok kerametleri görülmüş, Allah rızası yolunda dünya saltanatını terk ederek fakirliği kabul etmiş ve bütün ömrünü ibadet ve taat ile geçirmiştir. Kerametleri dillere destandır.
izhar-ı izzet ve saltanat
İzzet ve saltanatı gösterme; âşikâr etme.
kamıh
Kam' eden, ezip kıran, mahveden, perişan eden. Kahreden, yok eden. Alçaltan, zelil eden.
kanun-u saltanat
Saltanat, hükümranlık kânunu.
kasım
(A, uzun okunur) Kırıcı, ezici, ufaltan.
kemal-i saltanat / kemâl-i saltanat
Saltanatın mükemmelliği, kusursuzluğu.
kessare
Çoğaltan. Artıran.
kessaretü'z-zünub / kessâretü'z-zünub
Günahları çoğaltan.
kürsi
Oturulacak yüksekçe yer. Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer.
Taht, serir. Erike. Koltuk.
Kaide.
Merkez.
Vazife.
Saltanat, kudret ve mülk.
Başkent, hükümet merkezi.
Mânevi makam.
Arş'ın altına bir semâ tabakas
makarr-ı saltanat / مَقَرِّ سَلْطَنَتْ
Saltanat merkezi. Hükümetin idare edildiği baş şehir.
Saltanat, otorite ve hâkimiyet merkezi.
Saltanat karargâhı.
makarr-ı saltanat-ı ebedi / makarr-ı saltanat-ı ebedî
Sonsuz İlâhî saltanatın merkezi.
makarr-ı saltanat-ı ebediye / makarr-ı saltanat-ı ebedîye / مَقَرِّ سَلْطَنَتِ اَبَدِيَه
Sonsuz saltanat merkezi olan âhiret.
Ebedi saltanat karargâhı (cennet).
mana-yı saltanat / mânâ-yı saltanat
Saltanat makamının ifade ettiği mânâ, görev.
mehasin-i saltanat / mehâsin-i saltanat
Saltanatın güzellikleri.
melekut
Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
Hükümdarlık. Saltanat.
Ruhlar âlemi.
merkez-i saltanat
Saltanatın merkezi.
miksar
Çok konuşan, sözü uzatan, geveze.
Çoğaltan, teksir eden.
mu'izz / mu'îzz
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Kullarından bâzılarını, maddî ve mânevî mülk ve saltanat vermek sûretiyle, azîz (üstün) kılan.
muaddıl
(Muazzıl) Güçleştiren, güç duruma sokan, daraltan.
muahhir
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Peygamberlerini, evliyâsını, sevdiklerini kendine yaklaştırıp, kâfirleri (inanmayanları), fâcirleri, düşmanlarını, sevmediklerini kendisinden uzaklaştıran, hor ve hakîr edip alçaltan.
mübevvil
(Bevl. den) Sidiği çoğaltan, idrarı artıran.
müczil
Çok çok veren. Çoğaltan. Bollaştıran. Bereket ihsan eden.
Çoğaltan, bollaştıran.
müczil-el ataya / müczil-el atâyâ
Hediye ve ihsanlarını çok çok veren. İhsanlarını çoğaltan.
müddet-i saltanat
Saltanat süresi.
müferrig
Dolu kabı boşaltan.
müferrit
(Fart. dan) Tefrit eden, kısaltan.
muhalli / muhallî
Boşaltan. Tahliye eden.
mukabbız
(Kabz. dan) Sıkan, daraltan.
mükessir
Teksir eden, çoğaltan.
müksir
(Kesret. den) Çoğaltan, iksâr eden.
Çok mala sahib olan.
mülk
Sâhib olunan; insanın başkasının rızâsını ve iznini almadan kullanmağa hakkı olan şey.
Tasarruf, saltanat, kudret.
münakkıs
Eksilten, azaltan. Tenkis eden.
müstensih / مُسْتَنْسِخْ
İstinsah eden. Yazıyı çoğaltan, kopya çıkaran.
Teksir makinesi. Çoğaltma makinesi.
İstinsah eden, yazarak çoğaltan.
Yazarak çoğaltan.
Bir yazıdan örnek çoğaltan.
müz'ic
İz'ac edici. Usandıran, rahatsız eden, bunaltan.
müzill
İndiren, alçaltan, zillete düşüren, Allah.
patriklik
Osmanlı saltanatı zamanında muhtelif gayr-i müslimlerin dinî ve medenî bazı işlerini idare eden makamlar.
saltanat-ı arab
Arapların saltanatı, idaresi, hâkimiyeti.
saltanat-ı azime / saltanat-ı azîme
Büyük saltanat, egemenlik.
saltanat-ı bakiye
Devamlı, kalıcı saltanat.
saltanat-ı dünya
Dünya saltanatı.
saltanat-ı dünyeviye
Dünya saltanatı.
saltanat-ı haşmet / سَلْطَنَتِ حَشْمَتْ
Büyüklüğün saltanatı.
saltanat-ı hilafet / saltanat-ı hilâfet
Halifelik saltanatı, egemenliği.
saltanat-ı ilahiye / saltanat-ı ilâhiye
Allah'ın saltanatı, egemenliği.
saltanat-ı insaniyet
İnsanlık saltanatı; otorite ve egemenliği.
saltanat-ı islamiye / saltanat-ı islâmiye
İslâmiyetin hâkimiyeti, saltanatı.
saltanat-ı kudsiye
Kutsal saltanat, egemenlik.
saltanat-ı manevi / saltanat-ı mânevî
Mânevî saltanat, egemenlik.
saltanat-ı maneviye / saltanat-ı mâneviye
Mânevî saltanat.
saltanat-ı rububiyet
Rablık saltanatı.
saltanat-ı rububiyet-i ilahiye / saltanat-ı rububiyet-i ilâhiye
İlâhî Rablığın Saltanatı.
saltanat-ı ruhaniye
Ruhanî, mânevî olarak devam eden saltanat.
saltanat-ı şahane
Son derece güzel ve mükemmel saltanat.
saltanat-ı sermediye
Sonsuz saltanat.
saltanat-ı uluhiyet / saltanat-ı ulûhiyet
Hiçbir ortak kabul etmeyen Allah'ın bütün âlemdeki saltanatı.
saltanat-ı uzma / saltanat-ı uzmâ
En büyük saltanat, egemenlik.
saltanat-ı zatiye / saltanat-ı zâtiye
Bizzat Kendisinin hükmettiği saltanat, egemenlik.
sanayi-i garibe-i sultaniye
Saltanata, devlete ait antika sanatlar.
sarraf
Sarfeden. Para işleri ile uğraşan.
Cevherci, kuyumcu. Cevherin kıymetini san'atı ile azaltan veya çoğaltan.
şaşaa-i saltanat / şâşaa-i saltanat
Gösterişli ve göz alıcı saltanat.
şerik-i saltanat
Saltanata ortak.
şerik-i saltanat-ı rububiyet
Cenab-ı Hakkın Rablık saltanatına ortak.
serir-i saltanat / serîr-i saltanat
Saltanat tahtı; sultanlık makamı.
şevket
Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat.
Diken. Diken batmak.
süleyman-ı emaret / süleyman-ı emâret
Hz. Süleyman'ın (a.s.) saltanatı, devleti.
sultan
"Saltanatıyle kâinatı idare eden" mânâsında ilâhî isim.
Padişah, saltanat süren.
sultan-ı ebedi / sultan-ı ebedî
Varlığı, hüküm ve saltanatı sonsuza kadar devam eden Sultan, Allah.
sultan-ı ezel ve ebed
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
sultan-ı ezel, ebed
Başlangıç ve sonu olmayan, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
sultan-ı ezeli / sultan-ı ezelî
Hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah.
sultan-ı ezeli ve ebedi / sultan-ı ezelî ve ebedî
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
taht / تخت
Saltanat koltuğu.
(Farsça)
Saltanat makamı.
(Farsça)
tebeddül-ü saltanat
Saltanatın değişmesi.
tecelli-i saltanat-ı uluhiyet / tecellî-i saltanat-ı ulûhiyet
Allah'ın ilâhlık saltanatının yansıması.
vahdet-i saltanat / وَحْدَتِ سَلْطَنَتْ
Saltanatın tek bir zâta ait olması.
Saltanatın birliği.
vahidiyet-i saltanat / vâhidiyet-i saltanat
Saltanatın tek bir zâta ait olması.
vasıta-i saltanat
Saltanat vasıtası, aracı.
vecd-efza / vecd-efzâ
Vecdi artıran, heyecanı çoğaltan.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
sahtr
hafr
aliman
Bâden
israf ve tebzir
rutab
şevk
Baka
umud
bünyad
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
altan
ÇÖZÜM
yemini bozma
Siks
Okuyan
ahvan
bob
rüsub
İzah
eğreti