Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
alim
ifadesini içeren
641
kelime bulundu...
müceddid / müceddîd
Yenileyici, kuvvetlendirici. İslâm dînini kuvvetlendiren, bid'atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim.
a'da / a'dâ
En zâlim, en çok düşmanlık eden.
"Adüvv"ün çoğulu. Düşmanlar.
Pek zâlim, pek gaddar.
a'lam
(Tekili: Alem) Alemler. Alâmetler. İzler. Nişanlar.
Bayraklar.
Büyük âlimler.
Büyük dağlar.
a'lem-i ülema / a'lem-i ülemâ
Alimlerin âlimi. Alimlerin en çok bilgilisi, büyüğü.
a'lem-i ulema-i asr / a'lem-i ulemâ-i asr
Asrın bilinen âlimlerinden.
a'lem-i ulema-i zaman / a'lem-i ulemâ-i zaman
Zamanın en iyi bileni, en büyük âlimi.
a'ver
Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm. (Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir.)
abdullah ibn-i ömer
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Val
adat-ı küfriye ve zalimane / âdât-ı küfriye ve zâlimâne
İnkâra ait ve zâlimlere yakışan âdet ve uygulamalar.
adud
Zalim. Iztırab veren. Hunhar.
Bir lokma.
Isırıcı köpek veya at.
Yavuz kişi.
Dar ve derin olan kuyu.
agahan / agâhân
(Tekili: Agâh) Agâhlar, bilenler, bilgililer. Âlimler.
(Farsça)
ahaveyn
İki kardeş.
İslam âlimlerinden olan Urfalı Vaiz Mahmud Kâmil efendinin babası Mustafa Kâmil Efendi ve amcası Urfalı Mehmed Efendi.
ahda'
Çok alçakgönüllü, halim, mütevazi. İtaatli.
ahfeş
Küçük gözlü, zayıf bakışlı.
Yalnız gece gören kimse.
Üç büyük Arab âliminin lâkabı.
Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen.
ahiret alimi / âhiret âlimi
Dünyâlığa, mala, mevkiye kıymet vermeyen, ilim ile dünyâlık elde etmeye çalışmayan, âhireti dünyâya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmi âhiretine faydalı olan tevâzu sâhibi âlim.
ahkam-ı ictihadiyye / ahkâm-ı ictihâdiyye
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfte açıkça bildirilmeyip, müctehid denilen âlimlerin açıkça bildirilenlere benzeterek elde ettikleri hükümler.
ahlakıyyun / ahlâkıyyun
Ahlâk ilmi ile uğraşan âlimler; bunlar iki kısımdır. Bir kısmı ahlâk-ı hasene olan İslam ahlâkını telkin eder, diğer kısmı ise, dine tâbi olmayan ve hakiki ahlâkı bulamamış olanlardır.
ahlakiyyun / ahlâkiyyun
Ahlâk âlimleri.
ahval-i acizane / ahvâl-i âcizâne
Bir tevazu ifadesi olarak "Allah'ın âciz ve zavallı bir kulu olarak sağlık durumum, halim" mânâsında bir ifade.
ahz-ı asker
Asker alımı.
akademi
yun. Yüksek mekteb.
Âlimler, edebiyatçılar heyeti.
Eflatun'un vaktiyle talebesine ders verdiği yer.
Çıplak modelden yapılan insan resmi.
Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te'min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetl
akademi heyeti muvacehesinde
Aydın, âlim ve bilginlerden oluşan ilmî kurul önünde, karşısında.
akalim
(Tekili: Ekalim) (İklim) İklimler.
Dünyanın kıt'a ve memleketleri.
aktab-ı erbaa
Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler. (Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki.)
akval-i müfessirin / akvâl-i müfessirîn
Kur'ân-ı Kerimi tefsir edip yorumlayan âlimlerin görüşleri.
akvam-ı zalime / akvâm-ı zâlime
Zalim kavimler.
alem
Bayrak.
Nişan, işâret.
Özel isim.
Mc:Yüksek dağ.
Büyük âlim.
Üst dudakta olan yarık.
alim-i cahil / âlim-i câhil
Câhil olan âlim.
alim-i ilm-i celp / âlim-i ilm-i celp
Eşyayı çekip yanına getirme ilmine sahip âlim.
alim-i muhakkik / âlim-i muhakkik
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlim.
alim-i mürşid / âlim-i mürşid
İrşâd eden âlim.
alim-i salih / âlim-i salih
Dinin emirlerine uyan, ilmiyle amel eden, âlim.
alim-i şeriat / âlim-i şeriat
Şeriat âlimi.
alim-i zitehevvür / âlim-i zîtehevvür
Öfkeli âlim; sonunu düşünmeden öfkeli hareket eden ilim adamı.
aliman / âliman
(Tekili: Alim) Alimler.
(Farsça)
alimane / âlimâne
Alimlere yakışır surette. Bilenlere yakışır şekilde.
(Farsça)
Âlimlere yakışır surette.
Âlimce.
allame / allâme / عَلَّامَه
Pek büyük âlim.
Çok büyük alim. Meşhur olmuş büyük mütefekkir. Her ilimde ihtisas sahibi.
Büyük âlim.
İslâmiyetin yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs ve evliyâlık derecelerinde yükselmiş, ayrıca lâzım olduğu kadar zamanın fen ve edebiyat ilimlerinde de yetişmiş zât. Âlim kelimesinin mübâlağalı ismi fâilidir.
Büyük âlim.
allame-i asır / allâme-i asır
Yüzyılın en büyük alimi.
allame-i biadil / allâme-i bîadîl
Eşşiz, benzersiz büyük âlim.
allame-i mağrib / allâme-i mağrib
Kuzeybatı Afrika ve Endülüs'te yetişen büyük âlim.
allame-i meşhur / allâme-i meşhur
Meşhur büyük âlim.
allame-i ümmet / allâme-i ümmet
Ümmetin büyük âlimi.
allame-i vakit / allâme-i vakit
Zamanın en büyük âlimi.
allame-i zaman / allâme-i zaman
Yaşadığı zamanın allâmesi, büyük âlimi.
allame-i zifünun / allâme-i zîfünun
Fenleri bilen büyük âlim.
amelde mezheb
Mutlak müctehid denilen derin âlimin, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ ve Eshâb-ı kirâma âit nakilleri esas alarak, iş ve ibâdetle ilgili hükmü açıkça bildirilmeyen husûslarda çıkardığı hükümlerin hepsi.
ami / âmî
Âlim olmayan sıradan kimse.
an / ân / آن
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
Alım, cazibe, hava.
(Farsça)
arif / arîf
Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim.
Bir işten iyi anlayan.
arif-i münevver / ârif-i münevver
Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim. Arif-i Billâh.
aristokrasi
yun. Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli. Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli. Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır. İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir.
asfiya-i müdekkikin / asfiya-i müdekkikîn
İslâmî hakikatların tetkik ve bilinmesinde çok dikkatli ve sâdık olan büyük İslâm âlimleri.
asfiya-i muhakkikin / asfiya-i muhakkikîn
Hakikatı tam araştıran, delillerle isbat eden, ilim ve fazilette terakki etmiş olan büyük İslâm âlimleri.
ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf
Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (C.C.) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar. İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, D
Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.
ashab-ı uhdud / ashâb-ı uhdûd
Cenab-ı Hakka imân ve itâat edenleri çukurlara doldurup yakan veya sopa ile döven, fir'avn gibi zâlim kimseler.
aşşab
(Aşşeb. den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim.
astronom
yun. Kozmoğrafya âlimi, felekiyat ile uğraşan, gök cisimleri hakkında bilgi edinmeye çalışan.
asuf
(Asf. dan) Çok zulüm eden. Çok zâlim.
asul
Gururlu, mütekebbir, zâlim kimse.
ateş-har / ateş-hâr
Keklik.
(Farsça)
Merhametsiz, şefkatsiz ve zalim adam.
(Farsça)
avadi
(Tekili: Adiye) Zulmedenler, zâlimler.
avam / avâm
Amme'nin çoğulu, halk, topluluk.
Müctehid (âyet ve hadîslerden şer'î yâni dînî hükümler çıkaran İslâm âlimi) olmayan, mukallid (yâni mezhebinin usûl ve kâidelerini anlayıp taklîd eden).
Dînî ilimlerden haberi olmayan câhiller.
Olgunlaşmamış, irşâda (öğrenip, aydınlanmaya) muht
aylem
(Çoğulu: Ayâlim) Yumuşak nesne.
Suyu çok olan kuyu.
azade
Bağlardan kurtulmuş. Serbest. Kayıtsız. Hür. Sâlim. Müberrâ.
(Farsça)
azamet / عظمت
Büyüklük, ululuk.
(Arapça)
Çalım.
(Arapça)
azizan / azîzan
Azizler. Kelimenin sonundaki ân takısı Arabça'da ikilik, Farsça'da çokluk ifâde eder.
"İki azîz (velî)" mânâsına İslâm âlimlerinin ve evliyânın büyüklerinden Ali Râmitenî hazretlerine verilen lakab.
Büyükler, evliyâ. Birisiyle oturup kalbin toparlanmazsa Kalbindeki dünyâ düşüncesini s
azlem
Çok zâlim. Pek zâlim.
Çok karanlık.
Çok zulmeden, çok zâlim.
bagi
İsteyen.
Zâlim.
İsyan etmiş. Asi. Yoldan sapmış.
Fık: İmâm-ı Adile âsi olan.
bagiyane
Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette.
(Farsça)
Zâlimlere yakışır şekilde.
(Farsça)
bahr
(Çoğulu: Bihâr - Ebhâr - Ebhur - Buhur) Deniz.
Âlim. Çok bilen.
Büyük göl veya nehir.
Yarmak, yırtmak.
Çok yürüyen at.
İyi kimse.
Deve hastalığı.
Aruzda aslî bir vezinle ondan tevellüd eden vezinler mecmuası.
basriyyun
Milâdi 8. yy. da Basra'da yaşamış lisaniyat âlimlerinden bir grup.
bayezid-i bistami / bayezid-i bistamî
(Hi: 188-261) Ehl-i Sünnet ve Cemâatın büyük âlimlerinden ve büyük evliyadandır. İran'ın Bistam şehrinde doğmuştur. Künyesi, Ebu Yezid Tayfur bin İsa El-Bistamî'dir. Cafer-i Sâdık Radıyallahü Anhu'dan kırk sene sonra dünyaya gelmiş ve ondan üveysî olarak feyz almıştır. Mücerret bir hayat geçirmiştir
bazudiraz / bâzudirâz
Kolu uzun olan.
(Farsça)
Nüfuzlu, sözü geçer.
(Farsça)
Müdahaleci.
(Farsça)
Zâlim, zulmeden.
(Farsça)
berat gecesi
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.
beri / berî
Sâlim, kurtulmuş, temiz arınmış.
Salim, kurtulmuş, temiz, pak.
(Berâet. den) Kurtulmuş. Temiz. Kayıt ve hüküm altında olmayan. Zimmeti bulunmayan adam. Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan. Hastalıktan sâlim olan.
bevş
Çalım, gösteriş, debdebe, ihtişam.
(Farsça)
bey' u şira / bey' u şirâ
Alım-satım. Alış-veriş.
Alım-satım. Alış-veriş.
beyhaki / beyhakî
(Hi: 384-458) Büyük hadis ve fıkıh âlimlerinden olup asıl adı Ebubekir Ahmed bin Hüseyn'dir. İmam-ı Şâfii mezhebinde sözü sened yerine geçen büyük bir hadis âlimidir. Kendisi gibi daha birçok faziletli âlimler yetiştiren Beyhak bölgesinin Hüsrevcurd köyündendir. "Kitab-ün Nusus-uş-Şafiî" ile "Kitab-
beyn-el ulema / beyn-el ulemâ
Âlimler arasında.
beyne'l-ulema
Âlimler arasında.
beynelulema
Âlimler arasında.
beyzavi / beyzavî
Vefatı (Hi: 685) Büyük âlim ve müfessirlerdendir. Yazdığı Tefsiri "Beyzavî" ismiyle meşhurdur. Tebriz'de medfundur. (K.S.)
bi-dad / bî-dad
Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.
bi-dadger / bî-dadger
Gaddar, zâlim, hain.
(Farsça)
bi-dadgeri / bî-dadgerî
Gaddarlık, hainlik, zâlimlik.
(Farsça)
bi-dadi / bî-dadî
Adaletsizlik. Zâlimlik.
bidadger / bîdâdger / بيدادگر
Zalim.
(Farsça)
bidrud / bidrûd
Sağlık, salimlik, selâmet.
(Farsça)
bihar
(Tekili: Bahr) Denizler. Deryalar.
Mc: İlmi çok olan âlimler.
biyolog
Biyoloji ilmiyle uğraşan âlim.
borsa
(Ticarette) Vasıfları belli ölçülere uyan yani standartlaştırılabilen malların örnekleri üzerinden alım satımının yapıldığı devlet kontrolü altında teşkilâtlanmış pazar yeri.
buhran / buhrân / بحران / بُحْرَانْ
Bunalım.
Bunalım.
Bunalım, kriz.
(Arapça)
Bunalım.
buhran-ı ruhi / buhran-ı ruhî / buhrân-ı rûhî / بُحْرَانِ رُوح۪ي
Ruhen bunalıma düşme.
Ruhî bunalım.
bülega-i ulema / bülegâ-i ulemâ
Belagat bilginleri ve âlimler.
cabir / câbir
Cebredici, zorla yaptıran.
Galib gelen.
Şefkatsiz, merhametsiz.
Tekebbür ve taazzüm eden.
Aziz ve kavi olan.
Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı.
Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi.
cahil-i alim / câhil-i âlim
Âlim olan câhil.
caka
(Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çeki
çalgı
Müzik âleti. Müzik, çalgı. (İslâm âlimleri insanda maddi, hayvâni hisler ve hevesler uyandıran müziğin haram olduğunu bildirmişlerdir.)
cami / câmî
Büyük bir âlim ve yazarı.
çarha
Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim.
(Farsça)
Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap.
(Farsça)
cebabire / cebâbire
Cebrediciler. Mütekebbirler. Zâlimler.
Cebredenler, zorbalar, zâlimler.
cebbar / cebbâr
(Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Büyüklük, azamet ve kudret sahibi. İmar eden Cenab-ı Hak. Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hz.leri (C.C.)
Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Meselâ; Cengi
İlâhî isimlerdendir. Dilediğini yapan, kudret ve güç sahibi Allah.
Zalim, müstebit kişi.
Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.
cebbarlık
Zorbalık, zâlimlik.
cebel
Dağ, yüksek tepe.
Mc: Bir kavmin meşhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse.
cefa-pişe
Gaddar, cebbar, zâlim.
(Farsça)
Sevgili, mâşuk, sevilen.
(Farsça)
cehl-i mürekkeb
Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.
cem-ul cevami'
Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh'ın en son kitabı. Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî'dir.
cemiyet-i ulema / cemiyet-i ulemâ
Âlimler topluluğu, âlimler cemiyeti.
cengiz
(Temuçin) Moğol Devleti'nin hükümdarlığını yapmıştır. İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir. Milâdi 1229'da ölmüştür. Asrının deccalıdır.
Zâlim bir hükümdar.
cerh ve ta'dil / cerh ve ta'dîl
Hadîs ilmine âit iki ıstılah (terim). Cerh, yaralamak. Bir hadîs âliminin, bâzı sebeplerle râvînin (hadîs rivâyet eden kimsenin) rivâyetini (naklini) reddetmesi. Ta'dîl, düzeltmek. Bir hadîs âliminin, bir râvinin rivâyetinin kabûl edilebileceğini açı klaması.
cevelangah / cevelângâh
Gezip dolaşılan yer. Cevelân yeri. Tâlim meydanı.
cezzar
Zâlim. Gaddar. Kanlı.
Deve kasabı.
cihan-nüma
Dünyayı gösteren harita veya coğrafya.
(Farsça)
Çatının üzerinde her tarafa nezareti olan açık taraça.
(Farsça)
Meşhur Türk Âlimi Kâtib Çelebi'nin 1654 (Hicri: 1065) tarihinde çizdiği Asya Kıt'asının haritası.
(Farsça)
cirit
Düşmana atılmak üzere yapılmış ucu demirli, sert tahtadan kısa mızrak. Sulh zamanlarında talim mahiyetinde yapılan karşılaşmalara cirit oyunu denirdi. Türklerin makbul bir sporu idi.
cumhur
Halk topluluğu. Hey'et, takım. Aynı kararı veya hükmü kabul edenler.
Âlimlerin çoğu, ekseriyeti.
Seçimle idare edilen devlet.
Bir yere toplanmış kum, toprak.
cumhur-u muhaddisin / cumhur-u muhaddisîn
Hadîs ilmiyle uğraşan âlimlerin çoğunluğu.
Hadis alimleri sınıfı.
cumhur-u ulema / cumhur-u ulemâ
Âlimlerin çoğunluğu.
Âlimler cemaatı. Âlimler sınıfı. (Bir fikre dâvet cumhur-u ulemânın kabulüne vâbestedir, yoksa dâvet bid'attır, reddedilir. Mek.)
cürcani / cürcanî
(Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır. Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir... Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan'da yaptığı biliniyor. Adı ve künyesi şu şekilde olu
(Seyyid Şerif Ali Bin Muhammed) : (Hi: 760-830) Astarabad (Cürcan) civarında Tacu'da doğmuştur. Mısır'a giderek orada çeşitli âlimlerden ders okumuştur. Şiraz'da müderrislik yapmıştır. Sa'duddin-i Taftazanî ile kapanan Mütekaddimîn devrinden sonra açılan Müteahhirîn-i Ulemâ devrinin birincisi bu Sey
dahhak
Çok gülen. Çok gülücü.
İran'da eski tarihte yaşamış çok zâlim bir hükümdarın adı.
dahi-yi hikmet / dâhi-yi hikmet
İlim ve hikmet dehâsı, son derece zeki felsefe âlimi.
dana / dânâ
Bilgili, âlim.
Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim.
(Farsça)
dana-i bi-müdani / dânâ-i bî-müdanî
Eşsiz âlim. Zamanında emsali olmayan âlim.
dana-i bimüdani / dânâ-i bîmüdânî
Eşsiz âlim, ilmi yüksek kişi.
danayi / dânâyî
Âlimlik, bilicilik.
(Farsça)
daniş-ger / dâniş-ger
Alim, bilgin.
(Farsça)
danişi / danişî
Alim, bilgin, bilgili.
danişmend / dânişmend / دانشمند
Bilgin, alim.
(Farsça)
Stajiyer kadı.
(Farsça)
darat
Debdebe, tantana, şan, gösteriş, çalım.
(Farsça)
deccal / deccâl
Kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri. Kıyâmete yakın çıkacağı bildirilen ve Îsâ aleyhisselâm ile hazret-i Mehdî tarafından öldürülecek olan zâlim.
defter-i kavanin-i emriye / defter-i kavânin-i emriye
Emir kanunları defteri, talimatname.
delalet-i nass / delâlet-i nass
Nassın delâleti. Nass'da (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfte) zikredilen şeyin hükmünün, müşterek (ortak) illet sebebiyle zikredilmeyen şey hakkında da sâbit olduğuna delâlet etmesi. Bâzı âlimler delâlet-i nass'a, kıyâs-ı celî(açık kıyâs) demişlerdir.
ders
Tenbih, tâlimat, vazife. Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife.
Akıl.
ders-i amm
Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan.
Asistan.
Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim.
direktif
Üst makamlardan, tutulacak yol üzerine verilen emirlerin tümü, hepsi. Talimat, emir. Nasıl, ne şekil olacağına çalışacağına dair emir.
(Fransızca)
disiplin
Uyulması lâzım gelen kaide ve yasaklar.
(Fransızca)
Nizam ve intizam te'mini için zihnî, ahlâkî, ruhî, cismanî tâlim ve terbiye.
(Fransızca)
dürüst
Sıhhati yerinde, sağ, sahih, salim.
(Farsça)
Doğru, hatasız.
(Farsça)
Bütün, tam.
(Farsça)
eazım-ı müçtehidin / eâzım-ı müçtehidîn
Âyet ve hadisler başta olmak üzere, diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan büyük İslâm âlimleri.
eazım-ı muhakkikin / eâzım-ı muhakkikîn
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen büyük âlimler.
ebu-d derda
Uveymir adı ile de meşhurdur. Ashab-ı kirâmın âlim ve hakîmlerindendi. Peygamberimiz: "Uveymir, Ümmetimin hakimlerindendir" buyurmuştur. Uhud'dan itibaren bütün muharebelerde bulunmuştur. 179 hadis rivâyet etmiştir. Hikmetli sözlerinden birisi şudur: "Âlim olmayınca insan müttaki olamaz, bir âlim âm
eda / edâ / ادا
Ödeme.
(Arapça)
Yapma, yerine getirme.
(Arapça)
Tarz, tavır.
(Arapça)
Çalım.
(Arapça)
efkar-ı ulema / efkâr-ı ulema
Âlimlerin fikirleri, düşünceleri.
ehbar / ehbâr
(Tekili: Habr) Âlimler. Yahudi âlimleri.
Sürurlu anlar.
Âlimler.
ehl-i akıl ve tahkik / ehl-i akıl ve tahkîk / اَهْلِ عَقِلْ وَ تَحْق۪يقْ
Araştırmacı âlimler.
ehl-i hadis / ehl-i hadîs
Hadis ilmiyle uğraşanlar, hadis âlimleri.
ehl-i içtihad
İçtihad yapma kàbiliyeti olan büyük din âlimleri.
ehl-i ilim
İlim ehli, âlimler.
ehl-i ilm
Âlimler.
ehl-i işarat / ehl-i işârât
Çeşitli ifadeler ile geleceğe dair bazı haberleri dolaylı işaretler yoluyla aktaran âlimler.
ehl-i re'y
İçtihadda, dînî hükümleri bildirmede İmâm-ı A'zam ve Irâk âlimlerinin yoluna tâbi olanlar. Bunlara ehl-i kıyâs, eshâb-ı re'y de denir.
ehl-i rivayet / ehl-i rivâyet
Dînî kaynaklardan hüküm çıkarırken Hicâz âlimlerinin yoluna tâbi olanlar. Bunlara; ehl-i hadîs, ehl-i eser de denir.
ehl-i sünnet
Îtikâdda (inanılacak şeylerde) ve yapılacak işlerde Peygamber efendimizin ve O'nun Eshâbının (arkadaşlarının) ve sonra gelen müctehid İslâm âlimlerinin yolunda bulunan müslümanlar, sünnîler.
ehl-i sünnet alimleri / ehl-i sünnet âlimleri
İnanılması lâzım olan din bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan (Peygamber efendimizin arkadaşlarından) doğru olarak öğrenip, kitablara yazan ve Ehl-i sünnet îtikâdında olan İslâm âlimleri.
ehl-i sünnet itikadı / ehl-i sünnet îtikâdı
Peygamber efendimizin veEshâb-ı kirâmın (arkadaşlarının) ve onların yolunda bulunan İslâm âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd, inanış.
ehl-i tahkik / ehl-i tahkîk / اَهْلِ تَحْق۪يقْ
Gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
Hakikatleri delilleri ile bilen âlimler.
Tahkik ehli.
Araştırmacı âlimler.
ehl-i tahkik ve tetkik
Gerçeği araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
ehl-i tefsir / ehl-i tefsîr / اَهْلِ تَفْسِيرْ
Tefsîr âlimleri.
ehl-i ulum-u diniye / ehl-i ulûm-u diniye
Dinî ilimlerle meşgul olanlar, din âlimleri.
ehl-i usulü'd-din
Kelâm âlimleri.
ehl-i usulü'l-fıkh
Fıkıh âlimleri.
ehl-i usulüddin
Din usulculeri; dinin usul ve prensiplerini bilen, itikada ait meseleleri ispat eden âlimler.
ehl-i velayet ve tahkik / ehl-i velâyet ve tahkik
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini delilleriyle bilen Allah dostu âlim kimseler.
ehl-i veraset-i nübüvvet
Peygamberin (a.s.m.) vârisi olan kimseler, âlimler.
ehl-i zahir / ehl-i zâhir
Âyet ve hadislerin sadece lâfızlarına, şeklî mânâlarına göre tefsir yapıp hüküm veren âlimler.
ehl-i zulm
Zalimler, zulmedenler.
eimme-i erbaa
Dört imâm. Müslümanların en büyük ve yüksek âlimleri ve müctehidlerinden hak mezheb müessisleri olan ve ehl-i imâna rehberlik eden büyük imâmlar. İsimleri şöyle sıralanabilir: İmâm A'zam Ebu Hanife, İmâm-ı Şâfii, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Ahmed ibn-i Hanbel. (R.A.)
ekabir-i ulema / ekâbir-i ulemâ
En büyük âlimler, en büyük İslâm âlimleri. Âlimlerin en ileri derecede olanları.
ekall-i zalim / اَقَلِّ ظَالِمْ
Zalim azınlık.
Zalim azınlık.
el-alim / el-alîm
(Bak. ALÎM)
el-hafız / el-hâfız
Hadîs ilminde uzman olan ve en az yüz bin hadîs-i şerifi, o hadîsleri aktaranların bilgileriyle beraber ezbere bilen hadîs âlimi.
el-halim / el-halîm
Suçluların cezalarını derhal vermek iktidarında olduğu halde sonraya bırakan ve yumuşak muamele eden, çok halim. (Allah (C.C.)
(Bak. HALÎM)
elli dört farz
İslâm âlimlerinin, müslümanların hâtırlarında tutmalarını kolaylaştırmak için, öncelikle bilmeleri îcâbeden pek çok farzdan, Allahü teâlânın emirlerinden derledikleri elli dört tânesi.
engizisyon
XVI. ve XVII. asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
(Fransızca)
Çok ağır ve çok zâlimce cezây
(Fransızca)
erbab-ı irfan
İlim ve irfan sahipleri, âlimler.
erbab-ı ulum / erbab-ı ulûm
İlim sahipleri, âlimler.
esahh
En sahîh, en sıhhatli, en doğru olan. Bir mes'elenin hükmü hakkında müctehid âlimlerin kavillerinden (sözlerinden, ictihadlarından) en doğru olanı. "Esahh" sözü, "sahîh, doğru" sözünden daha kuvvetlidir.
eşari / eşârî
İtikadî bir hak mezhep kuran âlimin namı.
eshab / eshâb
Arkadaşlar. Sâhib kelimesinin çoğuludur.
Peygamber efendimizi görüp îmân eden ve mü'min olarak vefât eden mübârek kimseler.
Bir âlimin talebeleri.
eshab-ı tahric / eshâb-ı tahrîc
Hanefî mezhebinde, kısa bildirilmiş olup, iki türlü anlaşılabilen hükümleri açıklayarak bir mânâsını seçen dördüncü tabaka âlimleri.
eshab-ı temyiz / eshâb-ı temyîz
Hanefî mezhebinde, fıkıh âlimlerinin altıncı tabakası. Bunlar kuvvetli hükümleri zayıf olanlardan, zâhir haberleri (İmâm-ı Muhammed'in Hanefî mezhebinin temeli olan meşhûr altı kitâbında bildirdiği haberleri), nâdir haberlerden (İmâm-ı Muhammed'in, İmâm-ı a'zâm ve talebelerinin diğer kitâblarda bild
eshab-ı tercih / eshâb-ı tercîh
Hanefî mezhebinde, fıkıh âlimlerinin beşinci tabakası. Bunlar, ictihâd gücüne sâhib olmayan, sâdece bağlı oldukları mezhebdeki müctehidlerin ictihadları (verdikleri hükümleri) arasından delili kuvvetli olan ictihâdı seçen âlimlerdir.
eslem
Daha sağlam, en selâmetli, en sâlim.
esnaf / esnâf
Sınıflar, alım satımcı.
evvah
Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak.
Çok âh edip duâ eden.
Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.
ez'ar
Saçı az olan kimse.
Otu az olan yer.
Zâlim ve kötü huylu kimse.
ezheri ulema / ezherî ulemâ
Ezher Üniversitesi âlimleri.
ezlem
En zâlim.
fakahet
Şeriat bilgisinde âlimlik. Fıkıh bilgisinde mütehassıslık. Anlayışlı olmak.
fakih / fakîh
Fıkıh âlimi. Dînin amelî (yapılacak işlerle ilgili) hükümlerinde mütehassıs âlim. Çoğulu fukahâdır.
Müctehid. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmemiş olan hükümleri, açık ve geniş olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. İctihâd derecesine
faraza / فرضا
(Esası: Farzâ) Meselâ, öyle sayalım ki, farzedelim ki, ola ki, tutalım ki.
Öyle sayalım ki.
farz-ı muhal olarak
Olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünerek… varsayalım ki….
fazl
Âlimlere yakışır olgunluk.
İmân, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, tefâvüt, inayet.
Artmak.
Artık, (bunun zıddı naks'tır). Bir şeyden bakiye kalmak.
fekahet
Fıkıh ilminde âlimlik, anlayışlılık.
felasife / felâsife
Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar, âlimler, bilginler.
ferag ü intikal
Alım satımda tapu muâmeleleri.
feteva
(Tekili: Fetva) Fetvalar. Ehliyet sâhibi bir din âliminin bir mes'ele hakkında müsbet veya menfî haber ve malûmatları.
firavun
Eski Mısır krallarının lâkabı; katı yürekli, inatçı ve zâlim kimseler için kullanılan bir tabir.
fırka-i naciye / fırka-i nâciye
Kurtuluş fırkası. Cehennem'den kurtulacağı bildirilen fırka. İslâm dîninde doğru îtikâd üzere olanlar. Peygamber efendimiz ve Eshâbının ve bu büyüklere tâbi olan Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda bulunanlar.
firuz abadi / firuz abadî
(Mecdüddin Muhammed) (Hi: 729 - 817) İran'ın Şiraz Eyâletinde Firuzâbad isimli beldenin Kâzrun kasabasında doğmuştur. Büyük âlimlerdendir. Yedi yaşında Kur'anı hıfzetmişlerdi. Çok seyahat etmiştir. Bursa'ya geldiğinde Yıldırım Bayezid Han tarafından kendisine fevkalâde ikrâm olundu. En meşhur eseri
fuhul
(Tekili: Fahl) Büyük âlimlerin ileri gelenleri. Emsalinden üstün olanlar.
fuhul-i ulema
İlim ve faziletçe emsallerinden üstün olan âlimler.
Âlimlerin ileri gelenleri, seçkin ilim adamları.
fuhul-u ulema / fuhûl-u ulemâ
İlim ve faziletçe benzerlerinden üstün olan âlimler.
fukaha / fukahâ
(Tekili: Fakih) Fakihler. Fıkıh âlimleri.
Fıkıh âlimleri.
Fıkıh âlimleri. Fakîhin çokluk şekli.
Fakihler, İslâm hukukçuları, Fıkıh âlimleri.
İslâm hukuku âlimleri.
fukaha-i seb'a / fukahâ-i seb'a
Medîne'de yetişen yedi büyük fakîh (âlim).
gaddar / gaddâr / غدار / غَدَّارْ
Kahredici, öldürücü. Ahdine vefâ etmeyip hıyânet eden. Hâin, zâlim, çok zulmeden.
Hain, zalim.
Zalim, acımasız.
(Arapça)
Çok zâlim.
gaşum
Zâlim, gaddar.
Muannid, inatçı.
gavi / gavî
(A, uzun okunur) Çok azgın. Çok sapkın. Yoldan şaşıp azıtan zâlim.
gaviyy
Azgın. Zâlim.
Tek başına kalan.
gazali / gazâlî
Büyük bir islâm âlimi.
gerdun-sirişt
Mağrur, gururlu, kibirli kimse.
(Farsça)
Zâlim, gaddar, kan dökücü.
(Farsça)
Tenbel, uyuşuk.
(Farsça)
gez
Arşın, endaze.
(Farsça)
İlgın ağacı.
(Farsça)
Okun çentiği.
(Farsça)
Tâlim için yapılmış kısa ok.
(Farsça)
gıtarres
(Çoğulu: Gatâris) Zâlim, mütekebbir, kibirli kimse.
gürdas
Gaddar, zalim.
(Farsça)
habir
Haberli. Haberdar. Agâh. Âlim. Arif-i billâh.
Herşeyi bilen Allah (C.C.)
habr
Âlim, bilgili.
(Çoğulu: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse. Bilgili. Ehl-i ilim.
Ferahlık.
Nimet, vüs'at.
Refah, sürur.
Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık.
habr-ül ümmet
Ümmetin âlimi, meşhur âlim.
habrü'l-ümme
Abdullah İbn-i Abbas'ın ümmetin âlimi mânâsına gelen lakabı.
habrülümmet
Ümmetin âlimi.
haccac
Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz. Resul-ü Ekremin (A.S.M.) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı. Asıl ismi Yusuf bin Sakafi'dir. Haccac-ı Zâlim diye de anılır.
haceze
Zâlimler.
hadis imamı / hadîs imâmı
Üç yüz binden çok hadîs-i şerîfi, râvîleri (rivâyet edenleri, nakledenleri) ile birlikte bilen büyük hadis âlimi. Buna, hadîs müctehidi de denir.
hadis-i garib / hadîs-i garîb
Yalnız bir kişinin bildirdiği sahîh hadîs. Yahut, aradaki râvîlerden (nakledenlerden) birine, bir hadîs âliminin muhâlefet ettiği hadîs.
hadis-i şaz / hadîs-i şâz
Bir kimsenin, bir hadîs âliminden işittim dediği hadîs-i şerîfler.
hadis-i şeyheyn / hadîs-i şeyheyn
En çok itibar edilen ve büyük hadîs âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim'den rivayet edilen hadis.
En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim'den rivayet edilen hadis-i şerif.
hafiy
Her şeyi arayıp bilmiş olan âlim.
Bir şeyi mübâlağa ile arayıp bilen kimse.
hafız / hâfız
Hıfz eden, ezberleyen. Râvileriyle (rivâyet edenlerle) birlikte yüz bin hadîs-i şerîfi ezbere bilen hadîs âlimi.
haham
Mûsevilerin dinî reisi, râhibi, âlimi.
hakim / hakîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hikmet sâhibi, ilmi kâmil, işi güzel, uygun işler yaratıcı ve kullar arasında hükmedici.
Hikmet ehli. Din bilgilerini fen bilgileri ile isbât eden âlim.
Âlim, bilgin.
Doktor.
Hikmeti bilen, filozof. (Allah'ın isimlerinden)
hakim ebu abdullah
Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Ter
hakim-i zalim / hâkim-i zâlim
Zâlim hükmedici, zâlim hükümdar.
halef-isadıkin / halef-isâdıkîn
Selef-i sâlihînden yâni Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînden sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri.
halime / halîme
Yumuşak huylu kadın.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süt anasının ismi. Beni Sa'd bin Bekr kabilesindendir. Halime-i Sa'diye diye de anılır. (R.A.)
hamdele
Elhamdülillah veya bu mânâdaki sözler. Elhamdülillah sözünün mânâsı, Allahü teâlâya hamd olsun, ben her hâlimde O'ndan memnûnum demektir.
hanefi uleması / hanefî uleması
Hanefî mezhebi âlimleri.
hasan-ı basri
(Hi: 21-110) En ileri Tâbiînden olup hadis ve fıkıhta büyük âlimlerdendir. Basra'da medfundur. Mezheb sahibi bir müçtehiddir. Sahabe-i Kiram'dan 130 zat ile görüşmüş, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mace kendisinden hadis nakletmişlerdir.
havass-ı beşeriye / havâss-ı beşeriye
İnsanların âlim ve aydın kesimi.
havassu'l-havas
En üst makamdaki mühim şahıslar, büyük âlimler.
hayat-memat
Ölüm-kalım.
hayat-memat meselesi
Ölüm-kalım meselesi.
hayatiyyun
Biyoloji âlimleri.
hayvanat-ı zalime / hayvanat-ı zâlime
Güçsüz ve zayıflara zulmeden hayvanlar, zâlim hayvanlar.
heyet-i ulema
Âlimler heyeti.
hibr
(Çoğulu: Ahbâr - Hubur) Yahudi âlimi.
Salih âlim.
Sürur.
Ni'met.
Mürekkeb.
Eser, nişâne.
hizb
Cemaat.
Takın, kısım, fırka. Parti.
Âlim ve sâlih bir zâtın re'yine tâbi olup onunla bir gaye uğrunda beraber çalışanlar.
hoca tahsin efendi
(Vefatı: Mi. 1880) Yanya civarından (Filâtlı) olup Osmanlı Alimlerinin sonuncularındandır. Tarih-i Tekvin ve Esas-ı İlm-i Hayat gibi eserleri vardır.
hoca-i dana / hoca-i dânâ
Âlimlerin hocası, çok büyük âlim kimse.
hubur
Sevinç, sürur, gönül ferahlığı. Şadüman olmak.
Âlimler.
hüccet
Vesika, delil.
Seçkin âlimlere verilen ünvan.
huccet-ül-islam / huccet-ül-islâm
Üç yüz bin hadîs-i şerîfi, senetleri (rivâyet edenleri) ile birlikte ezberden bilen büyük İslâm âlimi.
Dinde söz sâhibi mânâsına İmâm-ı Gazalî hazretlerinin lakabı.
hücec-i hattiye
Huk: Yazılı deliller. Bunlar tezvir ve tasni şüphesinden sâlim olduğundan onunla amel edilebilir, yani hükme medar olur, başka vech ile sübuta ihtiyaç kalmaz. (Beraetler, mahkeme kararları, tescil edilen vakriye gibi.)
hudayinabit
Ekilmeden biten ot veya ağaç.
Hiç bir talim ve terbiye görmemiş adam.
hükema / hükemâ
(Tekili: Hakîm) Âlimler. Çok bilgili kimseler.
hükema ve ulema-yı zahiri / hükemâ ve ulemâ-yı zâhirî
Zahire ve dış görünüşe göre hüküm veren alimler ve filozoflar.
hükema-i islamiye / hükema-i islâmiye
Müslüman felsefe âlimleri, filozofları.
hükema-i mü'minin / hükema-i mü'minîn
Müslüman âlimler, iman etmiş filozoflar.
hunabis
Arslan.
Zâlim ve kötü kimse.
hunhar
Kan içici. Zâlim. Kan akıtan. Öldüren, öldürücü.
(Farsça)
hunharane / hunharâne
Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek.
(Farsça)
Kan içercesine, zalimce.
ibn-i cevzi / ibn-i cevzî
(Hi: 508-597) El-Muğni isimli Kur'an-ı Kerim tefsiri vardır. Hanbelî fıkhı ve tarihî bilgilerde muhakkik âlimlerdendir. Ebu-l Ferec İbn-i Cevzî diye de meşhurdur.
ibn-i hacer-i askalani / ibn-i hacer-i askalanî
(Hi: 773-852) Büyük hadis âlimidir. Şafiî mezhebinin meşhur fukahasından olup hadis üzerine çok eserleri vardır.
ibn-i sina
(Hi: 370-428) Buhara'lı olup zamanının en büyük âlimi, doktor ve filozofudur. Avrupa'da, Avicenna diye tanınmıştır.
ibn-i teymiye
(Hi: 661-728) Diğer adı Ahmed bin Abdülhalim Harranî'dir. Hanbelî fıkıh ve hadis âlimi olarak bilinir. Bazı mes'elelerde ifrata kaydığından cumhur-u ulemaca hüsn-ü kabul görmemiştir.
ibn-i uyeyne
(Hi: 107-198) Ebu Muhammed Süfyan bin Uyeyne, ikinci derecede tâbiinden olup aslen Kufeli olduğu hâlde Mekke-i Mükerreme'de kalmıştır. Hadisde, tefsirde ve bilhassa Hadis-i Şerifleri tefsir etmede derin âlim olup yedi bin Hadis-i Şerif nakletmişti. Zâhid, müttaki ve sâlih bir zât olup kuru arpa ekme
ibrahim desuki / ibrahim desukî
Büyük âlim ve mutasavvıflardan olup büyük makam sâhibi bir zâtdır. Pek meşhur ve çok güzel sözleri ve mev'izaları vardır. 676 tarihinde 43 yaşında Şam'da vefat etmiştir. (K.S.)
ibrahim hakkı
(K.S.) : Hi: 12. asırda yaşamış büyük âlim ve mutasavvıftır. Hasankale'li olup en son Tillo'da yaşamıştır. Marifetname isimli meşhur eseri vardır.
icab
Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak.
Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müşteriye karşı, "Bu malımı sana şu kadar paraya sattım" demesidir. Müşterinin de kabul etmesine dair olan sözüne "kabul" denir. Şer'i ıstılahta buna "icâb ve kabul" denir.
icma / icmâ
Toplama, büyük âlimlerin bir mesele üzerinde birleşmeleri.
icma' / icmâ'
Toplanma. Dağınık şeyleri toplamak.
Hazırlamak.
Azm ve kasdeylemek.
Topluluk. Fikir birliği. Bir mes'eleden âlimlerin ittihad etmesi.
Fık: Sahabe-i Güzin Hazretlerinin (R.A.) ittifakları üzere akaid hükmüne geçmiş umur-u diniyenin tamamı.
Edille-i şer'iyyenin (din bilgilerinin elde edildiği delîllerin, kaynakların) üçüncüsü. Bir asırda yaşayan müctehid denilen derin âlimlerin bir mes'elenin hükmünde birleşmeleri, ictihadlarının birbirine uygun olması.
Beş vakit namazın farz oluşu, zinânın haram oluşu gibi ictihâd lâzı
icma-ı ümmet / icmâ-ı ümmet
Aynı asırda yaşamış olan İslâm âlimlerinden müçtehit olanların, şeriatın bir meselesi hakkında verilen hükümde birleşmeleri, dinî bir konuda söz birliği etmeleri.
icma-i ümmet
Ist: Aynı asırda yaşamış olan İslâm âlimlerinden müctehid olanların, şeriatın bir mes'elesi hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.
idhal / idhâl / ادخال
İçeri alma, sokma.
(Arapça)
Yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
(Arapça)
İdhâl edilmek:
(Arapça)
İçeri alınmak, sokulmak.
(Arapça)
Dışalım yapılmak.
(Arapça)
İdhâl etmek:
(Arapça)
İçeri almak, sokmak.
(Arapça)
Yurt dışın
(Arapça)
idhalat / idhâlât / ادخالات
Dışarıdan alımlar, ithalat.
İthalat, dışalım malları.
(Arapça)
ihkak
Mazlumun hakkını zâlimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak.
ihtilaf / ihtilâf
Farklılık, ayrılık. Aynı gâyeye ayrı ayrı yollardan gitme. Müctehid denilen âlimlerin amelî (işle ilgili) mes'elelerdeki ictihad ayrılıkları.
ilhad / ilhâd
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan, müctehid âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri ve müslümanlar arasında yayılan îmân bilgilerine uymamak, doğru yoldan ayrılmak küfre (îmânsızlığa) sebeb olan inanış.
ilmiye
Fıkıh ve şeriat ilimleri, iman ve Kur'an hakikatları ve tahkiki iman dersleri ile iştigal eden zatların mensub oldukları yol. Alimlerin mesleği.
Âlimler yolu.
imam / imâm
Bir ilimde sözü delil kabul edilebilecek derecede derin ve geniş bilgi sahibi olan âlim.
Namaz kıldıran kimse, büyük âlim, önder.
Câmi, mescid veya başka yerlerde cemâate namaz kıldıran kimse.
Hadîs, fıkıh, kelâm ve tefsîr ilminde ve tasavvuf gibi İslâmî ilimlerden birinde en yüksek mertebeye ulaşan âlim.
Müslümanların devlet reîsi.
imam-ı müçtehid
Müçtehid imam; Kur'ân ve sünnetten yola çıkarak hüküm ortaya koyan büyük İslâm âlimi.
imam-ı muhammed bakır / imam-ı muhammed bâkır
(Hi: 75-117) Hz. İmam Zeynelâbidin'in oğlu, Hz. İmam-ı Hüseyin'in torundur. Hz. İmam-ı Ca'fer-i Sadık'ın babasıdır. On iki imamın beşincisidir. Büyük bir âlim ve en meşhur velilerdendir (K.S)
imam-ı taberani / imam-ı taberanî
(Süleyman bin Ahmed Taberanî) Hadis âlimidir. Şam'da Taberiyye'de doğmuş ve orada vefat etmiştir. (260-360) Kebir, Evsat ve Sagir hadis kitablarını yazmak için 33 sene Irak, Hicaz, Yemen, Mısır ve başka yerleri dolaşmıştır.
iman-ı istidlali / îmân-ı istidlâlî
İslâm dîninin îmân ve ibâdet bilgilerini, emir ve yasakları bir âlimden veya kitaptan okuyup, öğrenerek, bilerek inanmak.
in'amperver
Nimetlerle bezeyen, çok nimet veren. Tehlikelerden sâlim kılan.
(Farsça)
inde'l-büleğa
Belâgat âlimleri yanında.
insan
(Bu kelimenin aslı, lugat âlimlerince "ins" den geldiği söylenir. Kamusta da kûfiun'a göre "Nisyan" kelimesinden geldiği zikredilmektedir.)Akıl, şuur ve imân ile diğer canlılardan ayrı, Cenab-ı Hakk'ın en mükerrem yarattığı mahluku olup, Rabbanî ni'metleri unutkanlığı dolayısıyla insan denil
insifa'
(Nısıf. dan) Bir şeyin ortası.
Bir şeyin yarısını alma.
Gündüzün ortası.
Hakka hizmet.
Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak.
intikam
Öc alma.
Allahü teâlânın; zâlim, inadcı ve kibirli (büyüklenen) kimseleri şiddetli bir azâb ile cezâlandırması.
inzılam
Zâlimin zulmüne boyun eğme.
isfirar-ı şems vakti / isfirâr-ı şems vakti
Güneşin sararması vakti. Tozsuz, dumansız, berrak bir havada güneş ışığının geldiği yerlerin veya kendisinin bakacak kadar sararmaya başlamasından (güneşin alt kenarının görünen ufuktan bir mızrak boyu yükseklikte olduğu vakitten) güneş batıncaya kadar geçen zaman. İslâm astronomi âlimleri, bir mızr
islam alimi / islâm âlimi
Dînî ilimleri bütün incelikleri ile zamânın fen bilgilerini de lüzûmu kadar bilen âlim.
ism-i a'zam
En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın "Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimî
ismailiyye / ismâiliyye
Sapık fırkalardan biri. Bâtıniyye de denir. Peygamber efendimizin torunlarından büyük âlim İmâm-ı Câfer-i Sâdık'ın vefâtından sonra, büyük oğlu İsmâil müslümanların imâmıdır ve ondan sonra çocuklarıdır dedikleri için İsmâiliyye denilmiştir.
isti'ab / istî'âb / استيعاب
Kapasite, alım gücü, sığıdırma.
(Arapça)
istiare-i musarraha
(Açık istiare) Teşbihin iki temel unsurundan yalnız kendisine benzetilen ile yapılan istiare.Meselâ: Büyük âlimlere; ayaklı kütüphane veya yaşlı kimselere hayatının son baharında denilmesi gibi.
istinbat
Bir söz veya bir işten gizli bir mânâyı meydana koymak.
Müçtehid veya büyük bir âlimin gizli bir mânâyı içtihadı ile meydana çıkarması.
Bir mes'eleyi derin tetkik ile meydana çıkarması.
Bir mes'eleyi derin tetkik neticesinde kaynaklarından güçlükle anlamak.
ıtna'
Sâlim olmak, sağlam ve sıhhatli olmak.
japon
1911 yılında İstanbul'da bulunan ve İslâm âlimlerine Allah'ın birliği ve Peygamber Efendimizin nübüvvetiyle ilgili sorular yönelten Japon Başkumandanı Mareşal Nogi.
jest
Çalım. Mânâlı ve gösterişli hareket.
(Fransızca)
ka'b
(Ölm: Hi: 32) Yahudi âlimlerinden olup İsrailiyatı İslâmiyet'e en çok aktaranlardan biridir. Hz. Ebubekir devrinde Müslüman olmuştur. Sa'lebi ve Kisai gibi İslâm tarihçileri ondan çok rivayetlerde bulunmuşlardır.
kabs
Her şeyin esası, aslı.
Tâlim etmek.
kahhar / kahhâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Düşmanlarından, cebbâr (kibirli, zorba, zâlim), inâdcı, nîmetlere nânkörlük edenleri öldürüp, onları zelîl (aşağı, hakîr) etmekle dünyâda kahreden, âhirette düşmanları olan kâfirlere ebedî; îmâ nlı ölen mü'minlere, af ve mağfiret etmezse (bağı
kahin / kâhin
Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse. Haberci. Falcı.
Âlim.
kaide-i zalimane / kaide-i zâlimâne
Zâlimce kural, kaide.
kalib / kâlib
İt tutan kimse. Köpeğe av tâlim ettiren kimse.
kamil / kâmil
(Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi.
Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır.
Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse.
Âlim, bilgin kişi.
Bir aruz kalıbı ismi.
kanun-u zalimane / kanun-u zâlimane
Zâlimce kanun.
karafi
(Şihâbüddin Ahmed El-Karafi) Maliki Mezhebi'nin büyük âlimlerindendir. Milâdi 1285 de vefat etmiştir.
kaside-i bürde / kasîde-i bürde
İslâm âlimlerinin meşhûrlarından ve evliyânın büyüklerinden Muhammed bin Saîd Busayrî hazretlerinin, sevgili Peygamberimizi öven meşhûr kasîdesi. Bu kasîdeyi rüyâsında Peygamber efendimize okuduğu ve Peygamber efendimiz de ona bürdesini yâni hırkasını hediye ettiği için bu kasîdeye Kasîde-i Bürde de
kastalani / kastalanî
(Hi: 851-923) (İmam-ı Ahmed İbn-i Muhammed) Büyük Şafiî âlimlerindendir. Çok eser yazmıştır. En meşhur eseri Mevahib-ül Ledüniyye'dir. Mısır'da vefat etmiştir.
kavl
Müctehid (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden din bilgilerini elde edebilen) âlimlerin bir işin hükmünü bildiren sözü yâni re'yi, ictihâdı.
kebade
Tâlim yayı.
(Farsça)
kebade-keş
Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan. Tâlim yayını çeken.
(Farsça)
kebade-keşi / kebade-keşî
Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme.
(Farsça)
kelamiyyun / kelâmiyyun
Kelâmcılar. İlm-i kelâm âlimleri.
kelime-i gaddare
Kahredici, öldürücü, zâlim ve merhametsiz söz.
kellab
İt tutan kimse. Köpeğe av tâlim eden kimse.
kepaze
İtibarsız, âdi, mübtezel, kıymetsiz kimse. Haysiyetsiz, şerefsiz, rezil. Hürmet ve saygıya müstahak olmıyan.
Tâlim için kullanılır yay.
kevahin
(Tekili: Kâhin) Kâhinler. Falcılar. Gaibten haber verenler.
Alimler.
kevkeb-i muhakkıkin / kevkeb-i muhakkıkîn
Muhakkik âlimler yıldızı.
kiramen katibin / kirâmen kâtibîn
İnsanların iki omuzunda bulunup, onların sevâb ve günâhlarını yazan iki melek. Hafaza melekleridir diyen âlimler de olmuştur.
kisve-i ilmiye / كِسْوَۀِ عِلْمِيَه
Âlimlere âit kıyafet.
kuduri / kudurî
(Hi: 362 - 428) Bağdadlıdır. Ahmed İbn-i Muhammed Bağdâdi diye de anılır. Hanefi fıkıh âlimlerindendir. Bu zatın, fıkha dâir meşhur kitabının ismi de Kudurî'dir.
küfiyyun
Eski arabça âlimlerinin ayrıldığı iki büyük şubeden biri olup diğerine Basriyyun denirdi.
kurra / kurrâ
Kârîler, kırâat âlimleri, Kur'ân-ı kerîm okuyucuları.
kurra-i seb'a / kurrâ-i seb'a
Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîmin kırâatini (okunuşunu) Peygamberimizin okuduğu gibi bildiren yedi büyük kırâat âlimi.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kütüb-i sitte
Altı kitab. Kur'ân-ı kerîmden sonra, İslâm dîninin ikinci kaynağı olan hadîs-i şerîfleri ihtivâ eden ve doğruluğu İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilen altı hadîs kitâbının hepsine birden verilen ad. Bunlar; İmâm-ı Buhârî'nin Sahîh-i Buhârî'si, İmâ m-ı Müslim'in Câmi'us-Sahîh'i, İmâm-ı Mâlik'in Mu
kütüb-ü muhakkikin / kütüb-ü muhakkikîn
Gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlimlerin kitapları, eserleri.
kütüb-ü sitte-i hadisiyye
Hadise dair altı Kitab. Bu eserler en çok tetkik edilmiş, en sahih, en doğru ve mu'teber hadis kitablarıdır.1- Sahih-i Buhâri. Müellifi: Hâfız Ebu Abdullah Muhammed İbn-i Câfii-i Buharî'dir. Sahih hadisleri tesbit için İslâm ilim merkezlerini dolaşmış, hadis âlimlerinden istifade etmiştir. Cumhurun
lafzı alim / lâfzı alîm
Alîm kelimesi.
lugaviyyun
Lügatçılar, kelimelerden anlayan âlimler.
ma'lem
(Çoğulu: Maâlim) Eser, iz, nişan, alâmet.
mahkeme-i zalimane / mahkeme-i zâlimane
Zâlimce yargılama yapan mahkeme.
mahmul
Bir hüküm ve önermede konuyu niteleyen, yani kendisiyle hükmedilen söz, yüklem; Meselâ; 'Mehmed âlimdir' hükmünde 'âlim' mahmuldür.
mantıkiyyun
Mantıkla uğraşanlar. Mantık âlimleri.
masun
Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan.
Sâlim, sağlam.
matüridi / mâtüridî
İtikadda hak mezhep imamı olan âlim.
mazleme
(Çoğulu: Mezâlim) Zulüm ve adaletsizlik. Haksızlık. Can yakma.
mazlum
Zulüm görmüş. Kendine zulmedilmiş.
Halim, selim, sakin, sessiz.
meal / meâl
Tefsîr âlimlerinin yaptıkları tefsirlerin (açıklamaların) ışığı altında, âyet-i kerîmelere verilen mânâ, açıklama.
mealim
(Bak: Maalim)
meç
Ateşli silahların icadından evvel kullanılan harp âletlerinden biri. Keskin olmayan tâlim kılıcı, uzun ve ince kılıç.
meclis-i mebusan-ı ilmiye / meclis-i mebusân-ı ilmiye
Âlimlerden meydana gelen ilim meclisi.
medd-i nazar
Uzağa bakma. Gözün görebildiği kadar göz alımı.
medeniyet-i zalime-i hazıra / medeniyet-i zâlime-i hâzıra
Şimdiki zâlim medeniyet.
mehdi / mehdî
Hidayete eren ve hidayete vesile olan, âhirzamanda eserleri ve talebeleriyle îmana hizmet ederek yeryüzünü nurlandıran büyük ve nuranî âlim.
mekki / mekkî
Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler. Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur. Bu hususta başka görüşler de vardır.
mektubat-ı rabbani / mektûbât-ı rabbânî
Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî hazretlerinin îmân, îtikâd ve tasavvuf bilgilerini öğreten mektublarından meydana gelen pek kıymetli kitab.
menahic-i hükema / menahic-i hükemâ
Hakîmlerin, ilm-i kelâm âlimlerinin meslekleri ve gittikleri mânevi yollar.
mes'elede müctehid
Mezheb reîsinin bildirmediği mes'eleler için, mezhebin usûl ve kâidelerine bağlı kalarak, dînî delillerden hüküm çıkaran âlimler.
meşahir-i ulema-i sahabe / meşâhir-i ulema-i sahabe
Sahabelerin meşhur âlimleri.
mesalik-i fukaha / mesalik-i fukahâ
Fıkıh âlimlerinin meslekleri, tuttukları yollar.
mesalik-i fukeha / mesâlik-i fukehâ
Fıkıhçıların, İslâm hukuku âlimlerinin meslekleri, metot ve yolları.
mevali / mevalî
Efendiler.
Azad edilmiş köleler.
Azad edenler.
Mevleviyyet pâyesine ulaşmış sarıklı âlimler.
Dost ve komşular.
Yardımcılar.
mevdu hadis / mevdû hadîs
Bir hadîs imâmının (üç yüz binden daha çok hadîs-i şerîfi, râvîleri ve senedleri ile birlikte ezbere bilen âlimin) şartlarına uymayan hadîs-i şerîfler.
mevlana halid
(Hi: 1192-1242) Yüzyıl evvelinin müceddidi olduğu milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam'da vefat etmiştir. Hz. Osman bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd
mezheb
Gitmek, tâkib etmek, gidilen yol. Mutlak müctehîd denilen dinde söz sâhibi âlimlerin, müslümanların yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dînî delîllerden (Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve İcmâ'dan) hüküm çıkarma usûlleri ve çıkarıp bildirdik leri hükümlerin hepsi.
mezheb imamı / mezheb imâmı
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kirâmdan işiterek veya nakl ile toplayan, açıkça bildirilmemiş olanları da, kendi koydukları usûllere (metod) göre açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek çıkaran derin âlim, mutlak müctehîd.
mezheb-i selef
İslâmın ilk beş asrında yaşayan âlimlerin izledikleri yol.
mezhebde müctehid
Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dînî delîllerden (kaynaklardan) yeni hükümler çıkarabilen İslâm âlimi. Buna müctehid-i mukayyed ve müctehid-i müntesib de denir.
mezhebsiz
Müctehid (dînî delîllerden hüküm çıkarabilen büyük âlim) olmadığı hâlde, dört hak mezhebden birine tâbi olmayan, mezhebleri kabûl etmeyen ve dînî delillerden kendi anlayışına göre hüküm çıkarıp, buna göre amel eden veya böyle birine uyan kimse.
mıklem
(Çoğulu: Mekâlim) Kalem koyacak kap, kalemlik.
mimsiz medeniyet
Vahşilik, denîlik. Alçaklık.
Medeni kelimesinin, Kur'ân alfabesine göre "mim" harfini kaldırırsak, denî kelimesi kalır. Buna binaen, "mimsiz medeniyyet" de denî, alçak ve zâlim yerinde kullanılmıştır.
mirilu
Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türl
molla
Eskiden büyük âlimlere verilen isim.
Büyük kadı.
Efendi, hoca, Medrese talebesi.
Eskiden büyük âlimlere verilen isim.
Büyük âlim, medrese talabesi.
mu'ted
Zâlim kimse.
mu'tedi / mu'tedî
Sesini yükselten. Yüksek sesle dua eden.
Haddini aşan, tecâvüz eden.
Zâlim.
mu'temed
Sözüne güvenilir kimse.
Müctehîd âlimlerin dînî bir mevzûdaki sözlerinden esas alınan kavl (söz), ictihad.
muallem / مُعَلَّمْ
Talimli, eğitilmiş.
Eğitimli, talim görmüş.
muallem asker
Tâlim görmüş asker.
muallim
Öğreten, talim eden, öğretmen.
muallime
Hanım hoca. Öğreten ve tâlim eden kadın veya kız.
mübir / mübîr
Hunhar. Zâlim. Kan içen. Kan dökücü.
müceddid
Yenileyen. Yenileyici. Hadis-i sahihle bildirilen, her yüz yıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Peygamberin (A.S.M.) vârisi olan zât.
Yenileyen, yenileyici; Hadîs-i Sahihle bildirilen, her yüzyılda bir dinî hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Hz. Peygamber'in (a.s.m.) vârisi olan zât.
Yenileyici, hadîste her asırda geleceği müjdelenen ve îman hakikatlarını asrın anlayışına uygun olarak anlatmakla görevlendirilen nurlu âlim.
müceddid-i din
Yenileyici; sahih hadisle her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini, asrın ihtiyacına göre ders veren peygamber vârisi olan âlim zât.
müceddit
Yenileyen, yenileyici; sahih hadisle her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinî hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders veren büyük âlim.
müctehid
İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi. Bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlim.
İçtihâd eden, âyet ve hadîsler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimi.
Âyet ve hadîslerden hüküm çıkaran büyük âlim.
müctehid fil-mes'ele
Mezheb reîsinin (imâmının) bildirmediği mes'eleler için mezhebin usûl ve kâidelerine göre hüküm çıkaran İslâm âlimi.
müctehid fil-mezheb
Mezhebde müctehid; mezheb reisinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dört delîlden (Kitâb, yâni Kur'ân-ı kerîm, sünnet, icmâ', kıyâs,hüküm çıkaran İslâm âlimi. Buna, müctehid-i mukayyed ve müctehid-i müntesib de den ir.
müctehid-i mukayyed
Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, delîllerden yeni hükümler çıkaran İslâm âlimi. Mukayyed müctehid.
müctehid-i müntesib
Mezheb reîsinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, edille-i şer'iyyeden (dört ana delîlden) hüküm çıkaran İslâm âlimi. Buna, müctehid fil-mezheb (mezhebde müctehid) de denir.
müçtehidin / müçtehidîn
Müçtehitler; âyet ve hadislerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimleri.
müçtehidin-i muhakkikin / müçtehidîn-i muhakkikîn
Muhakkik müçtehidler; bir meseleyi derinlemesine bilen Kur'ân ve Sünnet ışığında hüküm ortaya koyan büyük İslâm âlimleri.
müdakkikin-i ulema / müdakkikîn-i ulema
Gerçekleri inceden inceye araştıran âlimler.
müderris
Ders veren âlim.
müderrisin / müderrisîn
Ders veren alimler.
müfessir / مُفَسِّرْ
Kur'ân-ı kerîmi tefsîr eden; Allahü teâlânın kelâmında, murâd edilen, kasdedilen mânâyı anlayan âlim.
Tefsir eden, izah eden. Anlayabildiği mânayı söyleyen ve yazan.
Kur'an-ı Kerim'i tefsir edebilmek salahiyetini hâiz olan, âlim, fâzıl ve kuvve-i kudsiye sahibi zât.
Tefsîr âlimi.
müftabih / müftâbih
Müctehid âlimlerin ictihadlarının (kavillerinden, sözlerinden) kendisiyle fetvâ verilen.
müfti / müftî
Fetvâ veren.
Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildiren kimse; nakleden me'mur.
Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını bildiren, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şer
müfti-yüs-sekaleyn / müftî-yüs-sekaleyn
İnsanlara ve cinnîlere fetvâ veren büyük âlim.
İnsanlara ve cinnîlere fetvâ veren büyük âlim.
muhaddis
Hadîs ilmini bilen, çok sayıda hadîs ezberleyen, yazan veya aktaran hadîs âlimi.
Hadîs âlimi. Çok sayıda hadîs toplayıp, senet ve metinleriyle ezberleyen, râvilerin cerh ve ta'dîl (güvenilir olup olmadıkları) noktasından durumlarını bilen, bu ilimde ihtisas kazanıp kitaplar yazmış olan âlim. Muhaddisin çoğulu muhaddisîn'dir.
Hadîs âlimi.
muhaddis-i meşhur
Meşhur hadisçi; hadis ilmini bilen, çok sayıda hadis ezberleyen, yazan veya aktaran meşhur hadis âlimi.
muhaddisin / muhaddisîn
Hadîs âlimleri.
Hadis ilmiyle uğraşan âlimler.
muhaddisin-i kamilin / muhaddisîn-i kâmilîn
Hadis ilmini çok ileri derecede bilen, çok sayıda hadîs ezberleyen, yazan veya aktaran olgun hadis âlimleri.
muhakkik / مُحَقِّقْ
Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan.
Hakikat âlimi. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan büyük İslâm âlimi.
Araştırıcı âlim.
muhakkik-i kamil / muhakkik-i kâmil
Gerçekleri mükemmel bir şekilde araştıran ve bilen âlim.
muhakkıkin / muhakkıkîn
Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen âlimler.
muhakkikin / muhakkikîn / مُحَقِّق۪ينْ
Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf erbabı âlimler.
Hakikatı bulup meydana çıkaranlar.
İç yüzünü araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri ve velileri. Hakikat araştıran, hak âlimleri.
Araştırmacılar, büyük âlimler.
Araştırıcı âlimler.
muhakkıkin-i ehl-i tarikat / muhakkıkîn-i ehl-i tarikat
Tarikata mensup olanlardan gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
muhakkıkin-i evliya / muhakkıkîn-i evliya
Evliyadan gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
muhakkıkin-i islam / muhakkıkîn-i islâm
İslâm'ın hakikatlerini araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
muhakkikin-i islam / muhakkikîn-i islâm
Gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen İslâm âlimleri.
muhakkıkin-i islamiye / muhakkıkîn-i islâmiye
Hakikatleri araştırıp delilleriyle bilen büyük İslâm âlimleri.
muhakkikin-i kelamiye / muhakkikîn-i kelâmiye
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen kelam âlimleri.
muhakkikin-i sufiye / muhakkikîn-i sufiye
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen tasavvuf âlimleri.
muhakkıkin-i ulema / muhakkıkîn-i ulema
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler.
muhakkikin-i ulema / muhakkikîn-i ulema
Gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlimler.
muhallim
Halim selim eden. Yavaş kılan. (Öfkeli birisini) yumuşatan.
muhit
İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren.
Etraf. Çevre.
Büyük deniz. Okyanus.
Mc: Büyük âlim.
muhtar kavl / muhtâr kavl
Bir mes'elede, bir mezhebin âlimlerinin çoğu tarafından mezhebin içinde mevcûd ictihâdlardan (büyük âlimlerin kitâb ve sünnetten çıkardıkları hükümlerden) seçilen ve bu seçime göre üstün tutulan ve fetvâya esâs alınan kavl, söz.
muhyiddin-i arabi / muhyiddin-i arabî
(Hi: 560 - 638) İspanya'da doğmuş, Anadolu ve Arabistan'ı gezmiştir. Mutasavvıf ve büyük âlim idi. Birçok ilmi eserler yazmıştır. Kendisine Şeyh-i Ekber de denir. Fütuhat-ı Mekkiye, Füsus-ül Hikem adlı eserleri meşhurdur. Şam'da vefat etmiştir. (K.S.)
muin-i zalim / muîn-i zâlim / مُع۪ينِ ظَالِمْ
Zalimin yardımcısı.
muin-i zalimin / muîn-i zâlimîn
Zâlimlerin yardımcısı.
mukaddim
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden: Mahlûklardan (yaratılmışlardan) bâzısını bâzısından önce var ve yok eden; dilediğini kendine yakınlaştıran, dilediğini uzaklaştıran, kendisine yakın kıldığı meleklerini, peygamberlerini aleyhimüsselâm ve âlimlerini üstün kılan.
mukallid
Amelde, yapılacak işlerle ilgili konularda müctehid denilen derin âlime tâbi olan, uyan kimse.
İnanılacak şeylerin delillerini araştırmadan, anlamadan, sâdece anasından babasından duyarak îmân eden.
Fıkıh âlimlerinin yedinci derecesinde bulunan âlim.
mukayyed müctehid
Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dînî delillerden (kaynaklardan) yeni hüküm çıkaran İslâm âlimi. Müctehid fil mezheb de denir.
mükellib
Yırtıcı hayvanları ava alıştıran, avcılık tâlim edip öğreten.
muksit
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Adâlet sâhibi, zâlimden mazlûmun hakkını alan.
mukteb
(Çoğulu: Mekâtib) Yazı talim eden kimse.
mülkiye
Memleket idaresi için çalışan daire veya bu daireye mensup olanlar.
Asker olmayanlar.
Şeriat âlimlerinin hâricindeki memurlar sınıfı.
münekkit
Tenkitçi; hadisin tahlil ve kritiğinde uzman olan hadis âlimi.
münevver
(Nur. dan) Mc: Kur'anî ve imanî eser okumakla ve ibadet ve taatla nurlanmış. Nurlandırılmış, ışıklı.
Uyanık. İntibaha gelmiş. Akıllı âlim. İmanî ve İslâmî tahsil ve terbiye görmüş.
Parlatılmış.
münker
Yapılması uygun olmayan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle ve müctehidlerin (dinde söz sâhibi âlimlerin) söz birliği ile yasak edilen şey; günah.
müntekim
İntikam alıcı. Zâlim ve mütekebbir (kibirli) cânîleri başkalarına ders olacak şekilde cezâlandıran, âsîleri ve taşkınlık yapanları şiddetli azâb ile azablandıran.
munzalim
Kendi isteğiyle veya istemiyerek zâlimin zulmüne boyun eğen.
murahhas
Devlet veya herhangi bir teşekkül nâmına, salâhiyyetli olarak bir yere bir vazife ile gönderilen kimse.
Terhis edilen. İzin verilen. Tâlimat verilen kimse.
mürşid
İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.
mürşid-i alim / mürşid-i âlim
Yol gösterici âlim.
murtaz
Alıştırılmış, tâlimli hayvan.
müsevveme
Talim ve terbiye görmüş, hilkaten tamamen olan at.
Nişan edilmiş.
Süslü.
müslim
Mûteber ve güvenilir olduğu bütün İslâm âlimleri tarafından kabul edilen, Kütüb-i sitte denilen altı hadîs kitâbının ikincisi.
Allahü teâlânın, peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderdiklerine îmân edip, O'nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.
Ünlü hadîs kitaplarından biri, bu kitabı yazan âlimin namı.
müsteşrik
(Şark. dan) Doğu memleketlerinin din, dil ve tarihlerini ve diğer bâzı hususları araştırıp tesbite çalışan batılı âlim. Garplı âlim. (Orientalist)
müteahhirin / müteahhirîn
Sonradan gelenler, yetişenler, son devir âlimleri.
Sonra gelenler. Kelâm ilminde İmâm-ı Gazâlî ile, diğer İslâmî ilimlerde Şems-ül-Eimme Hulvânî ile başlayıp onlardan sonra gelen âlimler.
mütebahhir
(Bahir. den) İlmi deniz gibi derin olan, büyük âlim olan. Allâme. Herhangi bir ilme çok dalan.
Derya gibi ilmi olan büyük âlim.
mütebahhirin / mütebahhirîn
Deryalar gibi geniş ilim sahibi âlimler.
İlmi derin olan âlimler.
mütebbahhirin-i ulema / mütebbahhirîn-i ulema
Çok büyük, geniş ilim sahibi olan âlimler, allâmeler.
mütefakkıh
(Çoğulu: Mütefakkıhin) (Fıkh. dan) Fıkıh âlimi. Fıkıh ilmiyle uğraşan kimse.
mütefakkıhin / mütefakkıhîn
(Tekili: Mütefakkıh) Fıkıh âlimleri, fıkıh bilginleri. Fıkıhla uğraşan kimseler.
mütefekkir
Düşünen, derin mes'eleleri düşünen. Tefekkür ve teemmül edici olan.
Kuvve-i bâtınayı sarfeden. Âlim. Çok bilgili.
mütefennin / مُتَفَنِّنْ
(Fenn. den) Alim, münevver, fen adamı. Teknik ilimle uğraşan.
Fen âlimi.
mütegallibane / mütegallibâne
Zorbacasına, zâlimlere yakışır surette.
(Farsça)
mütekaddimin / mütekaddimîn
Önce gelenler; kelâm ilminde, İmâm-ı Gazâlî'ye, fıkıh ilminde Şems-ül-Eimme Hulvânî'ye kadar gelen İslâm âlimleri.
mütekellim
Söyleyici mânâsına Allahü teâlânın isimlerinden.
Kelâm âlimi.
mütekellimin / mütekellimîn / مُتَكَلِّم۪ينْ
Îman konularındaki âlimler.
İslâm ve iman esaslarını, hakaik-ı Kur'aniye ile isbat ve izahını yapan büyük İslâm allâmeleri, âlimleri, İlm-i Kelâm âlimleri.
Kelâm âlimleri. İslâm dîninin îmân bilgilerini, naklî (dînî) ve aklî delillerle îzâh eden, açıklayıp isbatlayan büyük âlimler.
Kelâm âlimleri.
Kelâm âlimleri.
müteşerri'
Şeriat işleriyle uğraşan.
İlim ve şeriatta âlim olan. Şeriatla amel eden.
mutlak müctehid / mutlak müctehîd
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan hükümleri ve mes'eleleri, açık olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. Ehl-i sünnetin ameldeki mezheb imâmlarından her biri.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
nadiredan / nadiredân
Zarif, âlim.
(Farsça)
naharir
(Tekili: Nihrir) Bilgili, akıllı ve âlim kimseler. Fâzıl ve mâhir kişiler.
nahı'
Âlim.
nahviyyun
Kelime dizimi ve nahiv ilminin ehli olan âlimler. Arapça dil âlimleri, gramerciler.
nakıl / nâkıl
Nakleden, birinden duyduğunu veya okuduğu şeyi bildiren. İctihâd derecesine varamayıp, sâdece müctehid (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarabilecek dereceye ulaşmış olan) âlimlerin verdikleri fetvâları (dînî suâllere verdikleri cevâb ları) nakleden âlim.
nakkad
Tenkitçi; hadîsin tahlil ve kritiğinde uzman olan hadîs âlimleri.
nakkad-ı muhaddisin / nakkad-ı muhaddisîn
Hadîsin tahlil ve kritiğinde uzman olan hadîs âlimleri.
nasara ulema-yı benamından / nasârâ ulema-yı benâmından
Hıristiyanların meşhur âlimlerinden.
naşiz
Karısına karşı çok zâlim olan koca.
(Kalb) heyecanla coşma.
Kalkmış, kabarmış, atan (damar).
nates
(Çoğulu: Entâs) Üstad, âlim.
nebatiyyun
Botanik bilginleri, botanik âlimleri.
nekabet-i ulema / nekabet-i ulemâ
Âlimlerin başı olma.
nemrud
Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrahim Aleyhisselâm zamanında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrahim Aleyhisselâm ateşten kurtulmuştur. Bâb
Zalim ve gaddar olarak tanınmış ve Allah'a karşı isyan etmiş, büyüklük taslamış bir kral. Hz. İbrahim zamanında yaşamıştır.
Dinsiz ve zâlim bir hükümdar, ülkesinin "ulu önder"i.
nemrutçuluk
Nemrut gibi zâlim olma.
neşg
Aşk galebe edip haykırıp çağırmak.
Tâlim etmek.
nihrir
(Çoğulu: Nahârir) Tecrübeli, bilgili, fâzıl, âlim, mâhir kimse.
nuhat
Nahiv (gramer) âlimleri.
örf-ü ulema
Âlimler arasında geçerli olan, âlimler arasındaki gelenek.
orta yol
Îmân ve ibâdetlerde yâni dinde Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan) âlimlerin gösterdiği ve bildirdiği doğru yol.
ozan
Edb: Eski Türk şâiri ve âlimi.
(Türkçe)
paskal
Hristiyanlıkta dindarlığı ile beraber fizik, edebiyat, hesap, hendese ve felsefede (Milâdi 17. asırda) büyük bir âlim olarak tanınmıştır.
(Fransızca)
payidar / pâyidâr
Kalıcı, kalımlı.
rabb-ül alemin / rabb-ül âlemîn
Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.
rabbani / rabbanî / rabbânî
(Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî.
Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
Allahü teâlâdan gelen.
Kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden derin âlim.
rahib
Âbid. Allah'tan (C.C.) korkan.
Manastırda oturan nasrani âlimi veya papazı. Keşiş.
Aslan.
rahle-i tedris
Üzerine ders verilen veya alınan rahle.
Bir âlimden alınan ders.
rasih alim / râsih âlim
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan büyük din âlimi.
rasihun
(Tekili: Rasihîn) (Râsih) Âlimler, din bilgisi çok sağlam ve derin olan büyük zatlar.
Temeli kuvvetli ve sağlam olanlar.
ravi / râvî
Rivâyet eden, nakleden; duyduğu veya gördüğü bir sözü, bir işi, bir olayı başkasına haber veren; Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini, metin (hadîs-i şerîfin kendisini) ve senedi (nakledenleri) ile birlikte nakleden hadîs âlimi.
re'y
Müctehid İslâm âlimlerinin, açıkça bildirilmeyen bir mes'ele hakkında dînî delillerden yâni Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve icmâ-i ümmetten çıkardıkları hüküm, kıyâs.
reis-i ulema
Âlimlerin reisi, başkanı.
reml
Hac ibâdeti yerine getirilirken, tavâfın (Kâbe'nin etrâfında dönmenin) ilk üçünde, erkeklerin kısa adımlarla, omuzları silkerek, çalımlı yürümeleri.
rey-i cumhur
Âlimler arasında çoğunluğun görüşü.
ribbiyyun
(Rabb. dan) Âlimler, fakihler.
Büyük topluluk.
rivayet yolu / rivâyet yolu
İctihâdda Medîne-i münevvere halkının âdetlerini kıyastan üstün tutan. Hicâz âlimlerinin yolu. Rivâyet yolundaki müctehidlerin büyüğü İmâm-ı Mâlik rahmetullahi aleyhtir.
riyaziyyun
(Tekili: Riyazî) Matematik âlimleri.
röntgen
Röntgen adında bir Alman âliminin 1896' da keşfettiği ışıklar. Bunlar gözle görülmediği halde fotoğraf camına tesir eder, vücuddan, tahta, kâğıt gibi maddelerden bu ışık geçebilir. Bazı hastalıkların teşhis ve tedavisinde de kullanılır.
Vücuddaki iç uzuvların filmini çekmek.
sa'd-ı taftazani / sa'd-ı taftazanî
(M. 1322-1389) Horasan'da doğmuş büyük bir İlm-i Kelâm âlimidir. En meşhur eseri, "Makasıd" adlı kelâm kitabıdır.
sa'deddin-i taftazani / sa'deddin-i taftazanî
(Hicr: 722-792) Horasan taraflarında Teftazan'da doğdu. İslâmiyete kıymetli eserleriyle hizmet eden büyük âlimlerdendir. Asıl ismi Ömer oğlu Mes'ud'dur.
sabikun / sâbikûn
Asıl îtibâriyle peygamberler aleyhimüsselâm, onlara tâbi olmak bakımından Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn, peygamberlere vâris olmak bakımından müctehidler, müfessirler (tefsir âlimleri), muhaddisler (hadîs âlimleri) ve tasavvuf büyükleri.
şafii / şafiî
Hak mezheplerden biri, onu kuran büyük âlimin ünvanı.
sahih kavl / sahîh kavl
Fıkıh âlimlerinin bir iş hakkında müctehid âlimlerin kavillerinden (re'y ve ictihâdlarından) hakkında doğrudur veya doğru olan budur dedikleri kavl, hüküm, söz.
sahih-i buhari / sahîh-i buhârî
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan meşhur altı hadîs kitâbından birincisi.
sahihayn / sahîhayn
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim'in ikisine birden verilen isim.
salim / sâlim
Sağlam.
Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz.
Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler.
İçinde harf-i illet bulunma
salime / sâlime
(Bak: SÂLİM)
salimen / sâlimen / سالما
Sağ salim.
(Arapça)
salimin / sâlimîn
(Tekili: Sâlim) Sağ, sağlam ve sıhhatta olanlar. Sâlimler.
şan
(Çoğulu: Şuun) Büyük sevap.
Şeref.
Irz, namus.
Nam, şöhret, şan, ün.
Mahiyet.
Gösteriş, çalım.
Tabiat, huy, âdet.
Hal, keyfiyet.
şark uleması
Doğu âlimleri, Anadolunun doğusundaki âlimler.
şeddadane
Şeddad gibi, ona benzer surette, zâlimce.
(Farsça)
şefa'at / şefâ'at
Kıyâmet günü, Allahü teâlânın izni ile, başta Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem olmak üzere, diğer peygamberler, âlimler, şehîdler, sâlihler (iyi kimseler) ve küçük yaşta ölen müslüman çocuklar ve Allahü teâlânın izin verdiklerinin; gün ahkâr olan mü'minlerin günahlarının affedilip Ceh
şehid-i ahiret / şehîd-i âhiret
Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ile öldürülmesi veya cihâdda ve eşkıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemen ölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülü p, orada ölen. Âhiret şehîdi.
sekkaki / sekkakî
(Hi: 555-626) Harzem'li olup edebiyat ve kelâm ilminde çok kıymetli ve mühim bir İslâm âlimidir. "Miftâh-ül Ulûm" isminde sarf ve nahivden ve aruz kafiyesinden bahseden eseri vardır. Sadeddin-i Taftazanî bu kitabı şerhetmiştir.
Büyük bir edebiyat âlimi.
selam / selâm / سَلَامْ
Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Allah'ın (C.C.) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzer
Ayıp ve kusurlardan sâlim, emniyet içinde olma.
selamet
Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak. Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak.
Neticede imân ile kabre girmek.
Edb: Doğruluk, sağlamlık.
selef-i müçtehidin / selef-i müçtehidîn
Âyet ve hadisler başta olmak üzere dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kâbiliyetine sahip olan İslâmın ilk dönemlerinde yaşamış İslâm âlimleri.
selefisalihin / selefisâlihîn
Dinin ilk zamanlarındaki rehber âlimler.
selim akıl / selîm akıl
Yanılmayan, pişman olacak bir işi yapmayan ve peygamberlere, âlim ve evliyâlara mahsus, ileriyi gören akıl.
serdar-ı ulema
Zamanın en bilgili ve en yaşlı âlimi.
sergüzeşt-i zalimane / sergüzeşt-i zâlimâne
Bir kimsenin yaptığı, yaşattığı zalimce olaylar, gaddarlıklar.
şerhu'l-makàsıd
Büyük kelâm âlimi Sadettin Taftazanî'nin meşhur eseri.
şerhu'l-mevakıf / şerhu'l-mevâkıf
Meşhur kelâm âlimlerinden Seyyid Şerif Cürcânî'nin eseri.
servet-i ilmiye
Bilgililik, âlimlik, ilim zenginliği.
şeyh-i ekber
Büyük âlim, velî, rehber. Evliyânın büyüklerinden Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin v. 638 (m.1240) lakabı.
şeyh-ül hadis
İkiyüz bin Hadis-i Şerifi, rivayet edenleriyle birlikte ezbere bilen büyük hadis âlimi.
şeyh-ül islam
Osmanlı Devleti zamanında din işlerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli şahıs. Âlimlerin reisi.
şeyhülislam / şeyhülislâm
İslâm devletinde en yüksek dînî yetkili. Dînî işlerde zamânın en yetkili ve söz sâhibi âlimi.
sıddıkin-i muhakkıkin / sıddıkîn-i muhakkıkîn
Allah'a bağlılıkta en önde olan ve hakikatleri araştıran âlimler.
sıddikin-i muhakkikin / sıddîkîn-i muhakkikîn
Daima doğruluk üzere ve Allah'a ve peygambere sadakatte en ileride olan, hakikatleri delilleriyle bilen büyük araştırmacı âlimler.
silsile-i aliyye
Yüksek silsile. Peygamber efendimizden hazret-i Ebû Bekr yoluyla ilim ve feyz alarak gelen büyük âlimler silsilesi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, Ebû Bekr-i Sıddîk, Selmân-ı Fârisî, Kâsım bin Muhammed, Ca'fer-i Sâdık, Bâyezîd-i Bistâmî, Ebü l-Hasen Harkânî, Ebû Ali Farmedî, Yûsuf-i Hemedân
silsilet-üz-zeheb
Altın silsile. Resûlullah efendimizden, hazret-i Ebû Bekr yoluyla feyz ve ilim alarak gelen büyük âlimler silsilesi.
şira / şirâ
Alım satım.
sitem-kar / sitem-kâr
(Çoğulu: Sitemkârân) Haksızlık ve zulüm yapan. Zâlim.
(Farsça)
sitemger / ستمگر
Zalim.
(Farsça)
sitemkar / sitemkâr / ستمكار
Zalim.
(Farsça)
süfyan-ı sevri / süfyan-ı sevrî
(Hi: 91-161) Büyük âlim ve müçtehidlerdendir. Kûfe'de doğmuştur.
suk
Çarşı, pazar. Alım satım yeri.
sultan reşad
(Mi: 1844-1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi.
sultan-ül-ulema / sultân-ül-ulemâ
İzzeddîn bin Abdüsselâm ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin babası gibi birçok İslâm âlimine, derin ve geniş ilimleri ve İslâm'a hizmetleri sebebiyle verilen lakab (isim).
sultanü'l-ulema
Bütün âlimlerin sultanı.
sünni / sünnî
Peygamber efendimizin ve Eshâbının inandığı gibi inanan ve Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olan müslüman. Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdında olan kimse.
sürsur
Âlim ve akıllı kişi.
süyuti / süyûtî
Büyük bir fıkıh ve hadîs âlimi.
ta'limgah / ta'limgâh
Tâlim ve öğrenme yeri.
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ı muhaddisin / tabakât-ı muhaddisîn
Resûlullah efendimizin işleri, sözleri ve hâllerini öğreten hadîs ilmi ile uğraşan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Hadîs âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ı ulema
Âlimler tabakası, âlimler sınıfı.
tabakat-ül-fukaha / tabakât-ül-fukahâ
Fıkıh âlimlerinin tabakası. Helâl ve haramı, emir ve yasakları bildiren fıkıh ilmi ile uğraşan âlimlerin dereceleri.
Fıkıh âlimlerini derecelerine göre tertîb edip (sıralayıp), hayatlarını ve eserlerini anlatan kitablar.
tabb
Âdet.
Maharet. Ustalık.
Âlim.
tabiat-ı zalimane / tabiat-ı zâlimane
Zâlim tabiat, zulmeden karakter.
taftazani / taftazanî
Büyük bir kelâm âlimi.
tağiyane / tâğiyâne
Azgınca, zalimce.
taife-i verese-i enbiya
Peygamberlerin mirasçıları olan alimler topluluğu.
takrir / takrîr
Anlatma, anlatım, bir âlimin kitâbdan okuyarak îzâh ve açıklamalarda bulunması.
talimat / tâlimât
Talimler, öğretmeler, idmanlar, emirler.
Tâlimler, eğitimler; bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler.
talimgah / tâlimgâh
Talim yeri.
tarik-i müteassife
Doğru yoldan sapanların yolu; çorak dengesiz ve zalimane yol.
tasnif
Bir âlimin, te'lif etmeden, kendi usûlünce daha önce benzeri olmayan bir kitâb yazması.
Hadîs ilminde tedvîn edilen yâni toplanıp bir araya getirilen hadîs-i şerîflerin konularına ayrılması, kitablara geçmesi.
tatrim
Tamamlamak.
Ata tâlim ettirip hünerli ve iyi huylu yapmak.
tazlim
Zâlim olmak.
te'vil / te'vîl
Yorumlamak, açıklamak.
Ehl-i sünnet âlimlerinin, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden ve Eshâb-ı kirâmdan bildirdikleri tefsirlere (açıklamalara) bağlı kalarak âyet-i kerîmeleri açıklamak veya bu şekilde yapılan açıklamalar ve îzâhlar.
tebakkur
İlim ve malda genişlik üzere olmak. Âlim ve zengin olmak.
tecebbür
Büyüklenme, zalim ve gaddar olmak.
tefer'un
Firavunlaşma. Zâlimlik etme, zulüm yapma.
Çok fazla kibirlenme.
tefsir / tefsîr
Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı ilâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak. Bu işi yapabilen âlime müfessir denir.
terbiyename
Terbiye edici belge; belli bir terbiye ve eğitim programını içeren talimat, kitap.
tercih ehli / tercîh ehli
Hanefî mezhebinde, dînî hükümleri bildiren fıkıh âlimlerinin beşinci tabakasında bulunan ve ictihâd (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden dînî hüküm çıkarma) gücüne sâhib olmayan, sâdece bağlı oldukları mezhebin kavillerinden (sözlerinden) ve hüküml erinden sahîh ve evlâ (en iyi) olanı seçen mukall
ticaret / ticâret
Alım-Satım.
Alım satım işi.
ticaretgah / ticâretgâh
Alım satım yeri.
turuk-u mütekellimin / turuk-u mütekellimîn / طُرُقِ مُتَكَلِّمِينْ
Kelâm âlimlerinin takip ettikleri yollar.
Kelâm âlimlerinin gittiği yollar.
u'lume
(Çoğulu: Eâlim) Alâmet, işaret, nişan.
ulema / ulemâ / علما / عُلَمَا
(Tekili: Âlim) Âlimler. Osmanlı devrinde yüksek ilim ve fıkıh âlimleri. İlmiye mensubları.
Âlimler, bilginler.
Âlimler.
Âlimler.
Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, i
Alimler.
Âlimler.
ulema heyeti
Âlimler kurulu, topluluğu.
ulema meyanında
Alimler arasında.
ulema-i amilin / ulema-i âmilîn / ulemâ-i âmilîn
İlmine ve bilgisine göre amel eden, ilmini tatbik eden âlimler.
İlmi ile amel eden âlimler.
ulema-i azime-i sahabe / ulema-i azîme-i sahabe
Sahabenin büyük âlimleri.
ulema-i batın / ulema-i bâtın
Şeriatın, zâhir ve hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrarını bilen âlimler.
ulema-i benam / ulemâ-i benâm
Namlı, ünlü, seçkin âlimler.
ulema-i beni israiliye / ulema-i benî israiliye
İsrailoğullarının (Yahudilerin) âlimleri.
ulema-i din / ulemâ-i din
Din âlimleri.
ulema-i ehl-i zahir / ulema-i ehl-i zâhir
Dış görünüşe göre yorum yapan âlimler.
ulema-i eslaf / ulema-i eslâf
Önceki âlimler.
ulema-i hakikat
İman hakikatlerini araştırıp elde eden âlimler.
ulema-i hakikin / ulemâ-i hakikîn
Gerçek âlimler.
ulema-i ilm-i huruf
Harf ilmiyle uğraşan âlimler.
ulema-i ilm-i kelam / ulemâ-i ilm-i kelâm
Kelâm ilmi âlimleri.
ulema-i islam / ulemâ-i islâm
İslâm âlimleri.
ulema-i islam alemi / ulema-i islâm âlemi
İslâm âlimleri dünyası.
ulema-i mağrib
Endülüs ve Kuzeybatı Afrika âlimleri.
ulema-i muhakikin / ulema-i muhakikîn
Gerçeği, hakikati bulup araştıran âlimler.
ulema-i muhakkik / ulemâ-i muhakkik
Meseleleri çok ince ayrıntılarına kadar inceleyerek hüküm veren âlimler.
ulema-i muhakkikin
Gerçeği, hakikati bulup araştıran âlimler.
ulema-i müteahhirin / ulemâ-i müteahhirîn
İmam-ı Gazalî sonrası gelen büyük âlimler.
ulema-i nasara / ulema-i nasârâ
Hırıstiyan âlimler.
ulema-i rasihin / ulema-i râsihîn / ulemâ-i râsihîn
Hak ve hakikat ilminde meleke kazanmış âlimler.
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan yüksek din âlimlerine verilen isim. Bunlar; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiîn ve her bakımdan onlara tâbi olan müctehidler, tefsîr ve hadîs âlimleri ve tasavvuf büyükleridir.
ulema-i rüsum
Resmî, merasim âlimleri. Kendileri resmen âlim bilinen fakat hakiki âlim olmayan kimseler. (Zâhirî ulema da denir.)
ulema-i sahabe / ulemâ-i sahabe
Sahabenin âlimleri.
ulema-i şeriat
Din âlimleri.
ulema-i su / ulemâ-i sû
Kötü âlimler; insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyâ kazancına, mala ve mevkîye kavuşmaya vâsıta eden din adamları.
ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimin / ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimîn
Kelâm ve fıkıh usulü âlimleri.
ulema-i yehud / ulemâ-i yehûd
Yahudi âlimler.
Yahudi âlimleri.
ulema-i zahir / ulema-i zâhir / ulemâ-i zâhir
Kur'an-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hakikatları değerlendiren âlimler. Şeriatın mâna ve esrarından daha çok, zâhirini ve hükümlerini bilen âlimler.
Kur'ân-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hüküm veren ve hakikatlerini değerlendiren âlimler.
ulema-i zahir ve batın / ulema-i zâhir ve bâtın
Dinin hem açık hükümlerini hemde sırlarını ve mânâlarını bilen büyük âlimler.
ulema-üs su' / ulema-üs sû'
Kötü âlimler. Dünya için âhiretini unutan âlimler. Dünyayı dine tercih eden âlimler. Menfaat için hakikatı örten âlimler.
ulema-yı batın / ulema-yı bâtın
Şeriatın zâhirinden ve açık hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrârını bilen âlimler.
ulema-yı ehl-i zahir / ulemâ-yı ehl-i zâhir / عُلَمَايِ اَهْلِ ظَاهِرْ
Kur'an ve hadislerin sadece zahirî manalarıyla hükmeden âlimler.
ulema-yı ilm-i kelam / ulemâ-yı ilm-i kelâm / عُلَمَايِ عِلْمِ كَلاَمْ
Kelam ilminin âlimleri.
ulema-yı islam / ulemâ-yı islâm / عُلَمَايِ اِسْلَامْ
İslâm âlimleri.
İslâm âlimleri.
ulema-yı işrakıyyun / ulema-yı işrâkıyyun
Bilginin kaynağının mânevî aydınlanma, sezgi ve ilham olduğu görüşünü savunan âlimler.
ulema-yı kiram
Önde gelen büyük alimler.
ulema-yı yehud / ulemâ-yı yehûd / عُلَمَايِ يَهُودْ
Yahudi âlimleri.
ulemau's-su / ulemâû's-sû
Kötü âlimler; menfaat için hakikati örten âlimler.
ulemaü's-su / ulemâü's-sû
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.
Kötü âlimler; geçici menfaatlar veya baskılar karşısında hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ulemaü's-su' / ulemâü's-sû'
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.
Kötü âlimler; geçici menfaatlar uğruna hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ülemaü's-su'
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan âlimler, dünyayı dine tercih eden âlimler.
ulemaüs-su ashabı / ulemâüs-sû ashabı
İlmi kötüye kullanarak dünyaya yönelik menfaatler için ilmi âlet yapan âlimler ve onlara tâbi olanlar,uyanlar.
ulemaüssu / ulemâüssû
Kötü âlimler, dünya için dinini feda eden bilginler.
ulemaüssu' / ulemâüssû'
Kötü âlimler, dünya için âhireti unutan âlimler.
ülü'l-emr
Emir sâhibleri. Devlet başkanı ve onun vazîfe verdiği kimseler veya İslâmiyet'in emir ve yasaklarını insanlara öğreten ve anlatan âlimler.
ulum-u hafiye / ulûm-u hafiye
Gizli ilimler. Ancak veraset-i Nübüvvet muhakkiklerince veya bir kısım hakikatların esrarına vakıf âlimlerce bilinen ilimler.
Gizli ilimler, ancak peygambere ve bir kısım hakikatlerin sırlarını bilen alimlerce bilinen ilimler.
urvet-ül-vüska / urvet-ül-vüskâ
Tutunulacak en sağlam kulp.
İslâmiyet veya Kur'ân-ı kerîm.
Dinde güvenilir, kendisine uyulacak büyük âlim mânâsına, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin lakabı.
üstad-ı ezeli / üstad-ı ezelî
Cenab-ı Hak. Bütün ilim ve bilgilerin, marifetlerin öğreticisi. Alîm-i Mutlak ve Hakîm-i Ezelî.
üstad-ı muallim
Öğretici üstad, öğretmen olan büyük âlim.
usuliyyun
Fıkıh usulüyle uğraşan İslâm âlimleri. Usul-ü Fıkıh müellifleri.
usulü'd-din allameleri / usûlü'd-din allâmeleri
Kelâm âlimleri, mütekellimler; Allah'ın zât ve sıfatlarından, peygamberlik, âhiret ve inançla ilgili diğer meselelerden İslâmî esaslar dâiresinde bahseden âlimler.
uzubet / uzûbet / عذوبت
Tatlılık.
(Arapça)
Şirinlik, alımlılık.
(Arapça)
vakar
Ağırbaşlılık. Halim ve heybetli oluş. Nâmusu muhafazayı mucib haslet. Temkinlilik. Azamet ve izzet.
varaka
Tek yaprak hâlindeki kâğıt.
Nebât yaprağı. Maden yaprağı. Kitap yaprağı.
Hasis kimse.
Peygamberimize (A.S.M.) ilk vahyin geldiği sırada Hz. Hatice vâlidemizin (R.A.) hâdiseyi kendisine bildirdiği ve o zamanın meşhur bir âlimi olan Varaka İbn-i Nevfel'in adı.
vassaf
Vasıflarını sayarak medheden. Vasıflandıran. Vasıf ve beyanda ârif ve âlim olan.
ver
"Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver : Âlim. Suhan-ver : Edip, şâir.
(Farsça)
verese-i enbiya / verese-i enbiyâ / وَرَثَۀِ اَنْبِيَا
Peygamberlerin vârisleri (âlimler).
vücud-u üstad
Âlim öğretmenin varlığı.
ya
"Hey, ey!" mânasında nida olarak kullanılır. Arapçada başına geldiği kelimenin i'rabını ötre okutur. "Yâ-Halimu, Yâ-Rahimu" da olduğu gibi. Yâ, terkibli kelimelerin başına gelirse; baştaki kelimeyi "üstün" meftuh okutur. "Yâ Rabbe-l Âlemîn" de olduğu gibi."Yâ" üç şekilde kullanılır:1- Müennes zamiri
yordam
t. Edâ.
Alâyiş, tantana, debdebe.
Meleke, çalım, çeviklik, alışkanlık, yatkınlık. Çabukluk.
za'ar
Zâlim kimse ki herkes ondan korkar.
zahir ulema
Dinin sırlarından, gizli mânâlarından çok, açık hükümlerini bilen âlimler.
zahir ve batın hocası / zahir ve bâtın hocası
Dinin hem açık hükümlerini hem de sırlarını ve mânâlarını bilen büyük âlim.
zahiri ulema / zâhirî ulema
Âyet ve hadislerin maksatlarına ulaşamayan ve sadece dış mânâlarına bağlı kalan âlimler.
zaleme
(Tekili: Zâlim) Zâlimler.
Zâlimler.
zalimane / zâlimane / zâlimâne / ظالمانه
Zâlimcesine, zulmederek, acımasızca. Acımasız ve haksız olarak.
Zâlimce.
Zâlim olana yakışır şekilde. Zulmeder surette. Zâlimce.
(Farsça)
Zalimce.
(Arapça - Farsça)
zalime / zâlime
(Bak: ZÂLİM)
zalimin / zâlimîn
(Tekili: Zâlim) Zâlimler, zulmedenler.
zalimiyet / zâlimiyet
Zâlimlik.
Zâlimlik.
zalimun / zâlimûn
(Tekili: Zâlim) Zulmedenler. Haksızlık edenler. Zâlimler.
zallam
(Zalûm) Çok zulmeden. Çok zâlim.
zalum / zalûm
Çok zulmeden. Çok zâlim.
Çok zâlim.
Pek zâlim.
zalum-u cehul / zalûm-u cehûl
Çok zâlim ve çok cahil.
zalumiyet / zalûmiyet
Zâlimlik, zulmetme.
Şiddetli zalimlik.
zaruriyyat-ı din / zarûriyyât-ı din
İnanılacak ve yapılacak işlerle ilgili, âlim ve câhil herkesin bilmesi lâzım olan din bilgileri.
zat-ı muhakkik / zât-ı muhakkik
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlim zât.
zebun-kuş
Düşkünleri ezen. Zâlim. Gaddar.
zemahşeri / zemahşerî
(Hi: 467-538) Türkistan'da Harzem'in Zemahşer köyünde doğdu. Hanefî fukahasındandır. Fevkalâde iktidar ve faziletine rağmen bir zamanlar itikadça Mu'tezile'den olmuştu. Meşhur bir ilm-i belâgat âlimidir.
Keşşaf isimli ünlü tefsiri yazan islâm âlimi.
zenbilli ali efendi
Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Süleyman devrinin meşhur Şeyh-ül İslâmı ve âlimidir. Asıl adı Alâaddin Ali Cemâl Çelebi'dir. Allah rızası ve Allah korkusundan başka birşey tanımaması sayesinde, pervasız hareketleri ile bir çok insanın hayatlarını koruyabilmiş, adaleti te'min etmiştir. Sağlam dindar
zeyhan
Zulüm etmek. Zâlimlik yapmak.
zıllim / zıllîm
Zulmü çok olan kimse. Zâlim insan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
zelzele-i firak
müstemir
bag-zar
zaptiye nazırı
mestâne
tefahhus
hıfz-ı hayat
münhasır
keşib
çün
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
alim
Dahili
nisanli
ilgili yer
KELİME
Yaslı ihtiyar
müstemir
sikintili
cariye
Çeviri