Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
alete
ifadesini içeren
38
kelime bulundu...
adl-penah
Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse.
adli / adlî
Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili.
Sultan II. Bayezid'in şiirlerinde kullandığı mahlası.
agva
Dalâlete en fazla sapan, giden. Sapık.
akliyyun
(Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler. Bunlar iki kola ayrılır. Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kı
aliyye / âliyye
Âlete mensup. Âletle alâkalı.
(Çoğulu: Alâyâ) Yemin etmek.
aval
Bir ticaret senedine yazılan kefillik. Böyle bir kefalete girişen kimse.
(Fransızca)
ceber
(Ceberiyyun) Cüz'i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle. Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka. Bunların zıdları da Mu'tezile'dir.
dal
Kur'ân ve imân yolundan sapan. Dalâlete giden, azan.
Azdırıcı, sapkın.
Şaşkın.
fir'avniyyet
Firavun gibi oluş, isyankârlık ile Allah'ı tanımayış. İnat ile Allah'a isyan edip halkı sapık yollara, dalâlete ve dinsizliğe sevke çalışmak.
fırak-ı dalle / fırak-ı dâlle
Dalâlete gitmiş fırkalar. Dalâlette kalmış cemaatler.
fırka-i dalle / fırka-i dâlle
Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi görüş ve akıllarına göre mânâ vererek, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (yanlış ve bozuk yollara) sapmış fırkalardan her biri.
gavayet
Dalâlete düşme, hak yoldan sapma.
Azgınlık.
gavun
(Tekili: Gavi) Azgınlar, azmışlar, doğru yoldan çıkıp dalâlete düşmüş olanlar.
hak nazarında
Hak ve hukuk kurallarına göre; İlâhî adalete göre.
hakkani / hakkanî
Hak ve adalete uygun. Haklılığa uyar ve yakışır.
harbe
Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır. Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi. Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi.
hasaret
Hasar. Alış-verişte zarar, ziyan. Yoldan sapmak. Sapıtmak. Dalâlete düşmek.
hasir / hasîr
Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın.
Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.
husr
Zarar.
Ele avuca girmemek.
Dalâlete gitmek.
Noksan.
Sapıtmak.
hutuvat-ı sitte
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.
ibahiyye
Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse.
idlal / idlâl
Dalâlete sokma, sapıtma.
imamet-i kübra / imâmet-i kübrâ
Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vekâleten bütün müslümanlara imamlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye (saldırı ve sataşmaya) cevap vermek vazîfes i, hilâfet.
in'idal
(Udul. den) Doğru yoldan çıkma, sapma, dalâlete düşme.
ingıva
Dalâlete düşme, sapıtma, yoldan çıkma.
istidlal
(Dalâl. den) İman ve İslâmiyet yolundan çıkarmağa, dalâlete düşürmeğe çalışmak.
kıyamet / kıyâmet
Allahü teâlânın emri ile İsrâfil aleyhisselâmın sûr denilen ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir âlete üfürmesi, (nefha-i ûlâ: Birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki (varlık âlemindeki) nizâmın, düzenin bozulması, kıyâmetin kopması.
Her canlının ölü
kıyas-ı adli / kıyâs-ı adlî / قِيَاسِ عَدْلِي
Adâlete dâir kıyas.
muattıla
Boş bırakılmış. Atâlete atılmış.
Hâlık'a itikat etmeyen.
mudıll
Dalâlete düşüren, doğru yoldan çıkarıp, eğri yola saptıran mânâsına, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından, güzel isimlerinden.
nefhat-ül-ba's
İsrâfil aleyhisselâmın, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve sûr denilen bir âlete ikinci defâ üflemesiyle bütün canlıların dirilmesi.
sadak
Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır. Boyuna asılan bu âlete "tirkeş" veya "tirdan" da denilirdi.
şakul
(Çekül) Geo: Bir yerin umumi hattını tâyin için kullanılan âlete denir. Bir ağır cismi ip ile yüksekten sarkıtmakla bir duvarın ne derece yatık, eğri veya doğru olduğu anlaşılması gibi.
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
semi'
İşiten, duyan.
Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her şeyi işitmesi ve duyması. (O'nun işitip duyamıyacağı hiç bir şey yoktur.)
tadlil
Doğru yoldan sapıtmak.
Azdırmak, ayartmak. Günah işletmek. Dalâlete saptırmak.
tadlil-i gayr
Başkalarını dalâlete nisbet etmek. Sapıklığına hükmetmek.
taife-i dalle / taife-i dâlle
Dalâlete ve inkârcılığa düşenler topluluğu.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mead
layiha-i temyiz
Zevahir
alem-i esbab
Mihman
Mahsuben
Sühen
قيد
Tesaud
siyanet
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
alete
ekş
bayan
bas
Eşnak
Lezzet
Delale
Sefih
Çeviri
meşvere