Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
alamet
ifadesini içeren
126
kelime bulundu...
a'lam
(Tekili: Alem) Alemler. Alâmetler. İzler. Nişanlar.
Bayraklar.
Büyük âlimler.
Büyük dağlar.
a'lem
Daha iyi bilen. En iyi bilen.
Yarık dudaklı.
Alâmetli, belirtili.
a'raz
(Tekili: Araz) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler.
Tesadüfler.
Hastalık alâmetleri.
Kazalar, felâketler, musibetler.
abe
İşaret, alamet.
Cemaat, topluluk.
adet-i islam / âdet-i islâm
İslâm âdeti. Küfür alâmeti olmayan ve en az iki müslüman tarafından kullanılan âdetle ilgili şeyler.
alaim / alâim
Alâmetler, belirtiler.
İşaretler, alametler.
(Arapça)
alaim-i iman / alâim-i iman
İman alâmetleri, belirtileri.
alamat / alâmat / alâmât / علامات
(Tekili: Alâmet) İzler, nişanlar, alâmetler, işâretler.
Alametler, işaretler.
İşaretler, alametler.
(Arapça)
alamat-ı kıyamet / alâmât-ı kıyamet
Kıyametin alâmetleri, işaretleri.
alamet / alâmet / علامت
İşaret, iz, alamet, belirti.
(Arapça)
Çok iri.
(Arapça)
alamet-i gurur / alâmet-i gurur
Gurur ve kibiri belli eden alâmet.
alamet-i i'caz / alâmet-i i'câz
Mu'cize oluş alâmeti, belirtisi.
alamet-i kübra / alâmet-i kübrâ
En büyük kıyamet alâmeti.
alamet-i sukut / alâmet-i sukut
Düşme belirtisi, alçalma alâmeti.
alamet-i sürur / alâmet-i sürur
Sevinç alâmeti, belirtisi.
alem / علم
Sancak.
(Arapça)
Alem.
(Arapça)
Nişan, alamet.
(Arapça)
alem-i zati / alem-i zâtî
Zata âit isim, zatına âit işâret, zâtına mahsus alâmet, delil.
araz
İşâret, alâmet.
Tesâdüf, rast gelme.
Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.
İşaret, alâmet.
Tesadüf.
Kaza, felaket.
Kendi kendine vücut bulmayıp başka bir cevherle meydana gelen hal ve keyfiyet.
asal
Ahlâk. Karakter.
Alâmet, işaret, belirti.
ayet / âyet
Alâmet, işâret, mûcize, ibret.
Kur'ân-ı kerîmdeki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her biri. Çoğulu âyâttır.
Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren alâmet, ibret, işâret.
Mûcize.
Eser.
Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil. Nişân. Alâmet. İşaret.
Menzil, mekân.
Kur'ân-ı Kerim'deki her bir cümle. Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise. (Kur'ân-ı Kerim'de 6666 âyet vardır.)
azeka
Alâmet, nişan, işâret.
azk
Hurma ağacı.
Nişan, alâmet, işâret.
bayrak
Devletin belirli alâmetlerini hâvi ve belirli renklerde kare veya dikdörtgen şeklinde yapılmış olan bez. Sancak, alem.
beraat-i istihlal / beraat-i istihlâl
Güzel başlangıç, iyi alâmet.
beraat-ül istihlal / berâat-ül istihlâl
Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak. İyi bir alâmet. Güzel bir başlangıç.
Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi.
Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen
beraatü'l-istihlal / beraatü'l-istihlâl
Güzel bir alâmet, başlangıç.
cem-i müennes
Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir. Müslime(t) : Müslimât gibi.
dabbet-ül arz / dâbbet-ül arz
Hadis-i şerifle âhir zamanda olacağı haber verilen ve âhir zaman alâmetlerinden olan bir nevi mahluk.
dabbet-ül-erd / dâbbet-ül-erd
Kıyâmetin büyük alâmetlerinden. Kıyâmetin kopmasına yakın çıkacak olan bir hayvan.
dabbetü'l-arz / dâbbetü'l-arz
Kıyâmet alametlerinden olup topraktan çıkan varlık.
dabbetülarz / dâbbetülarz
Âhirzaman alâmeti olan bir yaratık.
damga
Bir şeyin üzerine işaret veya alâmet koymak.
İşaret vurulan âlet. Mühür.
deccal / deccâl
Kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri. Kıyâmete yakın çıkacağı bildirilen ve Îsâ aleyhisselâm ile hazret-i Mehdî tarafından öldürülecek olan zâlim.
delalat
(Tekili: Delâlet) Delâletler, alâmet olmalar,yol göstermeler, kılavuzluklar.
delil
İşaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey.
edille
(Tekili: Delil) Deliller, işaretler. Alâmetler. Rehberler. İsbat vasıtaları.
emarat-ı hasene
İyi alâmetler.
emare
Alâmet, işaret, nişan, iz, ip ucu, belirti.
emere
(Çoğulu: İmer) Çöllerde taştan belirlemek için yapılan alâmetler.
eser
Nişan, alâmet. Çoğulu âsârdır.
Haber, hadîs-i şerîf, Eshâb-ı kirâm ve tâbiîne âit iş, söz ve takrirler yâni görüp de mâni olmadıkları hususlar.
eser-i hayat
Hayat alâmeti, hayat eseri, hayat belirtisi.
eşrat
Nişanlar. Alâmetler. şartlar.
eşrat-ı kıyamet
Kıyamet alâmetleri.
eşrat-ı saat / eşrât-ı saat
Kıyâmet alâmetleri..
Kıyamet alâmetleri.
Kıyamet alâmet-leri.
eşratısaat / eşrâtısaat
Kıyamet alâmetleri.
eşratü's-saat / eşrâtü's-sâat
Kıyamet alâmetleri; kıyamet alâmetlerinin anlatıldığı ve yorumlandığı risale olan Beşinci Şua.
fal-i hayır / fâl-i hayır
İyi alâmet ve işaret.
fal-i hayr / fâl-i hayr
İyi alâmet ve işaret. Uğur.
İyi hâl, iyi alâmet ve işaret.
farık / fârık
(Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet.
fart
İfrat, çok aşırı olmak. Aşırılık.
Acele etmek ve ansızın gelmek.
Yollara alamet olarak konulan işâret.
fazail-simat
Alâmet ve işaretleri faziletten ibaret olan.
füruk
(Tekili: Fark) Farklar. Ayırma vasıfları. Alâmetler.
hassa
(Çoğulu: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat.
Adet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.
hayatiyet
Canlılık. Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması.
hevcele
Hiçbir işaret ve alâmet olmayan ev veya sahrâ.
Yürügen deve.
Uzun boylu, ahmak erkek.
hinas
(Tekili: Hünsâ) Kendilerinde hem erkeklik, hem de kadınlık alâmetleri bulunan kimseler.
hunsa
Hem erkek, hem de dişi olan.
Erkeklik ve dişilik alâmetlerini birlikte taşıyan bitki.
hünsa
Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse.
Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.
ihtilam / ihtilâm
Uykuda cünüb olma. Çocuğun bülûğa, ergenlik çağına ulaştığının alâmeti, işâreti.
ipucu
Mc: Emare, işaret, alâmet, delil, vesika.
işaret / işâret / اشارت
Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek.
Nişan, alâmet, belli bir iz.
Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir.
Gösterme.
(Arapça)
Alamet.
(Arapça)
İz.
(Arapça)
isr
Alâmet. Nişane.
Ayak izi.
Yol. Meslek.
Başlamak ve azimet etmek.
istavroz
Hıristiyanlığın alâmeti, işâreti sayılan şekil ve bu şekilde yapılmış put, haç.
kalla'
Beylere koğuculuk yapan yalancı.
Halk içinde tanınmak için kendine bir alâmet yapan kimse.
karine / karîne
Emâre, alâmet. Bir şeyin hakîkatine delil olan şey.
karine-i hal
Durumun gösterdiği alâmet, belirti.
kerküz
Delil, işâret, alâmet.
(Farsça)
kıyamet alametleri / kıyâmet alâmetleri
Kıyâmetin kopmasının yaklaştığına dâir Resûlullah efendimizin haber verdiği büyük ve küçük alâmetler, işâretler.
küfr alametleri / küfr alâmetleri
Kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan şeyler.
küfr-i hükmi / küfr-i hükmî
İslâmiyet'in îmânsızlık alâmeti dediği sözleri söylemek ve işleri yapmak.
levn
Renk, boya. Sıfat, nev', çeşit, tür. Bir şeyi diğerinden ayıran alâmet.
levs-ül katl
Birisini katletmekle müttehem olan şahısta, katlin nişânesi veyahut maktul ile aralarında zâhir bir düşmanlık bulunması gibi alâmet ve karineler.
lümme
Nişan. Alâmet. Damga. Nokta.
Vesvese, kuruntu.
Çok cemaat, çok kalabalık.
ma'lem
(Çoğulu: Maâlim) Eser, iz, nişan, alâmet.
mahayil
Alâmet, işaret.
(Tekili: Mahile) Hayâl eserleri.
mahile
(Çoğulu: Mahâyil) Düşünmeğe sebebiyet veren işaret, alâmet.
medlul / medlûl
Delîlin (alâmet ve işâretin) delâlet ettiği, gösterdiği şey.
meenne
Alâmet, nişan, işaret.
menair
(Menâvir) Minâreler.
Nur yerleri.
Alâmet.
menare
(Çoğulu: Menâr-Menâvir) Alâmet, işaret.
Kandil.
Minare.
menasim
(Tekili: Mensim) Yollar, tarikler, meslekler.
Alâmetler, izler, eserler, nişânlar.
mensim
(Çoğulu: Menâsim) Alâmet, işaret, nişân, iz, eser.
Yol, tarik.
Deve tırnağı.
mersum
(Resm. den) Yazılmış, çizilmiş. Alâmetli, işaretli.
An'ane, gelenek, örf ü âdât.
Adı ve bahsi geçmiş. Bahsedilmiş.
meş'ar-ül-haram / meş'ar-ül-harâm
Mekke-i mükerremede, Arafât ile Minâ arasında bulunan Müzdelife'nin sonunda Cebel-i kuzah yakınında bir yer. Meş'ar, şiâr (alâmet) yeri demektir. Meş'ar denmesi; ibâdet yeri olması; haram diye vasıflandırılması ise, hürmeti ve kıymeti sebebiyledir.
mevsim
(Çoğulu: Mevâsim) Pazar yeri.
Arap pazargâhları.
Yılın dört kısmından biri.
Zaman. Vakit. Alâmet.
mısdak
(Sıdk. dan) Bir şeyin doğru olduğunu isbata yarayan şey. Tasdik âleti.
Alâmet. Tavır. Tarz. Düstur.
Değer ölçüsü.
mübeşşirat
(Tekili: Mübeşşir) Hayırlı alâmetler.
Müjdeleyenler, hayırlı haber verenler.
müfe'at
Yılan suretinde olan alâmet.
müsevvem
Alâmetli, işaretli.
Süslü, ziynetli.
Yabana otlamaya salıverilen davar.
mütevessim
Bir şeyi çözmeğe çalışan.
Nişanlı, alâmetli ve bezenmiş kişi.
müttesim
Hususi bir nişânı veyâ âlameti olan.
nişan
İz. Nişan. Alâmet. İşaret.
(Farsça)
Yara izi.
(Farsça)
Hedef, vurulması istenen nokta.
(Farsça)
Hâtıra için dikilen taş.
(Farsça)
Taltif için verilen madalya.
(Farsça)
Evlenmeden önceki anlaşma ve karar işareti veya merasim.
(Farsça)
Tuğra.
(Farsça)
Ferman.
(Farsça)
Alâmet, işaret.
nişane / nişâne
Alâmet, işaret.
İz, alâmet, bellik.
nizal
Nişan, işaret, alâmet.
nur-i kasd
Kasd ve irâdenin nuru. Kasd ve iradeden gelen parlaklık. Bir istek ve kasıtla yapıldığına âit alâmet ışığı.
reşahat-i ihtiyar
İstekle yapılma alâmetleri. İhtiyar sızıntısı, yâni bir irade ve tercih ile yapıldığını gösteren alâmetler.
resm
(Resim) Yazma, çizme, desen.
Eser, iz, nişan, alâmet.
Suret.
Tertib. Tarz, üslub.
Fotoğraf resmi.
Âdet, usul, tavır, davranış.
Alay, merâsim.
Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
şahadet
(Şehâdet) Şâhidlik.
Bir şeyin doğruluğuna inanmak.
Delâlet. Alâmet, işaret, iz.
Allah (C.C.) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik.
şeair / şeâir / شعائر
(Tekili: Şiâr) Âdetler, İslâm işaretleri. İslâmlara ait kaideler. Allah'ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi. Bunlara Şeair-i İslâmiye denir. Bütün müslümanlarla alâkalı mes'eleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir.
İslâmî alâmetler, semboller, âdetler.
İslamiyet alametleri.
şeayir
(Tekili: Şâire) Hac için hazırlanan nişanlı kurbanlar. Şâireler. Safâ. Merve, Mina ve Arafat gibi, menâsik-i haccın edâ edilecek yerleri ve dinin alâmetleri. Menâsik ve âyin rüsumu.
sef'
Alâmet. İşaret.
Yandırmak.
Kara etmek.
Çekmek.
şerat
(Çoğulu: Eşrât) Alâmet, iz, işâret, nişân.
Bir şeyin en bayağı ve âdisi.
şeret
(Çoğulu: Eşrât) Alâmet. İşaret, belirti.
şiar / şiâr / شِعَارْ
Alâmet, sembol.
şiar-ı medeniyet
Medeniyet alâmeti, sembolü.
şiar-ı raz / şiar-ı râz
Sırların şiarı, sırları gizleyen perde, alamet, belirti.
şicar
Kapı ardına koyup sürgü olarak kullanılan ağaç.
Kiremit tahtası altına konulup çakılan ağaç.
Kapı ağacı.
Deve alâmetlerinden bir alâmet.
sıdar
Küçük gömlek.
Başa örttükleri bez, baş örtüsü.
Devenin göğsünde olan nişan ve alâmet.
şie
Alâmet, işaret, nişan.
sıfat
Bir kimse veya şeyin hal ve vasfı, keyfiyeti.
Suret, çehre, yüz. Nişan, alâmet.
Bir şeyin keyfiyetini izah için kullanılan kelime.
sima
Yüz, çehre. Beniz.
Eser, alâmet.
simat
Damga, iz. Nişan, alâmet.
sime
(Çoğulu: Simât) Damga, alâmet, nişan.
simya
Nişan, işâret, alâmet.
sita'
Deve boynunda uzunluğuna olan alâmet.
Ev direği.
sudagi / sudagî
Zülüfte olan nişan ve alâmet.
şükrane / şükrâne / شكرانه
Teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
(Arapça - Farsça)
sure
Kur'an-ı Kerim'in 114 bölümünden her biri.
Derece.
Duracak yer. Menzilet.
Şeref ve şan.
Güzel inşa edilmiş bina. Sur.
Refi'.
Alâmet, nişan.
te'nis
Bir kelimenin sonuna te'nis alâmeti olan ( ) ilâve ederek müennes yapmak.
tefe'ül
Bir şeyi uğur saymak, hayıra yormak, bir hâdiseyi hayra alâmet, işâret olarak görmek. Tefe'ülün mukâbili (zıddı) teşe'üm yâni uğursuz saymaktır.
Falcılık.
terziz
Kâğıda nişan ve alâmet etmek, işaret koymak.
tesbih
Allahü teâlâyı, O'na yakışmayan her şeyden ve mahlûkların (yaratılmışların) alâmetlerinden ve yok olmaktan tenzîh ve takdîs etmek, yâni uzak tutmak mânâsına "Sübhânallah" sözü ve benzerleri.
Namaz kılmak.
Namazdan sonra, Sübhânallah, Elhamdülillah ve Allahü ekber cümleleri sö
tevki'
Alâmet, işaret, belirti, nişan.
Sultan.
Kılıca nakış yapmak.
u'lume
(Çoğulu: Eâlim) Alâmet, işaret, nişan.
urum
(Urume) Alâmet, nişane.
Kök, dip.
Başın tepesi.
visam
(Tekili: Vesim) Damgalılar. Alâmetlenmiş olanlar.
Güzel yüzlü olanlar.
Rastıklılar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
iştirak
Effak
tasv
Na-reva
mukall
na-mesbuk
bast
Musevves
Ammus
şari'
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
alamet
le'm
kasir
Avdet
şaka
hâbe
CAGIRMAK
mus
isman
Mütala