Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
alaş
ifadesini içeren
142
kelime bulundu...
a'la-d derecat
Derecelerin en alâsı, en yükseği.
atlas
(Tekili: Talas) Eskitmeler, yıpratmalar.
Eski, aşındırılmış, yıpranmış.
aziş
Talaş, yonga, ağaç ve tahta kırığı.
(Farsça)
Eşik tahtası.
(Farsça)
bahs
Kazmak.
Ayırmak.
Saçmak.
Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma. Konuşulan şey.
Teftiş.
Söz münazarası, muaraza, mübahese.
Bir mevzû hakkında tafsilât, açıklama.
İddialaşma.
banket
Bir otomobili uçtan uca kaplayan ve tek parçadan ibaret olan oturacak yer.
Karayollarında asfaltın her iki yanındaki balastlı kısım.
belul
Kurtulma. Hastalıkdan, marazdan kurtulma. Halâs olma.
büra'
Ağaç yongası. Törpüden çıkan talaş.
bürabe
Kalem yongası, törpüden çıkan talaş.
bürade
Eğeden çıkan talaş ki, "bürâde-i zeheb, bürâde-i fizza ve bürâde-i hadid" denir.
diger-gun
Değişmiş, başkalaşmış, bozuk.
(Farsça)
enbire
Üzeri toprakla sıvalı olan damlarda sıvanın altına konulan çalı, saz, talaş gibi şeyler.
(Farsça)
endave
Sıvacı malası.
(Farsça)
Şikâyet.
(Farsça)
eskimo
Grönland, Alaska ve Kuzey Kanada'da yaşayan bir kavmin adı.
fals
Halâs etmek, kurtarmak.
far'
Budak ve ağaç başı.
Her şeyin alâsı. İyisi.
Her kavmin şereflisi.
felsefe
Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
İlm-i hikmet.
Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
Herkesin hususi fikri. M
fikak
Halas, kurtulma.
Bir şeyin karşılığında verilen şey.
halas / halâs / خلاص
Kurtuluş, kurtulma.
(Arapça)
Halâs bulmak:
Kurtulmak.
(Arapça)
Halâs olmak:
Kurtulmak.
(Arapça)
halita / halîta / خليطه
Karışım.
(Arapça)
Alaşım.
(Arapça)
hallisna / hallisnâ
Bizi halâs eyle, bizi kurtar (meâlinde duâ.)
hezl / هزل
Şaka, şakalaşma.
(Arapça)
hiccet-ül veda' / hiccet-ül vedâ'
Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dâr-ı âhirete teşrifinden bir sene evvelki son vedâlaşma haccı.
hıls
(Çoğulu: Ahlâs) Yünden veya kıldan yapılan ve palas denilen döşek.
Büyük ve kuvvetli olan dişi deve.
hükake
Kazılan şeyin kazıntısı, talaşı veya yongası.
ıd'af
Zayıf etmek, zayıflamak.
Muzaaf etmek, fazlalaştırmak. İki kat yapmak.
iksar
(Kesret. den) Çoğaltma, fazlalaştırma, arttırma.
inhidaş
Dalaşma, hırlaşma (köpek).
inkaz
Kurtarma. Kurtarılma. Halâs etme.
irba'
(Ribâ. dan) Çoğaltma, artırma, fazlalaştırma.
Faize verip artırma. (Haramdır)
istihalat
(Tekili: İstihale) Değişmeler, başkalaşmalar.
istihale / istihâle / استحاله
Bir şeyin terkib ve asıl şeklinin başka hâle değişmesi. Başkalaşmak.
Mümkün olmayış, imkânsızlık.
Başkalaşma.
Başkalaşım, değişim.
(Arapça)
İmkansızlık.
(Arapça)
istihale-i in'ikasiye / istihâle-i in'ikâsiye
Yansımanın başkalaşması, farklı bir keyfiyet alması.
kanun-u tebeddül ve tagayyür
Başkalaşım ve değişim kanunu.
kaşkaşa
Bir şeyin kabuğunu soymak.
Hasta iyi olmak.
Halâs etmek, kurtarmak.
Uyandırmak.
kıt'
(Çoğulu: Aktâ-Aktu) Deve palası.
Yük üstüne örttükleri palas.
Gecenin bir miktarı.
Yassı ve büyük olan ok temreni.
kuta'
(Çoğulu: Kutâ-Kutevât) Atın arkalaşacak yeri.
Bağırtlak kuşu.
mahlas
Nâm. Lâkab. Bazı muharrirlerde olduğu gibi, isme ilâve edilen başka bir isim.
Halâs olacak, kurtulacak yer.
male
Duvarcı malası.
(Farsça)
maruz-u tagayyür
Başkalaşmaya ve değişmeye maruz.
mefaz
Feyz, halâs, zafer.
Korkulardan, acılardan kurtulup murada ermek.
melce'
Sığınılacak yer. Halas olacak, kurtulacak yer.
memzuc
Bitişik. Karışık. Karışmış. Birlik olmuş. Birbirine mezc olmuş.
Şakalaşmak.
Oynamak.
mencat
Kurtulma, necât bulma. Halâs olma.
mevadd-ı ihtilaf / mevadd-ı ihtilâf
İhtilâfa sebep olan maddeler; parçalanma, değişim, başkalaşım ve uyuşmazlık gibi sonuçlara sebep olan maddeler.
muayyen
Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, karalaştırılmış.
müdaabe
(Müdâabet) Karşılıklı takılma, lâtife yapma, şakalaşma.
müfakehe
Şakalaşma, lâtife yapma.
müfavasa
Ayırmak.
Halâs etmek.
müferres
Farsçalaştırılmış.
müfid / müfîd
İfâde eden, meramı güzel anlatan.
Mânalı, mânidâr.
Faydalı, faydayı mucib olan.
Mütâlâsından istifade olunan.
müfsid
İfsad eden, fenalaştıran. Bozan.
Başlanmış ibadeti bozan.
Nifak koyan, fesad ilka eden. (Hiç bir müfsid, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut, bâtılı hak görür. Evet kimse demez "ayranım ekşidir." Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz tic
mugayyer
(Gayr. dan) Değiştirilmiş, başkalaştırılmış. Tağyir edilmiş.
mugazele
(Ga, uzun okunur) Aşıkane şakalaşma, lâtifeleşme.
muhallis
(Halâs. dan) Kurtaran, halâs kılan, tahlis eden.
müharese
Yırtışıp dalaşmak.
mükalebe / mükâlebe
(Kelb. den) (Köpekler gibi) dalaşma.
mülatafa
(Mülâtefe) (Lutf. dan) Birbirine lâtife etmek. Şakalaşmak. İltifat etmek. Güzel muâmele.
mülatafat
(Tekili: Mülâtafa) Lâtifeler, mülâtafa etmeler, şakalaşmalar.
mülatafe / mülâtafe
Lâtifede bulunma, espiri yapmak, edep sınırlarını aşmadan şaka ile takılma, karşılıklı şakalaşma.
mülatefe / mülâtefe
Lâtifeleşme, şakalaşma.
mülmi'
Abanoz ağacının âlâsı.
Birbirine karışmış nesne.
mümazaha
Lâtife yapma, şakalaşma.
münecci
Halaskâr, kurtarıcı.
mürazat
Rızâlaşmak, râzı olmak.
musafaha / musâfaha / مصافحه
Tokalaşma; kucaklaşma.
El sıkışmak. Tokalaşmak.
Muhabbetini, arkadaşlığını, sevgisini izhar etmek.
Tokalaşma.
Tokalaşma.
(Arapça)
Musâfaha etmek:
Tokalaşmak, el sıkışmak.
(Arapça)
müstahlas
(Halâs. dan) Kurtarılmış, halâs edilmiş.
müstahlis
(Halâs. dan) Kurtaran, halâs eden. Kurtarıcı.
mutayebat
(Tekili: Mutâyebe) Eğlenceli hikâyeler. Fıkralar.
Şakalaşmalar, lâtife yapmalar.
mutayebe / مطایبه
Lâtifeleşme, şakalaşma.
Şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
(Arapça)
mütegayyir / مُتَغَيِّرْ
Başkalaşan, değişken.
Başkalaşan.
mütehallis
(Hulus. dan) Kurtulan, halâs bulan.
İkinci olarak başka bir ad takınan. Mahlâs alan.
mütehariş
Hırıldaşıp dalaşan, tehârüş eden.
mütehaşşin
Sertlik gösteren, kabalaşan.
mütemazih
Şakalaşan, birbirine lâtife ve şaka yapan.
mütevafir
(Vüfur. dan) Çoğalan, bollanan, fazlalaşan.
muvadaa
Düşmanlığı bırakıp barışma. Adaveti bırakıp sulh etme.
Vedâlaşma.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
nakz
Halâs olmak, kurtulmak.
namus
Irz, iffet, edeb, hayâ.
Şeriat.
Melâike.
İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
Nizam.
Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki
neca
Evmek. Acele etmek.
Halâs olmak, kurtulmak.
necr
Ağaç yonmak.
Şiddetli sevk.
Asıl.
Renk.
Halâs, kurtuluş.
ni'me-l matlub
Tam aradığımız. İsteyip aradığımızın en âlâsı.
nüch
Zafer bulmak. Hâlâs olmak. Kurtulmak. İhtiyaçlarını giderip zafer bulmak.
nühate
Yonga. Talaş.
nüşare
Kesilen ağaçtan dökülen talaş, yonga.
pedrud
Vedâlaşma.
(Farsça)
reha
Kurtuluş, kurtulma. Halâs.
(Farsça)
Urfa şehrinin eski ismi.
(Farsça)
rehayi / rehayî
Kurtulma, halâs, necat.
(Farsça)
safka
Bir satış anında müşteri ile satıcının tokalaşarak, "hayrını gör" demeleri.
Yapılan satış.
şeafe
(Çoğulu: Şüuf-Şiâf-Şeafât) Dağ başı.
Her nesnenin âlâsı ve üstü.
şelil
(Çoğulu: Eşille) Deve ve at ardına yapılan palas.
Çok sulu dere ortası.
Kısa gömlek.
serah
Kıl taramak.
Halâs etmek.
Davar gütmek.
Eşini boşamak.
serh
Kıl taramak.
Halâs etmek, kurtarmak.
Uzun, büyük ağaç.
Güdülen davar ve sığır sürüsü.
Otlak, mera.
İrsal etmek.
sulsul
(Çoğulu: Salâsıl) Üveyik kuşu.
ta'rib / ta'rîb / تعریب
Arapçalaştırma.
(Arapça)
Ta'rîb edilmek:
Arapçalaştırılmak.
(Arapça)
Ta'rîb etmek:
Arapçalaştırmak.
(Arapça)
tafassi
Halâs olmak, kurtulmak.
tafsiye
Halâs etmek, kurtarmak.
tagayyür
Değişmek. Başkalaşmak.
Bozulmak. Renk değiştirmek.
Kokmak.
Başkalaşma, dönüşme.
tağayyür
Başkalaşma, değişikliğe uğrama.
tagayyür / تغير
Değişme, başkalaşma.
(Arapça)
tağayyur / تغير
Başkalaşma.
tagayyür / تَغَيُّرْ
Başkalaşma.
tagayyürat / tagayyürât
(Tekili: Tagayyür) Başkalaşmalar, bozulmalar. Değişmeler.
Başkalaşmalar.
tağayyürat
Başkalaşmalar, değişmeler.
tagayyürat-ı alem / tagayyürât-ı âlem
Âlemdeki değişmeler, başkalaşmalar.
tagliz
(Gılzet. den) Kabalaştırma. Kaba ve galiz yapma.
Kaba söyleme.
Pahalanma.
tagyir
Başkalaştırma. Değiştirme. Bozma.
İyiden kötüye değiştirme.
tağyir / tağyîr / تغيير / تَغْي۪يرْ
Başkalaştırma, değiştirme, bozma.
Değiştirme, başkalaştırma.
(Arapça)
Tağyîr edilmek:
Değiştirilmek.
(Arapça)
Tağyîr etmek:
Değiştirmek.
(Arapça)
Başkalaştırma.
tagyirat / tagyirât
(Tekili: Tagyir) Değiştirmeler, başkalaştırmalar; bozmalar.
tahallüs
Halâs olmak. Kurtulmak.
Edb: şiirde mahlâs kullanmak.
tahammür / تخمر
Mayalaşma.
(Arapça)
tahlis
Kurtarmak. Halâs etmek.
Bir şeyin özünü, hülâsasını almak.
tebeddül
Başkalaşmak. Değişmek.
Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek.
tebeddül etme
Başkalaşma, değişme.
tecebbür
Zorbalaşma.
tefakkur
(Fakr. dan) Fakirleşme. Fukaralaşma.
tefaküh
(Fâkihe. den) Birbirlerine karşılıklı yemiş atma.
Mc: Şakalaşma.
tefellüt
Halâs olmak, kurtulmak.
Aniden bağından boşanmak.
tefkik
Birbirinden ayırmak.
Halâs etmek, kurtarmak.
tegayyür / تغير
Başkalaşma, dönüşme.
Değişme, başkalaşma.
(Arapça)
Tegayyür etmek:
Değişmek, başkalaşmak.
(Arapça)
tegayyür-ü alem / tegayyür-ü âlem
Dünyanın değişmesi, başkalaşması.
tegayyürat / tegayyürât
Başkalaşmalar.
Başkalaşmalar, değişmeler.
teharüş
Hırıldaşıp dalaşma.
tehnid
Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek.
temazüc
Birbiriyle karışmak.
Şakalaşma.
temazuh
Şakalaşmak.
temellus
Halâs olmak, kurtulmak.
temhis
İmtihan ve tecrübe etme.
Halâs etme.
temtit
"Ekber" derken bir elif fazlalaştırıp "ekbâr" demek.
Med edip çekmek.
tenakkuz
Halâs olmak, kurtulmak.
tenazu'
Kavgalaşmak, çekişmek. Birbirine husumet etmek.
tensil
Halâs olmak, kurtulmak.
tereffu'
Yükseğe çıkmak. Yukarı kalkmak.
Fazlalaşmak.
teşeyyu'
Şiilik taslamak. Şii olma.
Vedalaşmak.
Ardınca ve peşinden gitmek.
tesrih
Talâk. Boşanma, ayrılma.
Halâs etme, kurtarma.
Bırakma, salıverme.
Kıl tarama.
Asan etme, kolaylaştırma.
tezahür
Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş.
Birbirini korumak, birbirine arka olmak.
Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek.
Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.
tezyid
Artırma, çoğaltma, fazlalaştırma.
tezyid-i lezzet
Lezzeti arttırma, fazlalaştırma.
til'
Etrafına çok iltifat eden kişi. Etrafdakilerle şakalaşan kimse.
vareste / vâreste
Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş.
(Farsça)
Rahat, serbest.
(Farsça)
Afvedilmiş, halâs bulmuş, kurtulmuş, rahat, serbest.
varestegi / varestegî
Kurtulma, halâs bulma.
(Farsça)
Rahatlık, serbestlik.
(Farsça)
İlişiksizlik.
(Farsça)
yesteur
Medine yakınında bir yer.
Deve sağrısına yapılan palas.
Belâ.
Bâtıl.
Misvak ağacı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mücellid
temmim
be
DEDEKTİF
Madar
Servet-i Fünun
VESVESE
Bir
منبر
pür-zünub
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
alaş
sevilen
ürün
Saklı
Cok guzel
Rüşd
defne
Çeviri
SİKİŞ
yeşil ağaç