REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te akcı ifadesini içeren 46 kelime bulundu...

ahlakiyun / ahlâkiyûn / اخلاقيون

  • Ahlakçılar. (Arapça)

atardamar

  • Tıb: Kanın, kalbden vücudun her tarafına (akciğerlere de) gitmesine yarayan damar. Şiryan.

avene / عونه

  • Yardakçılar, avene. (Arapça)

bilsam

  • Zâtülcenb, akciğer zarı iltihabı. (Farsça)

bisinoz

  • yun. Pamuk işçilerinde görünen, pamuk tozlarının sebebiyet verdiği bir akciğer hastalığı.

bronş

  • yun. Tıb: Nefes borusunun akciğerlere giden iki kolundan her birinin adı.

çalbus

  • Dalkavuk, yaltakçı. (Farsça)

çaplus

  • Dalkavuk, yaltakçı. (Farsça)

çerbzeban / çerbzebân / چرب زبان

  • Yaltakçı. (Farsça)
  • Ağzı laf yapan. (Farsça)

dalkavuk

  • Eline maddî menfaatler, para vesaire geçirmek için yaltakçılık ve soytarılık edip kendi vakar ve haysiyetini muhafaza etmeyen adam. (Türkçe)

direv-ger

  • Ekin biçen, orakçı. (Farsça)

enişe

  • Hafiye, gizli polis. (Farsça)
  • Casus. Gizli haberler öğrenerek veya sırları çözerek düşmanlara haber veren kimse. (Farsça)
  • Dalkavuk, yaltakçı. (Farsça)

ettar

  • Kasnakçı.

evşen

  • Yaltakçı, dalkavuk.

harahir

  • (Tekili: Harhara) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar.
  • Uykuda iken horlamalar.

hassad / hassâd / حصاد

  • Orakçı, ekin biçen.
  • Orakçı. (Arapça)

havan

  • İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap.
  • Tütün kesmekte kullanılan makine.
  • Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse.
  • Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet.
  • İçine çuku

hıçkırık

  • t. Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması.
  • Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama.

intifaah-ı rie / intifaâh-ı rie

  • Akciğerin şişmesi.

kasaba

  • (Çoğulu: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş.
  • Küçük şehir. Çarşısı olan büyük köy.
  • Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure.

kehf

  • Mağara, in. Sığınacak yer altı.
  • Tıb: Verem hastalığında akciğerde açılan oyuk.

kuze-ger

  • Çömlekçi, bardakçı. (Farsça)

mecnub

  • Güney rüzgârı yetişen kişi.
  • Akciğer zarı iltihabı olan kişi.

meşşat

  • Tarak yapan, tarakçı.
  • Süsleyen, tarayan.

müdahene / مداهنه

  • Yağcılık, yardakçılık. (Arapça)

müdaheneci / müdâheneci

  • Dalkavuk, yaltakçı.

mütebasbıs / متبصبص

  • Yaltakçı, yardakçı. (Arapça)

mütemellik / متملك

  • Dalkavuk, yardakçı. (Arapça)

nizezen

  • Mızrakla vuran. (Farsça)
  • Mızrakçı. (Farsça)

perestaran / perestarân

  • (Tekili: Perestar) Kullar, köleler. (Farsça)
  • Hizmetçiler. (Farsça)
  • Dalkavuklar, yaltakçılık yapanlar. (Farsça)
  • Tapanlar, tapıcılar. (Farsça)

ree

  • Akciğer.

remmah

  • Mızrakçı, süngücü.

riat

  • (Tekili: Rie) Akciğerler.

rie / رئه

  • Akciğer.
  • Akciğer. (Arapça)

rieteyn

  • İki akciğer.

rimahat

  • Mızrakçılık sanatı.

şanesaz / şanesâz

  • Tarak yapan, tarakçı. (Farsça)

sekkak

  • Bıçakçı, çakıcı.

sillürrie / سل الرئه

  • Akciğer veremi. (Arapça)

suhaf

  • Akciğer veremi.

şüs / شس

  • Akciğer. (Farsça)
  • Akciğer. (Farsça)

tabasbus / تبصبص

  • Yardakçılık, yaltaklanma. (Arapça)
  • Tabasbus etmek: Yaltaklanmak. (Arapça)

zat-ül cenb / zât-ül cenb

  • Yan zarı iltihab. Akciğer zarı iltihabı.

zat-ür rie / zât-ür rie

  • Akciğer zarı iltihabı.

zatülcenb / zâtülcenb / ذات الجنب

  • (Zât-ül cenb) Tıb: Akciğer zarı iltihabı. Akciğer veremi.
  • Akciğer zarı iltihabı, zatülcenp. (Arapça)

zatürrie / zâtürrie / ذات الرئه

  • Zatürriye, akciğer iltihabı. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın