REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te acı, ifadesini içeren 85 kelime bulundu...

ar'ar

  • Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi.
  • Mc: Güzelin boyu bosu.

arazi-i muhtekere / arâzi-i muhtekere

  • Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi. (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur.)

ateşi / âteşî / آتشى

  • Ateşli. (Farsça)
  • Öfkeli, kızgın. (Farsça)
  • Acı, dokunaklı. (Farsça)
  • Cehennemlik. (Farsça)

azap / azâp

  • Acı, sıkıntı.

baziguş / bazigûş

  • Lâtifeci, şakacı, şen kimse. (Farsça)

berri / berrî

  • Karacı, karada olan.

beşi'

  • Tadı fena olan çirkin şey; acı, ekşi.

bezle-baz / bezle-bâz

  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)

bezzaz / بزبز

  • Manifaturacı, kumaşçı. (Arapça)

bostan

  • (Bustan) Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi. (Farsça)
  • Kavun, karpuz. (Farsça)

caris

  • Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü. Çala çaldıran.

cassas

  • Sıvacı, kireççi.

celu

  • Şakacı, lâtifeci kimse. (Farsça)
  • Kebap şişi. (Farsça)

ceng-cu / ceng-cû

  • Kavgacı, dövüşçü, cenkçi. (Farsça)

cüllah / cüllâh / جلاه

  • Dokumacı, çulhacı. (Arapça)

dai / dâî

  • Duacı, çağıran.

damen-gir

  • Eteğe yapışan, etek tutan. (Farsça)
  • Dâvacı, hasım, şikâyetçi. (Farsça)

damengir / dâmengîr / دامن گير

  • Davacı, şikayetçi. (Farsça)
  • Eteğe sarılan. (Farsça)

deva-yı illet

  • Hastalığın ilâcı, çaresi.

dildil

  • Iztırab, acı, elem, sıkıntı, azab. İnilti. (Farsça)

duagu / duâgû / دعاگو

  • Duacı, dua eden. (Arapça - Farsça)

eddai / eddâî

  • Belli bir duacı, duacınız.

ehl-i garet

  • Yağmacı, çapulcu.

elem / الم

  • Acı, keder, sıkıntı.
  • Acı, üzüntü. (Arapça)

elem-i fikri / elem-i fikrî

  • Düşünceye ait acı, düşünceyle ilgili acı, keder.

elem-i manevi / elem-i mânevî

  • Mânevî acı, vicdan azabı.

elim / elîm / اليم

  • Acı, acıklı. (Arapça)

elime / elîme / اليمه

  • Acı, acıklı. (Arapça)

eskef

  • (Çoğulu: Esâkif) Kunduracı, eskici.

esum

  • Çok yalancı, iftiracı, kabahatli ve günahkâr olan adam.

gammaz

  • "Gamz"dan. İftiracı, fitne koğucu. Birine iftira ederek zarar veren kimse.

gaye-i dünya

  • Dünyanın amacı, hedefi.

gaye-i hayal

  • Hayalin amacı, hedefi.

gulyabani / gûlyabânî

  • Masallarda sözü edilen hayâlî varlık, umacı, dev.

hakkak

  • Hokkacı, kutucu.

harika / harîka

  • Acı, sızı.
  • Bulâmaç. Yulaf lâpası.

harrat

  • Doğramacı, çıkrıkçı. Tornacı.

hatib / hatîb

  • Konuşmacı, hatip.

hengame-gir / hengâme-gir

  • Meddah, oyuncu. Hikâye söyleyici, hokkabaz. (Farsça)
  • Diş macunu, leke tozu gibi şeyler satan çığırtkanlar. (Farsça)
  • Kavgacı, gürültücü. (Farsça)

himayet damarı

  • Koruma mizacı, huyu.

huc

  • Horoz ibiği. (Farsça)
  • Kuş tacı, ibik. (Farsça)
  • Koç. (Farsça)
  • Horoz ibiği adlı bir çiçek. (Farsça)

hüsran

  • Zarar, ziyan.
  • Beklenilenin elde edilememesinden duyulan acı, mahrumiyet acısı.

irkan

  • Kına yakma, kına sürme.
  • Safran ağacı, kızılağaç.
  • Tıb: Sarılık hastalığı.

ıstırab / اضطراب

  • Acı, ızdırap. (Arapça)

ıztırab / ıztırâb

  • Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azab.
  • Acı, darlık, sıkıntı.

kahır

  • Aşırı üzüntü, acı, keder.
  • Ezici davranış, zulüm.
  • Baskı ile iş gördürme, zorlama.

kectab'

  • Mizacı, tabiatı ters olan kimse, aksi. (Farsça)

kıssaperdaz / kıssaperdâz

  • Hikâye düzen kişi. Kıssacı, masalcı. (Farsça)

latifeperdaz

  • Şakacı, lâtifeci. Lâtife yapan. (Farsça)

live / lîve

  • Aldatıcı, dolandırıcı. (Farsça)
  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)
  • Çevik, atılgan. (Farsça)

mihnet / محنت

  • Sıkıntı, acı, dert. (Arapça)

muarız / muârız

  • Muarazacı, muhalif, çekişen, tartışan.

müddei / müddeî

  • İddiacı, davacı.

muhakkık / محقق

  • Araştırmacı, tahkik edici. (Arapça)

mülatıf

  • Lâtife eden, şakacı, lâtifeci.

münazır / münâzır

  • Münâzaracı, tartışmacı.

müşariz

  • Huysuz, kavgacı, gürültücü.

nef'iyyet

  • (Nef'î) Fls: Faydacı, faydacılık.

nehhab

  • (Nehb. den) Yağmacı, çapulcu.

nehib

  • (Nehb. den) Korku, dehşet, ürküntü.
  • Yağmacı, çapulcu.

parule

  • Şakacı, lâtifeci. (Farsça)
  • Yonga. (Farsça)
  • Hayırsız ve işe yaramaz kişi. (Farsça)

pota

  • Toprak veya mâdenden yapılmış, kimyacı, eczâcı, mâdenci veya kuyumcu âletlerindendir. Altın, gümüş ve benzeri mâdenlerin eritilimesine mahsustur. (Farsça)

rezmyuz

  • Savaşçı, kavgacı, muhârib. (Farsça)

ruşengir

  • Cilâcı, parlatıcı.

şecere-i küfriye

  • Küfür ağacı, ağaç gibi dal budak vermiş olan inkâr.

şecere-i risalet

  • Peygamberlik ağacı, Hz. Âdem'den gelen peygamberlik zinciri.

şecere-i tubaa / şecere-i tubaâ

  • Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı.

şefaatçı

  • Allah'ın lütuf ve ihsanıyla aracı, vesile olan.

sühulet / sühûlet

  • Kolaylık, kolaylık aracı, yavaşlık, nazik muamele, elverişli, kullanışlı, paraca kolaylık.

tabiat-ı arap

  • Arap milletinin kendine özel yapısı, mizacı, karakteri.

talanger

  • Yağmacı, talancı, çapulcu. (Farsça)

tarac-ger / târâc-ger

  • Yağmacı, çapulcu. (Farsça)

tiryak-ı marazi'l-bid'a / tiryâk-ı marazi'l-bid'a

  • İslâmiyet'in aslında olmayıp sonradan dine sokulan, Kur'ân'a ve sünnete aykırı mânevî hastalıkların ilâcı, panzehiri; On Birinci Lem'a.

tiryaku marazı'l-bid'a

  • İslâmiyetin aslında olmayıp sonradan dine sokulan, Kur'ân'a ve Sünnete muhalif manevî hastalıkların ilâcı, panzehiri.

tuba-i hilkat

  • Hilkat ağacı, hilkat tubası. Kâinat, teşbih yapılarak tuba ağacına benzetilmiştir.

üştülümkar / üştülümkâr

  • Kavgacı, gürültücü. (Farsça)

vasıta-i irtibat

  • İrtibat, bağlanma aracı, vesilesi.

vesile / وسيله

  • Aracı, sebeb.

vesile-i esaret / vesile-i esâret

  • Kölelik aracı, sebebi.

yağmager

  • (Çoğulu: Yağmagerân) Çapulcu, yağmacı, zorba. (Farsça)

zaviye / zâviye

  • Açı, tekke, dergâh.

zehr-abe

  • Acı ve zehir gibi su. Zehirli su. (Farsça)
  • Mc: Acı, acılık. (Farsça)

zehr-amiz

  • Acı, zehirli. (Farsça)

zehr-bar

  • Pek acı, zehir saçan. (Farsça)

zehrin

  • Pek acı, zehir gibi. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın