REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Zah kelimesini içeren 54 kelime bulundu...

alak

  • Zahmet, meşakkat gidermek.

alem-i gayb / âlem-i gayb

  • Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem. Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.

ambar

  • Zahire ve kuru gıdaları koymaya yarayan büyük depo.

ana' / anâ'

  • Zahmet, meşakkat, güçlük, zorluk.

azf

  • Zâhidlik. Nefsini bir şeyden döndürmek.

belec

  • Zâhir ve rûşen olmak. Gözükmek.

beruz / berûz

  • Zâhir olmak, zuhur etmek, görünmek.

büluc

  • Zâhir olmak, gözükmek. Parlamak, ruşen olmak.

bürhin

  • Zahmet, güçlük, zorluk.

büruz / bürûz

  • Zâhir olma, belirme, meydana çıkma. Çıkmak.
  • Zâhir olmak. Görünmek, ortaya çıkmak. Olgun bir velînin sevenlerinde bâzı sıfatlarının zâhir olması, görünmesi.

cehvere

  • Zâhir olmak, görünmek.

dahv

  • Zâhir olmak, görünmek.

fakıa

  • Zahmet, meşakkat.

galle-füruş

  • Zahireci, zahire ve hububat satan. (Farsça)

hakhaka

  • Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak.

hashas

  • Zâhir olma, açık ve âşikâr olma, görünme.

havass-ı (hamse-i) zahire / havass-ı (hamse-i) zâhire

  • Zâhirî beş duygu: Tatmak, görmek, işitmek, koklamak, dokunup duymak.

havass-ı hamse-i zahiri / havass-ı hamse-i zâhirî

  • Zahirî beş duyu; tatma, görme, işitme, koklama, dokunma.

havass-ı zahiriye / havâss-ı zâhiriye

  • Zahirî duyular, beş duyu organı.

hiss-i zahir / hiss-i zâhir

  • Zâhirde ve varlığın dış yüzünde olanları kavrayan hisler, duyular; görme, işitme, tatma duyuları gibi (Varlığın mânâ boyutu ile ilgili sezgi ve ihtisaslara vesile olan aklî, rûhî, kalbî, vicdanî hislere hiss-i bâtın denir.).

hükema ve ulema-yı zahiri / hükemâ ve ulemâ-yı zâhirî

  • Zahire ve dış görünüşe göre hüküm veren alimler ve filozoflar.

i'na

  • Zahmete uğramak.

ihtiyar-ı zahmet

  • Zahmet ve meşakkate katlanma.

kartabus

  • Zahmet, meşakkat.

kelepir

  • Zahmetsiz, ücretsiz, çok ucuz ele geçen.

kenaz

  • Zahire vakti.

kırtit / kırtît

  • Zahmet meşakkat.

külfet / كُلْفَتْ

  • Zahmet, zor iş.
  • Zahmet.

külfetsiz

  • Zahmetsiz.

lüheym

  • Zahmet, meşakkat.

mermeris / mermerîs

  • Zahmet, meşakkat.

meşakkat / مشقت

  • Zahmet. Sıkıntı. Güçlük. Zorluk.
  • Zahmet, güçlük, zorluk, sıkıntı.
  • Zahmet, zorluk, sıkıntı.
  • Zahmet.

mezahim / mezâhim

  • Zahmetler. Sıkıntılar. Belâlar.
  • Zahmetler, sıkıntılar.
  • Zahmetler, zorluklar.

mihnet / مِحْنَتْ

  • Zahmet.

mualecesiz / muâlecesiz

  • Zahmetsiz, sıkıntısız.

muhadiş

  • Zahmet, ıztırab ve sıkıntı verici. Tırmalayıcı.

mukasat

  • Zahmet ve eziyet çekme.

mül'e

  • Zâhidlik, muttakilik, sofilik.

müteanni

  • Zahmetli ve zor olan bir işi üzerine alan. Zahmet çeken.

mütekellif

  • Zahmetli iş tutan, külfetli işe girişen.

müzahamesiz

  • Zahmet çekmeden.

müzahemetsiz

  • Zahmet ve zorluğu olmayan.

müzahim

  • Zahmet ve sıkıntı veren. Zıt gelen.

şühre

  • Zahir ve vâzıh olmak. Görünmek. Açık olmak.

tahakküm-ü zahiri / tahakküm-ü zâhirî

  • Zahirî olan egemenlik; akıl ve gönlü dışlayarak insanlara hükmetme.

teanni

  • Zahmet çekme.

tekellüf

  • Zahmet.

tekellüflü

  • Zahmetli, zoraki.

tekellüfsüz

  • Zahmetsiz.

terettül

  • Zâhir olmak, görünmek.

vücud-u harici / vücud-u hâricî

  • Zâhir, ademden çıkmış olan. İlmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan. Maddî varlık, cismanî eşya.

zahair / zahâir / ذخائر

  • Zahireler. (Arapça)

zahidane / zahidâne / zâhidâne / زاهدانه

  • Zahide yakışır surette. Ehl-i takva gibi. (Farsça)
  • Zahitçe. (Arapça - Farsça)

zahiriyyun

  • Zahirciler, dış görünüşe aldananlar, dışa yansıyan yönlere göre hüküm verenler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın