Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Zülüm
ifadesini içeren
108
kelime bulundu...
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
adil / âdil
Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen.
Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman.
adiyat / âdiyât
(Adiv. den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek. (At, deve v.s. koşanların hepsine ıtlak olunabilir.)
Mc: Düşmanlık, zulüm.
Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat.
Uzaklık. (Kamus)
adl
Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk.
Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek.
Meyletmek.
anarşizm
Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye. Anarşistlik. İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü.
asef
(Asf) Büyük kadeh.
Bir şeyi almak.
Yoldan çıkmak. Zulüm eylemek. Körü körüne gitmek.
Birisini istihdâm eylemek. Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek.
Ölüm. (Kamus'tan alınmıştır.)
asf
Büyük kadeh.
Zulüm ve zorla bir şeyi almak.
Zulüm. Haksızlık.
Can çekişme.
Emek çekip kâr kazanma.
Bir tarafa eğilme.
Sür'atle gitme.
Rüzgârın kuvvetle esmesi.
Taze ekin yaprağı.
Ekin taze iken biçme.
asuf
(Asf. dan) Çok zulüm eden. Çok zâlim.
ayn-ı zulüm
Zulüm ve haksızlığın ta kendisi.
azar
İncitme. Tâzib. Kırılma. Tekdir. Zulüm. Ukubet.
(Farsça)
azar-dide
Zulüm görmüş. Küskün.
(Farsça)
azar-reside
Zulüm görmüş, kırılmış, incitilmiş.
(Farsça)
bağteten
Ansızın, zulüm, isyan.
bagy
Azgınlık. Zulüm, İsyan.
İstemek, talep etmek.
Haddini tecâvüz etmek.
Yaranın şişmesi.
(Yağmur) şiddetle yağmak.
bağy
Azgınlık, zulüm, isyan.
Zulüm, tecavüz.
bahs
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
Zulüm. İşkence.
Uzaklık.
Gümrük almak.
Göz çıkarmak.
baladesti / bâlâdestî
El üstünlüğü, galibiyet.
(Farsça)
Zulüm.
(Farsça)
bi-dad / bî-dad
Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.
bidad / bîdâd / بيداد
Zulüm.
(Farsça)
cefa
Eziyet. Sıkıntı. Zulüm.
Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak.
çeres
Zindan, hapishane.
(Farsça)
Zulüm, işkence.
(Farsça)
Mer'a, otlak.
(Farsça)
Üzüm teknesi.
(Farsça)
cereyan-ı nemrudane / cereyan-ı nemrudâne
Nemrud gibi zulüm ve zorbalıkla ve dinsizlikle iş gören akım.
cevir / جور
(Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü. Zulüm.
Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey.
Haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
(Arapça)
Cevir çekmek:
Acı çekmek, zulüm görmek.
(Arapça)
cevr / جور
Zulüm, haksızlık; adâletin zıddı.
Haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
(Arapça)
Cevr etmek:
Haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
(Arapça)
cevr ü zulm
Ezâ ve zulüm.
davz
Zulmetmek, zulüm yapmak.
Çiğnemek.
daym
Zulüm. Sıkıntı. İhtiyaç.
dehş
Bulanıklık, karanlık. Zulümat.
(Farsça)
Bir işe başlama.
(Farsça)
devr-i istibdad
İstibdat devri, baskı ve zulüm dönemi.
devr-i istibdat
Baskı ve zulüm dönemi.
devre-i istibdat
Zulüm ve zorbalık dönemi.
deyacir
(Tekili: Deycür) Karanlıklar, zulümatlar.
düci
(Tekili: Dücye) Karanlıklar, zulümat.
ehl-i gaflet ve tuğyan
Gaflete dalanlar ve zulüm ve taşkınlıkta çok ileri gidenler.
ehl-i tuğyan
Azgınlık ve taşkınlık yapanlar, zulüm ve küfürde çok ileri gidenler.
enva-ı zulm / envâ-ı zulm
Zulüm çeşitleri.
esaret-i hayvani / esaret-i hayvanî
Hayvanlara yakışır bir esirlik. Zulüm, işkence ve haksızlık içinde hayat geçirmek.
eşedd-i zulm-ü nemrudane
Nemrud'un yaptığı gibi şiddetli zulüm.
eşedd-i zulüm / اَشَدِّ ظُلُمْ
En şiddetli zulüm.
eys
Varlık. Vücud. Mevcud.
Kahir. Zulüm.
Zarar, ziyan.
Ümidsiz olmak. Ye'se düşmek.
eza
Ticarette kaybetme, zarar etme.
Kibir ve gururunu bıraktırma.
Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey.
Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.
gadir / غَدِرْ
Zulüm, acımasızlık, hıyanet.
Zulüm.
gadirli
Zulümlü.
gadirsiz
Zulümden kaçınarak, âdaletli davranarak.
gadr / غدر
Zulüm, acımasızlık.
Verdiği sözde durmamak.
Zulüm, haksızlık.
Hainlik, vefasızlık, zulüm, merhametsizlik, haksızlık.
Haksızlık, zulüm.
(Arapça)
gadr-ı mutlak
Tam zulüm ve merhametsizlik.
Mutlak gadr, zulüm.
gadren / غَدْرَنْ
Zulümle.
gaşm
Zulüm etmek, zulüm yapmak.
gerziş
Zulümden şikâyet etme.
(Farsça)
hayf
(Hayfâ) Emansızlık. Haksızlık. Zulüm. Cevr. (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir.)
i'tisaf
Zulüm ve haksızlık etmek. Doğru yoldan ayrılmak. Haksızlık.
Haksızlık, zulüm, doğru yoldan ayrılma.
ichaf
Zulüm etme, gaddarlık.
Gidermek.
Noksan etmek, eksiltmek.
ilhad
Zulüm yapma, eziyet etme.
istem
Zulüm ve sitem.
istibdad
Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi.
Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi
istibdad-ı rezile
Alçakça baskı, zulüm.
istibdad-ı şeytani / istibdad-ı şeytanî
Şeytanca baskı, zulüm.
istibdadat-ı acibe / istibdâdât-ı acîbe
Hayret verici baskılar, zulümler.
kabiliyet-i zulüm
Zulüm yapma kabiliyeti, potansiyeli.
kahır
Aşırı üzüntü, acı, keder.
Ezici davranış, zulüm.
Baskı ile iş gördürme, zorlama.
kahr ü cehl
Zulüm ve cehalet.
lahif
Zulüm görmüş, ıztırab ve sıkıntı çekmiş.
mazalim
(Tekili: Mazleme) Haksızlık ve adaletsizlikler. Zulümler.
Adâlet dâiresi.
mazleme
(Çoğulu: Mezâlim) Zulüm ve adaletsizlik. Haksızlık. Can yakma.
mazlum / mazlûm / مظلوم
Zulüm görmüş. Kendine zulmedilmiş.
Halim, selim, sakin, sessiz.
Zulüm görmüş, sessiz.
Zulum gören.
mazlumane / mazlûmâne
Zulüm görmüşe yaraşır surette.
Sessizce. Sessizlikle.
Zulüm görmüşcesine.
mazlumin / mazlumîn
Zulüm görmüş kimseler.
mazlumiyyet
Mazlumluk. Zulüm görmüşlük.
Sessizlik, yavaşlık.
mazmun
Meâl. Mâna. Mefhum.
Nükteli, san'atlı, ince söz.
Ödenmesi lâzım olan.
Fık: Gasb, telef veya zulüm sebebi ile ödenmesi lüzum etmiş şey.
medrese-i yusufiye
Hz. Yusuf'un (A.S.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur'an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim.
meyl-i zulüm
Zulüm yapma meyli, eğilimi.
mezalim / mezâlim / مظالم / مَظَالِمْ
Zulümler. Haksızlıklar. Eziyet ve işkenceler.
Zulümler.
Zulümler.
Zulümlerr.
(Arapça)
Zulümler.
mu'tesif
(Asf. dan) Zulüm yapan. Doğru yoldan ve adaletten ayrılıp haksızlık yapan.
muhacir / muhâcir
İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli
musadere
Zulüm ve cebir etmek.
müsadere
(Sudur. dan) Yasak edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması. Zulüm ve cebir.
mutazallim
(Çoğulu: Mutazallimîn) (Zulm. den) Kendisine yapılan haksızlık ve zulümden şikâyet eden, sızlanan.
mutazallimane / mutazallimâne
(Zulm. den) Kendine yapılan zulüm ve haksızlıkdan dolayı sızlanan kimseye yakışır şekilde.
mutazallimin / mutazallimîn
(Tekili: Mutazallim) (Zulm. den) Sızlananlar. Kendilerine yapılan haksızlık ve zulümden dolayı şikâyet edenler. Tazallüm edenler.
ne-şebperestem
Karanlık ve zulümatı seven ve isteyen değilim.
perde-i müstebidane
Yapılan baskı ve zulüm perdesi.
şahik-ul-cebel / şâhik-ul-cebel
Dağda, çölde veya baskı ve zulüm rejimleri altında yaşayıp da peygamberleri ve onların getirdikleri dinleri işitmemiş kimseler.
sebeb-i istibdat
Baskı, zulüm sebebi.
şehid-i ahiret / şehîd-i âhiret
Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ile öldürülmesi veya cihâdda ve eşkıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemen ölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülü p, orada ölen. Âhiret şehîdi.
şemşir-i zulm
Zulüm kılıcı.
şetat
Hadden aşırı olmak.
Hakdan uzak.
Zulüm, cevr, yalan, kizb, saçma.
sevm
Satılık bir şeye kıymet takdir etme, paha biçme.
Su-i kasd. Zulüm ve minnete giriftar etmek. Derde sokmak.
Dağlamak.
Başına buyruk olup istediği yere gitmek.
Kuş havada dolaşmak.
Satışa arzetmek.
Satın almak istemek.
Fâide yetiştirmek.<
sitem / ستم
Haksızlık, zulüm.
(Farsça)
Nâzikâne çıkışma.
(Farsça)
Eziyet, cefa.
(Farsça)
Zulüm.
(Farsça)
Haksızlık.
(Farsça)
sitem-kar / sitem-kâr
(Çoğulu: Sitemkârân) Haksızlık ve zulüm yapan. Zâlim.
(Farsça)
sitem-keş
Zulme ve haksızlığa uğrayan. Zulüm çeken. Mazlum.
(Farsça)
sitem-reside
Siteme uğramış, zulme uğramış. Zulüm çekmiş.
(Farsça)
taaddi / taaddî / تعدی
Zulüm.
(Arapça)
Haksızlık.
(Arapça)
Taaddî etmek:
(Arapça)
Zulmetmek.
(Arapça)
Haksızlık etmek.
(Arapça)
taadiyat / taadiyât / تعدیات
Zulümler.
(Arapça)
Haksızlıklar.
(Arapça)
tagallüb
Baskı ve zulüm yapma.
tagun
Azgın kimseler.
Cenab-ı Hakk'ın emir ve kanunlarından gaflet edip haksızlık edenler, zulüm edenler.
tebagi
Birbirine zulüm etmek.
tebia
Zulümle ve zorla alınmış olan kumaş.
tefer'un
Firavunlaşma. Zâlimlik etme, zulüm yapma.
Çok fazla kibirlenme.
tetavül
Uzun olma, uzama.
Zulüm etme.
Birbirine muhalefet, kibir ve taazzum etme.
Musallat olma.
Mugayeret eylemek.
tugyan
Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık.
Kan galebe etmesi hali.
Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak.
Su baskını.
tuğyan
Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek, azgınlık, taşkınlık.
Azgınlık, taşkınlık, zulüm ve küfürde çok ileri gitme.
udvan
Düşmanlık, haksızlık, zulüm.
varidat-ı zulmiye
Zulüm yoluyla sağlanan girdiler, menfaatler.
zalim / zâlim / ظالم
Zulmeden, zulüm yapan.
Zulüm eden.
(Arapça)
zaman-ı istibdat
Baskı, zulüm dönemi.
zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfran
İtaatsizlik, zulüm ve küfürde çok ileri gitme ve Allah'ın varlığına, birliğine inanmama, nimetini inkar etme devri.
zeyh
(Zeyhân) Zulüm etmek. Haktan uzaklaşmak.
zeyhan
Zulüm etmek. Zâlimlik yapmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
terkip
eşcar
zafe
cüz\'
ihtiyar
baliğa
Şenin
mudiri
kazımin
Tıbaat
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Zülüm
kazasız belasız
kazandiran
Çeviri
alttan alma
mümarese
ukum
lüzum-u beyyin
matematikçi
kaytan