REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te YİYECEK ifadesini içeren 112 kelime bulundu...

abişhor

  • Hayvan sulama yeri. (Farsça)
  • İçme kabı. (Farsça)
  • Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs. (Farsça)
  • Günlük yiyecek. (Farsça)

abkame

  • Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi. (Farsça)
  • Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi. (Farsça)

akvat

  • (Tekili: Kut) Yiyecekler, azıklar.

akvat-ı yevmiyye

  • Geçim, derd-i maişet için lazım olan günlük yiyecekler.

aşam

  • Yiyecek ve içecek. (Farsça)
  • İçen, içici manasına birleşik kelimeler yapılır. (Farsça)

at'ime / اطعمه

  • Taamlar, yiyecekler. (Arapça)

atyeb-i me'külat / atyeb-i me'külât

  • Yiyeceklerin en güzeli. En güzel yiyecekler.

azuf / azûf

  • Yiyecek, erzak. Azık.

bahar

  • Güzellik.
  • Güzel.
  • Papatya.
  • Ölçek.
  • Put, sanem.
  • Atılmış pamuk.
  • Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
  • Sığır gözü.
  • İyi kokulu bir sarı çiçek.

bakıye-i erzak

  • Erzaktan, yiyecekten arta kalan.

beşaat

  • Kabahat, suç.
  • Yiyecek ve içeceklerdeki acılık.

bevz

  • Rutubetten dolayı yiyecek ve giyeceklerde meydana gelen yeşil renkte küf. (Farsça)
  • Ağacın, kök kısmına yakın olan yerleri. (Farsça)
  • Eşek arısı. (Farsça)

bit

  • Bir gece yiyecek yemek.

büfe

  • İçinde sofra takımı konulan dolap. (Fransızca)
  • Davetlileri ağırlamak için çeşitli yiyecek ve içeceklerin hazır bulundurulduğu masa. (Fransızca)
  • İstasyon lokantası. (Fransızca)
  • Sigara, kibrit, gazete, sandviç v.s. satılan yer. (Fransızca)

ceraye

  • Vakıf tarafından verilen erzak ve yiyecek.

deyn-i mütevassıt

  • Ticâret malı olmayan zekât hayvanları ile köle, ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyâç maddelerinin satışları karşılığı ve binâların kirâ alacakları.

enban

  • Yiyecek çantası, heybe. Dağarcık adı verilen deri çanta. (Farsça)

enva-ı mat'umat / envâ-ı mat'umât

  • Yiyecek çeşitleri.

erzak / erzâk / ارزاق

  • (Tekili: Rızık) Rızıklar. Azıklar. Yiyecek içecek maddeler. İhtiyaçlar. Maddi, mânevi muhtaç olduğumuz şeyler.
  • Rızıklar, yiyecekler.
  • Yiyecek, erzak. (Arapça)

es'ar

  • (Tekili: Su'r) Yiyecek içecek artığı.

eşam

  • Ölmiyecek kadar az olan yiyecek ve içecek şeyler, kut-i lâyemut. (Farsça)

et'ime / اطعمه

  • Yiyecekler.
  • Yiyecekler. (Arapça)

et'ıme / اَطْعِمَه

  • Yiyecekler.

et'ime / اَطْعِمَه

  • Yiyecekler.

et'ime-i lezize

  • Lezzetli yiyecekler.

fakir

  • Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar. Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğreni

fenn-i rızık

  • Yiyecek ve içecek bilimi, aşçılık.

ganaim-i harbiye

  • Harbde düşmandan alınan top, tüfek, gemi, vasıta, yiyecek, içecek vs. gibi ganimetler.

hacat-ı zaruriye / hâcât-ı zaruriye

  • Zorunlu temel ihtiyaçlar, yiyecek ve içecek gibi.

halal lokma / halâl lokma

  • Haram olmayan, dinde yenilmesi yasak edilmeyen yiyecek.

haram lokma / harâm lokma

  • Helâl olmayan ve dînen yenmesi yasaklanan yiyecek.

hare

  • Yiyecek. (Farsça)

havare

  • Yiyecek, azık. (Farsça)

havayic-i asliyye / havâyic-i asliyye

  • İhtiyaç eşyâları. Temel ihtiyâçlar. Bir kimsenin yiyecek giyecek ve ev gibi ihtiyaç duyduğu lüzumlu maddeler ve evde kullanılan eşyâ ve âletler, hizmetçiler, binecek vâsıtası, meslek kitapları (din kitapları) ve ödeyeceği borçları.

helva-hane

  • İçinde helva pişirilen genişçe ve derinliği az tencere. (Farsça)
  • Tar: Saray için her türlü tatlı yiyeceklerin yapılmasına yarayan saray mutfağının bir bölümü. (Farsça)

himye

  • Perhiz. Yiyecek ve içecekte sıhhat için gösterilen ihtimam ve dikkat.

hükre

  • Cem'olmak, toplanmak, birikmek.
  • Yiyecek maddelerini, pahalanacak diye saklamak.
  • Azlığından bir yerde toplanan su.

hur

  • Güneş. (Farsça)
  • Yiyecek şey. (Farsça)

hurd

  • (Hurdenî) Yiyecek, azık. (Farsça)

hurd u hab / hurd u hâb

  • Yiyecek ve uyku.

hurdeni / hurdenî

  • Yiyecek şey. (Farsça)

iftariyye / iftâriyye / افطاریه

  • İftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek. (Arapça)

ihtikar / ihtikâr

  • Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak.
  • Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir.
  • Vurgunculuk, bozgunculuk.

ihtiyaç eşyası / ihtiyâç eşyâsı

  • Yiyecek, giyecek ve barınmada asgarî lâzım olan miktar.

ikram / ikrâm

  • Hürmet ve saygı gösterme veya yiyecek, içecek, hediye yâhut başka bir şey sunma.

istit'am

  • Yemek isteme. Yiyecek şeyler taleb etme.

kebab

  • Ateşte pişirilen et.
  • Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek.

keymus

  • yun. Yiyecek ve içecek maddelerin midede hazmolunup erimesinden hâsıl olan bir sıvıdır ve kana karışır.

kifaf-kefaf

  • Bir şeyin misli, miktarı.
  • İhtiyaca yetecek kadar rızık, yiyecek.

kiler

  • Erzak koymağa mahsus dolap. Yiyecek, içecek şeyler koyulan mahzen, anbar veya oda.

küfye

  • Ancak geçinebilecek kadar olan yiyecek.

kut / kût / قوت

  • Azık, yiyecek. (Arapça)

kut-ı la-yemut / kut-ı lâ-yemut

  • Ölmeyecek kadar olan rızık, yiyecek.

kutulayemut / kutulâyemût

  • Ölmeyecek kadar yiyecek.

levazım

  • İhtiyaç maddeleri. Lüzumlu madde.
  • Ask: Silâhlı kuvvetlerin yiyecek ve giyecek maddelerini, silâh ve cephane dışında kalan çeşitli araç ve ihtiyaçlarını ifade etmek üzere kullanılan umumi tabirdir.

leviyye

  • Bir kimse için ayrılıp saklanan yiyecek.

lezaiz-i mat'umat / lezâiz-i mat'umât

  • Yiyeceklerdeki lezzetler.

lümza

  • Bir parça yiyecek.
  • Beyaz nokta.
  • Atın alt dudağında olan beyazlık.

lut

  • Tatlı yemekler. Lezzetli yiyecekler. (Farsça)
  • Çıplak. (Farsça)

lüvase

  • Bir lokma yiyecek.

maavin

  • (Tekili: Maunet) Yardımlar, muâvenetler.
  • Yol yiyecekleri. Azıklar.

mat'umat / mat'ûmât

  • Yiyecekler.

mayir

  • (Çoğulu: Miyâr) Taamlandıran, yiyecek veren.

me'kul

  • Ekl olunmuş, yenmiş şey, yiyecek.

me'kulat / me'kûlât

  • Yiyecekler.

mekulat / mekûlât

  • Yiyecekler.

mêkulat / mêkûlât

  • Yiyecekler.

melbes ü me'kel

  • Giyecek ve yiyecek.

merek

  • Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.

meşrube

  • İçine yiyecek veya elbise koyup sakladıkları yer.

mevadd-ı taamiye

  • Yiyecek maddeleri, yiyecekler.

mu'cize-i taamiye

  • Peygamberimizin (a.s.m.) yiyecekle ilgili mu'cizesi.

muhtac / muhtâc

  • İhtiyâc sâhibi. Akşam evinde yiyecek bulamayacak derecede fakîr kimse.

muhtekir

  • İnsan ve hayvan yiyecek maddelerini piyasadan toplayıp pahalanınca satan kimse. Karaborsacılık yapan.

naci'

  • Hazmı kolay olan yiyecek.

nafaka

  • Yiyecek parası. Geçim için lüzumlu olan şey.
  • Geçindirmeğe mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme karariyle verilen iaşe parası.
  • Yiyecek parası, geçim için gerekli olan şey.
  • İnsanın yaşayabilmesi için, yiyecek, giyecek ve ev gibi lâzım olan şeyler.

narh

  • (Aslı "Nirh" dir) Yiyecek maddelerine belediyenin koyduğu fiat.

neval

  • Bahşiş. Kısmet, tâli', nasib.
  • Yiyecek içecek.
  • Bir tek porsiyon.

nevale

  • Yiyecek içecek.

nevale-çin

  • Yiyecek toplayan, kısmetini alan. (Farsça)

ni'met

  • (Nimet) İyilik, lütuf, ihsan. Saadet. Hidayet.
  • Giyecek şeyler.
  • Yiyecek faydalı şey, rızık.

niam

  • (Tekili: Ni'met) İyilikler. Yiyecekler. Nimetler.
  • Hidayetler.

nimet / نعمت

  • İyilik. (Arapça)
  • Yiyecek. (Arapça)

perhiz

  • Sakınmak, çekinmek. (Farsça)
  • Vücuda zararlı ve tıbben muzır; ve dinen, zevk veren şeylerden sakınmak. (Farsça)
  • Hastalıkta bazı yiyecek ve içeceklerden sakınmak. (Farsça)

razık / râzık

  • Rızık veren; yiyecek, içecek, giyecek gibi canlı mahlukata lüzümu bulunan her çeşit ihtiyacını te'min edip veren. (Allah)
  • Rızk veren. Yiyecek, içecek gibi kendisi ile faydalanılan şeyi veren.

rızık

  • Allah'ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler.

rızk

  • Yiyecek ve içecek şeyler, gıda.
  • Yiyecek içecek şey, azık, kut.
  • Allah'ın herkese nasip kıldığı nimet.
  • Allahü teâlânın takdir ettiği maddî ve mânevî nîmet, kısmet. Yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak yer.

sa' / sâ'

  • Genelde tahıl ve yiyeceklerde kullanılan yaklaşık olarak 3 kg. ağırlığında ölçü birimi.

saig

  • Boğazdan kolay ve hoş geçen yiyecek veya içecek.

su'r

  • (Çoğulu: Es'âr) Yiyecek, içecek artığı.

ta'yinat / ta'yînât / تَعْي۪ينَاتْ

  • Belirlenmiş yiyecekler.

taam / taâm / طَعَامْ

  • Yiyecek.
  • Yiyecek.

taamen / taâmen

  • Yiyecek olarak.

tabla

  • Kap, yiyecek sunulan kap.

tabla-i erzak

  • Yiyecek tablası.

takaşkuş

  • Hastanın iyi olması.
  • Derinin soyulması.
  • Her yerden yiyecek istemek.

tayın

  • Yiyecek; pay, hisse.
  • Gıda, ekmek, yiyecek.

tayınat

  • Erzak, yiyecekler; paylar, hisseler.

tayinat / tâyinat

  • Erzak, yiyecekler.

tezevvüd

  • Azıklanma. Yanına yiyecek alma.

tu'm

  • (Tu'me) Azık, yiyinti, yiyecek şey.
  • Tad, çeşni.

tu'me / طعمه

  • Yem. (Arapça)
  • Yiyecek. (Arapça)
  • Tat. (Arapça)

tuam

  • (Tekili: Tu'me) Azıklar, yiyecek şeyler.
  • Çeşniler, tadlar.

ükl

  • (Ükül) Meyve, yiyecek, azık.
  • Zekâ.

uraza

  • Misafire çıkarılan yiyecek.
  • Hediye, armağan.

vitamin

  • Vücudda yokluğu bazı hastalıklara yol açan ve taze yiyeceklerde ve bazı meyvalarda bulunan organik madde. A, B, C, D, E gibi remizlerle gösterilen çeşitleri vardır. (Fransızca)

yemiş

  • Yiyecek.

zad ü zahire / zâd ü zahîre

  • Azık ve yiyecek.

zahair

  • (Tekili: Zahire) Zahireler. Yiyecek, hububat gibi şeyler.

zahire / zahîre

  • Anbarda saklanan yiyecek, hububat. Azık.
  • İlerisi için saklanan yiyecek. Azık.

zerrat-ı taamiye / zerrât-ı taâmiye

  • Yiyecekleri oluşturan atomlar.

zevad

  • Azıklar, yiyecekler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın