REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Yüzlü ifadesini içeren 163 kelime bulundu...

abis

  • Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse.
  • Arslan.

abus / abûs

  • Çatık çehreli. asık yüzlü. Yüzü ekşi.
  • Asık ve ekşi yüzlü.
  • Asık yüzlü, somurtkan.

admer

  • Arslan.
  • Şedit, şiddetli.
  • Belâ.
  • Çirkin yüzlü şişman kadın.

afitabcemal / âfitâbcemâl / آفتاب جمال

  • Güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk. (Farsça - Arapça)

aftab-ru

  • Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel). (Farsça)
  • Sevimli, dilber. (Farsça)
  • Güneşe karşı olan (yer). (Farsça)

aftabru / âftâbrû / آفتاب رو

  • Parlak yüzlü. (Farsça)

ahsem

  • Geniş yüzlü kılıç.
  • Arslan.
  • Enli, yassı ve yayvan burun.
  • Enli, yassı ve yayvan burunlu adam.

ahver

  • Akıllı.
  • İri gözlü güzel.
  • Müşteri yıldızı. (Jüpiter)
  • Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam.

akşer

  • Kızıl çehreli, kırmızı yüzlü adam.

as'ar

  • Çok kibirli, mağrur.
  • Çarpık suratlı, eğri yüzlü, eğri boyunlu.

barbut altını

  • Tanzimattan önce Osmanlılarda kullanılan bir çeşit altın sikke. Yüzlük Mecidiye altını kıymetinde ve ayarında, iki kırat ağırlığında idi.

basim

  • (Besm. den) Güleryüzlü, şen kimse.

basir

  • Kararmış.
  • Ekşi yüzlü ve katı yürekli kimse.

basit

  • Kıymetsiz.
  • Geniş
  • Yaygın olan.
  • Mücerred ve münferid olup, mürekkeb ve müellef olmayan.
  • Neş'eli. Güleryüzlü. Düz, arızasız, engelsiz.
  • Edb: Aruz vezinlerinden biri.

bed-lika

  • Çirkin yüzlü, kötü yüzlü. (Farsça)

behacet

  • Güzellik. Güzel yüzlü olma.

behcet

  • Sevinç. Güleryüzlülük. Güzellik, şirinlik.
  • Güleryüzlülük, şenlik, güzellik.

behçet

  • Güzellik, güleryüzlülük, sevinç.

behic / behîc / بهيج

  • Güleryüzlü. Güzel. Şen. Şâduman olan.
  • Güleryüzlü, şen, güzel.
  • Güleryüzlü. (Arapça)

behice

  • Şen, güzel. Güler yüzlü kadın.

behnan

  • Güler yüzlü, iyi huylu ve devamlı olarak gülen kimse.

besamet

  • Güler yüzlülük. Mütebessimiyet.

beşaş

  • (Beşeş, beşüş) Açık yüzlü. Güler yüzlü.

beşaşet / beşâşet

  • Güler yüzlülük.
  • Tazelik.
  • Güler yüzlülük.
  • Güleryüzlülük.

besil

  • Çirkin yüzlü.

besim

  • (Besm. den) Güleryüzlü kimse.

beşir

  • Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
  • Güler yüzlü. Hub. Cemil.
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir vasfı.
  • Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü.
  • Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse.
  • Peygamberimizin bir vasfı.

beşişe

  • Açık yüzlü olmak.

besl

  • Helâk etmek.
  • Men'etmek.
  • Çirkin yüzlü olmak.
  • Helâl ve haram.

beşş

  • Açık yüzlü olmak.

bessam

  • Güler yüzlü olan adam. Çok gülen kimse.

beşuş / beşûş

  • Güler yüzlü, şen.
  • Güleryüzlü.

beşuşane / beşûşâne

  • Güler yüzlüce. Hoş olarak. (Farsça)

beyza'

  • (Çoğulu: Biyâz) Kasaba, köy.
  • Güzel yüzlü kadın. (Müz: Ebyaz)

bişir

  • Talâkat, güzel yüzlülük.

bühlul

  • Güzel yüzlü.

cehamet

  • Yüz pörtümek, donuk yüzlü olmak.

cehzam

  • Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi.
  • Esed, arslan.

cereb

  • Uyuz hastalığı, uyuzluk.

dü-ru

  • İki yüzlü.

düru / dürû / دورو

  • İkiyüzlü. (Farsça)

ebluk

  • Münafık, iki yüzlü adam. (Farsça)
  • Şarlatan. (Farsça)

ebruferah

  • Güler yüzlü. (Farsça)

efkar-ı münafıkane / efkâr-ı münafıkane

  • İki yüzlü, içten pazarlıklı fikirler, düşünceler.

ehl-i nifak / ehl-i nifâk / اَهْلِ نِفَاقْ

  • Münafıklar, iki yüzlüler.
  • Münâfıklar, iki yüzlü olanlar.

ehl-i nifak ve dalalet / ehl-i nifak ve dalâlet

  • Hak yoldan sapan ve iki yüzlülük yapanlar.

emihe

  • Koyunlarda meydana gelen uyuzluk.

esale

  • Uzun yüzlü olmak. Sarkık olmak.

eşkah

  • Kırmızı yüzlü (adam). al renkli (at).

fe's

  • İki yüzlü balta.
  • Balta ile vurmak.

ferah-ebru

  • Sevimli, güler yüzlü. (Farsça)

füus

  • (Tekili: Fe's) İki yüzlü baltalar.

gül-nikab

  • Yüzü gülle örtülü, pembe yüzlü. (Farsça)

gülçehre / گل چهره

  • Gül yüzlü. (Farsça)

gülpuş

  • Gül örtülü, pembe yüzlü. (Farsça)

gülru / gülrû / گل رو

  • Gül yüzlü. (Farsça)

gülruh / گل رخ

  • Gül yüzlü. (Farsça)

güşade-ebru

  • Güler yüzlü. Mütebessim. şen. (Farsça)

güşaderu / güşâderû / گشاده رو

  • Güleç, güleryüzlü. (Farsça)

hadae

  • İki yüzlü balta.

handan-ruy

  • Güler yüzlü, güleç, mütebessim. (Farsça)

handeruy / handerûy / خنده روی

  • Mütebessim, güler yüzlü. (Farsça)
  • Güleryüzlü. (Farsça)

haspuş

  • Hilekâr, hileci, iki yüzlü, mürai. (Farsça)

hazanlika

  • Soluk yüzlü, sararmış, solmuş. Hazân yüzlü. (Farsça)

heşaş

  • Açık yüzlü şen yeynicek kişi.
  • Sağan kimseye sevip sütünü veren koyun.

hezarmih / hezarmîh

  • Bin yerinden yamalı derviş hırkası. (Farsça)
  • Çok süslü. (Farsça)
  • Gök yüzlü. (Farsça)

hoşmanzar

  • Manzarası güzel. Güzel görünen. (Farsça)
  • Mc: Güzel yüzlü. Siması güzel olan. (Farsça)

hoşruy

  • Tatlı yüzlü, sevimli. (Farsça)

hubruy / hûbrûy / خوبروی

  • Güzel yüzlü. (Farsça)

huluskarane / huluskârâne

  • Samimi muhabbet ve sevgi ile. (Farsça)
  • İkiyüzlülükle, dalkavuklukla. (Farsça)

hurlika

  • Çok güzel, huri yüzlü. (Farsça)

hurpeyker

  • Huri yüzlü. (Farsça)

hurrem

  • Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü. (Farsça)

inbisat / inbisât

  • Genişleme. Yayılma.
  • Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
  • Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
  • Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
  • Açılmak, yayılmak, açık yüzlü olmak, mütebessim çehreli, sevinçli olmak. Gönül açıklığı, kalb ferahlığı hâli.

ka'b

  • Topuk kemiği, ayak bileği, aşık kemiği.
  • Mc: Şan, şeref, mecd, büyüklük.
  • Geo: Sekiz yüzlü, sekiz köşeli (mükâb) cisim.

kabih-ül vech

  • Çirkin yüzlü. Suratı, siması güzel olmayan.

kafder

  • Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.

kafender

  • Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.

kararet

  • Kısa ayaklı ve çirkin yüzlü bir cins koyun.
  • Düz yuvarlak yer.

kelh

  • Katı yüzlülük.

kemkam / kemkâm

  • Katı yüzlü, kaba ve tıknaz kimse.
  • Pelit ağacına benzer bir ağacın zamkı veya kabuğu.

komediyen

  • İki yüzlü, riyakârlık gösteren.
  • Komedi oynayan tiyatro oyuncusu. Maskara.

külsum

  • Yuvarlak yüzlü.
  • Yanağı ve yüzü etli olan.

küluh

  • Katı yüzlülük.

mahçehre

  • Ay yüzlü. (Aslı: Mâhçihre'dir.) (Farsça)

mahru / mâhru / ماهرو

  • (Çoğulu: Mâhruyân) Ay yüzlü. Yüzü ay gibi parlak olan. Güzel. (Farsça)
  • Ay yüzlü, güzel yüzlü. (Farsça)

mahruyan

  • Güzeller, ay yüzlüler. (Farsça)
  • Mc: Veliler. Allah'a itaatten ayrılmayan manevî güzellik sâhibi kimseler. (Farsça)

meh-ru

  • (Çoğulu: Mehruyân) Ay yüzlü, güzel. (Farsça)

meh-ruyan

  • Ay yüzlüler. Ay gibi parlak olanlar. (Farsça)
  • Mc: Manevî güzellik. Ahlâk sahibi ve dindar olanlar. (Farsça)

mehlika / mehlikâ / مه لقا

  • Güzel. Ay yüzlü. (Farsça)
  • Ay yüzlü, güzel yüzlü. (Farsça - Arapça)

mehpare / مه پاره

  • Ay parçası. (Farsça)
  • Güzel yüzlü. (Farsça)

mehpeyker / مه پيكر

  • Nurlu, ay yüzlü. Yüzü ay gibi parlak ve güzel olan.
  • Güzel yüzlü, parlak yüzlü. (Farsça)

mehru / mehrû / مهرو

  • Ay yüzlü, güzel yüzlü. (Farsça)

mehveş / مهوش

  • Ay gibi, ay kadar güzel. (Farsça)
  • Güzel yüzlü. (Farsça)

melek-sima / melek-simâ

  • Melek yüzlü.

meleksima / meleksimâ / meleksîmâ / ملك سيما

  • Melek yüzlü.
  • Melek yüzlü güzel. (Arapça)

memsude

  • Devrik yüzlü, münkabız kimse.

mihrban

  • Merhamet ve şefkat sahibi. Muhabbetli, sevimli, yumuşak huylu ve güleryüzlü. (Farsça)

mısgar

  • Sarı yüzlü.

müdacene

  • Horluk.
  • İki yüzlülük, riyâkârlık.

müdahene / müdâhene

  • Aldatmak, iki yüzlülük etmek, hîle ve yağcılık etmek. Kudreti olduğu, gücü yettiği hâlde dindeki gevşekliği sebebiyle haram işleyene mâni olmamak.

mukassem

  • (Kısm. dan) Ayrılmış, bölünmüş, taksim edilmiş.
  • Güzel yüzlü.

mükelsem

  • Yuvarlak yüzlü.
  • Büyük, kalın.

mültefit / ملتفت

  • İltifat eden, güleryüzlü. (Arapça)

münafaka

  • (Nifak. dan) İkiyüzlülük, münafıklık.

münafık / münâfık / منافق / مُنَافِقْ

  • İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr.
  • Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden.
  • Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
  • Nifak sokan, iki yüzlü.
  • Kâfir olduğu halde kendisini müslüman gösteren.
  • İki yüzlü, fitneci, görünüşte Müslüman gerçekte kâfir.
  • İki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse.
  • İkiyüzlü, nifak sokucu. (Arapça)
  • İki yüzlülük eden.

münafıkane / münâfıkane

  • Münâfıkça, iki yüzlü bir tavırla.

münafıkin / münafıkîn

  • (Tekili: Münafık) Münafıklar. Fitnekârlar. İkiyüzlüler. Araya nifak sokanlar.

münafıklık

  • İkiyüzlülük.

mürai / müraî / mürâi / mürâî / مرائى

  • İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyakâr, münafık.
  • İki yüzlü kimse.
  • İki yüzlü, riyakâr.
  • İki yüzlü, olduğunun aksine kendisini iyi gösteren, gösteriş yapan, riyâkâr.
  • İkiyüzlü. (Arapça)

mürailik / mürâilik

  • Gösteriş, ikiyüzlülük.

müraiyane / müraiyâne

  • İki yüzlülüğe yakışır surette, münafıkçasına. (Farsça)

mürayat

  • (Rü'yet. den) İkiyüzlülük.
  • Gösteriş.

nifak / nifâk / نفاق

  • Müslüman gibi görünüp kâfir olmak. İki yüzlülük.
  • Bozuşukluk, ara açılmak.
  • Dinde riyâ etmek.
  • İhtiyaca sarf olunacak şeyler.
  • Münafıklık, ikiyüzlülük.
  • Münâfıklık; kalbiyle, îmân etmediği hâlde inanmış görünmek; için dışa uymaması, kâfir.
  • Dışı içine uymayan, iki yüzlü.
  • İkiyüzlülük. (Arapça)

nigar / nigâr

  • Güzel yüzlü sevgili. (Farsça)
  • Nakış. Resim. (Farsça)
  • Nakşeden. (Farsça)
  • Put, sânem. (Farsça)
  • Resmi yapılmış, resmedilmiş. (Farsça)

nurtal'at

  • Nur yüzlü.

peri peyker

  • Peri yüzlü güzel.

peri-çihre

  • Peri yüzlü, güzel yüzlü. (Farsça)

peri-ru

  • Peri gibi güzel yüzlü. (Farsça)

periçihre / perîçihre / پری چهره

  • Peri kadar güzel yüzlü. (Farsça)

peripeyker / perîpeyker / پری پيكر

  • Peri kadar güzel yüzlü. (Farsça)

riya / riyâ / ریا

  • Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.
  • İki yüzlü olma.
  • Gösteriş, iki yüzlülük. Kendini olduğundan başka gösterme.
  • İkiyüzlü. (Arapça)

riyakar / riyakâr / riyâkâr / ریاكار

  • Riya eden. Adam kandırmak için yalan söyleyen. Sahte iş yapan. İki yüzlü.
  • İkiyüzlü, gösteriş meraklısı.
  • İkiyüzlü. (Arapça - Farsça)

riyakarane / riyakârâne / riyâkârâne / ریاكارانه

  • İkiyüzlülükle. Riyakârlıkla. (Farsça)
  • İkiyüzlüce. (Arapça - Farsça)

riyakarlık

  • İkiyüzlülük. (Arapça - Farsça - Türkçe)

ru-siyah

  • Kara yüzlü. Ayıbı olan. (Farsça)

ru-zerd

  • Sararmış, sarı yüzlü. (Farsça)

safve

  • Hâlis ve seçkin.
  • Katı yüzlü merhametsiz kimse.

sahibcemal / sâhibcemâl / صاحب جمال

  • Güzel yüzlü, güzel. (Arapça - Farsça)

salus / sâlûs / سالوس

  • İkiyüzlü, riyakâr. (Farsça)
  • İki yüzlü. (Farsça)

salusi / salusî

  • İkiyüzlülük, riyakârlık. (Farsça)

şetame

  • Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak.

şevha

  • Avurtları ve burun delikleri geniş olan çirkin yüzlü kadın.

şirin-cemal

  • Sevimli yüzlü. (Farsça)

şirk-i asgar

  • Riyâ; iki yüzlülük, gösteriş.

sirke-furuş

  • Sirkeci, sirke satan kimse. (Farsça)
  • Mc: Ekşimiş yüzlü kişi. (Farsça)

siyahlika

  • Kara yüzlü. (Farsça)

şübani / şübanî

  • Kırmızı yüzlü.

takıyye

  • İdâre, korunmak, sakınmak; iki yüzlülük; sevmediği kimse ile dost geçinmek. Bir kimsenin hakîkatte sâhib olduğu görüş ve inancını saklaması.

talakat

  • Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük.
  • Güler yüzlülük.

talik

  • Güleryüzlü adam. Mütebessim kimse.
  • Düzgün söz söyleyen kimse.

teabbüs

  • Abes yüzlü olmak.

tehellül

  • Sevinme, açık yüzlü olma. Yüzü gülme. Beşâretten yüzdeki parlama eseri.

tenahhum

  • Tükürmek.
  • Asık suratlı olmak, ekşi yüzlü olmak.

tereffuk

  • (Rıfk. dan) Tatlı dil ve güler yüzlülükle davranma. Yumuşaklıkla muâmele etme.

tuluk

  • (Tuluka) Açık yüzlü ve hâli iyi olmak.
  • Cömert olmak.

türüş-ruy

  • (Çoğulu: Türüşruyan) Asık suratlı, ekşi yüzlü.

ubus

  • Çatık yüzlü. Abus.
  • Utanmaz kimse.

vakah

  • Katı yüzlü, utanmaz, hayırsız kimse.
  • Sağlam ve sert tırnak.

vakahat

  • Arsızlık. Utanmazlık. Katı yüzlülük. Açıklık ve saçıklık.
  • Pek sağlam ve metin.

vazah

  • Beyaz ve güzel yüzlü adam.

vecahet

  • Güzellik, güzel yüzlülük, gösterişlilik.
  • Haysiyet, şeref, onur, itibar.

vesim

  • (Çoğulu: Vüsemâ-Visâm) Güzel yüzlü. Güzel çehre.
  • Damgalı.

vildan / vildân

  • Allahü teâlânın cennettekilere hizmet için nûrdan yarattığı güler yüzlü ve tatlı dilli hizmetçiler.

visam

  • (Tekili: Vesim) Damgalılar. Alâmetlenmiş olanlar.
  • Güzel yüzlü olanlar.
  • Rastıklılar.

vüsema

  • (Tekili: Vesim) Damgalılar, dağlanmış olanlar.
  • Güzel yüzlüler.
  • Rastıklılar.

yekruy

  • İki yüzlülük yapmayan, riyasız. (Farsça)
  • Hâlis ve itimad edilir dost. (Farsça)

yüsur

  • Ekşi yüzlü olmak.

zemin-i müdara / zemîn-i müdârâ

  • Aldatıcı ortam, iki yüzlü dünya.

zerdguş

  • İki yüzlü. Müraî. (Farsça)
  • Ürkek, korkak. (Farsça)

zerk

  • Hile. Riya. İki yüzlülük.
  • Şırınga yapmak, iğne ile vücuda ilâç vermek.

zerk-füruş

  • Hileci, hilekâr. İkiyüzlü, müraî. (Farsça)

zerrak / zerrâk / زراق

  • (Zerk. den) İki yüzlü.
  • İkiyüzlü. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın