REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Yörü ifadesini içeren 138 kelime bulundu...

a'ni

  • Yani ben demek istiyorum ki (manasında).

afv-cuyem / afv-cûyem

  • Af diliyorum.

afvcuyem / afvcûyem

  • Af diliyorum.

akval-i müfessirin / akvâl-i müfessirîn

  • Kur'ân-ı Kerimi tefsir edip yorumlayan âlimlerin görüşleri.

algı

  • (İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması. Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir. Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir. Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz. Bir idrakte hem afâki (objektif, n

aydın

  • Aydınlık.
  • Açık, âşikâr, açıkça görünen.
  • Mübârek, mesut. Bilgili, okumuş, görgülü.Bugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir. Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile

bevc

  • Berk, şimşek.
  • Yorulma.
  • Bağırma, haykırma.

bi-ihtiyarem / bî-ihtiyarem

  • İradesizim, kendi irade ve ihtiyarımla hareket edemiyorum.

bilinç

  • Psk: İnsanın kendi varlığından ve kendine tesir eden çevresinde meydana gelen hadise ve değişikliklerin, bilgisine sahip olması hali. Şuurun dereceleri vardır. Meselâ: Düşünüyorum ve düşündüğümü biliyorum, yine düşündüğümü bildiğimi de biliyorum ve hakeza. Şuurlu olma ruhun bir vasfıdır. Maddede şuu (Türkçe)

çapkun

  • Seri ve yorulmaz neviden iyi bir at cinsi.

cebir hissedilme

  • Cebriye mezhebinin yorumununun görülmesi.

cerbeze

  • İşleri incelemek, anlamak kuvvetini, lüzumsuz yerlerde kullanmak, ukalâlık etmek, gereksiz aklî yorumlarda bulunmak. Hikmetin aşırısı.

cinas / cinâs

  • Münasebet, benzeyiş. Birçok mânâlara yorulabilen söz. İmalı, telmihli söz. Telaffuzu aynı anlamı ayrı olan kelimelerin bir söz içinde kullanılması.

cuyem

  • (Cüsten, aramak mastarından "arıyorum, ararım" mânasınadır.) (Farsça)

dahdaha

  • Yorulmak, yorultmak.
  • Yavaşlamak.
  • Muti etmek, emre itaat ettirmek.
  • Hor etmek.

düztaban

  • Tıb: Ayak tabanı düz olan kimse. Böyle kişiler çabuk yorulurlar ve hızlı yürüyemezler. (Türkçe)

ebced

  • Arap harflerinin herbirisine rakam değeri verilerek yapılan yorum.

ehl-i tefsir

  • Kur'ân'ı yorumlayanlar, açıklayanlar.

ekulü

  • Ben derim, ben söylüyorum (meâlinde.)

el-aman / el-amân

  • Aman diliyorum!

el-aman-guyem / el-aman-gûyem

  • Aman diliyorum.

er'as

  • Zayıflığından veya yorulduğundan dolayı yab yab yürüyen kişi.

eser-i tefsir / eser-i tefsîr

  • Tefsîr eseri; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.

eski hikmet

  • İlk dönem İslâm filozoflarının yorumları.

eşku

  • (şekâ. dan) şikâyet ediyorum (mealindedir).

eşratü's-saat / eşrâtü's-sâat

  • Kıyamet alâmetleri; kıyamet alâmetlerinin anlatıldığı ve yorumlandığı risale olan Beşinci Şua.

eteyemmenü

  • (Teyemmün. den) Ben kendimi teyemmün ediyorum (meâlindedir).

ev-kema kal

  • Söylediği gibi. Söylendiği gibi.
  • Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes'uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir. "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (A.S.M.) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir.

fa'l-i hayır / fâ'l-i hayır

  • Hayırlı iş, hayra yorumlanan iş.

fedm

  • Ahmak, bön, kalın kafalı, budala.
  • Yaşamak.
  • Yaşlanmak, ihtiyarlamak.
  • Yorulmuş, sakil kimse.

fehahe

  • Yorulmak.
  • Aciz olmak, güçsüzleşmek.

fehh

  • Yorulmuş âciz kişi.

felek

  • Gök cisminin yörüngesi.
  • Yörünge.

guyem / gûyem

  • Diyorum.

hadis-i muhkem / hadîs-i muhkem

  • Te'vîle (yoruma, açıklamağa) muhtaç olmayan hadîs-i şerîfler.

hadis-i müteşabih / hadîs-i müteşabih / hadîs-i müteşâbîh

  • Mânâsı açık olmayan ve yorumlanabilir olan hadîs-i şerif.
  • Te'vîle (açıklamaya, yorumlamaya) muhtâç olan hadîs-i şerîfler.

hakiki tabir / hakikî tâbir

  • Gerçek yorum.

hareket-i mihveriye

  • Yörüngedeki hareket.

hasir / hasîr

  • Feri gitmiş, donuklaşmış göz.
  • Hasret çeken. Meramına nail olamayan.
  • Yorulmuş.
  • Açılmış.
  • Zayıf.

hasr

  • Keşfetmek.
  • Yorulmak.

helak / helâk

  • Mahvolma, ölme.
  • Harcanma.
  • Çok yorulma.

hıred-fersa

  • Akıl yorucu. (Farsça)

husur

  • Yorulmak.
  • İncinmek.

imale / imâle

  • Meylettirmek, eğmek; bir tarafa yorumlamak.

istifsar / istifsâr

  • Yorum isteme.

kabil-i tabir

  • Yoruma açık, ifade edilebilir.

kabil-i tevil

  • Yoruma açık, yorumlanması mümkün.

kassam

  • Hayrı çok olan kimse.
  • Yorulmuş, kendini bırakmış, mahzun kişi.
  • Büyük hurma salkımı.
  • Büyük et parçası.

kelal-aver / kelâl-âver

  • Yorgunluk ve bıkkınlık veren. Sıkıcı, yorucu. (Farsça)

kelal-bahş / kelâl-bahş

  • Sıkıcı, yorucu. Yorgunluk getiren. (Farsça)

kelale / kelâle

  • Akrabalığı uzaktan olma.
  • Yorulma, tükenme.
  • Bıçak kör olma.

kelil

  • Körleşmiş.
  • Az gören, donuk gören göz. Uzağı veya yakını iyi göremiyen göz. Miyop veya hipermetrop göz.
  • Kesmez olan âlet.
  • Çakal.
  • Yorulmuş kişi, yorgun kimse.

kille

  • Kesmez olmak.
  • Yorulmak. Müsterâh.

kıyas-ı mukassim

  • Man: İki şıkkı bulunan ve her iki şıkkın neticesi aynı olan kıyas. (Sultan Mehmed Fatihin, babasına gönderdiği şu haber buna güzel bir numunedir. "Padişan sen isen ordunun başına geç; yok padişah ben isem, sana emrediyorum ordunun başına geç.")

külfet

  • Zahmet. Sıkıntı. Yorgunluk. Zahmetli iş. Adetten ve lüzumundan çok yorularak çalışmakla iş yapmak.
  • Merâsim.

külli / küllî

  • Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün.
  • Çok, ziyade, fazla.
  • Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz. İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz. Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kı

laedri / laedrî

  • Bilmiyorum. (Eski zamanda şüpheci olup hiç bir şeye inanamıyan sofestailere Lâ edriye denirdi. Septisizm.

lagıb

  • Acıkmış ve yorulmuş kişi.

mahrek

  • Hareketli bir noktanın takip ettiği yol.
  • Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzolunan dairevî hat, yörünge.
  • Yörünge.

mahrek-i senevi / mahrek-i senevî

  • Bir gezegenin bir sene boyunca döndüğü daire, hareket yolu, yıllık yörüngesi.

mahsur

  • Fersiz göz. Yorulmuş, uzun uzadıya bakmaktan donuklaşmış ve göremez olmuş göz.

mail / mâil

  • Eğilmiş, meyilli, istekli, andırır, yörünge.

mail-i kamer / mâil-i kamer / مَائِلِ قَمَرْ

  • Ayın dünya etrafında dolaştığı dâire. Ayın mahreki, yörüngesi.
  • Ay'ın yörüngesi.
  • Ayın yörüngesi.

mailikamer / mâilikamer

  • Ayın yörüngesi.

mana-yı ismi / mânâ-yı ismî

  • İsme dair mânâ. Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak. Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir. Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir. A

manevi tefsir / mânevî tefsir

  • Kur'ân-ı Kerimin işaret ettiği hakikatleri asrın ilmî gelişmeleri ışığında ortaya koyarak, iman hakikatlerini güçlü ve sarsılmaz delillerle açıklayan, yorumlayan eser.

medar / medâr / مدار / مَدَارْ

  • Bir şeyin döneceği yer, etrafında hareket edilen nokta.
  • Yörünge, gezegenin güneş etrafında dönerken çizdiği daire.
  • Sebep, vesile, kaynak, yörünge.
  • Yörünge (Arapça)
  • Dönence. (Arapça)
  • Vesile, vasıta (Arapça)
  • Yardımcı. (Arapça)
  • Yörünge.

medar-ı arz / medâr-ı arz

  • Dünyanın yörüngesi, dünyanın güneş etrafında dolaşırken çizdiği daire.

medar-ı şems ve kamer

  • Güneşin ve ayın yörüngesi.

medar-ı senevi / medâr-ı senevî / مَدَارِ سَنَو۪ي

  • Dünyanın güneş etrafında dönerken bir sene içinde çizdiği yörünge.
  • Senelik yörünge.

meded-hahem / meded-hâhem

  • Yardım istiyorum.

medet!

  • Yardım istiyorum.

menzil-i kamer / مَنْزِلِ قَمَرْ

  • Ayın konak yeri, yörüngesi.

midanem

  • Biliyorum. (Farsça)

muabbir / معبر

  • Rüya yorumcusu. (Arapça)

müevvil

  • Tevil eden, yorumlayan.

müfessir

  • Âyetleri tefsir eden, açıklayan, yorumlayan, yorumcu.
  • Kur'ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan kimse.

müfessir-i azam / müfessir-i âzam

  • Büyük müfessir; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan kimse.

müfessir-i kur'an / müfessir-i kur'ân

  • Kur'ân-ı Kerimi tefsir eden, mânâ bakımından yorumlayan kimse.

müfessirin / müfessirîn

  • Müfessirler, Kuranı açıklayıp yorumlayanlar.

müfessirin-i izam / müfessirîn-i izâm

  • Kur'ân'ı yorumlayan büyük tefsirciler.

muhkemat / muhkemât

  • İslâmiyetin sağlam ve kuvvetli kanunları, emirleri; yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde açık sözler, kesinlik ifade eden naslar.

muhkemat-ı şeriat / muhkemât-ı şeriat

  • Kur'ân ve Hadisin yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde açık hükümleri, ifadeleri.

muhtelif kadirler

  • Çeşitli, farklı yörüngeler, mesafeler.

müstahsir

  • Yorulup halsiz düşen.

mustakar

  • Yörünge.

müstakarr

  • Sabitlenen yer, yörünge.

mütekellim-i maalgayr

  • Konuşan kimsenin kendisinin de içinde bulunduğu bir cemaata ait fiili ifade eden kelimelerin sigasıdır. Okuduk, yazıyoruz, gideceğiz, çalışmışız... gibi.

mütekellim-i vahde

  • Konuşan kimsenin yalnız kendine ait fiili gösteren kelimelerin sigasıdır. Baktım, görüyorum, gezmişim, oturacağım gibi.

müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihat-ı kur'âniye

  • Kur'an'da hükmü açık olmayan, yorumlanması gereken âyetler.

mütevaggil

  • Bir şeyin çok derinliğine giren, meşguliyetini derinleştiren. Usanmayıp, yorulmayıp gayret ve devam eden.

nemidanem

  • Bilmiyorum.

nemididem

  • Görmüyorum.

ra's

  • Yorulduğunda yab yab yürümek.
  • Birşeyi silmek.

rahmaniyyet

  • Cenab-ı Hakk'ın Rahman oluşu. (Yâni: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve Rahmâniyetin yüz binlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini rahimiyyet ve hakîmiyetin binlerle kıym

rezahat

  • Yorulmak.
  • Hali yaramaz, vaziyeti kötü olmak.

rüzam

  • Davarın çok yorulup zayıflaması.

saddakna / saddaknâ

  • İnanıyor ve tasdik ediyoruz.

sebbiyye

  • Hazret-i Ali'yi seviyoruz deyip Eshâb-ı kirâmın çoğunu kötüleyen bozuk fırka.

su'-i tefsir / sû'-i tefsîr / سُوءِ تَفْسِيرْ

  • Kötü yorumlama.

su-i te'vil / sû-i te'vil

  • Kötü yorumlama.

su-i tefsir / sû-i tefsir

  • Kötü ve yanlış yorumlama.
  • Yanlış ve hatalı yorum, kötüye yorumlama.

sümuh

  • Atın yorulduğunu bilmeden yürümesi.

suver-i müteşabihe

  • Müteşâbih ifadeler; Kur'ân-ı Kerimde mânâsı kapalı olan ve yorumlara açık olan suretler, temsiller.

tabir / tâbir / تعبير

  • Deyim, söz, yorum, ifade, anlatım.
  • Açıklama, yorum.
  • Yorumlama. (Arapça)
  • Terim. (Arapça)

tabir etme

  • Yorumlama, açıklama.

tabirat / tâbirat / تعبيرات

  • Yorumlar. (Arapça)
  • Terimler. (Arapça)
  • Deyişler. (Arapça)

tabirsiz / tâbirsiz

  • Yorumsuz.

talah

  • Yorulmak, zayıflamak.

te'vil / te'vîl / تأويل / تأویل / تَأْو۪يلْ

  • Bilinen anlamından başka bir anlamda yorumlama. Başka anlam verme.
  • Yorum.
  • Yorumlamak, açıklamak.
  • Ehl-i sünnet âlimlerinin, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden ve Eshâb-ı kirâmdan bildirdikleri tefsirlere (açıklamalara) bağlı kalarak âyet-i kerîmeleri açıklamak veya bu şekilde yapılan açıklamalar ve îzâhlar.
  • Yorum yapma.
  • Başka bir yorum getirme. (Arapça)
  • Te'vîl etmek: Başka bir yorum getirmek. (Arapça)
  • Görünürdeki ma'nâyı bırakıp başka bir ma'nâ vermek, yorumlama.
  • Yorumlama.

te'vilat / te'vilât

  • Teviller, yorumlar.

te'vilat-ı faside / te'vilât-ı fâside

  • Bozuk ve yanlış te'viller, yorumlar.

te'vilen

  • Yorum olarak.

te'vilkarane / te'vilkârâne

  • Aşırı yoruma giderek, saptırarak.

tebrik

  • Gözlerini dike dike bir yere bakmak.
  • Günaha girmek.
  • Uzak bir yere sefer etmek.
  • Çetinlik, zorluk sebebi ile yorulmak.
  • Kadının süslenip püslenmesi.
  • Evi ziynetleyip süslemek.

tecdid-i din

  • Dinin yenilenmesi, yeniden yorumlanması.

tefasir / tefâsir / tefâsîr / تفاسير

  • Tefsirler, yorumlar.
  • Tefsirler, yorumlar. (Arapça)

tefe'ülen

  • Tefe'ül ederek; bir kitabı rastgele açarak uygun gelen yeri yorumlayarak.

tefsir / tefsîr / تفسير

  • Yorum, açıklama, âyetlerin izahı.
  • Örtülü bir şeyi açmak, yorumlamak.
  • Kur'ân-ı Kerim'in anlamını açıklayan bilim.
  • Yorumlama; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.
  • Yorum. (Arapça)
  • Tefsir edilmek: Yorumlanmak. (Arapça)
  • Tefsir etmek: Yorumlamak. (Arapça)

tefsir eden

  • Açıklayan, yorumlayan.

tefsir etmek

  • Açıklamak, yorumlamak.

tefsir olunan

  • Kur'ân âyetlerinin çeşitli yönleriyle yorumlanan.

tefsir-i kur'an / tefsir-i kur'ân

  • Kur'ân tefsiri; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.

tefsirat / tefsirât / تفسيرات

  • Tefsirler; açıklamalar, yorumlamalar.
  • Yorumlar. (Arapça)

tevcih / tevcîh / توجيه

  • Yöneltme, yönlendirme. (Arapça)
  • Yorumlama. (Arapça)
  • Rütbe verme. (Arapça)

tevil

  • Yorumlama, yorum; sözün ilk anlamını değil de ihtimal dahilinde bulunan başka anlamlarını (mecâzî) esas alarak yorumlama.

tevil-i ahar / tevil-i âhar

  • Diğer tevil, bir başka yorum.

tevil-i zayıf

  • Zayıf yorum.

tevilat / tevilât

  • Yorumlar.

tevilat-ı faside / tevilât-ı fâside

  • Bozuk ve yanlış yorumlar.

tevilsiz

  • Yorumsuz.

tılh

  • (Çoğulu: Tılâh-Talâyıh) Zayıf.
  • Yorulmuş.
  • Geç gelmek.

Troçkizm / Troçkist

  • Troçkizm, Marksizm'in Troçki'nin bakış açısıyla yorumlanmasıdır. Aynı zamanda 1917 Ekim Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış bir ayrımı ifade eder. Sovyetler Birliği'nde "sol muhalefet" olarak örgütlenmiş, Troçki'nin kurduğu 4. Enternasyonal'le başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Troçkizm'in en önemli unsurları; özgürlüğü ortadan kaldıracak bir sistem olarak görülen "tek ülkede sosyalizmi" fikrinin reddi, dünya devrimi fikri, enternasyonalin gerekliliği, sürekli devrim ve Doğu Bloku ülkelerinin gerçek sosyalizm olmadığı fikirleridir.

    Kaynak: Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Troçkizm


turuk-u tabir

  • İfade tarzları, yorum şekilleri.

uğursuzluk

  • Bir şeyi veya bir hâdiseyi şerre, kötülüğe yorumlamak.

ulema-i ehl-i zahir / ulema-i ehl-i zâhir

  • Dış görünüşe göre yorum yapan âlimler.

va'z

  • Cemaati irşad amacıyla Kur'ân ve hadisleri yorumlayarak yapılan konuşma.

zehk

  • Yorulmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın