REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te YÜCE ifadesini içeren 628 kelime bulundu...

hak teala / hak teâlâ

  • Yüce Allah. Allah celle celâlühü.

a'la / a'lâ / اعلى

  • En yüce.
  • En yüksek, en yüce. (Arapça)

adil-i hakim-i zülcelal / âdil-i hâkim-i zülcelâl

  • Sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan ve herşeye adaletle hükmeden Allah.

agmar

  • (Tekili: Gamr) Yüce kimseler.
  • Seller.
  • (Gumr) Bilgisizler, cahiller.

ahkam-ı memduha / ahkâm-ı memdûha

  • Yüce ve medhe lâyık hükümler.

ahlak-ı aliye-i peygamberiye / ahlâk-ı âliye-i peygamberiye

  • Peygamberimizin yüce ahlâkı.

ahval-i kudsiye

  • Kudsî, yüce haller.

al / âl / عال

  • Yüksek. Âlî. Yüce. Bülend.
  • Yüce, yüksek. (Arapça)

ala / âlâ / alâ / علاء

  • En yüce, daha iyi, pek iyi.
  • Yücelik, şeref. (Arapça)

ala-yı illiyin / âlâ-yı illiyîn

  • Yüceler yücesi, en yüksek mertebe.

ala-yı illiyyin / âlâ-yı illiyyîn

  • Yücelerin en yücesi.

ala-yı illiyyin-i kemalat / âlâ-yı illiyyîn-i kemâlât

  • Mükemmelliğin en yüce derecesi.

ala-yı illiyyin-i şeref / âlâ-yı illiyyîn-i şeref

  • Şerefin zirvesi, en yüce mertebesi.

alayıilliyyin / âlâyıîlliyyîn

  • Yücelerin yücesi.

alem-i ulvi / âlem-i ulvî

  • Yüce âlem.

alem-i ulviye / âlem-i ulvîye

  • Yüce âlem.

alı / âlı

  • Yüce.

ali / âlî / عالى / عالي / عَال۪ي

  • Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib.
  • Yüce, yüksek.
  • Yüksek, yüce.
  • Yüce; yüksek. (Arapça)
  • Yüce.
  • Yüce.

ali-himmet / âlî-himmet

  • Yüce himmetli.

ali-makam / âli-makam

  • Yüce makam sahibi.

ali-tebar / âlî-tebar

  • Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan. (Farsça)

alicah / âlicah

  • (Ali-câh) Mevkii yüksek. Yüce mevkide bulunan. (Farsça)

alihimmet / âlîhimmet / عالى همت

  • Himmeti yüce ve gayreti çok kimse.
  • Yüce himmetli. (Arapça)

alikadir / âlikadir

  • Kadri yüce, yüksek kişilik sahibi.

alim-i zülcelal / alîm-i zülcelâl

  • Sonsuz ilmiyle herşeyi bilen ve sınırsız haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.

alişan / âlîşân / âlîşan / عالى شان

  • Şânı yüce.
  • Şanı yüce. (Arapça)

aliyat / âlîyat

  • Yüce şeyler.

aliye / âliye / âlîye / عاليه

  • Yüksek, yüce. Şerif ve aziz olan.
  • Necid ve Hicaz ülkesi.
  • (Çoğulu: Avali) Süngü başı.
  • Yüce, yüksek.
  • Yüce, yüksek.
  • Yüce, yüksek. (Arapça)

aliyy

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Yüce olan. Mahlûkâtın (yaratılmışların) akıl, ilim (bilgi) ve anlayışlarının erişemediği yücelikte olan.

allah

  • Esmâ-i hüsnâdan. Varlığı muhakkak lâzım olan, îmân ve ibâdet edilecek hakîkî mâbûd. Her şeyi yoktan var eden yüce yaratıcı.

allah zülcelal hazretleri / allah zülcelâl hazretleri

  • Sonsuz büyüklük, yücelik ve azamet sahibi olan Allah.

allahü zü'l-celal ve'l-kemal / allahü zü'l-celâl ve'l-kemâl

  • Sonsuz büyüklük, haşmet ve mükemmellik sahibi olan yüce Allah.

allahü zülcelal / allahü zülcelâl

  • Sınırsız haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.

allahü zülcelal hazretleri / allahü zülcelâl hazretleri

  • Büyüklük ve haşmet sahibi olan yüce Allah.

allahü zülcelal tebareke ve teala ve tekaddes hazretleri / allahü zülcelâl tebareke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri

  • Büyüklük, haşmet ve yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.

arş

  • Bağ çardağı.
  • Gölgelik.
  • Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
  • Fevkiyyet, ulviyyet.
  • Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk
  • Taht, yüce makam; Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.

arş ve kürs

  • Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği iki yer.

arş-ı ala / arş-ı âlâ

  • Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yüce yer.

arş-ı azim / arş-ı azîm

  • Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.

arş-ı hüda / arş-ı hüdâ

  • Allah'ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli ettiği makam.

arş-ı ilahi / arş-ı ilâhî

  • Cenâb-ı Hakkın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yer (kâinatın egemenlik ve yönetim merkezi).

arşi / arşî

  • Arştan gelen; Cenab-ı Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yerden gelen.

arvend

  • Şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet. (Farsça)

asar-ı azamet / âsâr-ı azamet

  • Allah'ın büyüklüğünü, haşmet ve yüceliğini gösteren eserler, deliller.

ateş-i maali / ateş-i maâlî

  • Yüce ateş.

avali / avalî / avâlî

  • Büyük ve sayılı kimseler. Büyükler. Yüceler.
  • Medine etrafındaki semtler.
  • Yüceler, büyükler. Medine etrafındaki semtler.

avalim-i ulviye / avâlim-i ulviye

  • Yüce âlemler.

avalim-i ulviye ve ruhiye ve cismaniye / avâlim-i ulviye ve ruhiye ve cismâniye

  • Yüce âlemler, ruh âlemleri, cismânî âlemler.

ayat-ı celile / âyât-ı celîle

  • Yüce âyetler.

ayat-ı kübra / âyât-ı kübra

  • Büyük, yüce âyetler.

ayet-i azime / âyet-i azîme

  • Büyük ve yüce âyet.

ayet-i celile / âyet-i celîle

  • Yüce ayet.

ayet-i ecma' ve ala ve ekber / âyet-i ecma' ve âlâ ve ekber

  • Kapsamlı, yüce ve büyük âyet.

ayet-i sübhani / âyet-i sübhânî

  • Her türlü eksiklikten yüce olan Allah'ın âyeti.

ayn-ı zat-ı akdes / ayn-ı zât-ı akdes

  • Bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın bizzat kendisi.

azamet

  • Büyüklük, yücelik.

azamet-i celal / azamet-i celâl

  • Haşmet ve görkemin büyüklüğü, yüceliği.

azamet-i hakikiye

  • Gerçek büyüklük, yücelik.

azamet-i sani / azamet-i sâni

  • Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın yüceliği, büyüklüğü.

azamet-i ulviyet

  • Kur'ân'ın erişilmez yüceliği.

azim / azîm

  • Büyük. Yüce. Çok ileri.

azim-üş şan / azîm-üş şân

  • Şânı büyük. Namı çok yüce.

azimü'l-meal / azîmü'l-meâl

  • Yüce, büyük mânâlı.

aziz-i cebbar / azîz-i cebbâr

  • Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah.

azze

  • Aziz oldu, şanı yüce oldu!

azze vecelle

  • Allahü teâlânın ismi söyleyince, işitince ve yazınca "O, Azîz ve Celîldir (yücedir)" mânâsına söylenilen ve yazılan saygı ifâdesi.

baki-i zülcelal / bâkî-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve varlığı kalıcı ve devamlı olan Allah.

bala / bâlâ

  • Yüksek, yüce.
  • Yüksek. Yukarı. Yüce. Yüksek kat. (Farsça)

bala kamet / bâlâ kamet

  • Yüksek, yüce şahsiyet.

bargah / bârgâh

  • İzinle girilebilecek yüce makam.

bargah-ı huzur / bârgâh-ı huzur

  • Allah'ın huzuru, yüce katı.

bargah-ı rahmet / bârgâh-ı rahmet

  • Merhamet ve şefkat dilenen yüce makam.

bargah-ı samediyet / bârgâh-ı samediyet

  • Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın huzuru, yüce katı.

bari' teala ve tekaddes / bâri' teâlâ ve tekaddes

  • Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir surette yaratan, yüce ve her türlü eksiklikten uzak Allah.

bari-i teala / bâri-i teâlâ

  • Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir şekilde yaratan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.

barigah / bârigâh

  • İzinle girilebilecek yüce makam.

barigah-ı ehadiyyet / bârigâh-ı ehadiyyet

  • Birliği herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî eden Allah'ın yüce katı.

barigah-ı kibriya / bârigâh-ı kibriyâ

  • Cenâb-ı Hakkın sonsuz büyüklüğünün tecellî ettiği yüceler yücesi makam.

bazih

  • Büyük. Âli. Yüce.

bedih

  • Şanı, şerefi yüce, yüksek ve büyük olan.

berin / berîn / برین

  • Pek yüksek, en yüce. (Farsça)
  • Yarık, yırtık, delik. (Farsça)
  • Yüksek, yüce. (Farsça)

biiznillahi teala / biiznillâhi teâlâ

  • Herşeyden yüce olan Allah'ın izniyle.

bina-yı sübhani / bina-yı sübhanî

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın san'atla yarattığı bina; beden.

bülend / بلند

  • Yüksek, yüce.
  • Yüksek. (Farsça)
  • Yüce. (Farsça)

bülendi / bülendî

  • Yükseklik, yücelik. (Farsça)

cami-i şerif

  • Şerefli, yüce cami.

cebel-i aziz

  • Şerefli, üstün ve yüce dağ.

cedd-i zişan / cedd-i zîşân

  • Şanı yüce olan ata, dede.

cefcef

  • Yüce, yüksek yer.
  • Katı yel.

celail

  • (Tekili: Celile) Celiller, büyük olanlar, yüceler.

celil-i cemil / celîl-i cemîl

  • Sonsuz güzellik, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.

celil-i layezal / celîl-i lâyezâl

  • Varlığı sürekli, haşmet ve yüceliği sonsuz olan Allah.

celil-i zülcemal / celîl-i zülcemâl

  • Sınırsız güzelliğiyle beraber, sonsuz yücelik ve heybet sahibi olan Allah.

celle

  • "Yüce ve aziz oldu" mânâsında söylenir.

celle celalüh / celle celâlüh

  • "O yücedir" mânâsına Allahü teâlânın ismi-i şerîfi söylenince, yazılınca ve işitilince, söylenilen ta'zîm (hürmet, saygı) ifâdesi.

celle celaluhu / celle celâluhu

  • Allah'ın şânı yücedir.

celle celalühu / celle celâlühû

  • Allah'ın şânı yücedir.

celle celalühü / celle celâlühü

  • Allah'ın şânı yücedir.

cemaat-i ali / cemaat-i âli

  • Büyük, yüce cemaat.

cemil-i zülcelal / cemîl-i zülcelâl

  • Heybeti ve yüceliği sınırsız, güzelliği sonsuz olan Allah.

cenab-ı erhamürrahim / cenâb-ı erhamürrâhim

  • Merhametlilerin en merhametlisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah.

cenab-ı hak / cenâb-ı hak / جَناَبِ حَقْ

  • Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah.
  • Hak olan yüce Allah.

cenab-ı hakim-i mutlak / cenâb-ı hakîm-i mutlak

  • Sınırsız hikmet sahibi yüce Allah.

cenab-ı hakk / cenâb-ı hakk

  • Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah.

cenab-ı halık / cenâb-ı hâlık

  • Herşeyin yaratıcısı olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah.

cenab-ı hallak-ı rahim / cenâb-ı hallâk-ı rahîm

  • Sonsuz şefkat, merhamet, şeref ve yücelik sahibi olan herşeyin yaratıcısı Allah.

cenab-ı kerim-i mutlak / cenâb-ı kerîm-i mutlak

  • Sınırsız ikram ve cömertlik sahibi yüce Allah.

cenab-ı mevla ve tekaddes / cenâb-ı mevlâ ve tekaddes

  • Her türlü eksiklikten münezzeh, şeref ve yücelik sahibi, koruyup gözetici Allah.

cenab-ı rabb-i izzet

  • İtibar ve yücelik sahibi olan Allah.

cenab-ı uluhiyet / cenâb-ı ulûhiyet

  • Yüce ilâhlık makamı.

cenab-ı zülcelal ve'l-kemal / cenâb-ı zülcelâl ve'l-kemâl

  • Sonsuz haşmet, yücelik ve mükemmellik sahibi olan Allah.

cevab-ı ali / cevâb-ı âli

  • Yüce bir cevap.

cihet-i ulviyet

  • Yücelik yönü.

civanmert

  • Yüce gönüllü, mert.

cümd

  • (Çoğulu: Cümâd-Ecmâd) Yüce, sağlam mekân.

cümle-i aliye / cümle-i âliye

  • Yüce cümle, âyet.

cümle-i mukaddese

  • Kusur ve eksiklikten uzak, yüce cümle.

cünd-ü sübhani / cünd-ü sübhânî

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın bir ordusu.

damen-i mualla / dâmen-i muallâ

  • Yüksek namus sahibi; yüce, yüksek etek.

delalet-i aliye / delâlet-i âliye

  • Yüce yol göstericilik.

demdem

  • Yüce, yüksek yer.

derecat-ı refia ve mühimme / derecat-ı refîa ve mühimme

  • Çok yüce ve önemli dereceler.

derece-i ulviyet

  • Yücelik, yükseklik derecesi.

dergah-ı ali / dergâh-ı âli

  • Yüce makam.

dergah-ı hüda / dergâh-ı hüdâ

  • Allah'ın yüce katı.

dergah-ı ilahiye / dergâh-ı ilâhîye

  • Allah'ın yüce katı.

dergah-ı izzet / dergâh-ı izzet

  • İzzet sahibi Allah'ın yüce kapısı.

dergah-ı kàdiyü'l-hacat / dergâh-ı kàdiyü'l-hâcât

  • Bütün ihtiyaçları karşılayan Allah'ın yüce katı.

dergah-ı rububiyet / dergâh-ı rububiyet

  • Yarattığı bütün varlıkları terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın yüce katı.

dergah-ı samedaniye / dergâh-ı samedâniye

  • Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın yüce katı.

dergah-ı uluhiyet / dergâh-ı ulûhiyet

  • Allah'ın yüce katı.

desatir-i aliye / desâtir-i âliye

  • Yüce prensipler.

desatir-i hikmet-i sübhaniye / desâtir-i hikmet-i sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın hikmet düsturları, prensipleri.

dest ü damen-i mualla / dest ü dâmen-i muallâ

  • Yüce el ve etek.

dest ve damen-i mualla / dest ve dâmen-i muallâ

  • Yüce, yüksek el ve etek.

dest-i damen-i kerimane / dest-i dâmen-i kerîmâne

  • Değerli, yüce el ve etek.

divan-ı ali / divan-ı âlî

  • Yüce divân.

düstur-u aliye / düstur-u âliye

  • Yüce kanun, kural.

eczahane-i kudsiye-i kur'aniye / eczahane-i kudsiye-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın yüce, yüksek ve bütün kusurlardan uzak eczahanesi.

el-hakku ya'lu / el-hakku yâ'lû

  • "Hak yücedir".

elhamdü lillahi teala / elhamdü lillâhi teâlâ

  • Hamd ve şükür yalnızca yüce olan Allah'a mahsustur.

eltaf ve inayet-i sübhaniye / eltaf ve inâyet-i sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın lütuf ve yardımları.

eltaf-ı sübhaniye / eltâf-ı sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın lütufları, şirin ikramları.

emr-i alileri / emr-i âlileri

  • Yüce emriniz.

encad

  • (Tekili: Necd) Yüksek yerler, yüce mekânlar.

enda'

  • Yüksek, yüce, âlâ.
  • (Tekili: Nedâ) Nedâlar, çiğler, şebnemler.

erfa' / ارفع

  • Daha yüksek, çok ulvi, en yüce.
  • Çok yüce, çok yüksek. (Arapça)

eser-i ali / eser-i âlî

  • Yüksek, yüce eser.

eser-i alişan / eser-i âlîşan

  • Şanı yüce eser.

esma-i kudsiye-i ilahiye / esmâ-i kudsiye-i ilâhiye

  • Allah'ın kutsal isimleri; Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan isimleri.

esma-i mukaddese / esmâ-i mukaddese

  • Mukaddes isimler; her türlü kusur ve noksandan uzak, yüce isimler.

esna'

  • Bülent, yüksek, yüce, ulvi.

eşşükrü lillahi teala / eşşükrü lillâhi teâlâ

  • Şükür, teşekkür ve minnet yalnızca yüce olan Allah'a aittir.

evamir-i sübhaniye / evâmir-i sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Cenab-ı Allah'ın emirleri.

evc

  • Doruk, yüce.

evsaf ve şuunat-ı rabbaniye / evsâf ve şuûnât-ı rabbâniye

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatları ve terbiye edicilikle ilgili nitelikleri.

evsaf-ı aliye / evsâf-ı âliye

  • Yüce vasıflar, özellikler.

evsaf-ı azamet ve celal / evsaf-ı azamet ve celâl

  • Alah'ın haşmet, yücelik ve büyüklüğünü gösteren sıfatlar.

evsaf-ı ilahiye / evsâf-ı ilâhiye

  • Cenâb-ı Allah'ın Zâtını niteleyen yüce vasıflar.

ezvak-ı letaif-i ulya / ezvâk-ı letâif-i ulyâ

  • Çok yüce ve yüksek olan güzelliklerin verdiği zevkler.

fahamet / fahâmet / فخامت

  • Yücelik, ululuk. (Arapça)
  • Kıymet. (Arapça)

fail-i zülcelal / fâil-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Fâil, Allah.

fari'

  • Yüce nesne.

fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes

  • Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.

fatır-ı hakim-i zülcelal / fâtır-ı hakîm-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde benzersiz yaratan Allah.

fayık

  • Yüce, âli.

fazilet-i şehadet

  • Şehitlik mertebesinin yüceliği.

ferman-ı ali / ferman-ı âli / fermân-ı âlî / فَرْمَانِ عَال۪ي

  • Yüce ferman, buyruk.
  • Yüce buyruk.

ferman-ı alişan / ferman-ı âlişân

  • Şanı yüce ferman.

ferman-ı celil / ferman-ı celîl

  • Cenab-ı Allah'ın yücelerden gelen fermanı.

ferman-ı sübhani / ferman-ı sübhânî

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın fermanı, buyruğu.

fesübhanallah / fesübhânallah

  • "Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir" anlamında kullanıp hayret ve hayranlığı ifade eden kelime.

fetebarekallah / fetebârekâllah

  • Şânı ne yücedir Allah'ın.

feya sübhanallah / feyâ sübhanallah

  • Ey her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah mânâsında bir şeyin tuhaflığını bildirmek için şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır.

feyyaz-ı mütea / feyyâz-ı müteâ

  • Çok bereket ve bolluk veren yüce Allah.

feyyaz-ı müteal / feyyâz-ı müteâl / فَيَّاضِ مُتَعَالْ

  • Hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve bolluk veren yüce Allah.
  • Çok feyiz ve bereket veren yüce Allah.

feyz-i ulvi / feyz-i ulvî

  • Yüksek, yüce feyiz.

firaz

  • Yukarı, yüksek. (Farsça)
  • Çıkış, yokuş. (Farsça)
  • Kaldıran, yükselten, yücelten. (Farsça)

garr

  • Aldatmak.
  • Hırsa düşmek.
  • Alnında dirhemden büyücek beyazlık bulunan at.

gayet-i kemal / gayet-i kemâl

  • Mükemmelleşme, yücelme gayesi.

habib-i kibriya / habib-i kibriyâ

  • Allah'ın en büyük sevgilisi ve yüce peygamberi olan Hz. Muhammed (a.s.m.).

habib-i zülcelal / habib-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah'ın sevdiği, Hz. Muhammed (a.s.m.).

hadi / hâdî

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından dilediğine doğru yolu gösteren, kullarının havâssına (seçilmişlerine) doğrudan insanların avâmına (havâsstan aşağı derecede olanlara) yarattıkları varlıkları vâsıtasıyla kendini tan ıtan yüce Allah.

hafiz-i zülcelal / hafîz-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, büyük küçük herşeyi kaydedip koruyan Allah.

hafiz-i zülcelal-i ve'l-ikram / hafîz-i zülcelâl-i ve'l-ikram

  • Sonsuz haşmet, yücelik ve ikram sahibi olan, herşeyi koruyup gözeten ve muhafaza eden Allah.

hak sübhanehu ve teala / hak sübhânehu ve teâlâ

  • Hakkın ta kendisi, her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.

hak teala / hak teâlâ / حق تعالى

  • Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan yüce Allah.
  • Yüce Allah. Allah celle celâlühü.
  • Yüce Tanrı. (Arapça)

hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri

  • Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.

hak-i pa-yi alileriniz / hak-i pâ-yi âlileriniz

  • Mübarek ve yüce zatınızın ayağının tozu, toprağı.

hak-i pa-yi zat-ı alileriniz / hâk-i pâ-yi zât-ı âlileriniz

  • Mübarek ve yüce zâtınızın ayağının tozu, toprağı.

hakaik-i aliye / hakaik-i âliye

  • Yüce, yüksek hakikatler, esaslar.

hakaik-ı aliye-i ilahiye / hakaik-ı âliye-i ilâhiye

  • İlâhî yüce hakikatler.

hakaik-i aliye-i ilahiye / hakaik-i âliye-i ilâhiye

  • Allah'a ait yüksek, yüce hakikatler, gerçekler.

hakaik-i aliye-i imaniye / hakaik-i âliye-i imaniye

  • İmanın yüce hakikatleri, esasları.

hakaik-i aliye-i kur'aniye / hakaik-i âliye-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın yüce hakikatleri, esasları.

hakaik-ı kudsiye

  • Mukaddes, yüce hakikatler.

hakaik-i ulviye

  • Yüce gerçekler.

hakikat-ı aliye / hakikat-ı âliye

  • Yüksek, yüce gerçek.

hakikat-i aliye / hakikat-i âliye

  • Yüksek, yüce gerçek ve doğru.

hakikat-i rasiha-i aliye / hakikat-i râsiha-i âliye

  • Yüce ve sağlam gerçek.

hakikat-i şahika / hakikat-i şâhika

  • Çok yüce ve yüksek hakikat.

hakikat-i ulviye

  • Yüce gerçek.

hakikat-i ulya / hakikat-i ulyâ

  • Yüce gerçek.

hakim-i zülcelal / hâkim-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah.

hakimiyet-i kudsiye / hâkimiyet-i kudsiye

  • Kusur ve eksiklikten yüce, mukaddes egemenlik, hâkimiyet.

halık teala / hâlık teâlâ

  • Herşeyi var eden, yüce yaratıcı, Allah.

halık-ı alem hazretleri / hâlık-ı âlem hazretleri

  • Âlemin yaratıcısı olan yüce Allah.

halık-ı azam / hâlık-ı âzam

  • Her şeyi yaratan yüce Allah.

halık-ı azim / hâlık-ı azîm

  • Büyük Yaratıcı, Yüce Yaratıcı.

halık-ı teala / hâlık-ı teâlâ

  • Herşeyi yaratan, yüce yaratıcı Allah.

hallak-ı azim / hallâk-ı azîm

  • Çoklukla ve sürekli olarak yaratan büyük, yüce Allah.

hamiyet-i diniye

  • Dinî hamiyet; dini korumak ve yüceltmek maksadıyla çalışma, dinden gelen yüce duygularla din uğruna fedakârlıkta bulunma.

harva

  • Büyük kumlu tepe.
  • Yüce, yüksek.
  • Bir dağın adı.

hatir / hatîr / خطير

  • Tehlikeli. (Arapça)
  • Yüce. (Arapça)

hattiyye

  • (Çoğulu: Hatyât) Canı, kıymeti yüce olmak.
  • Küçük ok.

haveme

  • Büyük, ulu, yüce.

hayat-ı ulviye

  • Yüce hayat.

haydeb

  • Ulu ve yüce yol.

hazine-i ali / hazine-i âli

  • Yüce hazine.

hazine-i aliye / hazine-i âliye

  • Yüce hazine.

hikmet-i aliye / hikmet-i âliye

  • Yüce gaye.

hikmet-i ulviye

  • Yüce hikmet.

hilafet-i seniyye

  • Büyük, yüce hilafet. Osmanlı Devleti hilafeti.

hiss-i ulvi / hiss-i ulvî

  • Yüce, yüksek his.

hissiyat-ı aliye / hissiyât-ı âliye

  • Yüce hisler, duygular.

hissiyat-i aliye / hissiyat-i âliye

  • Yüce hisler.

hissiyat-ı ulviye / hissiyât-ı ulviye / حِسِّيَاتِ عُلْوِيَه

  • Yüksek hisler, yüce duygular.
  • Yüce hisler.

hissiyat-ı ulviye-i diniye

  • Dinden gelen yüksek hisler, yüce duygular.

hitabat-ı ezeliye-i sübhaniye / hitâbât-ı ezeliye-i sübhâniye

  • Kusur ve aczden yüce olan Allah'ın ezelî konuşmaları.

hizmet-i aliye / hizmet-i âliye

  • Yüce hizmet.

hizmet-i sübhaniye / hizmet-i sübhâniye

  • Kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın hizmeti.

hubb-u maali / hubb-u maâlî

  • Yüksek, yüce sevgi.

huda-yı müteal / hudâ-yı müteâl

  • Allah-u Teâla; büyüklük ve yücelikte bir eşi bulunmayan Allah.

hudaygan / hudaygân

  • Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah. (Farsça)

huluk-u azim / huluk-u azîm

  • Çok yüce ve yüksek meziyetlerle yaratılıp donatılmış olma.

huzur-u ali-yi irfan / huzur-u âlî-yi irfan

  • Yüce bilginlik seviyesi.

huzur-u kibriya / huzur-u kibriyâ

  • Sonsuz büyüklük sahibi Allah'ın yüce huzuru.

huzur-u saadet / huzur-u saâdet

  • Peygamber Efendimizin yüce huzuru.

huzur-u sami / huzur-u sâmî

  • Yüksek ve yüce huzur.

i'la / i'lâ / اعلا

  • (Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak.
  • Yüceltme, yayma.
  • Yükseltme, yüceltme. (Arapça)
  • İ'lâ edilmek: Yükseltilmek, yüceltilmek. (Arapça)

i'la-yı kelimetullah / i'lâ-yı kelimetullah

  • İslâm esaslarını ve yüceliğini yaymak için gösterilen gayret, bu gaye ile yapılan cihat.
  • Allah'ın adını yüce tutmak.

i'la-yıkelimetullah / i'lâ-yıkelimetullah

  • Allahü teâlânın ismini yüceltmek, İslâm dînini yaymak.

i'tila / i'tilâ

  • Yükselme, yücelme.

i'zaz etme

  • Aziz kılma, yüceltme, güçlendirme.

ibadet-i ulya / ibadet-i ulyâ

  • En yüce ibadet.

idrak ettirmek

  • Yaşatmak, değer ve yüceliğini göstermek.

ifham

  • Ulu etmek, yüceltmek.

iftihar-ı kudsi / iftihar-ı kudsî

  • Her türlü eksik ve çirkinlikten yüce sevinç ve övünme.

iftihar-ı mukaddes

  • Mukaddes iftihar; her türlü kusur ve noksandan yüce bir iftihar ve övünç.

ikazat-ı sübhaniye / ikazât-ı sübhâniye

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın ikazları, uyarıları.

ila / îlâ

  • Yüceltme.
  • Yüceltme, yayma.

ila-yı kelimetullah / ilâ-yı kelimetullah

  • Allah'ın adını yüceltmek; İslâmı ve Kur'ân'ı yayma.

imdad-ı sübhaniye / imdad-ı sübhâniye

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın yardımı.

imtihan-ı ulvi / imtihan-ı ulvî

  • Yüce imtihan.

ind-i ilahi / ind-i ilâhî

  • Allah'ın yüce katında, yanında.

inşaallahu teala / inşâallahu teâlâ

  • Yüce Allah'ın izniyle.

inşaallahü teala / inşaallahü teâlâ

  • Yüce Allah'ın izniyle.

irade-i aliye / irade-i âliye

  • Yüce irâde.

iş'ar-ı fazılane / iş'âr-ı fâzılâne

  • Hürmet ifadesi olarak "yüce şahsiyetinizin işaret etmesi" anlamında bir ifade.

ism-i kuddus / ism-i kuddûs

  • Allah'ın her türlü kusur ve çirkinlikten yüce olduğunu ve her işinde sınırsız bir temizlik görüldüğünü ifade eden ismi.

isti'la

  • (Ulüv. den) Yükselmek. Üste çıkmak. Yüce olmak. Terfi' eylemek. Galib olmak.
  • Gr: Bir şeyin bir şey üzerine çıkması.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin, üst damağa kalkmasına denir.

isti'zam / isti'zâm

  • Büyük gösterme, büyütme, yüceltme.

izaz / îzaz

  • Aziz kılma, yüceltme, ihsan etme.

izhar-ı azamet

  • Büyüklüğü, yüceliği ortaya çıkarma, gösterme.

izhar-ı izzet

  • İzzet ve yüceliği gösterme.

izz / عز

  • Değer. (Arapça)
  • Yücelik. (Arapça)

izzet / عزت / عِزَّتْ

  • Üstünlük, yücelik, azîz olma.
  • Hürmet, saygı. Çünkü bildin mü'minin kalbinde bir Allah var, Niçin izzet etmedin ol beyte kim Allah var.
  • Üstünlük, yücelik.
  • Değer. (Arapça)
  • Yücelik. (Arapça)
  • Saygı. (Arapça)
  • Değeri yüce olma, şeref.

izzet ve haysiyet

  • Yücelik ve itibar sahibi olma.

izzet-alud / izzet-âlûd

  • Şeref ve yücelikle karışık.

izzet-i celal / izzet-i celâl / عِزَّتِ جَلَالْ

  • Haşmet ve yüceliğin izzeti.
  • Haşmet ve büyüklüğün şerefi, değerinin yüceliği.

izzet-i diniye

  • Dinî izzet, yücelik.

izzet-i ilahiye / izzet-i ilâhiye

  • Cenab-ı Hakkın nihâyetsiz izzeti, şeref ve yüceliği.

izzet-i islamiye / izzet-i islâmiye

  • İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği.

izzet-i islamiyet / izzet-i islâmiyet

  • İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği.

izzet-i kudsiyet

  • Mukaddesliğinin izzeti, yüceliği.

izzet-i rububiyet

  • Her varlığı yaratılış amacına hikmetli bir biçimde ulaştırarak terbiye ve idare eden Allah'ın şeref ve yüceliği.

kader-i sübhani / kader-i sübhânî

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi.

kadir-i zülcelal / kadîr-i zülcelâl

  • Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.

kahhar-ı zülcelal / kahhâr-ı zülcelâl

  • Haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten Allah.

kaid / kaîd

  • (Çoğulu: Kavayid) Çekirge.
  • Ulu, yüce kişi.

kainat seması / kâinat seması

  • Kâinatın ve bütün varlıkların üzerinde duran gökyüzü; burada bütün varlıklar âlemi dünyaya, onu kuşatan gökyüzü ise yücelerde bulunan manevî âlemlere benzetilmiştir.

kainat-ı muhteşeme / kâinat-ı muhteşeme

  • Allah'ın sonsuz haşmet ve yüceliğini gösteren muhteşem kâinat.

kasr-ı ali / kasr-ı âlî

  • Yüce, yüksek köşk.

kasr-ı mualla / kasr-ı muallâ

  • Yüce, yüksek saray.

kayyum-u zülcelal / kayyûm-u zülcelâl

  • Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve yücelik sahibi Allah.

kebir

  • Büyük, âli, yüce.

kebiru'l-müteal / kebîru'l-müteâl

  • Açık ve gizli her şeyi bilen, büyük ve yüce olan. Allah Teâlâ.

kelam-ı ali / kelâm-ı âlî

  • Yüce, yüksek söz, ifade.

kelimat ve tabirat-ı aliye / kelimat ve tâbirat-ı âliye

  • Yüksek, yüce ifadeler, tabirler.

kelimat-ı tesbihiye ve zikriye / kelimât-ı tesbihiye ve zikriye

  • Allah'ın yüceliğini dile getirmek ve Allah'ı anmak için kullanılan kelimeler, sözler.

kelime-i aliye / kelime-i âliye

  • Yüce mânâlar ifade eden cümle.

kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî

  • Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.

kemal-i kibriya / kemâl-i kibriyâ

  • Büyüklük, yücelik ve haşmetin kemâli, mükemmelliği, kusursuzluğu.

kemal-i ulviyet / kemâl-i ulviyet

  • Tam bir yücelik.

kemalat-ı sübhaniye / kemâlât-ı sübhâniye

  • Bütün eksikliklerden yüce olan Allah'ın sonsuz mükemmellikteki sıfatları, nitelikleri.

kerim / kerîm / كریم

  • Cömert. (Arapça)
  • Yüce. (Arapça)

kerim-i müteal / kerîm-i müteâl

  • Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan yüce Allah.

kibriya / kibriyâ

  • Yücelik ve büyüklük.
  • Allahü teâlâya mahsûs azamet, büyüklük, üstünlük, yücelik.

kic

  • Dağın yüksek ve yüce yeri.

kiram / kirâm / كرام

  • Yüce kişiler. (Arapça)
  • Cömertler. (Arapça)

kışri / kışrî

  • Kışra, kabuğa dair. Dış yüce ait ve müteallik. Yüzünden. Derinden ve esastan olmayan. Künhü ve esası olmayan.

kitab-ı sübhani / kitab-ı sübhânî

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'a ait kutsal kitap.

kıymet-i aliye / kıymet-i âliye

  • Yüksek, yüce değer.

kubbe-i aliye / kubbe-i âliye

  • Yüksek ve yüce kubbe.

kuddise sırruhu'l-ali / kuddise sırruhu'l-âlî

  • Yüce sırrı mübarek ve temiz olsun; büyük veliler için kullanılır.

kudsi / kudsî

  • Kutsal, temiz, arınmış, yüce.

kudsiyet

  • Kutsallık, yücelik, temizlik.

kudsiyye

  • Kutsal, kusursuz ve yüce.

kumandan-ı akdes

  • Bütün varlıkları emri altında tutan ve her türlü eksiklikten ve âcizlikten yüce olan Allah.

kume

  • Bir yere toplanmış olan şeyler.
  • Yüksek, yüce yer.

kur'an-ı azamet / kur'ân-ı azamet

  • Büyüklük ve yüceliğin Kur'ân'ı.

kur'an-ı azim / kur'ân-ı azîm

  • Büyük, yüce Kur'ân.

kur'an-ı azim-i hakim / kur'ân-ı azîm-i hakîm

  • Her âyet ve sûresinde sayısız hikmet, mu'cize ve faydalar bulunan yüce, büyük Kur'ân.

kur'an-ı azimü'l-beyan / kur'ân-ı azîmü'l-beyan

  • Açıklamaları pek yüce ve benzersiz olan Kur'ân.

kur'an-ı azimü'l-burhan / kur'ân-ı azîmü'l-burhân

  • Delilleri apaçık ve yüce olan Kur'ân.

kur'an-ı azimüşşan / kur'ân-ı azîmüşşân

  • Şan ve şerefi yüce olan Kur'ân.

kur'an-ı azimüşşana / kur'ân-ı azîmüşşâna

  • Şan ve şerefi yüce olan Kur'ân.

kur'an-ı mu'cizü'l-beyan-ı azimüşşan / kur'ân-ı mu'cizü'l-beyân-ı azîmüşşân

  • Açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları aciz bırakan, şan ve şerefi yüce olan Kur'ân.

kurb-u huzur

  • Allah'ın yüce huzuruna yakınlık.

kürsi-i mualla / kürsî-i muallâ

  • Yüce taht, saygı değer makam.

küvm

  • Bir yere toplanmış olan bir miktar deve.
  • Yükseklik, yücelik.

kuvvet-i ulviyet

  • Ulvî, yüce, İlâhî kuvvet.

lazale aliyen / lâzâle âliyen

  • Yüce ve âli olsun.

letaif-i insaniye / letâif-i insaniye

  • İnsandaki ince ve yüce duygular.

lisan-ı ulvi / lisan-ı ulvî

  • Yüce lisan.

ma'bud-u zişan / ma'bûd-u zîşan

  • Yüce şân sahibi mabut; ancak kendisine ibadet edilen yüce şân sahibi Zât, Allah.

ma'dele-i ulya / mâ'dele-i ulyâ

  • Yüce adaletin gerçekleştirildiği yer.

maali

  • Yücelikler.

maali-i ahlak / maâlî-i ahlâk

  • Ahlâkî yücelik, yüce ahlâklar.

maaliyat

  • Yüce bilgiler, yüksek mertebeler.

maani-i mukaddese / maânî-i mukaddese

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce, mukaddes mânâlar.

maani-i ulviye / maânî-i ulviye

  • Yüce mânâlar, anlamlar.

mabud-u mukaddes / mâbud-u mukaddes

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce ve ibadet edilmeye lâyık olan Allah.

macid / mâcid

  • Çok âli. Şerif. Yüce. Kerim.
  • Hoş. Nâzik meşreb.
  • Yüce, şerefli.

maddeden mücerret

  • Maddeyle sınırlı olmayan, maddeten yüce.

maden-i ahlak-ı aliye / maden-i ahlâk-ı âliye

  • Yüce ahlâkın kaynağı.

mahkeme-i ali / mahkeme-i âli

  • Yüce, yüksek mahkeme.

mahkeme-i celile / mahkeme-i celîle / مَحْكَمَۀِ جَل۪يلَه

  • Yüce mahkeme.

makam-ı ala / makam-ı âlâ

  • En yüce makam.

makam-ı ala-yı ubudiyet / makam-ı âlâ-yı ubûdiyet

  • Allah'a kulluğun yüce makamı.

makam-ı ali / makam-ı âlî

  • Yüce makam.
  • Yüce ve âli makam. Eskiden bu tabir, bakanlıklar hakkında kullanılırdı.

makam-ı izzet

  • Şeref, yücelik makamı.

makam-ı mualla-yı nübüvvet / makam-ı muallâ-yı nübüvvet

  • Peygamberliğin yüce makamı.

makamat-ı aliye / makamat-ı âliye / makamât-ı âliye

  • Yüksek şerefli mevkiler, makamlar. Yüce makamlar.
  • Yüce, yüksek makamlar.

makamat-ı asliye-i külliye / makamât-ı asliye-i külliye

  • Asıl geniş makamlar, yüce meclis ve mevkiler.

makasıd-ı aliye / makasıd-ı âliye

  • Yüce maksatlar, gayeler.

makàsıd-ı aliye / makàsıd-ı âliye

  • Yüce gayeler.

makasıd-ı aliye-i ilahiye / makasıd-ı âliye-i ilâhiye

  • Allah'ın kâinatı yaratmasındaki yüce maksatlar.

makàsıd-ı aliye-i kudsiye / makàsıd-ı âliye-i kudsiye

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan İlâhî maksatlar, gayeler.

makàsıd-ı ilahiye / makàsıd-ı ilâhiye

  • Allah'ın gözettiği yüce maksatlar, gayeler.

makasıd-ı rabbaniye / makasıd-ı rabbâniye

  • Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.

makàsıd-ı rabbaniye / makàsıd-ı rabbâniye

  • Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.

makàsıd-ı ulya / makàsıd-ı ulyâ

  • En yüce gayeler, hedefler.

maksad-ı ali / maksad-ı âli

  • Yüce maksat, ulvî gaye.

maksad-ı aliye / maksad-ı âliye

  • Yüce maksat, yüksek gaye.

malik-i zülcelal / mâlik-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyin sahibi olan Allah.

malikü'l-mülk-i zülcelal / mâlikü'l-mülk-i zülcelâl

  • Bütün mülkün gerçek sahibi, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.

malum-u alileri / malûm-u âlîleri

  • "Yüce şahsiyetinizin bildiği gibi" anlamında bir saygı ifadesi.

mana-yı ulvi ve külli / mânâ-yı ulvî ve küllî

  • Yüce ve umumî mânâ.

manzar-ı ala / manzar-ı âlâ

  • En yüce gözetleme yeri.

marifet-i zülcelal / mârifet-i zülcelâl

  • Sonsuz yücelik ve haşmet sahibi Allah'ı bilme, tanıma.

masad

  • (Çoğulu: Musdân-Emside) Dağın yüksek ve yüce yeri.

matlab-ı ala / matlab-ı âlâ

  • En yüce talep, arzu.

mazhariyet-i ulya / mazhariyet-i ulyâ

  • Yüce mazhariyet, yüksek şeref.

meal-i şerif / meâl-i şerif

  • Şerefli, yüce mânâ.

mecid / mecîd

  • Yüce, şerefli.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Büyüklüğü, yüceliği ve işlerinin güzelliği ile tanınan, övülen.

meclis-i ali-i misali / meclis-i âlî-i misalî

  • Rüyada şekillenen yüce meclis.

meclis-i sami / meclis-i sâmî

  • Yüce meclis.

mecma-ı ali / mecma-ı âli

  • Yüce meclis.

medar-ı azamet ve kibriya / medar-ı azamet ve kibriyâ

  • Haşmet, yücelik ve büyüklük sebebi, kaynağı.

medh ü sena / medh ü senâ

  • Övme ve yüceltme.

mele-i a'la / mele-i a'lâ

  • Cenab-ı Hakkın yüce katı, melekler alemi.

mele-i ala / mele-i âlâ

  • Çok yüce manevî âlem.

melik-i zişan / melik-i zîşan

  • Şanı yüce hükümdar.

menzil-i ali / menzil-i âli

  • Yüksek, yüce yer.

mertebe-i aliye / mertebe-i âliye

  • Yüce mertebe.

mertebe-i arşi / mertebe-i arşî

  • Arşa uzanan yücelik mertebesi.

mertebe-i kudsiye

  • Mukaddes mertebe, yüce derece.

mertebe-i ulviye

  • Yüksek, yüce mertebe.

mertebe-i ulviyet

  • Yücelik mertebesi.

mertebe-i ulya / mertebe-i ulyâ

  • En yüce mertebe.

mertebe-i ulya-yı akdes / mertebe-i ulyâ-yı akdes

  • Yüce ve mukaddes mertebe, derece.

mesele-i aliye-i zatiye / mesele-i âliye-i zâtiye

  • Zâtı ile ilgili yüce mesele.

mesele-yi aliye-i zatiye / mesele-yi âliye-i zâtiye

  • Peygamber Efendimizin yüce zâtıyla ilgili mesele.

meslek-i ali / meslek-i âli

  • Yüce meslek.

met'

  • Uzun ve yüce olmak.

meta-ı ali / metâ-ı âlî

  • Değeri çok yüce ve yüksek olan şey, şey.

mevki-i mualla / mevki-i muallâ

  • Çok yüce mevki ve makam.

meyve-i kudsiye

  • Kutsal, kusursuz ve yüce meyve.

mezaya-yı aliye / mezâya-yı âliye

  • Yüce, yüksek meziyetler, üstünlükler.

mirac-ı marifet / mirac-ı mârifet

  • Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanıyıp bilme gibi yüce bir makama çıkmaya vasıta olan mânevî merdiven.

mualla / muallâ / معلى

  • Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.
  • Yüce.
  • Yüce.
  • Yüce, yüksek. (Arapça)

mualli / muallî

  • Yücelten, yükselten.
  • Sağılır davarın sağ tarafından sağmaya varan kişi.

muazzez

  • Çok azîz, yüce.

muazzim

  • Tazimde bulunan, yücelten.

mübareze-i ulviye

  • Yüce mücadele.

mübeccel

  • Yüceltilmiş, yüce.
  • Yüceltilmiş, muhterem, azîz, büyük saygı gösterilen.
  • Muhterem. Azizlenmiş. Yüceltilen, yükseltilen. Büyük saygı gösterilmiş.

mübecceliyet

  • Yücelik, ululuk, azizlik.

muhabbet-i mukaddese

  • Mukaddes muhabbet; her türlü kusur ve noksandan yüce bir sevgi.

muhabbet-i zatiye / muhabbet-i zâtiye

  • Allah'ın yüce zâtına sevgi.

mükaleme-i ulviye / mükâleme-i ulviye

  • Yüce konuşma.

münezzeh

  • Arınmış, kusur ve eksiklikten yüce.

münezzehiyet

  • Arınmış ve yüce olma.

münif / münîf

  • Meşhur, yüce, büyük.

mürebbi-i hakim-i zülcelal / mürebbî-i hakîm-i zülcelâl

  • Herşeyi hikmetle yapan ve terbiye eden, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.

mürtefi'

  • (Ref'. den) İrtifâ eden, yükselen, yükselmiş, yüce.

müsamere-i ulviye-i diniye

  • Dinle ilgili yüce bir kutlama.

müsebbih

  • Tesbih eden; Allah'ı, yüce şanına lâyık ifadelerle anan.

müşerrefiyet-i uzma / müşerrefiyet-i uzmâ

  • En yüce nimetle şereflenme.

müşmehırr

  • Yüce dağ, yüksek dağ.

müşrif

  • Etrafı gören, etrafa bakan.
  • Yüce yer, yüksek yer.
  • Yükselen, çıkan.
  • Bir hal almağa yüz tutmuş olan.

müte'al / müte'âl

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Düşünülebilen, akla gelen, hayâl edilebilen her şeyden başka bunlardan pâk, temiz ve yüce olan.

müteal / müteâl / مُتَعَالْ

  • Yüce, yüksek.
  • Yüce.
  • Yüce.

mütekebbir

  • Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratılanların sıfatlarından uzak, vehim ve aklın anlamasından yüksek, azamet ve kibriyâ (büyüklük) sıfatıyla her şeyden ayrılmış olup, her şeyden yüce ve yüksek olan.
  • Kibirlenen, kendisini başkalarından üstün gören, kendini beğenen.

müyülat-ı aliye-i milliye / müyülât-ı âliye-i milliye

  • Millî yüce meyiller, eğilimler.

nabi

  • Yüksek, yüce.

nakkaş-ı zülcelal / nakkâş-ı zülcelâl

  • Herşeyi nakışlı ve süslü bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.

nam-ı ali / nâm-ı âli

  • Yüce isim.

namaz tesbihatı / namaz tesbihâtı

  • Namazdan sonra, Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.

nazm-ı celil

  • Yüce diziliş; âyetteki harf ve kelimelerin yüce dizilişi, İlâhî tertibi.

nazm-ı celil-i sübhani / nazm-ı celil-i sübhanî

  • Her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh olan Cenâb-ı Hakk'ın yüce âyetlerindeki tertip ve diziliş.

nebail

  • (Tekili: Nebile) Yüceler, ulular, yüksekler.

nebiyy-i akdes

  • Kusur ve noksandan yüce, mukaddes nebî, peygamber; Hz. Muhmmed.

nehhat

  • Yüce avazlı, gür sesli kişi.

netaic-i aliye / netâic-i âliye

  • Yüce neticeler.

nevh

  • Yükseltmek, yüceltmek.
  • Kuvvetli ve kavi olmak.

niam-ı aliye-i ilahiye / niam-ı âliye-i ilâhiye

  • Cenâb-ı Hakkın yüce nimetleri.

nitak-ı ka'be-i ulya / nitâk-ı ka'be-i ulyâ

  • Yüce Kâbe'nin örtüsü (Burada Kâbe örtüsü nutaka benzetilmiştir. Nutak ise, hanımların vücudun ortasına gelecek şekilde taktıkları ikiye bölünmüş bir elbise veya elbisenin bir parçasıdır ve yere kadar serbestçe sarkıtılır.).

nüfha

  • Yüce beyaz tepe.

nükte-i azime / nükte-i azîme

  • İnce sözdeki mânâ yüceliği.

nun-u azamet

  • "رَزَقْنَا=Rızıklandırdık" ifadesindeki Cenâb-ı Hakkı ve Onun yüceliğini gösteren "نَا=Biz" zamiri.

nur ism-i celili / nur ism-i celîli

  • Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın yüce ismi.

nur-u hak

  • Hakkın ta kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah'ın nuru.

nur-u sübhani / nur-u sübhânî

  • Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın nuru.

nüşus

  • Yüksek olmak, yücelmek.
  • Nefret etmek.

nüşuz

  • Yüksek olmak, yücelmek.
  • Kadının, erkeğinden kaçıp nefret etmesi.

ordu-yu sübhani / ordu-yu sübhânî

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın bir ordu gibi yaratıp sevk ettiği varlıklar.

padişah-ı ali / padişah-ı âli / pâdişâh-ı âlî / پَادِشَاهِ عَالِي

  • Yüce hükümdar.
  • Yüce pâdişâh.

padişah-ı zülcelal / padişah-ı zülcelâl

  • Sonsuz büyüklük, yücelik ve azamet sahibi Padişah, Allah.

perde-i ulviye

  • Yüksek, yüce perde.

peygamber-i azimü'l-kadr / peygamber-i azîmü'l-kadr

  • Kadri yüce olan peygamber.

rabb-i ala / rabb-i âlâ

  • Herşeyden yüce olan Rab.

rabb-i izzet

  • İzzet, şeref ve yücelik sahibi olan Allah.

rabb-i zülcelal / rabb-i zülcelâl

  • Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla beraber herşeyin Rabbi olan Allah.

rabb-i zülcelal-i ve'l-ikram / rabb-i zülcelâl-i ve'l-ikram

  • Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla birlikte çok ikramda bulunan ve herşeyin Rabbi olan Allah.

rabbü'l-alemin teala ve tekaddes hazretleri / rabbü'l-âlemîn teâlâ ve tekaddes hazretleri

  • Bütün âlemleri idare ve terbiye eden, yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.

rabiye

  • (Çoğulu: Revâbi) Yüce, yüksek yer.

rah-ı uruc / râh-ı urûc

  • Yücelere gitme, yükseklere uçma yolu.

rahim-i zat-ı zülcelal / rahîm-i zât-ı zülcelâl

  • Rahmeti herşeyi kuşatan sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Zât, Allah.

rahmet-i sübhani / rahmet-i sübhânî

  • Her türlü kusur ve eksiklikten yüce ve uzak olan Allah'ın rahmeti, merhamet ve şefkati.

rahmet-i zülcelal / rahmet-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah'ın her şeyi kuşatan rahmeti.

rayet-i ulviyet-i şeyh-i hakkani / râyet-i ulviyet-i şeyh-i hakkanî

  • Mânevî mertebelere ulaşma ve hakikatleri elde etme yolunda Şeyh Abdülkadir-i Geylânî'nin elinde tuttuğu yücelik sembolü olan sancak.

re'fet

  • Merhamet, acımak.
  • Yüce.

rebvet

  • (Rubve - Ribve - Rebâvet) Yüce, yüksek yer.

ref' / رفع

  • Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.
  • Lağvetme, hükümsüz bırakma.
  • Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.
  • Kaldırma. (Arapça)
  • Giderme. (Arapça)
  • Yüceltme. (Arapça)

refi' / refî' / رفيع

  • Yüksek, bülend, âli, yüce.
  • Yüksek, yüce. (Arapça)

refi'-ül kadr

  • Şanı, kadri, değeri yüce olan.

reis-i ali / reis-i âli

  • Yüce reis.

rekin

  • Yüce, yüksek, âli.
  • Ağırbaşlı, ciddi, vakarlı.

remz-i ulvi / remz-i ulvî

  • Yüce işaret.

resul-i kibriya

  • Büyüklük ve yücelik sahibi olan peygamber.

rezzak-ı zülcelal / rezzâk-ı zülcelâl

  • Sonsuz haşmet, yücelik ve heybet sahibi olan ve bütün canlıların rızıklarını veren Allah.

rububiyet-i sübhaniye / rububiyet-i sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutması.

ruh-u ali / ruh-u âli / rûh-u âlî / رُوحُ عَالِي

  • Yüce ruh.
  • Yüce ruh.

rütbe-i ali / rütbe-i âli

  • Yüksek, yüce bir rütbe.

sada-yı semavi / sadâ-yı semâvî

  • Semâvî ses; yüce ve mukaddes kaynaktan gelen ses.

şahık / şâhık

  • Yüce, yüksek yapı.

şahik / şâhik

  • Yüce, büyük dağ.
  • Yüksek yapı veya ağaç.
  • Yüce, yüksek yapı.

salla

  • (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir.

sallallahü teala aleyh / sallallâhü teâlâ aleyh

  • "Allah (C.C.) onun şanını yüceltsin; duasını, isteklerini kabul etsin; her isteğini versin" meâlinde Peygamberimiz (A.S.M.) hakkında söylenilen duadır.

sallallahu teala aleyhi ve ala alihi ve eshabihi ve ezvacihi / sallâllahu teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve eshâbihi ve ezvâcihi

  • Allah onun, ailesinin, Sahabelerinin ve eşlerinin üzerine salât etsin, şanını yüceltsin.

saltanat-ı amme-i sübhaniye / saltanat-ı âmme-i sübhâniye

  • Her türlü kusurdan yüce olan Allah'ın herşeyi kuşatan egemenliği.

samed

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, bütün mahlûkâtın (yaratılmışların) kendisine muhtaç olduğu yüce Allah.

sami / sâmî / سامى

  • Yüksek, yüce, refi'.
  • Yüce. (Arapça)

samie

  • Yüksek, yüce.

şamih / şâmih / شامخ

  • Yüksek, yüce. (Arapça)

samiye / sâmiye

  • Yüksek, yüce.

şan ve şeref

  • Büyüklük, yücelik.

sani-i mukaddes / sâni-i mukaddes

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.

sani-i sermedi / sâni-i sermedî

  • Zaman üstü ve yüce olmakla beraber her şeyi san'atla yaratan Allah.

sani-i zişan / sâni-i zîşân

  • Şanı yüce san'atkâr.

sani-i zülcelal / sâni-i zülcelâl

  • Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.

saray-ı kabe-i ulya / sarây-ı kâbe-i ulyâ

  • Bir saray hükmünde olan şu kâinatta her şeyin Rabbine yöneldiği yüce Kâbe.

şecere-i aliye / şecere-i âliye

  • Büyük, yüce ağaç.

şehid / şehîd

  • Allah yolunda harb ederken, Allahü teâlânın ism-i şerîfini yüceltmeye (İslâmı yaymaya) çalışırken veya düşman saldırdığında vatan, din ve milletini, ırz ve nâmûsunu müdâfâ ederken ölen müslüman.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün mahlûkâtın (yaratılmışları

şema'

  • Yüce, yüksek, ulu âli.

sema-i kur'an / semâ-i kur'ân

  • Kur'an'ın semâsı, yüceliği.

sema-i kur'ani / semâ-i kur'âni

  • Kur'ân'ın semâsı; Kur'ân'ın yüce makam ve mânâsı.

semavat-ı hakaik / semâvât-ı hakaik

  • Hakikatlerin semâsı, yüceliği.

semavat-ı kur'aniye / semâvât-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın yüce makam ve dereceleri.

semiyye

  • Yüce, yüksek, refia.

şems-i taban-ı zülcemal / şems-i tâbân-ı zülcemâl

  • Sonsuz güzel ve parlak olan yüce (ezelî) güneş.

senam

  • (Çoğulu: Esnâm-Esnime) Deve hörgücü.
  • Her nesnenin yücesi, yükseği.

senem

  • Yüce olmak, yükselmek.
  • Uzamak.

seniyye / سنيه

  • Temiz, yüce.
  • Ulu, yüce. (Arapça)

serbülend / سربلند

  • (Çoğulu: Serbülendân) Yüce. Başı yüksek. (Farsça)
  • Başı yüce, yücebaşlı.. (Farsça)

serbülendi / serbülendî

  • Başı yükseklik. Yücelik. (Farsça)

şeref

  • Yükseklik, yücelik. Büyüklük.
  • İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma.
  • Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma.
  • İftihâr, övünme.
  • Yükseklik, yücelik, büyüklük.
  • Yücelik, büyüklük, değer.

şeref-i islamiye / şeref-i islâmiye

  • İslâm'ın şerefi, yüceliği.

serefraz / serefrâz / سرافراز

  • Başı yüce. (Farsça)
  • Başta gelen. (Farsça)

serfiraz / serfirâz / سرفراز

  • Başı yüce. (Farsça)

şeriat-i aliye / şeriat-i âliye

  • Üstün, yüce, ilâhî şeriat.

şeriat-ı kübra / şeriat-ı kübrâ

  • İslâmın büyük ve yüce hükümleri.

şevk-i maali / şevk-i maâli

  • Yüce şeylere duyulan iştiyak ve arzu.

şevketmeab / şevketmeâb / شوكت مآب

  • Yüce padişah. (Arapça)

şevketpenah / şevketpenâh / شوكت پناه

  • Yüce padişah. (Arapça - Farsça)

sıfat-ı mutlaka-i muhita / sıfât-ı mutlaka-i muhîta

  • Allah'ın yüce Zâtını niteleyen ve bütün kâinatı kuşatan sınırsız ve sonsuz kutsal özellikler.

sıfat-ı ulya / sıfât-ı ulyâ

  • Yüce, yüksek sıfatlar.

sikke-i ulya-yı rahimiyet / sikke-i ulyâ-yı rahîmiyet

  • Rahmeti herşeyi kuşatan Allah'ı gösteren yüce damga.

simk

  • Yüce olmak, yükselmek.

sinad

  • Muhkem, dayanıklı, kuvvetli dişi deve.
  • Yüce.
  • Yüce yer, yüksek yer.

sırr-ı sübhani / sırr-ı sübhânî

  • Her türlü eksiklikten, kusur ve çirkinlikten yüce olan Allah'a ait sır.

sübhanallah / sübhânallah

  • "Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir".

sübhanallah velhamdülillah / sübhanallah velhamdülillâh

  • "Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir; teşekkür ve övgü de Allah'a mahsustur".

sübhanallahi ve bihamdihi / sübhanallahi ve bihamdihî

  • Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir ve ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah'a mahsustur.

sübhane rabbiyel a'la / sübhâne rabbiyel a'lâ

  • "Yüce olan Rabbimi tesbih ve tenzih ederim" mânâsına secdede söylenen tesbih.

sultan-ı semavi / sultan-ı semâvî

  • Yüce âlemlerin sultanı olan Allah.

sultan-ı zülcelal / sultan-ı zülcelâl

  • Sonsuz yücelik ve haşmet sahibi, herşeyin sultanı olan Allah.

sümu

  • Yücelik, yükseklik.

sümuk

  • Yüce olmak, yükselmek.
  • Uzamak.

sümüvv

  • Yücelik. Yükseklik.

sünen-i seniyye

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

sünnet

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

sünnet-i seniye

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

sünnet-i seniyye

  • Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler.

şuun

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.

şuun-u mukaddese / şuûn-u mukaddese

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.

şuun-u münezzehe / şuûn-u münezzehe

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait münezzeh özellikler.

şuun-u zatiye-i rabbaniye / şuûn-u zâtiye-i rabbâniye

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.

şuunat / şuûnât

  • İşler, faaliyetler; Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
  • İşler, faaliyetler
  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.

şuunat-ı kudsiye / şuûnât-ı kudsiye

  • Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden özellikleri.

şuunat-ı rabbaniye / şuûnât-ı rabbâniye

  • Bütün varlıkların Rabbi olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zât'a ait nitelikler.

şuunat-ı sübhaniye / şuûnât-ı sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevkeden Zâtına ait kutsal özellikler.

şuunat-ı zatiye / şuûnât-ı zâtiye

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.

ta'zim / تعظيم / ta'zîm

  • Yüceltme.
  • Saygı gösterme. (Arapça)
  • Ululama, yüceltme. (Arapça)
  • Ta'zîm etmek: (Arapça)
  • Saygı göstermek. (Arapça)
  • Ululamak. (Arapça)

ta'zimen / ta'zîmen / تعظيما

  • Saygı göstererek. (Arapça)
  • Ululayarak, yücelterek. (Arapça)

tabakat-ı aliye / tabakat-ı âliye

  • Yüce katlar, makamlar.

tabir-i samedani / tabir-i samedânî

  • Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yüce ifadesi, tabiri.

taht-ı ali / taht-ı âlî

  • Yüce taht; büyük makam.

tak-ı mualla / tâk-ı muallâ

  • Yüce, yüksek Kâbe kemeri.

takaddüs

  • Kutsal olma, yüce ve temiz olma.

takdis / takdîs

  • Kutsamak, Allah'ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etme.

takdis etmek

  • Kutsamak, Allah'ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek.

takdis ve tenzih etmek

  • Allah'ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek.

takdisat

  • Allah'ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutmalar.

tamar

  • Yüksek mekan, yüce yer.

tamm

  • Saçını kesmek.
  • Galebe etmek. Galib gelmek.
  • Yükselmek, yüce olmak.
  • Defnetmek, gömmek.

tarik-i ulviyet

  • Yücelik yolu.

tasaddur

  • (Sadr. dan) En başta oturma. Başa geçme.
  • Öğretmek.
  • Yücelik talep etmek, yükseklik ve ululuk istemek.

teala ve tekaddes / teâlâ ve tekaddes

  • Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi.

teali / teâlî

  • Yükselme. Yüceltme. Çok yüce olma.
  • Yükselme, yücelme.
  • Yücelme.

teali etme / teâlî etme

  • Yükselme, yücelme.

teali-i ahlak / teâli-i ahlâk

  • Ahlâk yüceliği, yüksek ahlâk.

tebareke ve teala / tebâreke ve teâlâ

  • Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi.

tebcil / tebcîl / تَبْج۪يلْ

  • Ağırlamak. Yüceltmek. Birisine ta'zim etmek. Hürmetle hareket etmek.
  • Ağırlama, yüceltme.
  • Yüceltme, saygı gösterme.
  • Büyükleme, yüceltme.

tebcilkarlık / tebcilkârlık

  • Yüceltme, ululama. (Arapça - Farsça - Türkçe)

tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye

  • Allah'ın güzellik ve yücelik sıfatlarının yansımaları.

tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye ve kemâliye

  • Allah'ın güzellik ve yücelik ve mükemmellikle ilgili sıfatlarının yansımaları.

tefekkür-ü ala-i ilahi / tefekkür-ü âlâ-i ilâhî

  • Yüce Allah'ın mahlûkatı ve nimetleri üzerinde tefekkür etme, düşünme.

tefhim / tefhîm / تفخيم

  • Yüceltme, ululama. (Arapça)

tekbir / tekbîr

  • Allahü teâlâyı yüceltmek, noksan sıfatlardan, şirkten (ortağı bulunmaktan), yarattıklarına benzemekten tenzîh etmek, uzak tutmak.
  • "Allahü teâlâ büyüktür. Kullarının ibâdetlerine muhtâç değildir. İbâdetlerin O'na faydası yoktur" mânâsına "Allahü ekber" sözü.
  • Ramazan ve Kurban

tekellümat-ı tesbihiye / tekellümât-ı tesbihiye

  • Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anan konuşmalar.

temcid

  • Yüceltme.

temk

  • Uzamak.
  • Yükselmek, yüce olmak.

tereffu'

  • Kendini yüce tutma, yücelme.

terkıye

  • Yüce etmek. Yükseltmek.

teşamuh

  • (şemh. den) Yüce, büyük, yüksek olmak. Yükselmek.

tesbih

  • Allah'ı her türlü noksan ve kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.

tesbih eden

  • Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan.

tesbih-i ilahi / tesbih-i ilâhî

  • Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.

tesbihat / tesbihât

  • Allah'ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler ve varlıkların hal diliyle bu anlamı ifade etmesi.

tesbihat-ı hususiye

  • Özel tesbihler; Allah'ı, yüce şanına lâyık ifadelerle anma.

tesbihat-ı ilahiye / tesbihât-ı ilâhiye

  • Allah'ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler.

tesbihat-ı mahsusa

  • Özel tesbihler, Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma.

tesbihat-ı nebeviye / tesbihât-ı nebeviye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) Cenâb-ı Hakkı yüceltmek için kullandığı ifadeler, tesbihler.

tesbihat-ı rabbaniye / tesbihat-ı rabbâniye

  • Allah'ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler.

tesbihat-ı uzma / tesbihât-ı uzmâ

  • Büyük, azim tesbihât bütün varlıkların Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anmaları.

tesbihhan / tesbihhân

  • Tesbih eden; Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan.

tevhid-i ceberut / tevhid-i ceberût

  • Kâinatın simasına akseden azamet, kibriya, haşmet, kudret gibi yüce sıfatları bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma.

teyeffu'

  • Yüce olmak, yükselmek.

ucacet

  • (Çoğulu: İcâc) Dişi deve sürüsü.
  • Toz.
  • Yüce avazlı, yüksek sesli.

ulum-i aliyye / ulum-i âliyye

  • Sarf ve nahiv gibi âlet ve anahtar durumunda olan ilimler.
  • "ayn" ile yüce ilimler, din ilimleri.

ulüvv / علو

  • Büyüklük, yücelik.
  • Yücelik. (Arapça)

ulüvv-ü cenap

  • Yüce kişilik.

ulüvv-ü nazm

  • Nazmının yüceliği.

ulüvv-ü şan

  • Şanın yüceliği.

ulüvvücenab / ulüvvücenâb

  • Büyüklük ve yücelik.

ulvi / ulvî / علوي / علوی / عُلْو۪ي

  • (Ulviye) Yüksek, yüce.
  • Manevî ve göğe mensub.
  • Yüksek, yüce.
  • Yüce.
  • Yüce, yüksek, göğe ve manevî âleme mensup.
  • Yüce.
  • Yüce. (Arapça)
  • Yüce.

ulviye / ulvîye / عُلْوِيَه

  • Yüce.
  • Değeri yüce.
  • Yüce.

ulviyet / ulvîyet / عُلْوِيَتْ

  • Yücelik, yükseklik.
  • Ulvilik, yücelik, yükseklik, ululuk.
  • Yücelik.
  • Yücelik.

ulviyet-i hitab

  • Hitabın yüceliği.

ulviyet-i i'caz / ulviyet-i i'câz

  • Mu'cizeliğin yüceliği.

ulviyet-i ifade

  • İfadedeki yücelik.

ulviyet-i mahiyet / ulviyet-i mâhiyet / عُلْوِيَتِ مَاهِيَتْ

  • Mahiyetin yüceliği.
  • Birşeyin özünün yüceliği.

ulviyet-i üslup / ulviyet-i üslûp

  • Üsluptaki güzellik, yücelik.

ulviyyet

  • Yücelik.

ulya / ulyâ / عليا

  • (Müe.) Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan.
  • Pek yüce.
  • Çok yüce. (Arapça)
  • Yukarı, üst. (Arapça)

ümm-üt tarik / ümm-üt tarîk

  • Ulu yol. Yüce yol.

ünvan-ı mukaddes

  • Her türlü kusur ve çirkinlikten yüce ünvan.

üstad-ı ali / üstad-ı âli

  • Şanı yüce, yüksek Üstad.

üstad-ı alişan / üstad-ı âlîşân

  • Şanı yüce üstad.

vahy

  • Vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.

vakıf-ı esrar-ı sübhan / vâkıf-ı esrar-ı sübhân

  • Gizli sırları bilen, her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah.

vala / vâlâ / والا

  • Yüksek, yüce. (Farsça)

valacah / vâlâcâh

  • Mevkii yüce, rütbesi yüksek olan. (Farsça)

valakadr / vâlâkadr

  • Değeri yüksek, kadri yüce. (Farsça)

valaşan / vâlâşân

  • Şânı yüce. (Farsça)

valayi / vâlâyî

  • Yücelik, yükseklik. (Farsça)

vazife-i aliye / vazife-i âliye

  • Yüce görev.

vaziyet-i kudsiye

  • Yüce, kutsal durum.

vesatat-ı aliye / vesâtat-ı âliye

  • Bir hürmet ve saygı ifadesi olarak "yüce aracılığınızla" anlamında bir söz.

ya azim / yâ azîm

  • Ey büyük ve yüce olan Allah.

zahir / zâhir

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Varlığında şek ve şübhe olmayan, her eserinde varlığına deliller, işâretler bulunan yüce Allah.
  • Açık, görünen, dış görünüş, insanın dış görünüşü.
  • Fıkıh usûlü ilminde; sevk edilmediği, kendisi için buyrulmadığı mânâ, açı

zat-ı akdes / zât-ı akdes

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Zât, Allah.

zat-ı ali / zât-ı âlî

  • Yüce zât.

zat-ı ali-kadr / zât-ı âli-kadr

  • Kıymetli, yüce şahsiyet, kişi.

zat-ı azamet-i kibriya / zât-ı azamet-i kibriyâ

  • Büyüklüğü haşmetli ve yüce olan Zât; Allah.

zat-ı cemil-i zülcelal / zât-ı cemîl-i zülcelâl

  • Sınırsız yücelik ve haşmetiyle beraber, sonsuz güzellik sahibi olan Zât, Allah.

zat-ı kadir-i zülcelal / zât-ı kadîr-i zülcelâl

  • Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan zât.

zat-ı kibriya / zât-ı kibriya

  • Sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Allah.

zat-ı maal-i sıfat-ı ali / zât-ı maâl-i sıfat-ı âli

  • Yüksek vasıf ve niteliklerin sahibi olan şerefli, yüce zât.

zat-ı mukaddes / zât-ı mukaddes

  • Her türlü noksanlık ve çirkinlikten yüce olan Zât, Allah.

zat-ı zülcelal ve'l-ikram / zât-ı zülcelâl ve'l-ikram

  • Sonsuz yücelik, haşmet sahibi olan, çok ihsan ve bağışta bulunan Allah.

zerbe

  • Yüce avazlı, gür sesli olmak.

zevat-ı alişan / zevât-ı âlîşan

  • Büyük, yüce zâtlar.

zevat-ı kudsiye / zevât-ı kudsiye

  • Kutsal, yüce zâtlar.

zevat-ı mukaddese / zevât-ı mukaddese

  • Yüce zâtlar.

zevk-i maali / zevk-i maâlî

  • Yüce, gerçekleri zevketme.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın