LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Yurt ifadesini içeren 47 kelime bulundu...

ad kavmi / âd kavmi

  • Hûd aleyhisselâmın kavmi. Bu kavim Nûh aleyhisselâmın torunlarından Âd'ın evlâdından çoğaldıkları için bu adı almışlardır. Bu kabile, Yemen'de Hadramûd bölgesinde, Umman ile Aden arasında Ahkâf denilen yeri yurt edindi. Yemen ile Şâm arasında yerleştikleri de rivâyet edilmiştir.

bi-hanüman / bî-hanüman

  • Çoluk çocuksuz, yersiz yurtsuz. (Farsça)

bi-mekan / bî-mekân

  • Mekânsız, yersiz, yurtsuz. (Farsça)
  • Serseri. (Farsça)

bie

  • Yurt, konak.

bum

  • Yer, toprak, zemin, memleket, yurt. (Farsça)
  • Huy, haslet, tabiat. (Farsça)
  • Sürülmemiş tarla, arazi. (Farsça)

cay-baş

  • İkâmet yeri, oda, ev. Yurt, mekân, mesken. (Farsça)

cilvegah / cilvegâh / جلوه گاه

  • Görünme yeri. (Arapça - Farsça)
  • Cilvegâh olmak: Yatak teşkil etmek, yurt olmak. (Arapça - Farsça)

dar / dâr / دار

  • Ev, yer, yurt, dünya.
  • Yer, ev, yurt.
  • Yurt. (Arapça)
  • Ev. (Arapça)

dar-ı cinan / dâr-ı cinan

  • Cennet yurtları. Cennetler. (Farsça)

davvi / davvî

  • Yurt tutmak.

deyyar

  • Bir kimse. Ehad.
  • Yurt sahibi birisi.
  • Manastır sahibi.

haneharab / hâneharâb / خانه خراب

  • Perişan. (Farsça)
  • Evsiz yurtsuz. (Farsça)
  • Cahil. (Farsça)

hanman / hânman / خانمان

  • Ev bark, yurt. (Farsça)

hanüman / hânüman / خانمان

  • Ev bark, yurt. (Farsça)

hemşehri / hemşehrî / هم شهری

  • Hemşeri. (Farsça - Arapça)
  • Yurttaş. (Farsça - Arapça)

idhal / idhâl / ادخال

  • İçeri alma, sokma. (Arapça)
  • Yurt dışından getirme, dışalım, ithal. (Arapça)
  • İdhâl edilmek: (Arapça)
  • İçeri alınmak, sokulmak. (Arapça)
  • Dışalım yapılmak. (Arapça)
  • İdhâl etmek: (Arapça)
  • İçeri almak, sokmak. (Arapça)
  • Yurt dışın (Arapça)

ihrac / ihrâc / اخراج

  • Çıkartma. (Arapça)
  • Dışsatım, yurt dışına gönderme. (Arapça)
  • İhrâc edilmek: (Arapça)
  • Çıkarılmak. (Arapça)
  • Dışsatım yapılmak, ihraç edilmek. (Arapça)
  • İhrâc etmek: (Arapça)
  • Çıkarmak. (Arapça)
  • Dışsatım yapmak, ihraç etmek. (Arapça)

istitan

  • Vatan edinme, bir yerde yerleşme, yurt edinme.

itan

  • Vatan sayma, yurt kabul etme.

jandarma

  • Yurt içinde asayişi sağlamak gayesiyle meydana getirilen ve orduya mensup silâhlı kuvvet. Ve bu kuvvette yer alan asker. (Fransızca)

kan / kân / كان

  • Maden ocağı. (Farsça)
  • Yurt, ocak. (Farsça)

konsolos

  • İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.

kul'at

  • (Çoğulu: Kulu') Ödünç mal. Yurt edinmeye müsait olmayan yer.

lamekan / lâmekân

  • Yersiz, yurtsuz, mekansız.

mavtın / موطن

  • (Çoğulu: Mevâtın) (Vatan. dan) Vatan. Yurt edinilen ve yerleşip oturulan yer.
  • Yurt tutulan yer. (Arapça)

memleket

  • (Çoğulu: Memâlik) Bir devletin toprağı, ülke, yurt.
  • Şehir. İl, kasaba.
  • Bir insanın doğup büyüdüğü yer.

mesken / مسكن

  • Konut. (Arapça)
  • Mesken etmek: Yurt tutmak. (Arapça)
  • Mesken ittihaz etmek: Yurt tutmak, mesken edinmek. (Arapça)

mesva

  • (Mesâvi. den) Mesken, hane, ev, me'va. Yurt.

mevatın

  • (Tekili: Mevtın) Yurtlar. Şenlendirilmiş ve bayındır yerler.

mevtın / موطن

  • (Çoğulu: Mevatın) Yerleşip oturulan, yurt edinilen yer.
  • Yurt. (Arapça)

mülk / ملك

  • Yurt. (Arapça)
  • Kazanç getiren taşınmaz. (Arapça)

mutavattın / متوطن

  • Yurt tutmuş. (Arapça)

mutavattinin / mutavattinîn

  • Vatan edinmişler, yurt tutunmuşlar.

mütevattın / متوطن

  • Bir yeri vatan edinmiş, tavattun etmiş, yurt tutmuş.
  • Yerleşik, yurt tutmuş. (Arapça)

nişimengah / nişimengâh

  • Durak, yurt. Toplanılacak yer. (Farsça)

sabikun-ı evvelun / sâbikûn-ı evvelûn

  • Dinlerini muhâfaza için yurtlarından ayrılan, Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme son derece bağlılık gösteren muhâcirlerden, iki kıbleye karşı namaz kılmış olanlar veya Bedr gazvesinde (harbinde) bulunanlar veya Hudeybiye'de Bîat-ür-Rıdvân'da bu lunanlar veya hicretten evvel müslüman olanlar yâ

tavattun / توطن

  • Yerleşme, yurt tutma. (Arapça)
  • Tavattun etmek: Yerleşmek, yurt tutmak. (Arapça)

tavtin

  • (Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma.
  • Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak.
  • Gönlünü bağlamak.

teevvi

  • (İvâ. dan) Bir yerde yerleşme, yurt edinme. Oturacak yer edinme.

vatan / وطن

  • (Çoğulu: Evtan) Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer. Yurt.
  • Yurt.
  • Yurt. (Arapça)

vatan-ı asli / vatan-ı aslî

  • Asıl yurt.

vatan-ı hususiye

  • Özel bir yer, yurt.

vatandaş / وطنداش

  • Yurttaş. (Arapça - Türkçe)

vatani / vatanî / وطنى

  • Yurt ile ilgili. (Arapça)

vatanperver / وطن پرور

  • Yurtsever. (Arapça - Farsça)

vatanperverane / vatanperverâne / وطن پرورانه

  • Yurtseverce. (Arapça - Farsça)

zabıta / zâbıta

  • Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis.
  • Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir. Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın