Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Yemek
ifadesini içeren
265
kelime bulundu...
adf
Yemek.
afar
Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç.
Hurma ağacını islah etmek.
Katıksız ekmek yemek.
akl-ı meaş / akl-ı meâş
Yemek, içmek, evlenmek, helâl, haram demeden kazanmak ve eğlenmek gibi hep bedenin râhatını ve nefsin menfaatini düşünüp, âhireti düşünmeyen akıl; akl-ı meâdın zıddı.
alebat
Yemek kapları, çanaklar.
alebe
(Çoğulu: Alebât) Yemek kabı, çanak.
aniye
(Tekili: İnâ) Yemek kapları, tabaklar, kap-kacaklar.
arabe
(Arben) Yemek yeme.
ardhale
Bulamaç adı verilen yemek.
(Farsça)
ardtule / ardtûle
Bulamaç denilen yemek.
(Farsça)
aş / âş / آش
Muharrem ayında pişirilen aşure.
(Farsça)
Yemek, taam.
(Farsça)
Yemek.
(Farsça)
Aşûre.
(Farsça)
aşevi
Yoksullara parasız olarak yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane.
Para ile yemek yenilen yer, lokanta.
Düğün gibi toplantılarda, yemekleri hazırlamak için iğreti mutfak olarak kullanılan yer.
Bazı tekkelerde yemek pişirilen yer.
aside
Bulamaç adı verilen yemek.
avani
Kapkacak, yemek takımları.
"Beni koru, hıfzeyle" meâlinde dua.
azb
Tatlı, lâtif, hoş ve şirin olan yiyilecek ve içilecek şey.
Fazla susuzluktan yemek yemeği terketme.
Men'etme.
Feragat.
azf
Yemek.
berede
Dolu.
Çok yemekten midenin dolması.
bereket-i taam
Yemekteki bereket.
berim
Siyah ve beyaz ipliklerden meydana getirilen ip.
Cemaat.
Etsiz yemek.
bervaze
Gezinti için hazırlanan yemek.
(Farsça)
besise
Bir çeşit yemek.
Yağ ve undan yapılan bir çeşit bulamaç.
Ayrılık, nifak, iftira, ihtilaf.
beşm
Çok yemekten dolayı midenin dolması.
bevarid
(Tekili: Bârid) Soğutulmuş yemekler.
Omuzlarda boyun arasında, gerdanın yanında veya kulaklar arasında ve ensede olan etler.
Sakat şeyler.
bezme
Gündüzleyin yenilen bir öğün yemek.
bit
Bir gece yiyecek yemek.
bumbar
Koyun ve benzeri gibi hayvanların kalın bağırsağı.
(Farsça)
İçine kıyma, pirinç vs. doldurulmuş bağırsakla yapılan bir cins yemek.
(Farsça)
büraka
Bütün gün yüzünü süsleyen kadın.
Yemek sırasında bir kimseye kızıp, yemeği kimseye vermeyip yalnız yiyen kadın.
cahre
Şiddet ve kıtlık yılı.
Yemek.
caşiriyye
Kuşluk vakti yenen yemek. Kuşluk yemeği.
çem
Naz ve eda ile salınarak yürüme.
(Farsça)
Ziynetli, süslü, düzgün.
(Farsça)
Cürüm, kabahat, suç.
(Farsça)
Taam, yemek.
(Farsça)
Mâna.
(Farsça)
Kazanılmış, toplanılmış.
(Farsça)
cerem
Ayrılmak.
Günâh. Cinâyet.
Hurma toplarken yere düşenleri yemek.
cergand
Bumbar dolması denen bir yemek çeşiti.
(Farsça)
Işık. Işık konacak yer.
(Farsça)
cerur
Çok miktar yemek.
cezme
Bir kere yemek.
cire
Çırak, uşak ve hizmetçilere verilen yevmiye, yemek ve para.
(Farsça)
cuhaf
Zarar ve ziyân edici, zarar verici nesne, muzır.
Çok yemekten şişip ishal olmak.
Ölmek, mevt.
cüşa'
Çok yemekten dolayı genirmek.
dagas
Çok yemekten dolayı midenin dolması.
dagdaga
Dişi olmayan kadın.
Kurdun et yemesi.
Yemeği iki çene arasında geve geve yemek.
dai
Dua eden, duacı.
Sebep.
Davet eden. Muktazi. (Meselâ: Yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır. Onu yemeğe sevk eder. Buna dai denir.) Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi de daidir.
Çağıran. Müezzin.
dakk
Vurmak.
Çekmek. Çok yemekten dolayı vücudun ağırlaşması.
Kapı çalma.
daras
Ekşi yemekten dolayı dişin kamaşması.
de's
Yemek.
def-i cu'
Açlığı gidermek. Birşey yemek.
dehbel
Yemekte lokmanın büyük olması.
Bir kuş adı.
dehme
Yumuşak yemek.
dehmeka
Yumuşak ve güzel yemek.
Her nesnenin yumuşağı.
delik
Hurma ve yağdan yapılan bir yemek.
Oğmaç aşı.
Rüzgârın yerden savurup tozuttuğu toprak.
dudhar
Kelebek.
(Farsça)
Aşçı, yemek pişiren kimse.
(Farsça)
Külhancı.
(Farsça)
ebazir
(Tekili: Ebzâr) Yemeklere katılan baharatlar, kurumuş kekikler.
ebelet
Çok yemekten gelen ağırlık, hazımsızlık.
ebyan
Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse.
Yemekten tiksinen kişi.
ebzar
(Tekili: Bezr) Yemeklere konulan baharat.
edb
Ziyafet verip, halka yemek yedirmek.
efaviye
Yemeklere konulan kokulu baharat.
efzar
Ayakkabı, kundura.
(Farsça)
Gemi yelkeni.
(Farsça)
Yemeklere koku ve tad vermesi için konulan baharat.
(Farsça)
San'atkârların kullandıkları san'at âletleri.
(Farsça)
ekile
Yenmiş, yenilmiş yemek.
ekl
Yemek yeme.
Yemek.
ekle
Bir kere doyana kadar yemek.
elezz-i et'ime
Yemeklerin en lezzetli olanı.
erba'in / erba'în
Kırk günlük riyâzet. Maddî bağları azaltıp, mânevî tarafı kuvvetlendirmek ve kalb aynasını parlatmak için, tasavvuf büyükleri tarafından konan usûllerden biri; kırk gün az yemek, az içmek, az konuşmak, çok ibâdet etmek. Buna çile de denir.
et'ime
(Taam. dan) Yemekler, taamlar, yenecek şeyler.
et'ime-i lezize
Lezzetli yemekler.
etbak
(Tekili: Tabak ve Tabaka) Yemek tepsileri, sofraları. Büyük sahanlar.
Tabakalar, dereceler, mertebeler, katlar.
Kabileler, kavimler, aşiretler.
etime / etîme
Yemekler.
etraf
(Tekili: Türfe) Nazik ve zarif şeyler.
Lezzetli taamlar, güzel yemekler.
ezem
Ağzını yumup oturmak.
Sabretmek.
Yemekten ve içmekten men'etmek.
Isırmak.
Gayret etmek.
Bükmek.
ezm
Yemek, ekl.
ezme
Kıtlık, kaht.
Şiddet.
Darlık.
Bir kere yemek.
fağfur
Yarı şeffaf Çin porseleni. Çok kıymetli porselenden yapılan yemek kabı. Çin yapısı.
Eskiden Çin İmparatoruna verilen isim.
feha
(Çoğulu: Efhâ) Çorbaya katılan veya dövüp yemek üzerine ekilen bir ot.
Soğan.
gamt
Çok yemekten dolayı midenin şişmesi.
Ağırlık olmak.
gasime / gasîme
Çekirgeli yemek.
gazm
Güçle ve şiddetle yemek.
Defetmek, kovmak.
gıda
Besleyici madde. Vücuda lâzım olan yenecek ve içilecek şeyler.
Kuşluk vakti yenen yemek.
Zihni ve kalbi olgunlaştıracak Kur'an ve iman ilmi ve Allah'a ibadet ve taat.
gussa
Keder. Tasa.
Gam.
Boğaza takılan yemek.
Ağaç, diken.
güveç
Yemek pişirmeye mahsus toprak kap.
habat
Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz.
Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi.
habc
Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi.
Vurmak.
habrence
Güzel yemek.
Yumuşak.
hadin
Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)
hadm
Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek.
hafhafa
(Çoğulu: Hafâhıf) Köpeğin, yemek yerken ses çıkarması.
Sırtlan sesi.
hamer
Davarın arpa yemekten dolayı içinin ve ağzının kokması.
han
Yemek sofrası. Üstüne yemek konan tepsi.
(Farsça)
Yemek, taam.
(Farsça)
Ahçı dükkânı, lokanta.
(Farsça)
hangah
Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer.
(Farsça)
hatife / hatîfe
Unu süt ile yoğurup pişirerek yapılan yemek.
hazd
Ağaçtan diken koparmak.
Ağacın kabuğunu soymak.
Çok hızlı ve şiddetle yemek yemek.
hazire / hazîre
Eti ufak ufak doğrayıp, çok su ile çömlek içinde pişirip erimeye yakın olduğu anda üzerine un koyup karıştırarak yapılan yemek. (İçinde et olmayınca "aside" derler.)
heca
(Hece) Dilin ve ağzın bir hareketi ile çıkan bir veya birkaç harf. Harflerin sesi. Harflerin seslendirilmesi.
Elif-bâ sırasına göre dizili harfler. Bir sözü harfleri ile söylemek.
Şekil. Kıyâfet.
Yemek.
Sükut etmek, susmak.
hesm
Kaba yemek. Bütün bütün yutmak.
Kesmek.
Toplamak, cem'etmek.
hevre
Dövmek.
Çok fazla yemek.
hezm
Çok çabuk kesmek.
Sür'atle yemek.
hıçkırık
t. Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması.
Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama.
hillet
(Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
Kılınç gediği.
Nakışlı deri.
Ağızda bâki kalan dişler.
Dişler arasında kalan yemek artığı.
hımve
Hastanın yemek yememesi.
hımyet
Yemek yememek. Perhiz yapmak.
hulviyyat
Tatlı yemekler. Şekerlemeler. Tatlı şeyler.
hurdengah / hurdengâh
Yemek odası.
(Farsça)
hurs
Çocuk doğuşunda yapılan yemek.
hutame
Sofrada kalan yemek artığı.
hutre
Bina için verilen yemek.
Tatmak.
huvvara
Ağartılmış yemek.
iba'
Çekinmek. Tiksinmek.
Kabul etmemek, bir işe razı olmamak.
Doymadan yemekten çekilmek.
icaa
(Cu. dan) Yemek içmek için hiçbir şey vermiyerek aç bırakma.
ictihaf
Bir şeyden çok şey almak.
Üç parmakla yemek.
ıdla'
Çok yemekten dolayı midenin dolması ve hasta olmak.
iftar
Oruç açmak. Oruç açılırken yenen yemek. (Zıddı: İmsak)
iftariyye
İftarlık. İftar için hususi olarak hazırlanmış nevale. Bunlar oruç bozulduktan sonra yemek yenmeden evvel yendiği için bu ad verilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah sarayında, vüzera, eşraf ve âyân konaklarında, davetlilere iftardan sonra diş kirası namıyle verilen bahşi
igsas
Güzel yemekler yedirme.
ihzariye
Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından başka yemek, içmek gibi şahsî masrafları da ilâve edilirdi.
Birinin mahkemeye çağrılması için
ıky
Yemek yemezden evvel çocuğun karnından çıkan necisi.
ilm-i adab / ilm-i âdâb
Yemek, içmek, yatıp kalkmak, giyinmek, sefer gibi hâllere dair hadisler için, ilm-i hadis istılâhında kullanılan tâbirdir.
imaret / imâret
Mâmur etmek, şenlendirmek. Mâmurluk.
Hayrat için fakirlere yemek verilen yer.
Bayındırlık, fakirlere yemek verilen yer.
inhizam
Yemek hazmolunma. Yemeklerin midede erimesi.
iras
Sebeb olmak, vermek. Vâris kılmak, miras bırakmak, miras yemek.
Gerekmek.
istit'am
Yemek isteme. Yiyecek şeyler taleb etme.
it'am / it'âm / اطعام
Yemek yedirmek. Doyurmak. Taam vermek.
Doyurma, yemek verme.
(Arapça)
itam / itâm
Yemek yedirme.
ka'b
Yemek yemek. Su içmek.
ka'r
Karnı yemekten dolmak.
Arkası yağlı olmak.
Derinlik. Dip. Her şeyin dibi. Nihâyet.
Yemeği dipten yemek.
Çalmak. koparmak.
kabl-et taam
Yemekten önce.
kabs
Parmak ucuyla yemek.
kafş
Yemekten lezzet alma, fazla yemek yemek.
Pabuç.
Cem'etmek, toplamak.
kahvaltı
Sabah ve ikindi vakitleri yenilen hafif yemek.
(Türkçe)
karavana
Bakırdan yayvan yemek kabı.
Kışla, okul, hastahane gibi müesseselerde tevzi edilecek yemeği içine koydukları kap.
İnce ve yassı elmas.
Atışta hedefe vuramama.
Büyük yemek kabı.
kas'a
(Çoğulu: Kısâ') Çanak, kâse.
Yemek kabı.
kasm
Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak.
Kesmek.
Cem'etmek, toplamak.
İ'tâ etmek, vermek.
kaşm
Yemek.
Açlık.
Cem'etmek, toplamak.
katane
Az yemeklik.
kavt
İhtiyaç miktarı yemek vermek.
kazan kaldırmak
Yeniçerilerin isyanı münasebetiyle kullanılan bir tabirdi. Yeniçeriler isyan ettikleri zaman yemek pişirilen kazanlarını da, toplandıkları At Meydanı'na getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir. Sonradan da devlete karşı koymağa kalkanlar hakkında kullanılırdı.
(Türkçe)
kazm
Kuru şeyler yemek.
Dişlerin etrafıyla bir şeyi ısırıp yemek.
keffaret-i savm
Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir.
keffaret-i zıhar
Zıhar keffareti.Keffâret-i zıharın vâcib olmasının şartı kudrettir. Muktedir olan, köle azad eder; değilse iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek verir.
keşe'
Kebap yapmak.
Yemek.
Çok dolu olmak.
kezz
Boğazına çıkana kadar yemek.
Çok yemekten dolayı ağırlaşmak.
kıdr
(Çoğulu: Kudur) Çömlek, tencere ve kazan gibi, yemek pişirmeye mahsus kaplar.
kite / kîte
Bir gün veya bir gece yenecek yemek.
kiza
Yemeği çok yemekten dolayı basan ağırlık.
küdade
Çömlek dibinde kalan yemek.
kudur
(Tekili: Kıdr) Çömlekler, tencereler. Yemek pişirilen kaplar.
kurare
Çömlek içindeki yemek piştikten sonra yanmasın diye içine konulan su.
kuşam
Sofrada artan yemekler.
kuvve-i şeheviye
Cinsi istek kudreti. Yemek, içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler.
laas
Çok yemek, çok içmek.
laha
Boş ve faydasız sözler konuşmak.
Ekmeği ıslatıp yemek.
Gıda.
Aldatıp kandırmak.
Karnın sarkık ve sülpük olması.
lakm
Çabuk çabuk yemek yemek. Yutmak.
Seddetmek.
lebz
Vurmak.
Yemek.
lemm
Parça parça şeyleri toplamak, cem' etmek.
Islâh etmek.
Bulduğu şeyi, haram helâl demeyip yemek.
Şiddet ve meşakkat.
Az şey.
Konmak. Nâzil olmak.
lemz
Ağızda olan yemek artığını dil ile araştırmak.
less
Yemek.
Yalamak.
lühce
Kuşluk vaktinde yenen yemek.
lut
Tatlı yemekler. Lezzetli yiyecekler.
(Farsça)
Çıplak.
(Farsça)
maide
Yemek sofrası. Üzerinde nimetler bulunan sofra. Ziyafet.
Kur'an'ın 5. Suresinin adıdır ve Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Yemek yenilen sofra, yemek, ziyafet.
Kur'ân-ı Kerim'in
sûresi.
mat'am
(Çoğulu: Matâim) Yemek yenilecek yer. Yemek odası.
mat'um
(Çoğulu: Mat'umat) Yenecek yemek. Taam.
mat'umat
(Taam. dan) Yemekler. Taamlar. Yenecek şeyler.
matabih
(Tekili: Matbah) Mutfaklar. Yemek pişirilen yerler.
mataim
(Tekili: Mat'am) Yemek yenilecek yerler. Yemek odaları.
matbah
Mutbah. Yemek pişirilen yer.
matbuh
(Çoğulu: Matâbih) (Tabh. dan) Kaynatılmış veya haşlanmış (ilâç).
Pişirilmiş yemek.
matbuhat
(Tekili: Matbuh) Kaynatılmış veya haşlanmış ilâçlar.
Pişirilmiş yemekler.
matumat / matûmât
Yemekler.
mazağ
Çiğnenecek veya çiğnedikleri yemek.
mazra
Ayran. Bir nevi yemek.
me'kel
(Ekl. den) Yemek yenecek yer. Geçim yeri.
Yemek.
meakil
(Tekili: Me'kele) Yenilecek şeyler. Yemekler. Erzâk.
mec'
Hurmayı sütle ıslatıp yemek.
mêkel
Yemek yenilen yer.
melih / melîh
Tatsız tuzsuz yemek.
mesih
Mesh olunmuş. Başka bir şekle, hayvan kılığına girmiş.
Şuurunu kaybedecek hale gelen. Sarhoş ve şuursuz.
Acibe. Garibe.
Güzelliği olmayan.
Tuzsuz ve tatsız yemek.
mibtan
Çok yemekten karnı şişen etli ve yağlı kişi.
minşel
(Çoğulu: Menâşil) Yemek çatalı.
mıt'am
Çok yemek yediren.
mit'am
(Çoğulu: Matâim) Çok yemek yiyen. Yemeği bol olan.
miyane
Ara.
(Farsça)
Orta, vasat.
(Farsça)
Helva gibi bazı yemeklerin pişme kıvamı.
(Farsça)
Ortaya serilen halı.
(Farsça)
Gerdanlığın ortasındaki büyük inci.
(Farsça)
miyere
Taam, yemek.
mubah
(İbâhe. den) İşlenmesinde sevab ve günah olmayan şey.
Fık: Yapılması ve yapılmaması şer'an câiz bulunan şey. (Yemek, içmek, uyumak gibi.)
mümalaha
Yemek, ekl.
mürazeme
Yaş üzümü ekmekle yemek.
Yemekte sohbet etmek.
müsta'mel su
Abdestte veya gusülde veya kurbet için (yemekten önce ve sonra, sünnet olduğu için el yıkamak gibi) kullanılan su.
mut'im
(Taam. dan) Yemek veren, yemek yediren, doyuran.
müterazim
Üzümle ekmek yemek.
müvarese
Birbirinden miras yemek.
müvecceb
Yirmidört saatte bir kere yemek yiyen kimse.
müyesser
Fariside "nevâle" denilen yemek.
nakia
(Çoğulu: Nekâyi') Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek.
Yağma edilen hayvanlardan taksimattan önce boğazladıkları deve ve koyun.
Damat için hazırlanan yemek.
Ziyafet.
nevş
Bir şeyi el uzatıp almak ve istemek.
Yürümek.
Sür'atle deprenip kalkmak.
Alıp yemek.
nüfase
Diş arasında kalan yemek parçası.
nüsare
Saçılan şey.
Yemek döküntüsü.
nüzl
(Çoğulu: Enzâl) Konak yeri.
Misafir için hazırlanan yemek.
pa-çe
Küçük ayak. Pantolon, şalvar gibi şeylerin dizden aşağı olan kısmı. Paça.
(Farsça)
Koyun, keçi ve sığır ayağı.
(Farsça)
Koyun, keçi ve sığır ayağından yapılan yemek.
(Farsça)
pervaze
Kır gezisi için hazırlanan yemek.
(Farsça)
Altun ve gümüş yaprakların kırıntısı.
(Farsça)
rebike
Hurmayı yağla ve keş ile karıştırıp hamur ederek yapılan bir yemek.
Öğünmüş keşi, un ve yağ ile karıştırıp yapılan yemek.
Bulamaç aşı.
remm
Islah etmek, düzeltmek.
Yemek, ekletmek.
ret'
(Rita' - Rütu') Yemek, içmek. Bolluk içinde dilediğini yiyip içmek.
Oynamak.
rise
Miras yemek.
riyazet
Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak.
Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak.
İdman.
sahur
Temcid yemeği. Ramazan'da şafaktan önce yenen yemekr.
savm
Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.
sayrem
Bir lokma yemek.
sehb
Çekmek.
şiddetle yemek ve içmek.
şehvet
Hevâ-yı nefsin meyli ve arzusu.
Bir şeyi fazla istemek.
Cinsî istek. Mahbube için olan istek, iştiha. (Yemek, içmek, uyumak da şehvetin şubelerindendir.)Kudsi Hadis'te Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen meleklerin bir kısmı
sema'
Yağlı yemek yedirmek.
Baş yarmak.
Ekmeği terid etmek.
Sakalı boyamak.
şenak
Devenin yularını çekmek.
Çok yemekten mide dolmak.
Yaralamaktan dolayı alınan az diyet.
seray-dar
Eskiden büyük yerlerde yemek ve sofra işlerine bakan kimse.
(Farsça)
serf
Yemek yemek.
sermele
Yemeği sakalına döküp ellerini bulaştıra bulaştıra yemek.
seviş
Misafire yemek ve azık vermek.
şikemperver
Yemek tiryakisi, boğazına düşkün.
(Farsça)
simat
(Çoğulu: Sümut) Sofra. Yemek masası.
Yemek.
Ziyâfet.
sofra
Üstünde yemek yenilen yaygı.
süfül
(Çoğulu: Esfâl) Her şeyin köpüğü ve tortusu.
Örtmek.
Yemek.
sülfe
Kişinin aceleyle hazırladığı yemek.
sümut
(Tekili: Simât) Sofralar, yemek masaları.
Sofraya veya masaya gelmiş yemekler.
sürtüm
Kap içinde kalan yemek artığı.
ta'cif
Arkalamak.
Doymaya yakın olana kadar yemek.
ta'şiye
Akşam yemeğini yemek.
taam / طعام / taâm
Yemek. Yenilen şey.
Yemek, gıda.
Yemek, yenen şey.
Yemek.
Yemek.
(Arapça)
Taâm etmek:
Yemek yemek.
(Arapça)
taamhane / taâmhane / طعام خانه
Yemekhane.
(Arapça - Farsça)
taamiye
Yemeklik. Yemek parası.
tabahat
Aşçılık. Yemek pişirme san'atı.
tabel
(Tâbil) (Çoğulu: Tevâbil) Yemeklere konulan baharat.
tabil
(Çoğulu: Tevâbil) Yemeklere katılan biber, nane, tarçın gibi şeyler.
Çömlek içinde pişen nesne.
tabldot
Lokanta, okul ve otellerde belli bir miktar para karşılığında verilen belirli çeşitlerden ibaret bir öğün yemek.
(Fransızca)
tahaşşün
Kin tutmak.
Kokup yemek.
takazic
Dövülüp ufalanarak yemeklerin üstüne ekilen otlar. Baharat.
tarazüm
Üzümü ekmekle yemek.
tasabbuh
Sabahleyin uyumak.
Sabah kahvaltı yapmadan yemek yemek.
tebtil
Tamamen hakka yönelmek.
İyice ve tamamiyle kesmek.
Terbiye etmek.
Yemek.
teceşşu'
Çok yemekten midenin dolması.
Genirmek.
tefekküh
Meyve yemek.
tehvis
Yedirmek, yemek yedirmek.
tekerru'
Paça yemek.
tekeymüs
Yemeklerin midede ezilmesi.
telemmüc
Yemek artığını dil ile ağızda aramak.
Tatmak.
Yemek.
telemmük
Tatmak.
Yemek.
telemmüz
Tatmak.
Yemek.
Dili ağızda döndürüp yemek kırıntısı aramak.
telmiz
Dili ağızda yemek kırıntısı için gezdirmek.
Tattırmak.
Yedirmek.
temeşmüş
Zerdali yemek.
tenavül / tenâvül
Bir şeyi alma.
Yemek yeme.
Bahşiş ve ihsanda bulunma.
Yemek veya içmek.
tenavüş
Aşağı tutmak.
Sonraya bırakmak, tehir etmek.
Alıp yemek.
teref
İyi ve güzel yemek.
Yumuşaklık.
İnce, güzel şey.
tesahhur
Seher vaktinde kalkmak.
Sahur yemek.
teshir
Büyüleme, sihir yapma, aldatma.
Yemek ve içmeğe muhtaç etme.
tevabil
(Tekili: Tâbel ve Tâbil) Yemeklere katılan nâne, karanfil, tarçın ve biber gibi şeyler. Baharat.
tevarüs
Mirasa konmak, birisine diğerinden irsen geçmek. Miras yemek.
tevkir
Bina için yemek pişirip yedirmek. Ziyafet vermek.
teyettün
İncir yemek.
tezakkuf
Bir şeyi sür'atle alıp yemek.
tezakkum
Lokma lokma etmek.
Kaymak ile hurmayı karıştırıp yemek. (O taama "zekkum" derler.)
tezerru'
Elle tartmak. Bir nesneyi kolla oranlamak.
Yemeği çok yemek.
Çok konuşmak.
turfe
(Çoğulu: Etrâf) Nâziklik, yumuşaklık.
Nimet.
Güzel yemek.
Zarif, iyi nesne.
Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. (O kişiye "etref" derler.
tuum
(Tekili: Taam) Taamlar, yemekler.
Lezzetler, tadlar, zevkler.
ucale
Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık.
Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa.
urusat
(Tekili: Urs ve Urus) Düğün yemekleri.
üsfiyye
(Çoğulu: Esâfi) Üzerine tencere koyup yemek pişirilen ocak taşı.
vahim
Ağır.
Sonu tehlikeli. Çok korkulu.
Hazmı güç olan. Zararlı veya faydalı olmayan yemek.
variş
Bir topluluk yemek yerken davetsiz olarak yemeğe katılan kimse.
vatie / vatîe
Büyük çuval, harar.
Bir çeşit yemek.
velika
Yağla unu karıştırarak yapılan yemek.
vezme
Kış sonu.
Bir kere yemek.
vüruş
Yemek yemek.
Ziyafet vermek.
zakm
Yemek, ekl.
zebh
Boğazlama, kesme. Hayvanın boğazındaki yemek borusu, hava borusu, iki yandaki kan damarından üçünü bir anda kesmek.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
fend
temenna
cüne
ölgünlük
terakib
alim-i kerim
saray
Resulullah
Günlük
Badi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Yemek
Kapılar
tesabih
Hel
gures
simsi
Fikriye
Bulut perdesi
Ruyun
Emmek