Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Yama
ifadesini içeren
91
kelime bulundu...
adem-i derk
Anlamama, kavrayamama.
adem-i fehm
Anlayamama, kavrayamama.
adem-i telakki / adem-i telâkki
Anlayamama, idrak edememe.
ahterşümar / ahterşümâr / اخترشمار
Yıldızbilimci.
(Farsça)
Geceleri uyuyamayan.
(Farsça)
alem-i emr / âlem-i emr
Arşın üstünde olup, madde olmayan, ölçülemeyen ve herkesin anlayamayacağı âlem. Buna, âlem-i melekût ve âlem-i ervâh (rûhlar âlemi) ve mekânsızlık âlemi de denir.
bilinçaltı
Psk: Şuur altı. Geçmişte yaşadığımız ve etkisi altında kaldığımız hâdiselerden şimdi hatırlayamadıklarımız, şu anda da varlığımızda meydana gelen hadiselerden bilgisine sahip olmadıklarımızın hepsi. İnsan şuurlu hareket ettiği gibi şuuraltı etkilerle de hareket eder. İnsan şuuraltının etkisiyle hare
(Türkçe)
can
Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerini
(Farsça)
celse-i hafife / celse-i hafîfe
İkinci secdeyi yapıp kıyâma kalkmadan önce olan kısa oturma.
çömez
Medresede talebeye ve müderrise hizmet ederek ilim öğrenen kimse. Talebe yamağı.
cüvvet
Kırba yaması.
Bir parça yer.
Siyaha yakın boz renk.
Demir pası.
damene / dâmene / دامنه
Yamaç, dağ eteği.
(Farsça)
delk
Eski ve yamalı elbise. Dervişlerin giydikleri eski aba.
(Farsça)
Kılıcı kınından çıkarmak.
(Farsça)
fahişeler güruhu / fâhişeler gürûhu
Namusunu koruyamayan iffetsiz, hayasız kadınlar topluluğu.
fakr / فَقْرْ
Fakirlik, ihtiyacını karşılayamama.
gıfare
Kat kat bulut.
Başa örtülen bez parçası.
Yama.
hazb
Boyamak.
hezarmih / hezarmîh
Bin yerinden yamalı derviş hırkası.
(Farsça)
Çok süslü.
(Farsça)
Gök yüzlü.
(Farsça)
hızab
Birşeyi boyamak için hazırlanmış terkib.
iddiam
(Diam. dan) Payanda dayamak.
ıhfak
Gazâda ganimet malından pay almamak.
Avcıların av yakalayamaması.
ıhtidab
Boyamak.
ihtidab
Kına ile saç ve sakalı boyama.
Boyanma, renklenme.
ihtimam
Elem ve kederden uyuyamamak.
Perhizkârlık etmek, riyazette bulunmak.
ihtizab
(Saç, sakal v.s.yi) boyama.
iknaiyyat-ı hitabiyye
Kelâm ilmine ait bir ıstılahtır. Zannî olan aklî delil demektir. Bürhanın aşağı mertebesidir. Aklı, muhalif fikirlerle karışmamış ve bürhanı anlayamayacak kimseler için kullanılır. İsbattan çok ikna vasfı taşır.
ilbad
Yamama, yırtıkları kapatma.
Yapıştırma veya yapıştırılma.
ima / îmâ
İşâret etme. Bir özür sebebiyle başını yere koyamayan kimsenin rükû' için biraz, secde için rükû'dan daha çok eğilmesi.
isnad / isnâd / اسناد
Dayama, yükleme.
(Arapça)
İftira.
(Arapça)
jende
Yamalı, eski.
(Farsça)
Eski-püskü. Pejmürde.
(Farsça)
jendepuş
Yamalı hırka giyen kimse. Fakir.
(Farsça)
jinde / ژنده
Yırtık, eski.
(Farsça)
Yamalı hırka.
(Farsça)
jindepuş / jindepûş / ژنده پوش
Yamalı hırka giyen.
(Farsça)
Derviş.
(Farsça)
ka'sa
Devamlı olarak yerinde sabit olan kadın.
Arkası içerisine girdiğinden arkasını yere koyamayan kadın.
kafiye
Tâbi olan şey.
Herşeyin son tarafı.
Edb: Manzum yazılan satırların ses bakımından sonlarının aynı olması. (Yaman, duman, saman... gibi.)
kalavra
Eskimiş meşin eşya veya yamalı ayakkabı.
kaveme
(Kavme) Namazda, rükudan kıyama kalkıp, bir kere "Sübhâne Rabbiyel Azim" diyecek kadar durmak.
keyfiyyet
Bir şeyin mâhiyeti, esâsı, içyüzü, nasıl olduğu. "Allah Arş üstündedir" buyurur Rabbimiz Lâkin keyfiyyetini, anlayamaz aklımız.
kizir
Köy muhtarının yamağı hükmünde olan adam. Köy kâhyası.
laha
Yama.
(Farsça)
lahe
Yama.
(Farsça)
leddam
Eski elbiseleri yamalıyan.
ledim / ledîm
Yamanmış eski elbise.
ledm
Taşı taşla vurmak.
Yere düşen taştan çıkan ses.
Kaftana yama vurmak.
Defetmek, kovmak.
lefaz
Dinleyenin anlayamadığı belirsiz sesler.
lidam
Eski elbiseye yapılan yama.
magdub
Hiddet ve gadaba uğramış. Doğru ve hak dini tanıyamamış ve rahmetten mahrum kalmış. Lütf-u İlâhîden mahrum olmuş.
Fık: Gasbolan mal.
mefluc
Felc olmuş. İnmeli. Kımıldayamaz hâle gelmiş.
mefluç / meflûç
Felç olmuş, kımıldayamaz hâle gelen.
mefluc / meflûc / مفلوج
Felçli.
(Arapça)
Meflûc olmak:
Felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
(Arapça)
mefluciyet / meflûciyet / مفلوجيت
Felçlilik.
(Arapça)
Kıpırdayamama.
(Arapça)
murakka / مرقع
Yamalı.
(Arapça)
murakka'
(Ruk'a. dan) Yamalı, yamanmış.
müsterkı'
Tamire veya yamaya muhtaç.
mütesehhir
(Çoğulu: Mütesehhirîn) Geceleyin uyuyamayıp sabahlayan.
nakile
(Çoğulu: Nekâyil) Ayakkabıya yapılan yama.
nakl
Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek.
Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek.
Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek.
Eski mest ve çizme.
Yırtık elbiseyi yamamak.
nakş
Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
Resim.
Tezyin etmek.
Bedene batmış dikeni çıkarmak.
Bir şeyin esasını araştırmak.
Yaymak.
Suda ıslanmış hurma.
İpekle, sırma ile işleme.
Mc: Hile.
nümayiş / nümâyiş
Gösteriş, görünüş, miting.
Yalandan gösteriş, göz boyama.
parduz
Eskici, yamacı.
(Farsça)
pare-duz
Eskici, yamacı.
(Farsça)
pejgale
Pay, hisse.
(Farsça)
Yırtık, yama.
(Farsça)
peyam-aver / peyam-âver
(Çoğulu: Peyamâverân) Haber getiren.
(Farsça)
pine
Yama.
(Farsça)
pineduz
Yamacı.
Ayakkabı tamircisi, eskici.
pineduzi / pineduzî
Eskicilik, yamacılık.
(Farsça)
pineduzluk
Yamacılık. Eskicilik.
rak'
Kaftana yama vurmak. Elbiseyi yamamak.
rakk
Kitap, sahife.
Kâğıt yerine kullanılan ince deri parçası.
Tomar.
Yama.
reziz
Elbise boyamada kullanılan bir ot cinsi.
rıka
Üzerine yazı yazılan deri veya kağıt parçaları.
Kısa mektublar.
Yamalar.
İstidalar. Müzekkereler. Dilekçeler.
ruk'a / رقعه
(Çoğulu: Rıka'-Ruka') Kısa mektub.
Üzerine yazı yazılan kâğıt veya deri parçası.
Dilekçe.
Yama.
Pusula.
(Arapça)
Dilekçe.
(Arapça)
Yama.
(Arapça)
rüku' / rükû'
Huzur-u İlâhîde eğilmek. Namazda elleri dize dayamak suretiyle yere doğru eğilirken baş ile sırtı düz hale getirmek.
sabg
Boyama. Boyanma.
sahir
(Seher. den) Uykusuz kalan. Uyuyamayan.
şebgir / şebgîr / شبگير
Geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken.
(Farsça)
Sabah.
(Farsça)
sema'
Yağlı yemek yedirmek.
Baş yarmak.
Ekmeği terid etmek.
Sakalı boyamak.
şifre
Gizli ve işaretle yazı usulü.
(Fransızca)
Haberleşmede kullanılan belirli bazı işaretler.
(Fransızca)
Herkesin anlayamadığı, bazı kimselere mahsus anlaşma usulü.
(Fransızca)
sırr
Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife.
İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti. (Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.Sen kendi sırrını saklayamazsanEl sana nasıl sırdâş olur.)
tahanni
(Hany. dan) Eğilmek, eğrilmek.
Kınaya boyamak.
tahniye
Kınaya boyamak.
tahzib
(Hizab. dan) Saç, sakal boyama.
tasfir
(Çoğulu: Tasfirât) (Safir. den) Sarartma, sarıya boyama.
Islık çalma.
teleddüm
Kaftan eskitmek.
Yama vurmak.
telvin / telvîn / تلوین
(Levn. den) Renk verme. Boyama. Boyanma.
Boyama.
(Arapça)
temaşasından doyamayız / temâşâsından doyamayız
Seyrine doyamayız.
terki'
(Rık'a. dan) Yamama. Yama yapma. Yama vurma.
terkin
Boyama, yazma.
Bozulma, bozma. Çizme, silme.
termil
Kana boyamak.
Kan gibi kırmızı yapmak.
tesbit
Sağlam olarak yerleştirme. Yerinden kımıldayamaz hâle getirme.
Bir şeyin aslını kat'i olarak bulma.
timşek
İç mest üstüne vurulan parça, yapılan yama.
vusla / وصله
Ek.
(Arapça)
Yama.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Yusufi
mina
tadarru'
hakikatli
sahn-i gülşen
gülzar-i
metmed
bazoka
Fikret
selh-hane
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Yama
irma
sabi
Dalgalar
cehennem
Medenilik
Çeviri
Balay
alema
Israr etme