Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
YA
kelimesini içeren
2000
kelime bulundu...
a'mer
Yaşlı kişi. İhtiyar.
a'ni / a'nî / اعنى
Yani ben demek istiyorum ki (manasında).
Yani.
(Arapça)
a'van
Yardımcılar. Etbâlar.
a'vec / اعوج
Yamuk, eğri büğrü.
(Arapça)
a'zel
Yalnız veya silâhsız bulunan.
abir / âbir / عابر
Yaya.
(Arapça)
abt
Yalan, Şübhe uyandırıcı hareket.
acaibü'l-mahlukat / acâibü'l-mahlûkat
Yaratılmışların şaşırtıcı, hayret verici halleri.
adat-ı ecanib / âdât-ı ecânib
Yabancı örf ve âdetler.
adat-ı ecnebiye / âdât-ı ecnebiye
Yabancı âdetler, alışkanlıklar.
adem-i ifa
Yapmama, yerine getirmeme.
ademhar / âdemhâr / آدم خوار
Yamyam, insan yiyen.
(Arapça - Farsça)
adese-i mütekarib
Yakınlaştıran mercek.
adub
Yardımcı.
aferca
Yaramaz huylu.
aferide / âferîde / آفریده
Yaratık, yaratılmış, mahluk.
(Farsça)
aferidgar / âferîdgâr / آفریدگار
Yaratan, Tanrı.
(Farsça)
aferin / âferîn / آفرین
Yaratan.
(Farsça)
aferinende / âferînende / آفریننده
Yaratıcı.
(Farsça)
aferiniş / âferîniş / آفرینش
Yaratılış.
(Farsça)
afik
Yalancı, iftiracı.
ağlebi / ağlebî
Yaygın, genel.
ağyar / ağyâr / اغيار
Yabancılar.
(Arapça)
ahderri / ahderrî
Yabani eşek.
aheste / âheste / آهسته
Yavaş, ağır.
(Farsça)
Yavaş, ağır.
Yavaş.
Yavaş, usul, ağır.
(Farsça)
ahestegi / ahestegî / âhestegî / آهستگى
Yavaşlık, acele etmemeklik.
(Farsça)
Yavaşlık.
(Farsça)
ahger-i suzan
Yakıcı kor.
ahkab
Yabani eşek.
ahsen-i mahluk / ahsen-i mahlûk
Yaratılmışların en güzeli, yaratılışı en kıvamda olan.
ahsen-i mahlukat / ahsen-i mahlûkat
Yaratıkların en güzeli.
Yaratıkların en güzeli.
ahsen-i takvim sureti / ahsen-i takvim sûreti
Yaratılışın tam kıvamı ve en güzel şekli.
ahufizar / âhufizâr
Yanıp yakınma.
akir
Yaralanmış, cerih.
akis / عكس / عَكِسْ
Yansıma.
Yansıma, yankı.
Yansıma, aksetme, akis.
(Arapça)
Yansıma.
akl-ı matbu'
Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl. Öğrenmeden var olan fıtrî akıl. Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir.
akraba / akrabâ
Yakınlar, hısımlar.
akran / اقران / اَقْرَانْ
Yaşıtlar.
(Arapça)
Yaşıtlar.
akrebiyet
Yakınlık.
aks / عكس
Yansıma.
Yankı, yansıma, tersi.
Yansıma, akis.
(Arapça)
Aksetmek:
Yansımak, vurmak.
(Arapça)
aks-i misali / aks-i misalî
Yansıma; (aynada yansıyan) görüntü.
aks-i sada / aks-i sadâ / عَكْسِ صَدَا
Yankı.
aks-i seda / aks-i sedâ / عكس صدا
Yankı.
akseden
Yansıyan.
aksedilme
Yansıtılma.
aksi / aksî
Yansıyan, akseden.
aksisada
Yankı.
alat-ı cariha / âlât-ı câriha
Yaralayıcı âletler.
albay
Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay.
alem-i harici / âlem-i hâricî / عَالَمِ خَارِجِي
Yalnızca Allah'ın ilminde kalmayıp hâriçte de yaratılmış âlem.
alem-i sagir / âlem-i sagîr
Yaratılmışların hepsinden kendisinde bir nümûne bulunduğu için insana verilen ad.
allame-i zaman / allâme-i zaman
Yaşadığı zamanın allâmesi, büyük âlimi.
aman
Yardım dileme sözü.
amel
Yapma, uygulama; dinin emirlerini yerine getirme.
amel-i talih / amel-i tâlih
Yaramaz iş, makbul olmayan amel.
amim / amîm / عميم
Yaygın.
(Arapça)
amin
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul eyle! (meâlinde olup, duânın sonunda söylenir). İncil'de iki yerde geçer. Tevrat'ta da geçer. İbranice ve Süryanicede de vardır. Hakikat, çok doğru, tamam mânâsındadır.
amut / amût
Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde yapılmış olan kuş yuvası.
(Farsça)
an-karib
Yakından, çok zaman geçmeden.
an-karib-iz-zaman
Yakın vakitten.
an-karibin
Yakın vakitlerde.
andezit
Yanardağ lâvlarının soğumuş kalıntısı.
anif / ânif
Yakında geçen. Pek yakın geçmişte.
anin
Yağ çıkarmağa mahsus olan yayık.
(Farsça)
ankarib / ankarîb / عن قریب
Yakında, yakından, çok geçmeden.
(Arapça)
arız / ârız
Yaklaşma, ilişme.
arşın
Yaklaşık 68 cm'lik bir ölçü birimi.
arz-ı münacat
Yalvarıp yakarma, kurtuluş isteme.
asa'
Yaş olan şey kuruyup katılaşmak.
aşabe
Yaş otun çok olması.
asabiyy-ül-mizac
Yaradılışça sinirli olan kimse. Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan.
asar / asâr
Yağcı, yağ satıcısı.
ashab-ı dünya
Yalnızca dünyaya çalışan, dünyalık kimseler.
asırdide / asırdîde
Yaşlı, gün görmüş, tecrübeli.
asl-ı hilkat
Yaratılış başlangıcı.
ateş-i suzan / ateş-i sûzan
Yakıcı ateş.
ateş-zede
Yakılmış, yakılan.
(Farsça)
atıl / âtıl
Yazı yazmayı bırakan, faaliyet göstermeyip boş duran.
atim
Yavaş, sessiz, ağır.
avane / avâne
Yardımcılar.
avene / عونه / عَوَنَه
Yardımcılar.
Yardımcılar.
Yardakçılar, avene.
(Arapça)
Yardımcılar.
avn / عون
Yardım.
Yardım.
Yardım.
(Arapça)
avn ü inayet
Yardım ve ikram.
avni / avnî
Yardıma âit, yardıma dâir.
ayat-ı tekviniyye ve teşriiyye / âyât-ı tekviniyye ve teşriiyye
Yaratılışa ve şeriata ait âyetler.
ayde
Yaramaz huylu.
ayine-i tecelli / âyine-i tecellî
Yansıma aynası.
ayn-ı lezzet-i sefihane / ayn-ı lezzet-i sefihâne
Yasak zevk ve eğlencelerde bulunan lezzetin kendisi.
aynelhak
Yaşayarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme.
ayş / عيش
Yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
(Arapça)
ayzan
Yaban eşeğinin erkeği.
azam-ı mahlukat / âzam-ı mahlûkat
Yaratılmışların en büyüğü.
azihe
Yalan, iftira.
azir / âzir
Yara izi.
azze ensaruh / azze ensâruh
Yardımı çok olsun. (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer.)
ba'de't-teşekkül
Yapıldıktan sonra, oluşum sonrası.
bahzec
Yaban sığırının buzağısı.
balin
Yastık. Koltuk. İskemle yerine kullanılan yuvarlak yastık.
(Farsça)
baliş / bâliş / بالش
Yastık.
(Farsça)
baran / bârân / باران
Yağmur. Rahmet.
(Farsça)
Yağmur.
Yağmur.
(Farsça)
baran ü tegerg / bârân ü tegerg
Yağmur ve dolu.
baran-riz / bârân-riz
Yağmur saçan, yağmur döken.
(Farsça)
barende
Yağdıran, yağdırıcı.
(Farsça)
baria
Yakınlarından üstün vasıflı. Emsalinden üstün. Tam ve mükemmel.
bast / بسط / بَسْطْ
Yayma, açma.
Yayma.
(Arapça)
Yayma, açma.
bast edilme
Yayılma, genişleme.
bast etmek
Yaymak, genişletmek.
bed-fial
Yaptığı işleri kötü olan.
(Farsça)
bed-tıynet
Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam.
(Farsça)
bedanet
Yağlı, besili olma. Semizlik.
behtere
Yalan söyleme.
bekil
Yakışıklı delikanlı, genç.
bekile
Yağla karışmış keş.
beliyye-i amme / beliyye-i âmme
Yaygın hâle gelmiş belâlar, hastalık.
benna / bennâ / بناء
Yapı ustası.
(Arapça)
berg / برگ
Yaprak.
(Farsça)
berg-riz
Yaprak döken. Sonbahar, güz.
(Farsça)
berham
Yahudiler arasında kullanılan bir isim.
Yahudi ismi.
berhay
Yaramaz, haylaz.
berhayat
Yaşayan. Hayat üzere olan.
(Farsça)
Yaşayan.
beri
Yakın mesafe, ötenin zıddı.
berk
Yaprak.
(Farsça)
beşşak
Yalancı, kezzab.
betin
Yalnız midesini düşünen kimse.
beyanat-ı kevniye
Yaratılışa âit açıklamalar.
beytar
Yarılmak.
bi-ganegi / bî-gânegî
Yabancılık.
(Farsça)
bi-künem
Yapayım.
bidayet-i hilkat / bidâyet-i hilkat
Yaratılışın başlangıcı.
bidayet-i icad
Yaratılışın başlangıcı.
bigane / bîgâne / بيگانه
Yabancı.
(Farsça)
bihakkalyakin / bihakkalyakîn
Yaşayıp bizzat tecrübe edercesine bir kesinlikle.
bihakkılyakin / bihakkılyakîn
Yaşamış gibi birşeyi kesin olarak bilme.
bilistifade / بالاستفاده
Yararlanarak, istifade ederek.
(Arapça)
bille
Yaşlık, ıslaklık. Çiy dedikleri rutubet ki sabah vakitlerinde olur.
bina / binâ / بناء
Yapı.
(Arapça)
binai / binaî
Yapı olarak.
biryan / biryân
Yaralı, yanık.
bisat / bisât / بساط
Yaygı.
(Arapça)
bister / بستر
Yatak, döşek.
(Farsça)
Yatak.
(Farsça)
bisud / bîsûd / بى سود
Yararsız.
(Farsça)
bıtta
Yağ koydukları bardak.
bittedric
Yavaş yavaş.
bivaz
Yarasa kuşu. Muvâfakat, kabul.
(Farsça)
borc-u fıtrat
Yaratılış borcu.
bostan-ı hilkat
Yaratılış bostanı, bahçesi.
bozkır
Yağışlı mevsimler de yeşeren ot cinsinden bitkilerin ve bazı bodur ağaçların yetişebildiği yarı kurak yer.
büak
Yağmuru şiddetle yağan bulut.
bühtan
Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme.
bünyamin
Yakup Aleyhisselâm'ın en küçük oğlu.
bünyan / bünyân
Yapı. Bina. Duvar. Esas. Yapı yapmak.
Yapı, bünye, saray.
Yapı, bina, bir şeyin yapısı.
Yapı.
bünye / بنيه
Yapı; insanın maddi ve mânevî yapısı.
Yapı.
Yapı.
(Arapça)
bürkan
Yanardağ, volkan, lavlar saçan dağ.
bürudet-i muamele
Yapılan muamelenin soğukluğu.
büzul
Yarılmak, inşikak.
ca'l / جعل
Yapma, meydana getirme, yaratma.
Yapma.
(Arapça)
ca'li / ca'lî
Yapay, uydurma.
ca'liyyat
Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller.
ca'liyyet
Yapmacık (olmak.)
ca'ma
Yaşlı deve.
cail / câil
Yapan, kılan.
Yapan.
cal / câl
Yapma, kılma.
cali / câlî
Yapmacıktan.
camehab
Yatak.
(Farsça)
camiiyet-i fıtrat
Yaratılışın kapsamlılığı.
can-aferin
Yaratıcı.
(Farsça)
canib
Yan, yön. Cihet, taraf. Yüksek taraf.
(Farsça)
çapul / çapûl
Yağma, saldırı.
(Farsça)
car-ı zil kurba / câr-ı zil kurbâ
Yakın komşu.
car-ül cünüb / câr-ül cünüb
Yabancı kimse. Akrabadan olmayan.
caris
Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü. Çala çaldıran.
cazgır
Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse.
ceded
Yassı, düz yer.
cefl
Yağmuru yağmış bulut.
ceham
Yağmur vermeyen bulut.
ceml
Yağ eritmek.
cenbi / cenbî
Yan tarafa âit.
cer
Yarık, çatlak.
(Farsça)
cerahat / cerâhat / جراحت
Yaradan akan irin. Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan. Yaradan akan beyaz akıcı cisim.
Yara.
(Arapça)
cercar
Yaban maydanozu.
cered
Yaralı, mecrûh.
(Farsça)
cerenfeş
Yanları etli ve büyük olan kişi.
cerh / جَرْحْ
Yaralama, çürütme.
Yaralama.
Yaralama, yaralatma, çürütme.
Yaralama, bir fikri çürütme.
cerh eden
Yaralayan.
cerha
Yaralı, yaralanmış.
cerhetmek
Yaralamak. Herhangi bir meseleyi hak ve hakikatle çürütmek. Yanlış veya yalanını bulup hurafe ve bâtıl olduğunu isbât edip herhangi bir kimsenin veya cereyanın fikrini kabul etmemek.
Yaralamak, çürütmek.
ceride
Yalnız, tenhâ.
(Farsça)
ceriha / cerîha / جریحه / جَر۪يحَه
Yara. Çürüklük.
Yara.
Yara.
Yara.
(Arapça)
Yara.
cerrah
Yarayı açıp tedavi eden, ameliyat yapan. Operatör.
cesed-i hilkat
Yaratılmış olan varlık cesedi, bedeni.
cevaben / cevâben / جوابا
Yanıt olarak.
(Arapça)
cevanib / cevânib / جوانب
Yanlar, taraflar.
Yanlar, yönler.
(Arapça)
ceya'
Yağmur.
ceyb
Yakanın göğüs üzerindeki açık yeri.
ceza-yı amel
Yapılan işin karşılığı.
cezire / جزيره / cezîre / جَز۪يرَه
Yarımada.
Yarım ada.
Yarımada.
cibilli / cibillî
Yaradılıştan, mayadan, soydan.
Yaratılıştan gelen.
cibilliyet / جِبِلِّيَتْ
Yaratılıştan gelen huy, karakter.
Yaradılış, maya, soyluluk.
Yaratılış.
ciblet
Yaratılmak.
cihat / cihât
Yanlar, yönler.
cihet-i istimdat
Yardım ciheti, yönü.
çilehane-i uzlet
Yalnız başına ve çile içinde ibadet edilen yer.
cilve
Yansıma, görüntü.
cilve-i akis
Yansımanın görüntüsü.
cilve-i inayet / cilve-i inâyet / جِلْوَۀِ عِنَايَتْ
Yardımın görünmesi.
cinan-ı hilkat
Yaratılış bahçeleri.
cins-i karib / cins-i karîb
Yakın cins.
cinzab
Yaban havucu.
cirban
Yaka.
civan
Yakışıklı genç.
civar / civâr / جوار
Yakın çevre.
(Arapça)
cühud / cühûd
Yahûdî.
cülbe
Yara iyi olduğunda üstünde olan ince deri.
cürah
Yara.
cürfüş
Yanları etli olan şişman kimse.
da'va-yı halk / da'vâ-yı halk
Yaratmak iddiasında bulunmak, halk etmeyi, yaratmayı dâva etmek.
dac'
Yan tarafını yere koyup yatmak.
dad-res / dâd-res
Yardımcı, yardıma yetişen.
(Farsça)
daffe
Yan, taraf.
dağdar / dâğdâr
Yaralı, kızgın demirle dağlanmış.
Yanık, yaralı.
dagit
Yanında bir kuyu daha olduğundan suyu çekilip kokan kuyu.
dahil / dahîl
Yabancı, sığıntı.
dahilek
Yalvarırım, sana sığınırım, sana güvenirim (meâlinde.)
dahiye-i hilkat / dâhiye-i hilkat
Yaratılış harikası.
Yaradılıştan dâhi olan. Hârika.
daire-i istifade
Yararlanma alanı.
damd
Yaranın üstüne bez bağlamak, merhem sürmek.
damene / dâmene / دامنه
Yamaç, dağ eteği.
(Farsça)
damia
Yavaş olarak ve damla damla kan sızdıran yara.
daniye
Yakında olan.
darc
Yarmak, şakk.
dava-yı halk / dâvâ-yı halk
Yaratma iddiası.
dayet
Yan, taraf, cenb.
deccaliyet / deccâliyet
Yalancılık, sahtekârlık, aldatıcılık.
deha
Yaymak, döşemek.
dehkem
Yaşlı adam. İhtiyar adam.
delail-i fıtriye / delâil-i fıtriye
Yaratılıştaki deliller.
delail-i sani / delâil-i sâni
Yaratıcının varlığına ait deliller.
delif
Yavaş yürümek.
dem-güzar
Yaşayan, vakit geçiren.
(Farsça)
denavet
Yakın olmak, yakınlık.
derda
Yazık! Vah vah!
(Farsça)
derecat-ı kurbiye
Yakınlık dereceleri. Allah'a manevi yakınlık mertebeleri.
derecat-ı tecelli / derecât-ı tecellî
Yansıma dereceleri.
dergah-ı rububiyet / dergâh-ı rububiyet
Yarattığı bütün varlıkları terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın yüce katı.
derviş
Yaşayışını tarikatının edeplerine uyduran kalender kimse.
dest-gir / dest-gîr
Yardımcı olan, elinden tutan.
dest-i inayet / dest-i inâyet
Yardım, ihsan, lütuf eli.
dest-yar
Yardımcı, muin. Arka.
(Farsça)
dest-yari / dest-yarî
Yardım, muavenet.
(Farsça)
dil-i suzan
Yanık, ateşli gönül.
dımad
Yara üstüne yapılan yakı ve bağlanan bez.
dinar
Yaklaşık olarak altın liranın dörtte biri değerinde olan eski bir para.
dirdih
Yaşlı, pir, ihtiyar kişi.
diriga
Yazık, eyvahlar olsun!
(Farsça)
divit
Yazı yazmak için kullanılan hokka ve kalemi bir arada ihtiva eden mahfaza.
dubu'
Yapışmak.
duçar / dûçar
Yakalanmış, düşmüş.
Yakalanmış, düşmüş.
dühriyy
Yaşlı, ihtiyar, müsinn.
dülger
Yapı ustası.
dülgerlik
Yapı ustalığı.
dümluk
Yassı, yuvarlak taş.
dürug
Yalan, Doğru olmayan söz.
(Farsça)
düruğ / dürûğ / دروغ
Yalan.
(Farsça)
dürug-zen
Yalancı.
(Farsça)
düruğzen / dürûğzen / دروغ زن
Yalancı.
(Farsça)
düstur-u fıtrat
Yaratılış yasası, kanunu.
düstur-u medeniyet ve muavenet
Yardımlaşmanın ve medeniyetin prensibi.
düstur-u teavün / düstur-u teâvün / düstûr-u teâvün / دُسْتُورُ تَعَاوُنْ
Yardımlaşma kanunu.
Yardımlaşma kanunu.
ebr-i baran / ebr-i bârân
Yağmur bulutu.
ebric
Yayık adı verilen ve yoğurttan yağ çıkarılan nesne.
ebvab-ı müzehheb / ebvâb-ı müzehheb
Yaldızlı kapılar.
ecanib / ecânib / اجانب
Yabancılar.
Yabancılar.
Yabancılar.
(Arapça)
ecanip / ecânip
Yabancılar, Avrupalılar.
ecnas-ı mahlukat / ecnâs-ı mahlûkat
Yaratılanların cinsleri, türleri.
ecnebi / ecnebî / اجنبى / اَجْنَب۪ي
Yabancı. Garip. Alışmamış. Başka milletten olan.
Yabancı.
Yabancı.
Yabancı.
(Arapça)
Yabancı.
ecnebiler / ecnebîler
Yabancılar; Batılılar.
ecnebilik / ecnebîlik
Yabancılık.
ecr
Yapılan bir iş karşılığında verilen ücret.
ecr u savab / ecr u savâb
Yapılan bir şeyin karşılığı olarak verilen ücret ve sevab.
eda / edâ
Yapma, ödeme, davranış, anlatım yolu.
edebiyat-ı ecnebiye
Yabancı edebiyat.
edevat-ı kitabet
Yazı vasıtaları.
ef'al-i icadiye / ef'âl-i icadiye
Yaratılışa ait fiiller.
efdalü'l-halk
Yaratılmışların en faziletlisi, en üstünü.
efsus / efsûs / افسوس
Yazık! Hay! Eyvah! gibi bir teessür edatı.
(Farsça)
Yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
(Farsça)
eftah
Yassı burunlu.
efvek
Yalancı, yalan söyleyen.
ehl-i garet
Yağmacı, çapulcu.
ehl-i sefahet ve dalalet / ehl-i sefahet ve dalâlet
Yasak eğlence, zevklere düşkün olan, doğru ve hak yoldan sapan, sapık kimseler.
ehl-i uzlet / اَهْلِ عُزْلَتْ
Yalnız yaşayanlar.
Yalnızlığa çekilenler.
ekarib / ekârib / اقارب
Yakınlar, akrabalar.
(Arapça)
ekazib
Yalanlar, kizbler, yalan ve uydurma sözler, asılsız kelâmlar.
ekmel-i mahlukat
Yaradılmışların en mükemmeli, Hz. Muhammed (A.S.M.)
ekrem-i halk
Yaratılmışların en şereflisi.
ekseriyet-i mutlaka
Yarımın bir fazlasıyla elde edilen ekseriyet, mutlak ekseriyet.
(Farsça)
ekvan
Yaratılanlar.
ekvani / ekvanî
Yaratılanlarla ilgili.
el'aman!
Yardım!, imdat!.
el-avn
Yardım.
elmaz
Yalnız üst dudağı beyaz olup, burnu bile ak olmayan at.
emr-i tekvin / emr-i tekvîn
Yaratma emri.
emr-i tekvini / emr-i tekvinî / emr-i tekvînî
Yaradılışa ait İlâhi kanun ve nizam. Tekvine dair işler, hâdiseler, maddeler. Fıtri kanunlar ve Âdetullahın tazammun ettiği emirler.
Yaratma emriyle ilgili; Allah'ın birşeye "kün=ol!" deyince onu derhal olduruveren emriyle ilgili.
emtar
Yağmurlar.
emtia-i ecnebiye
Yabancı memleket malları.
enam / enâm
Yaratıklar, varlıklar.
Yaratılmışlar, halk, insanlar.
enbir
Yaş ve kuru çamur.
(Farsça)
endayiş
Yaldızlama, sıvama.
(Farsça)
endayişger
Yaldızcı, sıvacı.
(Farsça)
enfas-ı halaik / enfâs-ı halâik
Yaratılmışların nefisleri.
ensaf / ensâf
Yarımlar.
ensar / ensâr / انصار
Yardımcılar. Mekke'den Medîne'ye hicretten sonra, Resûlullah efendimize ve Mekke'den gelen müslümanlara yakın alâka gösterip, malları, mülkleri, bedenleri ve her şeyleri ile yardım eden Medîneli müslümanlar.
Yardımcılar, Medineli sahabeler.
Yardımcılar.
(Arapça)
eracif ve ekazib / eracif ve ekâzib
Yalan ve uydurma sözler.
esefa / esefâ
Yazık!
eser
Yapı, iz, kitap.
eser-i tasannu ve tekellüf
Yapmacık ve gösterişe dayalı eser veya sonuç.
eşkil
Yaban soğanı.
esliha-i cariha / esliha-i câriha
Yaralayıcı, cerh edici silâhlar. (Kılıç, kama, hançer, bıçak... gibi silahlardır).
esnaf-ı mahlukat / esnâf-ı mahlûkat
Yaratılmışların sınıfları, çeşitleri.
eşref-i mahlukat
Yaratıkların en şereflisi.
eşrefimahlukat / eşrefimahlûkât
Yaratılanların en şereflisi.
estein / esteîn
Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır.)
esve'
Yaramaz nesne.
etraf / etrâf
Yanlar, taraflar.
evrak / evrâk / اَوْرَاقْ
Yapraklar.
Yapraklar, kağıtlar, belgeler.
Yapraklar.
evşen
Yaltakçı, dalkavuk.
evvel-i fıtrat
Yaratılışın başlangıcı.
evvel-i hilkat
Yaratılışın başlangıcı.
fahl
Yavaşlık, hilm.
fahr-i enam / fahr-i enâm
Yaratılmışların kendisiyle övündüğü zât. Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm için kullanılan hürmet ve saygı ifâdesi. Gece-gündüz dilimde, salât-ü selâm, O mübârek rûhuna, ey Fahr-ül-enâm.
fahrüddeveran
Yaşadığı ve kendisinden sonra gelen dönemlerin övünç kaynağı.
faide / fâide / فائده
Yarar, kazanç, fayda.
(Arapça)
faide-i hilkat
Yaratılıştaki fayda, yarar.
faidebahş / fâidebahş / فائده بخش
Yararlı, faydalı.
(Arapça - Farsça)
fak
Yaşlanmış, ihtiyar kimse.
fakihe / fâkihe
Yaş meyve, yemiş.
fantaziye / fantâziye
Yalandan gösteriş, boş debdebe.
fariz
Yaşlı.
fariza-i fıtriye
Yaratılıştan gelen vazife.
fariza-i zimmet / farîza-i zimmet
Yapılması mutlaka boynumuza borç olan vazife.
farize-i hilkat
Yaratılış görevi.
fath
Yassı ve enli olmak.
fatinü'l-asır
Yaşadığı asrın en keskin zekâya ve anlayışına sahip kişisi.
fatır / fâtır / فاطر
Yaratan, yaratıcı.
Yaratıcı.
fayda / فایده
Yarar, fayda, kazanç.
(Arapça)
fecr-i kazip / fecr-i kâzip
Yalancı fecir, tan yeri ağarmadan önce kısa bir müddet beliren geçici aydınlık.
fecrikazib / fecrikâzib
Yalancı fecir.
fel'
Yarmak.
feletat / feletât
Yanlışlar, yanılmalar, sürçmeler, tutarsızlıklar.
felk
Yarmak, şakk.
felsefe-i tabiiye
Yaratılışı ve her şeyi tabiata dayandıran felsefe.
fenn-i inşa
Yazı yazma san'atı.
fenn-i kitabet / fenn-i kitâbet / فَنِّ كِتَابَتْ
Yazma, hat sanatı.
Yazma ilmi.
fer'i / fer'î / فرعى
Yan dal, tâli, ikincil.
(Arapça)
ferc
Yarık, dişi tenasül uzvu.
ferda / ferdâ / فردا
Yarın, ertesi gün.
Yarın.
Yarın.
(Farsça)
ferdaniyet
Yalnızlık, teklik. Ferdlik. Yektâlık.
ferh
Yavru.
Yavru.
feriş / ferîş
Yakında doğurmuş hayvan.
feryad-han
Yardım isteyen.
(Farsça)
feşfaş
Yassı kılıç.
fetn
Yakmak, ihrak etmek.
fevaid / fevâid / فوائد
Yararlar, faydalar, kazançlar.
(Arapça)
feya
Yahu... gibi mânaya gelir, hayret ifade eder.
feyz-i tecelli / feyz-i tecellî
Yansımadan doğan feyz, bereket.
fi'l-i ihtiyari / fi'l-i ihtiyâri
Yapılıp yapılmaması insanın kendi seçimine bağlı olan fiil.
fi'l-i vücubi / fi'l-i vücubî
Yapılması gereken, lâzım olan fiil.
fi'len / فعلا
Yaparak, işleyerek, bilfiil.
(Arapça)
fikr-i batıl / fikr-i bâtıl
Yanlış fikir, sapık düşünce.
fıkra / فقره
Yazı parçası.
fill
Yağmur yağmayıp ot bitmeyen yer, otsuz yer.
firfis
Yaban sineği.
firye
Yalan, kizb.
fiskil
Yarış atlarından cemeleden sonra geleni.
fıtnat
Yaradılıştan gelen iyi anlama kabiliyeti.
fıtrat / فطرت
Yaradılış.
Yaradılış, tıynet, hilkat.
Yaratılış, huy, tabiat, mizaç.
Yaratılış.
Yaratılış.
(Arapça)
Yaradılış.
fıtrat-ı acibe / fıtrat-ı acîbe
Yaratılıştaki gariplik.
fıtraten / فطرتا
Yaratılış itibariyle.
Yaradılıştan, fıtrî olarak.
Yaradılıştan.
Yaratılıştan.
(Arapça)
fıtri / fıtrî / فطری
Yaradılışla ilgili.
Yaratılıştan gelen.
(Arapça)
fıtri şeriat / fıtrî şeriat
Yaratılışa ait kanun.
frenkler
Yabancılar, Batılılar.
fülu' / fülû'
Yarıklar.
fünun-u ekvan
Yaratılışa ait ilimler, pozitif bilimler.
fürade
Yalnızlık.
füru' / fürû' / فروع
Yan dallar, şubeler.
(Arapça)
futunc
Yarpuz denilen ot.
gabileşen / gabîleşen
Yabancılaşan, âdeta körleşen.
gaden
Yarın, yarınki gün.
gafak
Yağmurun yavaş yavaş yağması.GAFER (Gufâr)Ğ : Kadının baldırında, alnında veya başka yerinde olan kıl.
galat / غلط
Yanlış, yanılma.
Yanlış.
Yanlış.
(Arapça)
galat-gu / galat-gû
Yalan yanlış söyleyen.
(Farsça)
galat-ı meşhur
Yanlış olduğu hâlde herkes tarafından kullanılan kelime veya terkib.
galat-nüvis
Yalan yanlış yazan, yanlış tesbit eden.
(Farsça)
galatat / galatât
Yanlışlar.
galatsız
Yanlışsız, hatasız.
gamara / gamârâ
Yahûdîlerin Tevrât'tan sonra mukaddes kitab saydıklarıTalmûd'un kısımlarından biri. Talmûd; Mişnâ ve Gamârâ olmak üzere iki kısımdır.
ganbot
Yapısı küçük olmakla beraber, nisbeten ağır toplarla mücehhez harp gemisi.
garabet-nüma
Yabancılık çeken. Garip, tuhaf.
(Farsça)
garaib-i hilkat / garâib-i hilkat / غَرَائِبِ خِلْقَتْ
Yaratılış harikaları.
Yaratılışın görülmedik şekilleri.
garat / gârât
Yağmalar.
garet / gâret / غارت
Yağma, talan, çapul.
Yağma.
(Arapça)
garet-ger
Yağmacı. Çapulcu.
garetger / gâretger / غارتگر
Yağmacı.
(Arapça - Farsça)
garetgeran / garetgerân
Yağmacılar, çapulcular.
(Farsça)
garetgir / garetgîr
Yağmacı.
garib / garîb
Yalnız, kimsesiz, zavallı.
Yabancı, memleketinden uzakta bulunan, kimsesiz.
garibem
Yalnızım, gurbetteyim.
gariza / garîza
Yaratılıştan olan, huy.
garize / garîze
Yaradılıştan olan.
gav-ı deşti / gâv-ı deştî
Yaban sığırı.
gavs
Yardım eden. Evliyâ arasında kullara yardımla vazîfelendirilen velî zât.
gayat-ı fıtrat / gayât-ı fıtrat
Yaratılış gayeleri.
gaye-i fıtrat
Yaratılış amacı.
gaye-i hareket
Yapılan hareketin gaye ve maksadı.
gaye-i hilkat
Yaratılış gayesi.
gāye-i hilkat / غَايَۀِ خِلْقَتْ
Yaratılış gāyesi.
gayna
Yaprakları çok olan yaş ağaç.
gayr-ı fıtri / gayr-ı fıtrî
Yaratılışa uygun olmayan.
gayr-i fıtri / gayr-i fıtrî / غَيْرِ فِطْر۪ي
Yaratılışa uymayan.
gayr-i meşru / gayr-i meşrû / غير مشروع
Yasal olmayan.
giriban / girîbân / گریبان
Yaka.
(Farsça)
giriban-gir / girîban-gir
Yaka tutan.
(Farsça)
giriftar / giriftâr / گرفتار
Yakalanmış, tutulmuş, müptela.
(Farsça)
gıyas / gıyâs / غياث
Yardım nidâsı.
Yardım isteyene yardım eden.
Yardım.
(Arapça)
goncaruhsar / goncaruhsâr / غنجه رخسار
Yanağı goncaya benzeyen.
(Farsça)
gonce-i ab / gonce-i âb
Yağmur yağarken suyun yüzünde meydana gelen kabarcık.
güdaziş
Yakılma, yanma.
(Farsça)
gürbe-i deşti / gürbe-i deştî
Yaban kedisi.
gurbet
Yabancı memleket, yâd el.
haber-i kazib / haber-i kâzib
Yalan haber.
haber-i mütevatir / haber-i mütevâtir
Yalan üzerinde ittifâk etmeleri (birleşmeleri) mümkün olmayan bir cemâat (topluluk) tarafından nakledilen, bildirilen haber, hadîs-i şerîf.
habgah / hâbgâh / خوابگاه
Yatak odası.
(Farsça)
habistan
Yatakhane, yatak odası.
(Farsça)
habt / خبط
Yanlış hareket.
(Arapça)
habtühata / خبط و خطا
Yanlış yapma.
(Arapça)
hacat-ı fıtri / hâcât-ı fıtrî
Yaratılıştan gelen ihtiyaçlar.
haciri / hacirî
Yapıcı, kurucu.
hadd / خد
Yanak.
(Arapça)
hadis / hâdis
Yaratılmış. Yok iken var, var iken yok olabilir. Sonradan olan.
hadis-i garib / hadîs-i garîb
Yalnız bir kişinin bildirdiği sahîh hadîs. Yahut, aradaki râvîlerden (nakledenlerden) birine, bir hadîs âliminin muhâlefet ettiği hadîs.
hadis-üs sinn / hâdis-üs sinn
Yaşı taze. Genç delikanlı.
hadisat-ı kevniye / hâdisât-ı kevniye
Yaratılışla ilgili hâdiseler, olaylar.
hadise-i adliye
Yargılama olayı.
hadise-i inayet / hâdise-i inâyet
Yardım, ihsan olayı.
hafa'
Yalın ayak yürümek.
hafafiş / hafâfîş / خفافيش
Yarasalar.
(Arapça)
hafi / hâfî / حافى
Yalınayak koşan.
(Arapça)
haham
Yahûdî din adamı.
hakba'
Yaban eşeğinin dişisi.
hakikat-i kainat / hakikat-i kâinat
Yaratılmış olan herşeyin aslı, esası.
hakikat-i mümkinat / hakikat-i mümkinât
Yaratılanların, var edilenlerin gerçeği.
hakikat-i teavün
Yardımlaşma gerçeği.
hakk-ı hayat
Yaşama hakkı.
hakk-i sehv
Yanlışı kazıma.
hakperestlik
Yalnız Allah'a kulluk etmek.
hal
Yapıp bitirme, indirme.
hala / halâ
Yaş ot.
halal / halâl
Yasak edilmiş olmayan, yâhut yasak edilmiş ise de, İslâmiyet'in özr, mâni ve mecbûriyet saydığı sebeblerden birisi ile yasaklığı kaldırılmış olan şeyler.
halet-i fıtriye / hâlet-i fıtriye
Yaratılıştan gelen haller.
halife-i müslimin / halife-i müslimîn
Yavuz Sultan Selim Han'dan sonraki Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmış bir tabirdir. Müslümanların halifesi demektir.
halık / hâlık / خالق
Yaratıcı, herşeyi yaratan Allah.
Yaratan, yaratıcı. (Allah'ın isimlerinden)
Yaratıcı.
Yaratıcı.
Yaratan, Tanrı.
(Arapça)
halik / hâlik / خَالِقْ
Yaratıcı.
halıkıyet / hâlıkıyet
Yaratıcılık.
Yaratıcılık.
halikiyet / hâlikiyet / خالقيت
Yaratıcılık.
(Arapça)
halıkıyyet
Yaratıcılık. Halk edicilik. İcad ve takdir.
halk / خلق / خَلْقْ
Yaratma.
Yaratma, yaratılma.
Yaratma.
Yaratmak.
Yaratma.
halk eden
Yaratan.
halk etme
Yaratma.
halk etmek
Yaratmak.
halk eylemek
Yaratmak.
halk olma
Yaratılma.
halkan
Yaradılışça, hilkatça.
halketmek
Yaratmak.
hallak / hallâk / خلاق
Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (C.C.)
Yaratan, her şeyi yoktan vâr eden Allahü teâlâ.
Yaratan.
Yaratıcı.
(Arapça)
hallakıyet / hallâkıyet
Yaratıcılık.
hallakiyet / hallâkiyet
Yaratıcılık.
Yaratıcılık.
hallas
Yakalıyan, tutan kimse.
halt
Yanlışlık, karıştırma.
halt etme
Yanlışı doğruya karıştırma.
halum
Yaş peynir gibi olan koyu yoğurt.
halvet / خَلْوَتْ
Yalnızlık, tek başına kalma.
Yalnızlık, yalnız olarak kalma.
Yabancı bir kadınla yabancı bir erkeğin bir odada, kapalı bir yerde yalnız kalmaları.
Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak.
Yalnız kalma.
halvet ve inziva
Yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama.
halvethane / halvethâne / خَلْوَتْخَانَه
Yalnızca ibadet etmek ve çile doldurmak için kapanılan yer.
Yalnız kalınan yer.
Yalnız kalınan yer.
halvetnişin
Yalnız başına bir yere çekilip ibadetle meşgul olanlar.
hamaset
Yaradılıştan olan cesâret. Bahadırlık. Cesurluk. Kahramanlık. Yiğitlik.
hamit
Yanmış ve pörsümüş süt.
hamızat-ı şahmiye / hâmızat-ı şahmiye
Yağ asitleri.
hana
Yaramaz ve boş sözler konuşmak.
har'
Yarmak.
har-i deşti / har-i deştî
Yaban eşeği.
harf-i nida' / harf-i nidâ'
Ya, ey, â gibi harflerle çağırılanın ismine eklenen harf. Ünlem.
harib / harîb
Yağma olunmuş, soyulmuş, talan edilmiş.
harık / hârık
Yakan, yakıcı. Yanan, tutuşmuş. Ateş, od.
Yakıcı, yakan.
harik / harîk / حریق
Yangın, ateş.
Yangın.
(Arapça)
harika-i fıtrat
Yaratılış harikası.
hariye
Yavuz bir yılan.
hark / حَرْقْ
Yakmak. Yanmak. Yangın.
Yakma.
Yakma.
hark ve iltiyam
Yarmak ve yapıştırmak. Yırtılmak ve iyileşmek.
harr
Yarmak.
harras
Yalancı.
hars
Yarmak, yırtmak.
harze
Yaban şalgamı.
haşarı
Yaramaz, rahat durmaz, hırçın.
hasbü'l-mahiye / hasbü'l-mâhiye / حسب الماهيه
Yapı bakımından.
(Arapça)
hasda'
Yaprağı çok olan ağaç.
haşere
Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk.
haşmet-i hilkat
Yaratılışın görkem ve heybeti.
hasr
Yalnız biri için ayırma.
hat / hât
Yazı, çizgi, sınır.
Yazı.
hata / hatâ
Yarış atlarının sekizincisi.
Yanlışlık, suç, günah.
Yanlış, yanlışlık.
hataen / hatâen / خطاء
Yanlışlıkla.
(Arapça)
hataiyyat
Yanlışlıklar, yanlışlar.
hatakar / hatakâr
Yanlışlık yapan, hatâ eden, yanılan.
(Farsça)
hataya / hatâyâ / خطایا
Yanlışlar, hatalar.
(Arapça)
hatem-i inayet / hâtem-i inâyet
Yardım mührü.
hati' / hatî'
Yaramaz kimse.
hatt-şinas
Yazı uzmanı, yazıdan anlayan.
(Farsça)
hatve-i tekarrüb
Yaklaşma adımı.
havari / havârî
Yardımcı. Îsâ aleyhisselâma îmân eden on iki kişiden her biri.
havra
Yahûdî mâbedi, sinagog.
hay'al
Yakasız gömlek.
hay'ame
Yaramaz huylu, kötü mizaçlı.
hayat / حيات
Yaşam.
(Arapça)
hayat-engiz
Yaşamaya zorlayan, yaşatan.
(Farsça)
hayatperest
Yaşamaya pek düşkün olan.
hayf / حيف
Yazık, vah vah.
(Arapça)
hayfa / hayfâ / حَيْفَا
Yazık!
Yazık.
haylaz / haylâz
Yaramaz, aylak.
Yaramaz.
haym
Yaramazlık yapmak.
haynunet
Yakın olmak, yaklaşmak.
hayy-ı meyyit / حَيِّ مَيِّتْ
Yaşayan ölü.
hayzeyun
Yaşlı, acûz, ihtiyar.
hazad
Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken.
hazer ve ibaha / hazer ve ibâha
Yasaklar ve mübahlar. Fıkıh kitablarında dînen yasaklanan ve izin verilen şeyleri anlatan bölüm. Bâzı fıkıh kitaplarında bu bölüm kerâhiyye ve istihsân adıyla anılır.
hazret-i yakub
Yâkûb (a.s.).
hazun
Yaramaz huylu kimse.
hebul
Yavrusu kalmayan deve.
hedcan
Yavaş yürüyüş.
heder / هدر
Yazık olma, boşa gitme.
(Arapça)
Heder etmek:
Yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
(Arapça)
Heder olmak:
Yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
(Arapça)
helkam
Yaşlı kadın, acuze.
hellab
Yağmurlu soğuk rüzgâr.
helyostat
Yansıyan güneş ışınlarını, belli bir doğrultuya yöneltmeğe ve bu doğrultuda tutmaya yarayan bir ayna ile bir ayar sisteminden meydana gelen tertibat.
hemmas
Yavuz arslan.
hemsal / hemsâl / همسال
Yaşıt.
(Farsça)
hemsinn / هم سن
Yaşıt.
(Farsça - Arapça)
hercai / hercâî
Yanar döner, gelgeç.
heremdide / heremdîde
Yaşlanmış, kocamış, ihtiyarlamış.
(Farsça)
herşebe
Yaşlı kuru kadın.
hetn
Yağmur yağmak.
hevaperest / hevâperest
Yasak arzuları peşinde koşan.
hevaperestane / hevâperestâne
Yasak arzuların peşinde koşarcasına.
hevesat-ı sihirbaz / hevesât-ı sihirbaz
Yalancı ve aldatıcı istek ve arzular.
hevheve
Yaprakların sesleri.
hevheve-i yaprak / هَوْهَوَۀِ يَاپْرَاقْ
Yaprağın rüzgarın esmesi ile çıkardığı ses.
Yaprakların rüzgarın esmesiyle çıkardığı ses.
hevzeb
Yaşlı deve.
heyhat / heyhât / هيهات
Yazık, ne yazık!
Yazık.
(Arapça)
hezf
Yaşlı devekuşu.
hıba
Yağmurdan korunmak için kurulan çadır. Tente.
hıbse
Yaramaz, habis nesne.
hidac
Yapılan ibadette kusur, noksan, eksiklik.
hidayet-i fıtrıye
Yaratılıştan gelen hidayet; kötü tercih ve telkinlerle bozulmamış olan insanı yaratılışındaki doğruluk.
hidemat-ı mahlukat / hidemât-ı mahlûkat
Yaratıkların hizmetleri.
hıdırellez
Yazın başlangıcı sayılan altı Mayıs günü. (Rûmî senede Nisan ayının yirmi üçüncü günü.)
hıfy
Yalın ayak yürümek.
hikmet / حِكْمَتْ
Yaratılıştaki asıl maksat ve fayda.
hikmet-i amme / hikmet-i âmme / حِكْمَتِ عَامَّه
Yaratılıştaki asıl maksat ve faydanın umûmîliği.
hikmet-i halık / hikmet-i hâlık
Yaratıcının hikmeti.
hikmet-i hilkat / حِكْمَتِ خِلْقَتْ
Yaratılış hikmeti ve gayesi.
Yaratılıştaki ilâhî maksad ve incelik.
hikmet-i teşri'iye
Yasamadaki hikmet, kanun koymadaki gaye, fayda.
hilaf-ı evla / hilâf-ı evlâ
Yapılması sevâb fakat yapmamakla günâha girilmeyen hareket.
hilaf-ı fıtrat / hilâf-ı fıtrat / خِلَافِ فِطْرَتْ
Yaratılışa ters.
Yaratılışa aykırı.
hilaf-ı hikmet / hilâf-ı hikmet
Yaratılıştaki hikmete, İlâhî gayeye zıt.
hilf
Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.
hilkat / خلقت / خِلْقَتْ
Yaratılış.
Yaradılış.
Yaradılış.
Yaratılış.
hilkat şeceresi
Yaratılış ağacı.
hilkatça
Yaratılışça.
hilkatçe
Yaratılış yönünden.
hilkaten / خِلْقَتاً
Yaratılıştan, doğuştan.
Yaratılıştan. Doğuştan.
Yaradılışça.
Yaratılışça.
hilkıyyat
Yaratılışla alâkalı, hilkatte olan evsaf.
hilkıyyet
Yaratılışta olma, hilkî olma.
himmet
Yardım.
hindubar
Yazı hokkası.
(Farsça)
hınye
Yay.
hırkat
Yanma.
hirkat / حِرْقَتْ
Yakma.
hırkatli
Yakıcı.
hırman
Yalan, kizb.
hısb
Yay avazı. Ok atma sırasında yaydan çıkan ses.
hizem / hîzem
Yakacak odun. Yakıt olarak kullanılan odun.
(Farsça)
hizmet-i fıtriye
Yaratılıştan gelen hizmet.
hod-endişane / hod-endişâne
Yalnız kendini düşünerek.
hodendiş
Yalnız kendini düşünen, kendisi için endişe eden.
höl
Yaşlık, nem, rutubet.
huffaş / huffâş / خفاش
Yarasa. Gece kuşu.
Yarasa.
Yarasa.
Yarasa.
(Arapça)
hufte-gi / hufte-gî
Yatıp uyuma.
(Farsça)
hufve
Yalın ayak olmak.
hükm
Yargı, karar.
hükm-hüküm
Yargı, emir, komuta.
hüküm
Yargı, karar.
Yargı, egemenlik.
hükumet-i hilkat / hükûmet-i hilkat
Yaratılış hükümeti.
hulki / hulkî
Yaratılıştan.
Yaradılışla ilgili, yaradılıştan gelen.
hulle-i icadat / hulle-i îcâdât
Yaratma fiilinin üzerini saran elbise; îcat elbisesi.
hulle-i inayet / hulle-i inâyet / حُلَّۀِ عِنَايَتْ
Yardım elbisesi.
hulleb
Yağmursuz bulut.
huluskar / hulûskâr / خلوصكار
Yağcı, dalkavuk.
(Arapça - Farsça)
hulusname
Yalnız muhabbet, alâka ve bağlılığı göstermek üzere sunulan mektub.
(Farsça)
hürriyet-i kalem
Yazı yazma hürriyeti.
huruf-u ecnebi
Yabancı harfler.
hüsn-ü hilkat
Yaratılışın güzelliği.
huşşaf
Yarasa kuşu.
huzur
Yakınında olma.
huzuren
Yakınında olarak.
i'mal / i'mâl / اعمال
Yapma, işleme, iş yapma.
Yapma, işleme.
(Arapça)
i'mar
Yapmak. Tâmir etmek. Şenlendirmek. Mâmur kılmak. Harabilik ve ıssızlıktan kurtarmak.
ianat / iânât / اعانات
Yardımlar.
Yardımlar, bağışlar.
(Arapça)
iane / iâne / اعانه
Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey.
Yardım, destek.
Yardım.
Yardım, bağış.
(Arapça)
ibadet-i fıtriye
Yaratılıştan gelen ibadet.
ibavet
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
ibda'kar / ibdâ'kâr / ابداعكار
Yaratıcı, yenilik getiren.
(Arapça - Farsça)
ibrani / ibrânî
Yahudi sülalesi, o sülaleden olan kimse.
ibrar
Yapılan yeminin doğru olduğu tasdik edilme.
ibri / ibrî
Yahudi, İbrani.
ibriyyun
Yahudiler, İbraniler.
ibzaz
Yağlanma, şişmanlama, semirme.
icad eden
Yaratan, var eden.
icad etmek
Yaratmak, var etmek.
icad u ibda / icâd u ibdâ
Yapma ve yaratma.
icad vermek
Yaratma özelliğini vermek.
icadat / icâdât
Yaratmalar.
icadi / icadî / îcadî
Yaradılışa dâir.
Yaratmayla ilgili.
icadsız
Yaratma özelliği olmayan.
iclinbab
Yan yatmak.
icra ettirmek
Yaptırmak.
icraat / icrâât / اجراآت
Yapılanlar.
(Arapça)
içtihad-ı hata / içtihad-ı hatâ
Yanlış ve hatâlı hüküm çıkarma.
idare kandili
Yatak odalarını aydınlatmağa ve elde gezdirmeğe mahsus küçük, ışığı az lâmba.
idare-i maişet
Yaşayış için gerekli olan ihtiyaçlar.
idare-i taayyüş
Yaşamı idare etme.
idarehane
Yazıhane, müdüriyet.
ıdca'
Yatırmak.
idna'
Yakın etmek, yaklaştırmak.
idrak ettirmek
Yaşatmak, değer ve yüceliğini göstermek.
ıdtıca'
Yan yatmak.
ifade-i naşir / ifade-i nâşir
Yayımcının yazar ve eseri hakkındaki sözü.
ifade-i tahririye
Yazı ile anlatış.
ifşa / ifşâ
Yayma, duyurma.
iftira / iftirâ
Yalan yere birisini suçlama, suç atma.
Yapmadığı hâlde kötü bir işi birisine yükleme, yalan yere birisine suç isnat etme gösterme. Birine suç atma, bühtân.
iğfal / iğfâl
Yanıltma ve aldatma.
igfaliyyat
Yanıltıp aldatmak için söylenen sözler.
iğlat / iğlât / اغلاط
Yanıltma.
(Arapça)
igtinam
Yağma etmek. Fırsatı ganimet bilmek.
iğtinam
Yağmalama.
ihrak / ihrâk / احراق
Yakma.
Yakma.
Yakma.
(Arapça)
İhrak edilmek:
Yakılmak.
(Arapça)
İhrak olunmak:
Yakılmak.
(Arapça)
ihrak etme
Yakma.
ihrakan
Yakmak suretiyle.
ihsa'
Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme.
ıhsas
Yaramaz iş yapmak.
ihtilakıyyat
Yalanlar, aslı olmayan sözler. Uydurma sözler.
ihtimalat-ı karibe
Yakın ihtimaller.
ihtirak / احتراق
Yanma.
(Arapça)
ihtiyac-ı fıtri / ihtiyac-ı fıtrî
Yaratılıştan gelen doğal ihtiyaç.
ihtiyare
Yaşlı kadın.
ihtiyariyat
Yapılması insanın kendi elinde olan şeyler.
ika / îka / îkâ / ایقا
Yapma, etme.
Yapma.
(Arapça)
Îka etmek:
Vermek, bırakmak.
(Arapça)
ikaat / îkaât
Yapıp etmeler.
ikaniyye / ikâniyye
Yakînî bilgiye tabi olanlar. Din ve bilginlerce ileri sürülen şeyleri delil aramaksızın doğru sayan anlayış.
ıksar
Yapabileceği ve elinden geldiği halde ihmâl etme.
iktan
Yapıştırma veya yapıştırılma.
iktidar-ı hayatiye
Yaşama gücü.
iktiran / iktirân / اقتران / اِقْتِرَانْ
Yakınlaşma, yaklaşma.
(Arapça)
Yakın olma.
iktitab
Yazılmış olan bir şeyin kopyasını çıkarma, suretini alma.
ilanname / ilânnâme
Yazılı duyuru.
ilhaz
Yan bakışla bakma.
ilsak / ilsâk
Yapışmak. Bitişmek. Ulaşmak. Yapıştırılma. Kavuşturulmak.
Yapışma, bitişme.
iltida'
Yalvarma.
iltihab / iltihâb
Yanma, kızışma.
iltiham / iltihâm / التهام
Yara kapanması.
(Arapça)
iltiyam / iltiyâm / التيام
Yara iyileşmesi.
(Arapça)
iltizak
Yapışma, birleşme.
imal / îmâl
Yapma, yapım.
imalat / îmâlât
Yapmalar, yapımlar.
imar / îmar
Yapma, onarma, şenlendirme.
imdad / imdâd / امداد
Yardım.
Yardım.
Yardım isteme, imdat.
(Arapça)
imdadat / imdâdât
Yardımlar.
imdadat-ı hassa-i rahmaniye / imdâdât-ı hassa-i rahmâniye
Yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah'ın özel yardımları.
imdat / imdât
Yardım dileme.
imdat etmek
Yardım etmek.
imtar
Yağdırma veya yağdırılma.
imtar-ı matar
Yağmur yağdırma.
in
Yabani hayvanların barınağı, yuvası. Mağara.
in'ikas / in'ikâs / اهعكاس / اِنْعِكَاسْ
Yansıma, aksetme.
Yanıyma.
(Arapça)
Yansıma.
in'ikas etmek / in'ikâs etmek
Yansımak.
in'ikasat / in'ikâsât
Yansımalar, aksetmeler.
inayat / inâyât
Yardımlar.
inayet / inâyet / عِنَايَتْ
Yardım.
Yardım.
inayethah / inâyethah / inâyethâh
Yardım isteyen.
Yardım isteyen.
inayetkar / inayetkâr / inâyetkâr
Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan.
(Farsça)
Yardım ve iyilik eden, lütuf ve inayette bulunan.
Yardım eden.
inayetkarane / inâyetkârâne
Yardım edercesine.
inayetli
Yardımlı, lütuflu.
inayetname / inâyetnâme
Yardım yazısı.
inayetperver / inâyetperver
Yardımsever.
inayetperverane
Yardım ve ihsan etmeyi severek.
inbisas
Yayılıp dağılma.
ind
Yanı, katı.
Yan, kat.
inde'l-muhakeme
Yargılanma anında, duruşma sırasında.
indi / indî
Yanlı, taraflı; objektif olmayan.
indimal
Yara iyi olma, kapanma.
indimiz
Yanımız.
indimizde
Yanımızda.
infitak
Yarılma, sökülme.
infitar / infitâr
Yarılma, açılma.
Yarılma.
Yarılma, açılma.
inhicaf
Yalvarıp yakarma.
inhisar etme
Yalnız birşeye ait kılma.
inhişaş-ı evrak
Yaprakların hışırtısı.
inikas / inîkas
Yansıma.
inkar / inkâr / انكار
Yadsıma, reddetme.
(Arapça)
İnkâr edilmek:
Yadsınmak.
(Arapça)
İnkâr etmek:
Yadsımak.
(Arapça)
inşa / inşâ / اِنْشَا
Yapma, kurma.
Yapma, vücuda getirme.
Yapma, ortaya çıkarma.
inşa ve kitabet / inşâ ve kitâbet
Yazı yazma, telif etme.
insaf
Yaprak yaprak olma, lime lime olup dağılma.
inşikak / inşikâk / انشقاق
Yarılma.
Yarılma, ikiye bölünme.
Yarılma, bölünme.
(Arapça)
İnşikâk etmek:
Yarılmak, bölünmek.
(Arapça)
inşiram
Yarık yarık olma.
intifa' / intifâ' / انتفاع
Yararlanma.
(Arapça)
ıntıfa-yı harik
Yangının sönmesi.
intişar / intişâr / انتشار / اِنْتِشَارْ
Yayılma.
Yayılma.
Yayılma.
Yayılma.
Yayılma.
intişar eden
Yayılan.
intişar etme
Yayılma.
intişar etmek
Yayılmak.