REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Vurmak ifadesini içeren 202 kelime bulundu...

adk

  • Vurmak, darp.

afs

  • Hapsetmek.
  • Deve sürmek.
  • Arkasına ayağıyla vurmak.

aks / عكس

  • Yansıma, akis. (Arapça)
  • Aksetmek: Yansımak, vurmak. (Arapça)

aremet

  • Savurmak için dövülüp toplanmış harman.

becc

  • Yarmak.
  • Vurmak.

bedh

  • Vurmak, darp.
  • Âcizlik.
  • Aşikâre olmak, aleniyyet, açıklık.

bek'

  • Birbiri ardınca şiddetle vurmak.
  • Karşılayıp istikbâl etmek.

beltah

  • Kişi nefsini yere vurmak.

bess

  • İçindekini açığa vurmak.
  • Neşretmek, yaymak.
  • Ayırmak.
  • Dert, keder.
  • Merak.

bevaşe

  • Çiftçilerin harman savurmakda kullandıkları çatal şeklindeki tahta kürek, yaba.

bezec

  • (Çoğulu: Bezecât) Boyun çekmek.
  • Laf vurmak.
  • Kuzu, hamel.

bezg

  • Yarmak, şakk.
  • Neşter vurmak.

ca'f

  • Atmak, yere vurmak.

çeç

  • Hububat elenen kalbur. (Farsça)
  • Harman savurmakta kullanılan yaba. (Farsça)

celd

  • Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır.
  • Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır.

ceşş

  • Dövmek.
  • Kırmak.
  • Vurmak, darp.
  • Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek.

cilse

  • Bir çeşit vurmak.

da's

  • Cimâ etmek.
  • Süngü ile vurmak.
  • Az olan nesne ve eser.

dafn

  • Ayakla tekme vurmak ve atmak.

dakk

  • Vurmak.
  • Çekmek. Çok yemekten dolayı vücudun ağırlaşması.
  • Kapı çalma.

dakk-ı bab etmek

  • Kapıyı vurmak, kapıyı çalmak.

dakr

  • Vurmak, darb.

darb

  • (Çoğulu: Durub-Edrub) Vurmak, vuruş, çarpmak.
  • Beyan etmek.
  • Seyretmek.
  • Nev, cins.
  • Benzer, nazir.
  • Eti hafif olan.

deb'

  • Vurmak, darb.

dehn

  • Değnekle vurmak.
  • Yağmurun, yeri ıslatması.
  • Bir şeyi yağlamak.
  • Bir kimseye münâfıkane muâmele etmek.

dekk

  • (Çoğulu: Dekeke) Vurmak.
  • Dökmek.
  • Parça parça etmek. Delil.

dekke

  • Ufalanmak. Pâre pâre olmak.
  • Vurmak, döğmek.
  • Seki, sofa.

delz

  • Vurmak, darb.

demg

  • Başı, dimağa erişinceye kadar yarmak. Dimağa vurmak.
  • Güneşin sıcaklığı dimağa tesir etmek.

efih

  • Bir adamın beynine vurmak.

ell

  • Hastanın inlemesi.
  • Harbe ile vurmak.
  • Sürmek. Sâfi.
  • Sür'at etmek, hız yapmak.

fat'e

  • Vurmak.
  • Yarmak.
  • Cimâ etmek.
  • Yere vurmak.

fatv

  • Bir şeye el ile vurmak.
  • Cimâ etmek.

fe's

  • İki yüzlü balta.
  • Balta ile vurmak.

fely

  • Bit toplamak.
  • Şiirin ince mânâlarını çıkarmak.
  • Kesmek.
  • Kılıç ile vurmak.

fesa

  • Eskimek.
  • Vurmak.

feşg

  • Dağıtmak.
  • Vurmak.

feşh

  • Başına el ile vurmak.

fırışka

  • Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.

gafk

  • Hücum etmek, vurmak.
  • Birbiri ardınca cima etmek.

habc

  • Vurmak, darbetmek.
  • Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi.
  • Vurmak.

habih

  • Ağaçla vurmak.
  • Bölmek.

habt

  • Şiddetli vurmak. Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek.
  • Yanılmak, unutmak, hatâ etmek.
  • Fesada vermek.
  • Hiç umulmayan birisinden yardım istemek.
  • Cin çarpmak.

hadb

  • Vurmak, darb etmek.
  • Deriyi etiyle ayırmak.
  • Isırmak.
  • Yalan söylemek.
  • Uzunluk.

hakm

  • Atın ağzına gem vurmak.

hal'

  • Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı.
  • Vurmak.
  • Men etmek, engel olmak.
  • Hediye vermek, atâ etmek.
  • Cima etmek.

hank

  • Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.
  • Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek.
  • Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak.

harm

  • Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.
  • Davara yük vurmak.
  • İşinde çabuk çabuk olmak.
  • Udul etmek.
  • Kat'etmek.

hasa

  • Saymak.
  • Taş atıp vurmak.

hasıl-ı bilmasdar / hâsıl-ı bilmasdar

  • Hakiki müessirden hâsıl olan fiildir. Kendi sebeb ve şartlarından meydana gelen şey. Meselâ: Bir şeye vurmak, masdardır; o vurmaktan hâsıl olan ses çıkmak, hâsıl-ı bilmasdır'dır. Tüfek atarak bir adamı öldürmekte tüfek atmak fiili, masdar: adamın ölmesi ve tüfeğin sesi çıkması da hâsıl-ı bilmasdar'd

hat'et

  • Vurmak, darb.
  • Düşürmek.
  • Cima etmek.

hatt

  • Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek.
  • Ucuzlatmak.
  • Cilâ vurmak.
  • Bırakmak.

hazf

  • Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
  • Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
  • Mahvetmek.
  • Vurmak.
  • Atmak.

hazk

  • Nişan vurmak.
  • Kuşun terslemesi.

hazz

  • (Çoğulu: Huzuz) Deniz koyunu. (denizde olur)
  • "Vurmak" mânâsına masdar.
  • Duvar üstüne direk koymak.

hebc

  • Vurmak.
  • Ağırlık.

hebt

  • Birbiri ardınca vurmak.

heft

  • Hafiflik sebebiyle uçup dağılmak.
  • Hafif mizaçlı olup, her dile geleni söylemek.
  • Vurmak.

hekk

  • şiddetli yağmur.
  • Kılıçla vurmak.

hetr

  • Ağaçla vurmak.

hezra

  • (Çoğulu: Hezrât) Vurmak.

hezz

  • Vurmak, dövmek.
  • Isırmak.

hımare

  • (Çoğulu: Hamâyir) Ayak üstü.
  • Havuzun etrafına koydukları taş.
  • Avcıların av vurmak için çevrelerine ev gibi dizdikleri taşlar.

hutta

  • Darp, vurmak.
  • Zor iş.
  • Başın önünde olan saç örgüsü.

id'am

  • Direk vurmak.

ıdtıgan

  • Ayağıyla kendi kendine vurmak.

ifşa / ifşâ / افشا

  • Açığa vurma. (Arapça)
  • İfşâ edilmek: Açığa vurulmak. (Arapça)
  • İfşâ etmek: Açığa vurmak. (Arapça)

iftikar

  • Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak.
  • Çok ihtiyacı olmak.
  • Tevazu'. Alçak gönüllülük.

iglinta'

  • Vurmakla ve sövmekle üstün gelip galebe etmek.

inhidar

  • İnişe inme.
  • Vurmakla derinin şişmesi.

istibraz

  • Meydana çıkarmak, açığa vurmak.

izaat

  • İlân etmek, açığa vurmak. Sesle neşriyat yapmak.

izhar / izhâr / اظهار

  • Gösterme. (Arapça)
  • İzhâr etmek: Göstermek, belli etmek, açığa vurmak. (Arapça)

kafh

  • Başa vurmak.
  • İçi boş olan şeyi vurmak.

kafy

  • Uymak.
  • Kafasına vurmak.

kaly

  • Et ve buğday kavurmak.
  • Buğz, adavet, düşmanlık.

kam'

  • Kahretmek. Zelil etmek.
  • Zabtetmek. Ezmek. Kırmak.
  • Hasta etmek.
  • Başına vurmak.
  • Bir sese kulak verip dinlemek.
  • Ağzı dar olan bir şeyin içine huni ile akıcı maddeyi koymak.
  • Huni.

kar'

  • Vurmak. Çakmak. Kapı çalmak.
  • Savt. Avâz. Ses.
  • Kabak.
  • Gülsuyu kabı.
  • Eti soyulmuş kemik.

kas'

  • Bir şeye el ayası ile vurmak.
  • Gidermek.
  • Tahkir etmek, küçümsemek.

kehd

  • Ayağı yere vurmak.

kes'

  • El veya ayak ile bir nesnenin arkasına vurmak.
  • İttibâ etmek, tâbi olmak.
  • Yemen'de bir kabile adı.

kev'

  • Vurmak.
  • Korkmak.

keysan

  • Ayakla bir kimsenin dübürüne vurmak.
  • Özür, mâzeret.

lakk

  • Vurmak.

lat'

  • Yalamak.
  • Ayağıyla bir kimsenin belinden aşağısına vurmak.

lath

  • El ayasıyla vurmak.

latm

  • Karıştırmak. Yapıştırmak.
  • Tokat vurmak.

lebn

  • Vurmak.

lebz

  • Vurmak.
  • Yemek.

ledm

  • Taşı taşla vurmak.
  • Yere düşen taştan çıkan ses.
  • Kaftana yama vurmak.
  • Defetmek, kovmak.

leds

  • Yalamak.
  • Davarın ayağına nal vurmak.
  • Yırtık dikmek.

lefa

  • Vurmak.
  • Soymak.

lefehan

  • Vurmak.

lefh

  • Yakmak.
  • Vurmak.
  • Fakirlik, fakir.
  • İflas.
  • Tavşancıl kuşu.
  • Karga.

leht

  • Vurmak.
  • Atmak.

lehz

  • Vurmak.
  • Dürtmek.
  • Karıştırmak.

lek'

  • Vurmak.

lekm

  • Yumrukla vurmak.

lekz

  • Vurmak.

lemk

  • Yazmak.
  • Bozmak, mahvetmek.
  • Vurmak.

lesb

  • Vurmak.
  • Yalamak.
  • Yapışmak. Cem'etmek, toplamak.

lümah

  • Tokatla vurmak.

mahc

  • Cima etmek.
  • Kovayı azıcık çekip yine dolsun diye suya vurmak.

mahn

  • Kuyudan su çıkarmak.
  • İmtihan etmek.
  • Bahşiş vermek.
  • Vurmak.

makt

  • Vurmak.

mas'

  • Davarın kuyruğunu salması.
  • Vurmak.
  • Parlamak.

math

  • El ile vurmak.
  • Yalamak.
  • Birbiri ardınca sulamak.

melk

  • Dalkavukluk.
  • Yumuşaklık yapmak.
  • Mahvetmek.
  • Yıkamak.
  • Emmek.
  • Vurmak.

meşn

  • Kamçı ile vurmak.
  • Deri yüzmek.

met'

  • Vurmak.
  • Çekmek.

meth

  • Yerinden koparmak ve çıkarmak.
  • Cima. Tohum bırakmak için çekirgenin kuyruğunu yere sokması.
  • Vurmak ve uzaklaştırmak.

metn

  • Sağlam ve sert yer.
  • Yüksek yer.
  • Her nesnenin yüzü, üstü, arka ve ortası.
  • "Vurmak ve seyr" mânâsına mastar.
  • Bir yazının tamamı. Yazının aslı veya sureti.

mi-zenend

  • (f. Fiil) Söylüyorlar, vuruyorlar. " : Zeden" vurmak" masdarındandır.

mukatele

  • (A, uzun okunur) Birbirini vurmak, öldürmek. Vuruşmak, kavga, döğüş.

müracaat / مراجعت

  • (Rücu'. dan) Geri dönmek.
  • Baş vurmak, izin almak için veya bir iş için alâkadarlarla görüşmek.
  • Mütalâa istemek, danışmak.
  • Başvuru. (Arapça)
  • Geri dönüş. (Arapça)
  • Müracaat etmek: (Arapça)
  • Başvurmak. (Arapça)
  • Geri dönmek. (Arapça)

müracaat etmek

  • Başvurmak.

müşte

  • Yumruk, muşta. (Farsça)
  • Birine vurmak için ele veya parmaklara geçirilen demirden yapılmış âlet. (Farsça)
  • Kunduracıların deriyi vurarak inceltmekte kullandıkları maden tokmak. (Farsça)

nahs

  • Vurmak.

nakr

  • Oymak, kazmak. Taş oymak.
  • Kuşun yem toplaması.
  • Vurmak.
  • Sıklık vermek.
  • Ağaç üstüne nakşetmek.
  • Tanbur çalmak.
  • Üflemek.
  • Dille ıslık çalmak.
  • Parmak çıtlatmak.

naks

  • Nakletmek.
  • İfsad etmek, bozmak.
  • Evmek. Acele etmek.
  • Kimseye lâkap takmak.
  • Ayıplamak.
  • Kilise çanını çalmak. Çan çalmak, çana vurmak.

nakur

  • Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir. Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir. Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâk

necl

  • (Çoğulu: Encâl) Oğul, evlât, çocuk.
  • Kuşak, nesil, sülâle.
  • Atmak.
  • Ayak ucuyla vurmak.
  • İstihrac etmek, meydana çıkarmak.
  • Yerden çıkan su.

nefh

  • Rüzgâr esmek.
  • Güzel kokunun yayılması. Kokmak.
  • Vurmak.
  • Def'etmek, kovmak.
  • Vuruşmak, kat'etmek.

nehz

  • Durmak, kıyam.
  • Def'etmek, kovmak.
  • Yakın olmak.
  • Berkitmek için devenin memesine eliyle vurmak.
  • Dolması için kovayı suya vurmak.
  • Vurmak. Dövmek.
  • Haykırmak.

nek'

  • Dizine ayağın arkasıyla vurmak.
  • Def'etmek, kovmak.

nekt

  • (Çoğulu: Nikât) Süngüyü yere vurmak.
  • Taan etmek, çekiştirmek.

nekz

  • Vurmak.
  • Kovmak, def'etmek.
  • Yılan sokmak.
  • Azalmak.
  • Suyun, yer tarafından emilmesi.

nesg

  • Gitmek.
  • Almak.
  • Ağaç kesildiğinde çıkan su.
  • Vurmak.
  • Dürtmek.

nezk

  • Yaramaz söz.
  • Süngü ile vurmak.

radd

  • Süt ile pişmiş hurma.
  • Vurmak, dövmek.

rak'

  • Kaftana yama vurmak. Elbiseyi yamamak.

rats

  • El ayasıyla vurmak.

rebs

  • El ile vurmak.

rebt

  • Şişmek.
  • Terbiye etmek.
  • Uyusun diye çocuğun yan taraflarına yab yab vurmak.

refs

  • Ayakla vurmak.

rekb

  • Atlılar alayı, süvari takımı.
  • Diz ile vurmak. Dizi vurmak.

rekl

  • Ayağıyla vurmak.

rekz

  • Harıl harıl ayak ile tepmek. Hayvana tekme ile vurmak. Kakıvermek.
  • Kaçmak. Seğirtmek, koşmak.
  • Hicret. Gaza.

remh

  • Süngü ile vurmak.
  • Tekme vurmak.

rifas

  • Ayakla vurmak, tepmek.

saf'

  • Sille vurmak, tokat atmak.

sahh

  • şiddetinden kulaklar tutulan çığlık.
  • Sağlam bir şeyle vurmak.
  • Cemetmek, toplamak.

sak'

  • Horozun ötmesi. Bir kimseye vurmak.
  • Udul etmek, geri dönmek, vazgeçmek.

sakb

  • (Çoğulu: Sukub) İnce, uzun.
  • Ev ortasında olan direk.
  • İçi boş olmayan kuru cisme vurmak.
  • Yakınlık.

sakk

  • (Çoğulu: Sukuk-Sıkâk-Esak) Kitap.
  • Kapı yapmak.
  • Vurmak, darbetmek.

sakme

  • Şiddetle ve kakarak vurmak.

sald

  • Kaypak taş.
  • Taş gibi çok dayanıklı şey.
  • Dağa çıkmak.
  • Şiddetle ellerini yere vurmak.

salk

  • Şiddetli ses.
  • Vurmak.
  • Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması.

salt

  • Bileyi taşı.
  • Kişinin kendi öz kızı.
  • Erkek ismi.
  • Geniş alın.
  • Vurmak mânâsına mastar.

samm

  • Sağır olmak.
  • Şişenin ağzını tıkamak.
  • Katı, sağlam ve sert madde.
  • Vurmak.

saykal vurmak

  • Cilâ vurmak, parlatmak.

sebt

  • (Çoğulu: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek.
  • Boyun vurmak.
  • Saç sarkıtmak. Bir çeşit deve yürüyüşü.
  • Cumartesi günü.
  • Şaşırmak, hayrette kalmak.
  • Çok zeki, dâhiye.
  • Başı tıraş etmek.

sefy

  • Savurmak. Saçmak.

serd

  • Sözü muttasıl ve güzel bir eda ile söylemek.
  • Halkaları birbirine geçirmek.
  • Delmek.
  • Dikmek.
  • Vurmak.

şesasa

  • şiddet.
  • Yaramazlık.
  • Sığır üstüne yük vurmak.
  • Kuru ve sert yer.
  • Acele.

seth

  • Bir kimsenin arkasına vurmak.

şilak

  • Cima etmek.
  • Vurmak.
  • Kulağı uzunlamasına yarmak.

şis'

  • (Çoğulu: Şüsu') Nâline tasma vurmak.
  • Nâlin tasması.

ta'n

  • Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek.
  • Küfretmek.
  • Muhalifin iddialarını çürütmek.
  • Vurmak.
  • Duhul etmek, dâhil olmak, girmek.

tahmis

  • Ateşte kızdırıp kavurmak.
  • Kahve kavrulan ve satılan yer.

takadu'

  • Birbirine süngü ile vurmak.

tark

  • Vurmak.
  • Dövmek.
  • Yünü ve pamuğu ağaçla vurmak.
  • Bulanık su.
  • İçine deve bevlettiğinden dolayı pislenmiş olan yağmur suyu.
  • Vücuttaki gevşeklik.

tasabi

  • Aşkını izhar etmek, muhabbetini açığa vurmak.

tasamüm

  • Sağırlığa vurmak.

tasfif

  • (Çoğulu: Tasfifât) (Saff. dan) Sıralama, saf saf dizme.
  • Sağ elinin ayasını sol elinin arkasına vurmak.

taskil

  • Cilâlandırmak. Saykal, cilâ vurmak, cilâ verilmek.

tasri'

  • Bir beytin iki mısraını da kafiyeli yapma.
  • Bütün mısraları kafiyeli manzume yazma.
  • Yere vurmak.
  • İki parça etmek.

tatlim

  • Yüzüne eliyle vurmak.

teassi

  • Muhalefet etmek, karşı gelmek.
  • Sopayla vurmak, asâ ile darbetmek.

tebkit

  • Tekdir etmek. Azarlamak. Vurmak. Başa kakmak.
  • Delil ve bürhanla galip gelip susturmak.

tebzir / tebzîr

  • Elde olanı saçıp savurmak.

tecahüf

  • Darbetmek, vurmak.
  • Üstün gelmek, galebe etmek.

tecyif

  • Korkma, korkutulma.
  • Vurmak.
  • Murdar etmek, pisletmek.

telatum

  • Birbiri ile çarpışmak, vuruşmak. (Deniz dalgaları gibi)
  • Birbirine şamar vurmak.

teleccüm

  • Dizgin vurmak.

teleddüm

  • Kaftan eskitmek.
  • Yama vurmak.

teltim

  • Kuvvetle sille vurmak.

tenafür

  • Birbirinden kaçmak. Ürkmek.
  • Uzağa çekilmek.
  • Bir mes'elenin halli için hâkime başvurmak.
  • Edb: Kulağa hoş gelmeyen hece veya kelimelerin bir arada bulunması.

tenatuh

  • (Hayvanların) birbirlerine süsüşme (si).
  • Birbirine başla vurmak.

tenazük

  • Birbirine süngü ile vurmak.

tenkil

  • Uzaklaştırmak. Tepeleyip sindirmek.
  • Başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza vermek. Rezil ve rüsvay eylemek.
  • Zincire vurmak.

terkil

  • Ayağıyla veya tırnağıyla vurmak.

terr

  • Vurmak.
  • Kesmek.
  • Uzak olmak.

teşebbüs etmek

  • Başvurmak, girişmek.

teshim

  • Yüzüne kara vurmak.

tesnid

  • Dayak vurmak.

tevessül

  • Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek.
  • Sarılmak.
  • Baş vurmak.
  • İnanmak.
  • Sebeb tutmak.
  • Hırsızlık.

tevhif

  • Sopa ile vurmak.

tezriye

  • Savurmak.
  • Koyunun yününü kırkıp arkasında bir miktarını bırakmak.
  • Zelil etmek, kepâze yapmak.

ufuc

  • (Çoğulu: Afâc) Vurmak.
  • Göden bağırsağı denilen bağırsak.

vasm

  • Utanacak şey.
  • Vurmak. (Liyazon yapmak)

vats

  • Kazmak.
  • Kırmak.
  • Ayakla yere vurmak.
  • Somak denilen ot.

veht

  • (Çoğulu: Vihât) Vurmak.
  • Kırmak.

vekz

  • Vurmak.
  • Def'etmek.
  • Kovmak.

velka

  • (Çoğulu: Velkât) Vurmak.

vels

  • Ahd, yemin, söz. " Az nesne.
  • Vurmak.

za'zaa

  • Doldurmak.
  • Ayırmak.
  • Rüzgâra savurmak.

zahm

  • Galebe etmek.
  • Omuz vurmak.
  • Sıkıştırmak.
  • Tazyik.

zecc

  • Süngünün arkasıyla vurmak.
  • Atmak.
  • Deve kuşunun yelmesi.

zen

  • Vuran, kesen, atan mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Zeden: Vurmak mastarında emir köküdür) Lâf-zen : Söz atan, lâf atan. (Farsça)

zencere

  • Parmakla fiske vurmak.

zerv

  • Tutup götürmek.
  • Savurmak.
  • Kırıp götürmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın