Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Va
kelimesini içeren
641
kelime bulundu...
a'rab
Vatanı çöl olan ve medeniyetten uzak yaşayan Arap.
a'raz / a'râz
Varlıkta kalabilmesi için başka bir şeye muhtâc olan hâssalar (özellikler), sıfatlar. Araz'ın çokluk şeklidir.
ab'ab / ab'âb / عبعاب
Vantrolog.
(Arapça)
acaib-i vezaif / acaib-i vezâif
Vazifelerin şaşırtıcılıkları.
acilen / âcilen
Vakit gelince yapılmak üzere. Bir vâdeye veya bir şarta bağlı bulunarak.
acz-i zati / acz-i zâtî
Varlığın öz niteliği olan âcizlik (ateşin öz niteliği olan sıcaklık gibi).
ahkar-ı mahlukat / ahkar-ı mahlûkat
Varlıkların en hakir ve en küçüğü.
ahlak-ı seyyie-i vahşiyane / ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne
Vahşet saçan kötü ahlâk.
ahval-i vücudiye ve fıtriye / ahvâl-i vücudiye ve fıtriye
Varlığa ve yaratılışa dair haller.
akvam-ı vahşiye / akvâm-ı vahşiye
Vahşi kavimler.
alam-ı gurbet / alâm-ı gurbet
Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları.
alem-i kevn / âlem-i kevn
Varlık âlemi.
Varlık âlemi. Kâinat.
alem-i misal / âlem-i misâl
Varlıkların kendilerinin değil de sûretlerinin, görünüşlerinin bulunduğu âlem.
alem-i vücud / âlem-i vücud
Varlık âlemi.
alem-i vücut / âlem-i vücut
Varlık âlemi.
alet olma / âlet olma
Vasıta olma, kullanılma.
amed ü şüd / âmed ü şüd
Varıp gelme. Gidiş geliş; geldi gitti.
arazi-i mevkufe / arâzi-i mevkufe
Vakfedilmiş yerler. Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler.
artuşi
Van çevresinde bulunan büyük aşiretlerden birisidir, "Ertoşi" ve "Ertuş" adıyla da anılmaktadır.
asabiyet-i kavmiye
Vatanperverlik. Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev'iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder..
avn-i hak
Varlığı zorunlu ve gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.
ayanısabite / ayânısâbite
Varlıkların ilâhî ilimde ezelden beri bulunan hakikatları.
ayat-ı vücub / âyât-ı vücub / âyât-ı vücûb
Varlığı vacip ve mutlaka gerekli olan Allah'ın âyetleri, delilleri.
Varlığının vacip ve zorunlu olduğunu gösteren âyetler, deliller.
ayine-i vücud / âyine-i vücud
Varlık aynası.
azam-ı mevcudat / âzam-ı mevcudat
Varlıkların en büyüğü.
bahire / bâhire
Vapur. Gemi.
bakar-ı vahşi / bakar-ı vahşî
Vahşî, yabanî öküz.
baki-i sermedi / bâkî-i sermedî
Varlığı sonsuz ve sürekli olan Allah.
bari / bâri
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah.
bari' teala ve tekaddes / bâri' teâlâ ve tekaddes
Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir surette yaratan, yüce ve her türlü eksiklikten uzak Allah.
bari-i teala / bâri-i teâlâ
Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir şekilde yaratan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.
başid / bâşid
Van ilinde bir dağ.
başid dağı / bâşid dağı
Van civarında bulunan ve yüksekliği 3750 m. olan bir dağdır, kayıtlarda "Başet Dağı" olarak anılır.
başit
Van civarında bulunan ve yüksekliği 3750 m. olan bir dağdır, günümüzde "Başet Dağı" olarak anılır.
beka-i vücud / bekâ-i vücud
Varlık özelliğinin sürekli olması.
beyyinen
Vâzıhan, aşikâr olarak, alenen, açık olarak.
bi-gah / bî-gah
Vakitsiz, zamansız.
(Farsça)
bi-hengam / bî-hengam
Vakitsiz, zamansız.
(Farsça)
bidayet-i vahiy / bidâyet-i vahiy
Vahyin başlangıcı.
bila-vasıta / bilâ-vasıta
Vasıtasız. Araya biri girmeden, doğrudan doğruya.
bilfarz
Varsaymakla.
bilvasıta / بِالْوَاسِطَه
Vasıtayla.
Vasıta ile.
Vasıta ile.
bizatihi kaim / bizatihî kaim
Varlığı başka bir sebebe bağlı olmayan, kendi zâtıyla var olan.
bud / bûd / بود
Varlık.
(Farsça)
Varlık.
(Farsça)
caymak
Vazgeçmek. Sözünden dönmek.
(Türkçe)
cazibe-i umumi-i vatani / cazibe-i umumî-i vatanî
Vatana ait genel çekim gücü.
celil-i layezal / celîl-i lâyezâl
Varlığı sürekli, haşmet ve yüceliği sonsuz olan Allah.
cemil-i lemyezel / cemîl-i lemyezel
Varlığı sürekli, güzelliği sonsuz olan Allah.
cenab-ı vacibü'l-vücud / cenâb-ı vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah.
cenab-ı vacibü'l-vücud ve tekaddes / cenâb-ı vâcibü'l-vücud ve tekaddes
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve her türlü kusur ve eksikten uzak olan Allah.
ceraye
Vakıf tarafından verilen erzak ve yiyecek.
cilve-i kudret-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah'ın kudretinin tecellisi, yansıması.
çımacı
Vapurda ve iskelede çımayı atıp tutmak vazifesiyle görevli tayfa.
cühhal-i vahşiye
Vahşî ve kural tanımaz zırcahiller.
daire-i melekut / daire-i melekût
Varlıkların iç yüzüyle alakalı görünmeyen daire.
daire-i mümkinat / daire-i mümkinât
Varlığı ile yokluğu eşit olan şeyler dairesi, yaratılanlar âlemi.
daire-i vataniye
Vatan dairesi.
daire-i vücud
Varlık dairesi, alanı, sahası.
daire-i vücut
Varlık dairesi.
dare
Vazife, görev, ödev.
(Farsça)
daussıla / dâussılâ
Vatan hasreti.
daüssıla / dâüssıla
Vatan özlemi.
delail-i vücud / delâil-i vücud
Varlık delilleri.
delail-i vücudu / delâil-i vücudu
Varlığının delilleri.
delil-i vücud
Varlığının ispatı.
devam-ı vücud
Varlığın devamı.
devam-ı vücut
Varlığın devamı.
ebedi zat / ebedî zât
Varlığının sonu olmayan Allah.
ebna-yı vatan / ebnâ-yı vatan
Vatan evlâtları.
Vatan evlatları.
ebu-l vakt
Vakit ve hâlin te'siri altında kalmıyanlar.
edna-yı mevcudat / ednâ-yı mevcudat
Varlıkların en aşağısı.
efaim
Vâsi olmak, geniş olmak, bol olmak.
ehl-i tefekkür
Varlıklar üzerinde Allah'ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünenler.
eimme-i verese
Vâris olan imamlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mânevi vârisi olan büyük zâtlar, mürşidler, imamlar.
ekvan / ekvân / اَكْوَانْ
Varlıklar, âlemler.
Varlıklar.
ekvani / ekvânî
Varlıklarla ilgili.
elem-i dembedem
Vakit vakit gelen elem. Ara sıra gelen acı.
engam
Vakit, zaman, an. Mevsim. (Aslı: Encam'dır.)
(Farsça)
enva-ı kainat / envâ-ı kâinat
Var olan şeylerin türleri, varlıkların çeşitleri.
enva-ı mahluk / envâ-ı mahlûk
Varlık türleri.
envar-ı vücud / envâr-ı vücud
Varlık nurları; Rabbiyle olan bağdan ortaya çıkan varlık nurları, ışıkları.
envar-ı vücudiye / envâr-ı vücudiye
Varlığa ait nurlar.
envar-ı vücut / envâr-ı vücut
Varlık nurları.
erhab
Vâsi, geniş, açık.
ervah-ı bakiye / ervâh-ı bâkiye
Varlığı devamlı olan, ölümsüz ruhlar.
esefa / esefâ / اسفا
Vâ esefâ! Eyvah, yazık!
Vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
(Arapça)
esma-i mevsule
Vasleden isimler.
esna / esnâ
Vakit, zaman.
eşref-i mahlukat / eşref-i mahlûkat / eşref-i mahlûkât / اشرف مخلوقات
Varlıkların en şereflisi.
Varlıkların en şereflisi, insan.
eşya u mevcudat
Var olan şeyler, varlıklar.
evasıt / evâsıt
Vasatlar, orta hâlli olanlar.
evdiye / اودیه
Vadiler, dereler.
(Arapça)
evhad
Vahid. Tek.
evkaf / evkâf / اوقاف
Vakıflar.
Vakıflar.
Vakıflar. Sâhibi tarafından İslâmiyet'e uygun olarak bir hayır işe tahsis edilmiş mülk veya mallar.
Vakıflar.
(Arapça)
evkat / evkât / اوقات
Vakitler.
Vakitler, zamanlar.
Vakitler.
(Arapça)
evlad-ı vatan / evlâd-ı vatan
Vatan evlâdı.
Vatan çocukları.
evsaf / evsâf / اوصاف
Vasıflar, özellikler.
Vasıflar, özellikler.
Vasıflar, özellikler.
Vasıflar.
Vasıflar, özellikler.
(Arapça)
evsāf / اَوْصَافْ
Vasıflar.
evsaf u şerait / evsâf u şerâit
Vasıflar ve şartlar.
eyyan
Vakit, zaman.
ezeliyet
Varlığının başlangıcı olmama.
faraz
Varsayım.
farazi / farazî / فَرَض۪ي
Var sayılan.
faraziye
Varsayım.
faraziyye / فرضيه
Varsayım.
(Arapça)
farz / فَرْضْ
Var sayma.
farz etme
Var saymak.
farz etmek
Varsaymak.
farzından
Varsayımından.
farziyye / فرضيه
Varsayım.
(Arapça)
fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes
Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.
fedakarlık / fedakârlık
Varlığını feda edip her türlü sıkıntılara göğüs gererek dâvası uğruna sebat etme.
fihriste-i vücut
Varlık fihristesi.
fiil-i icadi / fiil-i icadî
Var etme fiili.
fikr-i vatan
Vatan düşüncesi, vatan fikri.
filvaki'
Vâki hâle göre. Vakide olduğu gibi.
fıtrat-ı eşya
Varlıkların yaratılışı.
gah ü na-gah / gâh ü na-gâh
Vakitli vakitsiz, zamanlı zamansız.
galebe-i vahşet
Vahşetin üstünlüğü, ilkelliğin üstünlüğü.
galle-i vakf
Vakfın faide ve mahsulü. Bununla vakfın tabiî ve hukukî semereleri anlaşılır. Vakıf paraların ticareti ve vakıf akarların kirası, vakıf bahçelerin sebze ve meyveleri bu kabildendir.
gaye-i vücut
Varlık gayesi.
gayr-i mevcud / gayr-i mevcûd / غَيْرِ مَوْجُودْ
Var olmayan.
gayret-i vahşiyane / gayret-i vahşiyâne
Vahşî, medeniyetten uzak gurur ve haysiyet.
gayret-i vataniye
Vatan için yapılan gayretler.
gergedan
Vahşi bir hayvan.
güldan / گلدان
Vazo, içine çiçek konan kap, gül mahfazası.
(Farsça)
Vazo.
(Farsça)
hadic
Vaktinden evvel doğan erkek veya kız çocuğu.
hadisat-ı kevniye / hâdisât-ı kevniye / حَادِثَاتِ كَوْنِيَه
Varlıkla ilgili hâdiseler.
hadise / hâdise
Vakıa, olay.
hak / hâk
Vasat. Vasatî. Orta.
hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri
Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.
hak-i vatan / hâk-i vatan
Vatan toprağı.
hakaik-ı eşya
Varlıkların hakikatı, içyüzü.
hakaik-i eşya
Varlıkların hakikatleri, asıl mahiyetleri ve hüviyetleri.
hakaiku'l-eşyai sabitetün / hakâiku'l-eşyâi sâbitetün
Varlıkların hakikatleri sabittir, hiç değişmez.
hakikat mesleği
Varlıkların ve olayların ardındaki gerçeği araştıran yol, Kur'ân yolu.
hakikat-i mevcudat
Varlıkların hakikati, gerçek mahiyeti, içyüzü.
hakikat-i vahy
Vahyin gerçekliği.
hakim-i ezel ve ebed / hâkim-i ezel ve ebed
Varlığının başı ve sonu olmayan, hâkimiyeti zaman öncesinden sonsuza kadar devam eden Allah.
hakim-i ezeli / hâkim-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayıp sürekli var olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah.
hakim-i layezal / hakîm-i lâyezâl
Varlığının sonu olmayan, herşeyi hikmetle yapan Allah.
hakk-ı vücud
Varlık hakkı.
halk ve idare
Varlıkları yaratma ve idare etme.
hallak-ı lemyezel / hallâk-ı lemyezel
Varlığı asla son bulmayan ve herşeyi sürekli olarak çokça yaratan Allah.
hamil-i vahy / hâmil-i vahy
Vahyi Peygamberimize (A.S.M.) getiren Cebrail (A.S.)
hamiyetperver / حَمِيَتْپَرْوَرْ
Vatan ve milleti için gayret gösteren.
harac
Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi. Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi. Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi. Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi. Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi.
harb-i vahşiyane
Vahşice savaş.
hareket-i zaile-i hadise / hareket-i zaile-i hâdise
Var olma ve yok olma şeklinde görülen hareket.
harfi nazar / harfî nazar
Varlıklara bizzat kendisini değil de san'atkârını, ustasını, sahibini tanıtan mânasıyla bakma.
haric-i vatan / hâric-i vatan
Vatanın harici.
haris-i vatan / hâris-i vatan
Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi.
hasr-ı vakit
Vakti tamamıyla ayırma, verme.
hatem-i vahidiyet / hâtem-i vâhidiyet
Varlık dünyası üzerinde genel olarak Allah'ın birliğini gösteren mühür.
hayat-ı sariye / hayat-ı sâriye
Varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu.
hayat-ı vacibe / hayat-ı vâcibe
Varlığı gerekli olan hayat.
hayunet
Vakit yaklaşma.
hayvanat-ı vahşiye / hayvânât-ı vahşiye / حَيْوَانَاتِ وَحْشِيَه
Vahşî hayvanlar.
Vahşî hayvanlar.
hayvanat-ı vahşiyye
Vahşi hayvanlar, yabani hayvanlar.
hayy-ı kayyum-u ezeli / hayy-ı kayyûm-u ezelî
Varlığının ve diriliğinin başlangıcı olmayıp her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hayy-ül kayyum
Varlığı, diriliği her an için olup, gökleri, yerleri her an için tutan, daimî her şeye her hususta iktidarı yeten Allah (C.C.)
hazer
Vahşi hayvanların yediği et.
hedef-i maksad
Varılmak istenen maksat.
hedn
Vakar, ciddiyet.
hengam / hengâm / هنگام
Vakit, zaman.
(Farsça)
hesti / hestî / هستى
Varlık. Var olma. Mevcudiyet.
(Farsça)
Varlık.
(Farsça)
heyi / heyî
Varlık, madde.
(Farsça)
hikmet nazarı
Varlıkların fayda, gaye, keyfiyet gibi çeşitli yönlerine ilim ve bilim gözüyle bakma.
hikmetü'l-eşya
Varlıklara ait ilimler; fizik, kimya, botanik gibi.
hilkat-ı eşya
Varlıkların yaratılışı.
hilkat-i eşya
Varlıkların yaratılışı.
hilkat-i mevcudat / خِلْقَتِ مَوْجُودَاتْ
Varlıkların yaratılışı.
Varlıkların yaratılışı.
hina ki / hîna ki / hînâ ki
Vakta ki, ne zaman ki.
Vaktâ ki, ne zaman ki.
Vakta ki, ne zaman ki.
hırs-ı vahşiyane / hırs-ı vahşiyâne
Vahşice hırs.
hisse-i icad
Var etme, vücuda getirme hissesi.
hıyanet-i vatan
Vatan hainliği. Vatana hıyanet etme.
hıyanet-i vataniye
Vatan hainliği.
hiyne
Vakar, ciddiyet.
hizmet-i vataniye
Vatan hizmeti.
hubb-u vatan
Vatan sevgisi.
hubb-ul vatan
Vatan sevgisi.
hubbü'l-vatan mine'l-iman / hubbü'l-vatan mine'l-îmân / حب الوطن من الایمان
Vatan sevgisi imandan gelir.
(Arapça)
hubs
Vakfolan nesne.
huda / hudâ
Varlığı kendinden olup, başkasına muhtâc olmayan Allahü teâlâ.
hukuk-u vücut
Var olma hakları.
hülasa-i mevcudat / hülâsa-i mevcudat
Varlıkların özü, en seçkini Hz. Muhammed (a.s.m.).
hulf-ül vaid / hulf-ül vaîd
Va'dedilmiş azabı yapmamak, cezâyı yerine getirmemek. (Cenâb-ı Hak kendine isyan edenlerin, günahta devam edenlerin cehenneme gideceklerini beyan ediyor, tehdid ediyor, vaid ile beyanda bulunuyor. Affetmediği takdirde bu vaidinden dönmesi, aslâ adâletine yakışmaz, muhâldir.)
hulle-i vücud
Varlık elbisesi.
huş
Vahşi hayvanlar.
hutbe-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan Allah'ın insanlara ve cinlere bir hutbesi olan Kur'ân.
ibda' / ibdâ'
Var etme.
ibda' ve ihtira' / ibdâ' ve ihtirâ'
Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.
ibka etme
Varlığını devam ettirme.
icad / îcâd / ايجاد
Var etme.
Var etme.
icad edilme
Var edilme, yaratılma.
icad etme
Var etme, yoktan yaratma.
icad-ı eşya
Varlıkların yaratılması.
icad-ı mahlukat / icad-ı mahlûkat
Varlıkların yoktan yaratılışı.
icad-ı mevcudat
Varlıkların yaratılışı.
icazet-i külli / icazet-i küllî
Vaktiyle Osmanlı serdarlarına ve sefirlerine müsâlaha, muahede akdi ve sair işler hakkında verilen mezuniyet. Tam salâhiyet demektir. Bu salâhiyeti alan kumandan veya sefir, üzerine aldığı işi merkezden sormaya ihtiyaç kalmadan maslahatın icabettirdiği ve kendi aklının erdiği vechile yapıp bitirirdi
icra-yı vazife / icrâ-yı vazife
Vazifenin yerine getirilmesi.
idaa-i vakt / idâa-i vakt
Vaktini boşa geçirmek. Vaktini zâyi etmek.
iddia-yı icad / iddia-yı îcad
Var etme, yaratma iddiası.
if
Vakit.
ifate-i vakt
Vakit kaybetme, zaman harcama.
ihtira' ve ibda' / ihtirâ' ve ibdâ'
Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.
ihvan-ı vatan / ihvân-ı vatan
Vatan kardeşleri.
ilan-ı tekviniye / ilân-ı tekvîniye
Varlıkların yaratılışıyla insanlara duyurulan gerçekler.
ilka
Vahiyle indirilme, kalbe bırakılma.
illet-i mucide / illet-i mûcide
Var edici sebep.
illet-i müessire
Var edip yok eden güç, sebep.
illet-i vücud / illet-i vücûd
Varlık sebebi.
imate-i vakt
Vakit öldürme. Boşu boşuna zaman harcama.
imkan dairesi / imkân dairesi
Varlığı da yokluğu da eşit olan varlıklar dairesi, kâinat.
imkan mertebesi / imkân mertebesi
Varlıkla yokluğun eşit olduğu; her an olması veya olmaması imkân dahilinde bulunma derecesi.
imkan-ı akli / imkân-ı aklî
Varlığı aklen mümkün olan, varlığı aklen imkan dahilinde görülme.
imkanat / imkânat
Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler.
imkani / imkânî
Varlığı ile yokluğu eşit olan, varlığı Allah'ın var etmesine bağlı olan.
imrar-ı evkat
Vakitleri geçirmek.
Vakit geçirme.
imtiyaz-ı mutlak
Varlıklar arasında tam ve kusursuz ayırımın olması.
inayet-i bari / inâyet-i bâri
Varlıklardaki organ ve donanımı gayelere uygun yaratan Allah'ın ihsanı, yardımı.
inayet-i ezeliye / inâyet-i ezeliye
Varlığı ezelî olan Allah'ın inayeti, yardımı.
incaz-i va'd
Va'dini yerine getirme. Verdiği sözünü tutma.
inkıyad-ı eşya / inkıyâd-ı eşya
Varlıkların boyun eğmesi, itaat etmesi.
inşa / inşâ
Varlıkları var olan şeylerden, kâinattaki var olan unsurlardan yaratma.
intizam-ı mahlukat / intizam-ı mahlûkat
Varlıklardaki disiplin, düzen.
irade-i ezeliye / irâde-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah'ın irâdesi.
ism
Varlıklara ad olan kelime.
ism-i hakem ve hakim / ism-i hakem ve hakîm
Varlıklar hakkında küllî hüküm veren ve o hükme göre sebepleri ve eşyayı hikmetle sevk eden Allah'ın ismi.
ispat-ı vacibü'l-vücud / ispat-ı vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah'ın ispatı.
ispat-ı vücud
Varlığın ispatı.
isticab
Vâcib olmak. Hak etmek.
istitan
Vatan edinme, bir yerde yerleşme, yurt edinme.
iştiyak-ı vatan
Vatan özlemi.
itan
Vatan sayma, yurt kabul etme.
itibari / îtibarî
Var sayılan.
ittikar
Vakar, gurur ve büyüklük gelme.
ittisaf / ittisâf
Vasıflanmak. Muttasıf olmak. Sıfat sahibi olmak. Bir hâl takınmak.
Vasıflanma.
Vasıflanmak, bir sıfat sahibi olmak.
ittisafkarane / ittisafkârane
Vasıfları belli olur surette. Bir hal takınarak.
(Farsça)
ittizah
Vazıh olmak. Açık olmak. Aşikâr olmak.
izn-i bari / izn-i bâri
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah'ın izni.
kable'l-vücut
Var olmadan önce.
kablelvücud / kablelvücûd
Var olmadan önce.
kablelvücut
Var olmadan önce.
kabr-i vahşet
Vahşet kabri; yabanilik, vahşilik mezarı.
kadem-nihade-i saha-i vücut / kadem-nihâde-i saha-i vücut
Varlık âlemine ayak basma.
kadim-i baki / kadîm-i bâkî
Varlığının başlangıcı olmayan ve sürekli hayat sahibi Allah.
kadim-i lemyezel / kadîm-i lemyezel
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Allah.
kadir-i ezeli-i zülcelal / kadîr-i ezelî-i zülcelâl
Varlığının başlangıcı olmayan sonsuz haşmet ve kudret sahibi Allah.
kafile-i mevcudat
Varlıklar kafilesi, topluluğu.
kain / kâin
Var olan, bulunan.
kainat / kâinat
Var edilen şeylerin hepsi. Yaratılanlar. Mevcudat. Âlemler.
kalafat
Vaktiyle Yeniçeri Ağasının giydiği kırmızı bir başlık.
kalem-i kudret
Varlıkların ve olayların düzenli olarak vücuda gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç.
kalite
Vasıf.
(Fransızca)
kallavi / kallavî
Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk.
kamarot
Vapurlarda kamaraların hizmetini gören adam.
kanun-u semavi / kanun-u semavî
Vahiyle bildirilen kanun.
kaptan-ı derya
Vaktiyle bahriye nâzırı. Deniz kuvvetleri komutanı.
kasaid-i vataniye / kasâid-i vataniye
Vatan kasideleri, marşlar.
kasavet-i vahşiyane / kasâvet-i vahşiyâne / قَساَوَتِ وَحْشِيَانَه
Vahşice kalb katılığı.
kasavet-i vahşiye
Vahşî katılık, vahşette katılaşmış.
kat'iyyü'l-vücud
Varlığı kesin olma.
kavanin-i sariye / kavânin-i sâriye
Varlıklara geçen ve onlarda işleyen kanunlar.
kayyum / kayyûm / قَيُّومْ
Varlığı kendinden olup, mahlûkātı varlıkta tutan (Allah).
kayyum-u sermedi / kayyûm-u sermedî
Varlığı sürekli olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah.
kaza / kazâ
Vaktinden sonra kılınan namaz.
kaza etmek
Vaktinde kılınamayan namazı sonradan kılmak.
kaza namazı / kazâ namazı
Vakti çıktıktan sonra kılınan namaz.
kemal-i evsaf / kemâl-i evsâf / كَمَالِ اَوْصَافْ
Vasıf ve özelliklerin mükemmelliği.
Vasıfların mükemmelliği.
kemal-i sıfat / kemâl-i sıfât
Vasıf ve özelliklerdeki mükemmellik.
kemalat-ı vücud / kemâlât-ı vücud
Varlığın olgunlaşma, mükemmelleşme noktaları.
kesret-i mevcudat
Varlıkların çokluğu.
kevn / كون
Var olma, varlık.
Varlık.
(Arapça)
kevn ü fesad / kevn ü fesâd
Var olup sonra bozulmak.
kevni / kevnî / كَوْن۪ي
Varlığa dâir.
keynunet
Varlık, var olma.
kütüb-ü mukaddese-i semaviye / kütüb-ü mukaddese-i semâviye
Vahye dayanan kutsal kitaplar—Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm.
kütüb-ü münzele
Vahiy ile Cenâb-ı Hak tarafından indirilmiş, ihsan edilmiş mukaddes kitaplar.
kütüb-ü semavi / kütüb-ü semâvi
Vahye dayanan kutsal kitaplar.
kütüphane-i vücud
Varlık kütüphanesi.
lavallah / lâvallah
Vallahi hayır.
lazıme-i zaruriye / lâzıme-i zaruriye
Varlığı zorunlu ve mutlaka gerekli olan zorunlu ve gerekli özellik.
lein
Vallahi eğer.
letac
Vahşi sığır, yabani sığır.
levhimahv
Varlıkların yazılıp silindiği levha.
lezzet-i vücut
Varlıktaki lezzet.
lütuf ve inayet-i bari / lütuf ve inâyet-i bâri
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın lütuf ve yardımı.
lüzum-u zati / lüzum-u zâtî
Varlığının zorunlu şartı ve ayrılmaz temel özelliği.
ma'dumat-ı mümkine
Var olacağı ilm-i İlâhîde mâlum olup, henüz mevcud olmayan hâdisat.
ma-vakaa
Vaki' olan. Hâdise. Sergüzeşt.
mabud-u ezeli / mabûd-u ezelî / mâbud-u ezelî / mâbûd-u ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve asıl ibadet edilmeye lâyık olan Allah.
Varlığının başlangıcı olmayan ve ibadete lâyık olan Allah.
Varlığının başlangıcı olmayan ve sadece kendisine ibadet edilmesi gereken Allah.
mabud-u layezal / mâbud-u lâyezâl
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve ibadete layık tek ilâh olan Allah.
mabud-u lemyezel / mâbud-u lemyezel / mâbûd-u lemyezel
Varlığı asla son bulmayan ve ibadete lâyık tek ilâh olan Allah.
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve ibadete layık tek ilâh olan Allah.
mahbub-u baki / mahbub-u bâkî / mahbûb-u bâkî
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve herşeyden daha sevgili olan Allah.
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve herşeyden daha sevgili olan Allah.
mahbub-u ezeli / mahbûb-u ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün yaratılmışlar tarafından sevilen Allah.
mahbub-u sermedi / mahbub-u sermedî / mahbûb-u sermedî
Varlığı sürekli olan sevgili, Allah.
Varlığı sonsuz sevgili Allah.
mahiyat-i mümkine / mâhiyât-i mümkine
Varlıkları mümkün olan şeylerin özleri.
mahiyet-i eşya
Varlıkların mahiyeti, temel özelliği.
mahluklar / mahlûklar
Varlıklar.
makes-i vahy / mâkes-i vahy
Vahyin yansıdığı yer.
mal
Varlık, para, kıymetli eşya.
maşuk-u layezali / mâşuk-u lâyezâlî
Varlıklar tarafından çokça sevilen ve sürekli var olan Allah.
mavudieleh / mâvudieleh
Varlık gayesine uygunluk.
mead / meâd
Varılacak yer, âhiret.
mebde-i vahiy
Vahyin başlangıcı.
mecmu-u kavanin-i itibariye / mecmu-u kavânin-i itibariye
Varsayıma dayalı kanunlar bütünü.
mecmu-u vahşet
Vahşetin toplamı, tamamı.
mecmu-u vahşet ve cinayet
Vahşiliklerin ve cinayetlerin bütünü.
mecmuu alem / mecmuu âlem
Varlıklar âleminin tamamı, kâinatın hepsi.
medresetü'l-vaizin / medresetü'l-vâizîn
Vaiz yetiştiren eğitim kurumu.
mefhar-i mevcudat
Varlıkların övünme sebebi, övünç kaynağı.
mehbit-i vahy
Vahyin indiği kimse. Vahyin ineceği yer. Münzel-i aleyh.
mehl
Vakit verme. Vâde. Mühlet. Bir işi belli bir zamana kadar te'hir etme.
mekis / mekîs
Vakarlı. Onur sahibi. Ciddi ve ağırbaşlı kimse.
mektubi / mektûbî / مكتوبى
Valilik özel kalem müdürü.
(Arapça)
melavet
Vakit, zaman.
melekutiyet-i eşya / melekûtiyet-i eşya
Varlıkların görünmeyen, içyüzü.
memur-u muvazzaf
Vazifeli memur.
menba-ı vahy
Vahyin kaynağı.
merakib-i bahriye
Vapur, gemi, tekne, kayık vs. gibi deniz nakil vâsıtaları.
mertebe-i feyz-i vücut
Varlığın en bereketli ve verimli hâle geldiği derece.
mertebe-i tevhid-i rububiyet / mertebe-i tevhîd-i rubûbiyet
Varlık âleminin terbiye, tedbir ve idaresindeki birlik ve bu birliğin bir olan Allah'tan gelmesini bilme mertebesi.
mertebe-i vehm
Var olmadığı halde, var görünen.
mesele-i nakliye
Vahiyle bildirilen mesele.
mesele-i vahdetü'l-vücud
Vahdetü'l-vücud meselesi.
mesele-i vataniye
Vatan meselesi.
meşher-i eşya
Varlıkların sergilendiği yer.
mev'ud / mev'ûd
Vaad edilmiş, söz verilmiş.
Vaad edilmiş.
mevalid / mevâlîd
Varlıklar.
mevcud / mevcûd / موجود / مَوْجُودْ
Var.
Varlık.
Var olan.
Var olan (Allah).
Var olan.
mevcud-u harici / mevcud-u haricî
Varsayıma dayalı olmayıp dışta maddi varlığı bulunan şey.
mevcud-u lemyezel
Varlığı zevâl bulmayan, sürekli var olan Allah.
mevcudat / mevcudât / mevcûdat / mevcûdât / موجودات / مَوْجُودَاتْ
Var olan her şey. Kâinat. Yaratılmış şeyler.
Varlıklar.
Varlıklar.
Varlıklar.
Var olan şeyler, mahlûklar, yaratıklar.
Varlıklar.
(Arapça)
Var olanlar.
mevcudat fihristesi
Varlıkların sıralandığı liste.
mevcudat mektubatı
Varlık mektupları; Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eserler.
mevcudiyet / mevcûdiyet / مَوْجُودِيَتْ
Var olma hali.
Varlık.
Varlık.
mevcudiyyet / mevcûdiyyet / موجودیت
Var olma, varlık.
(Arapça)
Mevcûdiyet göstermek:
Varlık göstermek.
(Arapça)
mevcut
Var.
mevcut bulunan
Var olan.
mevcut bulunma
Var olma.
mevcut olma
Var olma.
mevkuf / mevkûf / موقوف
Vakfedilmiş.
(Arapça)
mevkufleh / موقوف له
Vakfeden.
(Arapça)
mevkut
Vakitli. Vakti belli olan. Mahdud ve muayyen olmuş vakit.
mevrid
Varılan yer, yol.
mevsuf / mevsûf
Vasfolunmuş, vasıflanan, belirtilen.
Vasıflı, sıfatlanan.
mevsuf-u vacibü'l-vücud / mevsuf-u vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir şeye ihtiyacı olmamakla nitelenen Allah.
miad / miâd
Vade.
mihlaf
Vaadinde çok hilâf eden, sözünde durmayan kimse.
mir'at-ı vacibü'l-vücud ve'l-mennan / mir'ât-ı vâcibü'l-vücud ve'l-mennân
Varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve yarattıklarına herşeyi karşılıksız veren Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
misyon
Vazife.
mizanü'l-vücut
Varlık terazisi.
muhabbet-i vataniye
Vatan sevgisi.
muhabbet-i vücud
Var olma sevgisi.
muhabbet-i vücut
Var olma sevgisi.
mükellefin / mükellefîn
Vazifeliler. Mükellefler. Bir şeyi ödemek zorunda bulunanlar.
mümatala
Vâdeyi, borcu uzatıp geçirmek.
mümkin-ül vücud
Varlığı mümkün olan.
mümkin-ül-vücud / mümkin-ül-vücûd
Var da olabilen, yok da olabilen. Allahü teâlâdan başka her şey, bütün âlem.
mümkinat / mümkinât
Varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olup Allah'ın var etmesine bağlı olanlar.
mümkinat dairesi
Varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olup Allah'ın var etmesine bağlı olan daire.
mümkine
Varlığı ile yokluğu imkan dahilinde olan.
mümkün
Varlığı ile yokluğu eşit olan ve varlığı ancak Allah'ın var etmesine bağlı olan varlık.
mümteni'-ul-vücud / mümteni'-ul-vücûd
Var olması mümkün olmayan, hep yok olması lâzım olan.
münazara-i faraziye
Varsayıma dayalı tartışma.
munsarif / منصرف
Vazgeçen.
(Arapça)
Munsarif olmak:
Vazgeçmek.
(Arapça)
münşi
Varlıkları kâinattaki unsurlardan tekrar tekrar yaratıp inşâ eden, Allah.
musa bih
Vasiyyet olunan şey.
müşahedetullah
Varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme.
musahhariyet-i mevcudat
Varlıkların boyun eğmesi.
müshanfer
Vâsi, bol, geniş.
musi / musî / mûsî
Vasiyet eden. Birisini vâsi gösteren. Tavsiye eden.
Vasiyet eden, tavsiye eden.
musiye
Vasiyet eden kadın.
müste'rıs
Vâlidesi ile arasında ayrılık olan.
müsteban
Vâzıh, âşikâr, beyanı açık olarak anlaşılan, açıklanmış.
müstenciz
Va'din yerine getirilmesini isteyen.
müstevhiş
Vahşet yapan.
mutasarrıf-ı rahim / mutasarrıf-ı rahîm
Varlıklar üzerinde merhamet ve rahmetinin çok özel tecellîleri bulunan sonsuz tasarruf ve yetki sahibi Allah.
mutavattınin / mutavattınîn
Vatan yapanlar, bir yere yerleşenler.
mutavattinin / mutavattinîn
Vatan edinmişler, yurt tutunmuşlar.
müteferrig
Vaz geçen, feragat eden.
mütemevvil / متمول
Varlıklı, zengin.
(Arapça)
mütevattın
Vatan edinmiş.
mutevattinin / mutevattinîn
Vatandaşlar; bir yeri vatan edinenler ve orada yerleşik olanlar.
mütevazinü't-tarafeyn
Varlığı da yokluğu da birbirine denk, birbirinin seviyesinde.
mütevelli
Vakıf idarecisi.
muttasıf / مُتَّصِفْ
Vasıflanan, kendisinde bir hal, bir sıfat, bir vasıf bulunan.
Vasıflanmış.
Vasıflanmış.
müvaade
Vâdeleşmek, sözleşmek.
müvaheka
Vâdeleşmek, sözleşmek.
muvahhiş
Vahşet veren. Vahşileştiren. Korkutan. Korkutup ürküten.
muvakkat
Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.
Vakitli, geçici.
muvakkit
Vakit bildiren.
muvasala
Vâsıl olmak. Erişmek. Ulaşmak.
muvasalat / muvâsalat / مواصلات
Vasıl olma, ulaşma, varma.
Varma, ulaşma.
(Arapça)
Muvâsalat etmek:
Ulaşmak, varmak.
(Arapça)
muvazene-i eşya
Varlıklardaki ölçü ve denge.
muvazzaf / مُوَظَّفْ
Vazifeli, görevli.
Vazifeli.
muvazzafan
Vazifeli olarak.
muvazzıf
Vazifelendiren.
na-behengam / na-behengâm
Vakitsiz, mevsimsiz, zamansız.
(Farsça)
nakkaş-ı hakim / nakkaş-ı hakîm
Varlıkları sanatlı nakışlarla donatan ve her şeyi hikmetle, yerli yerinde yaratan Allah.
nesh
Var olan şer'î bir hükmün, sonradan gelen yine şer'î bir hükümle yürürlülükten kaldırılması.
netaic-i vahime / netâic-i vahîme
Vahim, korkunç neticeler.
nev-i müteselsil
Varlığı (ana babadan evlâda) zincirleme devam eden tür.
nimet-i vücud
Varlık nimeti.
nisbet-i kayyumiyet / nisbet-i kayyûmiyet
Varlıkların her zaman var olan Allah ile bağlantısı.
nisbet-i vatani / nisbet-i vatanî / نِسْبَتِ وَطِنِي
Vatan bağı.
Vatan bağı.
nizam-ı umumi / nizam-ı umumî
Varlıkları kaplayan nizam, genel düzen.
nukud-ı mevkufe
Vakfedilen paralar.
nükul
Vazgeçme, geri dönme, cayma.
nur-u vahiy
Vahiy nuru, ışığı.
nur-u vücud
Varlık nuru.
nur-u vücut
Varlık nuru.
nuru'l-vücud
Varlığın nuru, aydınlığı.
nüzul-ü vahiy / nüzûl-ü vahiy / نُزُولُ وَحِيْ
Vahyin inmesi.
padişah-ı ezel ve ebed
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Padişah, Allah.
padişah-ı ezeli / padişah-ı ezelî
Varlığının başlan-gıcı olmayan; hükmü sonsuz olan Allah.
perde-i tasarrufat / perde-i tasarrufât
Varlıklar üzerindeki işlemlerin önündeki perde.
peyda / peydâ
Var olan, açık, meydanda.
pozisyon
Vaziyet, durum, duruş.
(Fransızca)
rabb
Varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
rah-ı vatan
Vatan yolu.
rahim-i sermedi / rahîm-i sermedî
Varlığı sürekli olan ve yarattığı varlıklara sonsuz merhameti ve şefkatiyle davranan Allah.
ratibehar / ratibehâr
Vazifeli. Görevli.
(Farsça)
regad
Varlık, genişlik.
rekanet
Vakarlılık, ağırbaşlılık.
revatib / revâtib
Vazifeler, maaşlar.
rezin
Vakarlı, temkinli, ağır başlı, sağlam.
rıza-yı bari / rıza-yı bârî
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah'ın rızası.
rota
Vapur ve gemilerde istikamet yolu. Geminin seyir yolu.
ruhu'l-emin
Vahiy meleği, Hz. Cebrail (a.s.).
sa'
Vakitler, saatler, zamanlar.
sabit / sâbit / ثَابِتْ
Varlığı kesin olan.
sadık-ul va'd
Va'dinde duran, söz verdiği şeyi yerine getiren, ahdine sâdık olan. Cenab-ı Hak.
sadıku'l-va'di'l-emin / sâdıku'l-vâ'di'l-emîn
Vaad ve sözünde mutlaka duran Allah; vaadinin doğruluğundan emin olunan Allah.
sadıku'l-va'di'l-kerim / sâdıku'l-vâ'di'l-kerîm
Vaad ve sözünde mutlaka duran Allah; cömertlik ve ikram sahibi Allah.
saha-i vücud
Varlık sahası, alanı.
sahaif-i mevcudat / sahâif-i mevcudat
Varlık sahifeleri.
sahife-i vücut / sahîfe-i vücut
Varlık sayfası.
sahil-i vahdet ve tevhid
Vahdet ve tevhid sahili; insanların mânevî kurtuluşuna ve ebedî saadet sahiline ulaştıran tevhid ve vahdet inancı.
salahiyetdar
Vazifeli, salahiyet sâhibi.
(Farsça)
salavat-ı tayyibe / salâvât-ı tayyibe
Varlıkların ibadet ve duaları, Allah'ı tesbih ve takdis eden güzel sözleri.
san'at-ı eşya
Varlıkların san'atlı oluşu.
sani-i ebedi / sâni-i ebedî
Varlığının sonu olmayan ve herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
sani-i ezeli / sâni-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i kadim-i ezeli / sâni-i kadîm-i ezelî
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve her şeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i vacibü'l-vücud / sâni-i vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
savt-ı vücut
Varlık sesi.
şazib
Vatanından başka bir tarafa giden kimse.
sebeb
Vâsıta. Bir işte te'siri olmayan fakat o işin yapılmasını, vücûdunu, var olmasını îcâb ettiren şey.
Vasıta, vesile, araç.
sebeb-i bekà
Varlıkların sürekli var olma sebebi.
sebeb-i vücud
Varlık sebebi.
Varlık sebebi. Var olmanın sebebi ve gayesi.
semadan gelme
Vahiyle gelme.
semavi ferman / semâvî ferman
Vahiyle gelmiş emir ve tebliğler.
semavi fermanlar / semavî fermanlar
Vahiyle gelen emir ve buyruklar.
semavi şerayi / semâvî şerâyi
Vahiyle gelen şeriatler, İlâhî hükümler.
semere-i istidad
Var olan kabiliyet ve potansiyelden ortaya çıkan netice.
semere-i vahiy
Vahyin neticesi, meyvesi.
şems-i ezeli / şems-i ezelî
Vâcib-ül-vücud ve ebediyyen var olan, her şeyi nurlandıran Allah (C.C.) hakkında teşbihen söylenen bir tabirdir.
şerait-i adiye-i itibariye / şerait-i âdiye-i itibariye
Var sayılan, normal, sıradan kurallar.
sermest-i vahşet
Vahşilik. İslâmiyet ve insaniyet dışı zevkle kendinden geçme hali.
şevahid-i kevniye / şevâhid-i kevniye
Varlıkların şahitlikleri.
seyelan-ı mahlukat / seyelân-ı mahlûkat
Varlıkların su gibi akması.
seyeran-ı mevcudat
Varlıkların seyir ve hareket halinde olması.
seyl-i mevcudat
Varlıkların akışı.
seyr ü seyelan-ı eşya / seyr ü seyelân-ı eşya
Varlıkların hareketleri, akıp gitmeleri.
seytel
Vahşi sığır.
sidre / سِدْرَه
Varlık aleminin sonundaki manevi ağaç.
silsile-i eşya
Varlıklar zinciri.
silsile-i mevcudat / silsile-i mevcûdât / سِلْسِلَۀِ مَوْجُودَاتْ
Varlıklar zinciri.
Varlıklar zinciri.
sofestai / sofestâî / سُوفَسْطَائ۪ي
Varlıkları inkâr eden felsefeci.
şübban-ı vatan
Vatanın gençleri.
Vatan gençleri, vatan yiğitleri.
sübut / sübût / ثُبُوتْ
Varlığı kesin olma.
sübuti / sübutî
Varlığı kat'iyyen isbat edilene ait. Müsbet, isbatlı olan.
sultan-ı ebedi / sultan-ı ebedî
Varlığı, hüküm ve saltanatı sonsuza kadar devam eden Sultan, Allah.
suver-i mevcudat
Varlıkların görüntüleri.
ta'mid
Vaftiz etmek.
tabaka-i vücud
Varlık tabakası.
tabakat-ı mahlukat / tabakat-ı mahlûkat
Varlık tabakaları.
tabakat-ı mevcudat
Varlıkların tabakaları, grupları.
tabakat-ı vücud
Varlık tabakaları.
tabakat-ı vücut
Varlık tabakaları.
tabiat-ı eşya
Varlıkların özelliği, tabiatı.
tahaddüs
Var olma.
tahakkuk-u vücudu
Varlığının gerçekliği, kesinliği.
taife-i mahlukat / tâife-i mahlûkat
Varlıklar topluluğu.
tasallut-u tam / tasallut-u tâm
Varlıklar üzerinde tam bir tahakküm kurma, onlara hükmetme.
tasavvur-u vahiy / تَصَوُّرُ وَحِي
Vahyi düşünme.
Vahyi hayal etme.
tavaif-i mevcudat / tavâif-i mevcudat
Varlık taifeleri, türleri.
tavassut
Vasıta olma, aracılık etme.
tavattun / تَوَطُّنْ
Vatan edinme, yerleşme.
Vatan edinme.
Vatan edinme.
tavattun etme
Vatan edinme, yerleşme.
tavattun etmek
Vatan edinmek, yerleşmek.
tavsif / tavsîf / توصيف / تَوْص۪يفْ
Vasıflandırma, özelliklerini anlatma.
Vasıflandırma, niteleme.
(Arapça)
Tavsîf edilmek:
Vasıflandırılmak, nitelenmek.
(Arapça)
Tavsîf etmek:
Vasıflandırmak, nitelemek.
(Arapça)
Vasıflandırma.
tavsif eden
Vasıflandıran, anlatan.
tavsif etmek
Vasıflandırmak, özelliklerini anlatmak.
tavsifat
Vasıflandırma, özelliklerini anlatma.
tavzif / tavzîf / تَوْظ۪يفْ
Vazifelendirmek, iş vermek.
Vazifelendirme, görevlendirme.
Vazîfelendirme.
tavzif edilen
Vazifelendirilen, görevlendirilen.
tavzifat
Vazifelendirmeler.
teayyün-i vücudi / teayyün-i vücûdî
Varlıkta meydana gelme, hâsıl olma.
tedbir ve rububiyet / tedbir ve rubûbiyet
Varlıkları idare etme, çekip çevirme, terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma.
teennuk
Varlıklardaki hikmetli, kusursuz ve pürüzsüz yaratılma özelliği.
tegafül-ü ani's-sani / tegafül-ü ani's-sâni
Varlıkları mükemmel san'atlarla yaratan Allah'tan gaflet etmeye çalışma, Onu görmezlikten gelme.
tekevvün
Var olma.
tekvin / tekvîn
Var etme.
Var etmek, meydana getirmek, yaratmak, Kelâm ilminde Allah'ın subûti bir sıfatıdır, yokluktan vücuda getirmesi, icad etmesidir.
tekvinen
Var etmekle.
terezzün
Vakar gösterme.
terk-i evtan
Vatanlarından ayrılma, vatanlarını terk etme.
terkibat-ı mevcudat / terkibât-ı mevcudat
Varlıkların değişik elementlerin birleşmesiyle meydana gelişleri.
tertib-i mahlukat / tertib-i mahlûkat
Varlıkların mükemmel bir düzenlemeyle yaratılması.
teşahhusat-ı itibariye / teşahhusât-ı itibariye
Varlıkların duruma göre çeşitli görünümler alması.
teşahhusat-ı mülkiye
Varlıkların maddî yönleriyle belirgin olarak ortaya çıkması, diğer fertlerden ayrılabilir özellikleriyle kendini göstermesi.
teşahhusat-ı muvakkate / teşahhusât-ı muvakkate
Varlıkların geçici olarak belli bir şekil ve görünüm almaları.
teşkil-i eşya
Varlıkların oluşması, meydana gelmesi.
tevahhud
Vahid, tek olmak.
tevhid sikkesi
Varlıkların üzerinde görülen ve Allah'ın birliğini ispat eden damga.
tevkit
Vakit tayin etmek. Vakitlendirmek.
tevsit
Vasıta ve araç olarak kullanma.
ücret-i kemal / ücret-i kemâl
Varlıkların değişip mükemmelleşerek bir tür ücret kazanması.
udul / udûl / عدول
Vazgeçme.
(Arapça)
Udûl etmek:
Vazgeçmek.
(Arapça)
üf'ule
Vazife, görev.
uluhiyet-i sariye / ulûhiyet-i sâriye
Varlıklara sirayet eden, geçen ulûhiyet.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
umur-u itibariye / umûr-u itibariye
Varsayılan emirler, saymaca işler.
üstad-ı ezeli / üstâd-ı ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün ilimlerin öğreticisi olan Allah.
üstad-ı ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan üstad, öğretmen.
usul-ü vahşiyane / usul-ü vahşiyâne
Vahşilere yakışır bir tarzda, ilkelce.
va esefa
Vah, esefler olsun! Eyvah, çok yazık!
va hasreta
Vah vah! Ne yazık ki! (Teessür bildirir.)
va'd / وعد
Vaat.
(Arapça)
Va'd edilmek:
Vaat edilmek.
(Arapça)
Va'd etmek:
Vaat etmek.
(Arapça)
va'z / وعظ
Vaaz, dinî öğüt.
(Arapça)
va'z u nasihat
Vaaz etme, nasihatte bulunma.
vacib-i ehad / vâcib-i ehad
Varlığı zorunlu olan ve her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allah.
vacib-i sermedi / vâcib-i sermedî
Varlığı zorunlu ve devamlı olan Allah.
vacib-ül-vücud / vâcib-ül-vücûd
Varlığı mutlaka lâzım olan Allahü teâlâ.
vacibiyet / vâcibiyet
Varlığının zorunlu oluşu.
vacibü'l-vücud / vâcibü'l-vücud / vâcibü'l-vücûd
Varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah.
Varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah.
vacibülvücud / vâcibülvücûd
Varlığı zaruri olan Allah.
vacid / vâcid / وَاجِدْ
Var eden, vücuda getiren.
Var olan.
vad / vâd
Vaad, söz verme.
vah / vâh / واه
Vah, yazık.
(Arapça)
vaha / vâha / واحه
Vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
(Arapça)
vahdet-i vücud
Varlıkların tek asıldan çıkma inanışı.. Tasavvufî bir görüş. Varoluşun tek kaynağa bağlılığı.
vahdet-nüma / vahdet-nümâ
Vahdet gösteren, birlik ifade eden.
vahdetivücud / vahdetivücûd
Varlıkta birlik.
vahid-i vacib / vahid-i vâcib
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir şeye ve sebebe ihtiyacı olmayan ve herbir varlıkta birliği görünen Allah.
vahiden / vâhiden
Vâhid olarak. Tek olarak.
vahşet-amiz / vahşet-âmiz
Vahşetle karışık.
(Farsça)
vahşetengiz
Vahşet veren.
vahşetzar / vahşetzâr
Vahşet yeri.
vahşiyane / vahşiyâne / vahşîyane / وَحْشِيَانَه
Vahşice, korkunç bir şekilde.
Vahşice. Vahşiye yakışır şekilde.
Vahşice.
Vahşice.
vahy / وحى
Vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.
Vahiy.
(Arapça)
vahy-i kur'an / vahy-i kur'ân
Vahiyle gelen Kur'ân-ı Kerim.
vahy-i kur'ani / vahy-i kur'ânî
Vahiyle gelen Kur'ân-ı Kerim.
vaiz / vâiz / واعظ
Vaaz eden.
Vaaz eden, öğüt veren.
Vaaz veren, dinî öğütler eden.
(Arapça)
vakfi / vakfî
Vakfa âit, vakıfla alâkalı.
vakfiyye / وقفيه
Vakıf belgesi.
(Arapça)
vakıat-ı kevniye / vâkıât-ı kevniye
Varlıklarla ilgili vakıalar, olaylar.
vakit-be-vakit
Vakit vakit, zaman zaman.
vakt / وقت
Vakit, zaman.
Vakit.
(Arapça)
vakten
Vakit ve zamanca.
vakur
Vakarlı, ağırbaşlı.
valiyan / vâliyân / واليان
Valiler.
(Arapça - Farsça)
vasf
Vasıf, sıfat, nitelik.
vasfi / vasfî
Vasıfla, mahiyetiyle alâkalı. Beyan ve tarife dair.
vasıfane / vâsıfâne
Vasıfları dile getirerek.
vasiyetname / vasiyetnâme
Vasiyet yazısı.
Vasiyetin yazıldığı kağıt.
Vasiyet yazılan kâğıt.
vasiyyet / وصيت
Vasiyet.
(Arapça)
vasiyyetname / vasiyyetnâme / وصيت نامه
Vasiyet mektubu.
(Arapça - Farsça)
vassaf
Vasıflarını sayarak medheden. Vasıflandıran. Vasıf ve beyanda ârif ve âlim olan.
vatanperver
Vatanını seven.
Vatanını seven. Memleketine hizmet eden.
(Farsça)
Vatansever.
vatanperverane / vatanperverâne
Vatanını seven kimseye yakışır şekilde.
(Farsça)
vatanperverlik
Vatanseverlik.
vavi / vavî
Vav harfine mensub. Vav harfi ile alâkalı.
vaz / vâz
Vaaz, dinî öğüt.
vazaif / وظائف
Vazifeler.
vazife-i ırsiyet
Varis olma görevi.
vazife-i tefekküriye ve ubudiyet
Varlıklar ve olaylar üzerinde düşünüp Allah'ı tanıma ve Ona kullukta bulunma görevi.
vazife-i vataniye
Vatan görevi.
vazifedar / vazifedâr
Vazifeli.
Vazifeli, görevli.
vazifedarane / vazifedarâne / vazifedârâne
Vazifeliymiş gibi, vazifeli olarak.
Vazifeli gibi.
vazifeperver
Vazifesini seven, işine düşkün.
vazifeşinas
Vazifesini, işini dikkatli yapan, işine bağlı kimse.
vazifeşinaslık
Vazifesini, işini dikkatli yapma.
vazifeten
Vazife yönünden.
Vazife ile, vazife olarak.
veh / وه
Vah.
(Farsça - Arapça)
vehelümmecerra / vehelümmecerrâ / و هلم جری
Var gerisini kıyas et.
(Arapça)
vehm mertebesi
Var olmayıp, var görünen.
vehmi / vehmî
Varsayılan, olmadığı halde var kabul edilen.
vehmiye
Varsayılan, olmadığı hâlde var tasavvur edilen.
vekar
Vakar, sabır, onur.
vekayi / vekayî / vekâyi
Vakalar, olaylar.
Vak'alar, olaylar.
veraset / وراثت / verâset / وَرَاثَتْ
Varislik, mirasçılık.
Varislik.
Varislik.
(Arapça)
Vâris olma.
verasetlik
Varislik, mirasçılık.
verese / ورثه / وَرَثَه
Vârisler, mirasçılar.
Varisler, mirasçılar.
Varisler, mirasçılar.
(Arapça)
Varisler.
vesait / vesâit / وَسَائِطْ
Vasıtalar, araçlar.
Vasıtalar.
veşak / وشق
Vaşak.
(Arapça)
vesatet
Vâsıta olma, araya girme, aracılık yapma.
vesaya / vesâyâ / وصایا
Vasiyetler, öğütler, nasihatler.
Vasiyetler, tavsiyeler.
Vasiyetler.
(Arapça)
vesile-i icad
Var ediliş vesilesi.
veyl
Vay hâline, yazıklar olsun.
Bir kimse veya topluluğun işledikleri kötülükler sebebiyle karşılaşacakları azâbı, kötü hâlleri ve acınacak bir hâlde bulunduklarını ifâde eden bir söz.
Cehennem'de bir vâdinin adı.
Vay hâline, yazık!
Vay haline, yazık, hüzün ve hüsran. Cehennemde bir çukurun adı.
vezaif
Vazifeler, görevler.
vezaif-i mevcudat / vezâif-i mevcudat
Varlıkların vazifeleri.
visaye
Vasiyet etmek.
vücub-u vacib / vücub-u vâcib
Varlığı zorunlu olan Allah'ın varlığı.
vücub-u vücud / vücûb-u vücud / vücûb-u vücûd
Varlığının zorunlu oluşu ve var olmak için bir sebebe ihtiyacının olmayışı.
Varlığı zorunlu olan, yok olması düşünülemeyen, var olmak için hiç bir sebebe muhtaç olmayan varlık; Allah.
vücud / vücûd / وجود
Varlık, var oluş.
Varlık, var oluş.
Var olmak.
Varlık, var olmak, bulunmak, cesed, cisim, ten, gövde.
Varlık.
vücud taayyün etme
Varlık verilme, varlık olarak belirme.
vücud-u eşya
Varlıkların yaratılması, herşeyin var edilmesi.
vücud-u mümkinat
Varlığı mümkün olanlar; varlığı imkân dairesinde olanlar, kâinatın varlığı.
vücud-u vacib / vücud-u vâcib
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah'ın varlığı.
vücud-u vacibü'l-vücud / vücud-u vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah'ın varlığı.
vücud-u vücubi / vücud-u vücubî
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir şeye ve sebebe ihtiyacı olmayan ve diğer varlıkların var olması Kendisine bağlı olan, yokluğu düşünülemeyen varlık, Allah.
vücuda getiren
Var eden.
vücuden
Varlık bakımından.
vücudi / vücudî / vücûdî
Varlıkla ilgili.
Varlığa dair. Var olan şey ile alâkalı.
Varlıkla ilgili olan.
Varlıkla ilgili, var olan.
vücudlarına
Varlıklarına dair.
vücudpezir / vücûdpezir
Var olma.
vücudu
Varlığı, var oluşu.
vücudu muhakkak
Varlığı kesin olan.
vücudun vücudu
Varlık özelliğinin var oluşu.
vücut
Varlık.
vücut alemi / vücut âlemi
Varlık âlemi.
vücut bulma
Var olma.
vücut sahası
Varlık alanı.
vukufiyet
Vâkıf olma, meselelere hakimiyet.
vülat / vülât / ولات
Valiler.
(Arapça)
vülat-ı emr / vülât-ı emr
Vâliler. İşin başındakiler, idareciler. İdareye memur zâbitler.
vuud
Vaidler. Vâdeler.
yevm-i mev'ud / yevm-i mev'ûd
Vâdedilen gün.
zat-ı baki-i hayy-ı kayyum / zât-ı bâki-i hayy-ı kayyûm
Varlığının sonu olmayan, hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıkların ayakta durmaları, devam ve bekàları Kendine bağlı olan Zât; Allah.
zat-ı ezeli / zât-ı ezelî
Varlığının başlangıcı olmayıp devamlı var olan Zât, Allah.
zat-ı ezeliye / zât-ı ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayıp zaman üstü sonsuz olan Zât, Allah.
zat-ı vacibü'l-vücud / zât-ı vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Zât, Allah.
zaviye-i vahşet / zâviye-i vahşet
Vahşet köşesi.
zeman-ı vusul / zeman-ı vusûl
Varma zamanı.
zerrat-ı mevcudat
Varlıkların zerreleri.
zerrat-ı mevcudiyetim / zerrât-ı mevcudiyetim
Varlığımın bütün zerreleri, bütün varlığım.
zeval-i eşya / zevâl-i eşya
Varlıkların kaybolup gitmesi.
zeval-i mevcudat / zevâl-i mevcudat
Varlıkların yok olması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
cilve-i esmâ-i ilâhiye
istifa
tehevvür
musy
Serâr
Mütevakkıf
Omer
tebdil-i
Şila
Nişan
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Va
ahdini
Mefhum
Uzun mesafe
habersiz
Humur
Münacat
eleme
Sevgi gostermek
Memurluk