REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te UĞUR ifadesini içeren 134 kelime bulundu...

agun

  • Baş aşağı, ters. (Farsça)
  • Uğursuz. (Farsça)

aksi / aksî

  • İnatçı.
  • Geçimsiz, huysuz. Uğursuz.
  • Ters, zıd.

ashab-ı meş'eme / ashâb-ı meş'eme

  • Uğursuz, şerli kişiler, kötüler.
  • Uğursuz, kötü, dine muhalif olanlar.
  • Solak, sol tarafta, alçak mevkide bulunanlar.

ashab-ı meymene

  • Uğurlu kişiler, iyi kimseler.

ashab-ı yemin

  • Uğurlu, meymenetli kimseler.

bab / bâb

  • Lâyık, uygun, münasib, elverişli. (Farsça)
  • Hayır, uğur. (Farsça)

badbedest / bâdbedest / بادبدست

  • Eli boş, züğürt. (Farsça)

baht

  • Kader. Tâli. Uğur. Alın yazısı. Kısmet. İkbal. (Farsça)
  • Saadet. Lezzet. (Farsça)

başgun / başgûn

  • Uğursuz. (Farsça)
  • Ters, başaşağı. (Farsça)

bazgun / bazgûn

  • Uğursuz. (Farsça)
  • Ters, başaşağı. (Farsça)

bedreka / بدرقه

  • Uğurlama, yolcu etme. (Farsça)
  • Kılavuz. (Farsça)

berekat / berekât

  • Bolluklar, uğurlar, hayırlar.

berekat-ı kelamullah / berekât-ı kelâmullah

  • Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar.

bereket / بركت

  • Bolluk. Çokluk. Feyiz. Cenab-ı Hakk'ın lütfu, ihsanı. Uğurluluk. Meymenet, saadet.
  • Bolluk. (Arapça)
  • Uğur. (Arapça)

bil-hayr

  • Uğurlu olarak, hayırla.

efles

  • Çok müflis, iflâs etmiş, züğürt.

enhas

  • En uğursuz, pek uğursuz. Eş'em.

eş'em

  • (Çoğulu: Eşâim) En uğursuz, pek şom.

eşaim

  • (Tekili: Eş'em) En şomlar, en uğursuzlar.

eşref-i saat

  • Saatlerin şereflisi. Uğurlu ve işlerin rast gittiği, dua ve dileklerin kabul edildiği an.

eyamin

  • (Tekili: Eymen) Pek hayırlı, uğurlu olanlar. En yümünlü.

eymen

  • En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf.

fakr

  • Fakirlik, yoksulluk, züğürtlük.

fal / fâl

  • Uğur. Baht. Tali'.
  • Fal, belirti, uğur.

fal-i hayr

  • İyi alâmet ve işaret. Uğur.

ferhunde

  • Mes'ut, saadetli, mutlu, mübarek. Uğurlu. (Farsça)

ferhunde-pay / ferhunde-pây

  • Ayağı uğurlu olan. (Farsça)

ferhundegi / ferhundegî

  • Mes'utluk, mutluluk, mübareklik, kutluluk. Uğurluluk. (Farsça)

ferruh

  • Mübarek, kutlu, uğurlu. (Farsça)

ferruh-fal / ferruh-fâl

  • Bahtı açık, şanslı, talihli, uğurlu.Ferruhî : f. Mübareklik, uğurluluk, meymenet. (Farsça)

ferruh-zad / ferruh-zâd

  • Mübarek evlât, uğurlu çocuk. (Farsça)
  • Hayırlı, kutlu, mübarek. (Farsça)

fetiş

  • Sahibine uğur getirdiğine ve tabiatüstü özellikler taşıdığına inanılan nesne veya hayvan.

firuz

  • Said, hurrem, saadetli, uğurlu, muzaffer, mansur.

firuz-baht

  • Şanslı, uğurlu. (Farsça)

hafıza-pira / hâfıza-pirâ

  • Hafızayı süsleyen. (Farsça)
  • Uğur sayılarak ezberlenen şey. (Farsça)

hane-harab

  • Câhil, bilgisiz. (Farsça)
  • Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış. (Farsça)
  • Hâli perişan olmuş kimse. (Farsça)
  • Mc: Müflis, züğürt, sefil. (Farsça)

hasaset

  • İhtiyaç. Yoksulluk. Züğürtlük.
  • Rahne.
  • Kalbur ve elek gibi şeylerdeki küçük delik, gedik.

hoşkadem

  • Uğurlu ayağı olan, ayağı uğurlu. (Farsça)

huceste

  • Saâdetli, mutlu. Hayırlı, uğurlu, meymenetli. (Farsça)

hüceste

  • Uğurlu, mübârek, mes'ud. (Farsça)

huceste / خجسته

  • Kutlu, uğurlu. (Farsça)

huceste-hisal

  • Güzel huylu, tabiatı uğurlu. (Farsça)

huceste-re'y

  • Reyi, fikri ve düşüncesi isabetli ve uğurlu.

hüma kuşu / hümâ kuşu

  • Devlet kuşu. (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler. Hümâyun da buradan gelmiştir. Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir.)

hüma-yi ikbal / hümâ-yi ikbal

  • Devlet kuşu.
  • Mc: Yüksek talih, iyi uğur.

hümayun

  • Padişaha ait. (Farsça)
  • Mübarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. (Farsça)
  • Kuvvetli. (Farsça)

husum

  • (Tekili: Hasim) Uğursuzluk.
  • İdman. Birbiri ardınca devam üzere olmak.
  • Bir şeyi kökünden kesip dağlayanlar.
  • Fırtına.

irmegan

  • Saadet. İkbal, mutluluk, uğurluluk. (Farsça)
  • Terbiye eden, mürebbi. (Farsça)

istis'ad

  • (Sa'd. dan) Uğurlu sayma. Mes'ud nazarıyla bakma.

izz ü şerefle

  • Güle güle, uğurlar olsun.

kadem

  • Ayak. Adım. Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk. Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın.
  • Uğur.
  • Ayak, adım.
  • Yarım arşın uzunluğunda bir ölçü.
  • Uğur.

lahayr / lâhayr

  • Uğursuz, hayırsız.

lahayre fih / lâhayre fih

  • Bu işte hayır ve uğur yok.

lahus

  • Uğursuz, meş'um.

lezzet-i menhus

  • Çirkin ve uğursuz bir lezzet.

ma'kus

  • Tersine dönmüş, aksetmiş, başaşağı çevrilmiş, zıddı.
  • Uğursuz.

makus / makûs / معكوس

  • Ters. (Arapça)
  • Uğursuz. (Arapça)

medar-ı şeamet / medar-ı şeâmet / medâr-ı şeâmet / مَدَارِ شَآمَتْ

  • Kötülük, uğursuzluk vesilesi.
  • Uğursuzluk sebebi.

medeniyet-i meş'ume

  • Kötü, uğursuz medeniyet.

menahis

  • (Tekili: Minhas) Uğursuz şeyler.

menhus / menhûs / منحوس / مَنْحُوسْ

  • Uğursuz. Kötü. Meş'um.
  • Uğursuz, kötü.
  • Uğursuz.
  • Uğursuz. (Arapça)
  • Uğursuz.

menhuse

  • Uğursuz, kötü kadın.

meş'eme

  • Sol taraf. Sol.
  • Kötü. Uğursuz.

meş'um / مشئوم / meş'ûm / مَشْئُومْ

  • Kötü. Uğursuz. Bedbaht.
  • Uğursuz, şom. (Arapça)
  • Uğursuz.

meş'umane / meş'ûmâne

  • Uğursuzca.

mesaib

  • Felâketler. Uğursuzluklar. Suubetler. Güçlükler.

meşaim / meşaîm

  • (Tekili: Meş'um) Uğursuz olan şeyler. Meş'um şeyler.

meşême

  • Sol, kötü, uğursuz.

meşum / meşûm

  • Uğursuz.

meşumane / meşûmâne

  • Uğursuzcasına.

meşume / meşûme

  • Uğursuz.

meyamin

  • (Tekili: Meymenet) Bereketler, mutluluklar, uğurlar.
  • (Tekili: Meymun) Bereketliler, uğurlular.
  • Maymunlar.

meymene

  • Sağ kol, sağ taraf.
  • Meymenet, yümn-ü bereket. Bereket. Kuvvetlilik. Uğurluluk. Kutluluk.
  • Sağ, iyilik, uğur.

meymenet / مَيْمَنَتْ

  • Bereket, uğur, kutluluk.
  • Uğur, saadet, bereket.

meymun / meymûn / ميمون

  • Bereketli, uğurlu. Kuvvetli. Kutlu.
  • Uğurlu, kutlu.
  • Uğurlu. (Arapça)

minhas

  • (Çoğulu: Menâhis) Uğursuz şey.

mübarek / mübârek

  • İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud.
  • Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.
  • Bereketli, hayırlı, uğurlu.

mübarekiyet

  • Uğurluluk, hayırlılık.

müftekir

  • (Fakr. dan) Muhtaç.
  • Fakir, züğürt.

muharebe-i meş'ume

  • Uğursuz, kötü savaş.

musibet / musîbet / مصيبت

  • Felâket, ansızın gelen belâ, uğursuz.
  • Bela. (Arapça)
  • Şirret, uğursuz. (Arapça)

müstes'ad

  • (Sa'd. dan) Uğurlu sayılan veya uğurlu sayılmış.

müstes'id

  • Uğurlu sayan.

müteberrik

  • (Bereket. den) Mübarek sayılan, teberrük eden, uğurlu.

müteberriken

  • Mübarek sayarak, uğur bilerek.

mütefe'il

  • (Çoğulu: Mütefe'ilîn) (Fâl. dan) Fala bakan, fal açan.
  • Hayra yoran, uğur sayan.

mütelain

  • Lânetleşen, uğursuzlaşan.

müteşe'im

  • Uğursuz sayan.

müteyemmen

  • (Yümn. den) Uğurlu, meymenetli, mübarek.

na-mes'ud

  • Mes'ud ve mübârek olmayan. Uğursuz. (Farsça)

na-mübarek

  • Uğursuz, meymenetsiz. (Farsça)

nahis

  • Kıtlık.
  • Yümünsüz, uğursuz.

nahs / نحس

  • Uğursuzluk, yümünsüzlük.
  • Bahtsız, uğursuz.
  • Uğursuzluk. (Arapça)

nefes-i mübarek

  • Bereketli, uğurlu nefes.

nekbeti / nekbetî

  • Tâlihsiz, bahtsız, şanssız, uğursuz. (Farsça)

nigun

  • Tersine dönmüş, altüst olmuş, başaşağı. (Farsça)
  • Ters, uğursuz, aksi. (Farsça)

nugre

  • (Çoğulu: Nugur-Nugrân) Serçe kuşu büyüklüğünde olup kırmızı olan bir kuşun adı.

nuhuset

  • Uğursuzluk.
  • Uğursuzluk.

nühuset / nühûset

  • Yaramazlık, uğursuzluk. (Mübârek'in zıddı)
  • Uğursuzluk.

piruz

  • Uğurlu, hayırlı. (Farsça)

piruzi / piruzî

  • Uğurluluk, hayırlılık. (Farsça)

sa'd

  • Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübareklik, kuvvetlilik.
  • Kutlu, uğurlu.

sa'di / sa'dî

  • (M. 1193-1291) Şiraz'da doğmuş büyük bir İran şâiridir. Gülistan ve Divan'ında bol bol temsilî hikâyeler kullanmıştır.
  • Saadete, uğura mensub.

saat-i muhtar

  • Uğurlu vakit.

sagr

  • (Tekili: Sügur) Etrafı kale ile çevrili şehir.
  • Sahil şehri.
  • Tepe veya başka bir yerde mağara.
  • Ağız. Ön dişler.

şeamat

  • (Tekili: Şeâmet) Uğursuzluklar, şeâmetler.

şeamet / şeâmet / شآمت / شَئَامَتْ

  • Uğursuzluk, kötülük, bedbahtlık.
  • Kötülük, uğursuzluk.
  • Uğursuzluk, kötülük.
  • Uğursuzluk. (Arapça)
  • Uğursuzluk.

segar

  • (Çoğulu: Süğür) Ön dişler.
  • Ağız. (Dar geçit ağızlarına ve diğer yerlerin boş olan korku yerlerine de denir.)
  • Yaş hıyar.

şu'm

  • (Şum) Uğursuzluk. Meş'um olma. Uğursuz. (Farsça)

sugre

  • (Çoğulu: Sügur) Göğüs çukuru.
  • Boğaz çukuru.
  • Gedik.

şum / şûm / شوم

  • Uğursuz.
  • Uğursuz, şom. (Farsça)

tabu

  • (Polinezya dilinden) Var olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden dolayı dokunulamıyan. Uğursuz ve korkunç olan şey.
  • Uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.

tatayyur

  • Teşe'üm addetmek. Uğursuzluk.
  • Uçmak.

tayere

  • Uğursuzluğa inanmak.

tayr-ı hümayun / tayr-ı hümâyun

  • Talih veya uğur kuşu. Devlet kuşu.

teberrük

  • Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak.
  • Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak.
  • Hayr-ı İlâhiye hissedâr olmak.

teberrüken / تبركا

  • Uğurlu ve mübarek olarak. Bereket mevzuu ederek.
  • Mübarek görerek,uğur sayarak. (Arapça)

tefe'ül / تفأل

  • Fal açmak, bazı olayları uğurlu saymak, olacak şeyleri tahmin etmek.
  • Fal açmak.
  • Bazı hâdiseleri, tevafukları uğurlu saymak. Meselâ: Bir kitabı rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma gibi.
  • Olacak şeyi tahmin etmek. (Zıddı: Teşe'üm)
  • Bir şeyi uğur saymak, hayıra yormak, bir hâdiseyi hayra alâmet, işâret olarak görmek. Tefe'ülün mukâbili (zıddı) teşe'üm yâni uğursuz saymaktır.
  • Falcılık.
  • Fal açma. (Arapça)
  • Hayra yorma, uğur sayma. (Arapça)
  • Tefe'ül etmek: (Arapça)
  • Fal açmak. (Arapça)
  • Hayra yormak, uğur saymak. (Arapça)

tefeül

  • Fal açma, uğur sayma.

tehidest

  • Eli boş. Züğürt.

tengi / tengî

  • Darlık. (Farsça)
  • Züğürtlük. (Farsça)

tesayür

  • Bir uğurdan gitmek.

teşe'üm

  • Kötüye yorma. Uğursuz sayma. Bu anlayış dinimizde men edilmiştir.
  • Sola dönme.
  • Sola yatma.
  • Bir şeyi uğursuz saymak, kötüye yormak.

teşyi / teşyî

  • Uğurlama, vefat eden kişinin defnedilmesi.
  • Uğurlama, yolcu etme.

teşyi' / teşyî' / تشييع / تَشْي۪يعْ

  • Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek.
  • Cesaretlendirmek.
  • Bir yerden ayrılıp gideni uğurlama, hürmet için biraz onunla birlikte gitme.
  • Uğurlama. Selametleme.
  • Uğurlama. (Arapça)
  • Teşyî' edilmek: Uğurlanmak. (Arapça)
  • Teşyî' etmek: Uğurlamak. (Arapça)
  • Uğurlama.

tetayyur

  • Uğursuzluk, uğursuzluğa inanma.

teyemmün / تيمم

  • Uğur sayma.
  • Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak.
  • Ölüyü kabirde sağ yanına yatırmak.
  • "Ben Yemenliyim" demek.
  • Uğur sayma. (Arapça)

teyemmünen

  • Uğur sayarak. Teyemmün ederek.

vajgun

  • (Vâjgune) Ters, tersine dönmüş. Uğursuz. (Farsça)

varun

  • Ters, uğursuz, aksi. (Farsça)

yümin

  • Bereket, uğur.

yümn / یمن

  • (Yümün) Kuvvetli, uğur, bereket.
  • Uğur, bereket.
  • Uğur. (Arapça)

yümn-ü iman / yümn-ü îmân / يُمْنُ اِيمَانْ

  • İnanmanın getirdiği bereket ve uğur.
  • İmanın bereketi, uğuru.

yümni / yümnî / یمنى

  • Uğura, berekete ait. Uğurlu.
  • Uğurlu. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın