Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ulastir
ifadesini içeren
123
kelime bulundu...
alet-i tes'id / âlet-i tes'id
Mutluluğa ulaştırma aleti.
asal / âsal
Ulaştırma.
bell
Yaş etmek. Islatmak.
Ulaştırmak.
Hastanın sağlamlaşması.
burak-ı tevfik
Bir Cennet bineği olan Burak gibi, Allah'ın sür'atle başarıya ulaştırması.
burhan / burhân
Bir dâvâyı isbat eden kesin delîl.
Mantık ilminde mukaddime denilen ve kesin netîceye ulaştıran iki cümle (söz).
burhan-ı inni / burhan-ı innî
Tümdengelim; eserden eseri yapana, olaylardan kanuna ulaştıran delil.
bürhan-ı inni / bürhan-ı innî
Olaylardan kanunlara, neticelerden sebeplere, eserden eserin sahibine (müsebbip) ulaştıran delil. Dumanın ateşe delil olup göstermesi gibi.
darende
Saklayan, tutan.
(Farsça)
Ulaştıran, vâsıl eden, kavuşturan, getiren.
(Farsça)
delil
İşaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey.
delil-i inni / delil-i innî
Olaylardan kanunlara, neticelerden sebeplere, eserden eserin sahibine (müsebbip) ulaştıran delil. Dumanın ateşe delil olup göstermesi gibi.
düvab
İşi birbirine ulaştırmak.
emare-i hadsiye / emâre-i hadsiye
Bir anda neticeye ulaştıran işaret.
envar-ı tevfik-i ilahi / envâr-ı tevfik-i ilâhî
Allah'ın yardımı ve başarıya ulaştırmasındaki nurlar.
hamele-i kur'an / hamele-i kur'ân
Kur'ân davasını omuzlayan, onu sonraki nesillere ulaştıran.
hasıl eyleme
Ulaştırma, kavuşturma.
hedaya-yı hidayet / hedâyâ-yı hidâyet
Doğru yola ulaştırıcı hediyeler, ihsanlar.
hetl
Ulaştırmak.
(Yağmur) çok yağmak.
hikmet-resan
Hikmete ulaştıran, hikmet veren.
hizbü'l-kur'an / hizbü'l-kur'ân
Kur'ân'daki iman hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmetini yürütenler.
hizmet-i kudsiye-i imaniye
Mukaddes olan iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmeti.
hizmet-i kur'aniye ve islamiye / hizmet-i kur'âniye ve islâmiye
İslâmın ve Kur'ân'ın hakikatlerini insanlara ulaştırma hizmeti.
iblağ / iblâğ / ابلاغ
Ulaştırma.
Bildirme.
(Arapça)
Ulaştırma.
(Arapça)
ıdafe
Misafir edinmek.
Ulaştırmak.
Tâbi olmak, uymak.
idbak
Ulaştırmak. Yapıştırmak.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir. Bu sıfatın harfleri. Sad, dad, tı, zı'dır. İsimlerine müdbaka denir.
in'am
Nimet vermek. İhsan etmek.
Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak.
İyilik etmek, bahşiş vermek.
Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam.
inale
Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma.
Yemin, kasem, and.
İhsanda bulunma, bağışta bulunma.
inayet ve tevfik-i ilahiye / inayet ve tevfik-i ilâhiye
Allah'ın özel yardımı ve başarıya ulaştırması.
inha
Bir hususu resmen bildirme, tebliğ.
Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt.
Ulaştırma, yetiştirme.
irfah
Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma.
irfan mektebi
İrfan okulu; Cenâb-ı Hakkı tanıtan, bildiren, hak ve hakikate ulaştıracak bilgiyi ders veren okul.
isal / îsal / îsâl / ایصال / ا۪يصَالْ
Ulaştırmak, vâsıl etmek. Yetiştirmek.
Ulaştırma, eriştirme.
Ulaştırma, vardırma.
Kavuşturma, ulaştırma.
(Arapça)
İsâl etmek:
Ulaştırmak.
(Arapça)
Ulaştırma.
isal edici / isâl edici
Ulaştırıcı.
isal etme / îsal etme
Ulaştırma, eriştirme.
isal etmek / îsal etmek
Ulaştırmak, eriştirmek.
isale / îsâle
Kavuşturma, ulaştırma.
isma'
İşittirmek, sesini duyurmak, bir sözü istenilen yere ulaştırmak.
istikamet yolu
Hak ve hakikate ulaştıran yol; İslâm dini.
istimlak / istimlâk / استملاک
Kamulaştırma.
Kamulaştırma.
(Arapça)
İstimlâk edilmek:
Kamulaştırılmak.
(Arapça)
İstimlâk etmek:
Kamulaştırmak.
(Arapça)
istincas
Bulaşma veya bulaştırma.
izzet-i rububiyet
Her varlığı yaratılış amacına hikmetli bir biçimde ulaştırarak terbiye ve idare eden Allah'ın şeref ve yüceliği.
kabe-i saadet / kâbe-i saadet
Saadet ve mutluluğa ulaştıran ana yön, merkez.
keşti-i nuh-u selamet / keşti-i nuh-u selâmet
Esenliğe, güvenliğe ulaştıran Nuh'un gemisi.
levs
Pislik, murdarlık. Kir.
Zor. Kuvvet.
Tam olmayan, zayıf beyyine.
Bir şeyi ağızda öte beri gevelemek.
Deprenmek.
Bulaştırmak ve karıştırmak. Bulaşıklık.
Cerâhet, yara.
ma'cel
(Çoğulu: Maâcil) Yol. Menzile ulaştıran yol.
macin / mâcin
Sapık îtikâdını başkasına bulaştırmak çabasında olan.
mazhar buyurma
Ulaştırma, eriştirme.
meded-res
Yardımı ulaştıran.
meraşid
(Tekili: Merşed) Gaye ve maksada ulaştıran doğru yollar.
merşed
Hakiki maksada ulaştıran doğru yol.
mesrude
Ulaştırmak.
Zırh halkalarının birbirine girmesi.
mirkatü'l-fütuh / mirkatü'l-fütûh
Mânevî fetihlere ulaştıran merdiven, yöntem.
mübaşir / mübâşir / مُبَاشِرْ
Ulaştıran, müjdeleyen.
mübelliğ / مُبَلِّغْ
Tebliğ eden, ulaştıran.
müfzi / müfzî
Yetiştiren, ulaştıran, vâsıl eden.
muhbir
Haber veren, haberci.
Bir gazete için haber taşıyıp ulaştıran.
muhbir-i sadık / muhbir-i sâdık
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi. Diğer Peygamberlere de denebilir. Çünkü hepsi sâdık, sağlam, doğru haberleri insanlara ulaştırmışlar, kendilerine bildirilenleri aynen bildirmişler, insanları doğruluğa, felâha, hakka, hakikata, imana dâvet etmişlerdir.
mükessif
(Kesâfet. den) Koyulaştıran, kesif hâle getiren.
mülevves
Kirli. Pis. Bulaşık. Bulaştırılmış.
Alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan.
Tazelenmek için suda ıslatılmış şey.
Karışık, intizamsız.
mülezzez
Bir yere biriktirilip toplanmış, yığılmış ve ulaştırılmış nesne.
münakalat
Nakiller. Nakil işleri. Ulaştırma işleri.
münakale
Taşımak, ulaştırmak, aktarmak.
mürsil
Gönderen, yollayan, ulaştıran.
musel
(Vusul. den) Yetiştirilmiş, vardırılmış, ulaştırılmış.
musil
(Vusul. dan) Yetiştiren, ulaştıran, vardıran.
muvaffık
Muvaffak eden. Başarıya ulaştıran.
nail etmek
Eriştirmek, ulaştırmak.
nakil / nâkil
Nakleden, ulaştıran.
name-res
Mektup ulaştıran, mektup eriştiren.
(Farsça)
nasir / nasîr
Zafere ulaştıran.
natm
Ulaştırmak, vardırmak.
peyemres
Haber getiren, haber ulaştıran, haberci.
(Farsça)
rass
Binayı sağlamlaştırmak.
Birbirine darlık getirmek.
Bazısını bazısına ulaştırmak.
reşadet-penah / reşâdet-penâh
Kendisine sığınanları koruyan ve doğru hedefe ulaştıran; Sultan Reşat.
resan
Ulaştırı yağan yağmur.
resanende
Ulaştırıcı, getirici.
(Farsça)
rezzak / rezzâk
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her yarattığı ve rızık vereceği mahlûkunun rızkını yaratıcı ve ulaştırıcı ve o rızık ile faydalanma sebeblerini hazırlayan ve rızık gönderen Allahü teâlâ.
rism
Kırmak.
Bulaştırmak.
rububiyet-i sermediye
Allah'ın bütün varlıklar üzerindeki kesintisiz mâlikiyet ve egemenliği ve her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran kesintisiz terbiyesi.
ruziresan
Rızık yetiştiren, rızık ulaştıran, Allah (C.C.)
(Farsça)
saadet-resan / saâdet-resan
Saâdete ulaştıran. Saâdet bulan.
(Farsça)
saadetresan
Mutluluğa ulaştıran.
sahib-i zuhur
Zuhur sahibi; inkârcılık fikrine karşı ortaya çıkıp insanları hidayete ulaştırmaya vesile olan ve âhirzamanda ortaya çıkması beklenilen.
sahibü'n-nur ve'l-azm ve'l-irade ve'l-irşad
Nurun, azmin, iradenin ve doğrulara ulaştırıcı irşadın sahibi.
sahil-i vahdet ve tevhid
Vahdet ve tevhid sahili; insanların mânevî kurtuluşuna ve ebedî saadet sahiline ulaştıran tevhid ve vahdet inancı.
şari' / şârî'
Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmesi (ulaştırması) gerektiğinde, kapalı hususları açıklaması bakımında
sefine-i rabbaniye / sefine-i rabbâniye
Her şeyi terbiye ve idare eden Allah'a ait bir gemi; iman ehlini sonsuz mutluluğa ulaştıracak araç.
sekka'
Su ulaştıran.
selsele
Ulaştırmak, vardırmak.
Zincir örmek.
şeref-resan
Şeref ulaştıran, şeref eriştiren.
sermele
Yemeği sakalına döküp ellerini bulaştıra bulaştıra yemek.
sıkke
Bağlamak, sağlamlaştırmak, muhkem etmek.
Ulaştırmak.
sohbet-i irfaniye / sohbet-i irfâniye
İlim ve bilgi kazandıran sohbet; gerçeğe ulaştırıcı sohbet.
şu'le-i hud-u hidayet / şû'le-i hûd-u hidâyet
Doğru ve hak yola ulaştıran Hz. Hud'un bir parıltısı.
ta'bid
Mükerrem etmek.
Katran bulaştırmak.
Hizmet etmek.
Zelil etmek.
Zelil etmek, kepaze yapmak.
ta'dil
(Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek.
Hafifletmek.
Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak.
Aslına zarar vermeden değiştirmek, tadil etmek, tebdil etmek, hafifletmek, doğrulaştırmak.
ta'zir
Kusur ve özür etme.
Aslı olmayan özürler beyan etme.
Necis bulaştırmak.
taaddüd-ü mesalik
Hedefe ulaştıran yol ve yöntemlerin çokluğu.
tagbir
(Çoğulu: Tagbirât) (Gubar. dan) Toza bulaştırma.
Gücendirme, muğber etme.
takyir
Zifte bulaştırmak.
taltih
Bulaştırma, bulaşık etme.
tavsil
(Vasl. dan.) Ulaştırma, vardırma.
tebliğ / teblîğ / تَبْل۪يغْ
Ulaştırmak. Götürmek.
Bildirmek.
Eriştirmek.
Bildirme, ulaştırma.
Ulaştırma, bildirme, ilâhî emirleri insanlara anlatma.
Ulaştırma, bildirme.
tebliğ etme
Bildirme, ulaştırma.
tebliğ-i risalet / tebliğ-i risâlet / تَبْلِيغِ رِسَالَتْ
Peygamberlik yoluyla dinin ulaştırılması, bildirilmesi.
tebliğ-i umur
Allah'ın emirlerini başkalarına ulaştırma, bildirme.
tebşir / tebşîr
Müjdeleme, sevindirici bir haber ulaştırma.
tehtan
Yağmurun ulaştırı yağması.
teksif
(Kesâfet. den) Sıklaştırma, koyulaştırma, yığma, toplama.
Koyulaştırma, yığma.
telfik
Birleştirme, ekleme. İstif.
Bir yere getirip ulaştırmak.
telvis
(Çoğulu: Telvisât) Kirletmek. Bulaştırmak. Pisletmek.
Mc: Bozmak, berbat etmek.
temrih
Hafifçe sürme. Uğuşturma.
Bulaştırmak.
tenkid
Bir kimse veya şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak.Tenkid yapıcı veya yıkıcı olabilir. Tenkitten maksat, doğrunun ve yanlışın iyi niyetle ortaya konulması, hakikate ulaştıracak yolun ve imkânların gösterilmesidir. Sadece yanlışı söylemek, doğruyu göstermemek yıkıcı bir tenkiddir.
tersib
Tortulaştırma.
Tortulaştırma, tortu halinde biriktirme. Tortusunu durultma.
teselsül
Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme.
Ulaştırma.
Man:
teşhit
Kana bulaştırmak.
tetrib
Toza toprağa bulaştırma.
va'b
Ulaştırmak, vardırmak.
Toplamak, cem'etmek.
vasıta / vâsıta
İki şeyi birbirine ulaştıran.
Aracı. Arada bulunan. Vasıtalık eden.
vasl
Birleştirme, ulaştırma.
Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak.
Birleştirmek, ulaştırmak.
Gr: Ulama, ekleme.
Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta'bir edilir.
Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonrak
vassal / وصال
Ulaştıran, vasleden. Birleştiren.
Ulaştıran.
(Arapça)
vesile
Yol, hedefe ulaştıran şey.
vesile-i makasıd
Maksat ve hedeflere ulaştıran araç.
yaver / yâver
Komutanların yanında bulunan ve onların emirlerini yazmakla ve gerektiğinde yerine ulaştırmakla görevli subay.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
İsim
kadir-i rahim
efkar-ı umumiye
cedd
karine-i mania
Kable
tasarrufat-ı celâliye
İctirah
Medar
ennane
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ulastir
Çeviri
menzup
sabr-ı cemil
kara
Yıldız
İsim
Gâm
yanak
sadık dost