REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ukul ifadesini içeren 75 kelime bulundu...

ahzad

  • Eğrilip bükülen, esnek.

akl-ı feal / akl-ı feâl

  • İşrâkiyye (Yeni Eflâtunculuk) felsefesinde ukûl-ı aşerenin (on akılın) sonuncusu olup, yaşadığımız âlemle alâkalı akla verilen ad. Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe.

akves

  • Sıkıntılı an.
  • İhtiyarlıktan beli bükülmüş kimse. Kamburu çıkmış ihtiyar kişi.

amyant

  • Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest.

asan / âsân

  • Kolay. Suhuletli. Yesir. (Farsça)
  • Bükülmüş ipin her katı. (Farsça)

azürde-püşt

  • Beli bükülmüş ihtiyar. (Farsça)
  • Yükten sırtı berelenmiş olan hayvan. (Farsça)

bakl

  • (Çoğulu: Bükûl) Tere ve sebzevatın her birisi.
  • Sakal bitmek ve diş çıkmak mânâsına mastardır.

cahh

  • Ayakları uzun, yeşil çekirge.
  • Adamın beli bükülüp eğilmek.

çam

  • Eğrilme, bükülme. (Farsça)
  • Salınma. (Farsça)

defa

  • Boynuz ve kanat uzunluğu.
  • Bir şeyin eğilip ikiye bükülmesi.

denen

  • Bir kişinin belinin bükülüp eğri olması.
  • Kolları çok kısa olmak.
  • Hayvanların ayakları kısa ve göğüsleri yere yakın olması.

ebrişüm / ابریشم

  • İpek, bükülü ipek. (Farsça)

edfa

  • (Edfâk) Beli kamburlaşıp bükülmüş kimse.
  • Uzun boynuzlu keçi.
  • Kanadı uzun kuş.

fetiyle

  • Yanmış fitil ucu.
  • Bükülmüş ince sicim.
  • İki parmak arasındaki kir.

forma

  • Cüz. Kısım. Parça. (Fransızca)
  • Şekil. Biçim. Askeri nişan. Rütbe işareti. (Fransızca)
  • Bükülünce 8, 16, 32 sayfa olan kitap dizgisi. (Fransızca)

fülgur

  • Kuzukulağı dedikleri ot.

güle

  • Zülüf. Bükülmüş ve kıvrılmış saç. (Farsça)

guş-hurde

  • Kulağı bükülmüş, terbiye edilmiş. (Farsça)

halıkın hukuku / hâlıkın hukuku

  • Hukukullah, Yaratıcının hukuku.

ham

  • Bükülmüş, kıvrılmış, eğrilmiş. (Farsça)
  • Eğri, bükülmüş.

hamşüde

  • Bükülmüş, eğrilmiş. (Farsça)

hanya'

  • Beli bükülmüş kadın.

hukukullah

  • Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar.
  • Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir. Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir. Cenab-ı Hakk'a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir.

huslet

  • Kıldan bükülmüş nesne.

i'tiva

  • Bükme veya bükülme.

ibrişim

  • İpek ipliği, bükülmüş ipek.
  • İbrişimden yapılmış.
  • Bükülmüş ipek, ipekten yapılmış iplik.

iftilal

  • Bükülme.
  • (Asker) muharebeden yılma.

ıhtinas

  • Kırılmak.
  • İkiye bükülmek, iki kat olmak.

iltiva

  • Burulmak.
  • Kıvrılmak, bükülmek.
  • Sarılıp birbirine dolaşmak.
  • Dalgalanma.
  • Eğri durma.
  • Nehrin dolaşıklı bir yatağı olma.

in'itaf / in'itâf / انعطاف

  • İki kat olma, bükülme, katlanma.
  • Bir tarafa dönme, temâyül. Meyletme.
  • Bükülme. (Arapça)
  • Dönme. (Arapça)
  • İn'itâf etmek: Çevrilmek, dönmek. (Arapça)

inhina / inhinâ / انحنا

  • Bükülme, eğrilme.
  • Eğri, yay. (Arapça)
  • Kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma. (Arapça)

insat

  • (İnsiyat) Susup dinleme, susma.
  • Gizlenerek gitme.
  • İnfial vezninde, nidâ eden kimseye icabet etme.
  • Beli bükülenin beli doğrulması.
  • Meşhur olma.

insina

  • Bükülme, burkulma, burulma.

intıva

  • Dürülmek ve cem' olmak. Bükülmek ve katlanıp sarılmak.

kaj / kâj

  • Eğri, bükülmüş. (Farsça)
  • Şaşı. (Farsça)

kazz

  • Bükülmüş ibrişim. Ham ipek.
  • Sıçramak.
  • Irak olmak, uzak olmak.

kevr

  • Devretmek, dönmek.
  • Sarık sarmak. Tülbend sarmak.
  • Bir yerde toplanmış olan develer.
  • Çokluk, bolluk, ziyadelik.
  • Mukül dedikleri darı cinsi.

mahzud

  • (Mahdud) Silinmiş, tesviye edilmiş.
  • Düzgün.
  • Meyvesinin çokluğundan dalları basıp bükülmüş.

maklud

  • Fitil gibi bükülmüş olan.

matavi

  • (Tekili: Matvi) Kıvrımlar. Bükülmüş şeyler.

matvi / matvî

  • Bükülü, dürülmüş, kıvrılmış şey.

matviyyat / matviyyât

  • Dürülmüş ve bükülmüş olanlar. Kitap sahifeleri gibi toplanmış olanlar.

mecdul

  • Sağlam ve muhkem şey.
  • Sağlam yapılı ve kemikli kimse.
  • Bükülmüş.

meftul

  • (Fetl. den) Bükülmüş, kıvrılmış. Fitil hâline getirilmiş.

merere

  • (Çoğulu: Merirât) Sert bükülmüş kıvrık ip.
  • Arsa.

mergul

  • (Mergule) Kıvrılmış veya bükülmüş saç. Kıvırcık saç.
  • Ahenkli ses.
  • Kuş sesi.

müfettel

  • (Fetl. den) Fitilleştirilmiş. Fitil gibi bükülmüş.

muhazreb

  • Katı bükülmüş ip.

mukavves / مُقَوَّسْ

  • (Kavs. den) Yay gibi bükülmüş ve eğri olan.
  • Kavis teşkil etmiş, bükülü.
  • Bükülen, kavis şekline gelen.

mukle

  • (Çoğulu: Mukul) Gözün karası. Göz bebeği.
  • Göz.
  • Su taksimi için kullanılan taş.

mükle

  • (Çoğulu: Mükül) Kuyu dibinde az az birikip toplanan su.

mültevi

  • (Leviy. den) Eğilmiş, bükülmüş, eğrilmiş. Sarılan, eğilen.

münhani / münhanî

  • Eğri, kamburlu, eğilen, eğrilen. Beli bükülmüş yaşlı kişi.

münhaniye

  • Eğilmiş, eğri ve çarpık olan. Bükülmüş.
  • Geo: Eğri çizgi. Hatt-ı münhani.

muntavi / muntavî

  • (Tayy. dan) Dürülmüş, dürülüp bükülmüş, devşirilmiş.

müsennah

  • İki kat olmuş, ikiye bükülmüş.

mütekavvis

  • (Kavs. dan) Yay gibi eğri. Yay şekline giren, kavislenen. Eğrilmiş, bükülmüş.

mutva

  • Dürülmüş, bükülmüş.
  • Örülmüş.
  • Yapılmış.

ok

  • Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.

piçide

  • Karışmış, bükülmüş, kıvrılmış. (Farsça)

pür-çin

  • Çok buruşuk, çok bükülmüş ve karışık. (Farsça)

sakil / sâkil

  • (Bak: SÜKUL)

sehil

  • Bükülmemiş iplik.
  • Bir kat bükülmüş iplik.
  • İpliği bir kat olan bez.
  • Eşeğin göğsünden gelen hırıltı.

şeten

  • (Çoğulu: Eştân) Sağlam bükülmüş uzun urgan.
  • Uzak olmak.
  • Sağlam yapmak.

şezre

  • Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış. Hasmâne bakış. Dargın bakışı gibi bakma. Göz değdirme.
  • İpi soluna bükme.
  • Tersine bükülmüş ip, urgan.
  • El değirmenini sola doğru çevirme.
  • Şiddet, suubet, zorluk.

tahannüs

  • Kırılmak.
  • Eğilmek.
  • Kırılıp bükülür olmak.

teattuf

  • Esirgemek. Merhamet etmek. Şefkat göstermek.
  • Ulaşmak. İttisal etmek.
  • Eğilip bükülmek.

teevvüd

  • Eğrilme, bükülme. İki kat olma.

tekavvüs

  • Kavislenme. Bükülme. Eğilme. Kavis şekline girme.
  • Eğilme, bükülme.
  • Eğilme, bükülme.

tesenni

  • İki kat olma, eğilip bükülme.

tılk

  • Helâl nesne.
  • Bükülmüş ip.

tufye

  • Mukul ağacının yaprağı. Yılanın arkasındaki hatta teşbih edilir.

ükl

  • (Ükül) Meyve, yiyecek, azık.
  • Zekâ.

unsut

  • Kıldan bükülme ip.

vakl

  • Yükselmek.
  • Bir nesnenin üstüne çıkmak.
  • Mukul ağacı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın