Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Udde
ifadesini içeren
93
kelime bulundu...
"icl" meselesi
Buzağı olayı. Bu olay İsrailoğullarının Firavun'dan kurtulup Sina Çölüne yerleştikleri zaman yaşandı. Bir ara Mûsa (a.s.) Tur Dağına çıkmış ve orada bir müddet kalmıştı. İsrailoğulları da bu esnâda altından bir buzağı yaptı ve ona tapmaya başladı.
abide
Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye.
Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a.
Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir.
Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina.
amur
(Çoğulu: Âmar) Bekâ mânâsına. Ömür. Her kişinin hayât müddeti.
an mim amed
Tar: İslâmiyeti ve Türkçeyi öğretmek maksadıyla, devşirilerek toplanan ve Türk köylülerine satılan acemi oğlanlardan, müddetini tamamlayarak Rumeli Ağasının tezkeresiyle ulüfeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret.
(Farsça)
arafat
Mekke'ye 12 mil yani takriben 20 km. uzaktaki bir yer. Hacca gidenler Zilhicce'nin 9. günü buraya gelerek bir müddet vakfe yaparlar.
asal
(Tekili: Asil) İkindi ve akşam arası mânasına, öğleden geceye kadar olan müddet.
Zamanlar ve vakitler.
asr
(Asır) Bir devrelik zaman.
İkindi vakti.
Zamanın bir cüz'ü.
Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet.
Yüz yıl.
Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet.
İnsanın ortalama yaşayış zamanı.
Gece ve gündüzden
beka müddeti
Kalma müddeti, süresi.
beraet-i zimmet / berâet-i zimmet
Aksine bir delil bulunmadığı müddetçe şahsın suçsuz ve borçsuz olması.
berhe
Müddet, an, zaman.
bilanço
ing. Ticarî bir müessesenin muayyen bir devre sonunda alacak verecek durumunu göstermek üzere meydana getirdiği cetvel.
Mc: Herhangi bir işte belirli bir müddet sonundaki iyi ve kötü neticelerin karşılıklı durumu.
bürhe
Zaman, an, müddet.
celse
Bir meclis veya mahkeme hey'etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti.
Bir def'a akd-i meclis etmek. Oturuş, bir def'a oturmak.
çendi / çendî
Bir müddet, biraz.
(Farsça)
dahve-i kübra / dahve-i kübrâ
Kaba kuşluk. Oruç müddetinin yarısı, öğleden bir saat evvelki vakit.
demankeş
Zaman, müddet, vakit, an.
(Farsça)
dımar
Cehalet devrinde Arabistanda bir sanem (put) ismi.
Bir daha sâhibinin eline geçmesi ümid edilmeyen zâil olmuş mal.
Sonraya bırakılan vâde. Müddeti hudutsuz borç.
Gizli.
dir-baz
Uzun zaman, uzun müddet, uzun.
(Farsça)
duha vakti / duhâ vakti
Kuşluk vakti. Oruç zamânının yâni imsak ile iftar vakti arasındaki müddetin dörtte birinin tamam olmasından îtibâren başlayan vakit.
ebu said-il hudri / ebu said-il hudrî
Ashab-ı Kirâmın en mümtazlarından ve Ensardandır. 1170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uzun müddet fetva vazifesinde bulunmuş, Hicri 72'de 86 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)
ezman
Zamanlar. Vakitler. Müddetler.
fecr-i kazip / fecr-i kâzip
Yalancı fecir, tan yeri ağarmadan önce kısa bir müddet beliren geçici aydınlık.
fitnet-üd dehma
(Fitnetüddehmâ) Küfürde olmak, kara fitne. Rezil olmak.
gada
(Tekili: Gazâ) (Gadat) Dağ armudu ağaçları. Dikenli ağaçlar.
Ateşi uzun müddet devam eden seksek ağacı.
hafta
Yedi günden ibaret müddet. Yedi günlük müddet.
(Farsça)
halvet
Yalnızlık, yalnız olarak kalma.
Yabancı bir kadınla yabancı bir erkeğin bir odada, kapalı bir yerde yalnız kalmaları.
Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak.
halvethane / halvethâne
Çilehâne. Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet kendi hâlinde yalnız kalınan ve ibâdetle vakit geçirilen yer.
hame'
Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur. Balçık.
hamide / hâmide
Uzun müddet geçmesi sebebi ile rengine tegayyür ve siyahlık gelip eskimiş olan.
Nebatsız kuru yer.
Yanmış kül olmuş.
hatır / hâtır
Kalbe gelip bir müddet kalan düşünce.
hayz
(Çoğulu: Hiyaz) Kadınlara mahsus aybaşı. Kadının âdet hâli. Böyle bir kadına hayize denir. (Kadını döl yatağı denen rahminden, bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın, muayyen müddetlerde kan gelmesine o kadının "aybaşısı" denir. Buna ve kan geldiği müddete de hayız müddeti denir. İslâmiye
hefte
Yedi günlük müddet olan hafta.
hillet
Bir yere konup istirahat eden cemaat.
Yorgunluk. Kırgınlık.
Boşanmış kadının iddet müddetinin sona ermesi.
hıyar-ı şart
Âkitlerden birinin veya herbirinin akdi, muayyen bir müddet içinde fesh veya icazetle infaz edebilmek hususunda muhayyer olmasıdır.
hızane
Bir şeyi bir şeye ilâve etmek.
Fık: Hak ve salâhiyeti haiz olan kimsenin belirli müddet zarfında çocuğunu besleyip büyütmek ve terbiye etmek üzere yanında bulundurması.
Bir şeyi kucağına almak.
hükm-i zımni / hükm-i zımnî
Fık: Zımnen vaki olan hüküm. (Bir kimse diğer bir kimse aleyhine; "Benim filân şahıs zimmetinde sâbit olacak şu kadar lira alacağıma onun emriyle kefil olmuş idin" diye dâva ve o kimse kefâleti ikrar ve borcu inkâr etmekle müddei, borcu isbat ederek hâkim dahi hükmetse bu hüküm kefil aleyhine sarâhe
hukukçu
Hukuk mütehassısı. Hukuku meslek edinen kimse. Avukat, müdde-i umumi "savcı" ve hâkim.
i'tikaf / i'tikâf
İbâdet niyetiyle câmide bir müddet bulunmak. Îtikâf, nezr (adak) olursa vâcib, Ramazan ayının son on gününde sünnet, bunların dışında herhangi bir zamanda namaz kılmayı beklemek, göz-kulak günâh işlemesin niyetiyle mescidde bulunmak ise müstehâbdır (sevâbdır). Îtikâfa girene mü'tekif denir.
ibka
Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek.
Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri beğenilenlerin yeniden bir sene için yerlerinde kalmalarına müsaade edilmesi.
Mc: Sınıfta bırakmak.<
ibka fermanı
Tâyinleri bir sene müddetle yapılan memurların vazifelerinde devam edeceklerine dâir gönderilen ferman.
icare-i müsanehe
Yıllık olarak yapılan icaredir. Bir hanenin bir yıl müddetle kiraya verilmesi gibi.
icare-i müzafe
Bir şeyi gelecek muayyen bir vakitten itibaren kiraya vermektir. Meselâ: Bir hâneyi gelecek falan ayın birinden itibaren bir sene müddetle şu kadar bin liraya kiraya vermek, bir icare-i müzafedir.
idde
Müddet. Zaman. Vakit.
Küfüv. Hemta. Arkadaş.
iddet
Bekleme müddeti.
Sayılmış. Madud.
Cemaat.
Hıfz.
Fık: Kocasından ayrılan kadının, başkası ile evlenebilmesi için, üç defa hayız görüp temiz oluncaya kadar geçen zaman. (Kocasından boşanırsa 100 gün, kocası ölürse 130 gün.)
Bekleme süresi. İslâm hukukunda kocasından boşanan bir kadının 100 gün, kocası ölen bir kadının 130 gün bekleme müddeti. Bu müddet geçmeden başkasıyla evlenemez.
iddianame
Müddei umuminin (savcının), iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. (Ceza işlerinde hazırlık tahkikatının neticesi, davasının açılması için kâfi olduğu anlaşılırsa savcı bu dâvayı, ya ilk tahkikatın açılması hakkında sorgu hakimine bir talepname veya doğrudan doğruya mahk
ila / îlâ
Yemin etmek.
Erkeğin, bir müddet karısına yaklaşmaması. için yemin etmesi.
Sıkıntı ve derde uğrama.
ilm-i husuli / ilm-i husûlî
Bir şeyi onun sûreti, görüntüsü zihinde bulunduğu müddetçe bilmek. O şeyin zihindeki sûreti yok olunca, o şey unutulur. Bundan dolayı ilm-i husûlî devamlı değildir.
imaret kemeri
Eskiden medresenin en güçlü, kuvvetli, kıdemli ve sözü dinlenen talebesi hakkında kullanılır bir tabirdi. Ayrıca bu tabir, medrese talebelerinden iaşe işlerine bakmak üzere bir sene müddetle seçilenler hakkında da kullanılırdı. Bunlar, bellerine kemer taktıkları için bu isim verilmişti.
imla
Doldurma, doldurulma.
Yazı yazma. (Dikte)
Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi.
Müddeti mühlet vererek uzatma.
inkıza-yi müddet
Müddetin bitmesi, zamanın sona ermesi.
istibra / istibrâ
Temizlenme.
Erkeklerin küçük abdesti yaptıktan sonra yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak, idrar yolunda damlalar bırakmaması. Kadınlar istibrâ yapmaz.
Nikâhla alınacak dul bir câriyenin hâmile olup olmadığını bilmek ve şüpheye yer vermemek için bir temizlik müddeti geçip tekr
kaba kuşluk
Oruç müddetinin yarısı, öğleden bir saat evvelki zaman.
kamet-i ömr
Ömür boyu. Bütün hayat müddetince.
karn
Zaman, devre.
Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene.
Yüz yıllık zaman. Asır.
Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. (Karn, iki mânaya gelir. Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki
kayd-ı hayat
Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe.
kira / kirâ
Bir malın, menfaatine yâni kullanılmasına karşılık olarak verilen ücret. Bir evin, bir iş yerinin veya herhangi bir mülkün, taşıt veya binek hayvanının, sâhibi tarafından faydalanılmak ve kullanılmak üzere belli bir ücret karşılığında bir müddet için başkasına verilmesi.
kuşluk vakti
Orucun başlaması (imsak) ile güneşin batması arasındaki zamânın ilk dörtte biri geçince başlayan ve güneşin zeval (tepe) noktasına ulaşmasından, bir müddet öncesine kadar devâm eden vakit, duhâ vakti.
ma-dam-el melevan / mâ-dâm-el melevan
Gece gündüzün devamı müddetince.
mahbusiyet
Hapislik, mahbusluk. Hapis kalınan müddet.
mahtelef-el melevan
Gece ve gündüzün ihtilâfı ve değişmesi müddetince.
mekr
Bir kimseye, hiç beklemediği, ummadığı yerden hîle yapmak, tuzak kurmak sûretiyle zarar vermeye çalışmak.
İstidrâc yâni Allahü teâlânın bir kimseye bir müddete kadar devamlı olarak hakkında hayırlı olmayan nîmetler verip, onun da bunu Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsânı, tuttuğu yolu
menzilgah / menzilgâh
Konak. Yer. Ev. Bir müddet durulan yer.
(Farsça)
mercuh
(Rüchân. dan) Başkası ona tercih edilmiş olan.
Fık: Mahkemede hasmından evvel müddeasını isbata salâhiyyetli olmayan şahıs. Evvelâ hak iddiaya salâhiyetli olan râcih, ikinci derecede iddiaya sahib olan ise mercuh olur.
merhun
(Rehin. den) Rehin edilmiş olan. Ödünç alınan bir şeyi teminata bağlamak için, onun yerine verilen herhangi bir şey.
Belirli müddetle bir şeye bağlı olan.
Edb: Mânası diğer beyit ile tamamlanan beyit.
miad
Vaad edilen gelecek zaman veya yer.
Müsaade edilen zaman.
Kıyâmet. Mahşer.
Vaad. Müddet.
müddessir
Örtünen, bürünen. Gizlenen.
Kur'an-ı Kerimde Peygamberimiz Resul-i Ekreme (A.S.M.) "Ey müddessir!" diye hitâb vardır.
müddet-i iddet
İddet müddeti.
müddet-i medide
Uzun zaman, uzun müddet.
müeccelen
Te'cil edilmek suretiyle. Müddeti sonraya bırakılarak.
muhkem kaziye
Huk: Kat'i ve sağlam bozulmaz hüküm. Mahkemenin en sonunda vermiş olduğu kararlar. Temyiz mahkemesince tetkik ve tasdik edildikten sonra veyahut temyiz müddeti geçen bir mahkeme kararının, mevzuunu teşkil eden hâdise hakkında, kat'i bir karine ve delil ve kanunen değişmez bir hüküm olarak kabul edil
mukadderat-ı hayatiye
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
mükatebe / mükâtebe
Yazışma. Mektuplaşma. Birbirine yazma.
Fık: Azâd edilmesi, bazı şartlara -mal kazanmak veya bir müddet hizmet etmek gibi neticeye- bağlı olan köle veya câriye ve bu azad hususunda yapılan mukavele.
mükatib / mükâtib
Mektup yazan. Mektuplaşan.
Fık: Köle veyâ câriyesinin azâd edilmesini bir kazanca veya bir müddete bağlayan efendi.
mümedded
Temdid edilmiş, müddeti uzatılmış.
Gerilmiş olan.
mumya
Uzun müddet çürümemesi için ilâçlanmış ölü. İnsan ve hayvan ölüsünün kurusu.
(Farsça)
Çok zayıf (kimse).
(Farsça)
mütereddid
Kararsız, teredüdde kalan, karar veremeyen, cesaretsiz.
Bir yere gidip gelen.
nafaka-i iddet
Fık: Kadının iddeti içinde muhtaç olduğu nafaka. Koca, boşadığı karısını iddeti bitinceye kadar infakla mükellef olduğu için bu müddet zarfındaki nafaka hakkında bu tâbir meydana gelmiştir.
nahb
Yüksek sesle ağlama.
Önemli iş, mühim iş. Nezretmek, adamak.
Seri seyr.
Vakit, müddet. Ecel, ölüm, mevt.
naib-ül am / naib-ül âm
Cumhuriyet müddei-i umumisi. Cumhuriyet savcısı.
nakıs temizlik / nâkıs temizlik
Kadının âdetinin kesilmesinden sonra on beş gün devâm etmeyen veya âdet müddeti içinde kan görmediği günler.
nehar-ı şer'i / nehar-ı şer'î
Fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar olan müddet.
ömr-ü tabii / ömr-ü tabiî
Ortalama, normal yaşama müddeti.
panayır
Yun. Yılda bir - iki defa muayyen bir yerde kurulan ve bir müddet devam eden büyük pazar.
ruz
Gün, 24 saatlik müddet.
(Farsça)
Gündüz.
(Farsça)
selub
(Çoğulu: Süleb) Müddeti tamam olmadan yavrusunu düşüren deve.
süded
(Tekili: Südde) Kapılar, eşikler.
şühur
(Tekili: şehr) Aylar. 30 günlük müddetler.
talak-ı bayin / talâk-ı bâyin
Zevcenin iddet müddeti (üç temizlenme vakti) bitmeden tekrar kocasına dönmehakkı bulunmayan talâk.
teeccül
Belli bir vakte kadar müddet isteme.
Sığır ve geyik gibi hayvanların sürü sürü olmaları.
termos
yun. İçine konulan sıvının sıcaklık veya soğukluğunu uzun müddet muhafaza edebilen kap.
ukad
(Tekili: Ukde) Düğümler, bezler, şişlikler. Boyun, koltuk altı ve kasıkta bulunan guddeler.
yavuz sultan selim
(Hi: 875-926) Osmanlı Padişahlarından dokuzuncusudur. Sultan Süleyman Han'ın babası, 2. Bayezid Han'ın oğludur.Azim ve sebat örneği olan ve memleket mes'elelerinde en küçük kusurları bile afvedemiyen Yavuz Selim, Çaldıran seferine çıkmıştı. Uzun müddet seferde olan askerleri bir gün padişahın çadırı
yuşa
Hz. Musa'dan (A.S.) sonra peygamber olmuş ve Benî İsrail'i çöllerden kurtarmıştı. Ondan sonra pek çok reisler Yahudilerin idaresinde bulundu, bazan da hâkimsiz kalarak esaret hayatı yaşadılar. Tâ bir müddet sonra İsmail (A.S.) hâkim oldu. Onbir sene Benî İsrail'i idare etti. Sonra içlerinden bir mel
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
İçre
asr-ı cahiliyyet
felillahi
ser
MEZELLET
Beden
itimat
Bulan
muahhar
dağıdâr
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Udde
gede
HARÇ
Serinlik
Güzel ahlak sahibi
Verim
Bos gezen
Bahar
Çeviri
meşat