Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
UZAT
ifadesini içeren
102
kelime bulundu...
agiş
İlişik, sarkık.
(Farsça)
Uzatılmış.
(Farsça)
ancere
Dudak uzatmak.
aselan
Süngü titrediğinden acı çekmek.
Boynunu uzatıp sür'atle gitmek.
basıt / bâsıt
Açan. Yayan. Serici.
Ferahlık veren.
Dilediği kulunun rızkını genişlendiren Allah (C. C.).
Mücerred olup, mürekkep ve müellef olmayan.
Tıb: Bir uzvu uzatıp açan adele.
basit / bâsit
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından bâzısına rızkı az, bâzısına çok veren, sadakaları kabûl edip sevâb veren. Bâzısının rûhunu kabzeden (alan) bâzısının ömrünü uzatan, bâzısının kalbini daraltıp hayırlara (iyiliklere) rağbetsiz, bâzısınınkini ise geniş yapıp, hayırla
bast
Genişlemek, açmak, yaymak.
Bir şeye el uzatmak.
Sevindirmek.
Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak.
Özür kabul etmek.
Kaplamak.
Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması. (Mukabili: "Kabz"
bast-ı yed
Elini bir şeye uzatmak.
Mc: Tasallut ve istilâ manasındadır.
cürsun
Üzerine binâ yapmak için duvardan dışarı uzattıkları ağaç.
dest-diraz
El uzatan, zulmeden.
(Farsça)
Sarkıntılık etme, el uzatma.
(Farsça)
dest-zen
Tutunma.
(Farsça)
El uzatma.
(Farsça)
dıraz-dest
El uzatan. El uzunluğu.
(Farsça)
galat-ı tahakkümi / galat-ı tahakkümî
Bir kelimenin gerek lâfzı ve gerekse mânası itibariyle herkesin kullandığı gibi kullanılmaması.Bu, başlıca üş şeyden olur:1- Nazımda vezne uydurmak için bir kelimenin telâffuzunu değiştirmek, hecesini uzatmak ve kısaltmak yahut harfini gizlemek.2- Çeşitli mânâları olan bir kelimeyi meşhur olmayan bi
hazf
Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
Mahvetmek.
Vurmak.
Atmak.
hübu'
Uyumak.
Eşek gibi yürümek.
Boynunu uzatmak.
(Çoğulu: Hebât) Doğum vaktinin sonunda doğmuş deve yavrusu.
Devenin boynunu uzatarak yürümesi.
hütu'
Boyun uzatmak.
Çok nazar etmek, çok bakmak.
ibdad
Uzaklaştırma, teb'id.
Bir şeyi uzatma.
ictizab
(Cezb. den) Çekip uzatma.
Etrafına toplanma.
ıhlaf
Su aramak. Yerine halef etmek.
Kılıç çıkarmak için elini uzatmak.
ıknat
Allah'a dua etme. Aczini ve fakrını anlayarak Allah'a yalvarma.
Namazda kıyamı uzatma.
İnkisar etmek.
iksar-ı kelam / iksar-ı kelâm
Çok söyleme, sözü uzatma, gevezelik etme.
iktisad
Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak.
Edb: Beyit veya kasideyi birbirine vasl ile uzatmak.
imale / imâle
Bir tarafa meylettirmek. Bir tarafa eğmek.
Benzetmek.
Mal vermek.
Edb: Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak.
Bir tarafa meylettirmek, bir tarafa eğmek.
Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak.
imdad
Yardım. Yardıma yetişmek. "Yetişin, kurtarın" mânasında da kullanılır.
Yardıma gönderilen kuvvet.
Vâdeyi uzatmak. Mühlet vermek.
imla
Doldurma, doldurulma.
Yazı yazma. (Dikte)
Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi.
Müddeti mühlet vererek uzatma.
istida'
El uzatma.
istikfaf
(Kifâf. dan) Kanaat etme, az şeyi yeter bulup râzı olma.
Yetişme.
Dilenci gibi el uzatma.
itale / itâle / اطاله
Uzatmak. Sözü uzun etmek. Tatvil-i kelâm etmek.
Birini zemmetmek, ayıplamak.
Uzatma.
(Arapça)
itale-i dest
El uzatma, hıyânet etme.
itale-i lisan / itale-i lisân / itâle-i lisân
Dil uzatma, kötü şeyler söyleme.
Dil uzatma, kötü şeyler söyleme, sövüp sayma.
ıtnab / ıtnâb
Edb: Konuşurken, fazla tafsilât vermek. Lüzumundan fazla sözü uzatmak. (Îcazın zıddı)
Sözü uzatma.
Konuşurken fazla tafsilât vermek, sözü gereğinden fazla uzatmak.
itnab / itnâb
Sözü uzatma; herhangi bir yeni fayda için, maksadı alışılagelmişin dışında uzun bir söz ile ifade etme.
ıtnab / ıtnâb / اطناب
Sözü uzatma.
(Arapça)
ıtnab-ı makbul
Bahsi iyice anlatmak için lüzumlu olan sözün uzatılması.
ıtnab-ı mümille
Lüzumsuz olarak sözü uzatmak, usanç verecek şekilde uzatmak.
ıtval
Uzatmak. Uzatılmak.
izale
Halsiz bırakma.
Uzun etekli elbise.
Kadın yaşmağını açma.
Sarığın ucunu uzatma.
kasr
Kısa kesme, kısaltma, kısma.
Azaltma, kesme, eksiklik.
Köşk, saray,
Tahsis.
Kıraatte uzatmadan okumak.
kunbuza
(Çoğulu: Kunbuzât) Kısa boylu kadın. (Müz: Kunbuz)
med
Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek.
Uzatma, çekme. Yayma ve döşeme.
Çoğaltmak.
Bir şeye dikkatlice bakmak.
Nihayet, son.
Sönmek. Bir şeyi söndürmek.
Yardım etmek, mühlet vermek.
Yâr ve yâver olmak.
Tarlaya fışkı ve gübre dökmek.
Sel suyu.
medd / مد
Uzatma, çekme.
Yayma, döşeme.
Uzatma, çekme; مُسْتَقِيمْ kelimesinde kaf harfini uzatan "ye" harfi, "medd"ir.
Kabarma, uzatma.
Uzatma.
(Arapça)
Çekme.
(Arapça)
medd-i yed
El uzatma.
medde
Uzatma işareti.
Uzatma; çekim harfleri; yazıldığı halde okunmayan, kendisi harekesiz olup, kendinden önceki harfi uzatan elif, vav, ye harfleri.
medid
Devamlı. Çok uzun süren.
Uzatılmış. Çekilmiş.
melace
Husumeti uzatmak, düşmanlığı çoğaltmak.
melze
At seğirtirken koltuklarını uzatmak.
Süngü ile veya gayrı nesne ile ta'n eylemek.
memdud
(Medd. den) Uzatılmış, yayılmış olan. Çekilmiş.
mermuze
(Çoğulu: Mermuzât) İşaretle anlatılmış. Remzolunmuş. Açıktan değil de işaretle anlatılmış şeyler.
meşk
Uzun uzun yazma, uzatma.
Yazı örneği. Öğretici yazı.
Bir şeyi uzatmak.
Uzun uzun yazmak.
Bilmeyene bir şeyi öğretmek.
Sür'at, hız.
meyl-üt tezeyyüd
Tekellüfle sözü uzatma, artırma arzusu.
miksar
Çok konuşan, sözü uzatan, geveze.
Çoğaltan, teksir eden.
muktasır
Kısa kesen, uzatmıyan.
mümanat
Uzatmak.
İntizar etmek, beklemek.
mümatala
Vâdeyi, borcu uzatıp geçirmek.
Savsaklama, borcu uzatma.
mümedd
İmdad edilmiş.
Uzanan, uzatılmış.
mümedded
Temdid edilmiş, müddeti uzatılmış.
Gerilmiş olan.
mümidd
İmdad eden, yardım eden.
Uzatan, uzatıcı.
Yardım eden, uzatan.
münavele
Takdim, bir şeyi el ile öne uzatmak. Sunmak, arzetmek.
müstekiff
Bakarken gözünü muhafaza etmek için, elini kaşının üzerine koyan.
Dilenmek için elini uzatan.
mutarred
Cemaatı usandıracak derecede okumayı uzatan imâm.
mutatavil
Uzanan, uzun olan.
Uzatmak suretiyle yükselen.
mutavele
(Tul. dan) İşi uzatma, sürüncemede bırakma.
mutavvel
(Tul. dan) Uzatılmış, uzun uzun.
mütefevvih
Dil uzatan.
Söyleyen, ağzına alan.
mütenavil
Tenavül eden. Alıp yiyen. El uzatıp alan.
mütetavil
El uzatan.
mutneb
Uzatılmış. Uzatılan söz. Sözdeki itnâb, yâni; uzunluk.
nevş
Bir şeyi el uzatıp almak ve istemek.
Yürümek.
Sür'atle deprenip kalkmak.
Alıp yemek.
nüşuta
Devenin ayağındaki ilmikli düğüm. (İcabına göre çekip uzatılarak çözülür.)
seb' etmek
Kötülemek, dil uzatmak.
sedv
El uzatmak.
şetm
Bir kimseye dil uzatmak, sövmek, kötülemek.
şürabiye
Bir şeye bakmak için boyun uzatmak.
(Farsça)
sütre
Namaz kılarken imâmın veya yalnız kılanın sol kaşı hizâsında, önüne diktiği yarım metreden uzun çubuk. Çubuğu dikmeyip, secde yerinden kıbleye doğru uzatmak veya çizgi çizmekle de olur.
ta'n etmek
Kötülemek, dil uzatmak.
tahi
Çekilmiş. Uzatılmış.
Kesret, çokluk.
tahv
Düşmek.
Çekip uzatmak.
takabbuz
(Çoğulu: Takabbuzât) (Kabz. dan) Toplanıp çekilme. Büzülme.
Kabız olmak, peklik.
tatvil / tatvîl / تطویل
Uzatma. Uzatılma.
Uzatma.
Sözü uzatma, uzun tutma.
Uzatma.
(Arapça)
tatvil-i kelam / tatvil-i kelâm / tatvîl-i kelâm
Uzun konuşma. Sözü uzatma.
Sözü uzatma.
teati
Karşılıklı alıp vermek.
Bir şeye el uzatıp almak. Hakkı olmayan şeye el uzatmak.
Fık: Pazarlıksız ve konuşmadan fiilen vâki olan mal alış verişi.
tebaguz
(Çoğulu: Tebâguzât) (Buğz. dan) Sevişmeme, gizli kin tutup düşmanlık besleme.
tecevvüz
(Çoğulu: Tecevvüzât) (Cevaz. dan) Sözü mecaz olarak söyleme.
Caiz olmayanı caiz görme. Cevaz verip yapılmasını uygun görme.
tefeşşi
İntişar etmek, dağılmak.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman sesin ağız içinde dağılıp uzatılmasına denir. Sin, sad, se, ra, fe, şın, mim, dad harflerine mütefeşşi harfleri denir.
tefevvüh
(Çoğulu: Tefevvühât) (Fevh. den) Söyleme, ağza alma.
Dil uzatma. Münâsebetsiz söz söyleme.
tefsie
Çekmek. Uzatmak.
tegamüz
(Gamze. den) (Çoğulu: Tegamüzât) Birbirine göz ucu ile işâret etme.
teganni / tegannî
Sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, hareke, harf ve med (uzatma) ilâve etme ve çıkarma yapmak sûretiyle, kelimelerin asıllarını dolayısıyle mânâyı bozarak okuma.
tegayüz
(Çoğulu: Tegayüzât) Karşılıklı olarak kızışıp öfkelenme.
tegayyüz
(Çoğulu: Tegayyüzât) (Gayz. dan) Hiddetlenme, kızma.
tekeffüf
(Keff. den) El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme.
Avuçla tutmak.
temdid / temdîd / تمدید
Devam ettirmek. Uzatmak. Uzatılmak. Sürdürmek.
Çekip uzatmak.
Tecvidde: Bir harfi uzun okumak, çekmek.
Uzatma.
Devam ettirmek, uzatmak, sürdürmek, süre vermek.
Uzatma.
(Arapça)
Süre uzatma.
(Arapça)
Temdîd edilmek:
Uzatılmak.
(Arapça)
Temdîd etmek:
Uzatmak.
(Arapça)
temdidad / temdidâd
Devamlar, uzatmalar.
temdidat
Uzanan hatlar, uzatmalar.
tenşiye
Beslemek, terbiye etmek.
Uzatmak.
terfil
Ta'zim.
Uzatma.
tetallu'
Boynunu uzatarak başını kaldırma.
tetellu'
Kalkmak için boynunu uzatmak.
teverrük
Sol yanı üstüne oturup iki ayaklarını sağ tarafından uzatmak.
tezeyyüd
Ziyadeleşme, çoğalma, artma.
Tekellüfle sözü uzatma.
tezyil
Eklemek. Uzatmak. Altına ilâve etmek. Zeyl yapmak.
zamir
Bir şeyi gizlemek.
İç.
Huk: Bir şeyin iç yüzü.
Niyet.
Vicdan. Kalb.
Gaye.
Gr: Mütekellim, muhatab ve gaibe delâlet eden ve bunların makamına kaim olan rumuzat harfleri ve harf terkiblerinin her biri. (Ben, sen, o; ene, ente, hüve gibi) ismin ye
zeban-dıraz
Dil uzatan, atıp tutan.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
nev-i
hutut-u cevher
uluc
a'mar
celevla'
kefareten
Kadim
kabih
menus
sene-i hic
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
UZAT
Basra
dibek
Makbu
Sesleni
Riye
Hâlbuki
itrad
Bitkisel
ezeli ve ebedi