REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Tüccar ifadesini içeren 24 kelime bulundu...

akidefuruş / akîdefurûş / عقيده فروش

  • İnanç tüccarı. (Arapça - Farsça)

aşir / âşir

  • İslâm devletlerinde, şehir dışında durarak; müslüman tüccârdan o anda yanında bulunan ticâret malının zekâtını, müslüman olmayanlardan ise, gümrük denilen vergiyi toplayan me'mur.

bazergan / bâzergân

  • Tüccar, alış veriş eden esnaf. (Farsça)
  • Bezirgan. (Farsça)
  • Ağa makamındaki yahudilere verilen isim. (Farsça)

bazergani / bâzerganî

  • Tüccarlık, tâcirlik. (Farsça)

bazirgan / bazirgân

  • Eskiden Musevi tüccarlar hakkında kullanılan bir tabirdi.

beyya'

  • (Bey'. den) Dellal.
  • Alıp satan kimseler.
  • Perâkende olarak satış yapan küçük tüccar.

bezirgan / bezirgân / بازرگان

  • (Bâzâr-gân) Tacir, tüccar, alışveriş eden esnaf. Efendi ve ağa yerine Yahudiler için söylenen ünvandır. (Farsça)
  • Mesleğini sadece kazanç için kullanan kimse, tüccar.
  • Tüccar.
  • Tüccar. (Farsça)

celeb / جلب

  • Sığır tüccarı. (Arapça)

effak

  • Ticaret için bütün dünyayı dolaşıp gezen tüccar adam.

ehl-i ticaret

  • Ticaret yapanlar, tüccarlar.

emtia-i ticariyye

  • Tüccar malları.

hacegi / hacegî / hâcegî / خواجگى

  • Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse. (Farsça)
  • Efendilik, hocalık. (Farsça)
  • Hocalık. (Farsça)
  • Efendilik. (Farsça)
  • Ağalık. (Farsça)
  • Sahiplik. (Farsça)
  • Tüccar. (Farsça)

hariri / harirî

  • İpek eşya.
  • İpek tüccarı.
  • Bir nevi kâğıt.

ilan-ı iflas / ilân-ı iflâs

  • Tüccarın işinde güçsüzlüğünü yani iflâs ettiğini resmî olarak söyleyip açığa vurması.

küreyvat-ı hamra

  • Kırmızı kan kürecikleri. Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm.küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler. (Tüccar ve erzak memurları gibi)

kustar

  • Kesedar. Sarraf.
  • Tüccar, tâcir.
  • Mizan, ölçü.
  • Bir şehre veya bir beldeye vâli olan kimse.

mal-ı habis / mâl-ı habîs

  • Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallar ve kendine emânet olan mallar, izinsiz ticârette kullanılarak elde edilen kârlar ve dâr-ül-harbde yâni kâfir memleketlerine gidenin (tüccârın, seyyâhın), kafirlerden, rızâsı olmadan aldığı mallar.

meta'

  • Fayda. Menfaat.
  • Kıymetli eşya. Tüccar malı.

şehbender

  • Ticaret nezaretinin teşekkülünden evvel ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arasındaki ihtilâfları halletmekle vazifelendirilen memurun ünvanı idi.

suda-ger

  • Bezirgân, tüccar. (Farsça)

sudager / sûdâger / سوداگر

  • Tüccar. (Farsça)

ta'zir-i eşraf

  • Ümera, yüksek tüccar, köy a'yanı gibi şerefli kimseler hakkındaki ta'zirdi ki, ya bilvasıta ilâm suretiyle veya mahkemeye celbedilerek bilmuvacehe ihtar suretiyle yapılır.

tacir / tâcir / تاجر

  • Tüccar.
  • Tüccar, ticaret yapan. (Arapça)

tacir-i yemeni / tâcir-i yemenî

  • Yemenli tüccar.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın