REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Tîşe ifadesini içeren 84 kelime bulundu...

mesbuk / mesbûk

  • Cemâatle namaz kılınırken imâma birinci rek'atte yetişemeyen yâni ilk rek'atin rükûundan sonra imâma uyan kimse.

adid

  • Kesilmiş ağaç.
  • Tepesine el yetişen hurma ağacı.

aktab-ı ehl-i beyt

  • Ehl-i Beytten yetişen kutublar. Yâni, büyük mürşidler.

al-i beyt / âl-i beyt

  • Hz. Peygamberin (A.S.M.) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler. Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir.

allame-i mağrib / allâme-i mağrib

  • Kuzeybatı Afrika ve Endülüs'te yetişen büyük âlim.

atiş / âtiş

  • (Atişe) Susuz, susamış.

bakure / bakûre

  • Turfanda yemiş.
  • Evvel yetişen.

bayramiyye

  • Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Bayramiyye yolu bir koldan Bâyezîd-i Bistâmî'ye diğer koldan Hasen-i Basrî'ye ulaşır.

beşam

  • Hicaz'da yetişen bir cins ağaçtır ki, hoş kokuludur ve dallarından misvak yapılır.

besniyye

  • Alçak ve yumuşak yerde biten buğday.
  • Şam diyarında belli bir yerde yetişen buğdaya da derler.

beyare

  • Kısa boylu ve bodur olarak yerde yetişen nebat, meyve ve sebze. Kavun, karpuz, kabak...gibi. (Farsça)

bozkır

  • Yağışlı mevsimler de yeşeren ot cinsinden bitkilerin ve bazı bodur ağaçların yetişebildiği yarı kurak yer.

cinn

  • Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi

dad-res / dâd-res

  • Yardımcı, yardıma yetişen. (Farsça)

dest-güzar

  • İmdada yetişen, yardım eden, yardımcı. (Farsça)

dicac

  • Ummanda yetişen büyük bir dikenli ağacın suyudur ve sabun gibi kiri izâle eder.

ecsam-ı namiye / ecsam-ı nâmiye

  • Büyüyüp yetişen cisimler. Nebat gibi büyüyenler.

eimme-i ehl-i beyt

  • Ehl-i Beyt'ten yetişen, saltanata bilfiil girmeyen ve karışmayan en salâhiyetli, mânevi nüfuz ve ilim ve riyaset sahibi imamlar.

elsine-i terkibiye

  • Birbirine eklenen kelimelerle konuşulan diller. Terkibli ifâdesi çok olan, Arabçaya uymayan lisanların hususiyeti. (Arabî Lisanına "Tasrifî" denilir. Çünkü aynı kökten kelimeler rahatlıkla yapılmaktadır. Arabçaya bu hususta yetişen başka bir lisan yoktur.)

erak ağacı

  • Arabistan'da yetişen, dallarından, diş temizliğinde faydalanılan, bir karış uzunluğunda, misvâk denilen parçaların yapıldığı ağaç.

eren

  • Yetişen. Ermiş. Veli. (Türkçe)

etfal-i bağ

  • Yeni yetişen körpe hâlindeki fidanlar.

fukaha-i seb'a / fukahâ-i seb'a

  • Medîne'de yetişen yedi büyük fakîh (âlim).

galfak

  • Geniş, vâsi.
  • Yumuşak.
  • Su içinde yetişen yassı yapraklı bir ot.
  • Kurbağa yosunu.

gavs / غَوْثْ

  • İmdada yetişen.

gıyas

  • Medetkâr. Yardımcı. Nusrete yetişen.
  • Meded. Yardım.

gülbün

  • Gül yetişen yer, gül köşkü. (Farsça)

habarir / habarîr

  • (Tekili: Hıbrîr) Dağçiçekleri. Dağda yetişen çiçekler.

hadar

  • Çabuk yetişen ot.

halid bin sinan

  • Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis'ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz. Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır. Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiştir.

hals

  • Bir şeyi soymak. Çalmak. Kapmak.
  • Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen.

hezaren

  • Sıcak memleketlerde yetişen; ve baston, sandalye gibi şeyler yapmakta kullanılan bir cins kamış.

ibn-i rüşd

  • (Kadı Muhammed Bin Ahmed) (Hi: 514-595) Endülüs Devleti zamanında yetişen bir filozoftur. Kurtuba'da doğmuştur.

iltisaki / iltisakî

  • İltisakla alâkalı.
  • Yapışan, birleşen. Kavuşan, bitişen.

kafi / kâfi / kâfî

  • Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren.
  • Elveren, yetişen, yeter.

küşle

  • Hind vilâyetinde yetişen zehirli bir ot kökü.

lahık / lâhık

  • Yetişen, ulaşan, erişen. Eklenen, katılan.
  • Fık: Namaz başlangıcında imama uymuşken ayrılarak tekrar namaz bitmeden imama uyan.
  • Yetişen, ulaşan, erişen.
  • Namaz başlangıcında imama uymuşken ayrılarak tekrar namaz bitmeden imama uyan kimse.

lahik / lâhik

  • Yetişen, vâsıl olan, ulaşan.
  • İlâve olan, eklenen.
  • Sonradan tâyin edilen, yenisi.
  • Namaza imâm ile berâber başladığı hâlde, kendisine uyku, gaflet veya benzeri bir sebebden dolayı abdest bozulması hâli ârız olup da (meydana gelip de) namazın tamâmını veya bir kısmını imâm ile kılamayan kimse.
  • Kavuşan, ulaşan, yetişen.

maaliyat / maâliyât

  • İnsan aklının yetişemediği veya zor yetiştiği yüksek fikir ve derin bilgiler.
  • İnsan aklının yetişemediği veya zor yetiştiği yüksek fikirler ve derin bilgiler.

mastihi

  • Kıbrıs ve Sakız adalarında yetişen bir ağacın adı.

mecbee

  • Mantar yetişen yer.

mecnub

  • Güney rüzgârı yetişen kişi.
  • Akciğer zarı iltihabı olan kişi.

mededres

  • İnayet eden, imdada yetişen.

mevsul / mevsûl

  • Kavuşan, ulaşan, bitişen.

milliyetçilik

  • Aynı vatanda aynı toprakta doğup yetişenlerin din, örf-âdet ve menfeat birliği.

mücir / mücîr

  • (Civar. dan) Himâye eden.
  • İmdada yetişen.
  • İmdad isteyen.

mugaylan

  • Çölde yetişen bir nevi dikenli çalı. Deve dikeni.

mugis / mugîs

  • Yardım dileyenler için yardıma yetişen Allah.

mukarin

  • Yakın olan. Bitişen. Ulaşan. Ulaşmış olan.

muktedi / muktedî

  • İktidâ eden, uyan; namazda, iftitâh (başlama) tekbîrine yetişemeyen.

münafese

  • Başkasında görülen bir kemale imrenip ona yetişebilmek ve daha ileri gidebilmek için, nefislerin nefâsette, iyi şeylerde yarışması hissidir ki, nefsin şerefinden ve uluvv-i himmetinden neş'et eder. Hased ile arasında fark açıktır. Hased eden kimse, kemâle düşmandır; hased ettiği kimsenin zararından,

mürran

  • Lübnan dağında yetişen bir ağaç.

mürsel hadis / mürsel hadîs

  • Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişen mübârek insanların) ismi söylenmeyip, Tâbiîn'den (Sahâbe-i kirâmı görüp, sohbetinde yetişen kimselerden) birinin, doğruca, Resûl-i ekrem buyurdu ki, diyerek bildirdiği hadîs-i şerîfler.

müteahhirin / müteahhirîn

  • Sonradan gelenler, yetişenler, son devir âlimleri.
  • Son zamanlarda gelenler ve yetişenler. (Büyük allâmeler hakkında söylenir.)

mütedafi'

  • Düşmanı defeden.
  • İtişen, kakışan.

mütedafian

  • Düşmanı defederek.
  • İtişerek, kakışarak.

mütenebbit

  • Tenebbüt eden, yerden biten, yetişen.

müzahamet

  • Birbirine zahmet verme. Kalabalıktan gelen sıkıntı, sıkıştırma.
  • Bir yere itişe kakışa hücum etme.

nami / nâmî

  • "Nümüvv"den: Yerden biten, yetişen, büyüyen artan.

narenec

  • (Nârnic) Hindistan'da yetişen ve turunç ağacına benzeyen bir ağaç.

naşi

  • Neş'et eden, yeniden vücuda gelen, yetişen, yetişmiş.
  • Delil, dolayı, ötürü, sebebiyle.
  • Geceleyin meydana gelip zâhir olan şey.
  • Yetişmiş oğlan veya kız.

nebat

  • (Çoğulu: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey. Bitki.
  • Yemen diyarında bir kabile adı.

nehda'

  • İyi otlar yetişen kumlu arâzi.

nevres

  • (Nevrese) Yeni yetişmiş, yeni yetişen, yeni biten. (Farsça)
  • Genç, taze. (Farsça)

ney

  • Kamıştan yapılan içi boş bir çalgı âleti.
  • İnsan-ı kâmil, İslâm dîninde yetişen kâmil yüksek insan.

neyseb

  • Karıncaların birbirine bitişerek yol almaları.

nu'z

  • Hicaz'da yetişen misvak ağacı.

nuzar

  • Altın.
  • Her nesnenin hâlisi ve iyisi.
  • Necid diyârında yetişen bir ağacın adıdır, ondan tas ve kâse yaparlar.

periz

  • Haykırma, bağırma. Feryâd. (Farsça)
  • Su kenarlarında yetişen yeşil saz, ot. (Farsça)

res

  • (Residen: Erişmek mastarının emir köküdür.) "Ulaşan, erişen, yetişen" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. (Farsça)

resa

  • Yetişen, erişen. Yetiştiren. (Farsça)

resan

  • (Residen mastarından) "Yetişenler, ulaşanlar, getirenler" mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Farsça)
  • "Yetişen, getiren" mânâsında son ek.

sac

  • Hint vilâyetinde yetişen siyah ve büyük cins bir ağaç.
  • Geniş, yuvarlak libas. (Araplar giyerler)

şap

  • (Şep) Kim: Antiseptik bir cisim olup alüminyum ve potasyum sulfatından mürekkep, tadı buruk ve suda tuz gibi erir bir cisim.
  • Hayvanların ağız ve ayaklarında görülen ateşli, salgın bir hastalık ismi.

sarasıra

  • Şam vilâyetinde yetişen bir otun adı.

seleb

  • Yemen vilâyetinde yetişen bir ağacın kabuğudur. Ondan ipler ve urganlar yaparlar.
  • Kişinin malı mülkü ve metâı.

sürdah

  • (Çoğulu: Serâdih) Semiz etli dişi deve.
  • Ufak otlar yetişen yumuşak yer.

tenevvüme

  • (Çoğulu: Tünüm) Kırlarda yetişen küçük yemişli bir ağaç.

üveysi / üveysî

  • Üstâdı, hocası olsun olmasın, hayatta veya vefât etmiş bir büyüğün rûhâniyetinden istifâde ederek, terbiye görerek yetişen, olgunlaşan kimse. Bu şekilde yetişme yoluna üveysîlik denir.

vakvak

  • Korkak kişi.
  • Hindistan'da Vakvak beldesinde yetişen bir ağaçtır. Yüz zira' miktarı boyu olur, kalkan gibi yassı yaprağı olur.

varid / vârid

  • Ulaşan, yetişen, gelen, erişen.
  • Akla gelen.
  • Bir şey hakkında söylenen, uygulanan.
  • (Vürud. dan) Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen.
  • Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen.
  • Hâzır, nâzır.
  • Bahadır.

vasılun / vâsılûn

  • (Vâsılîn) Hakka, hakikata, marifete ermiş kimseler. Hakka erenler. Yetişenler.

vers

  • Yemende yetişen güzel kokulu sarı bir ot.

yarres

  • İmdada yetişen. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın