Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Turma
ifadesini içeren
205
kelime bulundu...
medeniyyet
Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak.
adem-i ittifak
İttifaksızlık, birlik oluşturmamak.
azad / âzâd
Serbest bırakma, hürriyetine kavuşturma.
azad etmek / âzâd etmek
Serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak, kölelikten kurtarmak.
Serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak.
bedavet
Çölde oturmak, Bedevilik.
beta'
İkamet. Bir yerde oturma.
bevz
Devamlı oturuş. Daimi oturma.
Çillerin kaybolmasından sonra yüzün güzelleşmesi.
beyan-ı ifhamiye / beyan-ı ifhâmiye
Delillerle susturma anlatımı.
bücud
Bir yerde mukim olma, oturma. İkamet.
bülud
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Köhne olmak, eskimek.
Meclise geç gelmek.
celse
Namazda iki secde arasında hareketsiz bir miktâr oturma.
Bir meclis veya mahkeme hey'etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti.
Bir def'a akd-i meclis etmek. Oturuş, bir def'a oturmak.
celse-i hafife / celse-i hafîfe
İkinci secdeyi yapıp kıyâma kalkmadan önce olan kısa oturma.
cess
Araştırma, tahkik etme, soruşturma.
El ile yoklama.
Yapışmak.
cezbe
Çekme, çekilme. Allahü teâlânın sevdiği bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuşturması. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü teâlâyı çok anmakla olur.
cilas
Beraber oturma.
cülus / cülûs / جلوس
Oturuş. Oturma.
Padişahın taht'a oturması.
Oturma.
(Arapça)
Tahta geçme.
(Arapça)
Cülûs etmek:
Tahta geçmek.
(Arapça)
cülus-u hümayun / cülus-u hümâyun
Padişahın taht'a oturma merâsimi.
cüsum
Kuşun, uyuması vaktinde göğsünü yere koyup çömelmesi. Çömelip oturmak.
Uykuda gelen ağırlık. Kâbus.
Oturmak.
decn
Bol yağmur, rahmet.
Havanın bulutlu olması.
Bir yerde mukim olma. Bir yerde oturma.
def
Savma, savuşturma.
delk
Oğuşturmak. El sürtmek. Oğmak.
din
Allahü teâlânın insanları dünyâ ve âhirette râhat, huzûr ve seâdete (mutluluğa) kavuşturmak için peygamberleri vâsıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.
efruz
(Efruhten: Tutuşturmak, ziyalandırmak mastarının emir kökü) Şule. Aydınlatıcı. Parıltı.
(Farsça)
enterne
Belirli bir yerde oturmağa mecbur edilen yahut gözaltına alınan kimse.
(Fransızca)
ezem
Ağzını yumup oturmak.
Sabretmek.
Yemekten ve içmekten men'etmek.
Isırmak.
Gayret etmek.
Bükmek.
feveran ve galeyana getirme
Kaynatıp coşturma, çoşturup çağlatma.
feverana getirme
Coşturma, galeyana getirme.
feverana getirmek
Kaynatıp fokurdatmak; coşturmak.
fezleke / فذلكه
Soruşturma özeti.
(Arapça)
Özet.
(Arapça)
fina / finâ
Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.
gırajova ateşi
Tar: Eskiden kale müdafaalarında hücum edenlere karşı ve deniz savaşlarında düşman gemilerini tutuşturmak için kullanılan ve su ile sönmeyen bir cins ateş. Balmumu, kükürt, ispirto, kâfuru karmasından ibarettir. Bu ya doğrudan doğruya tutuşturulur veya buna batırılmış yuvarlak yün parçaları ateşlene
habt
Yanlış hareket.
Maktulün kanının heder olması.
Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme.
Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
hadar
Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak.
halka-i zikir
Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak.
halkabend
Toplanıp yuvarlak meydana gelecek şekilde oturma.
(Farsça)
hasıl eyleme
Ulaştırma, kavuşturma.
hebenka
Ayak parmaklarını dikip ökçesi üzerine oturmak.
hevadic
(Tekili: Hevdec) Kadınların binip oturmaları için devenin üzerine konulan küçük mahfeler.
hıdare
Oturma, ikamet.
ibkam / ibkâm
Susturma, bir tartışmada ağız açamıyacak hale getirme.
ibla'
Yutturma, emdirme.
ibtal / ibtâl
Bozma, boşa çıkarma, uyuşturma.
ibtal-i hiss
Duygusunu battal etmek ve uyuşturmak.
ibtalihis / ibtâlihis
Duyguları uyuşturma, anestezi.
ibtihas
Bir şeyin doğruluğunu öğrenmek için soruşturma, tetkik etme.
iddianame / iddiânâme
Müddei umuminin (savcının), iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. (Ceza işlerinde hazırlık tahkikatının neticesi, davasının açılması için kâfi olduğu anlaşılırsa savcı bu dâvayı, ya ilk tahkikatın açılması hakkında sorgu hakimine bir talepname veya doğrudan doğruya mahk
İddia yazısı; savcının, yapılan soruşturmalar neticesinde tutuklu hakkındaki suçlamalarını bildirmek üzere mahkemeye sunduğu yazı.
ifham / ifhâm
Susturma.
iğfal / iğfâl
Aldatma, doğru yoldan saptırma. Hakkı unutturma.
ihbat
Koşturmak.
ihdar
(Hadr. dan) Tıb : Bir organın hissini iptal etme, uyuşturma.
Kızı yaşmaklandırma, ferace giydirme.
ihdas / ihdâs / احداث
Kurma, oluşturma, meydana getirme.
(Arapça)
İhdâs edilmek:
Kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
(Arapça)
İhdâs etmek:
Kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
(Arapça)
İhdas olunmak:
Kurulmak, oluşturulmak, kon
(Arapça)
ihya
Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak.
Gece de uyumayıp çalışmak veya ibâdetle vakit geçirmek.
ikad
Ateş yakma, tutuşturma.
ikae
Kusturma, istifra ettirme. Kusturulma.
ikame / ikâme / اقامه
Kaldırma.
(Arapça)
Oturma.
(Arapça)
Yerine koyma.
(Arapça)
İkâme etmek:
Yerine koymak.
(Arapça)
ikamet / ikâmet / اقامت
Oturum, oturma.
Bir yerde kalmak. Oturmak.
Müezzinin kamet getirmesi.
Oturma, yerleşme.
Kâmet. Erkeklerin farz namaza başlamadan önce okuması sünnet olan ezâna benzer sözlerin ismi. Ezândan farkı fazla olarak "Hayyealelfelâh"dan sonra iki defâ "Namaz başladı" mânâsına olan "kad kâmet-issalâtü denir.
Oturmak, bir yerde kalmak.
Oturma.
(Arapça)
Namaza durma.
(Arapça)
ikametgah / ikâmetgah / اقامتگاه
Oturma yeri.
(Arapça - Farsça)
ıkta'
(Kat.'dan) Delil göstererek susturma.
Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi.
Maktuan ihâle.
ilhab
Tutuşturma, alevlendirme.
İltihaplandırma, şişirip kızartma.
ilkam
Yutturma, boğazından geçirtme.
ilsak / ilsâk / الصاق
Bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
(Arapça)
ilzam / ilzâm / الزام
Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. Söz ve fikirde galibiyet. İltizam ettirmek. İsnad ve isbat etmek.
Susturma.
Delil göstererek muhalifi susturmak.
Susturma, sözle üstün gelme, yenme.
Susturma.
(Arapça)
ilzam etme
Delillerle muhatabı susturma.
ilzamiyat
Bir kimseyi ilzam edip susturmak için söylenen sözler.
inale
Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma.
Yemin, kasem, and.
İhsanda bulunma, bağışta bulunma.
insa
Unutma. Unutturma.
Te'hir eylemek.
Veresiye verme.
insa-yı mazi
Geçmişi unutturma.
inşad
Edb: Şiir okuma. Şiiri kaidesine uygun ahenk ile okuma. Sesini yükseltme.
Arayıp soruşturma.
Birisini hicvetme.
Kayıp olan bir şeyi haber verme.
intak / intâk / انطاق
Konuşturma.
Konuşturma.
Konuşturma.
(Arapça)
intak-ı bi-l hak
Hakk'ın söyletmesi. Cenab-ı Hakk'ın konuşturması. İnayet-i Hak ile hakikatı olduğu gibi dile getirmek.
intak-ı bil-hak
Cenâb-ı Hakkın konuşturması, bir şeyi dile getirmesi.
intak-ı bilhak / intâk-ı bilhak
Hakkın söyletmesi, Allah'ın konuşturması.
Cenâb-ı Hakkın konuşturması, bir şeyi dile getirtmesi.
intakıbilhak / intâkıbilhak
Allahın konuşturması.
iptal-i his
Hisleri uyuşturma, duyguları vazifelerini yapamaz hale getirme.
irfah
Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma.
irfaş
Yeme içme ile uğraşma.
Bir yerde daimi oturma.
irşad
Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması.
irtac
Bir kimsenin sözünü kesme, konuşturmama.
Devamlı yağmur ve kar yağma.
Kapıyı örtme, kapama.
Kıtlık her tarafa yayılma.
irtiba'
Bahar mevsiminde güzel bir yerde oturma.
iş'al / iş'âl
Şulelendirmek. Yaymak, alevlendirmek. Tutuşturmak. Parlatmak. Şiddetlendirmek.
Tutuşturma.
isal / îsâl / ایصال
Kavuşturma, ulaştırma.
(Arapça)
İsâl etmek:
Ulaştırmak.
(Arapça)
isale / îsâle
Kavuşturma, ulaştırma.
iskan / iskân
Yerleştirmek. Bir yeri mesken yapıp oturmak.
Sâkin.
iskat / iskât / اسكات
Susturma.
(Sükut'tan) Susturma.
Düşürme.
Susturma.
Sükût ettirmek. Cevap veremiyecek hâle getirmek. Susturmak.
Kandırmak, râzı etmek.
Susturma.
(Arapça)
İskât etmek:
Susturmak.
(Arapça)
iskat etme / iskât etme
Susturma.
iskat etmek / iskât etmek
Susturmak.
ısmat
Susturma, susturulma, sükut ettirme.
ismat
Susturma, sükut ettirme.
Men'etmek.
Tecvidde : Harfi söylerken lisana ağır geldiğinden, kendilerinden yalnız aslı rübâî olanlar ile, hümasi olanların terkibi men' edilmişti. İsmât sıfatının harfleri; izlâk sıfatının harfleri olan on altı harf ile harf-i meddin maadası olan on
istifkad
(Fakd. den) Kaybolmuş olan bir şeyi araştırıp soruşturma.
istikad
Yakma, ateşi tutuşturma.
istintak
Konuşturma.
istira'
İki tâne odun parçasını birbirine sürte sürte tutuşturma.
Çakmak taşında ateş çıkartma.
istis'al
(Suâl. den) Soruşturma, tahkik etme, araştırma.
istizah
Belirsiz ve mübhem bir şey hakkında açık söylenmesini istemek. İzah istemek.
Gensoru. Bir mes'ele hakkında mebuslar tarafından başbakana veya bakanlardan birine açılan ve sonunda soruşturma yapılması istenilen sual.
istizlal
(Zıll. dan) Gölgelenme. Gölge altına girme.
Sığınma, himâyesine girme.
Gölgede oturma.
ittifaksız
Birlik oluşturmamak.
ittihad-ı hakiki / ittihad-ı hakikî
Gerçek anlamda birlik oluşturmak.
ittika' / ittikâ'
Dayanmak. Yaslanmak.
Oturmak.
izhac
Oturma, ikamet etme.
ızram
Ateşi tutuşturma, ateşi alevlendirme.
ka'de
Bir defa oturuş. Oturma.
Ist: Namazdaki bir defa oturuş. Teşehhüd için, Ettahiyyâtü duâsını okumak maksadı ile olan oturuş. Birinci oturuşa Ka'de-i ulâ, ikinciye de Ka'de-i âhire denir.
kabil-i sükna / kabil-i süknâ
Oturmaya elverişli, oturulabilir.
kameriyye
Çardak. Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık v.s. çiçeklerle örtülü bulunan yer. Küçük köşk.
kerevet
Tahtadan yapılan ve üzerine yatak veya minder konularak yatmağa ve oturmağa yarayan yüksekçe yer.
kı'de
Halı.
Bir oturma tarzı.
kifl
Nazir, benzer.
Nasib, ecir.
Oturma yeri.
kıl'
(Çoğulu: Kılâ) Gemi kanadı.
Eyerde oturmayan kimse.
kurfusa
Mak'adı üstüne oturup dizlerini karnına yapıştırıp iki kolunu baldırları üstüne kavuşturmak.
kuud / kuûd / قعود
Cülus. Oturmak.
Namazın oturarak kılınan kısmı. Secdede iken kalkıp oturmak.
Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı.
Oturma.
(Arapça)
lesm
İlzam etmek, susturmak.
lühab
Ateş alevlenmek.
Işıklanmak, şule vermek.
Ateşi yakıp tutuşturmak.
makam-ı ifham
Delille susturma makamı.
makam-ı ifham ve ilzam
Karşı tarafı susturma, âciz bırakma makamı.
mazhar etme
Eriştirme, kavuşturma.
mazhar eyleme
Eriştirme, kavuşturma.
mekan / mekân
Yer, mahal.
Ev, oturma yeri, konut.
mekd
Azlık.
İkamet, oturmak.
mücaleset
(Cülus. dan) Beraberce ve birlikte oturma.
muhyem
(Çoğulu: Mehâyim) İkâmet yeri, oturma yeri.
mukame
İkamet, oturma.
İkamet yeri, vatan.
Ümmet.
mukatane
Mukim olmak, oturmak, ikamet etmek.
mülzimane
Sözde susturmağa zorlıyarak. Sustururcasına.
müskitane / müskitâne
Sustururcasına. Susturma suretiyle.
(Farsça)
müstantık
İstintak eden, soran.
Mahkemede ilk ifadeyi alan, ilk soruşturma tahkikatı açan hâkim.
Sorgu hâkimi.
Sual soran. Sorguya çeken.
müste'min
Eman dileyen. Emane, emniyete erişen, nâil olan. (Gerek müslim, gerek zimmî veya harbî olsun.) İstiman eden. Emin edilmiş.
Canının bağışlanması şartiyle teslim olan.
Tar: Osmanlı ülkesinde oturmalarına müsaade olunan yabancı devlet tebaası. Osmanlı devleti ile sulh halinde bu
nehb
Yağma, yağmacılık, çapul.
At oynatmak, koşturmak.
Kahr ile bir kişinin malını elinden almak.
nübüvvet
Peygamberlik; insanları Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından seçilmiş kimselere verilen peygamberlik vazîfesi.
pejuh
Araştırma, soruşturma.
(Farsça)
pil
Topuk, ökçe.
(Farsça)
Çelik çomak oyunu.
(Farsça)
Çadır eteği tutturmada kullanılan küçük ağaç değnekler.
(Farsça)
rabt / ربط
Bağlama.
(Arapça)
Rabt edilmek:
Bağlanmak, tutturulmak.
(Arapça)
Rabt etmek:
Bağlamak, tutturmak.
(Arapça)
Rabt olunmak:
Bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
(Arapça)
rağm
(Ragm) Bir şeyden hoşlanmayıp kerih görmek. Bir işi birisine zor ile tutturmak. Züll ve hakaret. Kahretmek.
raptetmek
Bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
(Arapça - Türkçe)
raufe
Kuyuyu temizleyen kişinin üzerine oturması için kuyunun dibine konan taş.
Davarlarını sulayan veya su içen kimselerin oturması için kuyunun kenarına konan taş.
rehber
Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât.
rekk
İlzâm etmek, susturmak.
Birbiri üstüne bırakmak.
rümuk
Durmak.
İkamet etmek, oturmak, mukim olmak.
şahnişin
Şahların oturmalarına lâyık yer.
(Farsça)
Evin sokak üzerine olan çıkmaları.
(Farsça)
semavi din / semâvî din
İnsanları dünyâ ve âhirette seâdete, mutluluğa kavuşturmak için, Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol.
seva
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Zayıf olmak.
sükna / süknâ
İskan etme, oturma.
sükte
Çocukları avutup susturmada kullanılan şey.
ta'dil-i erkan / ta'dil-i erkân / ta'dîl-i erkân
Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak v
Namazda rükûda, secdelerde, kavmede (rükûdan kalktıktan sonra ayakta durmada) ve celsede (iki secde arasında oturmada) her âzâ hareketsiz olduktan sonra bir miktar durmak.
ta'kibat / ta'kîbât / تعقيبات
Kovuşturma.
(Arapça)
Ta'kîbat yapmak:
Kovuşturmak.
(Arapça)
taazzuv / تعضو
Şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
(Arapça)
tagzin
Hışım etmek, kızmak.
Buruşturmak.
tahamür
Uyuşturmak.
şarap yapmak.
tahdir
(Hader. den) Örtülendirme, örtülü bulundurma.
Uyuşturmak.
tahiyyet-ül mescid
Bir mescide veya bir camiye girildiğinde, sevab niyetiyle, oturmadan evvel kılınan namaz.
tahkikat-ı ibtidaiyye
Huk: İlk tahkikat. İlk soruşturma.
tahrir
Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek.
Hürriyete kavuşturmak.
takaud
Oturmak.
takibat / tâkibat
Yapılan takipler, koğuşturma, soruşturma.
tasaddur
(Sadr. dan) En başta oturma. Başa geçme.
Öğretmek.
Yücelik talep etmek, yükseklik ve ululuk istemek.
tasayyuf
(Sayf. dan) Yazlıkta oturma, yazlama, bir yerde yaz mevsimini geçirme.
tasmit
Susturma.
tastir
Yazı yazıp satırlar oluşturma.
tavzih / tavzîh / توضيح
Açıklama.
(Arapça)
Tavzîh etmek:
Açıklamak, açıklığa kavuşturmak.
(Arapça)
taz / tâz / تاز
Koşma, koşuşturma.
(Farsça)
tebahbuh
Durmaya, oturmaya, girmeye ve çıkmaya kadir olmak.
Ortada oturmak.
tebkit
Tekdir etmek. Azarlamak. Vurmak. Başa kakmak.
Delil ve bürhanla galip gelip susturmak.
Azarlama, ağlatma, delil getirerek susturma.
Azarlama, susturma.
tebyin / tebyîn
Tebyîn etmek:
Açıklığa kavuşturmak.
tecalüs
Birlikte oturmak.
tednih
Zayıf görüş.
Oturmak, ikamet etmek, mukim olmak.
tefakkud
(Çoğulu: Tefakkudât) Arayıp sorma. Sorup soruşturma.
tehiyyet-ül-mescid
Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya ta'zîm ve hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz.
tehvi'
Kusturma veya kusturulma.
tehyic
Heyecanlandırma. Coşturma.
Ayağa kaldırma.
Coşturma, heyecanlandırma.
tehyicat / tehyicât
(Tekili: Tehyic) Coşturmalar, heyecanlandırmalar.
tekapu / tekâpu / تكاپو
Telaş, koşuşturma.
(Farsça)
Dalkavukluk.
(Farsça)
tekaüd
Oturma. Fârig olma.
Karşılıklı oturma.
Emeklilik.
telhib
(Çoğulu: Telbihât) (Leheb. den) Alevlendirme, tutuşturma.
telhih
Kavuşturmak.
temrih
Hafifçe sürme. Uğuşturma.
Bulaştırmak.
teneşşüd
Bir haberi veya bir şeyi öğrenmek için insanların farkına varamıyacağı şekilde nezâketle soruşturma.
tensiye
Unutturma.
tenvim
Uyutma, uyuşturma.
terabbu'
Bağdaş kurarak rahatça oturma.
terebbu'
Bağdaş kurup oturmak.
Dört bacaklı olmak.
teressüb
Dibe çökme, tortu oluşturma.
terettüm
Bir şeyi unutturmamak için parmağa iplik bağlama.
terviha
(Çoğulu: Teravih) Teravih namazının her dört rekatı.
Teravih namazının her dördünden sonra oturmak.
teş'il
(Şu'l. den) Parlatma. Tutuşturma, alevlendirme.
tesbit / tesbît / تثبيت
Sağlamlaştırma, tutturma.
(Arapça)
Kanıtlama.
(Arapça)
Tesbît edilmek:
(Arapça)
Tutturulmak.
(Arapça)
Kanıtlamak.
(Arapça)
Belirlenmek.
(Arapça)
Tesbît etmek:
(Arapça)
Tutturmak.
(Arapça)
Kanıtlamak.
(Arapça)
Belirlemek.
(Arapça)
teşehhüd
Şehadet getirmek.
Namazdaki şehadet miktarı oturmak ve "Et-tahiyyât" okumak.
Namazlarda "Tehiyyat"ı okuma ve oturma.
Namazın her ka'desinde (ilk ve son oturuşlarda) ettehiyyâtü duâsını okumak veya bunu okuyacak kadar oturmak.
Şehadet getirme, namazda oturma.
teşelşül
(Çoğulu: Teşelşülât) Suyun yüksek bir yerden aşağı şarıltı ile dökülmesi, çağlayan oluşturması.
Soğuk su banyosu yapma, duş yapma.
teşerruk
Güneşte oturmak.
teşetti
(Şitâ. dan) Kışlama. Kış mevsimi boyunca bir yerde oturma. Kışı geçirme.
teşkil / teşkîl / تشكيل / تَشْك۪يلْ
Biçimlendirme, oluşturma.
Şekillendirme, oluşturma.
(Arapça)
Kurma.
(Arapça)
Teşkîl edilmek:
Kurulmak.
(Arapça)
Teşkîl etmek:
Oluşturmak.
(Arapça)
Şekillendirme, oluşturma.
teşkil etme
Oluşturma, meydana getirme.
teşkil etmek
Oluşturmak.
teşkil-i ceset
Cesedi oluşturma, meydana getirme.
teskit
(Sükût. dan) Susturma. Sükût ettirme.
teveccüh
Yönelme.
Peygamberleri aleyhimüsselâm veya evliyâyı vesîle (vâsıta) yaparak, onların hâtırı için istenilen bir şeye kavuşturması için Allahü teâlâya yalvarmak. Buna, istigâse, tevessül ve teşeffü' de denir.
Tasavvuf yolunda ilerleme, yükselme sebeblerinden en önemli olanı. Bir velîni
teverrük
Kadınların namazda oturma şekli; kaba etlerini yere koyup, uyluklarını birbirine yaklaştırarak, ayaklarını sağ taraftan dışarı çıkarıp, sol uylukları üzerine oturmaları.
tevkid
Ateş tutuşturma.
tevrik
Davarın üstüne oturmak.
tezkiye
Doğruluğuna şehadet etmek.
Zekât vermek.
Zekât almak.
Pak ve temiz etmek.
Övmek, medhetmek.
Birisinin durumu hakkında soruşturmak.
tumaninet / tumânînet
Namaz kılarken rükû' ve secdelerde ve kavmede (rükû'dan kalktıktan sonra ayakta durmakta) ve celsede (iki secde arasında oturmada) bütün âzânın (uzuvların) hareketsiz kalması. Sübhânallah diyecek kadar bir miktar durması ise, ta'dîl-i erkândır.
tünu'
Mukim olmak, ikamet etmek, bir yerde oturmak.
türktaz / türktâz / تركتاز
Koşturma, koşma.
(Türkçe - Farsça)
Yağmalama.
(Türkçe - Farsça)
ucb
(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
vatan-ı sükna / vatan-ı süknâ
Bir misafirin içinde 15 günden az oturmak istediği yerdir. Bu kimse de fıkıhta misafir sayılır.
vücuda getirmek
Oluşturmak, meydana getirmek.
vüsub
(Vesb - Vesib) Sıçrama, atlama.
Oturma.
zemin hazır etmek
Yer hazırlamak, uygun ortam oluşturmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ملون
Hemin
MEVCUDAT
Virad
maarif
elhalet hazihi
Leşker
maraz-ı ihtilaf
İfade
Asika
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Turma
Siyah renk
kisne
rasim
GÜÇLÜ KUVVETLİ
melâl
Balıkçı
Karanlık
musallat etmek
ulu yol