REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Tuha ifadesini içeren 47 kelime bulundu...

a'ceb

  • Çok acâyib. Pek tuhaf olan.

a'mar

  • (Tekili: Ömr) Ömürler, yaşayışlar.
  • Mes'ut hayat. Hoşa gidecek garib ve tuhaf şeyler.
  • Sinler, yaşlar.

acaib / acâib / عجائب

  • Tuhaf, ilginç, acaip. (Arapça)

acaib ve garaib / acâib ve garâib

  • Anlaşılmaz ve tuhaf.

aceb / عجب

  • Tuhaflık. (Arapça)
  • Acaba. (Arapça)

acib / acîb / عجيب

  • Tuhaf, acayip, ilginç. (Arapça)

agreb

  • (Garib. den) En garib, çok tuhaf.

ale-l-acaib

  • Tuhaf şey, şaşılacak şey.

becbece

  • Çocuk avutmak için yapılan tuhaf hareketler, gürültü.

becel

  • Şaşma, tuhafına gitme.
  • Yalan, iftira.

eacib / eâcib

  • (Tekili: U'cube) Çok tuhaf ve acaib, şaşılacak şeyler.

ehu'l-acaib / ehu'l-acâib

  • Tuhaflıkların kardeşi.

el-aceb

  • Acayip, Şaşılacak şey. Tuhaf şey.

elfaz-ı garibe / elfâz-ı garîbe

  • Şaşılacak, tuhaf sözler.

esrar-ı acibe / esrar-ı acîbe

  • Acaip, tuhaf sırlar.

ferec

  • Sıkıntıdan kurtulmak, zafer, inşirah, kederden kurtulmak. Genişlik, ferahlık, fütuhat.
  • Girecek yerler.

feya sübhanallah / feyâ sübhanallah

  • Ey her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah mânâsında bir şeyin tuhaflığını bildirmek için şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır.

fütuh

  • (Tekili: Feth) Fetihler.
  • (Çoğulu: Fütuhât) Açılmak.
  • Yardım.
  • Lütf-u İlâhîye ulaşmak.
  • Zafer. Galibiyet.
  • Açıklık. Gönül ferahlıkları.

garabet / garâbet / غَرَابَتْ

  • Yabancılık. Gariblik.
  • Tuhaflık.
  • Âcizlik, beceriksizlik.
  • Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak.
  • Iraklık.
  • Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
  • Tuhaflık.

garabet-cu

  • Tuhaf şeylere meraklı olan, garip şeyler arayan. (Farsça)

garabet-nüma

  • Yabancılık çeken. Garip, tuhaf. (Farsça)

garaib

  • (Tekili: Garib) Acaib şeyler. Hayret edilecek şeyler. Tuhaflıklar.

garaibat

  • (Tekili: Garâib) Garib ve şaşılacak şeyler. Alışılmadık, tuhaf ve acaib nesneler.

garaibperest

  • Garib, tuhaf şeylere çok düşkün olan ve çok seven. (Farsça)

garaipperest

  • Garip ve tuhaf şeylere düşkün olan, çok seven.

garib / garîb / غریب / غَر۪يبْ

  • Hayret verici. Tuhaf.
  • Kimsesiz. Zavallı.
  • Gurbette olan.
  • Gurbette yaşayan. (Arapça)
  • Yabancı. (Arapça)
  • Kimsesiz. (Arapça)
  • Tuhaf. (Arapça)
  • Tuhaf.

hadisat-ı acibe / hâdisât-ı acibe

  • Tuhaf, şaşırtıcı olaylar.

havass-ı hümayun / havâss-ı hümayun

  • Tar: Osmanlı İmparatorluğunun fütuhat devirlerinde (yükselme devri) fethedilen araziden devlet hazinesine ayrılan kısım. Her yer zaptedildikçe, arazi: timar, zeamet ve has namıyla üç sınıfa ayrılırdı. Meselâ 250 köyden müteşekkil bir sancağın 100-150 köyü ikişer üçer köy olarak 40-50 tımara ayrılır,

hoş

  • İyi, güzel. (Farsça)
  • Tatlı. (Farsça)
  • Tuhaf, garip. (Farsça)

ibret

  • Uyanıklığa sebeb olan ders.
  • Çok çirkin ve düşündürücü.
  • Tuhaf, acâyip.

ibtar

  • Şaşma, tuhafına gitme, hayrette kalma.
  • Alabileceği miktardan fazla yük yükletme.

inkaz

  • Kırma ve bozma.
  • Tuhaf sesler çıkarma. Küçük bir hayvanın veya böceğin kendine mahsus ses çıkarması.
  • Vücuttaki oynak yerlerden çıkan ses.

ma'rifet

  • Bilme, bir şeyi cüz'i vecihle bilmek.
  • Hüner. Üstadlık. San'at.
  • Tuhaflık, garib hareket.
  • Vasıta, tavassut.
  • İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak.

mashara

  • Maskara, soytarı.
  • Tuhaflıklar yapan kimse.
  • Komik, gülünç.
  • Zevklenme, eğlenme.
  • Kepaze, utanmaz, rezil.

muhit-i acib

  • Acayip, tuhaf çevre.

muhyiddin-i arabi / muhyiddin-i arabî

  • (Hi: 560 - 638) İspanya'da doğmuş, Anadolu ve Arabistan'ı gezmiştir. Mutasavvıf ve büyük âlim idi. Birçok ilmi eserler yazmıştır. Kendisine Şeyh-i Ekber de denir. Fütuhat-ı Mekkiye, Füsus-ül Hikem adlı eserleri meşhurdur. Şam'da vefat etmiştir. (K.S.)

müstagreb

  • (Garabet. den) Garip ve tuhaf görülmüş, şaşılmış.

müstagribane

  • Garibine ve tuhafına giderek, şaşırarak. (Farsça)

nekre-gu / nekre-gû

  • Tuhaf hikâyeler fıkralar anlatan. Gülünç sözler söyleyen. (Farsça)

ömer

  • Resül-ü Ekrem'in (A.S.M.) ikinci halifesi, Aşere-i Mübeşşere'den ve sahabenin en büyüklerindendir. Çok âdil, âbid, zâhid ve merhametli idi. Fakirce yaşadı. Adaleti, şecaat ve cesareti, İlâ-yı Kelimetullah için fedakârlığı meşhurdur. Çok Hadis-i Şeriflerle medhedildi. Zamanında çok fütühat ve ilerlem

orijinal

  • Bir şeyin aslı. Tuhaf, garib hâli olan. (Fransızca)
  • Değişik. (Fransızca)
  • Nev'i şahsına mahsus, kendine mahsus. (Fransızca)
  • Vasıf ve keyfiyetleri cihetinden benzerlerinden ayrı ve üstün. (Fransızca)
  • Bir nümuneye göre olan. (Fransızca)

taacib

  • Acayib şeyler. Tuhaf şeyler.

tahavvülat-ı garibe

  • Tuhaf, hayret verici dönüşümler.

tahrim suresi

  • Kur'an-ı Kerim'in 66. Suresidir. "Lime tüharrimu" da denir. Medine'de nâzil olmuştur.

turfe

  • Görülmemiş, tuhaf, yeni şey. Şaşılacak şey.

uğrube

  • Çok garip, tuhaf.

utrufe

  • (Tekili: Turfe) Tuhaf, az bulunur.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın