Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Tiren
ifadesini içeren
493
kelime bulundu...
a / â / آ
Ünlem edatı ey, hey.
(Farsça)
İki kelimenin arasına girerek, anlamı pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
(Farsça)
a'sab-ı muharrike / اَعْصَابِ مُحَرِّكَه
Hareket ettiren sinirler.
adl-i hakem
Haklıyı haksızı ayıran, hükmeden, her hakkı yerine getiren, sonsuz adalet sahibi olan Allah.
afetengiz / âfetengîz / آفت انگيز
Afet getiren.
(Arapça - Farsça)
afetresan / âfetresân / آفت رسان
Bela getiren.
(Arapça - Farsça)
afşar
Avşar kabilesini meydana getiren Türkmenlerin adı.
akar
Zayi etme, kaybetme.
Kumlu yer.
Para getiren mülk. (Ev, dükkân gibi.)
Gelir, gelir getiren gayr-ı menkuller.
Gelir getiren mal.
akarat
(Tekili: Akar) Gelir getiren yapılar ve mallar.
akise
Işığı aksettiren âlet.
akl-ı selim
(Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş. Normal ve müsbet düşünce.
akmadde
Anatomi: Omuriliğin dış; beynin iç tabakasını meydana getiren sinir lifleri. Beyin hücrelerinin çoğunu, akmadde teşkil eder.
akna'
En çok kanaat getiren, en mukni'.
al-i beyt / âl-i beyt
Hz. Peygamberin (A.S.M.) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler. Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir.
alet / âlet
Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
Sebeb, vesile, vesâit.
Edevat. Avadanlık.
anasır-ı garaz / anâsır-ı garaz
Hınç ve düşmanca niyeti meydana getiren unsurlar, kin sebepleri.
anatomi
Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı. Tıbtaki önemi çok büyüktür.
arende
Birşey getiren kimse.
(Farsça)
aşık-ı didar-ı pak / âşık-ı didâr-ı pâk
Temiz yüzün âşıkı.
Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri.
asiye / âsiye
Kederli, hüzünlü kadın.
Sütun, kolon, direk.
Hz. Musa'yı (A.S.) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın. Firavunun zevcesinin ismi.
ayet / âyet
Alâmet, işâret, mûcize, ibret.
Kur'ân-ı kerîmdeki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her biri. Çoğulu âyâttır.
Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren alâmet, ibret, işâret.
Mûcize.
ayine-i müştak / âyine-i müştâk
Allah'ın güzel isimlerini bir ayna gibi üzerinde aksettiren ve Onun sonsuz güzelliğine düşkün olan insan.
azmayiş
Deneme, sınama, tecrübe.
(Farsça)
Tar: Emekdar tirendâzların kullandığı bir çeşit ok.
(Farsça)
bais / bâis
(Ba's. dan) Gönderen. Sebeb olan. İcab ettiren.
Yeniden yaratan. Ölüleri tekrar dirilten.
Peygamber gönderen (Allah C.C.)
Sebep olan, gerektiren.
Gönderen.
Yeniden yaratan.
baras
Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık.
bedi'
(Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan.
Garib. Acib.
Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan.
Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan.
Beğenilen.
Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan.
Edb: Sözün
berarende
Üste getiren, üzerine çıkaran.
(Farsça)
berhem-zen
Karmakarışık eden, altını üstüne getiren.
(Farsça)
beşaret-aver / beşâret-âver
Müjdeci, iyi haber getiren.
beşir
Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Güler yüzlü. Hub. Cemil.
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir vasfı.
Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü.
Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse.
Peygamberimizin bir vasfı.
beyhaki / beyhakî
(Hi: 384-458) Büyük hadis ve fıkıh âlimlerinden olup asıl adı Ebubekir Ahmed bin Hüseyn'dir. İmam-ı Şâfii mezhebinde sözü sened yerine geçen büyük bir hadis âlimidir. Kendisi gibi daha birçok faziletli âlimler yetiştiren Beyhak bölgesinin Hüsrevcurd köyündendir. "Kitab-ün Nusus-uş-Şafiî" ile "Kitab-
bölük
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur meydana getiren askerî birlik.
bukalemun
Bulunduğu yerin rengine giren, fare büyüklüğünde, böcek yiyen bir hayvan.
(Farsça)
Mc: Sık sık fikir ve kanaat veya meslek değiştiren.
(Farsça)
bürhan-ı limmi / bürhan-ı limmî
Kanunlardan hâdiselerine, sebeblerden neticelerine ve müessirden esere olan istidlâl. Yani eseri meydana getirenden esere olan delil. Kablî delil. Ateşin dumana delil olması gibi.
cadı
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
cafi / câfî
Cefâ çektiren, eziyet eden.
can-azar
Can yakan, can inciten, eziyet veren. Acı çektiren.
(Farsça)
cebrail / cebrâil
(Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk'ın emirlerini Peygamberlere (A.S.) bildiren büyük melek. Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) Kur'ân-ı Azimüşşân'ı vahiyle getiren melek (A.S.).
Peygamberimize vahiy getiren büyük bir melek.
cem eden
Toplayan, bir araya getiren.
cemeden
Bir araya getiren, toplayan.
cenabet / cenâbet
Cünüplük. Gusül (boy abdesti) almayı gerektiren durum,.
Gusül abdesti almayı gerektiren durum.
Gusül gerektiği halde henüz gusül yapmamış kimse.
cerrahhane / cerrahhâne
Osmanlılarda ordu için cerrah yetiştiren müessese. Yüksek dereceli okul.
cezr
Kök, asıl, temel. Bünyâd.
Kesmek.
Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök). Üç, dokuzun cezri'dir. Dokuz, üçün meczuru'dur.
Derya, deniz.
Arı kovanından bal almak.
Ay ve güneşin câzibesi te'siri ile deniz
cibril / cibrîl
Cebrâil, Ruhül Kudüs. Cenâb-ı Hakdan (C.C.) Peygamberimize (A.S.M.) vahiy getiren melek.
cihan-pesendane / cihan-pesendâne
Dünyaya kabul ettiren bir şekilde.
cihanpesend
Dünyaya meydan okuyan, hükümlerini dünyaya kabul ettiren.
cihet-ül vahdet-i ittihad
Birleşmenin birlik ciheti. Yani birleştiren temel unsur. Birleştiren ve birleşilen esas.
cihetü'l-vahdet-i ittihad
Birliğin birlik yönü; birliği bir araya getiren yön.
cinayat / cinâyât
(Tekili: Cinayet) Büyük cezâları gerektiren suçlar. Cinayetler.
Büyük cezaları gerektiren suçlar, cinayetler.
cünah
Bir şeyi basıp meylettiren sıklet demek olup, harec, sıkıntı ve alel-ıtlak ism-i vebal mânasına da gelir ki, "günah" kelimesinin aslı budur.
cüz'
Bir bütünü meydana getiren parçalardan her biri.
dad-bahş / dâd-bahş
Hakkı yerine getiren, adaletli.
(Farsça)
dai / dâî
Gerektiren sebep.
daraka
(Çoğulu: Derk- Edrâk-Dırâk) Deriden yapılmış olan kalkan.
Gırtlağın hançereyi meydana getiren kıkırdaklarından kalkan şeklinde olanı.
darende
Saklayan, tutan.
(Farsça)
Ulaştıran, vâsıl eden, kavuşturan, getiren.
(Farsça)
derc eden
Yerleştiren.
derceden
Yerleştiren.
desatir-i rabbaniye / desâtir-i rabbaniye
Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın düsturları, prensipleri.
dest-res
İsteğine ulaşan, elini yetiştiren.
(Farsça)
Kudret, zenginlik, iktidar.
(Farsça)
deva-i şafi / devâ-i şâfî
Şifa veren, iyileştiren ilâç.
devadar
Devâlı, devâ verici, iyileştiren.
(Farsça)
dinamik
yun. Cisimlerin hareketleriyle bunları meydana getiren sebebler arasındaki alâkayı araştıran mekanik ilminin bir kolu.
Hareket eden, durup dinlenmek bilmeyen, hareketli.
Fls: Sâbitin zıddı olarak bir kuvvet tesiriyle dâim hareket halinde bulunan ve bulunduran, bir değişmesi,
dindar
Dinî kaidelere hakkıyla riayet eden, dininin emirlerini yerine getiren, mütedeyyin.
(Farsça)
diyet
Tar: Almanya'yı meydana getiren devletlerin özel parlamentolarına verilen isim.
doktrin
yun. Hatt-ı hareket. Hareket tarzı. Düstur, tarik. Re'y.
Fls: Bir sistem meydana getiren fikir ve kanaatlerin hepsi. Bir felsefe veya edebiyat okulunun fikirlerinin tümü.
Bir sistem meydana getiren fikirlerin hepsi, öğreti.
ebras
İnsanın rengini degiştiren alaca ve miskin eden çok fena bir maddi hastalık ismi.
ecil
İşini geriye bırakan, geciktiren.
Geciktirilen, geriye bırakılan şey.
Bir yerde birikip toplanmış su.
ecza-yı şerife / eczâ-yı şerife
Kur'ân-ı Kerim'i meydana getiren otuz cüz.
eda eden / edâ eden
Yerine getiren.
edvar-perdaz
Devirleri dile getiren. Devirleri terennüm eden.
eflak
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Romanya'yı meydana getiren asıl ülke (Merkezi Bükreş'tir.)
ehl-i gıybet
Gıybet eden, arkadan çekiştiren kimseler.
ehl-i taat ve ibadet
Allah'ın emirlerini yerine getirenler ve ibadete düşkün olanlar.
el-hakem
Haklıyı haksızı ayıran, hükmeden, her hakkı yerine getiren hüküm sahibi Allah.
eleman
(Lât: Element) Unsur. Bileşik bir şeyi meydana getiren basit şeylerden biri. Bir bütünün parçaları.
elimane / elîmâne
Acı çektiren, elem veren.
enduz
Kazanan, elde eden, biriktiren, toplıyan mânalarına gelir ve kelimeleri sıfat yapar.
(Farsça)
enva-ı salihin / envâ-ı salihîn
Dinin emir ve yasaklarını eksiksiz olarak yerine getirenler.
erike-ara / erike-ârâ
Tahtı güzelleştiren, süsleyen (Padişah.)
(Farsça)
erkan / erkân
Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şeyler, esaslar. Rüknün çoğuludur.
esbab-ı adavet / esbab-ı adâvet
Düşmanlığı gerektiren sebepler.
esbab-ı feshiyye
Huk: Bir i'lâmın istinaf suretiyle bozulmasını icabettiren sebepler.
esbab-ı mucibe / esbab-ı mûcibe / esbâb-ı mûcibe
Gerektiren sebebler. İcab eden sebepler.
Gerektiren sebepler.
esbab-ı muhabbet
Sevgiyi gerektiren sebepler.
esbab-ı nakziyye
Bir hükmün daha yüksek bir merci tarafından bozulmasını icâb ettiren sebepler. Bozma sebepleri.
esteh
Çekirdek.
(Farsça)
Kemik. Vücud iskeletini meydana getiren nesne.
(Farsça)
evrak-ı tevkifiye
Tutuklanmayı gerektiren belgeler.
eyke
Sık ve birbirine karışmış ağaç.
Yumuşak.
Ağaç bitiren bataklık.
ezhan
Zihinler. Müdrikler. Anlamayı meydana getiren duygular.
fail / fâil
İşi yapan. Fiili işleyen.
Gr: Masdarın mânasını meydana getirene denir.
faktör
Bir neticeyi meydana getiren unsurlardan her birisi. Amil.
(Fransızca)
faziha / fazîha
(Çoğulu: Fazayıh) Alçaklığı, edebsizliği gerektiren iş veya şey.
ferah-aver
Sevinç getiren, sevindiren, ferah getiren.
(Farsça)
feryad-bahşa
Feryâd ettiren, bağırttıran.
(Farsça)
feyc
(Çoğulu: Füyuc-Feycân) Haber getiren peyk.
feyz-aver
Feyz getiren. Feyiz veren.
(Farsça)
Bolluk veren.
(Farsça)
feyz-resan
Bolluk ve bereket getiren, feyiz bahşeden.
(Farsça)
feyzaver / feyzâver
Feyiz veren, bolluk getiren.
feza
(Efzâ) Artıran, ziyadeleştiren, çoğaltan (mânâlarına gelip, kelime sonlarına getirilerek birleşik kelime yapılır.) Meselâ: Can-feza : Can verici. Hayret-feza : Çok hayret verici. Ruh-feza : Ruh verici.
(Farsça)
figan-perver / figân-perver
Feryad ettiren, bağırtan.
(Farsça)
füzud
Çoğaltan, ziyadeleştiren, artıran. Muhabbet-füzud : Muhabbet artıran, sevgi artıran.
(Farsça)
gangren
Bulunduğu organı kullanılmaz hâle getiren bir hastalık.
gazel-sera
Nazım şekilleri arasında gazel meydana getiren.
(Farsça)
gıbta-aver / gıbta-âver
Gıbta ettiren, imrendiren.
(Farsça)
girye-perverd
Ağlatıcı, gözyaşı döktüren, ağlamayı getiren.
(Farsça)
gülhiz / gülhîz
Gül yetiştiren.
(Farsça)
günah
Cezayı gerektiren amel. Dine aykırı iş. Allah'ın emirlerine uymayan hareket.
(Farsça)
günahpişe
(Çoğulu: Günahpişegân) Günah işlemeyi âdet haline getiren.
günahpişegan / günahpişegân
Günah işlemeyi âdet haline getirenler.
(Farsça)
habıt
Susturucu.
Batıl kılan. İptal ettiren.
Değersizleşen.
hacce / hâcce
(Çoğulu: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız.
(Çoğulu: Hâcc) Bir cins diken.
hades
Yeni olmak. Eskiden olmayıp sonradan görülmek.
Taze. Yiğit. Genç.
Fık: Abdest almayı icabettiren hal. Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hal.
Pislik.
Yeni olma, sonradan olma.
Abdesti tazelemeyi gerektiren şey, manevî pislik.
hadi / hâdî
Hidayete ermiş. Mürşid. Rehber, delil. Hidayet yolunu gösteren. Hidayete, doğruluğa eriştiren. Önde giden.
hadimü'l-furkan / hâdimü'l-furkan
Hak ile batılı, doğru ile yanlışı tam olarak ayıran ve farkettiren Kur'ân'ın hizmetçisi, ilân edicisi.
hadis-i nasih / hadîs-i nâsih
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin, son zamanlarında söyleyip, önceki hükümleri değiştiren hadîs-i şerîfleri.
hakaik-ı akaid-i islamiye / hakâik-ı akâid-i islâmiye
İslâmın temellerini meydana getiren iman hakikatleri, inanç esasları.
hamele-i mümtesil
Aldığı emri yüklenip yerine getiren taşıyıcılar.
hamil-i vahy / hâmil-i vahy
Vahyi Peygamberimize (A.S.M.) getiren Cebrail (A.S.)
harf
Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret. Alfabeyi meydana getiren şekilli çizgilerden herbiri.
Müstakil bir mânâya değil de başka harflerle birleşerek, başka muayyen ve müstakil çok mânaların ifadesi için kullanılan şekil. Başkasının mânalarını gösteren işaret.
Vecih, ü
haşir / hâşir
Toplayan, bir araya getiren.
haşv-i müfsid
Edb: İbarede yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz hale getiren söz.
hatim / hâtim
Hitâma erdiren. Bitiren.
Mühür basan.
Mühürleyen, mühürleyici.
Bitiren, sona erdiren.
hatime-keş
Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren.
(Farsça)
hatt-ı vasıt / hatt-ı vâsıt
Geo: Kenarortay. Üçgenin köşelerinin her birini karşı kenarın orta noktasına birleştiren doğru parçaları.
hayal-i fener
Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet.
Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır.
hayreti mucip
Hayret ettiren.
hayretimi mucib
Hayret ettiren, ilginç.
hayt-ı ittisal
Bağlayan, birleştiren bağ.
hayy-u kayyum / hayy-u kayyûm
Her an diri olan ve herşeyi ayakta tutup varlığını devam ettiren Allah.
hayyal
(Hayl. den) At terbiyecisi, at yetiştiren.
hazim
Sür'atle kesen.
Çok çabuk yeyip bitiren.
Düşmanı hezimete uğratan.
hazin / hazîn
Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran.
hevl-aver / hevl-âver
Korkunç, korku getiren, korku veren.
(Farsça)
heyban
Korkunç, korku getiren.
Çok utangaç çekingen.
Korkak.
Çoban.
hidayet edici / hidâyet edici
Doğru yola eriştiren.
hikmet-i amme / hikmet-i âmme
Her şeyin alakâlı olduğu İlâhî gaye. Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren umumi faydalar. Yaratılıştaki, kâinattaki umumi ve ilâhi gaye.
hikmetin desatiri / hikmetin desâtiri
Herbir şeyi belirli gaye ve faydalara yönelik olarak tam yerli yerine yerleştiren ilmin kanunları, düsturları.
hirba
Bukalemun denen bir hayvan.
Mc: Devamlı fikir değiştiren kimse.
hümam
Himmetli. Bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren. Sahi ve civanmerd.
Aslan.
Büyük ve sağlam.
i'tikad
İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak.
ibarat
(Tekili: İbare) İbareler. Bir ifadeyi meydana getiren kelime ve cümleler.
ibda'kar / ibdâ'kâr / ابداعكار
Yaratıcı, yenilik getiren.
(Arapça - Farsça)
ibrahim
İbrahim kelimesi, İbranicede baba anlamına gelen "eb"; ve cumhur demek olan "reham" kelimelerinden meydana gelmiştir. "Ebu-l cumhur" ise; cumhurun babası demektir. Bu ismi meydana getiren kelimelerin ikisinin de hareke veya telaffuzlarını az bir değişiklik yapmakla yine bu mânalar Arapçada vardır. B
icazet vermek
Medrese usulüne göre okuttuğu dersi bitiren talebeye hocası tarafından izin verilmesi. Bu tasdikan verilen mühürlü kâğıda "icazetname", icazet vermiş olan müderrise de "muciz" denilirdi.
idame eden / idâme eden
Devam ettiren.
idame ettiren
Devam ettiren.
ifa eden / ifâ eden
Yerine getiren.
ihsas eden / ihsâs eden
Hissettiren.
ikrah-ı gayr-i mülci / ikrah-ı gayr-i mülcî
Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah.
ikrah-ı nakıs / ikrah-ı nâkıs
Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.
iktiza eden / iktizâ eden
Gerektiren.
ilham eden / ilhâm eden
Kalbe getiren, gönle doğuran.
ilmühaber
(İlm-i haber) Resmi bir daireye verilmek üzere hazırlanan ve bir adamın ahvâli hakkında bilgileri ihtiva eden kâğıt. Resmi vesika.
Para, evrak vs. teslim olunduğunu gösteren ve bunları getiren adamın eline verilen pusula.
iltizam
Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma.
Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma.
Onyedinci y.y. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı.
iman-ı hayret
Hayret veren, hayret ettiren.
infaz eden
Bir hükmü yerine getiren.
isa aleyhisselam / îsâ aleyhisselâm
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Yeni bir din getiren peygamber olup, kendisine dört büyük kitaptan biri olan İncîl verildi. Annesinin adı Meryem'dir. Allahü teâlâ onu babasız yarattı.
işkembe
Geviş getiren hayvanların midesinin en büyük kısmı.
(Farsça)
Karın.
(Farsça)
ıslah eden
Düzelten, iyileştiren.
ism-i hayy ve kayyum / ism-i hayy ve kayyûm
Gerçek hayat sahibi olan, her canlıya hayat veren, her şeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Allah'ın ismi.
ism-i mevsule
O şey ki, o kimse ki, mânâlarının yerine kullanılan, "Mâ, Men, Ellezi" gibi kelimelerdir. İki kelimeyi veya mânâyı birbirine birleştiren, mânâsı kendinden sonra gelen bir cümle ile tamamlanın bir kelimedir.
işmam eden
Hissettiren.
isparçene
İtl. Halatın üzerine sarılan kendir ve ip.
Halatı meydana getiren üç boy bükmenin beheri.
istifham-ı inkari / istifham-ı inkârî
Olumsuzu pekiştiren soru şekli. "Hiç yapar mı?" ifadesindeki gibi.
ıztırab-aver / ıztırab-âver
Iztırab veren, elem çektiren.
(Farsça)
kaba necaset / kaba necâset
İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük
kadi-ül hacat / kadî-ül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Hâkim. Allah (C.C.)
kadir-endaz
İyi ok atan ve attığı her oku hedefe isâbet ettiren kimse.
(Farsça)
kalb eden
Dönüştüren; değiştiren.
kalbeden
Değiştiren, çeviren.
kalib / kâlib
İt tutan kimse. Köpeğe av tâlim ettiren kimse.
kambahş / kâmbahş
Herkesin isteğini yerine getiren.
(Farsça)
Bağışçı, ihsan edici.
(Farsça)
kanun-u mübin-i rabbani / kanun-u mübîn-i rabbânî
Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın apaçık kanunu.
karine-i mecaz
Mecaza ait işaret. Kelimenin mecaz olmasını gerektiren, hakiki mânasında alınmasına mâni olan kayıt. Buna Karine-i mânia da denir.
karun
İki şeyi bir araya getiren.
Tez terleyen hayvan.
Arka ayaklarının tırnağı ön ayağının tırnağı yerine vâki olan hayvan.
İleride olan memeleri geride olan memelerine pek yakın olan dişi deve.
kavadih
(Tekili: Kadiha) Çekiştirenler, zemmediciler, kötüleyiciler.
Çekiştirilecek ve zemmedilecek şeyler.
kaviyy
Allahü teâlânın Esma-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi tam olarak yaratmakta kuvvet sâhibi olan, her şeyi yaratıp, varlıkta devâm ettiren; dilediğini yapmak kendisine zor gelmeyen.
kayd
Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi her bir parçası.
kayyum / kayyûm
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren.
Herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Allah.
kayyum-u zülcelal / kayyûm-u zülcelâl
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve yücelik sahibi Allah.
kazi
(A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden. Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim. Kadı.
Yapan, yerine getiren.
kazi-yül hacat / kazi-yül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (C.C.)
kebuter-baz / kebuter-bâz
Güvercin besleyen, yetiştiren, satan kimse.
(Farsça)
kederengiz
Üzüntü, keder ve sıkıntı meydana getiren.
(Farsça)
keffaret-i halk
Hac için ihrama girip de bir özre mebni saçlarını vaktinden evvel traş ettiren kimsenin tutacağı üç günlük oruçtan ibârettir.
kehf-misal
Mağaraya benzer şekilde, mağara gibi sesi aksettiren.
kelal-bahş / kelâl-bahş
Sıkıcı, yorucu. Yorgunluk getiren.
(Farsça)
kelamın kuyudat ve keyfiyatı / kelâmın kuyudat ve keyfiyatı
Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri. Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi.
kelbiyyun
Kalenderane yaşamayı alışkanlık haline getiren meşhur Diyojenin de içinde bulunduğu bir fırka. Bunlara Kelbiye tâifesi veya Melâmiyyun da denir.
kelime-i sübhani / kelime-i sübhânî
Allah'ın her türlü noksanlıktan uzak olduğunu dile getiren kelime.
kerim / kerîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kudreti (gücü) var iken affeden, vâd ettiğini yapan, vermesi ve ihsânı (lütfu) bol olan, ümîd edilenin üstünde olan, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini hesâb etmeyen, kendisine sığınanı ko ruyan ve isteyeni zenginleştiren.
Mu
ketibeperver
Askeri koruyan ve seven. Asker yetiştiren.
(Farsça)
kırkbayır
Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü.
kirş
İşkembe. Geviş getiren hayvanların midesi.
Karın, mide.
kötü arkadaş
İnsanın dînini, îmânını, edebini, hayâsını ahlâkını bozan, dünyâ ve âhiret seâdetini kaybettiren arkadaş.
ku'bere
Bileği meydana getiren iki kemiğin küçüğü.
kuddus / kuddûs
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.
küfr-i mutlak
Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah'ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek. İhsan ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek. ("Neuzü billâh" dine söğmek gibi) Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de "küfür" denilmiştir.
kutb
(Kutub) Dünyanın şimâl veya cenub uçları. (Güney ve kuzey taraflarının son kısımları.)
Elektrik cereyânını meydana getiren veya mıknatısın uçlarından her biri.
Dini bir meslek veya grubun başı. Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan zamanın
kutne
Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü. Şirden.
kuyud ve hey'at / kuyud ve hey'ât
Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat / kuyûdât
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçaları, bütün unsurları.
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat-ı kelam / kuyûdât-ı kelâm
Sözün kayıtları; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
laim / lâim
(Lâime) Çekiştiren. Levmeden. Başkasını kötüleyen.
lam-ı istiğrak / lâm-ı istiğrak
Arapça, başına geldiği kelimeyi umûmileştiren "lâm".
levvam
(Levvâme) Levm ve itâbedici. Zemmeden, çekiştiren, dedikodu yapan. Serzenişte bulunan. Başa kakan, paylayan.
madde
Zahir duygularla hissedilen, ruhâni olmayıp, ağırlığı olan, cismâni bulunan.
Asıl, esas, cevher, mâye.
Bend, fıkra, kısım.
İlm-i Kelâmda: His âzâmız üzerine bir takım muayyen ihtisâsât husule getiren veya getirebilen, her şey.
Tıb: Çıbanın içinde hasıl olan ya
magzebe
Hiddetlenme, öfkelenme, kızma.
Hiddet ve gazabı icâb ettiren şey.
mahluk-u musahhar / mahlûk-u musahhar
Emir altında bulunan ve kendinden istenilen şeyleri yerine getiren yaratık, varlık.
mattal
(Mattâle) Devamlı olarak borcunu ileri atıp geciktiren.
mavna
Limanlarda, şamandıralara bağlı olarak yükleme ve boşaltma yapan gemilerden, kıyılara römorkör yedeğinde yük götürüp getiren tekne.
mazhar kılan
Eriştiren, kavuşturan.
medar-ı ahkam / medâr-ı ahkâm
Hükümlerin konmasına sebep olan, hükümleri getiren.
medar-ı gayret
Gayrete getiren sebep, vesile.
medar-ı tedkik / medâr-ı tedkik
Araştırmayı, incelemeyi gerektiren sebep.
medresetü'l-vaizin / medresetü'l-vâizîn
Vaiz yetiştiren eğitim kurumu.
mercan
Denizde geniş resif meydana getiren ve mercanlar takımının örneği olan hayvan ve bunun kalkerli yatağından çıkarılan çoğu kırmızı renkte ve ince dal şeklinde bir madde. Bu madde boncuk gibi süs eşyası olarak kullanılır. Mercanlar ancak 40 metre kadar derinlikte yaşayabilirler.
mersiye
Birisinin ölümü hakkında yazılan, üzüntüyü dile getiren manzume, ağıt.
meserretaver / meserretâver
Sevinç ve meserret getiren. Sürurlandıran. Sevindiren. Sevindirici.
(Farsça)
meserretengiz
Sevindiren. Meserret meydana getiren.
(Farsça)
mıknatıs
yun. Demir ve benzeri mâdenleri kendine çekici hususiyeti bulunan câzibe.
Başka te'sir altında kalmadan kuzey ve güney kutuplarına doğru yönünü değiştiren demir çubuk. (İki kutbu bulunan bu mıknatıslı çubuğun şimale bakan kısmına şimal (kuzey) ucu, cenuba çekilen ucuna da cenub (güne
mizvac
Çok koca değiştiren kadın. Çok kocalı kadın.
mu'dem
Bir şeyi yitiren, kaybeden.
muaddıl
(Muazzıl) Güçleştiren, güç duruma sokan, daraltan.
muaddil
Tadil eden.
Düzelten. Müsâvi ve beraber kılan. Denkleştiren.
muahid
Antlaşma yapanlardan her biri.
İslâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren hıristiyan veya bir başka dinden kimse.
Andlaşma yapanlardan her biri. Yeminli ve anlaşmalı olanlardan her biri.
İslâm hükümetine vergi ödeyerek kendini himâye ettiren gayr-ı müslim.
muahiz
(Ahz. den) Çekiştiren, muâheze eden. Tenkid edip itiraz eden.
muattıl
Atıl bırakan. İşsiz eden. İşe yaramaz hâle getiren.
mübdi / مبدع
Yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
(Arapça)
mübeddil
Değiştiren. Tebdil eden.
Taklid edici olan.
Değiştiren.
mübehhic
Güzelleştiren.
mübeşşirin / mübeşşirîn
Müjdeciler.
Müjde verenler. hayırlı haber getirenler.
Peygamberlerin (A.S.) bir vasfı.
Çok müjde verici.
mübeyyin
Açıklayan, açıklık getiren.
mübtedi'
Bid'at sâhibi. Dinde değişiklik meydana getiren, dinde olmayan bir şeyi varmış gibi gösteren, dinde eksiklik ve fazlalık olduğunu söyleyerek değişiklik yapan. Ehl-i bid'at.
mübtil
İptal eden. Hükümsüz eden. Battal edici. Faydasız hale getiren.
Hakkı bâtıl gören.
mücemmil
Güzel yaratan. Güzelleştiren. (Esmâ-i İlâhiyedendir)
Güzelleştiren, güzel yaratan, Allah.
mucib / mûcib / مُوجِبْ
(Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen.
Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
İcap ettiren, gerektiren.
Gereken, gerektiren.
Gerektiren.
mucib-i ceza / mûcib-i ceza / mûcib-i cezâ / مُوجِبِ جَزَا
Ceza gerektiren.
Cezâyı gerektiren.
mucib-i endişe
Endişeyi gerektiren.
mucib-i hayret / mûcib-i hayret
Hayret etmeyi gerektiren.
mucib-i istikrah / mûcib-i istikrâh / مُوجِبِ اِسْتِكْرَاهْ
Tiksintiyi gerektiren.
Tiksinmeyi gerektiren.
mucib-i mes'uliyet / mûcib-i mes'uliyet
Sorumluluk gerektiren.
Sorumluluk gerektiren.
mucib-i muaheze / mûcib-i muâheze / مُوجِبِ مُؤَاخَذَه
Sorgulama gerektiren.
mucib-i şükran / mûcib-i şükran
Şükür gerektiren.
mucib-i telaş / mucib-i telâş
Telâşı gerektiren.
mucib-i teyakkuz
Teyakkuzu, yâni uyanıklığı icâb ettiren.
mucibe / mûcibe
Hüküm, gerektiren.
mucid
İcat eden, yeni bir şey meydana getiren, fikir ve mânâ yaratan.
Yeni bir şey icad eden, meydana getiren, bulan.
Yaratan. Yoktan var eden.
mucip
Gerektiren.
mücterr
Geviş getiren. İctirar eden.
mücterre
Geviş getirenler.
müddahir
Biriktiren. Toplayıp saklayan.
müellif
(Ülfet. den) Te'lif eden. Kitab tertib eden, kitab yazan. Kitab meydana getiren.
İmtizac ettiren.
Telif eden, kitap yazan.
İmtizaç ettiren, kaynaştıran.
müessif
(Müessife) Esef edilen ve ettiren. Keder veren. Acı ve acınacak haller.
müessis
Kurucu, te'sis edici. Te'sis eden, kuran, temel atan.
Kanun ve usul gibi şeyleri vaz'edip temelleştiren.
müessisin / müessisîn
(Tekili: Müessis) (Esas. dan) Meydana getirenler, tesis edenler. Kurucular, kuranlar.
müezzi
(Ezâ. dan) Eziyet veren. Ezâ çektiren.
müfehhim
Tefhim eden. Anlatan, idrak ettiren.
müfettin
(Fitne. den) Meftun ve hayran eden. Şaşkın bir hâle getiren.
Fitneye düşüren.
mufi / mufî
İfa eden, ödeyen, yerine getiren.
müfkir
(Fakr. dan) Fakirleştiren.
müfredat
Bir bütünü meydana getiren şeylerin her biri.
Bir şeyin içindekiler.
Basit ve gayr-i mürekkeb şeyler.
Toptan mâlum olan şeylerin tafsilâtı, birer birer zikrolunmuşları.
Edb: Tek tek ve ayrı ayrı beyitler.
Gr: Bir ibareyi meydana getiren kelimelerin her
müfzi / müfzî
Yetiştiren, ulaştıran, vâsıl eden.
mugayyir
Tağyir eden, değiştiren.
mugzib
(Gazab. dan) Gazaba getiren, kızdıran.
muhallid
(Huld. den) Ebedîleştiren. Devamlı, sürekli ve ebedî kılan.
muhallil
(Hall. den) Eriten. Analiz yapan, tahlil eden.
Fık: Üç talakla boşanan ve iddetini bitiren bir kadınla evlenen erkek. (Karıyı boşayan birinci kocaya: Muhallelün leh denir.)
Tıb: Şişlere, iltihablara yarıyan ilaç.
muharrif
Değiştiren, bozan.
muharrik / مُحَرِّكْ
Hareket ettiren.
Harekete getiren. Hareket veren. Tahrik eden. Teşvik eden. Ayaklandıran.
Harekete getiren.
muhassıl
Husule getiren. Hâsıl eden. Meydana getiren.
muhassin
(Hasen. den) Güzelleştiren, güzellik veren.
muhassıs
Hususileştiren, ayıran.
muhassis
Tahsis eden. Has kılan. Hususileştiren.
muhavvil
Başka hâle koyan. Değiştiren. Tahvil eden.
Değiştiren.
muhavvil-ül havli ve-l ahval / muhavvil-ül havli ve-l ahvâl
Havli, kuvveti ve hâlleri değiştiren, başka şekle sokan Cenâb-ı Hak (C.C.)
muhayyir
Hayret ettiren.
mühdi / mühdî
Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden.
Hidayete getiren. Hidayete vesile olan.
Mürşid, muvaffak.
Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bi
Hidayete getiren.
muhdis
Bütün varlıkları yok iken var eden, meydana getiren, yaratan Allah.
mühezzib
Temizleyen. Islah eden. Safileştiren.
muhıkk
(Muhik) Haklı. Hakkı yerine getiren. Haklı olan.
muhiss
(Hiss. den) Hissettiren, duyuran.
muhkim
Kuvvetleştiren, sağlam kılan, ihkâm eden.
muhteri
İcad eden, yeni bir şey meydana getiren.
muhteri'
Misli görülmedik bir şey icâd eden. İcâd eden. Yeni bir şey bulan. Yeni bir şey meydana getiren.
Uydurma şeyler ortaya atan. Müfteri.
muhtır
(Hatır. dan) Hatıra getiren, hatırlatan.
muid / muîd
Yardımcı. Mubassır.
Dersi iade eden, tekrar ettiren. Muallim yardımcısı.
Geri çevirtici.
Bir şeyi âdet edinmiş olan.
Tecrübeli. Hâzık.
Güçlü. Kuvvetli.
Arslan.
Gazâ ve cihad eden kimse.
müjde-aver / müjde-âver
Müjde getiren.
(Farsça)
müjde-res
Müjde veren, müjde getiren.
(Farsça)
müjde-resan
Müjdeleyen, müjde getiren, müjde veren.
(Farsça)
mukallib
(Kalb. den) Başka tavra geçiren. Başka hâle değiştiren. Bir başka tarafa döndüren.
mukarrir
(Karar. dan) Yerleştiren. Takrir eden. Sabit kılan.
Tekrar eden. Dersi tekrar ederek anlatan müderris.
mukavemetsuz / mukavemetsûz
Mukavemeti yok eden, dayanılmaz hâle getiren.
Dayanma gücünü bitiren.
mukavvim
Kıvama getiren. Biçimine koyan. Tesviye ve tanzim edici. Eğriyi doğrultucu.
mukayyi
Kay ettiren, kusturan.
mükebbir / مُكَبِّرْ
Tekbir getiren, "Allahü ekber" diyen.
Tekbir getiren, "Allahü ekber" diyen.
Tekbir getiren, "Allahuekber" diyen.
Tekbîr getiren.
mükemmil
Olgunlaştıran, yetiştiren.
mükessif
(Kesâfet. den) Koyulaştıran, kesif hâle getiren.
mukim / mukîm
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
muktazi / muktazî
Gerekçe, gerektiren.
Gerektiren.
muktezi / muktezî
Gerektiren, gerekçe.
mukteziyat / muktezîyât
Gerektirenler, gerekçeler.
mülk / ملك
Yurt.
(Arapça)
Kazanç getiren taşınmaz.
(Arapça)
mülzim
İlzam eden, susturucu.
Lüzumlu gören. Gerektiren.
Verilen hükmün mutlak yerine getirilmesindeki mecburiyet.
mumil / mumîl
Bir tarafa doğru eğen. Meylettiren.
mümtesil
İmtisal eden, sıkı sıkıya bağlanan ve yerine getiren.
münbit
Verimli, verimi bol. İnbat eden, ekini güzel yetiştiren.
münciz
Verdiği sözü yerine getiren. Ahdini yapan. İncâz eden.
müneffis
Nefes verdiren, rahat ettiren.
münekkid
Tenkid eden, eleştiren, değerlendiren.
münhi / münhî
(Çoğulu: Münhiyân) (Nehy. den) Haberci. Haber getiren.
münhiyan
(Tekili: Münhi) Haberciler. Haber getirenler.
müntic
İntâc eden, netice veren. Sebebiyet veren, meydana getiren. Bir şeyin neticelenmesine sebep olan.
müptezel
çokluğu dolayısıyla değerini yitiren, değersiz.
mürebbi / mürebbî
Terbiyeci, terbiye eden, yetiştiren, ders veren. Pedagog.
Besleyen.
Terbiye eden, eğiten, yetiştiren.
Herşeyi terbiye ve idare eden, besleyip büyüten Allah.
müreccih
Tercih eden, üstün tutan, bir şeyi daha iyi ve mühim gören.
Tercih ettiren sebep.
Meyilli ve sakil, ağır şey.
Tercih eden, tercih ettiren sebep.
mürekkib
(Rükub. dan) Terkib eden. Bir birleşiği meydana getiren.
mürevvah
İyi edici, iyileştiren.
mürgbaz
Kuşçu. Kuş yetiştiren.
(Farsça)
muris
Getiren. Veren. Kazandıran.
Fık: Miras bırakan.
mürşid-i kamil / mürşîd-i kâmil
Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât.
mürted
Din değiştiren, İslâm dinini bırakarak eski dinine veya başka bir dine geçmiş olan.
musaffi / musaffî
Safileştiren, arıtan.
Sâfileştiren. Temizleyen. Süzen. Tasfiye eden.
Safileştiren, temizleyen.
müsahhir
Teshir eden, zapteden. İstediği gibi hareket ettiren ve kullanan.
müsahhirü'ş-şemsi ve'l-kamer
Ayı ve Güneşi itaat ettiren, boyun eğdiren, Allah.
müsaif
İş bitiren, uygunluk gösteren.
müsebbib
Sebep, vesile ve mucib olan. Vücuda getiren, kuran.
müsebbib-ül esbab
Bütün sebeplere sâhip olan, hakiki müsebbib (Cenab-ı Hak). Bütün sebepleri meydana getiren, Allah (C.C.)
müsekkin / مُسَكِّنْ
Sâkinleştiren, uyuşturan.
müşerri'
Teşri' eden. Şeriatın kurucusu. Şeriat kanununu meydana getiren.
müsevvif
(Çoğulu: Müsevvifin) (Sevf. den) Geciktiren, atlatan.
Hayırlı işleri sonraya bırakan, sonra yaparım diyen, iyi işleri geciktiren, bugünün işini yarına bırakan kimse.
müsevvifin / müsevvifîn
(Müsevvifûn) Atlatanlar, geciktirenler, müsevvifler.
müşevvik
İsteğini arttıran. Gayrete getiren, şevk veren, teşvik eden.
müşhid
(Şehadet. den) Şâhid getiren. İşhad eden.
musil
(Vusul. dan) Yetiştiren, ulaştıran, vardıran.
müskir
(Sekr. den) Sarhoşluk veren, şuuru kaybettiren, kullanılması ve içilmesi haram olan zararlı madde.
Sarhoşluk veren, şuuru kaybettiren, aklı gideren ve keyf veren madde.
muslih
Islah eden. İyileştiren. Terbiye edici.
Islah eden, iyileştiren, düzelten.
muslihun / muslihûn
(Muslihîn) Islah edenler. Düzeltip iyileştirenler. Terbiyeciler.
müslim
Mûteber ve güvenilir olduğu bütün İslâm âlimleri tarafından kabul edilen, Kütüb-i sitte denilen altı hadîs kitâbının ikincisi.
Allahü teâlânın, peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderdiklerine îmân edip, O'nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.
müsliman
Allahü teâlânın, peygamberleri vâsıtasıyla gönderdiklerine ve Muhammed aleyhisselâma îmân edip, Allahü teâlânın emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.
müsmi / müsmî
İşittiren.
müsmi'
İşittiren, sesi duyuran.
müsri'
Tesr'i eden. Sür'at ve hız veren, acele ettiren, çabuk gider olan.
müsta'bid
(Abd. dan) Kul veya köle edinen.
Kendine ibadet ettiren.
müsta'bir
(Çoğulu: Müsta'birîn) Rüya tabir ettiren.
müsta'birin / müsta'birîn
(Tekili: Müsta'bir) Rüyâ tabir ettiren kimseler.
müsta'mir
İsti'mar eden, bir yere muhacir yerleştirerek orasını mâmur hâle getiren.
Müstemlekeci. Sömürgeci.
müstahsil
Yetiştiren, yetiştirici, üretici.
(Hâsıl. dan) Yetiştiren, hâsıl eden, husule getiren, elde eden. Üretici.
müstahsilin / müstahsilîn
(Tekili: Müstahsil) Yetiştirenler, müstahsiller, üreticiler.
müstahzır
(Huzur. dan) Hazırlıyan.
Huzura getiren.
müştak ayinedar / müştak âyinedar
Allah'ın güzel isimlerini bir ayna gibi üzerinde aksettiren ve Onun sonsuz güzelliğine düşkün olan insan.
müstebdil
(Bedel. den) Değiştiren, istibdal eden.
müşteha
İştiha veren, iştiha getiren. Şehvet veren.
müstekmil
(Kemâl. den) Tam ve olgun bir hâle getiren. Eksiksiz olarak bitiren.
müstelzim
Lüzumlu, gerektiren. Mucib ve sebep. Bais olan. Bir şeyin lüzumunu deruhde eden.
Gerektiren, lüzumlu kılan.
Gerektiren.
mütecessis
Meraklı, gizli şeyleri öğrenmeğe çalışan.
Casusluk eden, yoklayıp haber eriştiren.
mütedeyyin
Din sahibi; dinin emirlerini yerine getiren, dindar.
mütehattır
(Hutur. dan) Hatırlayan, hatırına getiren, tahattur eden.
mütelevvin
Renk değiştiren.
mütemmim
Tamamlayan, bitiren.
mütenekkir
Bilinmeyecek, tanınmayacak surete giren. Kıyafet değiştiren.
mütevaggil
Bir şeyin çok derinliğine giren, meşguliyetini derinleştiren. Usanmayıp, yorulmayıp gayret ve devam eden.
muvahhiş
Vahşet veren. Vahşileştiren. Korkutan. Korkutup ürküten.
muvakkıf
Durduran. Tevkif eden. Alıkoyan. Vakf ettiren.
müvellid
Tevlid eden, husule getiren, doğuran. Doğurtan kimse. Meydana getiren.
Meydana getiren, doğurtan.
müvellid-ül humuza
Ekşilik, oksitlenme meydana getiren. Oksijen.
müvellide
Doğuran, meydana getiren.
Husule getiren, tevlid eden. Doğurtan. Ebe.
müvessi / müvessî
Genişlettiren.
müvessi'
Genişlettiren.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
müzellil
Zelil eden, zelil kılan, alçaltıcı, hakirleştiren.
müzeyyin
Herşeyi eşsiz sanatıyla süsleyen, güzelleştiren Allah.
muzill
Zelil kılan. Zillete düşüren.
Adileştiren.
naip / nâip
Başkasının yerine geçip onun işini yürüten, yerine getiren.
name-res
Mektup ulaştıran, mektup eriştiren.
(Farsça)
namus-ı ekber / nâmus-ı ekber
Peygamber efendimize vahy getiren ve dört büyük melekten biri olan Cebrâil aleyhisselâm, Cibril.
nasih / nâsih
Değiştiren, bir hükmü ortadan kaldıran.
nebe'-aver
Haber getiren.
(Farsça)
nebi
Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber.
neşat-aver / neşat-âver
Sevinç ve sürur getiren.
(Farsça)
nevheves
(Çoğulu: Nevhevesân) Bir işe yeni olarak ve büyük bir hevesle başlayan.
(Farsça)
Sık sık iş değiştiren. Hevesi çabuk geçen.
(Farsça)
nimet-i hayatiye
Hayatı devam ettiren nimet.
nur-u baki / nur-u bâkî
Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah'ın nuru.
nur-u hidayet / nûr-u hidayet
Doğru yola eriştiren hidayet nuru.
objektif
Hakikatı olduğu gibi aksettiren.
(Fransızca)
Fotoğraf makinası ve dürbün gibi cihazlardaki mercekler.
(Fransızca)
Gaye.
(Fransızca)
Fls: Varlıkla alâkalı.
(Fransızca)
örfi idare / örfî idare
(İdare-i örfî) Askerî kuvvete ihtiyacı gerektiren ve cemiyet hayatında zuhur eden müşkil hallerde vaktin icablarına göre ve vaziyet düzelinceye kadar sivil idare yerine askeri idare konması. Sıkı yönetim.
orhan gazi
(Mi: 1288 - 1359) Osmanlı Devletinin kurucusu olan Babası Osman Gazi vefat edince (1326) Onun yerine tahta geçti. Onu yetiştiren, Hocası Şeyh Edebâli idi. Genç yaşta gazi akıncılar arasına karıştı, çok cesur ve atılgandı. Akıncı Gaziler onun oğlu Süleyman Paşa kumandasında Rumeli'ye geçtiler. Türbes
perde
Kapı, pencere gibi yerlere asılan veya iki yeri birbirinden ayıran, görünmeğe mâni olan şey.
(Farsça)
Mc: Irz, namus, iffet.
(Farsça)
Bir müzik parçasını meydana getiren seslerden herbirinin kalınlık veya incelik derecesi.
(Farsça)
Bir sahne eserinin büyük bölümlerinden her biri.
(Farsça)
Ekran,
(Farsça)
perver / پرور
(Pervar) "Besleyen, yetiştiren, velinimet, koruyan" mânâsında birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
Yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
(Farsça)
perveran / perverân
(Tekili: Perver) Yetiştirenler, besleyenler, koruyup terbiye eden kimseler.
(Farsça)
peyam-aver / peyam-âver
(Çoğulu: Peyamâverân) Haber getiren.
(Farsça)
peyam-ber
Haber getiren. Peygamber.
(Farsça)
peyemres
Haber getiren, haber ulaştıran, haberci.
(Farsça)
peygamaver
(Peygam-âver) Haber getiren, haberci.
(Farsça)
peygamber
(Peyamber) Allah'tan haber getiren. Allah'ı, âhireti, zararlı ve faydalı şeyleri tanıtan. Nebi.
(Farsça)
rabb
Sâhib, mâlik, seyyid. Cenab-ı Hak (C.C.)
Besleyen, yetiştiren, terbiye eden. Müstahik. Hüdâvend.
rabıta
Rabteden, bağlayan, bitiştiren.
Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık. İki şeyi birbirine bağlayan tertip.
Nefsini dünyadan men edip âhirete, Allah'a (C.C.) bağlanmak.
Tertip, sıra, düzen, usûl.
rahile
Yük hayvanı.
Yük getiren deve.
Topluluk, kafile.
Üzerine binilen deve.
ratık
Bir şeyin yarığını bitiştiren, yırtığını kavuşturup birleştiren.
rejim-i bid'akarane / rejim-i bid'akârâne
Bid'aları, dinin aslından olmayan zararlı âdet ve uygulamaları getiren rejim.
resa
Yetişen, erişen. Yetiştiren.
(Farsça)
resan
(Residen mastarından) "Yetişenler, ulaşanlar, getirenler" mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır.
(Farsça)
"Yetişen, getiren" mânâsında son ek.
reşid / reşîd
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mahlûkâta (yarattıklarına) doğru yolu gösterip, dilediğini bu yolda bulunduran.
Rüşd sâhibi yâni, dînî vazîfelerini yerine getiren ve malını tasarruf edebilen, âkıl bâliğ olan, aklını ve malını yerinde kullanan.
reşk-saz
Gıpta ettiren, imrendiren.
(Farsça)
revabıt-ı içtima / revâbıt-ı içtimâ
Bir araya getiren bağlar.
revnak-efza
Bir şeyin parlaklığını artıran. Güzelleştiren.
(Farsça)
rübai / rübaî
Dörtlük olan. Dörtle ilgili.
Edb: Dört mısralık belli vezinlerle yazılmış manzume. Aynı esasta 24 şekilli vezinle yazılan 4 mısralık şiir.
Gr: Mastarını meydana getiren dört harften hepsi de aslî olan kelimeler.
ruh-u cemaat
Cemaat ruhu; toplumu meydana getiren ruh.
rükn
Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şey.
Namazın içindeki farz.
Kâbe'nin dört köşesinden her birine verilen isim.
ruziresan
Rızık yetiştiren, rızık ulaştıran, Allah (C.C.)
(Farsça)
sa'd
Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübareklik, kuvvetlilik.
Kutlu, uğurlu.
sadık-ul va'd
Va'dinde duran, söz verdiği şeyi yerine getiren, ahdine sâdık olan. Cenab-ı Hak.
şafi / şâfî
Yarattıklarına şifa verip iyileştiren, sağlık ihsan eden Allah.
şafi-i hakiki / şâfî-i hakikî
Hastalıkları iyileştiren, gerçek şifâ verici olan Allah.
şagil
İşgal eden, tutan.
Meşgul eden, meşgul edici.
Meşgul olmayı gerektiren.
Bir mülkte oturan.
sai
Çalışan.
Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler.
Bir yere vâli olan.
Cemaat başı.
Yan yan giden.
Hızlı yürüyen.
Koğuculuk yapan.
saib
Yağmur getiren bora.
sani' / sâni'
(Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Sanatkârca yapan, yaratan, sanat eseri olarak meydana getiren. (Allah)
sarf
(Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
Fazl.
Hile.
Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
Farz.
Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K
sarif
(Sarf. dan) Değiştiren.
Harcayan, sarf eden.
se'ir / se'îr
Cehennem'i meydana getiren tabakaların ikincisi. Burada Tevrât'ı değiştirenler yanacaktır.
şe'n
İş, yeni olan hal.
Şan.
Tavır.
Hâdise.
Vâkıa.
Kasdetmek.
Emr ü hal.
Tıb: Baştan göze gelen kan damarı. Baştan kaşa, kaştdan göze kan getiren iki damar ismi.
Fls: Bir şeyin hususiyetinin fiilî tezâhürü, neticesi ve eseri.
sebeb
Vâsıta. Bir işte te'siri olmayan fakat o işin yapılmasını, vücûdunu, var olmasını îcâb ettiren şey.
sekar
Cehennem'i meydana getiren tabakalardan üçüncüsü. Burada İncîl'i değiştirenler azâb görecektir.
sema' / semâ'
Bir veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz okudukları, dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren ilâhî, mevlid, kasîde ve şiirleri dinlemek.
şerait-i sulhiye / şerâit-i sulhiye
Barışı ve barış ortamını meydana getiren şartlar.
şeref-resan
Şeref ulaştıran, şeref eriştiren.
şevk-aver / şevk-âver
Neşe veren, neşe getiren, şevklendiren.
(Farsça)
şevk-engiz
Şevke getiren.
seyyal
Akıcı şey, su gibi sıvı olup akan. Çokça akan su.
Yer değiştiren her şey.
seyyar
Bir yerde durmayıp yer değiştiren.
Gökte veyâ güneş etrâfında dolaşan yıldız. Gezegen.
Kervan, kafile.
Otomobil.
şifa-bahş
Şifa veren, iyilik veren, iyileştiren.
(Farsça)
şifa-resan
Şifa veren, şifa yetiştiren.
şifakar / şifakâr / شفاكار
Şifa veren, iyileştiren.
(Arapça - Farsça)
şifaresan / şifâresân / شفارسان
Şifa veren, iyileştiren.
(Arapça - Farsça)
sıla
Fıkıh ve tasavvufu (kalb bilgilerini) meczeden, birleştiren mânâsına İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin lakabı.
silsile
Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren şey. Zincir. Zincir gibi birbirine ekli ve bitişik olan.
Soy, sop.
Sıradağ.
Seri. Dizi.
Ard arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra.
sima' / simâ'
Bir kişinin veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz ve müzik perdelerine uydurmadan okudukları dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren şiirleri, kasîdeleri, ilâhileri ve mevlidleri dinlemek.
ta'an
(Ta'n. dan) Çok zemmedip yeren. Çekiştiren.
ta'ne-zen
Söven, zemmeden, hicveden, yeren, çekiştiren.
(Farsça)
taaccübü mucip
Şaşkınlığı, gerektiren, hayret sebebi.
tabaka-i havass / tabaka-i havâss
Toplumun üst seviyesini meydana getiren seçkinler tabakası.
tabiat bataklığı
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat dalaleti / tabiat dalâleti
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat fikri
Materyalist düşünce; tabiat için söylenen, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tağyir eden
Değiştiren.
taife
Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım.
takdir
Beğeniyi dile getiren ifade.
takdir eden
Beğendiğini dile getiren.
tebah-kar / tebah-kâr
(Çoğulu: Tebâhkârân) Mahveden, harab eden, bitiren.
(Farsça)
tebehkar
(Çoğulu: Tebehkâran) Mahveden, harab eden. Bitiren.
(Farsça)
tecdid-i iman / tecdîd-i îmân
Bilerek veya bilmeyerek küfrü gerektiren (îmânı gideren) bir sözü söylemek veya bir işi yapmak yâhut böyle bir şeyi yapmış olma ihtimâli üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah sözünü; mânâsını bilerek ve inanarak söyleyip, îmânını yenileme, tâzeleme.
tefil / tefîl
Fiilleri etken hâle getiren kalıp.
teharüc
Çıkışmak.
Tevzi etmek, dağıtmak.
Fık: Ortakların bir kısmı akar (para getiren mülk), bir kısmı arazi, bazısı da para üzerine yaptıkları anlaşma.
tekbirhan / tekbirhân
Tekbir getiren.
(Farsça)
tekvin eden
Meydana getiren.
tenkit eden
Eleştiren.
tenkitkar / tenkitkâr
Tenkit eden, eleştiren.
tenvin
Kelime sonunu "nun" ile bitiren işaret.
terbiye eden
Belli bir amaca erişecek şekilde geliştiren, olgunlaştıran.
tercüman / ترجمان
Çevirmen.
(Arapça)
Duyguları, görüşleri dile getiren.
(Arapça)
terennüm eden
Dile getiren.
terettüb eden
Sıralayan, gerektiren.
tesis eden
Kuran, yerleştiren.
teşkil eyleyen
Oluşturan, meydana getiren.
tesniye
Vasıflandırma.
Gr: Arapçada bir kelimenin iki şeye delâlet etmesi hâli, kelimeyi iki şeye delâlet ettiren siga. Bu şekil kelimenin sonuna "elif-nun" veya "ye-nun" getirilerek yapılır. Meselâ: Recul: Adam. İki adam demek için: Reculân () veya Reculeyn () denir.
teşyici / teşyîci
Cenazeyi kabre getiren.
tevhid-i kayyumiyet / tevhid-i kayyûmiyet
Allah'tan başka varlıkları ayakta tutup varlıklarını devam ettiren kuvvet ve kudretin olmaması.
ukad-ı hayatiye
Can alıcı noktalar, hayat düğümleri. Bir şeyi meydana getiren aslî rükünler.
ülü'l-azm
Şerîat sâhibi, yeni din getiren peygamberlerden altı tânesine ve en büyüklerine verilen ad. Bunlar; Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed aleyhimüsselâmdır. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara anlatırken çok sıkıntı çektikleri ve bu sık ıntılara sabr ettikleri için kendilerine bu isim
uzv
Canlıyı meydana getiren parçaların her biri, organ.
va'd
Söz verme, söz verilen şey.
Allahü teâlânın; emirlerini yerine getirenleri çeşitli nîmetlerle mükâfâtlandıracağını, karşı gelenleri ise, azâb ile cezâlandıracağını bildirmesi, söz vermesi. Buna va'd-ı ilâhî de denir.
Bir kimsenin, başka birisine bir husûsta söz vermesi.
vacid / vâcid / واجد
Vücuda getiren.
Varlıklı. Fâtır. Gani ve zengin.
Mevcud olan.
Var eden, vücuda getiren.
Tanrı.
(Arapça)
Meydana getiren.
(Arapça)
vafi / vâfi
(Vefâ. dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter.
Sözünün eri.
Va'dini mutlak yerine getiren Cenab-ı Hak.
vassal
Ulaştıran, vasleden. Birleştiren.
vaz eden
Koyan, yerleştiren.
vaz' eden
Koyan, yerleştiren.
vazı / vâzı
Bir tarif, sistem vs. koyan, yerleştiren.
vazı' / vâzı'
Koyan, yerleştiren.
(Vazıa) Koyan. Yerleştiren. Vaz' eden.
vazı-ı esaret / vâzı-ı esaret
Kölelik koyan, esaret getiren.
vazı-ı kanun / vâzı-ı kanun
Kanun koyan. Kanun yerleştiren. Kanun hazırlayan.
vekil / vekîl
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mahlûkâtın dünyâda ve âhirette işlerini hakkıyla yerine getiren, rızkları veren, tevekkül etmeye (kendisine güvenilmeye) lâyık olan.
Bir kimsenin, bir işi yapmak için kendi yerine koyduğu, işini havâle ettiği kimse.
veli / velî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mü'minleri seven, onlara yardım eden, işlerini bitiren, sevdiklerini sevmediklerine gâlib, üstün kılan, kâfirleri sevmeyen.
Bir çocuğun veya kadının babası yoksa baba tarafından dedesi, yoksa kâdı veya bunların vasî tâyin ettik
velvele-i teşhir ve takdis
Güzellikleri sergilemek ve bütün eksikliklerden uzak görmeyi dile getiren sesler.
veter
Yayın çilesi. İp ve kiriş.
Bir kavsın iki ucu arasına çekilen doğru çizgi.
Kasları hareket ettiren kalın sinir.
vusla
Bir şeyi başka bir şeye ekleyen, bitiştiren şey.
vuslat
Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
za
(-Zây) " Doğuran" anlamına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nâdire-zâ : Nâdir şeyler yapan, bulunmaz şey meydana getiren.
(Farsça)
zakire / zâkire
Andıran, hatırlatan, hatıra getiren şey.
zat-ı baki / zât-ı bâkî
Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Zât; Allah.
zat-ı kayyum / zât-ı kayyûm
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Zât, Allah.
zat-ı kayyum-u ezeli / zât-ı kayyûm-u ezelî
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, kendi varlığının da başlangıcı olmayıp sürekli var olan Zât, Allah.
zat-ı kayyum-u zülcelal / zât-ı kayyûm-u zülcelâl
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve haşmet sahibi Allah.
zeban-aver / zeban-âver
Düzgün konuşan, düzgün söz veya şiir söyleyen.
(Farsça)
Dile getiren.
(Farsça)
zerrat-ı zücaciye
Cam zerreleri, camı meydana getiren atomlar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mübtela
mültefitane
İhtiyacat-ı şedide-i aşknüma
meşhun
Telkin
halayık
İLM-İ BEDİ'
Mahkür
beka-i sahsi
ğarez
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Tiren
Kedi
şehri hal
eşek anırtısı
öpücük
Göründüğü gibi
Durum
keskin bıçak
Sevgili
akdetmek