REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Terci ifadesini içeren 74 kelime bulundu...

ahiret alimi / âhiret âlimi

  • Dünyâlığa, mala, mevkiye kıymet vermeyen, ilim ile dünyâlık elde etmeye çalışmayan, âhireti dünyâya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmi âhiretine faydalı olan tevâzu sâhibi âlim.

ahmed-i faruki / ahmed-i fârukî

  • (Hi. 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz. Ömer (R.A.) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir. Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfı

azimet / azîmet / عَز۪يمَتْ

  • Daha fazîletli olanı tercîh.

bi't-tarikı'l-evla / bi't-tarikı'l-evlâ

  • En doğru ve tercihe değer yol ile.

bil'ihtiyar

  • Seçerek, tercih ederek.

bilamüreccih / bilâmüreccih

  • Tercih edici biri olmaksızın.

bilvasıta

  • Vâsıta ile. Birisinin vâsıta olması, aracılığı ile.
  • Edb: Terci' ve terkib-i bentleri teşkil eden parçaları birbirine bağlayan beyit.

bittarikı'l-evla / bittarîkı'l-evlâ

  • En doğru ve tercihe değer yol ile.

cihet-i rüçhaniyet

  • Üstünlük yönü, tercih sebebi.

cihet-i tercih

  • Üstünlük yönü, tercih sebebi.

cüz'-i ihtiyari / cüz'-i ihtiyârî / جُزْءِ اِخْتِيَار۪ي

  • Kulun tercîhi, irâdesi.

cüz-i ihtiyar

  • Dilediği gibi hareket edebilme. Yani: Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği. Bu serbestlik ile, Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder.

defterdar / defterdâr

  • Defterci, defter tutan.

delil-i imkani / delil-i imkânî

  • İmkân delili; sayısız ihtimaller, seçenekler arasından yaratılan varlıkların, o seçenekleri tercih eden bir yaratıcıya delâlet etmesi.

dest-i ihtiyar / dest-i ihtiyâr / دَسْتِ اِخْتِيَارْ

  • Tercih etme, irade eli.

ehl-i dünya / اَهْلِ دُنْيَا

  • Dünyayı âhirete tercîh edenler.

ehvenüşşerri ihtiyar

  • İki şerden daha az zararlı olanının tercih edilmesi.

fütüvvet

  • Cömertlik. Başkasını, kendisine tercih etmek. Başkalarının işlerini düzeltmeye çalışmak ve faydasına koşmak. Fütüvvetin başka değişik târifleri de yapılmıştır. Bunlardan bâzıları şöyledir: Kendi nefsinde başkasının üzerine bir meziyet, üstünlük görme mek. Hatâlarını îtirâf edenleri affetmek, hiç kim

hidayet-i fıtrıye

  • Yaratılıştan gelen hidayet; kötü tercih ve telkinlerle bozulmamış olan insanı yaratılışındaki doğruluk.

ihtiyar / ihtiyâr / اِخْتِيَارْ

  • Tercih etme.

ihtiyar edilme

  • Tercih edilme, seçilme.

ihtiyar etme

  • Seçme, tercih etme.

ihtiyar etmek

  • Seçmek, tercih etmek.

ihtiyar-ı amm / ihtiyar-ı âmm

  • Allah'ın herşeyi kuşatan iradesi, seçme ve tercih gücü.

ihtiyar-ı beşer / ihtiyâr-ı beşer / اِخْتِيَارِ بَشَرْ

  • İnsanın tercîhi.

ihtiyar-ı beşeri / ihtiyar-ı beşerî

  • İnsanın iradesi, tercihi.

ihtiyari / ihtiyârî / اِخْتِيَار۪ي

  • Tercih ederek.

irade / irâde

  • İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman.
  • Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç. (İrade, ihtiyardan daha geniştir, umumidir. İhtiyar, taraflardan birini diğerine tafdil ile beraber tercihtir. İrade; yalnız tercihtir. Mütekellimler bazan iradeyi ihtiyar mânasında kullanmışlar
  • Dileme, istek, tercih.
  • Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
  • İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
  • Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.

irade etmek

  • Dilemek, tercih etmek.

irade-i ihtiyariye

  • Hür tercih, hür seçim.

iradesiz

  • Tercih ve dileme özelliği olmayan.

iradet

  • İstek, dileme, tercih.

isar / îsâr / ا۪يثَارْ

  • Muhtaç olduğu halde başkasını nefsine tercîh etme.

isnad-ı mecazi / isnad-ı mecazî

  • Mecazî isnad, bir sözün mecaz anlamını tercih etmek.

kabz u bast

  • Ruhen sıkıntı. Daralma ve genişleme. Sıkıntı ve ferahlık.
  • Birini diğeri üzerine tercih etme.
  • Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek.
  • Beyan ve ifâde etmek.
  • Uzun uzun ve etraflıca anlatmak.

kavl-i racih / kavl-i râcih

  • Kabul ve tercih edilmiş söz.

ma'kul-ül-ma'na

  • Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele.

mahlukatın hukuku / mahlûkatın hukuku

  • Hukuk-u ibâd; kul hakları; toplum bireyleri arasında birlikte yaşamaktan doğan, yükümlünün irade ve tercih hakkının bulunduğu haklar; mülkiyet, sağlık, alışveriş, borç gibi.

medar-ı tercih

  • Tercih sebebi.

mercuh / mercûh

  • Kendisine tercih edilen şey, ikinci derecede kalan şey.
  • (Rüchân. dan) Başkası ona tercih edilmiş olan.
  • Fık: Mahkemede hasmından evvel müddeasını isbata salâhiyyetli olmayan şahıs. Evvelâ hak iddiaya salâhiyetli olan râcih, ikinci derecede iddiaya sahib olan ise mercuh olur.
  • Tercih edilmeyen, başkası ona tercih edilmiş.

mevki-i rüchan / موقع رجحان

  • Tercih mevkii. (Arapça - Farsça)

mezheb-i ekser

  • Çoğunluğun izlediği yol, ekol; birinci derecede tercih edilen yol, metod.

mezheb-i mercuha / mezheb-i mercûha

  • İkinci derecede tercih edilen mezhep, ekol.

mezheb-i racih ve ekser / mezheb-i râcih ve ekser

  • Çoğunluğun izlediği yol, ekol; birinci derecede tercih edilen yol, metod.

muhtar / muhtâr / مُخْتَارْ

  • Dilediğini tercih edici.

müreccah / مرجح / مُرَجَّحْ

  • (Rüchân. dan) Daha ileride kabul edilen, üstün tutulan, tercih edilen.
  • Tercih edilir, üstün.
  • Tercih edilen, seçilen.
  • Tercih sebebi, tercih edilir. (Arapça)
  • Tercih edilen.

müreccih / مُرَجِّحْ

  • Tercih eden, üstün tutan, bir şeyi daha iyi ve mühim gören.
  • Tercih ettiren sebep.
  • Meyilli ve sakil, ağır şey.
  • Tercihe sebep olan.
  • Tercih eden, tercih ettiren sebep.
  • Tercîhe sebeb olan.

musarra'

  • Edb: İki mısra'ı da kafiyeli olan beyit. Bir mısra'ı kafiyeli olana "Müfred" denir.Musarra' beyte, gazel veya kasidenin baş tarafında bulunursa; matla; terci' ve terkib-i bentlerin arasında bulunursa; vâsıta tâbir olunur.

mütercimin / mütercimîn

  • (Tekili: Mütercim) Tercüme edenler. Bir lisandan başka bir lisana çevirenler.

racih

  • Üstün olan. Kıymetli, faziletli ve itibarı fazla olan.
  • Fık: Beyyinatta, bürhan ve delilin tercihinde delili üstün, beyyinesi evlâ ve makbul olan taraf.

racih-i mercuh

  • Bürhan ve delillerin tercih ve üstünlük esasları.

racih-raciha

  • Değerlerinden üstün, daha önce, tercihli.

raciha

  • Tercihli, daha önce diğerlerinden üstün.

racihane / râcihane

  • Üstün tutarak, tercih ederek.

reşahat-i ihtiyar

  • İstekle yapılma alâmetleri. İhtiyar sızıntısı, yâni bir irade ve tercih ile yapıldığını gösteren alâmetler.

revaçlı

  • Çok değer verilen, tercih edilen.

ruhban / ruhbân

  • Evlenmeden bekâr yaşamayı tercih eden, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşayan kimseler, râhibler. Hıristiyanlıkta sâdece ibâdetle meşgûl olan din adamları sınıfına verilen ad. Hıristiyan din adamları evlenmedikleri ve insanlardan uzak yaşadık ları için bu ad verilmiştir.

sebeb-i tercih

  • Tercih sebebi.

şekk

  • Şüphe; iki şey arasında aklın bir tercihte bulunamadığı zihinsel durum.

sofizm

  • Fls: Sofestaiye. Safsatacılık. Alemde hakikat olarak hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar ederek zevk ü safâ ve şiir gibi şeylerle eğlenmeği tercih eden bâtıl bir meslek. İnâdiye, indiye ve Lâedriye "Septizm" adlarıyla üç kısma ayrılırlar. (Mesail-i İlm-i Kelâm'dan) (Fransızca)

su'-i ihtiyar / sû'-i ihtiyâr / سُوءِ اِخْتِيَارْ

  • (İrâdesiyle) kötüyü tercîh etme.

telfik-i mezahib

  • Dinî bir mes'elede, hak mezheblerin aynı o mes'ele hakkındaki zıd görüşleri cem'etmekle bir mezheb yapmak. Bu zıd görüşlerle amel etmeyi caiz görür. Fukaha ise bu tarzı caiz görmemişlerdir.Tevhid-i mezahib ise: Hak mezheblerin mes'eleleri arasında, tercih yoluyla bazı mes'elelerini alıp bir mezheb y

terci'-i bend

  • Gazel şeklinde aynı vezinde yazılı manzumelerin "vâsıta" denilen bir beyti ile birbirine bağlanmış şekli. Vâsıta beyti tekerrür ederse terci-i bend; tebeddül ederse (değişirse) terkib-i bend olur. Bendlerin her birisine, terci-i bendlerde "terci'hâne"; terkib-i bendlerde "terkibhâne" denir. (Edb. L. (Farsça)

terciat / terciât

  • (Tekili: Terci') Döndürmeler, geri çevirmeler.

tercib

  • (Çoğulu: Tercibât) Ululama, tazim.
  • Meyvesi çok olan ağacın dalları altına destek koyma.

tercih bila müreccih / tercih bilâ müreccih

  • Tercih edici sebep olmaksızın tercih (seçim) yapılabilir. Yani, seçimi yapacak zat için mutlaka sebebin var olması gerekmez, hiçbir sebebe bağlı kalmadan da seçenekler arasından birini seçebilir.

tercihan

  • Tercih edilerek.

tercihat / tercihât

  • Tercihler, seçmeler.
  • Tercihler, üstün tutmalar.
  • (Tekili: Tercih) Üstün tutmalar, tercihler.

tercihen

  • Tercih ederek.

tercihun bila müreccih / tercîhun bilâ müreccih

  • Tercih sebebi olmadığı hâlde bir şeyi diğerine tercîh etmek yâni üstün tutmak.

ulema-üs su' / ulema-üs sû'

  • Kötü âlimler. Dünya için âhiretini unutan âlimler. Dünyayı dine tercih eden âlimler. Menfaat için hakikatı örten âlimler.

ulemaü's-su

  • Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.

ulemaü's-su'

  • Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.

ülemaü's-su'

  • Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan âlimler, dünyayı dine tercih eden âlimler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın