LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Temiz ifadesini içeren 431 kelime bulundu...

ab-ı musaffa / ab-ı musaffâ

  • Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su. Saf su.

abdest

  • Su ile temizlik ibadeti.
  • Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik. Namazın dışındaki farzlardan biri.

adem-i tezkiye

  • Temize çıkarmama; hoş görmeme.

afaf

  • (Afâfet) Temiz olma. Masumiyet. Günahsızlık.

afif / afîf

  • Temiz. Güzel. Nezih. İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan.
  • Müstakim.
  • İffetli, namuslu, temiz.
  • Temiz, iffetli, nâmuslu, haramdan (günahtan) sakınan.

afifane / afifâne

  • İffetlice. Temiz olarak. Nazif olarak. (Farsça)

ahlas

  • En hâlis, daha temiz.

akriha

  • (Tekili: Karah) Temiz su.
  • Ağaçsız yer, ağacı olmayan tarla.

alaka / alâka

  • İlişik, rabıta, merbutiyet.
  • Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse.
  • Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)

ali-tebar / âlî-tebar

  • Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan. (Farsça)

ari / ârî

  • Arı, temiz, saf.
  • Temiz, hür, uzak.

arınmak

  • Temizlenmek, pâk olmak. (Türkçe)

arzu-yu tenzih-i hakikat

  • Hakikati temize çıkarma arzusu.

asalet / asâlet

  • Temiz soyluluk. Soy sop temizliği. Köklülük.
  • Rüsuh.
  • Metanet. Necabet. Zâdegânlık.
  • Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket.
  • Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması.
  • Soy temizliği, köklülük.
  • Güzel huy.

asfiya / asfiyâ

  • Sâflar, temizler; Allahü teâlânın evliyâ kulları. Tekili safiyy'dir.

aşık-ı didar-ı pak / âşık-ı didâr-ı pâk

  • Temiz yüzün âşıkı.
  • Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri.

asil-zade

  • Sülâlesi ve ailesi görgülü, temiz ve asil olan. (Farsça)

asr-ı pak-i muhammedi / asr-ı pâk-i muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yaşadığı pâk ve temiz asır, dönem.

athar

  • Daha tâhir. En temiz.

atık / âtık

  • Azad edilmiş, Serbest bırakılmış kimse.
  • Yaşlı.
  • Genç kız.
  • Temiz soylu.
  • Eski.
  • Yavru kuş.

atik

  • (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan.
  • Soyu temiz. Necib.
  • Genç kız.
  • Kadim. İhtiyar.
  • Yavru kuş.
  • Eski.
  • Hz. Ebû Bekir'in (R.A.) bir nâmı.
  • Berrak, saf, temiz, karışmamış, değerli.

avasım

  • (Tekili: Asıme) Temiz, ismetli kimseler.
  • Hudut şehirleri.

avije

  • Has, hâlis, hakiki, temiz. (Farsça)

aziz / azîz

  • İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu.
  • Dost.
  • Şerif.
  • Nadir.
  • Dini dünyaya âlet etmeyen.
  • Sireti temiz.
  • Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi.
  • Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir.

belediye

  • Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire.

beraat

  • Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.
  • Temizlik, arılık.
  • Olgunluk, güzellik.

beraat kararı

  • Temize çıkma, suçsuz bulunduğuna dair verilen karar.

beraat verme

  • Temize çıkarma, suçsuz olduğunu bildirme.

beraet / berâet

  • Temize çıkarmak. Bir şahsın, hakkında iddia edilen suçtan uzak olduğunun veyâ işlediği söylenilen suçun gerçekte suç olmadığının anlaşılması.
  • Kurtuluş vesîkası.
  • Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.
  • Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma.
  • Huk: Bir davânın neticesinde suçsuz olduğu anlaşılma.

berat / berât

  • Temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması.

berere

  • (Tekili: Bârr ve Berr) Dindar ve temiz kimseler. Takvâ ehli olan, her çeşit günahlardan sakınanlar. Çok hayır sahibi kimseler.

beri / berî / بری / بَر۪ي

  • Sâlim, kurtulmuş, temiz arınmış.
  • Salim, kurtulmuş, temiz, pak.
  • (Berâet. den) Kurtulmuş. Temiz. Kayıt ve hüküm altında olmayan. Zimmeti bulunmayan adam. Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan. Hastalıktan sâlim olan.
  • Temiz, arınmış, kurtulmuş.
  • Arınmış, temiz, uzak. (Arapça)
  • Kusurdan uzak olan, temiz.

beyaz

  • Aklık, beyazlık.
  • Aydınlık.
  • Yumurta akı.
  • Müsveddenin temize çekilmesi.

bicrit

  • Temiz, hâlis şey.

bikr

  • (Bikir) Bozulmamış. Temiz.
  • Bekâr. El sürülmemiş.
  • Her şeyin evveli.
  • Eşi benzeri görülmemiş, misli sebkat etmemiş her amel ve vaziyet.
  • Bozulmamış, temiz.

billur / billûr

  • Billûr gibi saf, temiz, beyaz.

billuri / billûrî

  • Billûr gibi saf, temiz, beyaz.

birr

  • Temizlik.
  • Günahtan çekinmek.
  • Takvâ.
  • İn'âm ve ihsan etme.
  • Amel-i sâlih, iyi amel.
  • Koyunu sevketmek.
  • Gönül, kalb.
  • Tilki yavrusu.
  • Fâre.
  • Temizlik, iyilik.

bonkör

  • Hulus-i kalb. Kalb temizliği. İyilik. (Fransızca)

bun

  • Nihâyet, dip. (Farsça)
  • Kolay, suhûletli. (Farsça)
  • Rahim. (Farsça)
  • Temizlenmiş olan koyun bağırsağı. (Farsça)

ceşş

  • Dövmek.
  • Kırmak.
  • Vurmak, darp.
  • Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek.

ciryal

  • Altının kırmızılığı.
  • Bir cins kırmızı boya.
  • Temiz renk.
  • Şarap.

cism-i muhammedi / cism-i muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in pâk ve temiz cismi, bedeni.

cünüb

  • Cenabetlik. Şer'an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli.
  • Irak, uzak, baid.

damen-i pakiniz / dâmen-i pâkiniz

  • Çok temiz eteğiniz; her türlü kötülük ve günahtan uzak duran bir kişinin peşinden gitmeyi ve ona saygı göstermeyi ifade eden bir deyim.

dehen-şuy

  • Ağız temizleme, ağız yıkama.

denaset

  • Kirlilik, paslılık, temiz olmayışlılık.

dibagat

  • Tabaklama. Deriyi kullanılır ve temiz hale koyma işi.

didar-ı pak / didar-ı pâk

  • Temiz yüz.

eali

  • (Tekili: A'lâ) İtibarı ve şerefi yüksek zâtlar. İyiler. Günahtan sakınan temiz ve sâlih amel sâhibi kimseler.

ebher

  • En bâhir, en âşikâr. En parlak, daha çok zâhir.
  • Temiz kanı yürekten bedene dağıtan büyük bir damar.

edeb-i nezihane / edeb-i nezihâne

  • Temiz edep.

ef'ide-i halise / ef'ide-i hâlise

  • Temiz ve saf kalbler. Bozulmamış, tahrib edilmemiş kalbler, gönüller.

efadıl

  • (Efâzıl) Faziletliler, iyiliksever ve temiz kimseler.

ehl-i ırz

  • Yüz aklığı ve şan, itibar sahibi olan, namuslu kimse. Şerefli ve temiz olan. Namuslu, iffetli ve ismetli. Irz ehli.

enka

  • Daha temiz, en pâk.

erak ağacı

  • Arabistan'da yetişen, dallarından, diş temizliğinde faydalanılan, bir karış uzunluğunda, misvâk denilen parçaların yapıldığı ağaç.

erih

  • Râyiha-i tayyibe. Temiz ve güzel koku.

ervah-ı safiye / ervâh-ı sâfiye

  • Temiz ruhlar.

ervah-ı tayyibe / ervâh-ı tayyibe / اَرْوَاحِ طَيِّبَه

  • İyi ve temiz ruhlar.
  • Temiz ruhlar.

esfa

  • En saf, pek safi, pek temiz.

evamir-i tanzifiye / evâmir-i tanzifiye

  • Temizliği sağlayan emirler, kanunlar.

ezka

  • En temiz. En pâk. Ziyade dindar. Pâkize.

ezkiya / ezkiyâ

  • Saf, temiz, iyi halli kimseler.
  • Temiz ve iyi insanlar.

ezrak

  • Saf ve temiz su.
  • Gök renkli, mâvi.

ezvac-ı tahirat / ezvâc-ı tâhirât

  • Temiz eşler; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) iffetli, mübarek hanımları.
  • Peygamber efendimizin temiz ve çok mübârek hanımları, mü'minlerin anneleri.

fasid temizlik / fâsid temizlik

  • Sahîh olmayan temizlik.Kadınlarda hayız kanının kesilmesinden sonra on beş gün geçmeden önce kan görme hâli.

ferah-ı münezzeh

  • Son derece nezih, temiz sevinç.

ferraş

  • Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir. Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir. Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenl

fiil-i tanzif ve tathir

  • Temizleme fiili, işi.

filiz

  • Ağaç ve çiçek fidanı, taze sürgün.
  • Eritilip temizlenmemiş olan altun, gümüş,demir, bakır gibi külçe, ham maden.
  • Erimiş bakır.

fütüvvet

  • Dostlara afv ve safh ile muamele.
  • Yiğitlik. Cömertlik. Lütuf ve ihsankârlık.
  • Kerem ve seha.
  • Soy temizliği.

gayret

  • Dikkatle ve sebatla çalışmak.
  • Kıskanmak, çekememek.
  • Hareketli ve temiz hislerle çalışmak.
  • Dine, imana, namus gibi kıymetlere tecavüz edenlere karşı müdafaa için harekete gelmek.

gül-ü halis / gül-ü hâlis

  • Saf ve temiz gül.

gusl

  • Boy abdesti; dinin gerekli gördüğü hallerde maddî, mânevî temizlik için şartları dahilinde yıkanma.

gusül

  • Boy abdesti. Temizlenmek. Maddi, manevi temizlik için şartları dahilinde yıkanmak. Taharet-i Kübrâ da denir.
  • Bedenin her yerini yıkamak biçimindeki temizlik.

habib-i kuddus / habib-i kuddûs

  • Pak ve temiz olan Allah'ın sevgilisi; Hz. Muhammed (a.s.m.).

hadd-i kazf

  • İffetli, temiz olan erkek veya kadına zinâ isnâd etmek (zinâ ettiğini söylemek) sebebiyle verilen cezâ.

hak-i pak / hâk-i pâk

  • Temiz toprak.

halc

  • Pamuğu temizlemek, havalandırmak ve kabartmak için yay ile atmak.

halis / hâlis

  • Saf, temiz.
  • Saf, temiz, hîlesiz, katkısız. Menfaat düşüncesi karışmadan sırf Allah için olan, riya ve gösteriş bulunmayan.

halisane / hâlisâne

  • Halis bir şekilde, temiz kalplilikle.

hamm

  • Kuyuyu temizlemek.
  • Evi süpürmek.
  • Etin kokması.

harbi / harbî

  • Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse. Arada anlaşma yapılmamış düşman.
  • Harbe mensub ve müteallik.
  • Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk.

haseb

  • Şeref, asâlet, ahlâk ve soy temizliği.

hasib / hasîb

  • Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse. şahsi meziyet sâhibi insan.
  • Muhâsebeci.

hava-i nesimi / hava-i nesimî

  • Sabahki hava. Temiz hava.

hayz

  • Sıhhatli bir kızın veya âdet zamânı son dakikasından îtibâren tam temizlik (hiç kan gelmeden en az on beş gün) geçmiş olan kadının önünden çıkan ve Hanefî mezhebine göre en az üç gün (ilk görülmesinden îtibâren yetmiş iki saat), en çok on gün devâm eden kan.

hidase

  • Pâk etmek, temizlemek.
  • Kahramanlık, yiğitlik.
  • Abdest bozmak.

hişdar

  • Temizlik kurallarına çok sadık olan ve riayet eden adam. (Farsça)

hükmi temizlik / hükmî temizlik

  • Kadının âdet bitiminden îtibâren on beş gün içinde kan gördüğü halde temiz kabûl edilmesi. Bu on beş gün içinde kan görülen bu kan fâsid kan yâni istihâza kanıdır.

hulus / hulûs

  • Halislik, saflık, gönül temizliği.
  • Dünyâ menfaatlerini düşünmeden bütün iş ve ibâdetlerin yalnız Allah için olması, niyet temizliği.

hulusi

  • Samimi, candan. Hâlis ve içi temiz olan.

hulusiyet / hulûsiyet

  • Halislik, samimilik, temizlik.

husare

  • Arpa, buğday ve pirinç gibi hububâtın kabuğundan düşen parçalar.
  • Her kabuklu nesnenin, kabuğundan ayrılıp temizlenmesi.
  • Şirâ sıkıntısı.
  • Her nesnenin fenâsı.

hüsn-ü niyet

  • (Hüsn-i niyet) İyi niyet. Temiz kalblilik.

i'zab

  • Suyu temizleme.
  • Vazgeçme.
  • Azaba düşürme veya düşürülme.

ibra / ibrâ

  • Temize çıkarma.
  • (Ber'. den) Temize çıkarmak. Borçtan kurtarmak. Sağlamlaştırmak.
  • Bağışlanma, temize çıkma, aklanma.

ibra-i amm / ibrâ-i âmm

  • Huk: Bir kimsenin zimmetini bütün haklardan, dâvâlardan temize çıkarmak.

iddet

  • Bekleme müddeti.
  • Sayılmış. Madud.
  • Cemaat.
  • Hıfz.
  • Fık: Kocasından ayrılan kadının, başkası ile evlenebilmesi için, üç defa hayız görüp temiz oluncaya kadar geçen zaman. (Kocasından boşanırsa 100 gün, kocası ölürse 130 gün.)

iffet

  • Namus. Temizlik. Perhizkârlık. Nefsi behimî temayüllerden men etmek. Helâla razı olup haramdan kaçınmak.

ihlas / ihlâs

  • Hâlis, temiz etmek, niyyeti düzeltmek, temizlemek, dünyâ menfaatini düşünmeden bütün işlerini, ibâdetlerini yalnız Allah için yapmak.

ihlas-mend

  • İhlaslı, ihlas sahibi, temiz kalbli. (Farsça)

ihlas-mendane

  • Temiz yürekli kimseye yakışır şekilde, ihlaslı kişiye uygun tarzda. (Farsça)

ihlas-mendi / ihlas-mendî

  • İhlaslılık, temiz kalblilik. (Farsça)

ihlas-perver

  • İhlas sahibi, temiz kalbli. (Farsça)

ihlas-perverane

  • Temiz yürekli, ihlas sahibi bir kimseye yakışacak surette. (Farsça)

ihlas-perveri / ihlas-perverî

  • Temiz yürekli, ihlas sâhibi olma. (Farsça)

ihtimam-ı beyt

  • Evi süpürme, temizleme.

ihvan-üs-safa / ihvân-üs-safâ

  • On birinci asrın ikinci yarısında Basra'da ortaya çıkan; "İslâmiyete birçok vehimler karışmış, onu bu vehimlerden temizlemek ancak felsefe ile mümkündür. İslâm dînini felsefe vâsıtasıyla saf hâle getirmelidir" diyen sapık ve gizli bir cemiyet, ekol.

inka'

  • Pâk ve temiz olma.

inka-yı kalb

  • Kalb temizliği, gönül temizliği.

insıbağ

  • (Sıbg. dan) Boya tutma, boyanma.
  • Temizlenme.

insibag

  • Boyalanma. Maddi veya mânevi rengi ile renklenme. Boya tutma.
  • Temizlenme.

intizah

  • Suç ve kabahattan sıyrılma. Temize çıkma.
  • Def-i hâcet yaptıktan sonra temizlenme. Tahâretlenme.

ırz

  • Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet.
  • Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

ism-i kuddus / ism-i kuddûs

  • Allah'ın her türlü kusur ve çirkinlikten yüce olduğunu ve her işinde sınırsız bir temizlik görüldüğünü ifade eden ismi.

ismet

  • Masumluk, temizlik.

isti'sam

  • İsmetli olmayı istemek. Temizlik istemek. Günah ve ayıplardan temiz olmak.

istibda

  • (İstibra') Ayırmak. Uzak etmek.
  • Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek, sidik eserinin tamâmen kesilmesini beklemek.
  • Nikâhla alınan dul bir kadının gebe olmadığına kanaat getirmek için, kadın bir âdet görünceye kadar beklemek.

istibra / istibrâ

  • Temizlenme.
  • Erkeklerin küçük abdesti yaptıktan sonra yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak, idrar yolunda damlalar bırakmaması. Kadınlar istibrâ yapmaz.
  • Nikâhla alınacak dul bir câriyenin hâmile olup olmadığını bilmek ve şüpheye yer vermemek için bir temizlik müddeti geçip tekr

ıstıfa / ıstıfâ

  • Ayıklanma, temizlenme.

istihal / istihâl

  • Temizleme.

istinan

  • Misvâk kullanma. Dişleri temizleme. (Misvâk kullanmak, sünnet-i seniyyedendir.)

istinca / istincâ

  • Pislikten temizlenme.
  • Birisinden maksadını istihsal etmek.
  • İlm-i Hâlde: Pislikten temizlenmek. Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan evvel; kan, sidik, meni' gibi şeylerin çıktıkları yeri temizlemek.
  • Önden ve arkadan necâset çıkınca bu yerleri yıkamak, temizlemek.
  • Helada temizlenme.

istinsar

  • Burna su veya başka bir ilâç çekip temizleme.
  • Püskürme.

kaddesallahü teala esrarehümül'aziz / kaddesallâhü teâlâ esrârehümül'azîz

  • Daha çok tasavvuf büyüklerinin, evliyâ zâtların isimleri anılınca ve yazılınca söylenen veya yazılan Allahü teâlâ onların kıymetli sırlarını temiz, mübârek eylesin mânâsına duâ ve saygı ifâdesi. Bir kişi için Kaddesallahü sırrehü; iki kişi için Kadde sallahü sırrehümâ denir.

kalb tasfiyesi

  • Kalbi, İslâmiyet'in beğenmediği şeylerden, günâhlardan, kötü düşüncelerden kurtarmak, temizlemek.

kalb-i safi / kalb-i sâfî

  • Temiz, arınmış kalp.

kalb-i selim

  • Temiz gönül.

kavanin-i ezeliye-i sübhaniye / kavânîn-i ezeliye-i sübhâniye

  • Her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve temiz olan Allah'ın ezelî kanunları.

kazer

  • Nezafetsizlik, temiz olmamak.

kazf

  • Atmak. İffetli (temiz) erkek veya kadına zinâ isnâd etmek.

kazf-i muhsanat / kazf-i muhsanât

  • Temiz ve namuslu kadınları zina ile suçlama, iftira etme.

kazur

  • Temiz olmayan şeylerden sakınan kimse.

kelime-i tenzih / kelime-i tenzîh

  • Allahü teâlânın her türlü noksan sıfatlardan temiz ve uzak olduğunu ifâde eden "Sübhânellah" sözü.

kemal-i saffet

  • Tam bir temizlik, temiz niyetlilik, samimiyet ve içtenlik.

kızr

  • Pak olmayan nesne.
  • Temiz olmayan şey.

kuddise sirruh

  • Daha çok Allahü teâlânın sevdiği kullar olan evliyâdan birinin ismi anılınca veya yazılınca, onun sırrı (içi) temiz ve mübârek olsun mânâsına söylenen veya yazılan duâ, hürmet ve saygı ifâdesi. İki kişi için "Kuddise Sirruhümâ" ikiden çok için "Kuddi se sirruhüm" denir.

kuddise sirruhu

  • Kalbi mukaddes olsun, sırrı temiz olsun.

kuddise sırruhu'l-ali / kuddise sırruhu'l-âlî

  • Yüce sırrı mübarek ve temiz olsun; büyük veliler için kullanılır.

kuddus / kuddûs

  • Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
  • Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
  • Kusur ve noksanlıklardan uzak, pak ve temiz olan Allah.
  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.
  • "Temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim.

kuddusi / kuddusî

  • Cenab-ı Hakk'ın Kuddus sıfatına dair ve müteallik. Kusursuz olan Cenab-ı Hakk'a ait.
  • Kudsi ve temiz olana ait ve ona müteallik.

kudsi / kudsî

  • Kutsal, temiz, arınmış, yüce.

kudsiyet

  • Kudsilik, mukaddeslik, azizlik.
  • Temizlik, paklık.
  • Kutsallık, yücelik, temizlik.

Kulleteyn

  • Alıntı:
    "iki kulle" (yaklaşık 13 ton) su. Durağan suyun temiz ("tahir") sayılabilmesi için Şafii mezhebine göre bu kadar olması yeterliydi. Daha az olamazdı. Bu kadar oldu mu, içinde ne bulunursa bulunsun "temiz"di artık. "pislik"lerle dolu bile olsa...

    Turan Dursun, Kulleteyn,
    Akyüz Kitabevi, 1990


kürtaj

  • Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi. Rahmin temizlenmesi ameliyesi.

ma'nevi temizlik / ma'nevî temizlik

  • İnsanın iç temizliği, kalb temizliği; kalbini her türlü bozuk inanış ve düşüncelerden fenâ huylardan arındırmak.

ma-i müsta'mel / mâ-i müsta'mel

  • Kullanılmış su. Abdest ve guslde (boy abdestinde) yâhut kurbet olarak kullanılan su. Temiz fakat temizleyici değildir.

ma-i müstamel / mâ-i müstamel

  • Temiz olduğu halde temizleyici olmayan, kullanılmış olan sulardır.

ma-i zülal / mâ-i zülâl

  • Saf, temiz, soğuk ve tatlı su.

maddi temizlik / maddî temizlik

  • Bedenin, elbisenin ve oturulan yerin temizliği.

mahuza

  • Temiz. İtibarlı, şerefli, asil.
  • Saf, hâlis, katıksız.

matahir

  • (Tekili: Mathare) Mataralar, su kapları.
  • Gusülhâneler. İçinde yıkanılıp temizlenilecek yerler.

mathare

  • (Çoğulu: Matâhir) Gusülhâne. İçinde yıkanılıp temizlenilecek yer.
  • Su kabı, matara.

mekke-i mükerreme

  • İlk ismi Mekke olan bu şehire, Hz. Peygamber'in (A.S.M.) gelmesi ve Mukaddes Kâbe'nin putlardan temizlenmesi ile Mükerrem Mekke mânâsında bu isim verilmiştir.

meleki / melekî

  • (Melekiye) Meleğe mensub, melekle alâkalı.
  • Paklık, temizlik, ismet.
  • Hükümdara, melike âit. Melikle alâkalı.

meraya-yı nazife / merâyâ-yı nazife

  • Temiz aynalar.

mesh

  • El sürme.
  • Silme.
  • Abdest alırken başı ıslâk temiz el ile sığamak.
  • Taramak.

misvak / misvâk

  • Bir karış büyüklüğünde kesilmiş, dişleri temizlemek için kullanılan ve Erak denilen ağaçtan veya zeytin dalından yapılan ağaç fırça.
  • Sünnet olan diş temizleme aleti, bir ağacın kökü.

miz

  • Misâfir.
  • Sofra, mâide.
  • Temiz, pak.

muarra / muarrâ

  • Fenalıktan uzak. Boş. Beri. Yüksek. Temiz. Çıplak.
  • Temiz, pak, arınmış.
  • Temiz, arınmış.

müberra / müberrâ

  • Beri. Müstesnâ. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız.
  • Arınmış, temize çıkmış.

müberra olmak

  • Temiz ve beri olmak, uzak olmak.

mübeyyiz / مُبَيِّضْ

  • Temize çeken.
  • Müsveddeleri temize çeken kimse.
  • Temize çeken. İlk yazılan müsvedde sahifeyi temizce tekrar yazan.
  • Temize çeken.

mübeyyizin / mübeyyizîn

  • (Tekili: Mübeyyiz) Müsveddeleri temize çeken kâtibler.

mücelli / mücellî

  • Açıp temizleyici.
  • Cilâlı. Cilâ veren.

muhabbet-i münezzehe

  • Tertemiz ve kusursuz sevgi.

muhdes

  • İhdas edilmiş. Sonradan meydana gelmiş, eskiden olmayan.
  • İlm-i Hâlde: Şer'î temizliği gitmiş, abdest veya guslü lâzım gelmiş olan.

mühezzeb

  • Islah edilmiş. Düzeltilmiş. Lüzumsuzu çıkarılmış, temizlenmiş. Safileştirilmiş.
  • Düzeltilmiş, temizlenmiş.

mühezzib

  • Temizleyen. Islah eden. Safileştiren.
  • Temizleyen.

muhsane

  • Muhsan olan kadın. Temiz ve namuslu kadın.

mukaddes / مقدس

  • Mübârek, kutsal. Ayb, çirkin ve kötü şeylerden uzak; temiz.
  • (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.
  • Kudsi, temiz.

mümeyyiz

  • Seçen, ayıran.
  • Dairedeki yazıları temize çeken kâtip.
  • İmtihanda ayırtman.

münakaha

  • Pâk etmek, temizlemek.

münakkah

  • (Nakh. dan) En iyileri seçilmiş. Müntehab, güzide.
  • Soyulmuş, temizlenmiş, ayıklanmış.
  • İdâre gayesiyle fazlası kesilmiş masraf.

münakkayat

  • Temizlenmiş şeyler.

münakki

  • Pâk edici, temizleyici.
  • Koruyan, hıfzeden.

munazzaf

  • (Nazif. den) Temizlenmiş, arınmış, tanzif edilmiş.

münekka

  • Temizlenmiş.

münekkah

  • Tenkıh edilmiş, fazlalıkları atılarak düzeltilmiş, temizlenmiş.

münekki

  • Temizleyici.

münevver

  • Kalbi aydınlanmış, mânevî kirlerden ve paslardan temizlenmiş.

münezzeh / منزه

  • Tenzih edilmiş, temiz, arı, noksanlıklardan uzak.
  • Temiz, arınmış.
  • Mukaddes, temiz.

münezzehiyet

  • Temizlik, kusursuzluk, noksansızlık.

murdar

  • Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. (Farsça)
  • İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan. (Farsça)

mürteci / mürtecî

  • İslâmiyet'in pâk ve temiz yolunu bırakarak, câhiliyet devri yoluna ve yaşayışına dönen; gerici, irticâ eden.

musaffa

  • Sâfileşmiş. Temizlenmiş. Süslenmiş.

musaffi / musaffî

  • Sâfileştiren. Temizleyen. Süzen. Tasfiye eden.
  • Safileştiren, temizleyen.

musaffi-i ruh / musaffî-i ruh

  • Ruhu temizleyen.

müsebbihan

  • Tesbih edenler. Bütün noksan sıfatlardan, her çeşit kusurdan Cenab-ı Hakkın uzak, temiz ve pâk olduğunu ikrar edenler, söyleyenler. (Farsça)

müsevvid

  • Müsvedde yapan, ilk nüshaları yazan, temize çekilecek olan yazıyı yazan.
  • Resmi dairede kâtip.

müshil

  • (Çoğulu: Müshilât) (Sehl. den) Kolaylaştıran.
  • Bağırsakları temizleyen. İshal veren. Kazuratı kolaylıkla dışarı attıran ilâç.

müshilat / müshilât

  • (Tekili: Müshil) İshal veren, bağırsakların temizlenmesine yardımcı olan ilâçlar.

müstakim

  • (Kıyam. dan) Doğru, istikametli.
  • Eğri olmayan, düz, dik.
  • Hilesiz, temiz.

müstenki / müstenkî

  • Temizlenen, tâhir olan.

müstenşıkk

  • (şakk. dan) Temizlemek için burnuna su çeken.

müsvedde

  • (Seved. den) Temize çekilmek üzere yazılmış şey. İlk yazılan. Acele ile temiz yazılmayan yazı.

mutaher

  • Temizlenmiş.

mutahere

  • Temizleme.

mutahhar

  • Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek.
  • Peygamberimizin (A.S.M.) bir ismi.
  • Temiz, temizlenmiş mânâsına Muhammed aleyhisselâmın ismi.
  • Temizlenmiş.

mutahhara

  • (Müe.) Temizlenmiş. Kirleri giderilmiş.

mutahhir

  • Temizleyici. Temiz eden.
  • Fık: Hem kendi temiz, hem de temizleyici olan su.
  • Temizleyici, temizleyen.

mutahir

  • Temizleyici.

mutasaffi / mutasaffî

  • Tasaffi eden. Saffet ve sâfilik hasıl eden. Temiz olan. Saflaşan.

mutatahhir

  • Pâk. Günah işlemekten teberri ve imtina eden, çekinen. Temiz kılınmış.

müte'al / müte'âl

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Düşünülebilen, akla gelen, hayâl edilebilen her şeyden başka bunlardan pâk, temiz ve yüce olan.

mütekaddis

  • (Kuds. den) Çok temiz olan. Takaddüs eden, kutsal olan.

mütenazzif

  • Maddeten temizlenen.

mütenezzih

  • Tenezzüh eden, gezip eğlenen.
  • Tenezzüh edip düşünen.
  • Nezih, temiz olan.

mütenezzihat / mütenezzihât

  • (Tekili: Mütenezzih) Gezintiye, tenezzüh etmeğe çıkanlar.
  • Tenezzüh edip düşünenler.
  • Temize çıkanlar.

mütesavvıf

  • Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.

mütetahhir

  • Temizlenen. Tâhir hâle gelen.
  • Temizlenen.

mütezekki

  • Temize çıkan, tezekki eden.

müzekka / müzekkâ

  • Temizlenmiş, pâk edilmiş, ıslah edilmiş.
  • Zekâtı verilmiş.
  • Allah'ın adı anılarak kesilmiş hayvan.
  • Temiz olmuş, temizlenmiş.
  • Temizlenmiş.

müzekki / müzekkî

  • (Zekâ. dan) Temizleyen, ıslâh eden, tezkiye eden.
  • Huk: Şâhitleri gizli olarak tezkiye eden kimse. Eskiden hâkimler, şâhit olarak gösterilen kişilerin iyi kimse olup olmadıklarını, şehadetlerinin kabul olunabilip olunamıyacağını icab eden kimselerden sorarlar, haklarında; "İyidir" den
  • Temizleyen, ıslah eden.
  • Temizleyen, ıslah eden.

müzekki-i nefis / müzekkî-i nefis

  • Nefsi terbiye eden, temizleyen.

na-pak / na-pâk

  • Temiz olmayan, pis, kirli. (Farsça)

nacil

  • Nesli kerim, şerefli olan, soyu temiz.

nadas

  • Tarlayı temizleyip otlarını kurutmak için önceden sürüp hazırlama.

nahham

  • Tamahkâr, cimri, hasis, pinti.
  • Boğazını temizlemek için fazlaca soluyup balgam çıkaran adam.

naka'

  • Temiz olma.

nakave

  • Temizlik.

naki / nakî

  • (Nakiye) Temiz, pâk.
  • Çok takvalı, temiz insan.
  • Has undan yapılmış beyaz ekmek.
  • Çok takvalı, temiz insan.

nakıyy

  • Pak, temiz, nazif.

napak / nâpâk

  • Temiz olmayan.
  • Temiz değil, kirli.

nasih

  • Nasihat eden, öğüt veren.
  • İçi temiz adam.

nasuh

  • Hâlis. Temiz. Kesin, kat'i.
  • Çok nasihat eden.

nazafet

  • Pâklık, temizlik.

nazaif

  • (Tekili: Nazif) Nazifler. Nazafetli, temiz kimseler.

nazif / نظيف / nazîf / نَظ۪يفْ

  • Temiz, pâk, nazik.
  • Temiz, pak.
  • Temiz.
  • Temiz. (Arapça)
  • Temiz.

necabet / necâbet

  • Neciblik, temiz soyluluk. Huy temizliği.
  • Asalet, soy temizliği, soyluluk.

necaib

  • (Tekili: Necib) Şerefli, necib, asil, temiz kimseler.

necasetten taharet

  • Pislikten temizlenmek.

necib

  • Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı.
  • Soylu, asil, temiz.

necibe

  • Soyu sopu temiz kimse. Cömert. Asilzâde.

necil

  • (Necile) Soyu temiz. Soylu.
  • Ağaç yaprağından bir cins.

necis

  • Temiz olmayan. Pis.

necl-i necib

  • Soyu temiz çocuk.

necs

  • Dînen temiz olmayan, pis, murdar.

nefs-i mutmainne

  • İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler

nekavet

  • Her şeyin iyisi, seçkini.
  • Temizlik, paklık.

nekavet-i vicdan / nekavet-i vicdân

  • Vicdan temizliği.

nekş

  • Kuyunun çamurunu temizlemek.
  • Bir şeyi bitirmek. Bir işden fâriğ olmak.
  • Bir şey üzerine gelip toplanmak.

neşefe

  • (Çoğulu: Nüşüf) Ayağın kirini temizlemede kullanılan taş.

nezafet / nezâfet / نظافت / نَظَافَتْ

  • Temizlik, paklık, pakizelik.
  • Temizlik.
  • Temizlik.
  • Temizlik. (Arapça)
  • Temizlik.

nezafet-i medeniye

  • Medenî temizlik.

nezāfet-i medeniye / نَظَافَتِ مَدَنِيَه

  • Medeniyete âid temizlik.

nezafet-i şer'iye

  • Dinin emrettiği temizlik.

nezafetperver / nezâfetperver

  • Temizliğe düşkün.

nezahet / nezâhet / نَزَاهَتْ

  • Nezihlik, temizlik.
  • Ahlâk temizliği, temizlik.
  • İncelik, rikkat.
  • Ahlâk temizliği, temizlik.
  • İncelik, rikkat.
  • Temizlik, incelik.
  • Temizlik.

nezahetli

  • Temiz.

nezh

  • (Nezih) Nezihlik, temizlik, saflık.
  • Hiçbir kötü hareketi olmamak.
  • Kerim, pak, pâkize.

nezih / نزیه / nezîh / نَز۪يهْ

  • (Nezihe) Pâk, temiz.
  • Temiz, pâk.
  • Temiz, pak, hoş.
  • Temiz. (Arapça)
  • Temiz.

nezihane / nezihâne

  • Temiz ve kibar bir şekilde.
  • Temizce, iyice, güzelce. (Farsça)

nısh

  • Terzilik.
  • Bir şeyi temizleyip yaramazını içinden çıkarıp hâlis yapmak.

niyet-i halis / niyet-i hâlis

  • Saf, temiz niyet.

niyet-i halisa / niyet-i hâlisa

  • Saf, temiz niyet.

niyet-i halise / niyet-i hâlise

  • Saf, temiz niyet.

nüceba

  • (Tekili: Necib) Necib kimseler. Nesli, soyu sopu temiz ve pâk olan kişiler.

nukave

  • Temizlik, paklık.
  • Her şeyin iyisi, seçkini.

nur-ı paki muhammedi / nûr-ı pâki muhammedî

  • Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz, mübârek nûru.

nüzhet

  • İç açıklığı, safa, eğlenme, gönül ferahlığı. (Farsça)
  • Temizlik, paklık. (Farsça)
  • Karışık, bulaşık ve kalabalık yerlerden uzak olmak. Buud. (Farsça)

pak / pâk / پاک / پَاكْ

  • Temiz, saf, katıksız. Hep, tamam, mübarek, kudsi. (Farsça)
  • Temiz.
  • Temiz.
  • Temiz. (Farsça)
  • Temiz.

pak-baz

  • (Çoğulu: Pâk-bâzân) Temiz oynayan. (Farsça)
  • Mc: Sadakatli âşık. (Farsça)

pak-dameni / pak-damenî

  • "Eteği temiz oluş" (Farsça)
  • Mc: Namusluluk. (Farsça)

pak-meşreb

  • Gidişi, yaratılışı temiz. İyi huylu olan.

pak-zad

  • Temiz asıllı. Aslı temiz olan. (Farsça)

pakan

  • (Tekili: Pâk) Temizler, pâklar. (Farsça)
  • Mc: Veliler, evliya. (Farsça)

pakdamen

  • Eteği temiz. (Farsça)
  • Mc: Namuslu. (Farsça)

paki

  • Temizlik, paklık. (Farsça)
  • Ustura. (Farsça)

pakize / pâkize / pâkîze / پاكيزه

  • Temiz, pak. Lekesiz. Hâlis, saf, katıksız. (Farsça)
  • Temiz olan.
  • Temiz. (Farsça)

paklanmak

  • Temizlenmek.

pars

  • Dine bağlı kimse. (Farsça)
  • Nâmuslu, iffetli, temiz ve doğru insan. (Farsça)
  • Fars milleti, İran kavmi. (Farsça)

perdaht

  • Cilâ. Parlaklık, parlama. (Farsça)
  • Düzleme, temizleme. (Farsça)

perdahte

  • Cilâlanmış, parlatılmış. (Farsça)
  • Temizlenmiş, düzenlenmiş, tertib edilmiş. (Farsça)

perdenişin

  • Perde arkasında oturan. (Farsça)
  • Mc: Namuslu, temiz. (Farsça)

raufe

  • Kuyuyu temizleyen kişinin üzerine oturması için kuyunun dibine konan taş.
  • Davarlarını sulayan veya su içen kimselerin oturması için kuyunun kenarına konan taş.

ravda-i mutahhera

  • Temiz bahçe. Medîne-i münevveredeki Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidinin içinde bulunan ve Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile mescidin o zamanki minberi arasında kalan 26 m. uzunluğundaki mübârek yer. Ravda-i mukaddese, Ravda-i mübâreke de denir.

ravza-i pak-i ahmedi / ravza-i pâk-i ahmedi

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) tertemiz makamı, kabri.

revayih-i tayyibe / revâyih-i tayyibe

  • Temiz ve güzel kokular.

rişdet

  • Doğruluk, dürüstlük. Temizlik.

ruşendil

  • Kalbi nurlanmış. Kâmil ve çok temiz dindar.

sade-dil

  • Saf, temiz kalpli.

sadedil / sâdedil / ساده دل

  • Kalb sâfi, derin mes'elelere aklı ermeyen insan. Temiz kalbli olup, kolayca aldatılabilen kimse. (Farsça)
  • Saf, temiz yürekli. (Farsça)
  • Ebleh, bön. (Farsça)

sadelevh / sâdelevh / ساده لوح

  • Saf, temiz yürekli. (Farsça - Arapça)

sadic

  • Nakışı olmayan, nakışsız.
  • Çıplak.
  • Temiz, pak.

saf / sâf / صاف

  • Katışıksız, berrâk, temiz.
  • Zeki olmayan, derin düşünmeyen, dikkatsiz.
  • Katkısız, duru, temiz, bön.
  • Temiz, arı, halis. (Arapça)
  • Açık. (Arapça)

safa

  • Gönül şenliği, eğlence.
  • Duru olmak, itmi'nan ve meserret üzere olmak. Temiz, sâfi olmak.
  • Hava açık ve ayaz olmak.
  • Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi.

safa-yı kalb

  • Kalbin safiliği, temizliği.

safderun / safderûn / صاف درون

  • Safi, içi temiz, kolay aldanabilen. (Farsça)
  • Saf, yüreği temiz. (Arapça - Farsça)
  • Ebleh, bön. (Arapça - Farsça)

safderunan

  • (Tekili: Safderun) Kalbi temiz, içi saf olanlar. (Farsça)

safdil / sâfdil / صاف دل

  • Gönlü saf, kalbi temiz.
  • Yüreği temiz. (Arapça - Farsça)
  • Saf. (Arapça - Farsça)

safdilane / safdilâne / صاف دلانه

  • Yürek temizliği ile. (Arapça - Farsça)
  • Safça. (Arapça - Farsça)

safdillik

  • Yürek: Temizliği. (Arapça - Farsça - Türkçe)
  • Saflık. (Arapça - Farsça - Türkçe)

safi / sâfi / sâfî / صافى / صَاف۪ي

  • Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz.
  • Bozuk olmayan. Hâlis.
  • Duru, katıksız, temiz.
  • Temiz, katışıksız, duru.
  • Temiz, arı, halis. (Arapça)
  • Temiz.

safi-kalb / sâfi-kalb

  • Saf, temiz kalpli.

safilik / sâfilik

  • Temizlik, arınmışlık.

safiyane / sâfiyane

  • Hiç kötülük düşünmeden, temiz bir kalple.

safiyat / sâfiyât

  • Saflık, temizlik.

safiye / sâfiye

  • Temiz, katışıksız, bozuk olmayan.
  • İçinde yapmacık ve uydurma bir şey, fazladan kelime ve kafiye bulunmayan söz.
  • Saf, arı, temiz.

safiyet / sâfiyet

  • Saflık, hâlislik, temizlik.
  • Temizlik, saflık.
  • Saflık, temizlik.

safiyullah

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.

safiyy

  • Temiz, pak. Hâlis, saf, katıksız.

safiyy-üd din

  • Dini temiz. Dini pak.

safiyy-ül kalb

  • Kalbi temiz.

safiyyullah

  • "Allahü teâlânın temiz kıldığı, seçtiği" mânâsına, Âdem aleyhisselâmın lakabı.
  • Hz. Âdem'in bir lâkabı; Allah'ın seçtiği, temiz kıldığı kul.

safvet / صفوت

  • Sâfilik, temizlik, pâklık. Hâlislik.
  • Temizlik, hâlislik, paklık.
  • Saflık, duruluk, temizlik.
  • Saflık, temizlik, arılık. (Arapça)

safvet-i iman

  • Safî, temiz, dürüst iman.

safvet-i islamiye / safvet-i islâmiye

  • İslâmiyetin saflığı, temizliği.

safvet-i kalb

  • Kalbin saflığı, temizliği.
  • Fikir ve niyetinde hiçbir garazı ve kötü gâyesi olmamak, temiz kalbli olmak.

safvet-i ruh

  • Ruh temizliği.

safvetkar / safvetkâr

  • Saf ve temiz.

sahih kan / sahîh kan

  • Sekiz yaşını bitirip, dokuz yaşına bastıktan birkaç gün veya ay, yâhut seneler sonra, sıhhatli bir kızın veya âdet zamânı son dakikasından îtibâren tam temizlik (on beş gün) geçmiş olan kadının önünden çıkan ve Hanefî mezhebine göre, en az üç gün (ye tmiş iki saat) devâm eden kan; hayız ve aybaşı ka

sahih temizlik / sahîh temizlik

  • Ergenlik çağına erişmiş bir kızda veya kadında, âdet zamânından sonra başlayan ve içinde hiç kan görülmeyen, öncesi ve sonrası hayız günleri olan on beş veya daha fazla sayıdaki temiz gün.

said

  • Yukarıdaki temiz toprak, pislikten uzak pâk toprak. Yeryüzü.
  • Yol, tarik.
  • Mezar, kabir.
  • Yüksek.
  • Yukarı çıkan.

salahat / salâhat

  • Sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâli.
  • Dindarlıkta çok ileri olma hâli, günahsız ve temiz oluş.
  • Günahsızlık ve temizlik, dindarlık.

salid

  • Pak, temiz.

şarab-ı tahur

  • Temiz ve helâl içecek.
  • Temiz ve helâl olan Cennet şarabı. Cennete mahsus şurub.

seccade / seccâde

  • Yere serilip üzerinde namaz kılınan küçük halı, kilim, hasır, bez gibi temiz sergi, namazlık.

şecere-i pak-i muhammedi / şecere-i pâk-i muhammedî

  • Muhammed aleyhisselâmın mübârek, temiz soy kütüğü, soy ağacı.

şecere-i tayyibe

  • Temiz ağaç. Bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan İslâmiyet'e verilen ad.

selam / selâm

  • Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
  • İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel

selamet-i fıtrat / selâmet-i fıtrat

  • Fıtratın temizliği; kusursuzluğu, doğruluğu.

selim-ül kalb

  • Temiz kalbli.

selimülkalb / selîmülkalb / سليم القلب

  • Temiz yürekli. (Arapça)

semit

  • Temiz pişirilmiş olan kebap.
  • Arınmış, temizlenmiş ve pâk olmuş.
  • Doldurulmuş bağırsak.
  • Birbiri üstüne yığılmış kiremit.
  • Bir kat sahtiyan.

seml

  • (c.: Esmâl) Sulh etmek, barışmak.
  • Göz çıkarmak.
  • Pâk edip temizleyip arıtmak.

semt

  • Paklık, nezâfet, temizlik.

seniyye

  • Temiz, yüce.

şerafet

  • Şeriflik, şereflilik. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) torunu Hz. Hüseyin'in (R.A.) sülâlesinden ve onun izinden giden temiz müslümanlık hâleti.

şeriat-ı mutahhara

  • Temiz, mübarek şeriat; Allah tarafından bildirilen temiz, şüphelerden uzak hükümler, İslâmiyet.

şerif

  • Şerefli, mübarek.
  • Peygamber neslinden ve Hazret-i Hüseyin soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse.

seyr-i enfüsi / seyr-i enfüsî

  • Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kendinde ilerlemesi, kötü huylardan temizlenen nefsin, iyi huylarla bezenmesi, süslenmesi.

seyyid

  • Efendi.
  • Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyundan olan, onun izinden giden.
  • Temiz ve fazilet sâhibi Müslüman zât.
  • Resül-i Ekrem (A.S.M.) herkesin imamı, büyüğü, önderi olduğundan kendisine bu isim de verilmiştir.

seyyide

  • Peygamber (A.S.M.) sülâlesinden gelen ve O'nun izinden giden temiz kadın, hanım.

sıdk / صدق

  • Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması.
  • Ahdinde sâbit olmak.
  • Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi.
  • Kalb temizliği.
  • Doğruluk. (Arapça)
  • Kalp temizliği. (Arapça)

sıdk-ı derun

  • Kalb temizliği.

sıfat-ı masume / sıfat-ı mâsume

  • Masum nitelik, temiz özellik.

sila'

  • Arınmış, temizlenmiş nesne.

sımme

  • Hâlis ve temiz.

sine-i pakin / sîne-i pâkin

  • Temiz ve günahsız kalb.

sine-i saf ve berrak

  • Temiz ve berrak göğüs, kalp.

sôfi / sôfî

  • Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.

sülale-i tahire / sülale-i tâhire

  • Temiz sülale olan Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyu.

şürefa

  • (Tekili: Şerif) Şerifler. Hazret-i Hüseyin Radıyallahü Anh vasıtasiyle Peygamberimiz (A.S.M.) soyundan gelenler.
  • Şerefliler. Allah (C.C.) yolunda sabır ve sebat ile devam eden temiz insanlar.

şus

  • Pak etmek, temizlemek.

şuunat-ı mukaddese / şuûnât-ı mukaddese

  • Allah'ın tertemiz ve noksansız olan işleri, mukaddes özellikleri.

ta'zir

  • Siyaset.
  • Tehdit etmek.
  • Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
  • Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafı

taarr

  • Ari olmak, temiz ve pâk olmak, beri olmak. Döşeğinde dönüp ızdırap çekmek.

tabe

  • (Tayyib. den) " İyi ve temiz olsun" mânasınadır.

taharet / tahâret / طهارت / طَهَارَتْ

  • Temizlik. Nezafet. Temizlenmek.
  • Fık: Habes, necaset denilen maddeten en pis şeylerin veya hades denilen şer'î bir mâninin zevalidir.
  • Temizlik.
  • Temizlik.
  • Temizlik, nezafet, temizlenmek.
  • Necâset denilen yâni maddeten pis olan şeylerden ve hades denilen hükmî ve mânevî pisliklerden (abdestsizlik, cünüplük, kadınlar için hayz ve nifas hâllerinden) su ile abdest alarak, su yoksa, toprak ve toprak cinsinden şeylerle teyemmün ederek yapıl an temizlik. Temiz olana tâhir, temizleyiciye de
  • Temizlik.
  • Temizlik. (Arapça)
  • Temizlenme. (Arapça)
  • Tahâret etmek: Temizlenmek. (Arapça)
  • Temizlik.

taharet-i kamile / tahâret-i kâmile

  • Tam temizlik. Abdest veya boy abdesti alınarak yapılan temizlik.

taharet-i kübraa / taharet-i kübraâ

  • Cünüblük veya hayız, nifas gibi hallerden çıkmak için gusül abdesti alarak temizlenmek.

tahir / tâhir / طاهر / طَاهِرْ

  • Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan.
  • Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu isim verilmiştir.
  • Müzikte: Makam ismi.
  • Temiz.
  • Temiz.
  • Temiz.
  • Temiz, pâk, özürsüz.
  • Temiz. (Arapça)
  • Temiz.

tahir-i mutlak / tâhir-i mutlak

  • Bütün yönleriyle temiz olan, temizliğine en küçük halel getirecek bir pislik olmayan.

tahirat / tâhirât

  • Pâk ve temiz olanlar.
  • Temiz olanlar.

tahliye

  • (Halâ veya halvet. den) Boşaltmak. Boş bırakmak. Serbest bırakmak.
  • Tathir etmek. Temizlemek.

tahur

  • Tâhir. Hem temiz hem temizleyici. Çok temiz.

takaddüs

  • Pek temiz olma.
  • Mübarek kılmak. Kudsî kılmak.
  • Çok temiz olma.
  • Mukaddes olma.
  • Kutsal olma, yüce ve temiz olma.

talak-ı bayin / talâk-ı bâyin

  • Zevcenin iddet müddeti (üç temizlenme vakti) bitmeden tekrar kocasına dönmehakkı bulunmayan talâk.

tam temizlik

  • Sıhhatli bir kadının âdet zamânından sonra başlayan, on beş gün veya daha fazla devâm eden temizlik.

tanzif / tanzîf / تنظيف

  • (Nezafet. den) Temizlenmek. Temizlemek.
  • Temizleme, temizlik.
  • Temizleme.
  • Temizleme. (Arapça)

tanzif-i kudsi / tanzif-i kudsî

  • Kutsal temizleme.

tanzifat / tanzifât / tanzîfât / تنظيفات / تَنْظ۪يفَاتْ

  • Temizlemeler.
  • Temizlemeler.
  • Temizlik işleri. Temizlemeler.
  • Temizlik işleri. (Arapça)
  • Temizlemeler.

tarf

  • Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
  • Soyu temiz kimse.
  • Her şeyin nihayeti, sonu.
  • Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
  • Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
  • Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört

tas'id

  • Eritme.
  • Yukarı çıkma ve çıkarılma.
  • Buharlaştırarak temizleme. İnbikten geçirip buhar haline getirme.

tasaffi

  • Saflaşmak. Durulmak. Temizlenmek.

tasavvuf

  • Ahlâk ve kalb ilmi. Kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak. Kalbde îmânın vicdânileşmesi, yâni Ehl-i sünnet îtikâdının kalbde sağlamlaşması ve şüphe getirici te'sirlerle sarsılmaması, nefs-i emmâreden doğan tenbelliklerin ve sıkıntıl arın giderilip, ibâdetlerde kolaylık ve lezzet hâ

tasfiye / تصفيه

  • Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek.
  • Hesabı kapatmak.
  • Temizleme, parlatma. Kalbi iyi hasletlerle süsleme.
  • Arıtma. (Arapça)
  • Temizleme. (Arapça)
  • Tasfiye edilmek: (Arapça)
  • Arıtılmak. (Arapça)
  • Temizlenmek. (Arapça)
  • Tasfiye etmek: (Arapça)
  • Arıtmak. (Arapça)
  • Temizlemek. (Arapça)

tasfiye-i kalb

  • Kalbini temizleme, yüreğini temizleme.

tatahhur

  • Temizlenmek. Pâklanmak.
  • Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.

tathir / tathîr / تطهير

  • Temizlemek. Yıkayıp pâk etmek. Tâhir kılmak.
  • Temizleme.
  • Temizlemek, yıkayıp pak etmek.
  • Temizleme.
  • Temizleme. (Arapça)

tathir etmek

  • Temizlemek.

tathir u tezhib / tathîr u tezhîb

  • Temizlemek ve süslemek.

tathirat / tathirât / tathîrat / تطهيرات

  • (Tekili: Tathir) Temizlikler.
  • Temizlikler.
  • Temizlik. (Arapça)

tayyib

  • Helâl.
  • Temiz.
  • İyi, hoş. İyi davranış. Temiz.
  • Hz. Peygamber'e (A.S.M.) Cenab-ı Allah (C.C.) en güzel kokular vermiştir. Bu yüzden kendisine Tayyib denilmiştir.
  • Fık: Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmına denir.

tayyibat

  • Temiz olan şeyler.

teala ve tekaddes / teâlâ ve tekaddes

  • Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi.

tebareke ve teala / tebâreke ve teâlâ

  • Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi.

teberri

  • Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme.
  • Temiz olma.

teberrü'

  • Pâk ve temiz, halis ve helâl olmak.

tebrie / تبرئه / تَبْرِئَه

  • (Tebriye) Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak.
  • Borçtan kurtarmak.
  • Nezahet, ismet.
  • Beraet ettirmek.
  • Arındırma, temize çıkarma. (Arapça)
  • Tebrie etmek: Temize çıkarmak. (Arapça)
  • Temize çıkarma.

tebyiz / tebyîz / تَبْي۪يضْ

  • Temize çekme.
  • Karalama şeklinde yazılan bir yazıyı temize geçme.
  • Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma.
  • Ağartma, beyazlatma.
  • Tebyîz etmek: Temize çekmek.
  • Temize çekme.

tebyiz etmek

  • Müsveddeyi temize çekmek.

techiz-i meyyit

  • Ölünün yıkanıp, temizlenip, kefen ve sair ihtiyaçları tedarik edilerek hazırlanması.

tefel

  • Guslü ve temizliği terk etmekle vücudun kokması.

tehzib

  • Islâh etme.
  • Temizleme. Fazlalığını, pisliğini giderme.
  • Terbiye etme, ıslâh etme, düzeltme; temizleme.
  • Temizleme, düzeltme.

tehzib-i ahlak / tehzib-i ahlâk

  • Temiz ahlâk sâhibi olmağa çalışmak. Ahlâkını düzeltmek.

tehzib-i ruh

  • Ruhunu yükseltmeğe, temizlemeğe çalışmak.

tenahnuh / تنحنح

  • Boğazını temizleme. (Arapça)

tenazzüf

  • Pâklanma, temizlenme.

tenezzüh

  • Temizlik, gezinme.

tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî

  • Kendi zatında her türlü kusur ve noksandan uzak ve temiz oluş.
  • Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.

tenkih

  • Araştırıp, dikkat edip bir şeyin sonuna hakikatına ermek.
  • Bir şeyin fazla ve gereksiz kısımlarını çıkarıp kısaltarak düzeltmek.
  • Temizlemek.
  • Bütçe tanzimi için maaşları azaltmak.

tenkit

  • Temizleme, fenasını atma.

tenkıye

  • Tıb: Şırınga âleti.
  • Temizleme, tathir.

ter ü taze

  • Çok taze, pek temiz.

tereccül

  • Paklanmak, temizlenmek.
  • Süslenmek, ziynetlenmek.
  • Saç ve sakal taramak.
  • Yayan yürümek.
  • Kuyu içine girmek.

tersip

  • Durultma, tortulardan temizleme, süzme.

teşdib

  • Arıtmak, temizlemek.
  • Tımar etmek.

tesvid

  • Bir yazıyı, daha sonra temize çekmek üzere, karalama olarak yazma, müsvedde.

tetahhur

  • Temizlenme.
  • Günah işlemekten uzaklaşma.
  • Temizlenme.
  • Temizlenmiş olma.

tetahhurat / tetahhurât

  • (Tekili: Tetahhur) Temizlenmeler.

teyemmüm

  • Kasd.
  • Fık: Su bulunmadığı veya su bulunup da kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile, abdestsizliği veya gusülsüzlüğü -hadesi- gidermek maksadiyle yapılan bir ameliyedir.
  • Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmek.
  • Kast.
  • Su bulunmadığı veya bulunup ta kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz toprak cinsinden bir şeyle abdestsizliği veya gusülsüzlüğü giderme işi.
  • Su yoksa toprakla temizlenme.

tezekki / tezekkî

  • Mânevi temizlenme. Ahlâken yükselme.
  • Zekât verme.
  • Manen temizlenme.
  • Mânen temizlenme.

tezkiye / تَزْكِيَه

  • Doğruluğuna şehadet etmek.
  • Zekât vermek.
  • Zekât almak.
  • Pak ve temiz etmek.
  • Övmek, medhetmek.
  • Birisinin durumu hakkında soruşturmak.
  • Temizleme, arındırma.
  • Pâk ve temiz etmek, kalbi temizlemek.
  • Temize çıkarma.
  • Temize çıkarma, aklama.
  • Temizleme.

tezkiye-i nefis

  • Nefsi temize çıkarma.

tezkiye-i nefs

  • Nefsi, İslâmiyet'in haram ettiği, beğenmediği şeylerden, kötü isteklerinden temizlemek.
  • Nefsini beğenme, insanın kendindeki nîmetleri, iyilikleri, kendinden bilip, Allahü teâlânın verdiğini düşünmemesi. Bu nîmetlerin Allahü teâlâdan geldiğini bilip, kendinin kusurlu olduğunu düşünmek
  • Nefsini temiz bilmek. Kusuru üzerine almamak. Nefsini kusursuz addetmek.
  • Nefsi kötü şeylerden temizlemek, hayra yöneltmek.

tezkiyesiz

  • Nefsi temize çıkarmaksızın.

tezkiyet-bahş-ı kulub-u mü'minin / tezkiyet-bahş-ı kulûb-u mü'minîn

  • Mü'minlerin kalplerini temizleyen.

tıybe

  • Helâl.
  • Güzel, temiz.

tuhr

  • Pâklık, temizlik, taharet.
  • Kadınların iki âdet görmeleri arasındaki temizlik hâlleri. (Temizlik hâli uzayan, devam eden kadına "Mümtedet-üt tuhur" denir).
  • Temizlik, paklık.

tuhur

  • Arınıp pâk olmak, temizlenmek.
  • İki hayız arasındaki temizlik süresi.

vicdan-ı selim

  • Sağlam, temiz vicdan.

vuz'

  • Kadının temizliğinin sonunda hayızdan evvel hâmile olması.

yakub aleyhisselam / yâkûb aleyhisselâm

  • Ken'an diyârındaki (Fenike denilen Sayda, Sur ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan eski bir memleket) insanlara gönderilmiş olan peygamber. İshâk aleyhisselâmın oğlu, Yûsuf aleyhisselâmın babasıdır. Yâkûb, İbrânice bir isim olup, "Allahü teâlânın saf ve temiz kıldığı kul" m

yed-i beyza-yı islam / yed-i beyzâ-yı islâm

  • İslâmın temiz ve pâk eli.

zadegan / zadegân

  • Asâlet. (Farsça)
  • Temiz ve meşhur soydan olan. Tanınmış ve temiz âileden olan. Aristokrat. (Farsça)
  • Meşhur ve belli âileler cemaatı. (Farsça)

zadegi / zadegî

  • Asillik, soy temizliği, zadelik. (Farsça)

zahiri taharet / zâhirî taharet

  • Dış temizlik, dışa ait temizlik.

zak

  • Pak, arı, temiz.

zaki

  • (Zâkiyye) Saf ve temiz kimse. Hareket ve davranışları düzgün olan kişi.

zarafet

  • Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.

zat-ı pak-i risalet / zât-ı pâk-i risalet

  • Peygamberimiz, Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) pak ve temiz zâtı.

zekat / zekât

  • Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. Ziyadeleşme, artma.
  • Temizlik. Taharet.

zeki / zekî

  • Hâlis. Temiz. Hali temiz olan.
  • Çabuk anlayışlı, temiz.

zekiyy

  • Tâhir ve pâk kimse. Temiz insan.

zelefe

  • (Çoğulu: Zulef) Pâk ve ruşen nesne, parlak ve temiz cisim.
  • Kaypak, düz yer.

zevat-ı kiram

  • Şerefli, temiz, büyük zatlar.

zevk-i selim

  • En temiz, nezih ve en yüksek derecedeki zevk. Selâmette olan zevk. Meşru dairedeki zevk.
  • Sezme kabiliyeti.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın