Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Tas
kelimesini içeren
240
kelime bulundu...
a'yan-ı sabite / a'yan-ı sâbite
Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudat-ı ilmiye.
adab-ı tasavvuf / âdâb-ı tasavvuf
Tasavvuf kaideleri, davranış edep ve kuralları.
adem-i tasdik
Tasdik etmeye yanaşmama; tasdiksizlik.
agüs
Taşcıların oymacılıkta kullandıkları demir kalem.
(Farsça)
ahcar / ahcâr / احجار
Taşlar.
Taşlar.
Taşlar.
(Arapça)
bast
Tasavvufta gönül ferahlığı, rûhen rahatlama. Sıkıntı ve gönül darlığının zıddı.
belbel
Tasa, kaygı. Yürek yanması.
bera-yı tashih / berâ-yı tashih
Tashih için, düzeltmek için.
bevadih / bevâdih
Tasavvufta, insan kalbine gayb âleminden âniden gelen şeyler.
bittasavvur
Tasavvur ederek, zihinde şekillendirerek.
Tasavvur ile, niyet ederek, düşünerek.
cem'ul-cem'
Tasavvufta bir makâmın adı. Sahv (uyanıklık) makâmı. Bekâ makâmı da denir.
ceriz
Tasalı kimse. Hüzünlü, kederli olan kişi.
cervel
Taş.
cezbe
Tas: Meczubiyet, istiğrak. Allah'ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme.
cümd
Taş.
daire-i tasarrufat / daire-i tasarrufât
Tasarruf etme dairesi, hareket alanı.
daldal
Taşlı sert yer.
derdmend
Tasalı, kaygılı, dertli.
(Farsça)
düval
Tasma, kayış.
(Farsça)
ebü'l-vakt
Tasavvufta kalb makâmından yukarı çıkıp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaşan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.
ehl-i sekir
Tasavvuf yoluyla mânevî âlemleri temaşa edip aldıkları ruhî lezzetle kendinden geçenler.
ehl-i tarik / ehl-i tarîk
Tasavvuf yollarından birine girmiş olan.
ehl-i tasavvuf / اَهْلِ تَصَوُّفْ
Tasavvuf ehli; kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler.
Tasavvufla meşgul olanlar.
emlak / emlâk
Taşınmaz mallar.
emval-ı gayr-i menkule / emvâl-ı gayr-i menkûle / اموال غير منقوله
Taşınmaz mallar.
erbain / erbaîn / اَرْبَع۪ينْ
Tasavvufta kırk günlük çile.
esef
Tasa, üzüntü, gam.
esy
Tasa, keder, hüzün.
etemm
Tastamam, eksiksiz.
evrad-ı tasavvuf / evrâd-ı tasavvuf
Tasavvuftaki virdler, zikirler.
fark
Tasavvufta cem' denilen mertebeden sonra gelen bir makam. Buna cem'ül-cem' de denir.
fark-ı tamm / fark-ı tâmm
Tas: Dünya ile olan alâkaları tamamen terkederek, ehadiyyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haleti.
fena / fenâ
Tasavvuf ilminde bir terim. Kendini yok görmek. Mâsivâyı, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak, mahlûkların (yaratılmışların) sevgi ve düşüncesini gönülden çıkarmak. Allahü teâlâyı çok zikir (anma) netîcesinde meydana gelen kendini unutma hâli.
fena fiş-şeyh / fenâ fiş-şeyh
Tasavvuf ilminde talebenin velî olan hocasının arzû ve isteklerine tâbi olması, irâdesini isteğini onun eline bırakması. Ölü yıkayıcının elindeki meyyit (ölü) gibi olması. Ona hiç bir işinde muhâlefet etmemesi.
ferdiyyet
Tasavvufta yüksek bir mertebe.
ferec
Tasa ve sıkıntıdan kurtulma, ferahlık.
feyezan / feyezân / فيضان / فَيَضَانْ
Taşkın.
(Arapça)
Taşma.
gam
Tasa, kaygı.
gamin / gamîn
Tasalı, hüzünlü, kederli, gamlı.
(Farsça)
gamm-penah
Tasalı yer, kederli yer. Kederin, tasanın sığındığı yer.
(Farsça)
gaybet
Tasavvufta, kalbin kendisine gelen mânâlarla meşgul ve onlara dalmış olarak, kendisinden ve halkın işlerinden, etrâfında olan şeylerden habersiz olması.
gılbıt
Taşsız yer.
gulat / gulât
Taşkınlık gösteren, azgın. Sapık fırkalardan küfre varanlar.
guluv / gulûv
Taşkınlık.
haccar / حجار
Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı.
Taş işçisi, taşçı.
(Arapça)
hacer / حجر
Taş.
Taş, kaya.
Taş.
(Arapça)
hacra'
Taş gibi katı ve sert olan şey.
halka-i zikir
Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak.
hamele / حَمَلَه
Taşıyanlar, yüklenenler.
Taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar.
Taşıyıcı.
Taşıyıcılar.
hamil / hâmil / حَامِلْ
Taşıyıcı.
haraz
Tasadan veya aşktan dolayı zayıflayan.
hatem-i tasdik / hâtem-i tasdik
Tasdik ve onay mührü.
hatıl
Taş duvarı takviye etmek için her bir-iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakası.
hatır-ı na-şad / hatır-ı nâ-şâd
Tasalı ve kederli gönül.
hatır-ı nefsani / hatır-ı nefsanî
Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi.
hatır-ı rahmani / hatır-ı rahmanî
Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah'ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması. Buna muhabbetullah da denir.
hatır-ı şeytani / hatır-ı şeytanî
Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma'siyet ve günahlara düşmek.
havme
Tasarruf dâiresi.
hicviyye / هجویه
Taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
(Arapça)
hidemat-ı şakka
Taş taşımak, toprak kazmak gibi, mahkûmlara yaptırılan ağır hizmetler.
hilafet-i mutlaka / hilâfet-i mutlaka
Tasavvufta bir velînin bir talebesinin mânen yetiştiğine ve başkalarını da yetiştirebileceğine dâir verilen mutlak izin.
hubar
Taşlı, yumuşak yer.
hümum
Tasalar, kaygılar, kederler, gamlar, gussalar.
huruf-u aliyat / huruf-u âliyat
Tas: Gayb ve gaybîlikte olan Cenab-ı Hakka mahsus şuunat.
idrak-i basit / idrâk-i basît
Tasavvuf yolcusunun kendini müşâhedede (görmede) fâni (yok) olması.
igtimam
Tasalanmak. Kederli olmak.
iktirab
Tasalı ve gamlı olma. Korkulu ve hüzünlü bulunma.
imtar-ı ahcar / imtar-ı ahcâr
Taş yağdırma.
in'ikas
Tasavvufta bir büyüğün kalbindeki feyz denilen mânevî ilimlerin talebenin kalbine yansıması.
istiğrak / istiğrâk
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin içinde bulunduğu mânevî hallere dalması sebebiyle kendisini ve çevresinde olanları unutması.
istiğrak-ı ruhani / istiğrak-ı ruhanî
Tasavvufta Allah aşkından dolayı ruhen kendinden geçme hali.
kabz ve bast
Tasavvuf yolunda ilerleyenlerde görülen sıkıntı ve ferahlık.
kabza-i tasarruf
Tasarrufu altında bulundurma.
kabza-i tasarrufunda
Tasarrufu altında.
kadiri / kâdirî
Tasavvufta Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yoluna mensup olan kimse.
kahkar
Taş.
kain ve bain / kâin ve bâin
Tasavvuf ilmi terimlerinden. Halk (insanlar) ile berâber görünen, fakat hakîkatte onlardan uzak ve kalben Allahü teâlâ ile berâber olan.
kantara
Taştan yapılan, kemerli büyük köprü.
kargir / kârgir
Taş ve harçla yapılmış olan.
Taş yapı.
kase / kâse
Tas, çanak.
keder
Tasa, kaygı, can sıkıntısı. Bulantı. Gam.
kiskis
Taşın ve toprağın ufağı.
kitab-ı tasavvuf
Tasavvuf kitabı.
konak
Tasavvufta ilerlerken her iki derece arası.
külüng
Taşçı kazması.
(Farsça)
layıha / lâyıha
Tasarı.
layiha / lâyiha / لایحه
Tasarı.
(Arapça)
lebriz
Taşacak kadar. Ağıza kadar. Taşkın.
(Farsça)
levayih / levâyih / لوایح
Tasarılar.
(Arapça)
lisan-ı tasavvuf / lisân-ı tasavvuf
Tasavvuf dili.
mahzun
Tasalı. Kederli. Hüzünlü. Gamlı.
makamat-ı süluk / makâmât-ı sülûk
Tasavvuf yolunda ilerlerken geçilmesi gereken dereceler.
mal-i menkul
Taşınabilen ve nakledilebilen mal. (Arâzi ve binanın haricindekiler)
marifet-i tasavvuriye
Tasavvur ederek elde edilen bilgi.
masda'
Taşlık yerlerden geçen düz yol.
masduk / masdûk
Tasdik edilmiş.
Tasdiklenen.
maşraba
Tas, su içmek için kullanılan kap.
menkulat / menkulât
Taşınanlar, anlatılanlar.
meşmeşiye
Tas: Âlem-i gaybdan veya âlem-i misalden bir âlem. Bazı evliyanın keşfen müşahede ettikleri bir yer.
migsel
Tas, ibrik. Yıkanmada kullanılan kab.
mishane
Taş parçaladıkları nesne.
mitin
Taşları kayaları paçalamada kullanılan büyük çekiç.
(Farsça)
mübtedi / mübtedî
Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan.
münakalat / münâkalat / مناقلات
Taşımacılık.
(Arapça)
münakale / münâkale
Taşımak, ulaştırmak, aktarmak.
Taşıma.
müradese
Taş atmak.
mürid / mürîd
Tasavvufta Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için evliyâ bir zâtın terbiyesi altına giren talebe.
mürşid-i kamil / mürşîd-i kâmil
Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât.
musaddak
Tasdiklenmiş, onaylanmış.
musaddi'
Tasdi' eden. Baş ağrıtan. Rahatsız eden.
musaddık
Tasdik edici, doğrulayıcı.
Tasdik eden, onaylayan.
musaddıkane / musaddıkâne
Tasdik eder tarzda, doğrulayıcı şekilde.
musahhah
Tashih edilmiş. Yanlışları düzeltilmiş.
Tashih edilmiş, düzeltilmiş.
musahhih
Tashih eden, yanlışları düzelten.
Tashih eden. Yanlışları düzelten.
musahhihane / musahhihâne
Tashih eder, yanlışları düzeltir bir şekilde.
musavver
Tasvir olunmuş, görünür hâle gelmiş.
musavvibe
Tasvip edilen.
musavvir
Tasvir eden. Şekil ve suret çizen. Her şeye güzel şekil ve suretler veren Allah (C.C.)
müsvedde / مسوده
Taslak.
(Arapça)
mütahaccir
Taşlaşmış.
mutasaddık
Tasadduk eden. Sadaka veren.
mutasaffi / mutasaffî
Tasaffi eden. Saffet ve sâfilik hasıl eden. Temiz olan. Saflaşan.
mutasarrıf
Tasarruf eden.
mutasavver / مُتَصَوَّرْ
Tasarlanmış, düşünülmüş.
Tasarlanmış.
mutasavvıf
Tasavvuf ehli olan, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimse.
Tasavvufla uğraşan. İlâhiyyatla uğraşan, tarikat ehli olan.
mutasavvıfane
Tasavvuf ehline benzer şekilde.
mutasavvıfe
Tasavvuf ehli geçinen sûfîler, şeyhler.
mutasavvıfin / mutasavvıfîn
Tasavvuf ehli olanlar.
Tasavvufçular. Sofiler.
mutasavvir
Tasavvur eden, zihinde suret veren.
mütehaccir / متحجر / مُتَحَجِّرْ
Taşlaşmış, taş haline gelmiş.
Taş haline gelmiş.
Taşlaşmış.
Taşlaşmış, fosilleşmiş.
(Arapça)
Taşlaşmış.
nakl
Taşıma, nakil.
nakletme
Taşıma.
nakliyat / nakliyât / نقليات
Taşıma.
Taşımalar.
Taşımacılık.
(Arapça)
nakliye / نقليه
Taşımayla ilgili olan.
Taşıma.
(Arapça)
nefs-i mülheme
Tas: Lüzumu hâlinde Cenab-ı Hak tarafından kendisine hakikatlar ilham edilen, tasaffi ve tekâmül etmiş nefis.
nikar / nikâr
Tasavvuf yolunda ilerliyenlerin birbirlerine emr-i ma'rûf nehy-i anil-münker yapmaları yâni Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeleri.
nübüvvet yolu
Tasavvufta insanları Allahü teâlânın sevgisine, rızâsına kavuşturan iki yoldan birincisi ve en üstünü. Velî bir zâtın sohbetinde yetiştikten sonra arada sebeb ve vâsıta olmadan feyzin, kalb bilgilerinin asıl'dan yâni Resûlullah efendimizden alındığı yol. Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan ikinci yo
nur-u tarikat
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemlerin aydınlığı, güzelliği.
plan / plân
Tasarı.
proje
Tasarı, layıha.
Tasarlanan ilk şekil. Tasarı. Mütehayyel.
(Fransızca)
racim / racîm / رجيم
Taşlanmış, recmedilmiş.
(Arapça)
rah-ı ictiba / râh-ı ictibâ
Tasavvufta Allahü teâlâya kavuşturan yollardan biri. Seçilmişlerin yolu.
rah-ı müridan / râh-ı mürîdân
Tasavvufta müridlerin, talebelerin yolu. Allahü teâlâya kavuşturan yollardan. Sâlikler (tasavvuf yolunda ilerleyen talebeler) yolu.
recim / recîm
Taşlama.
Taşlanmış.
recm / رجم
Taşa tutma, taşlama, birine atılan taş.
Taşlama.
Taşlama; muhsan (evli) olup, zinâ eden kadın ve erkeği taşlayarak öldürme.
Taşa tutma, taşlama.
Taşlama, taşa tutma.
(Arapça)
Recm edilmek:
Taşlanarak öldürülmek.
(Arapça)
recmedilme
Taşlanma.
recmetme
Taşlayarak öldürme.
reds
Taş atmak.
ridas
Taş atmak.
saddakna / saddaknâ
Tasdik ettik, onayladık.
salik / sâlik
Tasavvuf yolcusu.
salik-i meczub / sâlik-i meczûb
Tasavvufta cezbesi yâni hak yola çekilmesi sülûkünden sonra olan sâlik.
selmet
Taş.
seng / سنگ
Taş.
Taş.
(Farsça)
seng-endaz
Taş atan. Dokunaklı söz söyleyen.
(Farsça)
sengdil / سنگ دل
Taş yürekli, acımasız.
(Farsça)
sengin
Taştan olan, taştan yapılmış.
(Farsça)
sengistan
Taşı çok olan yer. Taşlık yer.
(Farsça)
senglah / senglâh / سنگلاخ
Taşlık yer, taşı çok olan yer.
(Farsça)
Taşlık arazi.
(Farsça)
sengpare
Taş parçası.
(Farsça)
sengsar
Taşlık yer.
(Farsça)
sengtıraş / سنگ تراش
Taş ustası.
(Farsça)
sengtraş
Taş yontucu, taş yontan sanatkâr.
(Farsça)
sengzar
Taşlık yer, taşı çok olan yer.
(Farsça)
senin
Taşı kazıyıp yonttuklarında dökülen parçaları.
serupay
Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek.
(Farsça)
seylab
Taşkın akan su, sel.
seylhiz
Taşkın ve coşkun su.
(Farsça)
seyr
Tasavvuf yolunda ilerleme.
seyr ü süluk
Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.
seyr ve süluk / seyr ve sülûk
Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemek.
seyr-i afaki / seyr-i âfâkî
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin; ilminin, bilgisinin ve kendi ihtiyârı (dilemesi, istemesi) olmaksızın dış âlemde ilerlemesi.
seyr-i enfüsi / seyr-i enfüsî
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kendinde ilerlemesi, kötü huylardan temizlenen nefsin, iyi huylarla bezenmesi, süslenmesi.
seyr-i fil-eşya / seyr-i fil-eşyâ
Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra daha önce unutmuş olduğu eşyânın bütün bilgilerine yeniden sâhib olması.
sikke-i tasdik / sîkke-i tasdîk / سِكَّۀِ تَصْد۪يقْ
Tasdik mührü.
sofi / sofî
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu.
sôfi / sôfî / صوفى
Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.
Tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
(Arapça)
sofi / sofî / صُوف۪ي
Tasavvufla meşgul olan.
sofi meşrep / sofî meşrep
Tasavvuf yolunda giden, tarikat ehli.
sofi-meşrep / sofî-meşrep
Tasavvuf ve tarikat tarzını esas alan.
sofiler / sofîler
Tasavvuf ehli, tarikat mensubu olanlar.
sofimeşreb / sofîmeşreb
Tasavvuf yolunda olan.
sôfiyye-i aliyye
Tasavvuf büyükleri.
sofu
Tasavvuf mesleğinde olan.
subare
Taş.
sufi / sufî
Tasavvuf ile uğraşanlar.
sufi meşrep / sufî meşrep
Tasavvufa bağlı olanın hareket tarzı, metodu.
sufimeşrep / sufîmeşrep
Tasavvuf metoduyla hareket eden kişi.
şühud-i ehadiyet / şühûd-i ehadiyet
Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli. Şühûd-i Vahdet.
şühud-i tecelli / şühûd-i tecellî
Tasavvuf yolunda ilerleyen kimsenin tecellinin sûretlerini müşâhedesi.
süluk / sülûk
Tasavvuf yoluna girmek.
şümul-ü tasarruf
Tasarrufun kapsamı.
şümul-ü tasarrufat
Tasarrufların her şeyi kaplaması.
suretbend
Tasvir yapan. Resimci.
(Farsça)
sürub
Taşraya gitmek.
tahaccür / تحجر / تَحَجُّرْ
Taşlaşmak. Taş kesilmek. Donup kalmak.
Taşlaşma.
Taşlaşma.
Taşlaşma.
(Arapça)
Tahaccür etmek:
Taşlaşmak.
(Arapça)
Taşlaşma.
taht-ı tasarruf
Tasarrufu altında.
tamam tasfiye
Tasfiyenin tamamlanması, arındırmanın bitmesi.
tarikat / tarîkat
Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol.
Tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler.
tas / tâs / تاس
Tas.
(Farsça)
tasarrufan
Tasarruf ve tutum gayesiyle. İktisad maksadıyla.
tasarrufat / tasarrufât
Tasarruflar.
tasavvufi / tasavvufî / تصوفى
Tasavvufla ilgili.
Tasavvufla alâkalı, tasavvufa ait.
Tasavvufla alâkalı. Tasavvufa ait.
Tasavvuf ile ilgili.
(Arapça)
tasavvur
Tasarlama.
tasavvurat / tasavvurât / تصورات
Tasarlamalar.
Tasavvurlar.
(Arapça)
tasavvuren
Tasarlayarak.
tasavvuri / tasavvurî
Tasavvurla alâkalı. Tasavvura ait.
tasdikan
Tasdik için. Tasdik suretiyle.
tasdikat / tasdîkât
Tasdikler, onaylamalar.
tasdiken
Tasdik ederek, doğrulayarak.
tasdikgerde / tasdîkgerde
Tasdik edilen.
tasdikkarane / tasdikkârâne / tasdîkkârâne
Tasdik ederek, kabul ederek.
Tasdik edercesine.
tase / tâse / تاسه
Tasa, keder, kaygı.
(Farsça)
Tasa.
(Farsça)
tashihat / tashihât
Tashihler, düzeltmeler.
tashihçi
Tashih eden, düzelten.
tasme / tâsme / تاسمه
Tasma.
(Farsça)
tasvirat / tasvirât
Tasvirler, anlatımlar.
Tasvirler.
tasviri / tasvirî / tasvîri
Tasvire dair, tasvirle ilgili.
Tasarlanması, göz önünde canlandırılması, betimlenmesi.
tasvirkar / tasvirkâr / تصویركار
Tasvir edici, tasvir eden.
(Arapça - Farsça)
tavvas
Tas yapan.
tekke
Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dergâh ve zâviye de denir.
telvin / telvîn
Tasavvuf yolundaki talebenin kalbinde meydana gelen değişik haller.
temkin / temkîn
Tasavvufta değişmekten, hâlden hâle geçmekten kurtulup, huzur ve sükûna kavuşma.
teracüm
Taşla atışmak.
tesavir / tesâvir
Tasvirler.
Tasvirler, resimler. Heykeller.
tetrih
Tasalandırmak. Hüzünlendirmek, üzmek.
tıktıka
Taşların birbirine dokunması sonucu çıkan ses.
ukne
Taş oda veya kulübe, kümes.
umur-i zevkiyye / umûr-i zevkiyye
Tasavvufta kalb ile tadarak, yaşayarak kavuşulan haller.
vasl-ı uryani / vasl-ı uryânî
Tasavvuf yolculuğunun sonunda Allahü teâlâya kavuşma hâli. Nihâyete erme.
vazife-i tashih
Tashih görevi.
vecd
Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin çok zikretmesi (Allahü teâlâyı anması) veya bir başka sebeb netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhunun coşması, kalbinin gayr-i ihtiyârî (elinde olmadan) kendinden geçmesi, taşması hâli.
vesait-i tabiiye-i münakale
Taşımacılığı sağlayan doğal vasıtalar.
vilayet-i hassa / vilâyet-i hâssa
Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam.
vücud-i adem / vücûd-i adem
Tasavvufta cezbe denilen makâmda kendini yok bildikten sonra, hâsıl olan bir hâl, makam.
vücud-i vehmi / vücûd-i vehmî
Tasavvuf ehlinin, eşyânın gördüğümüz varlığına verdikleri isim.
yed-i tasarruf
Tasarruf eli; yönetimi ve hakimiyeti altında tutma.
zaris
Taşla yapılmış kuyu.
zıll makamı / zıll makâmı
Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam.
zıvanadan çıkmak
Taşkınlık göstermek. Haddini aşmak, edepsizlik etmek.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kamed
duhan-
kalıb
mahruk
haşiye
menhum
cela
MUARIZ
Ihtilatat
Rist
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Tas
İkram
Bitik
Tek başına bırakma
ikinci ay
ükela
Fakih
izin vermek
adsa
elinden almak