Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Tanin
ifadesini içeren
157
kelime bulundu...
alemşümul / âlemşümul
Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan.
ameysel
Arslan.
Şişman, büyük deve.
Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse.
Uzun kuyruklu geyik.
Enli nesne.
Kerim, şerif nesne.
apsis
Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri.
(Fransızca)
Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı.
(Fransızca)
arif / arîf
Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim.
Bir işten iyi anlayan.
asabiyyet
Sinirlilik. Fart-ı gayret. İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti. Hamiyyet.
bab-ı saadet / bâb-ı saadet
Saadet kapısı.
Sultanın sarayı.
İstanbul şehri.
bednam
Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan.
(Farsça)
bell
Yaş etmek. Islatmak.
Ulaştırmak.
Hastanın sağlamlaşması.
ber'
(Berâ, Bur', Bürü') Yaratmak. Halketmek.
Hastanın iyileşmesi. Sağlamlık.
binam / bînâm / بينام
Adsız, tanınmamış.
(Farsça)
bür'
(Büru') Hastanın iyileşmeğe başlaması.
Kurtulmak.
Fazilette ve bilgide üstünlük.
cadı
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.
çar-şenbih
Haftanın dördüncü günü. Çarşamba günü.
(Farsça)
celaleddin-i harzemşah
(Vefâtı M.: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir. Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır. Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır. O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defala
cihad / cihâd
İnsanların, İslâmiyeti işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri veya müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna saldıran düşmanı defetmek için yapılan muhârebe yâhut mal, can, söz, neşriyat ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek.
dekele
Sıvı balçık. Kuvvetleriyle gururlanıp sultanın emrine uymayan kavim.
deres
Nişanın belirsiz olması.
Kaftanın eskimesi.
Evin köhne olması.
desais-i şeytaniye / desâis-i şeytaniye
Şeytanın desiseleri, hileleri.
desise-i şeytaniye
Şeytanın hile ve desiseleri.
düşenbih
Haftanın ikinci günü, pazartesi.
(Farsça)
düstur-u şeytani / düstur-u şeytanî
Şeytanın düsturu, kuralı.
ebu-l ala-i maarri / ebu-l ala-i maarrî
(Mi: 973 - 1057) Kör olmasına rağmen hafızasının fevkalâdeliği ile tanınmış büyük Arap şairlerinden biridir ki, kasideleriyle meşhurdur.
ell
Hastanın inlemesi.
Harbe ile vurmak.
Sürmek. Sâfi.
Sür'at etmek, hız yapmak.
enlem
(Arz dairesi) t. Yer yüzünde herhangi bir noktanın ekvatora olan uzaklığının açı cinsinden değeri. Dünyanın büyüklüğü X. yy. başlarında Sincar sahrasında ve Kûfe civarında bir meridyenin uzunluğunu ölçmek suretiyle bulan Musa Oğulları nâmıyla tanınan Muhammed, Ahmed ve Hasan isimlerindeki üç kardeş
esbat
Rahatlar, huzurlar.
Haftanın son günleri.
eşhas-ı ma'rufe
Tanınmış kişiler, bilinen şahıslar.
eşher
(Şehir. den) Çok meşhur, pek fazla tanınmış, en şöhretli olan.
eşşehir / eşşehîr
Meşhur, ünlü, tanınmış.
euzü billahi mineşşeytani vessiyase / eûzü billâhi mineşşeytâni vessiyâse
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.
fatr
Bir şeye başlamak.
İcab eylemek.
Yarık, çatlak.
Yarmak.
Yaratmak.
Oruç tutanın orucunu açması.
felah-ı vatan / felâh-ı vatan
Vatanın kurtuluşu. Vatanın selâmeti.
Tar: 10 Şubat 1920'de İstanbul Mebuslar Meclisi'nde teşekkül etmiş olan bir grup.
gaza / gazâ
İnsanların İslâmiyet'i işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri yâhut müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna tecâvüz eden düşmanı kovmaları için yapılan muhârebe.
gazali / gazalî
Onyedinci asırda şiirleri ile tanınan Bursa'lı bir şâirin adıdır.
gazi / gâzi
Allahü teâlânın dînini yaymak, din, nâmus ve vatanına saldıran düşmanı kovmak için savaştıktan sonra geri dönen müslüman.
gufr
(Çoğulu: Egfâr) Dağ keçisinin oğlağı.
Hastanın iyi olduktan sonra yine üzülüp hasta olması.
gurbet diyarı
Asıl vatanın dışındaki yerler.
habail-üş şeytan
Şeytanın tuzakları.
Kadınlar.
hamil
Kötü tanınmış olan kimse.
haric-i vatan / hâric-i vatan
Vatanın harici.
haris-i vatan / hâris-i vatan
Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi.
haşmet-i sultan
Sultanın haşmeti.
hata-yı mahz / hatâ-yı mahz
Hatanın ta kendisi.
hatem / hâtem
Cömertliğiyle tanınan bir zengin.
hebenneka
Ahmaklığı ile tanınmış bir adam.
hemeze
Vesvese. Şeytanın desisesi. Kuruntu.
hikmetü'l-istiaze / hikmetü'l-istiâze
Şeytanın şerrinden Allah'a sığınmanın sebepleri ve faydaları; On Üçüncü Lem'a.
hımve
Hastanın yemek yememesi.
hımye
Tıb: Hastanın, hekim tarafından verilen ilaçlarla kanaat edip ve tavsiyelerine uyup o hududun dışına çıkmaması.
hindi / hindî
Hind'e ait.
Hind ahalisinden olan, Hindli.
Bugün konuşulan Hind dillerinin en yaygın ve tanınmış olanı.
Güzel sanatlarda kullanılan ve Hind'de yapıldığı için de bu ismi alan bir kağıt cinsi.
hırşa'
Yılan derisi.
Yumurtanın üst kabuğu.
hıssan
Mümtaz ve belirli kimseler. Tanınmış iyi kimseler. Ekâbirler.
hizb-üş şeytan / hizb-üş şeytân
Şeytânın aldatmalarına kapılan topluluk. Şeytanın taraftarı, şeytana uyanlar.
hizbü'ş-şeytan
Şeytanın taraftarları.
hizbüşşeytan
Şeytanın taraftarları.
huccet-hüccet
Vesika, delil, senet.
Tanınmış bilginlere verilen ünvan.
hücumat-ı sitte / hücumât-ı sitte
Altı hücum anlamına gelen ve şeytanın desiselerine karşı yazılan bir eser; Yirmi Dokuzuncu Mektupta Altıncı Risale olan Altıncı Kısım.
hutuvat / hutuvât
(Tekili: Hutvât-Hutevat) (Hutve) Adımlar. İzler. Yollar. Eserler.
Şeytanın aldatmaları.
Adımlar, şeytanın adımları.
hutuvat-ı sitte
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.
i'lamat-ı şer'iye mümeyyizi
Şeyh-ül İslâm kapısındaki fetvahanenin üç kaleminden biri olan "İlâmat Odası"nın başındaki memurun ünvanı idi. Kadılar tarafından verilen ilâmları tetkik vazifesiyle mükellef olduğu için, bu memuriyete, ulemadan tanınmış olanlar tâyin edilirdi.
ibadetgah / ibadetgâh
Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane.
(Farsça)
iblis / iblîs
Şeytanın isimlerinden biri veya şeytanların reisi.
ibn-i sina
(Hi: 370-428) Buhara'lı olup zamanının en büyük âlimi, doktor ve filozofudur. Avrupa'da, Avicenna diye tanınmıştır.
ictiba / ictibâ
Seçmek, seçilmek. Evliyâlıkta, vâsıtanın, aracının şart olmadığı cezbe (çekilme) ile ilerleme.
ifsam
Hastanın ateşinin düşmesi.
Kesilip bitme, tükenme.
Yağmurdan sonra hava açılma.
ihtizar
(İhtidar) Huzura çıkmak. Hâzır olmak.
Can çekişmek. Hastanın ölüme hazır olması.
ikbar-ı meyyit
Ölünün kabre konulması. Mevtanın gömülmesi.
iksir
Çok te'sirli, her derde devâ sayılan mevhum cisim. Bir şeyin olmasına veya hastanın iyileşmesine sebeb olan ehemmiyetli madde.
Tıb: Oldukça şekerli ve kolayca alınabilen bir ilâç.
Eski kimyada: (Bazılarının söylediğine göre) kıymetsiz madenleri ve sair şeyleri altuna tebdile
işfa'
(Şifâ. dan) Hastaya şifalı şeyler verme. Hastanın iyileşmesi için çeşitli çarelere başvurma.
islami fütuhat / islâmî fütuhat
İslâmî fetihler; İslâmiyetin halk arasında tanınarak kalpleri fethetmesi ve Müslüman olmalarına vesile olması.
iştihar
Meşhur olma. Tanınma. Ün alma.
kalla'
Beylere koğuculuk yapan yalancı.
Halk içinde tanınmak için kendine bir alâmet yapan kimse.
kar'-ul asa / kar'-ul asâ
Doktorun, hastanın bedenine vurup muâyene etmesi.
Mc: Hatayı hatırlatmak için işaret vermek ve ikaz etmek.
keremnamdar / keremnâmdâr
Keremiyle tanınan.
kirfi / kirfî
Bazısı bazısının üstüne yağılmış olan yüksek bulutlar.
Yumurtanın dış kabuğu.
kırgız
Türk Milletlerinden büyük bedevi bir kavim olup Asyanın kuzeybatısında ve Türkistanla Sibirya arasında, başka bir deyimle Türkistanın kuzey taraflarında ve Doğu Türkistanın kuzeyinde olarak Rusya ile Çin hududunda bulunuyorlar. Batı tarafındakilere Kırgız ve Kazak; Çin hududundakilere ise Kara Kırgı
ledüd
(Çoğulu: Elidde) Hastanın ağzına dökülen ilâç.
Çok husumet, şiddetli düşmanlık.
leyle-i erbaa
Haftanın dördüncü gecesi olan çarşamba gecesi.
lokman hekim / lokman hekîm
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
lümme
Kalpte şeytanın iş gördüğü yer.
lümme-i şeytani / lümme-i şeytanî
Şeytanın verdiği kalpteki kuruntu, vesvese yeri.
lümme-i şeytaniye / lümme-i şeytâniye
Kalpte şeytanın vesvese verdiği yer.
Şeytanın vesvesesi. Şeytanın verdiği kuruntu.
ma'ruf / ma'rûf / مَعْرُوفْ
Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur.
Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği.
Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele.
Tanınan.
ma'ruf-i cihan / ma'ruf-i cihân
Dünyaca tanınan ve meşhur. Cihânın bildiği.
ma'rufiyet
Ma'rufluk. Ünlülük, meşhurluk, tanınmışlık.
maglata-i şeytaniye
İnsanları aldatmak ve yoldan çıkarmak için söylenen karıştırıcı sözler. Şeytanın insan kalbine vesvese vermesi.
mağlata-i şeytaniye / mağlâta-i şeytaniye
Şeytanın aldatmacası.
mahh
Yumurtanın akı.
mahrek
Hareketli bir noktanın takip ettiği yol.
Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzolunan dairevî hat, yörünge.
mahudiyet / mâhudiyet
Tanınır, bilinir olma.
mahudiyet-i hariciye / mâhudiyet-i hariciye
Dış dünyaya ait bilinme; başkalarının fark edip idrak ettiği bilinip tanınma niteliği.
mahudiyet-i zikriye / mâhudiyet-i zikriye
Zikredilen belirlilik; sözle ifade edilmiş olan bilinip tanınma niteliği.
manivela
Ağır şeyleri çekmek ve kaldırmak için vasıtanın dönen merkezine bir ucu takılıp döndürülen kol.
marid
Azgın, sapkın. İnad ve isyanda benzerlerinden çok ileri gitmiş olan. Kibir, inad ve dinsizlikle tanınmış olan. Mütemerrid.
maruf / marûf / معروف
Bilinen, tanınan, meşhur ünlü.
Şeriatin emrettiği, uygun gördüğü.
Marûf olmak:
Tanınmak, bilinmek.
Bilinen.
(Arapça)
Ünlü, tanınmış.
(Arapça)
marufiyet / mârufiyet
Bilinirlik, tanınır olma.
mecid / mecîd
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Büyüklüğü, yüceliği ve işlerinin güzelliği ile tanınan, övülen.
menşur
(Neşr. den) Neşrolunmuş. Dağıtılmış. Yayılmış. Herkese ilân edilmiş.
İşleri dağınık. Perişan.
Sultanın emri, mühürsüz mektubu, fermanı.
Bayrak.
Mat: Alt ve üst tabanları birbirine müsavi ve müvâzi (eşit ve paralel), kenarları da müsâvi ve müvâzi olup yüzleri b
meşahir / meşahîr
Meşhurlar. Çok kimselerce tanınanlar.
meşhur / meşhûr / مشهور
Tanınmış, herkesin bildiği. Çoklarının bildiği.
Tanınmış.
Şöhret kazanmış, tanınmış.
Ünlü, tanınmış, bilinen.
(Arapça)
mıkra'
Hekimlerin, hastanın vücudunu dinledikleri âlet.
misma'
(Çoğulu: Mesâmi') (Sem'den) Kulak.
Hastanın iç organlarını dinlemeğe yarıyan âlet.
muhh
Yumurtanın sarısı.
Eskiyip köhne olmak.
mühlet / مهلت
Tanınmış süre.
(Arapça)
Mühlet vermek:
Süre tanımak.
(Arapça)
mukim / mukîm
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
musaddak
Doğruluğu tasdik edilmiş. Sadakati ve doğruluğu tanınmış, isbat edilmiş olan.
mütearife
Herkesin bildiği. Tanınmış. Meşhur. Doğruluğu âşikâr.
Man: İsbatı icab etmeyen söz.
mütekebkib
Kaftanına bürünmüş.
mütenekkir
Bilinmeyecek, tanınmayacak surete giren. Kıyafet değiştiren.
na-ma'ruf
Tanınmayan, bilinmeyen, ma'ruf olmayan.
(Farsça)
nefs-i emmare
İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.
nekeb
Hastanın iyileşmesi.
Devenin omuzlarında olan bir hastalık.
nemrud
Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrahim Aleyhisselâm zamanında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrahim Aleyhisselâm ateşten kurtulmuştur. Bâb
Zalim ve gaddar olarak tanınmış ve Allah'a karşı isyan etmiş, büyüklük taslamış bir kral. Hz. İbrahim zamanında yaşamıştır.
nevruz-u sultani / nevrûz-u sultânî
Sultan nevruzu; Osmanlı Devletinde bizzat sarayın organize edip sultanın da katıldığı ve coşkuyla kutlanan bahar bayramı; 21 Mart.
nüceba / nücebâ
Allahü teâlânın tanınıp bilinmeyen velî kullarından bir topluluk.
okiyye
(Veya hemzenin hazfı ile "Vekiyye") Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Yerlere ve muhitlere göre değişir. Dörtyüz dirhem ağırlık. Yedi miskal veya kırk dirhem ağırlık. Şer'an kırk dirhem kabul edilmiş. En tanınmışı dörtyüz dirhemdir.
paskal
Hristiyanlıkta dindarlığı ile beraber fizik, edebiyat, hesap, hendese ve felsefede (Milâdi 17. asırda) büyük bir âlim olarak tanınmıştır.
(Fransızca)
racim / racîm
"Allahü teâlânın rahmetinden kovulmuş uzaklaştırılmış" mânâsına şeytanın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen sıfatı.
ramazan
Mübarek ayların en mühimmi ve mübarek üç ayların sonuncusu. Kur'an-ı Kerim'in nâzil olmağa başladığı oruç ayı. Arabî ve Kamerî olan takvime göre 9. ay. Oruç tutanın günahlarını yaktığı, mahveylediği için bu isim verildiği rivayet edilir.
refil
Kaftanını yukarı kaldırıp sallana sallana yürüyen.
Ahmak kimse.
Kuyruğu uzun at.
refl
Kaftanını uzun diktirip yürürken eteklerini çekip sallamak.
rejim
Bir devletin sevk ve idare usulü, yolu.
(Fransızca)
Tıb: Hastanın tedavisinde tatbik edilen gıdalandırma yolu. Perhiz.
(Fransızca)
rical-i gayb / ricâl-i gayb
Her devirde bulunan fakat herkesçe tanınıp bilinmeyen ve görülmeyen, dünyânın nizâmı ile vazîfeli mübârek, büyük zâtlar.
sahv
Ayılma, ayıklık, aklı başında olmak.
Hastanın iyileşmesi.
Tas: Kendinden geçme hâlinin sona ermesi, his âlemine tekrar dönmek.
Uyanıklık.
sasaniler
İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir. Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı. Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâm
saye
(Çoğulu: Sâyât) Koyun yatağı. Nişan için dikilen taş. Yolun tanınması için bir yere yığıp höyük yapılan taş.
şazib
Vatanından başka bir tarafa giden kimse.
şehir / şehîr
Ünlü, tanınmış.
şeytani pişe / şeytanî pişe
Şeytanın yolu. Şeytana ait meşguliyet.
(Farsça)
sırr-ı ferdiyet
Bütün varlıkları yaratanın tek olması sırrı.
şöhret
Ün, tanınırlık.
şübban-ı vatan
Vatanın gençleri.
sühuk
Kaftanın eskimesi.
sultan süleyman han
(Hi: 900-974) Osmanlı Padişahlarının onuncusu, İslâm Halifelerinin yetmişbeşincisidir. Yavuz Sultan Selim Han'ın oğludur. Avrupa-vari bir kısım kanunlar yapılmasına vesile olduğundan Kanuni nâmı ile de tanınır. Padişahlık yılları Osmanlı Devletinin en haşmetli devri olup, Avrupa, Asya Osmanlıların e
sümul
Kaftanın eskimesi, elbisenin yıpranması.
şürta
(Çoğulu: Şurat-Şuratâ) Malı mülkü ile tanınan meşhur bir kimse.
Askerin önünde yürüyüp düşman ile evvel cenk eden taife. Öncü kuvvet.
taarrüf / تَعَرُّفْ
Tanınma.
tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler
Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).
takaşkuş
Hastanın iyi olması.
Derinin soyulması.
Her yerden yiyecek istemek.
tam şehid / tam şehîd
Allah yolunda canını fedâ eden; dînini, vatanını, bayrağını, nâmusunu müdâfaa ederken ölen, haksız yere öldürülen müslüman.
tashih
Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek.
Hastanın ağrı ve acısını ilâçla gidermek.
tearüf
Bilinme, tanınma.
tefrit
Ortanın altında kalmak, normalden aşağı olmak.
telkinat-ı şeytaniye / telkinât-ı şeytaniye
Şeytanın telkinleri.
tenekkür
(Nekr. den) Kendini bildirmeme. Tanınmıyacak kılığa girme.
tenkir
Tanınmayacak bir hale koymak.
Gr: Bir ismi harf-i tarifsiz kullanarak belirsiz yapmak. Gayr-i muayyen veya gayr-i mahdut kılmak.
tınin
(Bak: Tanin)
tonaj
Bir vasıtanın iç hacmine göre taşıma kapasitesi.
tugmus
Şeytanın ve cinnin gayet habisi.
ulum-u mütearefe / ulum-u müteârefe
Herkesin bildiği ve tanınmış olan ilimler.
ulum-u mütearife / ulûm-u müteârife / عُلُومُ مُتَعَارِفَه
Herkesin bildiği tanınmış ilimler.
vahdet-i sani / vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratanın birliği; kâinatın san'atkârı olan Allah'ın birliği.
vatanperver
Vatanını seven.
Vatanını seven. Memleketine hizmet eden.
(Farsça)
vatanperverane / vatanperverâne
Vatanını seven kimseye yakışır şekilde.
(Farsça)
vesvese-i şeytan
Şeytanın kalbe düşürdüğü şüphe, asılsız kuruntu.
vilayet yolu / vilâyet yolu
Bir vâsıtanın yâni yetişmiş bir velînin yol göstermesi lâzım olan, insanı Allahü teâlâya kavuşturan evliyâlık yolu.
yan
Hastanın sayıklaması.
(Farsça)
zadegan / zadegân
Asâlet.
(Farsça)
Temiz ve meşhur soydan olan. Tanınmış ve temiz âileden olan. Aristokrat.
(Farsça)
Meşhur ve belli âileler cemaatı.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Bakir
Subbuh
etkıyâ
Bircis
muhterem
Ruhav
Mahruti
Nisbi
irhasat
feda
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Tanin
Benzetme
Doğu ve batı
Sihhat
az bulunan
alçak, düşük
tasrif
Güneş
sonradan gelen
Yaratma