Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
TATBİK
ifadesini içeren
62
kelime bulundu...
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
adaptasyon
Tatbik etme işi. Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması. Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi.
(Fransızca)
Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme.
(Fransızca)
adil / âdil
(Âdile) Adâlet eden. Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden. Doğru. Doğruluk gösteren. Adâlet sahibi.
ahkam-ı ameliyye / ahkâm-ı ameliyye
Tatbikata ait hükümler, uygulanan kurallar.
ahlakıyyat / ahlâkıyyât
Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim.
Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler.
amel
İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme.
Kâr, iş işleme.
Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme. İtaat. İbâdet.
ameliyat / ameliyât
Uygulamalar, tatbikler, pratikler.
ameliyyat
Ameller. işler.
Bir bilginin iş olarak tatbiki.
Tıb: Operatörlük. Cerrahlık.
arif / ârif
Bilen, tanıyan, ilim ve irfân sâhibi.
Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, O'ndan başkasının sevgisini kalbinden çıkarmış, tasavvufta yetişip, kemâle ermiş velî zât. Ârif-i billah da denir.
Mütehassıs olduğu ilmi, zorlanmadan tatbik eden, kullanabilen kimse.
asfiya
Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (A.S.M.) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar.
ayastafanos muahedesi
3 Mart 1878 Rusya ile Osmanlılar arasında ilk olarak yapılan bir anlaşmadır. (28 Safer 1295) Tarihte buna "Ayastafanos Mukaddemat-ı Sulhiyesi" denir. Anlaşma maddeleri tatbik edilememiştir.
celd
Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır.
Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır.
dar-ül-harb / dâr-ül-harb
İslâm ahkâmının (kânunlarının) tatbik edilmediği yer.
dar-ül-islam / dâr-ül-islâm
İslâm memleketi. İslâm ahkâmının (kânunlarının) tatbik edildiği yer.
demokrasi
yun. (Demos: Halk; Kratia: İdare, iktidar) Halk iktidarına dayanan hükümet şekli. Devlet iktidarını elinde bulunduranların, halkın çoğunluğunun iradesiyle seçildiği hükümet şeklidir. Tatbikatı üç şekildir:1- Vasıtasız hükümet şekli: Halk, devlet iktidar ve hâkimiyetini vasıtasız olarak kullanır. Kan
diyanet
Dindarlık. Dinin hükümlerine riâyet ve muktezasınca amel etmek. Din emirlerinin hüsn-ü ihtiyar ile tatbiki. Din işleri.
fenn
Hüner. Mârifet.
San'at.
Tecrübe.
İlim.
Nevi, sınıf, çeşit, tabaka.
Türlü.
Fizik, kimya, biyoloji, matematik ilimlerinin umumi adı.
Tatbikat ve isbat ile meydana gelen ilim.
Birisini muamelede aldatmak.
Fend.
Borç
halife
Öncekinin yerine geçen.
Fık: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber'e (A.S.M.) vekil olan zât. İmam. İmamet-i kübra. (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir. Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a'zâ ve havâs
hilafet / hilâfet
Halîfelik, emirlik, imâmlık (devlet reisliği).
Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra bütün müslümanlara imâmlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazîfesi.
İnsanları
hitamuhu miskün
Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin 26. âyetinden bir kısımdır. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir.
hudud
(Tekili: Hadd) Sınırlar, hudutlar.
Uçlar. Bucaklar.
Şeriatın cezâ hükümlerinin tatbiki.
hudud-u şer'iyye
Şer'i hadler. Muayyen suçlara karşılık tatbik edilen şer'i cezâlar.
icra
Bir işi yürütmek.
Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme.
Vekil göndermek.
Mahkeme kararını yerine getirmek.
Suyu akıtmak.
Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir borcu, adlî bir teşekkül vâsıtasıyla ödetme.
icra hey'eti
Mahkeme kararını tatbike memur olan heyet. İcra memurları heyeti.
icra kuvveti
Memleketi idâre eden, kanunları tatbik eden kuvvet.
icra memuru
Mahkeme kararını tatbik ile borçludan borcunu alıp alacaklıya vermekle vazifeli olan adliye memuru.
icraat
(Tekili: İcrâ) Meydana getirilen işler. Yapılan işler.
Ameliyat. Tatbikat.
imamet-i kübra / imâmet-i kübrâ
Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vekâleten bütün müslümanlara imamlık ederek İslâmiyet'in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye (saldırı ve sataşmaya) cevap vermek vazîfes i, hilâfet.
istifa-yı kısas
Kısas hakkının bilfiil yerine getirilmesi. Câni hakkında kısas cezasının tatbik edilmiş olması.
kaide-i külliye
Genel, kapsamlı kural; kendisine cüz'î, detay meselelerin tatbik edilebildiği genel kural.
Açık ve sarih olan kaide ve hüküm. Herşey hakkında tatbik edilebilen, umumi kaide.
kısas / kısâs
Cinayette ödeşmek. Bir suç işliyenin aynı şekilde cezalandırılması. Öldürme veya yaralanmada suçlu olana aynı şeyin yapılması. Suçsuz yere adam öldürene veya yaralayana şeriatın aynı cezayı tatbik etmesi.
İşlenen suçun, yapılan kötülüğün aynısını suçluya tatbîk ederek cezâlandırma, öldüreni öldürme, yaralıyanı yaralama, bir uzvu kesenin uzvunu kesme cezâsı.
kıyasen
Kıyas yoluyla, benzeterek, kaideye tatbik ederek.
kıyasiyyat
(Tekili: Kıyâsi) Benzetme veya tatbik ile olanlar.
Umumi kurallara uygun olanlar.
mahiyet-i ameliye
Tatbik ve uygulamanın mahiyeti, özelliği.
manevra-i ulvi / manevra-i ulvî
Yüksek manevra, büyük tatbikat.
mevki-i mer'iyet
Yürürlük, tatbik konumu.
mevzuat
Bahsedilen hususlar. Bir şeyin esasını teşkil eden hususat. Tatbikat halinde olan hükümler ve kaideler.
meydan dayağı
Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin
muhakat / muhâkât
Bir şeye uymak, tatbik edip benzemek.
mühendis
(Çoğulu: Mühendisûn) Hendese bilen. Geometri bilen ve tatbik eden.
mutabbak
Tatbik olunmuş uydurulmuş.
nazari / nazarî
Nazara ve düşünceye ait. Yalnız görüş ve düşünce hâlinde bulunan ve tatbik edilmemiş hâlde olan bilgi.
reform
Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğind
(Fransızca)
rejim
Bir devletin sevk ve idare usulü, yolu.
(Fransızca)
Tıb: Hastanın tedavisinde tatbik edilen gıdalandırma yolu. Perhiz.
(Fransızca)
salabet-i diniye
Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık.
sünnet
Kanun, yol, âdet.
Siret-i hasene.
Ist: Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sözü, emri, hal ve takriri. Müslümanların ittibâında ve dinlemesinde maddî ve manevî pek çok fazilet bulunan, tatbikinde mühim sevablar, terkinde mühim zararlar bulunan İslâmî emirler. Sünnet'e Farz-ı
tabiatı taklid
Tabiatta cari olan kanunları kelâmda da kendine göre tatbik etme.
tahric
(Huruc. dan) Çıkartma. Meydana koyma.
Şehadetname vermek.
Fık: Müçtehidlerin istinad ettikleri naslara, kaidelere, asıllara tatbikan şer'î hükümleri istihrac etmek. Bu tarz ile hüküm çıkarabilmek salâhiyetinde olanlara: Muharric, sahib-i tahric, ashâb-ı tahric denir.
tatbikan
Tatbik ederek, uygun yaparak. Fiilen işleyerek.
tatbikat / tatbîkat / تطبيقات
Uygulamalar.
(Arapça)
Tatbikat.
(Arapça)
Tatbîkat yapmak:
Uygulama yapmak.
(Arapça)
tatbiki / tatbikî
Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle.
tekke
Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dergâh ve zâviye de denir.
teknik
Fizik, Kimya ve Matematikten elde edilen bilgilerin tatbik edilmesi.
(Fransızca)
teknisyen
Bir işin, ilim tarafından daha çok tatbikatiyle uğraşan. Tatbikatla uğraşan kimse.
(Fransızca)
tenfiz-i ahkam / tenfiz-i ahkâm
Hükümleri yürütmek, kanunları tatbik etmek.
teselsül
Burhân-ı tatbîk delîli ve benzerlerinde, Allahü teâlânın varlığının lâzım olduğunu isbat etmekte kullanılan delillerden biri. Hâdislerin (sonradan var olan şeylerin) birbirinin varlığına sebeb olarak geriye doğru sonsuza kadar zincirleme birbiri ardı sıra gitmesi.
teşri' eylemek
Dinî emir ve yasakları bildirmek. Kanun bildirmek. Bir emrin kanun gibi tatbikini istemek.
ubudiyyet
Bendelik, kulluk, kölelik. Kul olduğunu bilip Allah'a itaat etmek. Allah'a teslim olup, Kur'an ve Peygamber (A.S.M.) vasıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalışmak.
ulema-i amilin / ulema-i âmilîn
İlmine ve bilgisine göre amel eden, ilmini tatbik eden âlimler.
ulum-u nazariye
Yalnız görüş halinde kalmış, tatbikata konulmamış ilimler, teoriler.
varid / vârid
(Vürud. dan) Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen.
Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen.
Hâzır, nâzır.
Bahadır.
zıllullah
Cenab-ı Hakk'ın namına yeryüzünde tasarrufta bulunan insan, halife. İlâhî kanunu tatbike çalışan halife ve pâdişahın nâmı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
lugat
yekun
hatem-i nübüvvet
tahayyül
sıyga
اهل
hakikatü'l-hakaik
hamuş
Şevketmeab
ahrak
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
TATBİK
pezir
rahatına düşkün
ilzam etmek
sorma
Renk renk
inanmak
Kaybetmek
surat
kılıç