REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Surlar ifadesini içeren 127 kelime bulundu...

abd-i pür-taksir / abd-i pür-taksîr

  • Kusurlarla dolu kul.

abd-i pürkusur

  • Kusurlarla dolu olan kul.

acizane / âcizâne

  • Âciz olarak. Beceriksizce. Tevâzu ile. (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah'a karşı kusurlarını bilen bir mü'min âcizâne ancak Allah'tan rahmet diler." (Farsça)

afüvv

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen.

akalliyet

  • (Ekalliyet) Azlık. Azınlık.
  • Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar.

alem-i anasır / âlem-i anâsır

  • Unsurlar âlemi; elementler, atomlar dünyası.

anasır / anâsır / عناصر / عَنَاصِرْ

  • Unsurlar, elementler.
  • (Tekili: Unsur) Unsurlar. Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar. Elementler.
  • Unsurlar, elemanlar, kavimler.
  • Unsurlar.
  • Unsurlar, elemanlar. (Arapça)
  • Unsurlar.

anasır-ı arziye / anâsır-ı arziye / عَنَاصِرِ اَرْضِيَّه

  • Dünyadaki unsurlar, elementler.
  • Yeryüzündeki unsurlar.

anasır-ı asliye / anâsır-ı asliye

  • Temel unsurlar, ana maddeler.

anasır-ı esasiye / anâsır-ı esasiye

  • Esas unsurlar, temel konular.

anasır-ı garaz / anâsır-ı garaz

  • Hınç ve düşmanca niyeti meydana getiren unsurlar, kin sebepleri.

anasır-ı gayr-ı müslime / anâsır-ı gayr-ı müslime

  • Müslüman olmayan unsurlar (azınlıklar).

anasır-ı islamiye / anâsır-ı islâmiye

  • Müslüman unsurlar, milletler.

anasır-ı külliye / anâsır-ı külliye / عَنَاصِرِ كُلِّيَه

  • Büyük unsurlar; toprak, hava, su, ateş.
  • Külli ve dünyanın her tarafından yayılmış bulunan unsurlar.
  • Umûmi unsurlar.

anasır-ı maneviye / anâsır-ı mâneviye

  • Mânevî unsurlar.

anasır-ı muhtelife / anâsır-ı muhtelife

  • Çeşitli unsurlar.

anasır-ı saire / anâsır-ı saire

  • Diğer unsurlar.

anasır-ı tabayi / anâsır-ı tabâyi

  • Tabiattaki unsurlar; dağ, taş, deniz vs. gibi.

anasır-ı zahiriye / anâsır-ı zahiriye

  • Görünen unsurlar; toprak, ateş, hava, su.

aşk-ı kimyevi / aşk-ı kimyevî

  • Fıtrî meyil ve alâka. Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardır.Fransızcası: Affinite (afinite) dir.

asla ve mutlaka zarar iras etmez / asla ve mutlaka zarar îras etmez

  • Bir meselenin temelinde ve özünde olan unsurlara kesinlikle ve hiçbir şekilde zarar vermez.

ayn-ı zat-ı akdes / ayn-ı zât-ı akdes

  • Bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın bizzat kendisi.

barı

  • (Farsça: Bârû) Etrafı surlarla çevrilmiş yer.

bevasir

  • (Tekili: Bâsur) Mayasıllar, basurlar.

bilisan-ı anasır / bilisan-ı anâsır

  • Unsurların, elementlerin diliyle.

cihad-ı manevi / cihad-ı manevî

  • İlim, fikir, istiğfar gibi manevi unsurlarla din düşmanlarına karşı koymak.

cihad-ı maneviye / cihâd-ı mâneviye

  • İlim, fikir, dua gibi mânevî unsurlarla din düşmanlarına karşı mücadele.

diliran / dilirân

  • (Tekili: Dilir) Bahadırlar, cesurlar, cesaretliler, yiğitler, yürekliler.

dürzi

  • (Çoğulu: Düruz) Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşayan ve sonradan Araplaşmış olan bir kavimdir. Arapça konuşurlar. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yolda olan bir fırkadır.

e'zar

  • Özürler. Kusurlar. Bahaneler.

ebtal

  • (Tekili: Battâl) Yiğitler, cesurlar, döğüşken erler.

ebu eyyub-il ensari / ebu eyyub-il ensarî

  • Sahabe-yi Kiramdan olup Halid bin Zeyd-i Hazrecî diye de anılır. Hicretten sonra Peygamberimize (A.S.M.) ilk mihmandârlığı yapmış idi. Hicretin 50. yılında pir-i fâni olduğu halde teberrüken Kostantiniyye'nin fethine azimet eden İslâm ordusu ile harbe iştirak etmiş, İstanbul surları dışında şehid ol

ecza-i asliye / eczâ-i asliye

  • Vücudda temel teşkil eden parçalar ve kısımlar, unsurlar.

ecza-yı kainat / ecza-yı kâinat

  • Kâinatın unsurları, kısımları.

eczahane-i kudsiye-i kur'aniye / eczahane-i kudsiye-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın yüce, yüksek ve bütün kusurlardan uzak eczahanesi.

erkan / erkân

  • Temel unsurlar, ileri gelenler.

erkan-ı alem / erkân-ı âlem

  • Maddî âlemin temel unsurları.

erkan-ı azime-i kainat / erkân-ı azîme-i kâinat

  • Kâinattaki büyük temel unsurlar, varlıklar.

erkan-ı kainat / erkân-ı kâinat

  • Kâinatı oluşturan temel unsurlar.

esasat-ı teçhiziye

  • Donanım unsurları ve kuralları.

estağfirullah

  • Allahü teâlâdan hatâ ve kusurlarımı bağışlamasını dilerim, mânâsına; mübârek, kıymetli bir söz.

esvar

  • (Tekili: Sur) Surlar, hisarlar, kaleler, kal'alar.
  • Ziyafetler, şölenler.

fakir-i pür-taksir / fakir-i pür-taksîr

  • Kusurlarla dolu fakir anlamına gelen, tevazu ifadesi olarak "ben" yerine kullanılan ifade.

fakir-i pürkusur

  • Kusurlarla dolu muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak "ben" yerine kullanılan söz.

faktör

  • Bir neticeyi meydana getiren unsurlardan her birisi. Amil. (Fransızca)
  • Bir sonucu oluşturan unsurlardan her birisi.

felsefe

  • Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
  • İlm-i hikmet.
  • Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
  • Herkesin hususi fikri. M

fezayıh / fezâyıh

  • Suç ve hatalar, kusurlar.

gafir

  • Mağfiret eden, kusurları örten, afveden Allah (C.C.)

gafur-ur rahim

  • Kusurları örten, adâletle en ziyade merhamet eden Cenab-ı Hak (C.C.). Mü'minlerin kusurlarını affederek muhafaza eden.

garaz-ı külli / garaz-ı küllî

  • Genel hedef, bütün unsurları içine alan kapsamlı gaye.

haşi'

  • Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden.
  • Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran.

hatabahş

  • Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan. (Farsça)

iç kale

  • Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etme (Türkçe)

inşa / inşâ

  • Varlıkları var olan şeylerden, kâinattaki var olan unsurlardan yaratma.

ishakiyye köşkü

  • Sadrazam İshak Paşa tarafından Sultan İkinci Bayezid için, Topkapı surları dahilinde yaptırılmış olan köşkün adıdır. Bânisinin ismine nisbetle bu adı almıştır.

ıslah

  • İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.

ıslahat

  • Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler.

isti'kab

  • Birisinin kusurlarını, ayıplarını arraştırmak.

istiare-i mekniye

  • (Kapalı istiare) Teşbihin temel unsurlarından yalnız benzetilenle yapılan istiare. Meselâ: Merhum Mehmed Akif'in:Şu karşımızda mahşer kudursa, çıldırsa,Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz.Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz...beyitlerinde düşman k

istiare-i temsiliye

  • Temsilî istiare; istiarenin, teşbih unsurlarından "benzetilen" ögesi ile yapılan, benzeyenin teferruatlı olarak tasvir edildiği istiare çeşididir. Temsilî istiarede anlatılan kavram bütün manzumeye veya yazıya işlenmiştir.

istiare-i temsiliyye / istiâre-i temsiliyye

  • Teşbihin esas unsurlarından biri ile yapılan benzetme.

istiğfar / istiğfâr

  • (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
  • Mağfiret (bağışlanmak) istemek. Allahü teâlâdan kusurlarının ve günâhlarının affedilmesini bağışlanmasını dilemek. Tövbe etmek.

kabahat / kabahât

  • (Tekili: Kabahat) Kusurlar, kabahatler. Suçlar, çirkin hareketler.

kadh

  • Zemmetme, çekiştirme. Bir kimsenin ayıb ve kusurlarını söyleyerek gıybet etme.
  • Men'etmek, engel olmak.
  • Çakmak taşını çakmak.
  • Bir kimsenin işine halel vermek.

kelime

  • Gr: Mânası olan en küçük söz veya cümlenin yapısını teşkil eden unsurlardan birisidir. Kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere dilbilgisinde üç kısma ayrılmıştır. "Bir tek söze" kelime denir.

kıla'

  • (Tekili: Kal'a) Surlar, kaleler, hisarlar.

kıla-i rasine / kılâ-i rasine

  • Sağlam kaleler. Muhkem surlar.

kompleks

  • Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş. (Fransızca)
  • Basit olmayan. Mürekkep. (Fransızca)
  • İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü. (Fransızca)

kusurat / kusurât / kusûrât

  • Kusurlar, hatalar.
  • Kusurlar.

küsurat / küsurât / küsûrât

  • Küsurlar, fazlalıklar.
  • (Tekili: Küsur) Artan kısımlar, küsurlar, artıklar.
  • Küsurlar, artıklar.

küsuratlar

  • Küsurlar.

kuyudat

  • Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçaları, bütün unsurları.

ma'ayib / ma'âyib / معایب

  • Kusurlar, ayıplar. (Arapça)

ma'yubat

  • (Tekili: Ma'yube) Ayıplanacak şeyler. Eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar.

maayib

  • Ayıplar. Lekeler. Kusurlar.

meayib / meâyib / معایب

  • Kusurlar, ayıblar, lekeler.
  • Kusurlar, ayıplar. (Arapça)

meayip / meâyip

  • Ayıplar, kusurlar.

mebadi

  • (Tekili: Mebde) Mebdeler, başlangıçlar, ilk unsurlar.
  • Çekirdekler.
  • Prensipler.

mele-i a'la / mele-i a'lâ

  • Kerrubiyyun ve melâike cemaati. En yüksek hey'et. Melekler âlemi. Felekler ve unsurlar.

mesalib

  • Eksiklikler. Ayıplar. Kusurlar.

mesavi / mesâvî

  • Kötülükler, fenalıklar, ayıplar, kusurlar.

metbuiyet

  • Diğer unsurların kendisine tabi olma özelliği.

mukaddes

  • (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.

mümaşatkar / mümaşatkâr

  • Dost geçinerek, kusurlara göz yumarak, müdara suretiyle. (Farsça)

münekkid

  • Tenkid edici. Kötüyü iyiyi ayıran ve onları söyleyen, kusurları söyleyen.

münşi

  • Varlıkları kâinattaki unsurlardan tekrar tekrar yaratıp inşâ eden, Allah.

müsamaha

  • (Çoğulu: Müsamahât) Hoş görürlük, dikkat etmemek, aldırış etmemek. Kusurlara göz yummak.

mutazarrı'

  • Tazarru eden. Alçak gönüllülük eden.
  • Bir şeye gizlice varıp yaklaşan.
  • Can ve gönülden tezellül ile yalvaran.
  • Noksan ve kusurlarını bilerek kibirden, büyüklenmekten çekinip tevazu eden.

mutazarrıane / mutazarrıâne

  • Kendi kusurlarını bilerek, ihtiyacını anlayarak, tevazu ile niyaz ederek, yalvararak. (Farsça)

nefs-i mardiye

  • Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefis. Rabbinin indinde makbul olan nefis.

nefs-i mardiyye

  • Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefs. Rabbinin indinde, makbûl olan nefs.

nekais

  • Eksiklikler, kusurlar.

pür kusur

  • Kusurlarla dolu.

pür-dilan / pür-dilân

  • (Tekili: Pür-dil) Cesurlar, yürekli kimseler. (Farsça)

pür-kusurluk

  • Kusurlarla doluluk.

pür-taksir / pür-taksîr

  • Kusurlarla dolu.

pürkusur

  • Kusurlarla dolu.

ruh-ul-kuds / rûh-ul-kuds

  • Cebrâil aleyhisselâm.
  • Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma ihsân ettiği kudret, kuvvet.
  • Hıristiyanlıktaki teslis (üçlü tanrı) inancında, baba-oğul unsurlarından türeyen üçüncü unsur.
  • İsm-i âzam.
  • İncîl.
  • Allahü teâlânın hayat verici, koruyucu mânâsına gelen

sakek

  • At kusurlarından bir kusur.

satir

  • Setreden, örten, kapatan.
  • Günahları, kusurları örten.

selam / selâm / سَلَامْ

  • Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
  • İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel
  • Ayıp ve kusurlardan sâlim, emniyet içinde olma.

setr-i uyub

  • Ayıpları örtmek, kusurları ifşa etmemek.

settar / settâr / سَتَّارْ

  • Kullarının bütün kusurlarını örten, ayıplarını en çok gizleyen Allah.
  • Kusurları çokça örten (Allah).

settar-ül uyub

  • Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)

şevaib

  • (Tekili: Şâibe) Kusurlar, lekeler, noksanlar, ayıplar.
  • Şüpheler
  • Eserler, izler, nişânlar.

şica' / şicâ' / شجاع

  • Cesurlar. (Arapça)

sıhhat

  • Sağlamlık. Doğruluk. Sağlık.
  • Edb: Sözün yanlış ve eksik olmamasıdır. (Sözün sağlamlığı diye tercüme edilebilen sıhhat-ı ifade: Bir ibarede zâf-ı te'lif, ta'kid, garabet, tetabu-u izafet, tekrar, tenafür, şivesizlik v.s. gibi kusurlar bulunmamakla tahakkuk eder...)

sıla-i rahim

  • Hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme.
  • Akrabanın kusurlarını affetme.

silsile-i emsal

  • Benzer unsurların oluşturdukları silsile.

sistem

  • Bir bütün meydana getirecek şekilde, karşılıklı olarak birbirine bağlı unsurların hepsi. (Fransızca)
  • İlimde bir bütün meydana getirecek esasların hepsi. (Fransızca)
  • Bir nizâm dâiresinde çalışan takım. (Fransızca)
  • Proğramlı çalışmak. (Fransızca)
  • Manzume. (Fransızca)

sübhanallah

  • Cenab-ı Hakk'ın mahlukatı ve eserleri karşısında duyulan hayret ve taaccübü ifade etmek için söylenir. Cenab-ı Hakkın zâtında, sıfâtında ve ef'alinde bütün kusurlardan münezzehiyetini ifade eder.

şücea'

  • (Tekili: Şeci') Yiğitler, cesurlar.

ta'n

  • Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek.
  • Küfretmek.
  • Muhalifin iddialarını çürütmek.
  • Vurmak.
  • Duhul etmek, dâhil olmak, girmek.
  • Hoş görmemek, kötülemek.
  • Birisinin ayıp ve kusurlarını söylemek.
  • Küfretmek.
  • Muhalifin iddialarını çürütmek.

tabayi'-i esasiye

  • Temel ve esas olan tabiatlar, karakterler, yaradılışlar.
  • Toprak, su, hava gibi veya oksijen, hidrojen karbon, azot gibi unsurların hususiyetleri.

tabayi-i esasiye / tabâyi-i esasiye

  • Esas unsurların özellikleri.

takdiskar / takdiskâr

  • Takdis eden, mukaddes ve kusurlardan uzak olduğunu ifade eden.

taksirat / taksîrât / تقصيرات

  • Kusurlar, günahlar.
  • (Tekili: Taksir) Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar.
  • Kusurlar, günahlar.
  • Günâhlar, kabahatlar, kusûrlar.
  • Kusurlar. (Arapça)

tasaffi-i hayat / tasaffî-i hayat

  • Hayatın kirlerden ve kusurlardan arınması, saflaşması.

tazarru'

  • Bir şeye gizlice yaklaşmak.
  • Kendi kusurlarını bilip kibirden vaz geçip tevâzu ile yalvarmak.
  • Bir şeye gizlice yakarma.
  • Kendi kusurlarını bilip kibirden vazgeçip tevazu ile yalvarmak, ağlayıp, sızlamak.

tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî

  • Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.

tenkihü'l-menat

  • Menatın (illetin) ayıklanması; kıyasın dört esasından biri olan illetin, hükümle ilgisi olmayan yabancı unsurlardan ayıklanması.

tenvir ve teyid

  • Bir meseleyi aydınlatma ve destekleyici unsurlar ortaya koyma.

tesbih / تسبيح

  • Kusurlardan beri kılma.

Troçkizm / Troçkist

  • Troçkizm, Marksizm'in Troçki'nin bakış açısıyla yorumlanmasıdır. Aynı zamanda 1917 Ekim Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış bir ayrımı ifade eder. Sovyetler Birliği'nde "sol muhalefet" olarak örgütlenmiş, Troçki'nin kurduğu 4. Enternasyonal'le başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Troçkizm'in en önemli unsurları; özgürlüğü ortadan kaldıracak bir sistem olarak görülen "tek ülkede sosyalizmi" fikrinin reddi, dünya devrimi fikri, enternasyonalin gerekliliği, sürekli devrim ve Doğu Bloku ülkelerinin gerçek sosyalizm olmadığı fikirleridir.

    Kaynak: Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Troçkizm


uyub / uyûb / عيوب

  • (Tekili: Ayıb) Ayıblar, kusurlar.
  • Ayıplar, kusurlar.
  • Kusurlar. (Arapça)

vücud-u akdes

  • Bütün eksik ve kusurlardan pâk olan Allah'ın kendi zâtına ait varlığı.

yavuz sultan selim

  • (Hi: 875-926) Osmanlı Padişahlarından dokuzuncusudur. Sultan Süleyman Han'ın babası, 2. Bayezid Han'ın oğludur.Azim ve sebat örneği olan ve memleket mes'elelerinde en küçük kusurları bile afvedemiyen Yavuz Selim, Çaldıran seferine çıkmıştı. Uzun müddet seferde olan askerleri bir gün padişahın çadırı

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın