Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Silah
ifadesini içeren
132
kelime bulundu...
a'zel
Yalnız veya silâhsız bulunan.
agzel
(Çoğulu: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at.
Silahsız kimse.
Yağmursuz bulut.
ahilik
Asırlar önce Anadolu'da gelişen bir halk ocağı. Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı. Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerin
aklam
(Tekili: Kalem) Kalemler. Oklar. Yayla atılan eski zaman silahlarından biri.
alat-ı harbiye / âlât-ı harbiye
Harb âletleri, silâhlar.
alat-ı nariyye / âlât-ı nariyye
Ateşli silâhlar.
asker
(Çoğulu: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur'a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu. Er, leşker, nefer.
ateş-i rumi / ateş-i rumî
Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir. Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı.
atım
t. Ateşli silahların boşaltılması, atılması.
Kurşun menzili, kurşunun gidebildiği, yetiştiği mesâfe.
Silahın bir defa atılması için lâzım gelen barut vesaire.
barut
yun. Güherçile ile kükürt ve kömürden mürekkeb, alev alıcı bir maddedir ki, toz halinde olup, umumiyetle ateşli silahlarda ve taş kırmak gibi işlerde kullanılır.
Mc: Çabuk kızan, şiddet ve hiddete kapılan.
batarya
İtl. Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı.
Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim.
bazoka
(Bazuka) Tanklara karşı kullanılan bir çeşit silâhtır. Soba borusuna benzer, omuza konarak nişan alınıp ateşlenir.
beçek
Bir nevi kesici alet.
(Farsça)
Küçük silah.
(Farsça)
bedestan
Değerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs. alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı.
(Farsça)
berahihte
Daha ziyade silâh hakkında kullanılan bir tâbirdir. Çıkarılmış, çekilmiş mânâlarına gelir.
(Farsça)
berhihte
Silâh çekilmiş, hamle edilmiş.
(Farsça)
bombardıman
Bomba, top gibi ağır silahlarla yapılan hücum.
(Fransızca)
çakacak
Silahlı çatışmadan çıkan ses.
(Farsça)
candar
Diri, canlı, zihayat, ziruh.
(Farsça)
Silâhlı kimse.
(Farsça)
Muhafız, koruyucu, emniyet memuru.
(Farsça)
Yol yiyeceği, azık.
(Farsça)
cane
Silah.
(Farsça)
cihad-ı asgar
Küçük savaş. İslâm müdâfaası için silahla savaşma.
cihad-ı asgar ve ekber
Nefis mücadelesi olan en büyük cihat ve silahlı mücadele olan küçük cihat.
cihazat-ı muharribe
Bozgunculuk âletleri, silahları.
düello / دُوئَلْلُو
İtl. Hakareti tamir için iki kişi arasında hususan Avrupa'da ve şâhitler önünde yapılan silâhlı çarpışma.
Hakareti tâmir maksadıyla iki kişi arasında ve şâhitler önünde yapılan silâhlı çarpışma.
Şahitler önünde iki kişinin silahlı çarpışması.
Şâhidler huzurunda iki kişinin silahlı çarpışması.
efvah-ı nariyye / efvah-ı nâriyye
Ateşli silâhlar. (Top, tüfek gibi.)
embel
Kılıcı ve silahı olmayan.
Eyer üstünde doğru oturamayan.
Boynu eğri olan.
emperyalizm
Bir devletin, sınırlarını genişletme politikası. Sınırları genişletmekteki gaye, başka memleketlerin zenginlik kaynaklarını ele geçirme ve insanlarını kendi hesaplarına çalıştırmaktır. Bu maksat için çok defa silâhlı harp, hem masraflı, hem de hürriyet fikriyle bağdaşmadığından zamanımızda daha sins
(Fransızca)
endaht
(Endâhten. den) Atmak. İlka etmek.
(Farsça)
Silâh boşaltmak.
(Farsça)
Atmak, silâh boşaltmak.
endaht edilen
Atılan, silâh boşaltılan.
esliha / اسلحه / اَسْلِحَه
(Tekili: Silâh) Silâhlar. Muharebe ve cenk âlet ve edevâtı.
Silâhlar.
Silahlar.
Silahlar.
(Arapça)
Silâhlar.
esliha-i atika
Eski silâhlar, eski tip silâhlar.
esliha-i cariha / esliha-i câriha
Yaralayıcı, cerh edici silâhlar. (Kılıç, kama, hançer, bıçak... gibi silahlardır).
esliha-i cedide
Yeni silâhlar.
esliha-i nariyye / esliha-i nâriyye
Ateşli silâhlar.
esliha-i sakile
Top gibi ağır silâhlar.
fedai komiteleri / fedâi komiteleri
Gönüllü silâhlı güçler.
gaddare
Arapların cenbiyesine benzer pala nev'inden bir silâh.
gasgase
Silahsız savaşmak.
gürz
Silâhın icadından evvel kullanılan bir harp âleti. Gürz, yekpare veya yalnız baş tarafı demir ve bakırdan, sapı ise ağaç ve demirden olan bir nevi topuzdur. Gürzün Türkçesi "bozdoğan" dır. Bozdoğan bir cins yırtıcı kuştur. Gürz, bozdoğanın kafasına benzediği için bu adla anılmıştır. Gürzün baş kısmı
haratin-i hassa / haratîn-i hassa
Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı'ndaki bir sınıf san'atkârın adı idi. Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi. Bugünkü tâbirle tornacı demekti. Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı.
harb
İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları.
harbe
Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır. Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi. Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi.
hasek
Kin, adavet, hased.
Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh.
haşhaş
Kapsüllerinden uyuşturucu bir madde olan afyon; tohumlarından da yağı çıkarılan bir bitki.
Hazırlıklı.
Silâhlı ve zırhlı topluluk.
haşhaşa
Silah sesi, yüksek ses.
Silâh.
Kuru ot.
Yeni kaftan.
havaic-i asliye
Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir.
hişt
Eskiden kullanılan, kısa el mızrağına benzer bir savaş âleti. Daha ziyade Osmanlı ordularında bulunan bu silâh, özellikle hassa birliklerine verilirdi.
idhac
Silah takınmak.
inhişaş-ı esliha
Silâhların şakırtısı.
insilah
Silâhlanma. Silâh ile techiz olma.
istimal-i silah / istimal-i silâh
Söz silâhını kullanmak.
jandarma
Yurt içinde asayişi sağlamak gayesiyle meydana getirilen ve orduya mensup silâhlı kuvvet. Ve bu kuvvette yer alan asker.
(Fransızca)
ka'kaa
Silâh çatırtısı. Kılınç veya süngü gibi silâhların birbirine çarpmasından çıkan ses.
ka'm
(Çoğulu: Kiâm) Devenin ağzını bağladıkları şey.
İçinde silah saklanan kap.
Bağlamak.
Öpmek.
kab
Çok eski devir silâhlarından olan yayın kabzası (tutacak yeri) ile köşesi arasındaki mesafe, her "yay" da "iki kab" olan miktar.
kavas
Eskiden vezirlerin maiyetlerinde kullandıkları silâhlı adamlar.
kemmi / kemmî
Azlık veya çokluğa dair. Kemmiyete âit ve müteallik. Cesur. Yiğit. Silâhlı.
kızan
Oğlan, erkek çocuk.
Delikanlı, cesur ve silâhlı köylü genç.
komita
(Slavca) Maksadına ulaşmak için ekserî silah kullanan, siyasî, gizli ihtilaki cemiyet. Eşkiya.
komitacı
Siyasi bir gayeye ulaşmak için, silâhlı mücadele yapan gizli bir topluluk veya teşkilâtın mensubu olan kimse.
kurha
(Çoğulu: Kuruh) Silâh yarası.
Çıban.
levazım
İhtiyaç maddeleri. Lüzumlu madde.
Ask: Silâhlı kuvvetlerin yiyecek ve giyecek maddelerini, silâh ve cephane dışında kalan çeşitli araç ve ihtiyaçlarını ifade etmek üzere kullanılan umumi tabirdir.
mancınık
Eski bir silah, taş atma aleti.
martulos
(Martoloz) Osmanlı Devletinin teşekkülü sıralarında ve yeniçeri teşkilâtından önce, Hristiyanlardan, ordunun geri hizmetlerinde çalışmış olan teşekküllerden biridir. Silâhlanmış kişi mânasında Rumca bir kelimedir.
Eskiden Tuna gemicileri, korsanı mânasında da kullanılmıştır.
mavzer
Alm. Mavzer adında bir Alman'ın yaptığı çaplı harp tüfeği. Askerlikte kullanılan bir silâh.
meç
Ateşli silahların icadından evvel kullanılan harp âletlerinden biri. Keskin olmayan tâlim kılıcı, uzun ve ince kılıç.
mermi
(Remiy. den) Atılmış.
Ateşli silâhlar içine konan kurşun, gülle. Fişek.
mermiyat
(Tekili: Mermi) Atılmış şeyler.
Ateşli silâhlarda atılan tâneler, mermiler.
mescid-i dırar / mescid-i dırâr
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamânında münâfıkların (inanmadıkları hâlde, müslüman görünenlerin) fitne, fesâd yuvası ve silah deposu olarak Kubâ'da yaptırdıkları mescid.
mi'zal
(Çoğulu: Meâzil) Zayıf ahmak adam.
Silâhsız kimse.
Davarını halktan ayırıp uzak yerlerde otlatan kimse.
migfer
Ateşli silâhların icadından evvel, muharebede kılıç, mızrak ve ok gibi harp âletlerinden korunmak için başa giyilen bir nevi başlık idi. Miğfer, zırh ile beraber bir bütün teşkil ederdi. Osmanlı miğferleri çeşitli şekillerde olmakla beraber genel olarak iki kısma ayrılırdı. Bir kısmı ince bakırdan,
mıkmaa
(Çoğulu: Mekami') Gürz ve topuz gibi parçalayıcı ve yarıcı silâh.
misket
Alaybozan tüfeği. Patlayan bombadan etrafa sıçrayarak tahribe, yaralanmaya ve ölüme vesile olan sert parça. Eskiden kullanılmış geniş çaplı bir silâh.
(Fransızca)
Güzel kokulu meyve. (Elma, üzüm vs.)
(Fransızca)
muaraza-i bis-süyuf
Kılınçla, kuvvetle, silâhla mücadele etmek. Silâhla karşı koymak.
mücahid
Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan.
Fık: Allah (C.C.) yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir. Âyet meâli: "Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz
mücehhez
Noksanları tamamlanarak hazırlanmış, lüzumu olan silâh ve sair şeylerle donanmış. Cihazlanmış.
muharebe-i bissüyuf
Kılıçlarla savaşma, silahlı mücadele.
mukabele-i bissüyuf
Silâha, kılınca sarılmak suretiyle karşı koymak.
müsademe
(Çoğulu: Müsademat) Vuruşma, birbirine çarpma.
Silâhlı çarpışma.
müsellah / müsellâh / مسلح / مُسَلَّحْ
(Silâh. dan) Silâhlı, silâhlanmış.
Silahlı.
Silâhlı.
Silahlı.
(Arapça)
Silahlı.
müsellahan
(Silâh. dan) Silâhlı olarak.
müşir
Emreden, işaret eden, bildiren.
Mareşal. En büyük ünvanı taşıyan asker. Silâhlı kuvvetlerde, kaide olarak barış zamanında orgeneral rütbesine kadar terfi etmek mümkündür. Mareşal rütbesi, ancak muharebe sırasında ve bir meydan muharebesi kazanmış olan generallere verilir. Asıl vazife
mütareke / متاركه
Bir mes'eleyi hal için bir şeyi terketmek.
Karşılıklı olarak anlaşmak, kuvvet ve silâhı bırakmak.
Bırakışma, karşılıklı silah bırakma.
(Arapça)
mütesellih
(Çoğulu: Mütesellihîn) Silâhlanan, silâh kuşanan.
mütesellihin / mütesellihîn
(Tekili: Mütesellih) Silâhlananlar, silâh kuşanan kişiler.
nişangah / nişangâh
Hedef yeri. Nişan tahtası.
(Farsça)
Silâh namlusunun üstünde bulunan, nişan almağa yarayan kısım.
(Farsça)
nizamiye
İlk askerlik devresi.
Bu nevi askerlik işleriyle uğraşan daire.
Tanzimat ordusunun asıl silâh altında bulunan kısmı.
ok
Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.
palamar
Büyük gemileri karaya bağlamak yahut demir gomneye bedel lengere rabtetmek için kullanılan halat.
Büyük halat.
Vaktiyle muharebelerde silâh olarak kullanılan ve yük kaldırmak için kullanılan sırıklar. (Sanat Ansiklopedisi)
puladsenc
Güzel silâh kullanan, iyi dövüşen.
(Farsça)
pute
Silâh veya ok atışlarında dikilen nişan tahtası.
İçinde mâden eritilen tava.
rampacı
Eski deniz muharebelerinde yakından dövüşerek zabtedilmek istenilen bir düşman gemisine hücumla borda bordaya gelindiği sırada düşman gemisindeki askerlerin vuku bulacak hücumunu menetmek için güverteye yayılan silâhendazlar.
reden
Hazz denilen kumaş.
Silâhların biribirine dokunmasından çıkan ses.
İplik eğirmek.
revolver
Tabanca, küçük silah.
rovelver
(Aslı: Revolver-Lüverver) Tabanca. Küçük silâh. Toplu tabanca. Altı patlar denilen, altı mermi alan tabanca.
(Fransızca)
şakk
Silahlı kişi.
Şek ve şüphe eden.
saz
Kamış.
(Farsça)
Bir çalgı âleti.
(Farsça)
Takım, silâh, edevat.
(Farsça)
Ustalık.
(Farsça)
At takımı.
(Farsça)
Düzen, tertip, sıra.
(Farsça)
Öğrenme.
(Farsça)
Kuvvet, kudret.
(Farsça)
Menfaat.
(Farsça)
Benzer, misil, eş.
(Farsça)
Hile.
(Farsça)
sekban
Köpek besleyicisi.
(Farsça)
Padişahın köpeklerini av yerine götüren seyman.
(Farsça)
Vaktiyle Yeniçeri Ordusunda bir asker sınıfının ismi.
(Farsça)
Köy düğününde silâhlı ve oyun yapan gençler kafilesi. (Türkçede seğmen denir.)
(Farsça)
şikke
(Çoğulu: Şikek) Balta cinsinden olan silâhların sapı.
Girecek deliğe sıkışıp tutmak için sokulan çivi.
silah-ı insani / silâh-ı insanî
İnsana ait silah.
silah-ı kuvvet / silâh-ı kuvvet
Güç silâhı.
silah-ı milli / silah-ı millî
Milli silâh.
silah-ı müdafa / silâh-ı müdafa
Savunma silâhı.
silahdar / silâhdâr / سلاحدار
Tar: Sarayın ileri gelen erkânından birinin ünvanıdır. "Silahdar-ı şehriyarî" de denilirse de mâruf olan "Silahdar Ağa"dır.
Silahtar.
(Arapça - Farsça)
silahendaz
Silah atan.
Tüfekli piyade neferi, harp gemilerinde gemicilik ile mükellef olmayıp silah taşıyan bahriye askerleri.
silahhane / silâhhane
Askerî depo. Silahların saklandığı yer.
(Farsça)
Silah deposu, cephanelik.
silahşör
Silahları karıştırıcı, silahlarla oynayıp uğraşıcı.
Eski zamanda bir sınıf silahlı asker, hususiyle muhtelif silahları kullanmakta fevkalâde meleke ve maharet ile mümtaz olup, maiyyette istihdam olunanlara verilen addı. Yeniçeri Ocağı zâbitlerinin bir takımı hakkında da kullanılır bi
sipahi
Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed
tahaşhuş
Kâğıt hışırtısı.
Yeni kaftan avazı. Silâhların sürtünmelerinden çıkan ses.
taht-ı silah / taht-ı silâh / تَحْتِ سِلَاحْ
Silâh altı, askerlik görevine alınma.
Silâh altı.
takallüd
Takınma; kılıç (gibi keskin olan delil silahını) kuşanma.
tedcic
Gökyüzünün bulutlu olması.
Silâh kuşandırmak.
tedeccüc
Silâhlanmak.
tekallüt etmek
(Silah vs.) Kuşanmak; (takı, muska vs.) takınmak.
telebbüb
Silâh takınmak.
terk-i silah / terk-i silâh
Silah bırakma, teslim olma.
teselluh
(Silâh. dan) Silâhlanma, silâh kuşanma.
teşhir-i silah / teşhir-i silâh
Silâh çekme.
teslih / teslîh / تسليح
Silâhlandırma. Silâh ile donatma.
Silahlandırma.
Silahlandırma.
(Arapça)
Silahlandırılma.
(Arapça)
Teslîh edilmek:
Silahlandırılmak.
(Arapça)
Teslîh etmek:
Silahlandırmak.
(Arapça)
teslih etme
Silahlandırma.
teslihat-ı askeriye / teslihât-ı askeriye
Askerin silâhlandırılması.
teslim-i silah / teslim-i silâh
Silâh teslim etme, teslim olma.
teslim-i silah etmek / teslim-i silâh etmek
Yenilgiyi kabul edip silâhını teslim etmek.
teşni'
Başa kakmak.
Davara binmek.
Silâh takınmak.
Kötülük yapmak. Kötü göstermek. Ayıplamak.
Birisinin çok şeni' olduğunu söylemek.
topuz
t. Ucu top şeklinde sopadan ibâret eski silâh.
Top şeklinde toplanmış saç.
Kısa ve tıknaz kimse.
tüfeng-hane / tüfeng-hâne
Silâh deposu.
(Farsça)
uddet
Gelecek zamanın hâdiseleri için, darlığa düşmemek için mal ve silâh gibi şeylerde hazırlık. Mühim levâzımat.
İstidad.
Gençlerin yüzlerinde çıkan sivilce.
ur
Tek gözlüler.
Silâhsız, mühimmatsız olanlar.
vahşet
(Vahş - Vahiş) Yabanilik.
Issızlık, tenhalık.
Vehim, ürküntü. Korku. Vahşilik.
Tenha, ıssız, korkunç yer.
Elbise ve silâhını çıkarıp atmak.
Aç kimse.
vizr
Günah.
Yük. Ağırlık.
Silâh.
Sırta vurulan ağır yük. Yük götürmek.
zabt
Sıkı tutma.
İdaresi altına alma, kendine mal etme.
Silah zoru ile bir yeri alma.
Anlama, kavrama.
Kaydetme, özetini yazma.
zeybek
Hafif silâhlarla donanmış ve asâyişi muhafazaya memur olan eski bir sınıf asker.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Tekemmül
eyhan
ahkam
vecd
melike
hasıl
nur-u ayn
baid
halka-i ders
tevfik-i ilahi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Silah
Afız
rana
fotoğraf
Hikmet dolu
Guvensizlik
eğri
Topalak
ümur
Remi