Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Sihat
ifadesini içeren
67
kelime bulundu...
abese suresi / abese sûresi
Kur'ân-ı kerîmin sekseninci sûresi. Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Kırk iki âyet-i kerîmedir. Birinci âyet-i kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur. Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte,
cerre çıkma
Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları.
didaktik
yun. Mevzuu, hikmet ve nasihattan ibaret olan söz. Öğretici.
enderez
Nasihat, öğüt, vasiyet.
(Farsça)
Mektub.
(Farsça)
gevher-i pend
Nasihat küpesi.
hatib / hatîb
Hitâbeden. Söz söyleyen. Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse.
Câmi'de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat.
Câmide müslümanlara dînî nasîhat eden ve hutbe okuyan.
henabik
Halka nasihat edip, dediğini kendi yapmayan kimse.
hikmet
Nübüvvet (peygamberlik).
Faydalı ilim.
Edeb, ahlâk ve nasîhat ile ilgili güzel sözler.
Gizli sebep, fâide.
Fıkıh ilmi, helâl ve harâmı bildiren din ilmi.
İlm-i Ledünnî, mânevî ilim.
Peygamber efendimizin sünneti.
hutbe
Hitâbe, nutuk, konuşma, vâz. Cumâ namazlarından evvel, bayram namazlarından sonra hatîbin (imâmın) minber denilen yüksekçe yerde cemâate karşı okuduğu Allahü teâlâya hamd, Resûlullah'a salât ve selâm ve mü'minlere nasihat ve duâdan ibâret bir ibâdet.
intisah
Verilen öğütü dinleme, edilen nasihatı tutma.
irşadat / irşâdât
Nasihatler, doğru yolu gösteren sözler.
istigşaş
Nasihat edip öğüt veren ve doğru söyleyen kimseyi düşman sanmak.
istinsah
(Nush. dan) Nasihat alma. Öğüt isteme.
ittiaz
(Va'z. dan) Nasihat ve öğüt dinleme.
ıza
Nasihat, öğüt, vaaz.
ızat
(Çoğulu: Izât) Nasihat, öğüt.
izdicar
Nasihatı dinleyip kabul etme. Söylenen sözü dinleyip tutma.
kabul-ü nasihat
Nasihat kabul etme.
mektubat / mektûbât
Din büyüklerinin yakınlarına ve sevdiklerine gönderdiği, nasihat mektublarından meydana gelen kitap.
mev'iza
Mev'ize. Öğüt. Nasihat.
Bir cemaate veya kimseye kalbini yumuşatacak ve iyiliğe sevkedecek surette hakikatları ders vermek.
Öğüt, nasihat, vaaz.
mev'iza-i diniye
Dinî nasihat.
mev'izakar / mev'izakâr
Nasihat veren, öğüt eden. Nâsih.
(Farsça)
mev'ize
Öğüt, nasihat.
mevaız
(Tekili: Mev'ıza) Öğütler, nasihatlar.
meviza / mevîza
Öğüt, nasihat.
münasaha
Nasihat etme, nasihatta bulunma.
muntasıh
(Nush. dan) Nasihat dinliyen. Öğüt dinliyen.
muntasıhane / muntasıhâne
Nasihat dinliyerek.
(Farsça)
mütenassıh
(Nush. dan) Nasihat dinleyip uslanan. Öğüt kabul eden.
mütenassıhane / mütenassıhâne
Nasihat dinleyerek. Öğüt kabul ederek.
(Farsça)
muvaaza
(Va'z. dan) Va'z ve nasihat etme.
müzdecer
Sakınılması lâzım gelen âkıbet.
Sakındıracak nasihat. Vaz geçirecek, zecr edecek olan.
nasaha
Öğüt vermek, nasihat etmek.
nasayih / nasâyih
(Tekili: Nasihat) Nasihatlar. Öğütler.
Nasihatlar, öğütler.
nasayih-i kudsiye / nasâyih-i kudsiye
Kutsal nasihatler, öğütler.
nasih / nasîh
Nasihat eden, öğüt veren.
İçi temiz adam.
(Nâsiha) (Nush. dan) Öğüt veren, nasihat eden.
Öğütçü, nasihat eden.
nasihane / nasihâne
Öğüt vererek, nasihat ederek.
(Farsça)
nasihat-napezir / nasihat-nâpezir
Nasihat dinlemez, öğüt tutmaz.
(Farsça)
nasihatger
Nasihat eden, öğüt veren.
(Farsça)
nasihatkar / nasihatkâr
Nasihat eden, öğüt veren.
(Farsça)
nasihatname
Nasihat yazısı.
nasihatpezir
Nasihat tutar, öğüt tutar, öğüt dinler.
(Farsça)
nasuh
Hâlis. Temiz. Kesin, kat'i.
Çok nasihat eden.
nesaih
(Tekili: Nesâyih) (Nasihat) Nasihatler, öğütler.
nesayih-i hafiye / nesâyih-i hafiye
Gizli nasihatler, dersler.
nusaha
(Tekili: Nasih) Nasihat edenler, öğüt verenler.
nush / نصح
Nasihat, ögüt.
Nasîhat, öğüt.Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr, Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Nasihat, öğüt.
Öğüt, nasihat.
(Arapça)
nussah
(Tekili: Nâsih) Nasihat edenler, öğüt verenler.
pend
Nasihat, vaaz, öğüt.
(Farsça)
pendimi guş etti
Nasihatımı dinledi.
pendkar / pendkâr
(Çoğulu: Pendkârân) Nasihat eden, nâsih. Öğüt veren.
(Farsça)
şafak
Tan zamanı. Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık. Gündüz.
Nahiye. Cânib.
Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi.
Merhamet.
Harf.
şahit
(Çoğulu: Şihât) İnce yufka olmuş nesne.
selman-ı farisi / selman-ı farisî
İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe. Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu. Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu. Yeni Peygamber'e (A.S.M.) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar. Peygamber Aleyhissalâtü V
tenassuh
Nasihat almak, aklı başına gelmek.
Başkası hakkında iyilik istemek.
tenasuh
Birbirine nasihat etme.
tenbih
(Çoğulu: Tenbihât) Göz açtırmak.
Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak.
Sıkı emir vermek.
Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
Uyarma, nasihat.
terşih
(Çoğulu: Terşihât) Süzme, sızdırma.
Besleyip eğitme, terbiye etme.
Edb: Sözü özlü söyleme.
Tezyin etmek, süslemek.
teselli / tesellî
Avunma. Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle ferahlandırma.
Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle rahatlatmak.
tevşih
(Vişah. dan) (Çoğulu: Tevşihât) Süslü elbise giydirme. Süsleme veya süslendirme.
Kur'ân-ı Kerimi usul ve kaidelerine göre okuma.
Bir kimseye mücevher gerdanlık takmak.
Ist: Bir eseri, büyük bir adamın adıyla süsleme. Eski ilim adamları, bazı kimselerin adına kitap yaz
tezkir
Hatırlatma.
Vazifeyi veya Cenab-ı Hakk'ın emirlerini hatırlatma. Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etme.
Gr: Bir kelimeyi müzekker kılmak.
va'z
Öğüt, nasîhat; emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yâni iyiliği emr, kötülükten menetme.
Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.
va'z u nasihat
Vaaz etme, nasihatte bulunma.
vaaz
Dinî konular üzerinde konuşup nasihat etme.
vaiz / vâiz
Nasihat veren. Dinî mes'eleler üzerinde öğüt veren.
vaizin / vaizîn
(Vâizûn) Vâizler. Halka nasihat verenler.
vesaya / vesâyâ
(Tekili: Vasiyet) Vasiyetler. Öğütler. Nasihatlar.
Vasiyetler, öğütler, nasihatler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ehadiyet
Afare
ehl-i ha
Hazret-i ali
ikrah
İsticlab
men talebe ve cedde, vecede
zab
taaddüd-ü zevcat
Sali
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Sihat
Omur
rakk
merfu
ormanlar
Yerine gelme
Gazal
zâr
Kesme
ispanya