Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Sicak
ifadesini içeren
152
kelime bulundu...
acz-i zati / acz-i zâtî
Varlığın öz niteliği olan âcizlik (ateşin öz niteliği olan sıcaklık gibi).
agarr
Çok sıcak gün.
Kendini beğenmiş.
Asil, âlicenâb.
Beyaz.
agarr-ül eyyam / agarr-ül eyyâm
En sıcak gün.
aharr
Daha sıcak, en sıcak.
akak
Sıcak çok olmak.
akik
Bunaltıcı sıcaklık.
al / âl
Sülâle, soy, hânedan. Akrabâ ve taallukat.
Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap.
Hile, tuzak.
alem-i hararet / âlem-i hararet
Sıcaklık âlemi.
asib
Dolmuş bağırsak.
Katı nesne, şedid.
Şiddetli sıcak, çok sıcaklık.
Talihsizlik.
bad-ı semum / bâd-ı semûm
Çölde, sıcakta gündüz esen sıcak yel. Sam yeli. Zehirli rüzgâr.
bagel
Ilık su. Sıcak ve soğuk olmayan, harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su.
(Farsça)
bahur / bahûr / bâhûr / باخور
Çok sıcak. Çok sıcaklık.
Sıcakta yerden yükselen buhar.
Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.
Aşırı sıcak.
(Arapça)
banbu
(Malezya dilinden) Sıcak ve yağışlı bölgelerde yaşıyan bir bitki cinsi. Buğday ailesinden olup ikiyüzden fazla çeşiti vardır.
barih
(Çoğulu: Bevârih) Samyeli adı verilen sıcak ve şiddetli bir çeşit rüzgâr.
bevarih
(Tekili: Bârih) Şiddetli sıcaklar ve şiddetli rüzgârlar ki, adına Samyeli denir.
beyzat-ül harr
Şiddetli sıcaklık.
cahim
Çok sıcak yer.
cehennemi / cehennemî / جهنمى
Cehennemlik.
(Arapça - Farsça)
Cehennem gibi sıcak.
(Arapça - Farsça)
cemerat
(Tekili: Cemre) Cemreler. Şubat ayında azar azar artan sıcaklıklar.
cemre
(Çoğulu: Cimâr) Şiddetli karanlık.
Ateşli kömür parçası, kor.
İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık.
Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları.
cerm
(Çoğulu: Cürüm) Bir cins Arap sandalı.
Kat'. Kesme.
Günahkâr olma, günah işleme.
Koyun kırkma.
Sıcak, sıcaklık.
cial
(Çoğulu: Cüul) Ocaktan çömlek ve tencere gibi sıcak şeyleri tutup indirmekte kullanılan bez.
cürum
Sıcak, çukur yer.
def'
Sıcaklık.
demg
Başı, dimağa erişinceye kadar yarmak. Dimağa vurmak.
Güneşin sıcaklığı dimağa tesir etmek.
derecat-ı hararet
Sıcaklık dereceleri.
derece-i hararet
Sıcaklık derecesi.
ecce
(Çoğulu: İcâc) Sıcak fazla olmak.
Karışmak.
ecem
(Çoğulu: Acâm) Çok fazla sıcak.
ekalim-i harre / ekalim-i hârre
Sıcak iklimler, ülkeler.
ekke
Pek sıcak gün.
erke
Misvak ağacı. Bu ağaç sıcak memleketlerde ve bilhassa Yemende yetişir.
evsaf-ı nisbiye / evsâf-ı nisbiye
Ölçü ve kıyasa göre olan vasıflar. (Sıcaklık, soğuklukla bilindiği, karanlık derecesi aydınlıkla görüldüğü gibi.)
(Farsça)
eyir
Sıcak yel.
fatir
Durgun, füturlu, gevşek.
Ilık, az sıcak.
germ / گرم
Sıcak. Kızgın.
(Farsça)
Çabuk öfkelenen.
(Farsça)
Gayretli, hamiyetli. Tez meşreb.
(Farsça)
Sıcak, kızgın.
Sıcak.
(Farsça)
germ ü serd
Sıcak ve soğuk.
Darlık genişlik, iyilik kötülük, acı tatlı.
germa / germâ / گرما
Sıcak.
(Farsça)
Sıcak.
(Farsça)
Sıcaklık.
(Farsça)
germa-peyma
Sıcaklık ölçeği. Termometre.
(Farsça)
germabe
Sıcak su hamamı. Kaynarca, kaplıca, ılıca.
(Farsça)
germi / germî / گرمى
Hararet, sıcaklık, kızgınlık.
(Farsça)
Sıcaklık.
(Farsça)
germiyyet
Sıcaklık, hararet. Ateşli ve hızlı çalışma.
gullet
Sıcaklık.
Susuzluk harareti.
hacire
(Çoğulu: Hâcirât) Terbiye sınırlarına sığmayan kötü söz ve hezeyan.
(Çoğulu: Hevâcir) Günün en sıcak anları.
hamim
Sıcak ve kızgın su.
Yakın hısım, soy sop.
Samimi arkadaş.
hamm
Çok sıcaklık, şiddetli hararet.
hamme
(Çoğulu: Humm) Kaplıcanın sıcak suyu.
Kuyruk yağının kıkırdağı.
Kızdırmak mânasına mastar da olur.
hamvi / hamvî
Sıcaklık.
hararat / harârât
Hararetler, sıcaklıklar.
hararet / harâret / حرارت / حَرَارَتْ
Isı, sıcaklık.
Sıcaklık.
Sıcaklık, ısı.
Sıcaklık.
(Arapça)
Sıcaklık.
hararet-bin
Termometre. Sıcaklık derecesini gösteren âlet.
(Farsça)
hararet-i heva / hararet-i hevâ
Havanın harareti. Havanın sıcaklığı.
hararet-i ruh
Ruhun sıcaklığı.
harir
İpek. İpekten yapılmış.
Harâretli. Sıcak.
harr
Hararet, sıcaklık. Sıcak.
Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı.
harr-ı şedid
Şiddetli hararet, fazla sıcaklık.
harre / hârre
Çok sıcak.
harur
Sıcaklık. Güneşin kızgınlığı.
Gece esen sıcak rüzgâr.
havya
Madenlerle yapılan kaynak işlerinde, lehimin eritilmesinde kullanılan âlet. Lehimi eritebilmesi için sıcak olarak kullanılması gereken bu havyaların çoğu elektrikle ısıtılır.
hayda'
Sıcak günlerde uzaktan görenin su sandığı serap.
hayzeran
Halk dilinde hezâren denilen bir cins sıcak iklim kamışı ki, sandalye vs. yapımında kullanılır.
hecir
Yaz mevsiminde öğle vaktindeki sıcaklık.
Otun kuruması.
Büyük havuz.
hecr
Ayrılık, firak.
Tıb: Sayıklamak. Hezeyan.
Çok sıcak günlerde öğle vakti.
herec
Sıcaklığın fazlalığından devenin gözünün kararması.
hevacir
(Tekili: Hâcire) Günlerin en sıcak olan anları.
Göçenler, göç yapanlar, hicret edenler.
(Hücr) Hezeler, hezeyanlar, boş ve mânasız sözler.
heyf
Sıcak rüzgâr.
hezaren
Sıcak memleketlerde yetişen; ve baston, sandalye gibi şeyler yapmakta kullanılan bir cins kamış.
hırkat
Hararet, sıcaklık, yanma.
hurma
Bir sıcak iklim meyvesi.
(Farsça)
Hurma şeklinde yapılan hamur tatlısı.
(Farsça)
idrab
(Darb. dan) Rüc'u etmek, vaz geçmek. Bir şeyi yapmaktan yüz çevirmek. Mukim olmak.
Bir kimse üzerine kırağı yağmak.
Sıcak yel eserek yerdeki suyu kurutmak.
Ekmeğin pişmesi. (Kamus'tan alınmıştır.)
ılgam
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi göüren yer. Serap, pusarık.
ılgımsalgım
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda, buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi görünen yer. Serap, pusarık.
ılıca
Sıcak pınar suyu. Bunların yerden kaynayanına kaynarca; üzerine bina veya kubbe yapılmış olanına ise kaplıca denir.
ılık
Ne sıcak ne soğuk. Az ısınmış veya sıcaklığı kırılmış.
inbisat
Genişleme. Yayılma.
Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
infizac
Sıcaklık verme, ısı verme.
Buharlaşma.
Terleme.
kaplıca
Üstüne bina yapılmış sıcak maden suyu, üstü örtülü kaynarca, ılıca.
kasam
Şiddetli sıcaklık.
Güzellik.
kayz
Yaz mevsiminin en sıcak zamanları.
kimad
Sıcak bez ile âzâyı kızdırmak.
kufai / kufaî
Burnu sıcaktan kavlar kızıl kimse.
lahis
Susuzluk veya sıcaktan dolayı dilini çıkararak soluyan köpek.
lane-i nermin / lâne-i nermin
Sıcak ve yumuşak yuva.
lazım-ı zati / lâzım-ı zâtî
Birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ, sıcaklık ateşin lâzım-ı zâtîsidir.
lazıme-i zaruriye-i naşie-i zatiye / lâzıme-i zâruriye-i nâşie-i zâtiye
Bizzat kendi zâtında var olan ve zâtından başka hiçbirşeyden kaynaklanmamış olan, bizzat kendisinde zorunlu olarak bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ "Sıcaklık, ateşin bizzat kendisinden kaynaklanan ayrılmaz zorunlu bir özelliğidir." denilebilir.
leyyin-ül canib / leyyin-ül cânib
Görüşülmesi kolay, mütevâzi, kibirsiz kimse. Kanı sıcak insan.
lüzum-u zati-i tabii / lüzum-u zâti-i tabiî
Birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak doğal bir şekilde bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ tam olmasa da "Ateşin lüzum-u zâti-i tabiîsi sıcaklıktır." denilebilir.
ma'mean
Çok fazla sıcaklık.
mela
(Çoğulu: Emlâ) Ova, sahra.
Vakit.
Sıcak kül.
melil / melîl
Kül içinde pişirilen ekmek.
Hararet, sıcaklık.
Üzgün, kederli. Melul.
memalik-i harre / memalik-i hârre / memâlik-i harre
Sıcak memleketler. İklimi çok sıcak olan mıntıkalar.
Sıcak memleketler.
mertebe-i nariye / mertebe-i nâriye
Yakıcılık, sıcaklık derecesi.
mezbele
(Çoğulu: Mezâbil) Otun sıcaktan solacak olduğu yer.
mincere
Soğuk suya harâret veren kızmış sıcak taş. (O suya "necire" derler.)
mıntıka-i harre / mıntıka-i hârre
Sıcak mıntıka. Ekvator iklimi olan yerler. Hatt-ı istiva mıntıkası.
Sıcak bölge.
mıntıka-i harre ehli
Sıcak bölge halkı.
miyah-ı harre / miyah-ı hârre
Kaplıca suları gibi olan sıcak sular.
mizan-ül harare
Sıcaklığı, soğukluğu ölçen âlet. Termometre. (Mikyas-ul hararet de denir.)
mizanülhararet / mizânülhararet
Termometre; sıcaklık ölçen âlet.
müde'as
Kırda Arabların ekmek pişirdikleri tennur.
Sıcak kül döküp üstünde et pişirilen yer.
müstehamm
Sıcak su mevzii, hamam.
naire
(Çoğulu: Nevâir) Alev, ateş.
Hararet, sıcaklık.
nak'
(Çoğulu: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer.
Kuyu içinde olan su.
Deve kuşu avazı.
Feryâd etmek, bağırıp çağırmak.
Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek.
Sıcak suda haşlama.
İlâç olarak çıkarılan su.
Suda ıslanma.
Toz.
nar-ı beyza
"Akkor, beyaz ateş" mânâsında olan bu tâbir fizikte: 1800 derece kadar olan hararette erimeyen cismin sıcaklık hâli demektir.
Bir meyve adı.
nar-ı hayat
Canlıya lüzumlu bulunan sıcaklık. Vücudun harareti.
nar-ı merkeziye
Merkezdeki ateş, sıcaklık.
nimgerm
Pek sıcak olmayan. Ilık.
(Farsça)
radafe
(Çoğulu: Razf) Kızdırılmış sıcak taş (süte bırakıp sıcaklık verirler.)
ramaz
Güneşin sıcaklığı şiddetle ve yakarak gelmek, şiddetli olmak, yakmak.
Kesinleştirmek.
rasadhane / rasadhâne
Havanın değişen şekillerini, sıcaklık ve soğukluğu tesbit etmek için veya yıldızların hareketlerini tesbit ve takib maksadiyle çalışılan yer.
(Farsça)
sahanet
Kızgınlık, sıcaklık.
sahin
(Suhunet. den) Sıcak, kızgın, ısınmış.
sahn
Sıcaklık, harâret.
Sıcaklık, boşluk.
samyeli
Sıcak memleketlerde esen bunaltıcı rüzgâr.
sarrar
Orak kuşu denilen ve yaz sıcaklarında öten bir hayvan.
sayhud
Çok sıcak olan gün.
sedare
Sıcaklığın fazlalığından dolayı tenbelleşmek.
sehah
Yumuşak ve sıcak yer.
seham
Sıcak günlerde havada iplik iplik olduğu hayâl edilen nesneler.
Sıcak esen rüzgâr.
sehanet
Sıcaklık.
sempati
Cana yakınlık, sıcak kanlılık.
(Fransızca)
Tıb: Her omurilik boyunca olan sağlı sollu yirmi üç boğumdan geçen iki paralel ağ şeklinde sinir sistemi.
(Fransızca)
semum
Zehirli şey.
Sam yeli.
Gündüz vakti sıcak çölde esen pek sıcak rüzgar olup, bitki ve hayvanları mahveder.
serab
Çölde, sıcak ve ışığın tesiriyle ilerde veya ufukta su ve yeşillik var gibi görünme olayı. Şaşkın hale gelme.
Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.
serdab
Yer altında olan serin ve soğuk oda, bodrum. Böyle yerler ekseriyetle sıcak bölgelerde, gündüzleri sıcaktan korunmak için yapılırdı. Anadolu'nun bazı yerlerinde buna "zir-i zemin" denilir.
(Farsça)
Tar: Padişah saraylarında, sağ ve sol taraflarında birer oda bulunan üç köşeli sofalara verilen
(Farsça)
şiddet-i hararet
Şiddetli sıcaklık.
şuayb
Ashab-ı Eyke ile Medyen ahâlisine gönderilen bir peygamberdir. Çok hakikatlı ve güzel sözlerle bu iki kavmi Hakka davet ettiği halde kendisini dinlemediler. Cenab-ı Hak Eykeliler üzerine şiddetli sıcaklık ve Medyen ahalisine de şiddetli sayha ile azab verdi ve onları mahveyledi. Şuayb Aleyhisselâm k
süham
Yabanda biten ot.
Yaz ısısı.
Sıcak yel.
Tegayyür, değişme.
Ziyan, zarar.
suhnan
Sıcak, kızgın.
Sıcak gün.
sühunet / sühûnet / سخونت
Sıcaklık, hararet. Hararet derecesi.
Sıcaklık, hararet.
Sıcaklık.
(Arapça)
suz
Yanma, tutuşma. Ateş. Sıcaklık.
(Farsça)
tab / tâb / تاب
Güç.
(Farsça)
Sıcaklık.
(Farsça)
Parlaklık.
(Farsça)
Kıvrım.
(Farsça)
Eğen, büken.
(Farsça)
Aydınlatan.
(Farsça)
tabii lüzum-u zati / tabiî lüzum-u zâtî
Birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak doğal bir şekilde bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ "Ateşin tabiî lüzum-u zâtîsi sıcaklıktır." denilebilir. Ancak gerçek lüzum-u zâtî Cenâb-ı Hakkın sıfatlarında vardır.
tantil
Hasta olan uzuv üstüne sıcak su ve yağ dökmek.
tasabbüb
Dökülmek.
Bahadır olmak, kahraman olmak.
Sıcaklığın artması.
tasavvuh
Yaş otun üstü sıcaktan kurumak.
tebhih
Sıcaklığın az olması.
tef
Buhar.
(Farsça)
Sıcaklık, hararet.
(Farsça)
telvih
Açıklamak.
Zâhir ve aşikâre kılmak.
Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
Posa hâline getirmek.
Kocamak. Saç ağarması.
Almak.
İşaret etmek.
termik
Sıcaklıkla alâkalı. Hararetle ilgili.
(Fransızca)
termos
yun. İçine konulan sıvının sıcaklık veya soğukluğunu uzun müddet muhafaza edebilen kap.
tevagguz
Çok sıcak olmak.
tevgir
(Mübalağa ile) Sıcaklatmak.
tumrus
Sıcak külde pişmiş ekmek.
vahid-i kıyasi / vâhid-i kıyasî
Bir şeyin miktarını ve sair hususiyetlerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak tayin edilen parça veya miktar. Meselâ: Uzunluğun "vâhid-i kıyasîsi" metredir. Hava tazyiklerinin ve sıcaklıklarınınki de derecedir.
vegire
Kızmış taş ile sıcaklık verilerek pişirilen süt.
vegre
Sıcaklığın çok olması.
vehec
Ateş sıcaklığı.
vehic
Ateşin sıcaklığı.
vemd
Gazap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
Sıcaklığın artması.
zahire
(Zahâyir) Öğle vakitleri sıcaklığın çok olduğu vakitler.
zatiye / zâtiye
Bizzat var olan öz nitelik; sıcaklığın, ateşin kendi zâtında var olması gibi.
zeveban etmek
Fiz: Sıcaklığını artırarak bir cismin, katı hâlden sıvı hâline geçmesi. Erimiş olması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Çarmıh
Safir
rehgüzar
allameler
mukavves
Selef-i Salihîn
biiznillah
Tab
SEBEB
sumsum
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Sicak
Aşı yap
Mumessil
gev
ehe
mecburen
TURK
Çeviri
Yad eller
dengesiz